• Sonuç bulunamadı

Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla"

Copied!
67
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

2 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

ِﻢﻴ ِﺣﱠﺮﻟا ِﻦ َﻤ ْﺣﱠﺮﻟا ِ ّ� ِﻢ ْﺴِ�

Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla…

ِﺪِﻋاَﻮ َﻘْﻟا َﻦِّﻣ ﻢُ�َ�ﺎَﻴْنُﺑ ُ ّ� ﻰَ�َﺄَﻓ ْﻢِهِﻠْﺒَﻗ ﻦِﻣ َﻦﻳِﺬﱠﻟا َﺮَﻜَﻣ ْﺪَﻗ﴿

ُﻢ ُهﺎَﺗَ

أ َو ْﻢ ِهِﻗْﻮَﻓ ﻦِﻣ ُﻒْﻘ ﱠﺴﻟا ُﻢِ�ْ�َﻠَﻋ ﱠﺮَﺨَﻓ

﴾ َنوُﺮُﻌ ْﺸَ� َﻻ ُﺚْﻴ َﺣ ْﻦ ِﻣ ُباَﺬَﻌْﻟا (٢٦, ﻞﺤﻨﻟا ةرﻮﺳ)

“Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da on- ların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu

azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti.”

(Nahl Suresi, 26. Ayet)

(3)

Ebû Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs Ve Hilelerin İzâhı

Müellif:

Abdulhakîm Hanif

MUVAHHİD YAYINLARI www.almuwahhid.com

(4)

İçindekiler

Ebu Ubeyde’nin "Tağuta Muhakeme Konusu İle İlgili Kendisine Sorulan Soru

Ve Kendisinin Verdiği Cevap ... 5

Ebu Ubeyde’nin Zikrettiği Nakiller: ... 18

1. Nakil: Abdullah bin Muhammed bin Abdilvehhab’ın sözü: ... 20

2. Nakil: Şeyh Abdullatif’in sözü: ... 29

3. Nakil: Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab’ın “Nevakiz’ul İslam”daki sözü ... 36

4. Nakil: Süleyman İbnu Abdillah’ın Kitab’ut Tevhid’e yazmış olduğu şerhte Nisa: 60 ayetiyle alakalı bölümde geçen sözü ... 38

5. Nakil: Kasımi’nin Mehasin’ut Tevil adlı tefsirinde geçen bazı ibareler: ... 45

6. Nakil: İbn Hazm'ın Nisa: 65 Ayetiyle Alakalı Sözü ... 51

7. Nakil: İbn Kayyım’ın Medaric’us Salikin’de geçen sözü: ... 62

Netice:... 64

(5)

Kendisine Sorulan Soru Ve Kendisinin Verdiği Cevap Soru:

Esselamu aleykum ve Rahmetullah değerli hocam, Bu konuda çok soru/cevap aldığınızı ve yazı yazdığınızı biliyorum, fakat benim kafam- daki karışıklıkları giderebilmiş değilim. Allah rızası için aşağıdaki problemimi fitne için sorulan bir soru olarak görmeyiniz. Şimdi, size göre tağutun mahkemesine gidip dava açmak her senaryoda kişiyi din- den çıkarır. Siz ise bazı durumlarda tağutun mahkemesinde dava açan bir muvahhidi tekfir etmeyen bazı cihâd âlimlerini ve Ebu Hanzala gibi davetçileri tekfir etmiyorsunuz. Hâlbuki söz konusu kişiler, nüzul se- bebi yüzünden ve ayetin siyakı ve sibakı yüzünden ortada büyük küfür olması için bir tercih yapılması sonucuna varıyorlar. Dolayısıyla sırf hakkını almak için dava açanın şeriat seçeneği olmadığı için ayete dâhil olmadığını, imanının zandan ibaret olmadığını söylüyorlar. Bazıları buna malin ikraha dâhil olabilme ihtimalini katsa da, genel olarak zaten o Sartlarda yapılan amelin kendisini büyük küfür olarak görmüyorlar.

Mesela sizin Ebu Muhammed el Makdisi ve Ebu Hanzala hocayı (Allah onu esaretten kurtarsın) bu husus üzerinde tekfir etmeyişinizin sebebi nedir? Çoğu aşırılar onları kolaylıkla tekfir ediyor bu husustan dolayı Tekfir etmeniz gerektiğini söylemiyorum, ama eğer bu mahkemelerde dava açmayı mutlak olarak Allahtan başkasına ibadet olarak görüyor- sanız ve Allah’ın kitabında şirk-tevhid konuları açık ise, bunu bu şekilde görmeyenlerin, buna bir takım (size göre batıl) şartlar getirenlerin, hangi sebeple sizinle ayni dinden olduğunu düşünüyorsunuz? Bu meşru bir ihtilaf mıdır ki? Öyle ise neden meşrudur? Nitekim namazın terki gibi füru olan bir konu değil aksine usulden bir konudur, Söz ko- nusu kişiler bunun muhakeme sayılmadığını ve tekfir sebebi olmamakla beraber yasak ve her hâlükârda İbrahim’in milletine yakışmadığını soy- luyorlar. Yine bazıları diyor ki: tercih söz konusu ise şirktir, dinden çıkarır, ama Müslümanın başka seçeneği yoksa hakkını almak için dava

(6)

6 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

açmak caizdir, günah bile değildir, çünkü tercih yoktur. Bunlara ne de- meli? Bunu sizi eleştirmek için sormuyorum Allah şahittir. Bu konuda açıklığa çok ihtiyacım var. Eğer muhakeme de tekfir konusunda bu de- taylara girip muhakeme olayının ve kullanılan ayetlerin özünü ve gerçe- ğini daha detaylıca açıklarsanız, çoğu insanın şeytanın bu konudaki saptırmalarından kurtulacağını umuyorum. Allah ecrinizi arttırsın.

Cevap;

Aleykum selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhu sevgili kardeşim;

İyi niyetine ve kastına sarf ettiğin kelimeler sebebi ile inandık. Soru so- ran kimsenin kastı ve iradesi bizim ona cevap vermemiz için gereklidir.

Eğer kastı temiz ise cevap vermek gerekir. Yoksa kasıtlı sorulara cevap vermek sorunu çözmez aksine daha başka sorunlara kapılar açar. Bu- nun delili Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği Aîşe hadisidir. Kadının biri Aîşe’ye geldi ve sordu; ‘Biz hayızlı iken oruçlarımızı kaza ediyoruz da neden namazlarımızı kaza etmiyoruz?’ Bunun üzerine Aîşe ona cevap vermek yerine dedi ki; “Sen harici misin?” Çünkü İslam’da bu görüşü ilk hariciler ortaya atmıştır. Kadın namazlarını da kaza eder demişler- dir. Aîşe’nin bu sorusu üzerine kadın öğrenmek istediğini beyan edince Aîşe ona yine tam olarak delil ile değil sadece doğru anlayışla ve so- nuçla cevap vererek “ Biz Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem döneminde ha- yız olurduk oda bize böyle emrederdi” diyerek gereksiz ve yersiz sor- gulamanın aslında kötülüğüne işaret etmiştir. Aîşe Radıyallâhu Anha di- lese idi deliller ile izah edebilirdi. Ama bu sorgulamanın teslimiyete za- rar verdiğini düşünmüş olacak ki onu teslimiyete çağırarak böyle olurdu da biz bize emredileni yapardık ve sormadık demeye getirmiş- tir. Dolayısı ile soru soran anlamak ister ise ona cevap verilir.

Biz bu hakikati öğrendiğimizden dolayı çok zaman soru soran kim- seler art niyetli oldukları için bazı konulara cevap vermedik ancak onlar bunu bizim cahilliğimiz zannettiler. Oysaki cahil olan asıl kendileridir.

Bu önemli hatırlatmalardan sonra birçok kere kardeşlerime beyan et- tiğim gibi küfür çeşit çeşittir. Ondan bazıları vardır ki bir şeyin küfür olması hakkında ihtilaf edilmez o güneş kadar açıktır ve onun usulculer

(7)

yanındaki ismi ise kati küfürdür. Öylesi vardır ki onun hakkında ihtilaf edilmiştir. Eğer biz buna bir sınır ve ölçü getirmez isek o zaman bidat- çılar gibi batıl sonuçlara çıkarız.

Öncelikle Türkiye’de bunu ilk dillendiren ve ilk delillendiren olarak Allah’ın fazlı ile diyorum ki; Muhakeme ibadet çeşitlerinden bir çeşittir.

Tıpkı itaat, secde, tevekkül, sevmek ve korkmak gibidir. Ancak bütün kardeşlerimin bilmesi gerekir ki her secde, her itaat ve her tevekkül ibadet olmaz. Bunun Allah’ın ve resulünün belirlediği sınırları vardır ki o sınırlar ile ibadet olur ya da ibadet olmaktan çıkar. Bu meseleyi an- lamanız için ibadetin sınırı üzerinde şimdi inşallah örnekler ile duraca- ğız inşallah.

Önce itaat…

İtaat eden kimse itaat ettiği şey eğer mutlak olarak kati bir şekilde şeriatın küfür dediği bir şey ise bu konuda Allah’tan başkasına itaat eden kimse itikadı ne olursa olsun bu itaati ile o kimseye ibadet etmiş olur. Bunun küfür olduğunda akıl ve iman sahibi iki kişi ihtilaf etme- miştir. Bu birinci şekilde itaattir.

İtaat eden kimse eğer Allah’tan başkasına yaptığı itaatinde haram bir şey işliyorsa ve bu haramın da helal olduğuna itikat ediyorsa bu ita- atin ibadet olduğunda da akıl ve iman sahibi iki kişi ihtilaf etmez. Bu da ikinci şekilde itaattir.

İtaat eden kimse eğer Allah’tan başkasına yaptığı itaatinde haram bir şey işliyorsa ve bu haramın da haram olduğuna itikat ediyorsa işte o zaman haram işlemiş olur ki buna haricilerden başkası küfür ve iba- det dememiştir. Bu da üçüncü şekil itaattir.

İtaat eden kimse Allah’tan başkasına yaptığı itaatinde mübah olan bir şeyde itaat ediyorsa bu itaat mübahtır. Bu da dördüncü şekilde ita- attir.

Gelelim secdeye;

(8)

8 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Eğer bir kimse Allah’tan başkasına ibadet kastı ile onu tazim ede- rek ve yücelterek ona secde ederse bunun secdesinin küfür ve ibadet olduğunda aklı başında iki kişi ihtilaf etmez. Bu birinci şekilde secde- dir.

Eğer bir kimse Allah’tan başkasına onu selamlamak kastı ile secde eder ise tıpkı Âdem’e meleklerin secde etmesi ya da Yakup’un oğulla- rının Yakup’a secde etmesi gibi işte bu da bizim şeriatımızda haramdır.

Bu da secdenin ikinci şeklidir.

Sevgi de ibadetin bir şeklidir. Nitekim onun da Şirk olanı, haram olanı ve mübah olanı vardır.

Tevekkül ibadetten bir çeşit iken onunda şirk olanı, haram olanı ve mübah olanı söz konusudur.

İbadetin hangi çeşidini ve şeklini ele alırsanız alın her birinde iti- kata veya kasta göre ya ibadet olmuştur ya da ibadet olmaktan çıkmış- tır.

