• Sonuç bulunamadı

Toplumsal kültürel yapının kadın liderlik olgusu ve algısı üzerine etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Toplumsal kültürel yapının kadın liderlik olgusu ve algısı üzerine etkileri"

Copied!
203
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

KIRIKKALE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANA BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

TOPLUMSAL KÜLTÜREL YAPININ KADIN LĠDERLĠK OLGUSU VE ALGISI ÜZERĠNE ETKĠLERĠ

HAZIRLAYAN Gizem ERGÜL

TEZ DANIġMANI

Yrd. Doç. Dr. Hakan ARIKAN

OCAK 2018

KIRIKKALE

(2)
(3)

T.C.

KIRIKKALE ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANA BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

TOPLUMSAL KÜLTÜREL YAPININ KADIN LĠDERLĠK OLGUSU VE ALGISI ÜZERĠNE ETKĠLERĠ

HAZIRLAYAN Gizem ERGÜL

TEZ DANIġMANI

Yrd. Doç. Dr. Hakan ARIKAN

OCAK 2018

KIRIKKALE

(4)

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum „„Toplumsal Kültürel Yapının Kadın Liderlik Olgusu ve Algısı Üzerine Etkileri‟‟ adlı çalıĢmanın, tarafından bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düĢecek bir yardıma baĢvurmaksızın yazıldığını ve faydalandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluĢtuğunu, bunları atıf yapılarak faydalanılmıĢ olduğunu beyan ederim.

01/01/2018

Gizem ERGÜL

(5)

i

ÖN SÖZ

ÇalıĢmamın baĢından sonuna kadar bilgisiyle ve yön göstermesiyle desteğini hiç esirgemeyen kıymetli hocam, Yrd. Doç. Dr. Hakan Arıkan‟ a teĢekkürümü borç bilirim.

ÇalıĢmamda yer alan Jülide Sarıeroğlu, AyĢe KeĢir, Selina Özuzun Doğan, Sibel Özdemir, Saadet Becerekli, Meral DanıĢ BeĢtaĢ, Arzu Erdem, Deniz Depboylu ve Aylin Nazlıaka‟ ya kadın konusunda çalıĢmamda hassasiyet gösterdikleri ve zaman ayırdıkları için çok teĢekkür ederim. Ayrıca „„Muhtar Kadınlar Projesi‟‟

hakkında bilgi veren, Ka-der Proje Koordinatörü AyĢe ġentürk‟ e çok teĢekkür ederim. Bu çalıĢmayı yürütürken görüĢmek istediğim herkesten olumlu dönüĢler almanın beni çok mutlu ettiğini de belirtmem gerekir. Kadınlar, kadın konusundaki çalıĢmalara hassasiyetle yaklaĢmakta ve kadını güçlendirmeden toplumsal olarak kalkınmanın mümkün olamayacağına inanmaktadırlar.

Son olarak bu yoğun süreçte destekleri için, annem Yüksel ġahin, kardeĢlerim Gamze, Görkem Kulaksız ve son olarak da sevgili eĢim Özgür Ergül‟ e çok teĢekkür ederim.

ÇalıĢmamı babanneme, anneanneme, anneme ve hayatımdaki güçlü kadınlara ithaf ediyorum.

(6)

ii ÖZET

ERGÜL, Gizem „„Toplumsal Kültürel Yapının Kadın Liderlik Olgusu ve Algısı Üzerine Etkileri‟‟, Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale, 2018.

Türkiye‟ de 1923‟ ten günümüze toplumsal cinsiyet anlayıĢı ve uygulamaları genelde pozitif bir geliĢim gösterse de kadınların, sosyal ve kamusal alanda yer alma ve/veya alamama sorunu günümüze değin devam ede gelmiĢtir. Bu tezde Türkiye‟nin tarihsel, sosyo- kültürel, ekonomik ve diğer faktörlere bağlı olarak inĢa edilmiĢ ve dinamik olan kadın algısının; kadının toplumda, sosyal ve kamusal alanda karĢılaĢtıkları birçok sorundan biri olan kadınların yöneticilik ve liderlik pozisyonlarındaki durumları analiz edilmiĢtir. DeğiĢen kadın yönetici ve lider anlayıĢının inĢa edilmesi süreci ve Türkiye‟ye özgü Ģartlar dikkate alınarak cinsiyet teorileri, sosyal inĢacılık ve sosyal psikolojik teorileri baĢta olmak üzere liderlik kuramları tezde teorik çerçeveyi sağlamıĢtır.