Şimdi itikat ve kasıt şartı getirilince ilim talebelerinin ve ilme yeni başlayan avam mukallitlerinden kafasında ilk uyanan şey bir şeye itikat kaydı getirildi mi Cehmiyye’ye muvafakat etmek ve cehmiyeler gibi kü- für itikattır demektir zannediliyor. Şüphesiz ki bu şeytanın akıllara ver- diği bir vesvesedir. Oysaki Ehli Sünnet Ve’l Cemaat birçok işin küfür olmasını itikata bağlamıştır. Takılan nazar boncuğu, muska vb. şeyle- rin zatının zarar veya fayda verdiğine itikat edenin o şeye ibadet ettiğini icmâ ile söylemeleri gibi. Ya da şu bulut sebebi ile yağmur yağdı de- diklerinde küçük şirk olduğunu ancak onun zatının yağmur yağdırdığını itikat ettikleri zaman büyük şirk işlediğini beyan etmeleri gibi. Ya da Arrafın veya kâhinin gaybı bildiğine itikat edenin ona ibadet ettiğini iti- kat etmeyenin ise küçük küfre bulaşan fasık olduğunu söylemeleri gibi.

Buna benzer birçok küfür ve ibadet olması için ya da büyük şirk olması için itikat kaydı getirmiş oldukları birçok amel söz konusudur.

(9)

Peki, Sünnet sahiplerini itikat kaydında Cehmilerden ayıran şey nedir?

O da şudur ki Cehmiler küfrün sadece itikat olduğunu söylemiştir.

Ehlisünnet ise küfrün iki kısım olduğunu bunun itikat küfrü ve ameli küfür olduğunu söylemiş ameli küfrü de ikiye ayırarak itikada göre bü- yük küfür itikada göre küçük küfür olduğunu beyan ettikleri iki alt baş- lığa ayırmıştır. Hariciler ise küfrün hem itikat olduğunu hem de diğer bütün ameli küfürlerin büyük küfür olduğunu beyan etmişlerdir. Allah Sûbhânehû ve Teâlâ bu konuda ehlisünneti hariciler ile cehmilerin or- tasında vasat ümmet kılmıştır.

Dolayısı ile mahkeme genel itibarı ile ibadettir ama şekilleri mev- cuttur.

Birinci şekli; Tağutun hüküm vermesinin mübah olduğuna itikat ederek, bu ikisi arasında muhayyer olduğuna itikat ederek ya da tağu- tun hükmünün şeriatın hükmünden faziletli olduğuna inanarak giden bir kimsenin o tağuta ibadet ettiğinde akıl ve iman sahibi iki kişi ihtilaf etmemiştir.

İkinci şekli; tağutun hükmünün batıllığına itikat ederek ona muha- keme olanın hükmünde ise insanlar ikiye ayrılmışlardır. Buna haram diyenler ve küfür diyenlerdir.

Elhamdulillah bizim buna küfür dediğimizi sağır sultan bile duy- muştur. Ancak sağır sultandan daha sağır kimseler vardır ki onların sağırlıklarının sebebi duymayan kulakları değil kulaklarında duymala- rına engel olan ağırlıklardır; hala daha bizim sözlerimizden muhake- menin mübah olduğuna inandığımız gibi batıl bir sonucu çıkararak bize bile bile iftira etmeye devam etmişlerdir. Allah Celle Celâluhû bunlar hak- kında şöyle söylemiştir;

(10)

10 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

“Onların içindeki zalimler, sözü kendilerine söylenenden başka şekle soktular.”1

Yine dedi ki;

“Onlardan zulmedenler hemen sözü, kendilerine söylenenden başka şekle soktular.”2

Bu bizim âlimlerden özet olarak anladığımız şeydir. Âlimlerin söz- lerini genel olarak nakletmek gerekir ise;

Muhakeme meselesi ile alakalı olarak ‘Durerus Seniyye’ isimli ki- tapta var olan fetvalar şunlardır;

“Allah’ın kitabından başkasına muhakeme olmak hakkında so- ruldu?

Cevaben dedi ki; Bu caiz değildir. Her kim helalliğine itikat ederse küfretmiş olur. İşte bu en büyük münkerlerdendir. Her Müslüman’a bunu işleyeni inkâr etmek vaciptir. İşte bu ilimden en az nasibi olanlara dahi kapalı değildir.”

“Şeyh Abdullatif ibnu Abdurrahman’a soruldu; Bedevilerden et- rafta var olanların babalarının ve dedelerinin örfleri ve adetleri ile hük- mettikleri hakkında soruldu ve denildi ki; Küfür bunlara hüccet ikame edildikten sonra genellenir (ıtlak edilir) mi?

Cevaben dedi ki; Her kim öğretildikten sonra Allah’ın kitabı ve re- sulünün sünnetinden başkasına muhakeme olursa işte o kâfirdir. Allah dedi ki; “ Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmez ise işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.” Yine dedi ki; “Allah’ın dininden başkasını mı istiyor- lar.” Dedi ki; “O sana ve senden önce indirilenlere iman ettiklerini iddia edenleri görmedin mi? İşte onlar tağuta muhakeme olmak isti- yorlar. Oysaki onu red etmek ile emrolunmuşlardı. Şeytan onları apa- çık bir sapıklık ile saptırmak istiyor.” “Biz her ümmete Allah’a kulluk

1 Bakara 59

2 Araf 162

(11)

edin ve tağuttan sakının diye bir peygamber göndermişizdir.” Bu ve buna benzer manadaki ayetler çoktur.”

Yine bu kitapta İslam’ı Müslümanların icması ile bozan başlıca 10 unsur zikredilmiştir. Bu 10 unsurun zikredildiğinde şu ifadeler yer al- maktadır;

“Dört; Her kim itikat ederse kimin yolu Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sel- lem’in yolundan daha kâmildir, ya da onun hükmünden başkasının hükmü daha güzeldir, tıpkı tağutların hükümlerini onun hükmünün önüne takdim edip faziletli sayanlar gibi; işte bu kişi de kâfirdir.”

Süleyman İbnu Abdullah dedi ki;

“İşte bu münafıkların halleridir ki onlar işleri hakkında mazeretler beyan ederler. Nebi Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in hükmüne muhalefeti veya kızgınlığı ortaya koyduklarını zannetmesinler diye böyle yaparlar.

Münafıkların bu gizlediklerini açığa çıkaranların hali nasıldır. Öyle ki bu kişi zanneder ki anlaşmazlıklar sırasındaki bu şey Kitap ve sünnetin hükmüdür. Bu kişi ya kâfirdir ya da bidatçi bir sapıktır.”

İbn Hazm dedi ki; “Allah Sûbhânehû ve Teâlâ Nebiye muhakeme olmayı iman olarak isimlendirdi. Allah bunsuz imanın olmayacağından bahsetti. Bununla beraber hükmettiği şeyde hiçbir sıkıntının duyulma- ması gerektiğini haber verdi. Şu sahihtir ki, iman amel, itikat ve sözdür.

Tahkim ameldir. Ancak söz ile beraber olabilir. Kalpte hiçbir sıkıntının olmaması ise itikattır.”

“Kadı İyad dedi ki; bu tağuta muhakemenin küfür gibi olması va- ciptir. Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in hükmüne razı olmaması ise küfürdür. Buna birçok yön delalet ediyor;

Birincisi; Allah dedi ki; ‘Onlar tağuta muhakeme olmak istiyorlar hâlbuki onu reddetmek ile emrolunmuşlardı. Tağuta muhakemeyi ona iman kıldı. Şüphe yoktur ki tağuta iman Allah’a küfretmektir. Tıpkı ta- ğutu inkâr etmenin Allah’a iman olması gibidir.

(12)

12 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

İkincisi; Allah’ın şu sözü; ‘Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe, sonra da verdiğin karara içlerinde hiçbir sıkıntı hissetmeden tam bir teslimiyet ile teslim olma- dıkça iman etmiş olamazlar.’ İşte bu resulün hükmüne razı olmayanın tekfirinin nassıdır.

Hâkim dedi ki; delalet ediyor ki onun hükmüne razı olmayanlar kâfirdir. Ömer’in fiilinden varit olan ve münafığı öldürmesi delalet edi- yor ki, onun kanı heder olmuştur ne kısas gerekir ne de diyet.

Burada bir fûru daha vardır ki; şöyle denir; eğer iki kişi farzi bir işte ihtilaf ederse ve ikisinden biri müslümanların hükmüne çağırıyor ise, ikincisi de eğer bundan yüz çevirip sapık hâkime muhakeme talep ediyor ise bununla tekfir edilir. Çünkü burada küfrün şiarlarına rıza vardır.”

İbnû’l Kayyum dedi ki; “Nisa suresi 65. Ayetin tefsirinde dedi ki;

“Yemin etti ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda resulüne muhakeme olmadan iman etmiş olamazlar. Aynı şekilde nefislerindeki sıkıntıyı kal- dırmadan ve öyle ki hükmüne tam teslim olmadıkça iman edemeyecek- lerine yemin etti. İşte bu hükmüne razı olmanın hakikatidir. Muhakeme olmak İslam makamıdır. Sıkıntının kalmaması iman makamıdır. Tam teslimiyet ise ihsan makamıdır.”

Bu ve buna benzer birçok örnek mevcuttur. Ancak geri kalan uzun ve manalı izahı Mahkeme kitabımıza bırakıyoruz. Tafsilatlı bilgiyi orada inşallah elde edeceksiniz. (İnşaAllah)

Bu kadar sözden sonra anlamak isteyenlerin anlayacağını, anlamak istemeyen kimsenin de kafasına Tur dağını da kaldırsak anlamak iste- meyeceğini bildiğimizi ve sözümüzü sadece fayda görmek isteyen kar- deşlerimize ilettiğimizi beyan etmeyi kendimize bir borç biliriz.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…

(13)

��ﻋو ن�ﻣﻷا ي�ﻨﻟا ��ﻋ مﻼﺴﻟاو ةﻼﺼﻟاو ن�ﻌﳌا � ﺪﻤح�ا ﮫﺑﺎح�أو ﮫﻟآ

ﺪﻌ�و ن�ﻌ�ﺎﺘﻟاو

Ebu Ubeyde isimli şahsın tağuta muhakeme konusunda bazı sesli ve yazılı anlatımları elimize ulaşmıştır. Biz esas itiba- riyle gerek ilmi kapasitesi, gerekse akidevi konulardaki muğ- lak ve çelişkili yaklaşımlarından ötürü bu çocuğu samimi bul- muyor ve de ciddiye de almıyoruz. Ancak öyle görünüyor ki bu çocuğun başarılı olduğu tek saha en açık meseleleri bile ava- mın nezdinde karma karışık gösterebilme ve açık batılları dahi -tabi ki cahillerin nezdinde- kamufle edebilme yeteneğidir. Bu sebeple mahkeme konusunda yaptığı bazı beyanlara müdaha- lede bulunmak istiyoruz. Ta ki her zamanki yaptığı laf kalpa- zanlıkları ile mevzuları karartarak meseleleri birbirinden ayırt edemeyen birtakım cahilleri saptırmasın.

Şimdi bu genç muhakeme ve savunma konusunda bir kaset neşretmiş. Fakat savunma konusunda ne diyor, neyi nasıl delil getiriyor? Yusuf (Aleyhisselam)’a atılan zina iftirasıyla alakalı olarak bir şahidin şahidlik yapmasından bahseden ayeti zikre- diyor, ardından müfessirlerin konuyla alakalı açıklamalarını naklediyor. Bazı müfessirlerin bu şahitliği hüküm vermek ola- rak tefsir ettiğini dile getiriyor.

Mesela Taberi tefsirinde bu hususta şöyle demektedir:

ﻦﻋ ،ءاﺮﻔﻟا ﻦﻋ ﻚﻟﺬﺑ ﺖﺛﺪﺣ ﻢﻛﺎﺣ ﻢﻜﺣ : (ﺪهﺎﺷ ﺪهﺷو) :ﮫﻟﻮﻗ ى�ﻌﻣ :ﻞﻴﻗو 19129- ﺪهﺎﺠﻣ ﻦﻋ ،ىيﺤﻳ ﻲ�أ ﻦﻋ ،لﻼه ﻦﺑ ��ﻌﻣ

“Bir şahit şahitlik etti” kavlinden maksadın “bir hakim hükmetti” olduğu söylenmiştir. Bu bana Ferra-Mualla bin Hilal-Ebu Yahya kanalıyla Mücahid’den nakledilmiştir.”

(14)

14 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Maverdi de bu şahitlikten kasdın hüküm vermek olduğunu zikrettikten sonra bu şahidin veya hakimin vasfı hakkında dört kavil zikretmektedir:

1- Bu şahit kundaktaki bir çocuktur.

2- İnsan da cin de olmayan Allah’ın yarattıklarından bir yaratıktır.

3- Kadının ailesinden hikmet sahibi birisidir veya Ka- dının amcaoğludur.

4- Bizzat yırtılan gömleğin kendisidir.

Bu kavillerin tafsilatı için Kurtubi tefsirinden Yusuf: 26 ayetinin tefsirine müracaat edilebilir.

Burada bizim maksadımız meselenin tafsilatlı müzakeresi değildir ancak en azından usulen şu sorunun sorulması gerek- tiğine inanıyoruz:

“Kadının ehlinden bir şahit şahitlik yaptı”3

Ayetinin bazı âlimler tarafından “Bir hâkim hakimlik yaptı”

olarak tefsir edilmesi tağuta muhakeme konusuna nasıl delil teşkil etmektedir? Başkalarına sürekli usulden kaideden dem vuran bu zevat hangi usulle bu ayetten tağutun mahkemesinde savunma yapılacağını çıkartmıştır? Bu kişi kendisini müçtehid statüsünde mi görmektedir? Eğer böyle görüyorsa ki –bu bir saçmalıktan öteye geçmez- her müçtehid (!) gibi bir konuya getirilen delilin delaletinin kat’i olması gerektiğini ve ihtimal vaki olduğunda istidlalin batıl olacağını bilmiş olması lazım.

Söz konusu ayette geçen şahidin beşikteki çocuk mu, yetişkin biri mi hatta gömlek mi olduğu gibi birçok görüş nakledilmek- tedir ve bu bahsettiği görüş konuyla alakalı birçok kavilden sa- dece bir tanesidir. Bu zaten başlı başına bu delilin ihtimalli bir delil olduğunu ve ihtimal taşıyan bu delille hüküm verilemeye-

3 Yusuf: 26

(15)

ceğini göstermektedir. Bu şahidin “Eğer gömlek önden yırtıl- mışsa, kadın doğru söylüyor Yusuf yalan söylüyor…” ilh sö- züyle hüküm vermiş olduğu kabul edilse bile buradaki hüküm- den kasıd nasıl bir hükümdür?

Ne ayette ne müfessirlerin kavillerinde buradaki mec- lisin –haşa- şirk hükümlerine dayalı olarak yapılan bir muhakeme meclisi olduğuna dair en ufak bir işaret var mıdır? Bu muasır cahillerden önce bu ayetle istidlal ede- rek tağutun mahkemesinde savunma yapılabileceğini ileri süren bir tane muteber âlim gösterilebilir mi? Ayrıca buradaki hâkimin vasfı nedir? Eğer bu hâkim kundaktaki çocuk veya yırtılan gömlek ise bunlar nasıl tağut vasfını almaktadır? Kadının akrabası ise bu hükmü veya şahitliği bir ara bulucu veya sulh yapan olarak değil de tağut sıfa- tıyla yaptığına dair en ufak bir delil gösterilebilir mi? Bü- tün bunlar sırf usul yönünden dahi bu istidlalin batıl oldu- ğunu göstermektedir. İlyas da bunun farkında olacak ki her zamanki yöntemiyle sadece nakilleri avamın önüne atıp kaçmaktadır ve meselenin tahkikini yapmamaktadır.

Hatta bu ayetin neye nasıl delil olduğunu dahi zikretme- mektedir. Çünkü meseleyi ilmi açıdan tahkik ettiği zaman hiçbir şeye delil olmayacağı ortaya çıkacaktır. Ama mak- sat hakkı ortaya çıkarmak değil de Arapça bir takım kavil- ler zikrederek avamın gözünü boyamak olunca böyle şey- ler yaşanabilmektedir.

Bu şahıs aynı kasetin başka bir yerinde muhakeme ko- nusunda kendisine muhalif olanların fıkıh kitaplarında kaza yani kadılık, hüküm verme ile alakalı babları okuma- dıklarını iddia ediyor. Eğer iddia ettiği gibi muhalifleri kaza bablarını okumadıysa ve Ebu Ubeyde okuduysa o za- man o kaza bablarında muhaliflerinin vakıf olmadığı fa-

(16)

16 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

kat kendisinin tesbit ettiği ve de tağuta muhakeme mese- lesine ışık tutan hangi inceliklerin (!) olduğunu anlatmak da kendisine düşer. Biz bugüne kadar Ebu Ubeyde’nin sesli ve yazılı dökümanlarında kaza bablarından naklet- tiği ve de bizim meselemize birebir ışık tutup onun iddia- larını isbat edici nitelikte bir şey naklettiğine şahit olma- dık. Eğer böyle bir şey varsa neden bugüne kadar naklet- memiş ve böylece insanları ilimden mahrum etmiştir!

Yoksa ortada aslında hiçbir şey olmadığı halde ömründe kaza babı diye bir şey görmemiş, bundan sonra da göre- ceği meçhul olan avamdan bir takım insanlara sanki me- seleyle alakalı çok incelikler ve derin bilgiler olduğu izle- nimini verip kendi batıllarını kabul ettirmek şeklinde bir illüzyon ve göz boyama mı söz konusudur?

Ebu Ubeyde ünvanlı şahıs aynı göz boyama taktiğini muha- kemeyle alakalı en son neşrettiği yazısında da uygulamaktadır.

Kendisi tağuta muhakemeye küfür dediği ve muhakemenin ibadet olduğunu söylediği halde kendisi gibi düşünmeyen Ebu Hanzala, Makdisi gibi kişileri neden tekfir etmediği şeklindeki bir soruya verdiği cevabında yine muhatabını nakil yağmu- runa tutmakta fakat meselenin özünü izah edecek hiçbir şey söylememektedir. İlk önce tağuta muhakemenin küfür mü ha- ram mı olduğu hususunun âlimler arasında ihtilaflı (!) oldu- ğunu iddia ediyor ve kendisinin küfür görüşünü tercih ettiğini söylüyor. Bu ihtilaf iddiası batıl olmakla beraber Ebu Han- zala’nın durumuyla ne alakası vardır? Çünkü Ebu Hanzala ta- ğuta muhakemenin haram olduğunu değil, Daru’l harpte bizzat caiz olduğunu ileri sürmektedir. Darul İslam’da ise küfür ola- cağını söylemektedir. Tağuta muhakemeyle alakalı onun ha- ramlık noktasında bir görüşü bildiğimiz kadarıyla yoktur. Şu halde Ebu Ubeyde’nin önce tağuta muhakemeyle alakalı var ol- mayan bir ihtilaf icad edip sonra hocasının kavlini (!) bu yapay

(17)

ihtilafta bile yeri olmadığı halde araya bir yere sıkıştırmaya ça- lışmasının samimiyetle ve hak arayıcılığıyla bağdaşır bir tarafı var mıdır?

Ayrıca tağuta muhakemeyi sevgi, tevekkül vb. kavramlarla mukayese ediyor. Tevekkül de ibadettir ama Şirk olan tevek- kül vardır, mübah olan tevekkül vardır aynı bunun gibi muha- kemenin de şirk olan ve olmayan çeşitleri vardır gibi şeyler ge- velemektedir. Sevgi, tevekkül, secde vb. şeyleri muhakemeyle hangi illet benzerliğinden yola çıkarak kıyas etmektedir. Hâl- buki bunların hepsi birbirinden ayrı şeylerdir. Bunlar ne za- man Allaha has bir isim, sıfat ve fiil Allahtan başkasına verile- rek yapılırsa o zaman şirk hükmünü alırlar. Tağuta muhakeme dediğimiz şey ise başlı başına tağuta hüküm yetkisi vermekten yani ibadetten ibarettir, bunda neye göre tafsilata gitmektedir veya gidenleri mazur görmektedir. Ondan sonra da âlimlerden konuyla alakalı bir sürü nakil yapmaktadır. Avamdan olan bi- risi bu nakillerin neye delil getirildiğini çoğu zaman anlamaz, sadece bu kadar nakli bir arada görünce ürker ve konunun çok derin (!) bir konu olduğu ve böyle çok tafsilat isteyen bir me- seleden ötürü tekfir olmayacağı kanaatine varır. Ama aklı ba- şında birisi çıkıp da sen bu kadar nakli neye nasıl delil getirdin deyip meselenin ayrıntılı tahkikini sorduğu zaman en azından akıl sahipleri nezdinde bu tip deccaller tuzun suda erimesi gibi erirler Allah’ın izniyle. Eğer bu şahsın da gayesi diğer meslek- taşları gibi göz bağcılık, illüzyonistlik değil de hakkı ortaya çı- karmaksa şu halde ona düşen böyle laf kalabalığı yapıp avamı aldatmak değil, bilakis meseleyi ilmi bir şekilde enine boyuna tahkik edip gerçeği ortaya çıkarmaktır. Aksi takdirde başkala- rına takmış olduğu Firavunun sihirbazı lakabını bizzat kendisi hak etmiş olur. Vallahu a’lem.

(18)

Ebu Ubeyde’nin Zikrettiği Nakiller:

Ebu Ubeyde yukarda alıntı yaptığımız risalesinde konuyla alakalı temel tezini şu şekilde özetlemektedir:

“…Dolayısı ile mahkeme genel itibarı ile ibadettir ama şekilleri mevcuttur.

Birinci şekli; Tağutun hüküm vermesinin mübah oldu- ğuna itikat ederek, bu ikisi arasında muhayyer olduğuna itikat ederek ya da tağutun hükmünün şeriatın hükmün- den faziletli olduğuna inanarak giden bir kimsenin o ta- ğuta ibadet ettiğinde akıl ve iman sahibi iki kişi ihtilaf et- memiştir.

İkinci şekli; tağutun hükmünün batıllığına itikat ede- rek ona muhakeme olanın hükmünde ise insanlar ikiye ayrılmışlardır. Buna haram diyenler ve küfür diyenlerdir.

Elhamdulillah bizim buna küfür dediğimizi sağır sultan bile duymuştur.”

Bu iddiaya göre tağuta muhakeme olmanın hükmü, tıpkı namazın terkinin hükmü gibi ihtilaflı bir meseledir. Namazın farziyetini inkâr ederek terk edenin küfründe icma olduğu gibi; tağuta muhakemeyi güzel görerek, helal sayarak yapan kimsenin küfründe icma vardır. Fakat güzel bulmadan yapan kimsenin küfründe âlimler arasında ittifak yoktur; kimi âlim buna haram derken kimisi de küfür demiştir. Ebu Ubeyde ise bu ihtilaflı (!) meselede küfür diyen kanatta yer almaktadır!