Özellikle siyasi ve ekonomik yönetici ve liderlik pozisyonlarında kadın algısı, imajı, rolü, statüsü, avantaj ve dezavantajlı durumlarına odaklanılarak kadının algısal, reel görünümleri ile kadının kendini algılayıĢları ve reel durumları arasındaki destekleyici ve çatıĢan unsurlar sosyolojik bir bakıĢ açısı ile incelenmiĢtir. Cinsiyete bağlı sosyal eĢitsizlik perspektifinden yola çıkarak hukuki olarak eĢitliği destekleyen yapıya rağmen, kadın cinsiyetine iliĢkilendirilerek yaratılan imaj, algı, önyargı, tutum ve kültürel kalıpların uygulamada yarattığı dıĢlanma, aĢağılanma, ayrımcılık, Ģiddet, cam tavan sendromu gibi negatif etkiler özellikle elle alınmıĢtır.

Türkiye‟de kadınların siyasi ve ekonomik kamusal alanlarda yöneticilik- liderlik pozisyonlarında yer alması hususunda yaĢadıkları sadece cumhuriyet tarihi içerisinde özetlenmeye çalıĢılmayıp günümüzde bu pozisyonlarda bulunan bazı kadın siyasi ve ekonomik kadın lider ve yöneticilere iliĢkin veriler birincil ve ikincil kaynaklara dayandırılarak sunulmuĢtur. Siyasi alanda her partiden iki kiĢi, bağımsız bir kiĢi olacak Ģekilde kadın milletvekilleri araĢtırmaya dahil edilmiĢ, hem literatür taraması hem de yüz yüze mülakat teknikleri kullanılarak bilgi toplanmıĢtır.

Ekonomik alanda ise 2017 yılında Fortune Dergisi tarafından belirlenen „„En Güçlü 50 ĠĢ Kadını‟‟ listesinden 15 iĢ kadını araĢtırmaya dahil edilmiĢtir. Bu alanda ikincil kaynaklardan faydalanılarak, bilgi ve belge analizi yapılmıĢtır.

Anahtar kelimeler: Kadın, Toplumsal Cinsiyet, Liderlik, Ekonomi, Siyaset

(7)

iii

ABSTRACT

ERGÜL, Gizem „Effects of the Social Cultural Structure on the Phenomenon and Perception of Female Leader‟, Master‟s Thesis, Kırıkkale, 2018.

Although the understanding of and implementations concerning the social gender have had a positive development in general in Turkey since 1923, the problem of inclusion and/or exclusion of women in the social and public realms has continued until today. The present thesis analyses the dynamic perception of women in Turkey, which has been built depending on a number of historical, socio cultural, economic and other factors, and the status of the women in the positions of management and leadership, which constitutes one of the many problems they encounter in the social and public realms. Taking the process of the establishment of the changing understanding towards female managers and leaders and the conditions specific to Turkey into consideration, the leadership theories, especially the gender theories, the social constructivism and the social psychology theories, have provided the theoretical framework for the thesis.

Focusing especially on the perception, image, roles, status, advantages and disadvantages of women at the positions of political and economic management and leadership, the perceptional and real images of women, as well as the supportive and conflicting elements between the self-perception and the real status of women have been investigated from a sociological point of view. Based upon a perspective of social inequality depending on the gender, negative effects such as the exclusion, humiliation, discrimination, violence and glass ceiling syndrome created in the practice by the image, perception, prejudice, attitudes and the cultural patterns associated with the female gender in spite of the structure legally supporting the equality have particularly been addressed.

What women experience in terms of occupying the management-leadership positions in the political and economic public domains in Turkey have not been tried to be summarized only for the period constituting the history of the Republic of Turkey, but the data belonging to a number of female political and economic leaders and managers who currently occupy such positions have also been presented based on the primary and subsidiary sources. In the political realm, female members of the parliament have been included in the study with a distribution of two MPs from each political party and one independent MP, and information has been collected by employing both the literature review and the face-to-face interview techniques. As for the economic realm, 15 businesswomen taking part in the “Most Powerful 50 Businesswomen” list created by the magazine Fortune in 2017 have been included in the study. In this realm, the information and document analyses have been conducted by utilizing the subsidiary sources.