Ebu Ubeyde’nin temel iddiası budur. Bu nakilleri de bu iddiaya mesnet olarak getirmektedir. Biz bu nakiller üzerinde tek tek durarak hiç birisinin bu iddiaya dayanak teşkil etmeyeceğini ve tağuta muhakemenin, beşeri kanunlara başvurmanın icma ile küfür olduğunu delilleriyle ortaya koyacağız inşallah.

(19)

Nakillerin değerlendirmesine geçmeden önce şunu belirt- mek istiyoruz ki Ebu Ubeyde’nin ileri sürdüğü şekilde tağuta muhakemenin küfür mü haram mı olduğu noktasında ihtilaf olduğu iddiası veya tağuta muhakemenin küfür oluşunun is- tihlal yani helal saymaya bağlı olduğu görüşü âlimlerden her- hangi bir dayanağı olmayan ve sadece günümüzde Muasır Mürcie de diyebileceğimiz Suud Selefisi bazı çevrelerde savu- nulan bir düşüncedir. Esasında bu iddia, beşeri kanunlarla hükmetmenin küçük küfür olduğu iddiasının uzantısı ve lazı- mıdır. Çünkü daha önce de çeşitli vesilelerle vurguladığımız gibi kanunları icad etmek (teşri), bu icad edilen kanunlarla hükmetmek ve de bu kanunlara muhakeme olmak; başka bir ifadeyle yasama, yürütme ve yargı ve de bunlara rıza gösterme anlamına gelen muhakeme hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Bun- lar arasında ancak ilimden nasibi olmayanlar ayrım yapar. Ka- nun koyma yani teşri’nin hükmü ne ise bu teşriye muhakeme olmanın hükmü de aynıdır. Zira küfre rıza küfürdür. Bundan dolayı Suud Selefilerinden birçoğu İslam’a muhalif kanunlar çıkartıp teşri yapmayı küçük küfür yani haram olarak gördük- lerinden dolayı bu batıl şeriata muhakeme olmayı da haram görürler. Suudi Arabistan’daki aşırı Mürcie’den Abdulaziz Rey- yis, Bender bin Nayif el Uteybi vb. bunu açıkça belirtmişler ve İbn Kesir’den naklettiğimiz Tatar yesakı ile alakalı icmaya ol- madık teviller getirmişlerdir. Türkiye’de de Ebu Zerka, Ebu Muaz gibileri bunun Ehli Sünnetin görüşü olduğunu iddia ederler. Abdulaziz er-Racihi gibileri de bu meselenin ihtilaflı olduğunu ileri sürmektedir. Ebu Ubeyde de aynı şekilde mu- hakeme konusunun ihtilaflı olduğunu ileri sürmektedir. Görül- düğü gibi o, bu hususta “Suud Firavunlarının Sihirbazları” de- diği kişilerle benzeşmiştir. Onun sözünün lazımı bizzat kanun- ları çıkartan ve bu kanunlarla yöneten idarecilerin de tekfiri- nin ihtilaflı olmasını gerektirmektedir. Biz her ne kadar insan- ları mezheplerinin lazımıyla yargılamasak da Ebu Ubeyde’nin

(20)

20 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

bu husustaki kanaatini merak etmiyor değiliz. (Gerçi Ebu Ubeyde'nin mahkeme konusu ihtilaflıdır şeklindeki mezhebi- nin kendisi de lazımı da küfürdür ama bu usûlü teşri mesele- sine tatbik edip etmemesi Ebu Ubeyde'nin kendi içinde ne ka- dar tutarlı olduğunu gösterecektir.) Fakat her halükarda Ceh- miyye’ye ait bir görüşü Ehli Sünnetin iki görüşünden birisi ola- rak lanse etmesi büyük bir faciadır. Çünkü - her ne kadar Ebu Ubeyde bunu kati bir küfür kabul etmese de- burada tıpkı Ceh- miyye’nin yaptığı gibi küfür ameli işleyenin tekfiri için itikad şartı getirilmektedir. Zira Tevrat, İncil gibi neshedilmiş bir şe- riata ya da Yesak veya günümüzdeki yasalar gibi beşeri şeriat- lara muhakeme olmak kişinin İslam şeriatından çıkıp başka bir dine bağlandığını gösteren bir küfür amelidir. Bu küfür ame- line ancak Cehmiyye zihniyetindeki birisi istihlal ve itikad şartı getirir. Bu meselenin dinin aslını bozan bir kati bir küfür ameli olduğunu kavramayan kişi akideden hiçbir şey bilmiyor de- mektir.

Ebu Ubeyde ilgili yazıda aşağıda göreceğiniz nakilleri sıra- lamaktadır. Biz kaynak vermeden sadece tercümelerini nak- lettiği bu nakilleri orijinal metinleri ve kaynaklarıyla beraber buraya iktibas edeceğiz ve ondan sonra tek tek nakillerin tah- kikini yapacağız, nakillerin tercümelerinde gerekli düzeltme- leri yapacağız, zira bu şahsın yaptığı tercümelerde birçok hata olabilmektedir.

1. Nakil: Abdullah bin Muhammed bin Abdilvehhab’ın sözü:

؟ﷲ بﺎﺘﻛ ��ﻏ ��إ ﻢﻛﺎﺤﺘﻟا زﻮﺠﻳ ﻞه :ﻞﺌﺳو ،تاﺮﻜﻨﳌا ﻢﻈﻋأ ﻦﻣ ﻮهو ،ﺮﻔﻛ ﺪـــــﻘﻓ ﮫـــــﻠﺣ ﺪـــــﻘﺘﻋا ﻦﻣو ،ﻚـــــﻟذ زﻮﺠﻳ ﻻ :بﺎـــــﺟﺄـــــﻓ

ﺐﺠ�و

ﻢﻠﻋ ﻰ�دأ ﮫﻟ ﻦﻣ اﺬه �� ﺐﻳ��ﺴ� ﻻو ؛ﻚﻟذ ﻞﻌﻓ ﻦﻣ ��ﻋ رﺎ�ﻧﻹا ﻢﻠﺴﻣ ﻞ� ��ﻋ

(21)

“Allah’ın kitabından başkasına muhakeme olmak hak- kında soruldu?

(Muhammed bin Abdulvehhab’ın oğlu Abdullah) Ceva- ben dedi ki; Bu caiz değildir. Her kim helalliğine itikat ederse küfretmiş olur. İşte bu en büyük münkerlerdendir.

Her Müslüman’a bunu işleyeni inkâr etmek vaciptir. İşte bu ilimden en az nasibi olanlara dahi kapalı değildir.”4

Ebu Ubeyde bunu muhtemelen bu âlimin tağuta muhake- meyi haram gördüğüne delil olarak zikretmektedir. Hâlbuki âlim burada Kitap ve (Sünnetten yüz çevirmenin ve ihtilaf- larda bu iki kaynağa müracaat etmemenin genel hükmünü be- yan etmektedir. Birçok Müslüman tanırız ki hevasına tabi ol- maktadır, meseleleri hevasına götürmektedir, kendi reyiyle hüküm vermektedir; bazıları da mezhep taassubuna kapılmış ve kendi mezhebine aykırı açık nassları gördüğü halde bir açıklaması vardır düşüncesiyle kendi mezhebine bağlanmaya devam etmektedir ilh… Bütün bunların genel hükmü haram- dır. Fakat bizim üzerinde tartıştığımız mesele ise hususi mu- ayyen bir meseledir ve kapalılığı olmayan bir mevzudur. O da Muhammed (Aleyhisselam)’ın şeriatından başka bir şeriatı ha- kem tayin etmektir ki âlimler bunun küfür oluşunda icmâ et- mişler ve asla istihlal veya inkâr şartı aramamışlardır. İlyas bu kadar naklin arasında İbn Kesir (Radiyallahu Anh)’ın şu kavlini neden zikretmemiştir:

َ � ِإ َﻢ َﻛﺎ َﺤَﺗَو ،ِءﺎَﻴِبْﻧَ ْﻷا ِﻢَﺗﺎَﺧ ِ ﱠ� ِﺪْﺒَﻋ ِﻦْﺑ ِﺪﱠﻤَﺤُﻣ �َ�َﻋ َلﱠ�َنُْﳌا َﻢَﻜْحُ ْ�ا َعْﺮ ﱠـــــــــــــﺸﻟا َكَﺮَﺗ ْﻦَﻤَﻓ �

؟ ِﮫْﻴ َﻠَﻋ ﺎَهَﻣﱠﺪَﻗَو " ِقﺎ َــﺳﺎَﻴْﻟا " �َ�ِإ َﻢَﻛﺎَﺤَﺗ ْﻦَﻤِﺑ َﻒْﻴَﻜَﻓ ،َﺮَﻔَﻛ ِﺔَﺧﻮ ُــﺴْنَْﳌا ِﻊِئاَﺮ ﱠــﺸﻟا َﻦِﻣ ِﻩِ�ْ�َﻏ ْﻦ َﻣ

ُﻦ َــــــﺴ ْﺣ َ

أ ْﻦ َﻣ َو َنﻮُﻐْﺒَﻳ ِﺔﱠﻴِﻠ ِهﺎ َج �ا َﻢ ْﻜ ُﺤ َﻓ ْ َ أ} :� َ

�ﺎَﻌَ� ُ ﱠ� َلﺎَﻗ . َن� ِﻤِﻠ ْــــــﺴ ُ ْﳌا ِعﺎ َﻤ ْﺟِﺈِﺑ َﺮَﻔَﻛ َﻚِﻟَذ َﻞَﻌَﻓ :ةﺪﺋﺎﳌا] { َنﻮُﻨِﻗﻮُﻳ ٍمْﻮ َﻘِﻟ ﺎًﻤْﻜُﺣ ِ ﱠ� َﻦِﻣ ِة َﺪِﺋﺎ َ ْﳌا " [ 50

:

4 Ed Durerus Seniyye 10/ 252

(22)

22 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

َنﻮُﻨ ِﻣْﺆُﻳ َ .

ﻻ َﻚِّ�َرَو ﻼ َﻓ} :� َ �ﺎَﻌَ� َلﺎَﻗ َو َ � ِ� او ُﺪ ِﺠَﻳ ﻻ ﱠﻢُﺛ ْﻢ ُ�َ�ْﻴَﺑ َﺮ َج َ َ ــــــــ� ﺎ َﻤﻴِﻓ َكﻮ ُﻤ ِ ّﻜَﺤُﻳ ىﱠ�َﺣ

:ءﺎﺴنﻟا] {ﺎ ًﻤﻴِﻠ ْﺴ َ� اﻮُﻤِّﻠ َﺴُيَو َﺖْيَﻀَﻗ ﺎﱠﻤِﻣ ﺎًﺟَﺮَﺣ ْﻢِه ِﺴُﻔْﻧَأ [ 65

“Son peygamber Muhammed b. Abdullah'a Sallallâhu Aleyhi ve Sellem indirilen muhkem şeriatı terk edip neshe- dilmiş, başka şeriatlere muhakeme olan kimse kafir oldu- ğuna göre Cengizhan'ın yasalarına muhakeme olan kimse nasıl kâfir olmasın? Böyle yapan bir kimse Müslümanla- rın icmasıyla kâfir olur. Zira yüce Allah buyurmuştur ki:

“Cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Yakînen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim var- dır?”5

“Hayır; Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul et- medikçe inanmış olmazlar.”6

Yüce Allah doğru söylemiştir.”7

Açıkça görüldüğü üzere Tatarların Yesakı gibi ve dolayı- sıyla günümüzdeki gibi beşeri kanunlara mahkeme olan kim- selerin küfründe icmâ vardır. Çünkü burada Allahtan başkası- nın hükmünü ve şeriatını kabul etme söz konusudur. Bu ise şirktir. Burada nasıl bir tafsilat olabilir? Kendisinde bunlardan farklı bir ilim olduğunu iddia eden kişi gücü yetiyorsa o delil- leri çürütsün. Âlimlerin bahsettikleri ise bundan farklı suret- lerdir. Mesela hevasına tabi olarak yönetimi altındaki insan- lara haksızlık yapan, adam kayırma vs. fiilleri yapan bir Müs- lüman yönetici bir nevi –haddini aşan manasında- tağut olmuş sayılır. Onun verdiği bu haksız hükümlere rıza gösterenler de

5 el-Mâide, 50

6 en-Nisâ; 65

7 İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye, 13/139, Dar'u İhya'it Turas'il Arabi, 1408/1988 Türkçesi için bkz. El-Bidaye ve'n Nihaye, Çağrı Yayınları: 13/244

(23)

bir nevi tağuta muhakeme olmuşturlar. Ancak bu hakiki an- lamda bir tağuta muhakeme değildir.

Ehli sünnetin göz bebeği imamlardan birisi olan Ebu Ubeyd Kasım bin Sellam (Rahmetullahi Aleyh) “Kitab’ul İman” adlı ese- rinde şöyle demektedir:

ِﺔ ﱠـــﻴِﻠ ِهﺎ َـــج �ا َﻢ ْﻜ ُﺤ َﻓ ْ َ

أ} : ُﮫ ـــﻟ ْﻮ َﻗ ُﻊ َﻤ ْ َ ـــــــــــــﺴَ� ﻻ َ َ

أ ، ُ ﱠ� َلَﺰْﻧ َ

أ ﺎ َـــﻣ ِ�ْ� َﻐِ� َﻢْﻜُح ْ�ا ِرﺎ ﱠـــﻔُﻜْﻟا ِنَن ُـــــــــــــﺳ ْﻦِﻣ { َنﻮُﻐْﺒَﻳ . :ةﺪﺋﺎﳌا]

50 [ ِ ْ

ﻹا ِﺔ ﱠﻠِﻣ �َ�َﻋ َﻮُهَو ُ ﱠ� َلَﺰْﻧَأ ﺎَﻣ ِ�ْ�َﻐِ� َﻢَﻜَﺣ ﻦَﻣ ﱠنَأ ِ�� ِـــــــــﺴْﻔﱠﺘﻟا ِﻞْهَأ َﺪْﻨِﻋ ُﮫُﻠ�ِوْﺄَﺗ َنﺎَ� ِم ﻼ ْـــــــــﺳ َ

َﺬ َـﻜ َه َو . َنﻮ ُﻤ ُﻜ ْﺤَﻳ اﻮُﻧﺎَـ� َﻚ ِـﻟ َﺬ َـﻛ ِﺔﱠـﻴِﻠِهﺎ َـج ْ�ا َﻞ ْـهَأ ﱠنَأ َﻮُه ﺎَـﻤﱠﻧِإ ,ِﺔﱠـﻴِﻠِهﺎَـجْ�ا ِﻞ ْـهَﺄَـ� ِﻢْﻜُحْ�ا َﻚِـﻟَﺬِـﺑ ا

ءاﻮﻧﻷاو ﺔﺣﺎﻴﻨﻟاو ِبﺎ َﺴ ْ�َ ْﻷا �ِ� ُﻦْﻌﱠﻄﻟا ِﺔﱠﻴِﻠِهﺎَج ْ�ا ِﺮْﻣَأ ْﻦِﻣ ٌﺔَﺛ َﻼَﺛ" :ُﮫُﻟْﻮَﻗ

“Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek kâfir- lerin adetlerindendir. Allah-u Teâlâ’nın şu kavlini duymaz mısın?

“Onlar cahiliye hükmünü mü arıyorlar”8

Bu ayetin tefsir ehli nezdindeki açıklaması şudur: Al- lah’ın indirdiğinden başkası ile hükmeden kişi İslam mil- leti üzere olsa dahi bu verdiği hükümden dolayı cahiliye ehli gibi olmuş olur. Çünkü cahiliye ehli böyle hüküm ve- rirlerdi. Allah Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in “Şu üç has- let cahiliye işlerindendir: Soya dil uzatmak, ölünün arka- sından feryat etmek ve yıldızlar (vesilesiyle yağmur yağ- dığına inanmak)”9

Biz daha önceden Maide: 44 ayetiyle alakalı âlimlerin açık- lamalarını nakletmiş ve nefsine uyarak Allah’ın hükmünden başkasıyla hükmeden hâkimin kâfir olmadığı hususunda Ehli

8 Maide: 50

9 Ebu Ubeyd, Kitab’ul İman, sf. 90

(24)

24 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Sünnetin icmâ ettiğini nakletmiştik. Beşeri kanunlarla hükme- den hâkim ise İslam şeriatını terk edip başka bir şeriata bağ- landığı için icmâ ile kâfirdir. Bu ikisi arasındaki farkı ayırt ede- meyenler ebetteki muhakeme meselesini de anlamazlar.

Çünkü muhakeme konusu da böyledir. Nefsine uyarak Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen İslam kadısı nasıl kâfir olmuyorsa, yine nefsine uyarak bu kadının verdiği batıl hükme razı olan hatta rüşvet vb. yollarla onu batıl hüküm vermeye teşvik eden kişi de aynı şekilde kâfir değil, günahkardır. Gerek hükmeden gerek hükmedilen kişi “cahiliye hükmünü mü istiyorlar” ayeti- nin muhatabı olmuş olsa da bu hakiki anlamdaki bir cahiliye hükmüne tabi oluş değildir, ancak ona benzemektedir. Bu kim- selere tağuta muhakeme olmuşlardır da denebilir ancak yine bu hakiki anlamda değildir, ancak bir açıdan tağuta muhake- meye benzemektedir. Bundan dolayı yine Necd davetine men- sup âlimlerden birisi olan Süleyman bin Sehman şöyle demiş- tir:

ﻧ ﺮﻔﻜﻟا نأ ﻦﻣ ءﺎـــﻤﻠﻌﻟا ﻩﺮﻛذ ﺎـــﻣ ��إ ﷲ ﻚـــﻣر ﺮﻈﻧﺎـــﻓ دﻮحجو ،دﺎـــﻘﺘﻋا ﺮﻔﻛ نﺎـــﻋﻮ

ﷲ ﺪﻨﻋ ﻦﻣ ﮫﺑ ءﺎﺟ لﻮـــــــﺳﺮﻟا نأ ﻢﻠﻋ ﺎﻤﺑ ﺮﻔﻜﻳ نأ ﻮهﻓ دﺎﻨﻌﻟاو دﻮحج�ا ﺮﻔﻛ ﺎﻣﺄﻓ دﺎﻨﻋو ﮫﺗدﺎﺒﻋو ﻩﺪﻴﺣﻮﺗ ﺎهﻠـــﺻأ ي�ﻟا ﮫﻣﺎ�ﺣأو ﮫﻟﺎﻌﻓأو ﮫﺗﺎﻔـــﺻو بﺮﻟا ءﺎﻤـــﺳأ ﻦﻣ ًادﺎﻨﻋو ًادﻮحج

،ﻞﻤﻋ ﺮﻔﻛ ﻮهﻓ ﻲ�ﺎﺜﻟا عﻮﻨﻟا ﺎﻣأو ،ﮫﺟو ﻞ� ﻦﻣ نﺎﻤﻳﻺﻟ دﺎـــﻀﻣ اﺬهو ،ﮫﻟ ﻚ�ﺮـــﺷ ﻻ ﻩﺪﺣو نﺎﻤﻳﻹا دﺎﻀﻳ ﻮهﻓ لوﻷا عﻮﻨﻟا ﺎﻣﺄﻓ ،ﺎ��ﻣ جﺮﺨﻣ ��ﻏو ﺔﻠﳌا ﻦﻣ جﺮﺨﻣ :نﺎ� ًﺎﻳأ نﺎﻋﻮﻧ ﻮهو ﻻ ﻞﻤﻋ ﺮﻔﻛ ﻲ�ﺎﺜﻟا عﻮﻨﻟاو ،ﮫﺒـــﺳو ي�ﻨﻟا ﻞﺘﻗو ،ﻒحـــ�ﳌﺎﺑ ﺔﻧﺎ��ـــﺳﻻاو ﻢﻨـــﺼﻠﻟ دﻮجـــ�ﻟﺎ�

،دﺎﻘﺘﻋا ﺮﻔﻛ ﻻ ﻞﻤﻋ ﺮﻔﻛ اﺬهﻓ ،ةﻼــــــــــﺼﻟا كﺮﺗو ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻣ ��ﻐ� ﻢﻜح�ﺎ� ﺔﻠﳌا ﻦﻣ جﺮﺨﻳ ﻻ" :ﮫﻟﻮﻗ ﮫﻟﺬﻛو ﻰ�أ ﻦﻣ" :ﮫﻟﻮﻗو ،"ﺾﻌ� بﺎﻗر ﻢﻜـــــــــــــﻀﻌ� بﺮـــــــــــــﻀﻳ ًارﺎﻔﻛ يﺪﻌ� اﻮﻌﺟﺮﺗ

ﺪﻤﺤﻣ ��ﻋ ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻤﺑ ﺮﻔﻛ ﺪﻘﻓ ﺎهﺮﺑد �� ةأﺮﻣا ﻰ�أو ﮫﻗﺪـــــــــــــﺼﻓ ًﺎﻨهﺎ�

- ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ـــــــــــــﺻ

ﻢﻠـــــﺳو - ﻒحـــــ�ﳌﺎﺑ ﺔﻧﺎ��ـــــﺳﻻاو ﻢﻨـــــﺼﻠﻟ دﻮجـــــ�ﻟﺎ� ﺲيﻟو ��ﻤﻌﻟا ﺮﻔﻜﻟا ﻦﻣ اﺬهﻓ "

ﮫﻤﺣر -

ﷲ -

�إ ﺮﻔﻜﻟا ﮫـــﻴﻠﻋ ﻖﻠﻄﻳ ﻞـــ�ﻟا نﺎـــ� ن�و ��ﺒنﻳ ﻦﻜﻟ ، ﺮﺧآ �

ﷲ ﮫـــﻤﺣر - -

نأ ��ﺒنﻳ ﻦﻜﻟ ،

ﻞـﻤﻛأ ﻢهﻤﻜﺣ نأ ﺪـﻘﺘﻋاو ،ﷲ لﺰﻧأ ﺎـﻣ ��ﻐ� ﻢﻜﺣ وأ ﺖـﻴﻏاﻮﻄﻟا ��إ ﻢﻛﺎـﺤﺗ ﻦﻣ نأ ﻢﻠﻌ�

(25)

ﻮه ﺎﻤﻛ ﺔﻠﳌا ﻦﻋ جﺮخ�ا يدﺎﻘﺘﻋﻻا ﺮﻔﻜﻟا ﻖح�ﻣ اﺬهﻓ ،ﮫﻟﻮـــــــــﺳرو ﷲ ﻢﻜﺣ ﻦﻣ ﻦـــــــــﺴﺣأو ﻮﻏﺎﻄﻟا ��إ ﻢﻛﺎﺤﺗ ﻦﻜﻟ ﻚﻟذ ﺪﻘﺘﻌ� ﻢﻟ ﻦﻣ ﺎﻣأو ،ةﺮــــــــــﺸﻌﻟا مﻼــــــــــﺳﻹا ﺾﻗاﻮﻧ �� رﻮ�ﺬﻣ ت

��ﻤﻌﻟا ﺮﻔﻜﻟا ﻦﻣ اﺬهﻓ ﻞﻃﺎﺑ ﮫﻤﻜﺣ نأ ﺪﻘﺘﻌ� ﻮهو .