Keywords: Women, Gender, Leadership, Economy, Politics

(8)

iv

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği

AKP: Adalet ve Kalkınma Partisi CHP: Cumhuriyet Halk Partisi DYP: Doğru Yol Partisi

ERG: Eğitim Reformu GiriĢimi HDP: Halkların Demokrat Partisi IGE: Ġnsani GeliĢim Endeksi ĠHD: Ġnsan Hakları Derneği

KA-DER: Kadın Adayları Destekleme Derneği KSGM: Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü LGBT: Lezbiyen, Gey, Biseksüel,Transeksüel MHP: Milliyetçi Hareket Partisi

MYK: Merkez Yönetim Kurulu NEE: Nüfus Etütleri Enstitüsü

SEDAV: Sürekli Eğitim ve DayanıĢma Derneği TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

TEPAV: Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı

TÜBĠTAK: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu TÜĠK: Türkiye Ġstatistik Kurumu

TÜSĠAD: Türk Sanayicileri ve ĠĢ Adamları Derneği UNDP: BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı WEF: Dünya Ekonomik Forumu

(9)

v

TABLOLAR

Tablo 1 :Cam Tavan Sendromunun Üç Boyutu………..…………..……...42

Tablo 2 :Zaman Yönelimi ve ĠliĢkilendirilmesi Bakımından Liderlik……...73 Tablo 3 :Kadın ve Erkek Yönetici Arasındaki Farklar………...98 Tablo 4 :Devlet Kamu Kurum, KuruluĢ ve Özel Sektör Üst Düzey Yönetimlerinde

Cinsiyet Dağlımı ……….……….107 Tablo 5 :Fortune Dergisi Tarafından Belirlenen 2017 Yılı En Güçlü 15

ĠĢ Kadını………..………….110 Tablo 6 :AraĢtırmaya Dahil Olan Kadın Milletvekilleri………..124 Tablo 7 :Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Boyunca Kadın Bakanlar……….149

(10)

vi

ġEKĠLLER

ġekil 1 : Kadının Algısı, Ġmajı, Rolü ve Statüsünü Etkileyen Faktörler……..……..29 ġekil 2 :Yönetim Matriksi………..……….63

(11)

vii ĠÇĠNDEKĠLER

ÖNSÖZ………...………..………...i

ÖZET.………...ii

ABSTRACT…………...………...………...iii

KISALTMALAR………..……...………...iv

TABLOLAR……….…...v

ġEKĠLLER………...vi

ĠÇĠNDEKĠLER ………...…………...………...vii

GĠRĠġ……….……..1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM CĠNSĠYET VE TOPLUMSAL CĠNSĠYET KAVRAMLARI ĠÇERĠSĠNDE KADIN 1.1. Kadının Statüsü………...….……….…...13

1.2. Kadının Rolü……...…….……….…...17

1.3. Kadının Ġmajı……….……..19

1.4. Kadının Fonksiyonları………...22

1.5. Kadının Sorunları……….23

1.6. Kadın Olmanın Avantaj ve Dezavantajları………..28

(12)

viii ĠKĠNCĠ BÖLÜM

KADINA YÖNELĠK ÖNYARGI, AYRIMCILIK, DIġLANMA VE ġĠDDET

2.1. Toplumsal Cinsiyet Önyargıları, DıĢlanma ve Ayrımcılık………..…30

2.1.1. Sosyal DıĢlanma………35

2.2. Cam Tavan Sendromu……….37

2.2.1. Cam Tavan Sendromunun Üç Boyutu………..…40

2.2.1.1. Erkekler Tarafından Konulan Engeller……….….40

2.1.1.2. Kadınlar Tarafından Konulan Engeller………...41

2.1.1.3. KiĢinin Kendi Kendine Koyduğu Engeller………....…42

2.3. Kadına yönelik ġiddet……….….43

2.3.1. Kadına Yönelik ġiddetin Boyutları……….….….47

2.3.1.1. Kadına Yönelik Fiziksel ġiddet………..…47

2.3.1.2. Kadına Yönelik Cinsel ġiddet….………...48

2.3.1.3. Kadına Yönelik Psikolojik ġiddet………...49

2.3.1.4. Kadına Yönelik Ekonomik ġiddet ………...49

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM LĠDERLĠK VE LĠDERLĠK TEORĠLERĠ 3.1. Liderliğin Tanımı……….…53