“Allah sana rahmet etsin. Alimlerin nasılda küfrü iki kısma ayırdıklarına bir bak. İtikat küfrü, yani inkar ve inat küfrüne gelince birinin Resulün Allah katından getir- diğini bildiği Rabbinin isim ve sıfatlarına, fiillerini, ahka- mını -ki o ahkamın aslı ona hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet etmektir- işte bunları inat ederek inkar etmektir.

İşte bu çeşit bir küfür her yönden imanı bozan bir unsur- dur. İkinci kısma yani ameli küfre gelince; bu da dinden çıkaran ve dinden çıkarmayan olmak üzere ikiye ayrılır.

Birinci çeşidi, puta secde etmek, mushafı küçümsemek ve Nebiyi öldürmek gibi ameli küfürlerdir. Bunlar dinden çı- kartır. İkincisi ise dinden çıkarmaz. Bunlar da Allah’ın in- dirdiği ile hükmetmemek, namazı terk etmek gibi şeyler- dir. Bu ameli küfürdür, itikadi küfür değildir. Nebi Sal- lallâhu Aleyhi ve Sellem’in dediği gibi; “Benden sonra birbir- lerini boyunlarını vuran kâfirlere dönmeyin.” “Kim kâhine gider veya hanımına arkasından yaklaşırsa Mu- hammed’e indirileni inkâr etmiştir.” İşte bunlar ameli kü- fürlerdir kesinlikle puta secde etmek veya mushafı kü- çümsemek gibi ameli küfürler değillerdir. (İla ahir İbn Kayyım’dan alıntı burada sona ermiştir.) Ancak şuraya dikkat gerekir ki hepsine küfür lafzı kullanılmıştır. Ancak şunu iyi bilmek gerekir ki tağutlara muhakeme olup, Al- lah’ın indirdiğinden başkası ile hükmedip, onların hü- kümlerinin Allah’ın ve Resulünün hükmünden güzel olduğuna itikat edenler işte bunlar itikadi küfre ulaşan in- sanlardır ki bu İslam’ı bozan on unsur arasında zikredilen küfürdür. Ancak kim buna itikat etmez ise ancak tağutlara

(26)

26 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

muhakeme olursa ve onun hükmünün de batıl olduğuna itikat ederse işte bu da ameli küfürdür…”10

Şeyhin sözlerine dikkat edilirse tağuta muhakeme mesele- sini, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemekle aynı meyanda zik- retmiştir. Zaten sözleri büyük oranda İbn Kayyım’ın “Namazı Terk etmenin Hükmü” risalesinden alıntıdır. Orada İbn Kayyım selefin izah ettiği şekilde büyük küfür ve küçük küfür kavram- larını izah etmektedir. Şu halde Sehman’ın bahsettiği muha- keme meselesi, nefsine uyarak Allah’ın hükmünden sapan ka- dılar vb. ile alakalı olsa gerek. Aksi takdirde Şeyh’in başka yer- deki sözleri birbiriyle çelişmiş olurdu. Mesela hüküm tağutu ile alakalı yazmış olduğu bir risalesinde Hafız İbn Kesir’in Cen- giz Yasası’na muhakeme olanların kâfir olacağı ile alakalı söz- lerini naklettikten sonra şöyle demektedir:

،ﺲنج�ا اﺬه ﻦﻣ ﻮه "ﺔﻗﺎﻓﺮﻟا عﺮـــــــــــﺷ" ى�ـــــــــــﺴ� ي�ﻟا ،يداﻮﺒﻟا تادﺎﻋ ﻦﻣ ﻩﺎﻧﺮﻛذ ﺎﻣو ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ﮫﻠﻌﻓ ﻦﻣ

“Bahsetmiş olduğumuz bedevi adetleri de bu cinsten- dir ki bunlara ‘Üstün şeriat’ ismi verilir, her kim böyle ya- parsa kâfirdir”

Ardından herkesin bildiği malum sözlerini sarf etmektedir:

�� ﷲ ﺮﻛذ ﺪﻘﻓ ،ﺮﻔﻛ تﻮﻏﺎﻄﻟا ��إ ﻢﻛﺎﺤﺘﻟا نأ ﺖﻓﺮﻋ اذإ :لﺎﻘﻳ نأ :ﻲ�ﺎﺜﻟا مﺎﻘﳌا { ِﻞْﺘ َﻘْﻟا َﻦِﻣ ُ�َ�ْﻛَأ ُﺔَﻨْﺘِﻔْﻟاَو} :لﺎﻗ ،ﻞﺘﻘﻟا ﻦﻣ ��ﻛأ ﺮﻔﻜﻟا نأ ﮫﺑﺎﺘﻛ ﱡﺪ َـــــــﺷ َ 3

أ ُﺔَﻨْﺘ ِﻔ ﻟا َو} :لﺎﻗو ، ْ

{ ِﻞْﺘ َﻘْﻟا َﻦِﻣ ﺘﻗا ﻮﻠﻓ ;ﺮﻔﻜﻟا �� :ﺔﻨﺘﻔﻟاو ، 4

نﺎ�ﻟ ،اﻮﺒهﺬﻳ ى�ﺣ ،ةﺮـــــــــــــﺿﺎح�او ﺔﻳدﺎﺒﻟا ﺖﻠﺘ

ﺎ�� ﷲ ﺚﻌ� ي�ﻟا ،مﻼﺳﻹا ﺔﻌيﺮﺷ فﻼﺨﺑ ﻢﻜﺤﻳ ،ﺎﺗﻮﻏﺎﻃ ضرﻷا �� اﻮﺒﺼﻨﻳ نأ ﻦﻣ نﻮهأ ﻢﻠﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ﺻ ﮫﻟﻮﺳر .

10 Keşfu Geyahib’iz Zellam, 314

(27)

،ﺎﻴﻧﺪﻟا ﻞﺟﻷ نﻮ�ﻳ ﺎﻤﻧإ عا�ّنﻟاو ،اﺮﻔﻛ ﻢﻛﺎﺤﺘﻟا اﺬه نﺎ� اذإ :لﻮﻘﻧ نأ :ﺚﻟﺎﺜﻟا مﺎﻘﳌا

؟ﻚﻟذ ﻞﺟﻷ ﺮﻔﻜﺗ نأ ﻚﻟ زﻮﺠﻳ ﻒﻴﻜﻓ ﮫﻟﻮــــــــــــﺳرو ﷲ نﻮ�ﻳ ى�ﺣ ،نﺎــــــــــــﺴ�ﻹا ﻦﻣﺆﻳ ﻻ ﮫﻧﺈﻓ

سﺎـــﻨﻟاو ﻩﺪـــﻟاوو ﻩﺪـــﻟو ﻦﻣ ﮫـــﻴﻟإ ﺐـــﺣأ لﻮـــــــــــــﺳﺮﻟا نﻮ�ﻳ ى�ﺣو ،ﺎـــﻤهاﻮـــــــــــــﺳ ﺎـــﻤﻣ ﮫـــﻴﻟإ ﺐـــﺣأ ن�ﻌﻤﺟأ .

كﺮﻄـــــــــــــﺿا ﻮﻟو ،ﺎـهﻠﺟﻷ تﻮﻏﺎـﻄﻟا ��إ ﺔـﻤﻛﺎـح�ا ﻚـﻟ زﺎـﺟ ﺎـﳌ ،ﺎـهﻠ� كﺎـﻴﻧد ﺖـﺒهذ ﻮﻠﻓ ا ﻚﻴﻠﻋ ﺐﺟﻮﻟ ،كﺎﻴﻧد لﺬﺒﺗ وأ ،تﻮﻏﺎﻄﻟا ��إ ﻢﻛﺎﺤﺗ نأ ن�ﺑ ،ك��ﺧو ﺮﻄﻀﻣ ﻢﻟو ،لﺬﺒﻟ

ﺔﻤﻛﺎح�ا ﻚﻟ ﺰﺠﻳ ﺎﻤﻴﻠـــﺴ� ﻢﻠـــﺳو ﮫﻟآو ،ﺪﻤﺤﻣ ��ﻋ ﷲ ��ـــﺻو ،ﻢﻠﻋأ ﷲو ;تﻮﻏﺎﻄﻟا ��إ .

ا��ﺜﻛ

“İkinci makam; Eğer anladı isen tağuta muhakeme olmak küfürdür, iyi bil ki Allah Sûbhânehû ve Teâlâ kitabında küfrü ölümden daha büyük saydı; “Fitne ölümden büyüktür.” “Fitne ölümden daha şiddetlidir.”

Fitneden kasıd, küfürdür. Köy ve şehirlerdeki bütün insanlar birbirlerini öldürseler ve gitseler bu, yeryüzünde Resûlü vasıtası ile gönderilen şeriata muhalif hükmeden bir tağutun dikilmesinden daha hayırlıdır.

Üçüncü makam; Eğer tağuta muhakeme olmanın hükmü küfürse ve anlaşmazlık da dünya için ise; Bunun için küfre girmen nasıl caiz olabilir. Kişi Allah ve Resulü ona en sevimli olmadıkça mümin olamaz. Hatta resul ona çocuklarından, anne ve babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olamaz. Dünyanın ta- mamı da gitse böyle bir durum için tağuta muhakeme ol- man söz konusu değildir. Sen muhayyer bırakılıp şuna zorlansan ki ya tağuta muhakeme olacaksın ya da dünya- nın tamamı gidecek dense sana düşen dünyadan vazgeçip tağuta muhakeme olmamandır.”11

11 Bkz. Ed-Durar’us Seniyye, 10/502-511

(28)

28 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

Şimdi Süleyman bin Sehman burada bedevilerin örf ve adetlerine mal sevgisi için muhakeme olmayı dahi küfür saydı ki bu sadece dünyalık amaçlı bir iştir, bunda itikadın dahli yok- tur; başka bir yerde aynı fiili nasıl olur da itikada bağlayabilir?

Bu birbiriyle çelişik gibi görünen iki kavli sanki farklı kişiler söylemiş gibi işine gelen bir tanesini seçip üstünde durmak ve bu sözlerin arasını cem ve telif etmemek ilim talebesi oldu- ğunu iddia eden birisine yakışır mı? Şimdi Şeyh bir yerde küfür dediği amele başka bir yerde haram mı diyor? Âlimleri böyle bir şeyle itham etmek eğer isbat edilemezse iftira olur. Kısa- cası Şeyh’in iki ayrı sözünde farklı suretlerden ve olaylardan bahsettiği aşikârdır. Yesak kanunu ve günümüz kanunları gibi beşeri kanunlara muhakeme olmak küfürdür; keza örf ve adet- ler de aynı bu şekilde kendisine uyulan bir şeriat haline gel- mişse bunlara tabi olmak da küfürdür. Ancak bu şekilde ba- ğımsız bir din ve şeriat haline dönüşmeden nefsine uyarak hü- küm veren fakat asılda şeriata tabi olan hâkime muhakeme ol- mak ise küfrün altında bir küfürdür. Örf ve adetlere muha- keme olma konusunun tafsilatını ise aşağıda Şeyh Abdullatif’in sözlerini izah ederken ele alacağız inşaAllah.

Ebu Ubeyde Azerilere cevaben yazdığı risalesinde İbn Seh- man’ın iki sözünü de zikrediyor ve başkalarına dayattığı şe- kilde iki muhtelif kavlin arasını cem etmeden olduğu gibi ava- mın önüne atıyor. Kendisi ilk kavil üzerinde duruyor ve İbn Sehman Tağuta muhakeme olmaya haram diyormuş gibi lanse ediyor, ardından küfür dediği ikinci sözünü ise sadece muha- liflerini tenkid amaçlı gündeme getiriyor. Onları Şeyh’in işle- rine geldiği sözünü alıp, işlerine gelen sözü ise Sehman’ın kra- lın adamı olduğu vs. gerekçelerle reddetmekle suçluyor. Hâl- buki kendisi de ters taraftan aynısını yapmaktadır. Tağuta mu- hakemenin haramlığına işaret ettiğini iddia ettiği sözün üze- rinde sayfalarca dururken diğerini zikredip geçmektedir fakat aynı âlimden birbirini nakzeden iki sözün nasıl sadır olduğu

(29)

hususuna hiç değinmemektedir. Biz Ebu Ubeyde’den de sapık muhaliflerinden de beriyiz, İbn Sehman’ın tağutun adamı ol- duğu vs. iddiaları da isbat edilmediği müddetçe ciddiye alma- yız. Sehman’ın kavline benzer sözler başka âlimlerden de sadır olmuştur, Suud kralının adamı vs. gerekçeler ortaya atarak hiçbir mesele izah edilemez. Bu kavil ve benzeri zahirde tağuta muhakemenin haram olduğu manasında anlaşılabilecek söz- lerde elhamdulillah hiçbir müşkilat yoktur. Bunlar bizim bildi- ğimiz ve tartıştığımız Allahtan başkasının teşri yetkisini kabul etme manasına gelen beşeri kanunlara muhakeme olmakla alakalı değil, onun altında kişinin hevasına veya cahiliye adet- lerine küfür olmayacak şekilde tabi olmasıyla alakalıdır. Val- lahu a’lem.

2. Nakil: Şeyh Abdullatif’in sözü:

ﻦﻣ ﻒﻟاﻮــــــــــــــﺴﻟا ﻞهأ ﮫﺑ ﻢﻜﺤﻳ ﺎﻤﻋ ،ﻦﻤﺣﺮﻟا ﺪﺒﻋ ﻦﺑ ﻒﻴﻄﻠﻟا ﺪﺒﻋ :ﺦﻴــــــــــــــﺸﻟا ،ﺎــــــــــــــﻀﻳأ ﻞﺌــــــــــــــﺳو

؟خ�إ ... ﻒ�ﺮﻌﺘﻟا ﺪﻌ� ﺮﻔﻜﻟا ﻚﻟﺬﺑ ﻢ��ﻠﻋ ﻖﻠﻄﻳ ﻞه ،داﺪﺟﻷاو ءﺎﺑﻵا تادﺎﻋ ﻦﻣ ﻢه��ﻏو يداﻮﺒﻟا و ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ــــﺻ ﮫﻟﻮــــﺳر ﺔﻨــــﺳو ،ﷲ بﺎﺘﻛ ��ﻏ ��إ ﻢﻛﺎﺤﺗ ﻦﻣ :بﺎﺟﺄﻓ ﻮهﻓ ،ﻒ�ﺮﻌﺘﻟا ﺪﻌ� ﻢﻠــــﺳ

{ َنوُﺮِﻓﺎَ�ْﻟا ُﻢُه َﻚِﺌَﻟوُﺄَﻓ ُ ﱠ� َلَﺰْﻧَأ ﺎَﻤِﺑ ْﻢُﻜْﺤَﻳ ْﻢَﻟ ْﻦَﻣَو} :��ﺎﻌ� ﷲ لﺎﻗ ،ﺮﻓﺎ�

ِﻦﻳ ِد َ�ْ�َﻐَﻓَأ} :��ﺎﻌ� لﺎﻗو ،1

{ َنﻮُﻐْﺒَﻳ ِ ﱠ�

2

،ﺔﻳﻵا اﻮُﻨ َﻣآ ْﻢ ُ� ﱠ�َ

أ َنﻮ ُﻤ ُﻋْﺰَﻳ َﻦﻳ ِﺬﱠـﻟا �َ�ِإ َﺮَﺗ ْﻢَﻟَأ} :��ﺎـﻌ� لﺎـﻗو ْنَ

أ َنو ُﺪـ�ِﺮُﻳ َﻚِـﻠْﺒَﻗ ْﻦِﻣ َلِﺰْﻧُأ ﺎَـﻣَو َﻚْـﻴَﻟِإ َلِﺰْﻧُأ ﺎَـﻤِﺑ

{ ِﮫِﺑ اوُﺮُﻔ ْﻜَﻳ ْنَأ اوُﺮِﻣُأ ْﺪَﻗَو ِتﻮُﻏﺎﱠﻄﻟا �َ�ِإ اﻮُﻤَﻛﺎَﺤَﺘَﻳ 3

ًﻻﻮ ُـــــــــــــﺳَر ٍﺔ ﱠﻣُ

أ ِّﻞُ� �ِ� ﺎَﻨْﺜَﻌَ� ْﺪَﻘَﻟَو} :��ﺎﻌ� لﺎﻗو ،ﺔﻳﻵا

{ َتﻮُﻏﺎﱠﻄﻟا اﻮُﺒِنَﺘ ْﺟاَو َ ﱠ� او ُﺪُﺒْﻋا ِنَ 4 أ

ة��ﺜﻛ ى�ﻌﳌا اﺬه �� تﺎﻳﻵاو ؛ﺔﻳﻵا .

“Şeyh Abdullatif ibnu Abdurrahman’a soruldu; Bedevi- lerden etrafta var olanların babalarının ve dedelerinin örfleri ve adetleri ile hükmettikleri hakkında soruldu ve denildi ki; Küfür bunlara hüccet ikame edildikten sonra genellenir (ıtlak edilir) mi?

Cevaben dedi ki; Her kim öğretildikten sonra Allah’ın kitabı ve resulünün sünnetinden başkasına muhakeme

(30)

30 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

olursa işte o kâfirdir. Allah dedi ki; “ Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmez ise işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”

Yine dedi ki; “ Allah’ın dininden başkasını mı istiyorlar.”

Dedi ki; “ O sana ve senden önce indirilenlere iman ettik- lerini iddia edenleri görmedin mi? İşte onlar tağuta mu- hakeme olmak istiyorlar. Oysaki onu red etmek ile emro- lunmuşlardı. Şeytan onları apaçık bir sapıklık ile saptır- mak istiyor.” “ Biz her ümmete Allah’a kulluk edin ve ta- ğuttan sakının diye bir peygamber göndermişizdir.” Bu ve buna benzer manadaki ayetler çoktur.”12

Bedevilerin örf ve adetlere göre hüküm vermesinin küfür olduğu hususu Süleyman bin Sehman’ın sözlerini aktarırken zikri geçmişti. Necd davetine mensup başka bir âlim olan Şeyh Abdullatif ise aynı konuyu zikretmekte, fakat bu ameli işleyen- lerin ta’riften yani hüccet ikamesinden sonra tekfir edileceğini söylemektedir. Bu noktadan hareketle bazıları tağuta muha- keme küfür olmakla beraber hüccet ikamesi gerektiren bir me- sele olduğunu iddia edebilirler. Aşağıda böyle bir iddianın ba- tıl olduğunu izah edeceğiz inşaAllah. Bedevi aşiretlerinin Şeri- atı bırakıp kendi örf ve adetlerine muhakeme olmaları eskiden beri gündemde olan bir konudur. Şeyhûlislâm İbn Teymiyye

(Rahmetullahi Aleyh) bu hususta şöyle demektedir:

ةﺪﺋﺎﳌا ةرﻮﺳ] {نوﺮﻓﺎ�ﻟا ﻢه ﻚﺌﻟوﺄﻓ ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻤﺑ ﻢﻜﺤﻳ ﻢﻟ ﻦﻣو}

[ 44 .

ﻦﻤﻓ ،ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ﮫﻟﻮـــــــــــــﺳر ��ﻋ ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻤﺑ ﻢﻜح�ا بﻮﺟو ﺪﻘﺘﻌ� ﻢﻟ ﻦﻣ نأ ﺐ�ر ﻻو ; ﺮﻓﺎــ� ﻮهﻓ ﷲ لﺰﻧأ ﺎــﳌ عﺎــﺒﺗا ��ﻏ ﻦﻣ ﻻﺪــﻋ ﻮه ﻩاﺮﻳ ﺎــﻤﺑ سﺎــﻨﻟا ن�ﺑ ﻢﻜﺤﻳ نأ ﻞــﺤﺘـــــــــــــﺳا ،ﻢهﺮﺑﺎ�أ ﻩآر ﺎﻣ ﺎ��ﻳد �� لﺪﻌﻟا نﻮ�ﻳ ﺪﻗو ،لﺪﻌﻟﺎﺑ ﻢﻜح�ﺎﺑ ﺮﻣﺄﺗ ��و ﻻإ ﺔﻣأ ﻦﻣ ﺎﻣ ﮫﻧﺈﻓ ن�ﺒـــﺴتﻨﳌا ﻦﻣ ��ﺜﻛ ﻞﺑ ،��ﺎﻌ�و ﮫﻧﺎﺤﺒـــﺳ ﷲ ﺎهﻟ�نﻳ ﻢﻟ ي�ﻟا ﻢ��ادﺎﻌ� نﻮﻤﻜﺤﻳ مﻼـــﺳﻹا ��إ

12 Ed Durerus Seniyye 10/426

(31)

ﮫــﺑ ﻢﻜح�ا ��ﺒنﻳ يﺬــﻟا ﻮه اﺬــه نأ نوﺮ�و ، ﻢ��ﻓ ن�ﻋﺎــﻄﳌا ﺮﻣاوﺄــ�و ،ﺔــﻳدﺎــﺒﻟا ﻒﻟاﻮـــــــــــــﺴﻛ ﺔﻨﺴﻟاو بﺎﺘﻜﻟا نود .

ﻻإ نﻮﻤﻜﺤﻳ ﻻ اﺬـــــه ﻊﻣ ﻦﻜﻟو ،اﻮﻤﻠـــــــــــــﺳأ سﺎـــــﻨﻟا ﻦﻣ ا��ﺜﻛ نﺈـــــﻓ ،ﺮﻔﻜﻟا ﻮه اﺬـــــهو ﻣﺄـﻳ ي�ﻟا ﻢهﻟ ﺔـ�رﺎـج�ا تادﺎـﻌﻟﺎـﺑ ﻻإ ﻢﻜح�ا زﻮﺠﻳ ﻻ ﮫـﻧأ اﻮﻓﺮﻋ اذإ ءﻻﺆهﻓ ،نﻮﻋﺎـﻄﳌا ﺎـ�� ﺮ

،رﺎﻔﻛ ﻢهﻓ ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻣ فﻼﺨﺑ اﻮﻤﻜﺤﻳ نأ اﻮﻠﺤﺘـــــــــــــﺳا ﻞﺑ ،ﻚﻟذ اﻮﻣ��ﻠﻳ ﻢﻠﻓ ﷲ لﺰﻧأ ﺎﻤﺑ ﻢهﺮﻣأ مﺪﻘﺗ ﻦﻤﻛ ،ﻻﺎهﺟ اﻮﻧﺎ� ﻻ�و

“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir. Bir kimse 'Allah'ın Rasûlü’ne indirdiğiyle hüküm vermenin gerekmediğine inanırsa, kuşkusuz kâfir olur.