3.2. Liderin Güç Kaynakları………...58

3.2.1. Yasal Güç………..58

3.2.2. Ödüllendirme Gücü……….…..59

3.2.3. Zorlayıcı Güç………59

(13)

ix

3.2.4.Uzmanlık Gücü………..59

3.2.5.Beğeniye Dayalı Güç………...59

3.3. Liderlik Teorileri………..59

3.3.1. Özellikler Teorisi.………...………..60

3.3.2. DavranıĢsal Liderlik Teorileri……….………..62

3.3.2.1. Ohio State Üniversitesi Liderlik ÇalıĢmaları……….62

3.3.2.2. Michigan Üniversitesi ÇalıĢmaları………...62

3.3.2.3. Blake ve Mouton‟ un Yönetsel Diyagram Modeli……...63

3.3.2.4. Douglas McGregor‟un X ve Y teorileri……….64

3.3.2.5. Likert‟in Sistem 4 Modeli………..66

3.3.3. Durumsal Liderlik Teorileri…….………...67

3.3.3.1. House ve Evans‟ın Amaç- Yol Teorisi………..67

3.3.3.2. Fred Fiedler‟ın Durumsallık (Contingency) Teorisi……...69

3.3.4. Modern YaklaĢımlar……….…70

3.3.4.2. DönüĢümcü Liderlik………..…………...72

3.3.4.3. Karizmatik Liderlik………..74

3.3.4.3.1. House‟nin Karizmatik Liderlik Teorisi………..78

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 1923‟ TEN GÜNÜMÜZE TÜRKĠYE‟DE EKONOMĠ VE SĠYASET ALANINDA KADININ DURUMU 4.1. Türkiye‟de Kadınlık……….80

4.2. 1923‟ten Günümüze Türkiye‟de Kadın ve Kadın Liderler…………...….…….89

(14)

x

4.2.1. Ekonomik Alanda Kadınlar ve Kadın Liderler……….…89

4.2.2. Siyasi Alanda Kadınlar ve Kadın Liderler………99

BEġĠNCĠ BÖLÜM GÜNÜMÜZDE TÜRKĠYE‟DE LĠDER VE YÖNETĠCĠ KONUMUNDAKĠ KADINLARIN DURUMUNA ĠLĠġKĠN BĠR ANALĠZ 5.1. Ekonomi Alanındaki Lider ve Yönetici Kadınların Durumu……….………...107

5.1.1. 2017 Yılı Ġtibariyle Kamu ve Özel Sektörlerde Kadın Lider ve Yöneticiler……….107

5.1.2. 2017 Yılı Fortune „‟ En Güçlü 50 ĠĢ Kadını‟‟ Listesinden 15 ĠĢ Kadının Ġncelemesi………....110

5.2. Türk Siyasetinde Kadın Olmak……….118

5.2.1.Kadın Siyasetçilerin Mevkileri………...120

5.2.1.1.Kadın Muhtarlar……….……...120

5.2.1.2.Kadın Milletvekilleri/ Senatörler………..…122

5.2.1.3.Kadın Bakanlar………....…….149

5.2.1.4.Kadın BaĢbakan………....153

SONUÇ …….……….………..158

KAYNAKÇA………..….162

EKLER (GörüĢme Soruları)……...……..………182

FOTOĞRAFLAR ………....183

(15)