Bir kimse de Allah'ın (Celle Celâluhû) indirdiğine uymak- sızın, adalet olarak gördüğü şeylerle hükmetmeyi, helal kabul ederse o da kâfir olur.

Bu gün birçok topluluk, adaletle hükmedilmesini em- rederler. Fakat onların dinine, inancına göre adalet; bü- yüklerinin ve efendilerinin kendi (eksik) -akıllarıyla or- taya koydukları esaslardır. Hatta Müslüman olduğunu ileri sürenlerin çoğu da Allah'ın (Celle Celâluhû) indirmediği ve izin vermediği töre, gelenek ve adetleri uyguluyor ve hükümlerini buna göre veriyorlar. Tıpkı eski bedeviler veya kendisine itaat edilen birtakım emirler gibi... Bunla- rın anlayışında kitap ve sünnetin haricindeki bu tarz hü- kümleri uygulamak münasiptir. Bu ise küfürdür.

İnsanlardan birçoğu zahiren teslim olmakla birlikte başlarındaki kimselerin emrettiği ve yürürlükte olan adetlere göre hükmediyorlar. İşte böyleleri Allah'ın indir- diğinden başkasıyla hükmetmenin caiz olmadığını bildik-

(32)

32 Ebu Ubeyde’nin Mahkeme Konusunda Yaptığı Tedlîs ve Hilelerin İzahı

leri halde ona tabi olmazlar ve de Allah'ın indirdiğinin hi- lafına hükmetmeyi de helal sayarlarsa kâfirdirler. Aksi takdirde daha önce zikri geçenler gibi cahildirler.”

İbni Teymiyye, bunların hepsini “Minhâcu’s-Sunne” adlı eserinde:

“...Kim Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte on- lar kâfirlerin ta kendileridir.”13

Ayetini açıklarken ele almıştır.14

Necd ulemasından Hamd bin Atik (Rahmetullahi Aleyh) “Se- bil’un Necat ve’l Fikak min Muvalat’il Murteddin ve’l Etrak”

(Mürtedleri ve Türkleri Dost edinmekten kurtulmanın yolu) adlı eserinde İslam dininden çıkaran amelleri izah ederken dinden çıkartan 14. Madde olarak Kitap ve Sünnetin haricin- deki şeylere muhakeme olmayı zikretmiştir. İbnu Kesir (Rah-

metullahi Aleyh)’ın Maide:50. Ayetin tefsirinde Yesakla alakalı sarf ettiği sözleri iktibas ettikten sonra şunları söylemiştir:

تادﺎـــﻋ ﻢﻴﻜﺤﺗ ﻦﻣ ،ﻢه��ﺎـــــــــــــــﺷ ﻦﻣو يداﻮﺒﻟا ﺔـــﻣﺎـــﻋ ﮫـــﻴﻓ ﻊﻗو ﺎـــﻣ ءﻻﺆه ﻞـــﺜﻣو :ﺖـــﻠﻗ (ﺔﻗﺎﻓﺮﻟا عﺮـــــــــــــﺷ) ﺎ��ﻮﻤـــــــــــــﺴ� ي�ﻟا ﺔﻧﻮﻌﻠﳌا تﺎﻋﻮـــــــــــــﺿﻮﳌا ﻦﻣ ﻢهﻠﺋاوأ ﮫﻌـــــــــــــﺿو ﺎﻣو ،ﻢهءﺎﺑآ

ﺔﻨــﺳو ﷲ بﺎﺘﻛ ��ﻋ ﺎ��ﻮﻣﺪﻘﻳ ،ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ﻚﻟذ ﻞﻌﻓ ﻦﻣو ،ﻢﻠــﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ــﺻ ﮫﻟﻮــﺳر .

ﮫﻟﻮﺳرو ﷲ ﻢﻜﺣ ��إ ﻊﺟﺮﻳ ى�ﺣ ﮫﻟﺎﺘﻗ ﺐﺠﻳ

Ben de derim ki:

"Bunun bir benzerine günümüzde bazı bedeviler ve benzeri topluluklarda rastlanmaktadır. Bunlar atalarının ve aşiretlerinin uydurduğu törelere muhakeme olurlar - ki bunlar lanetlenmiş uydurma mevzuattan ibarettir- ve bunun adını da "üstün yasa" koyarlar. Bu aşiret gelenek-

13 Maide: 5/44

14 Minhac’us Sunne, 5/130

(33)

lerini Kitap ve Sünnet’e takdim ederler (daha üstün tutar- lar). Kim böyle bir şey yaparsa kâfirdir. Allah (Celle Celâluhû) ve Rasûlü’nün Sallallâhu Aleyhi ve Sellem hükmünü kabulleninceye kadar kendileriyle savaşmak farzdır." Ar- dından Şeyhûlislâm’ın yukardaki sözünü nakletmektedir.15

Şeyh Hamd bin Atik’in “Kitap ve Sünnete takdim ederse (üstün tutarsa)” sözüne dikkat edilmesi gerekir. Bu, bir nevi Şeyhûlislâm'ın sözlerinin açıklaması mahiyetindedir. Ataları- nın örf ve adetlerini şeriattan üstün tutmak bazen itikadla, ba- zen dille bazen de amelle olabilir. Bunların hepsi de küfürdür ve hüccet ikamesi gerektirmez. Ancak kapalı olan fiillerde bu örf ve adetlerin şeriat yerine ikame edilip edilmediğini tesbit etmek için araştırma ve tarif gerekebilir. Bu örf ve adetlerin şeriata nasıl üstün tutulduğuna dair Şeyh Muhammed bin Ab- dilvehhab (Rahmetullahi Aleyh) “el- Mesail’ul Hams” adlı risale- sinde Beşinci Mesele olarak şunları zikretmektedir:

؛ﮫﻴﻓ ﻖ�ﺮﻔﺗ ﻻ ،ﮫﻠ� ﮫﺑ ءﺎﺟ ﺎﻤﺑ نﺎﻤﻳﻹا ضﺮﻓ ﻢﻠـــــــــــﺳو ﮫﻴﻠﻋ ﷲ ��ـــــــــــﺻ لﻮـــــــــــﺳﺮﻟا نأ و ،ﺾﻌﺒﺑ ﻦﻣآ ﻦﻤﻓ اذﺈﻓ .ﮫﻠ� بﺎﺘﻜﻟﺎﺑ نﺎﻤﻳﻹا ﻦﻣ ﺪﺑﻻ ﻞﺑ ،ﺎﻘﺣ ﺮﻓﺎ� ﻮهﻓ ،ﺾﻌﺒﺑ ﺮﻔﻛ

نﻮﺛرﻮﻳ ﻻ ﻦﻜﻟ ،تﺎــﻣﺮح�ا ﻦﻣ ا��ﺜﻛ ك���و ،مﻮـــــــــــــﺼ�و ��ـــــــــــــﺼﻳ ﻦﻣ سﺎــﻨﻟا ﻦﻣ نأ ﺖــﻓﺮﻋ ﻒﻠﺨ�و ،ﻢهﺪـــﻨﻋ ﺪـــﺣأ ﺎـــ��رﻮﻳ ﻮﻟ ﻞـــﺑ ،ﮫـــﻋﺎـــﺒﺗا ��ﺒنﻳ يﺬـــﻟا ﻮه ﻚـــﻟذ نأ نﻮﻤﻋﺰ�و ،ةأﺮﳌا ﺑ �� ةأﺮﳌا ةﺪــــﻋ ﺮﻜﻨﻳ وأ ،ﻚــــﻟذ ﻢ��ﻮﻠﻗ تﺮﻜﻧأ ،ﻢ��دﺎــــﻋ ﷲ لﻮﻘﺑ ﮫــــﻤﻠﻋ ﻊﻣ ،ﺎــــهﺟوز ﺖــــي

ﻦﻣ ،قﻼﻄﻟا] ، { ٍﺔَﻨِّيَﺒ ُﻣ ٍﺔ َــﺸ ِﺣﺎَﻔِﺑ َن�ِﺗْﺄَﻳ ْنَأ ﱠﻻِإ َﻦْﺟُﺮْﺨَﻳ ﻻَو ﱠﻦِ�ِ�ﻮُﻴُﺑ ْﻦِﻣ ﱠﻦُهﻮُﺟِﺮْﺨُﺗ ﻻ} :��ﺎﻌ�

:ﺔﻳﻵا 1 ��ﺒنﻳ يﺬﻟا ﻮه ،ﮫﻨﻋ ﺎهﺟاﺮﺧإ نأو ،ح�ـــــــــــــﺼﻳ ﻻ ﺎهﺟوز ﺖيﺑ �� ﺎهﻛﺮﺗ نأ ﻢﻋﺰ�و ، [

،مﻼــــــﺴﻟﺎﺑ ﺔﻴﺤﺘﻟا ﺮﻜﻧأو ،ﮫﻠﻌﻓ ،ﺎهﻔﻟأ ﺎﳌ ﺔﻴﻠهﺎج�ا ﺔﻴﺤﺘﻟ ﺎﺒﺣ ،ﮫﻋﺮــــــﺷ ﷲ نأ ﺔﻓﺮﻌﻣ ﻊﻣ

،ضﺮﻔﻟا كﺮﺗ وأ ،ﺔﻴــــﺼﻌﳌا ﻞﻤﻋ ﻦﻣ فﻼﺨﺑ ،ﺾﻌﺒﺑ ﺮﻔﻛو ﺾﻌﺒﺑ ﻦﻣآ ﮫﻧﻷ ،ﺮﻔﻜﻳ اﺬهﻓ ﻞﻌﻓ ﻞﺜﻣ .

باﻮﺼﻟا ﻮه ﷲ ﺮﻣأ نأو ،ﺊﻄﺨﻣ ﮫﻧأ ﮫﻓا��ﻋا ﻊﻣ ،ﻦﻳﺪﻟاﻮﻟا ﺮﺑ كﺮﺗو ،ﻰ�ﺰﻟا

15 Mecmuat’ut Tevhid, sf 361-362, Thk: Beşir Muhammed Uyun, Mektebet’u Dar’il Beyan, 1407/1987

Referanslar

Benzer Belgeler

Ama tabii Allah’ı tanımamız gerekecek bunun için. Esmâsıyla, sıfatlarıyla tanımamız gerekecek. O zaman etkili olacaktır bu beraberlik. Değilse Allah’ı tanımıyorsak,

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, kim Allah’ı ve Resûlünü hayatında hüküm mercii, karar mercii kabul ederse, kim Allah ve Resûlünün istediği bir

Eğer bunu kabulleniyorsanız, yâni böyle sözleri ancak onun gibi birinin söyleyebileceğine inanıyorsanız, o zaman o büyük kabul ettiğiniz, o ulu bildiğiniz insan “Bu

Zira buna göre ilim, kudret, yaratma gibi herkesin ittifakla kabul ettiği sıfatla- rın da manası bilinmeyen mutlak müteşabih olması gerekir ki bunu aklı başında hiç

Eğer Allah’ı, Allah’ın âyetlerini, Allah’ın kitabını, Resûlü’nün sünnetini, Allah’ın bizden istediği kulluğu örterek, gündemlerimizden düşürerek kendimizce

Yeryüzünde Allah’ı ve Allah’ın yasalarını reddeden, hâkimiyeti, rubû-biyeti kendilerinde gören, yeryüzünde tanrılık taslayan, Allah’ın arzında Allah’ın

Allahım; isim, sıfat, emir ve yasaklarına karşı işlediğimiz bütün şirk, isyan ve günahlarımızdan tevbe edip rahmet, mağfiret ve aff ını diliyorum ey kendisine hiç