1 GĠRĠġ

Kadın veya erkek olmamız biyolojik cinsiyeti, doğduktan sonra kültürel, sosyal etkilerle biyolojik cinsiyetler üzerine toplum tarafından anlamlar yüklenmesi ise toplumsal cinsiyeti ifade eder. Anne karnında cinsiyetin belirlenmesi biyolojik olarak doğal bir süreç iken, toplumsal cinsiyetteki durum bireyin sosyalizasyon sürecine dahil olduğu sosyal sistemlere göre anlam kazanır ve doğal olmayan bir süreci kapsar. Toplumun ortak değerleri olan kültür tarafından cinsiyetler üzerine algı kuĢatması yapılır. Bu algı kuĢatması dahilinde bireyin davranması beklenir ve doğduğu günden itibaren de baĢta anne-baba tarafından çocuğa aktarılır. Süreç, çocuklara alınacak eĢyanın renginden, oynayacağı oyuncaklardan, saçının boyundan, hangi mesleği seçeceğine kadar uzanır. Kısacası kadın ve erkek olarak doğmakta, kadınlık ve erkekliğe göre de yaĢamımızı devam ettirmekteyiz. Esas sorun teĢkil eden kısım toplumsal yaĢamda eĢit ve adil kadınlık ve erkeklik algısının oluĢmamasından kaynaklanmaktadır.

Toplumsal cinsiyet algısı çerçevesinde kadın mahremiyetin simgesi olarak özel alan, ev iĢleri ve çocuk bakımı ile özdeĢleĢtirilirken; erkek özgürlüğün simgesi olarak ev dıĢı iĢler ile kamusal alanda varlığını ortaya koymaktadır. Cinsiyetler üzerinden net ayrımların yapılması bir yandan araĢtırılan soruna çözüm getirmekten ziyade, Dökmen‟ in de belirttiği gibi daha vahim sonuçların doğmasına neden olabilmektedir. Kadın ve erkeğin biyolojik olarak farklı olduğunu kabul etmek demek konunun bilimsel temele oturtulması demek olup kız çocuklarının okutulmamasına, kadının dezavanajlı konumunun devam etmesine neden olacaktır.

Diğer yandan cinsiyetler arasında farklılıkların ortaya konulmasının gerekli olduğunu düĢünen yazarlar da bulunmaktadır. Faklılıkların ortaya konulması kadının doğurganlığı, anneliğinin vurgulanmasına neden olup bu sayede doğum izni, kreĢ gibi konularda da düzenlemelerin yapılmasının gerekli kılınacağı düĢünülmektedir (Dökmen, 2006: 211).

Beauvoir „‟kadın doğulmaz kadın olunur‟‟ Ģeklindeki ünlü sözüyle bağlantılı olarak; kız ve oğlan çocuklarının doğum, süt emme-kesme gibi bebeklik döneminden, cinsiyete dayalı farklılığı anlatan bir durumun, ergenlik dönemine kadar olmadığını belirtmektedir. Ergenlik dönemiyle beraber bedenler üzerinde değiĢimler ve farklılaĢmalar baĢlamaktadır. Cinsel kimlikle ayrıĢtırılan kadın ve erkeğin, toplum

(16)

2 tarafından bu farklılıkları daha da derinleĢtirilmektedir. Aynı zamanda iki cins içinde ergenlik dönemine girme olayı da tamamen farklı Ģekillerde olmaktadır. Oğlan çocuğunun erkekliğe adım atması düğün dernek gibi kutlamalara konu olurken, kız çocuğu için ise aynı durum tam bir sessizlikle karĢılanmaktadır. Toplumun etkinliği bu noktada önemini ortaya koymaktadır (Beauvoir, 1993: 231).

Toplumsal cinsiyet algısına bağlı olarak her toplumda kadının rolü, konumu, statüsü farklılık göstermekte olsa da eril cins ile diĢi cins arasında eĢitsizlik dünya genelinde bir sorundur. Tezin ana fikrini içeren düĢünce burada ortaya çıkmaktadır.

Kadına uygun bir alan olarak görülmeyen liderlik-yöneticilik alanında kadınların ne tür bir profil çizdikleri ortaya konulmak istenmiĢtir. Ekonomide, siyasette cumhuriyetin ilanından günümüze kadınların konumu araĢtırılıp üst düzey yönetim kadrolarında ne durumda oldukları, hangi tip liderliği tercih ettikleri, bu kadrolarda yer alan kadınların genel özellikleri gibi (eğitim, meslek, yaĢ, tecrübe) veriler ortaya konulmuĢtur.

Cumhuriyetin ilanından itibaren kadın algısı, rolü, imajı, statüsü konularında çok ilerleme kat edilmiĢtir. Toplumsal olarak geliĢmenin sağlanabilmesi, kadının insan hak ve özgürlüklerini kazanmasına yönelik adımlar atılmıĢtır. Çünkü ileri, geliĢmiĢ bir toplum olabilmenin ilk ayağı da kadının toplum içindeki konumuyla doğrudan bağlantılıdır. Cumhuriyetle beraber Türk kadınına verilen haklar birçok Avrupa ve Dünya ülkesindeki kadınlardan önce verilmiĢtir. Bu perspektifte düĢünüldüğünde günümüz kadınının konumunun çok daha ilerilerde olması gerekmektedir. Fakat Türk kadını birçok Avrupa ve Dünya ülkelerindeki kadınlardan daha geri planda yer almakta, sosyal ve kamusal alanda yer almada çeĢitli sıkıntılar yaĢamaktadır.

Kadına yönelik algı ve olgular cumhuriyetten bu yana pozitif bir geliĢim göstermiĢ, 1923‟ ten günümüze kadınlık, erkeklik kavramlarında ciddi bir değiĢim yaĢanmıĢtır. DeğiĢim; sosyo- kültürel, ekonomi, siyaset, ideoloji, din ve inanç, demografi, sosyal psikolojik faktörlere bağlı olarak ĢekillenmiĢtir.

Bu çalıĢmada toplumsal cinsiyet temelinde kadına yüklenen ön yargı, ayrımcılık, dıĢlanma, cam tavan sendromu, Ģiddet gibi negatif etkilerin açıklamasından sonra liderlik ve yöneticilik gibi üst düzey karar alma

(17)

3 mekanizmalarında kadınların durumu incelenmiĢtir. Sorun; cinsiyet temelinde, ekonomi ve siyaset alanında kadının nicel anlamda geri planda yer alması, alt ve orta düzey iĢlerde yoğunlaĢmasıdır. AraĢtırmada bu konu, cinsiyet teorileri ve liderlik teorileri çerçevesinde değerlendirmeye alınmıĢtır.

Toplumsal cinsiyet algısına bağlı olarak erkeklere yüklenen algılar ile liderlik kavramı arasında bir paralellik söz konusudur. Bu sebeple de erkek iĢ yapabilirlik, sorun çözme, sonuca odaklanma açılarından kadına göre daha avantajlı bir konumda yer almaktadır. Bu durumun yansımaları da ekonomi ve siyasi alanda ortaya konulacaktır.

Bu çalıĢmanın çıkıĢ noktası olan temel bazı varsayımlar ve bunlara bağlı olarak topladığımız birincil ve ikincil verilerle test edeceğimiz hipotezler ise Ģunlardır;

 Erkeklerin yoğun olarak yer aldığı, erkek egemenliğinin ve erkek cinsiyet rol kalıplarının hakim olduğu yönetici-liderlik alanında kadınların, „‟kadın‟‟

olarak yer almaları, onların dezavantantajlı bir konumda olmalarına neden olacağı için erkeksi tavırlar sergileyerek durumu avantaja çevirme eğilimine girerler. Kadın, erkek iĢi olarak görülen bu alanda kadın kimliğini kaybederek erkekleĢir. Erkeksi söylem, erkeksi imaj, erkeksi davranıĢları benimser. Bir yandan da erkeksi rol benimseyen kadın lider ve yöneticiler ise kadınsı vasıflarını yitirmekle ağır bir Ģekilde suçlanmaktadırlar. Erkek lider yöneticilerin kadınsı vasıflar sergilemesi pek olası bile değilken, kadın erkeksi mi kadınsı mı olma ikilemi yaĢamaktadır.

Kadınların yönetici ve lider olarak baĢarılarını ve ruhsal sağlıklarını kadınsı ve erkeksi özellikleri nerede, ne zaman, nasıl ve kime karĢı kullanacakları problemi doğrudan ve genelde negatif olarak etkileyebilmektedir.

 Kadının üst düzey yönetim kademelerinde yer alması için sosyo- ekonomik ve eğitim seviyesinin yüksek olması Ģart gibi görünmektedir. Ekonomi ve siyasette kadınların üst yönetime gelmesi genelde ailevi ve diğer yönetici erkeklerden gelecek desteğe bağlı olduğu gibi bir algı yaygındır.

 Kadının iyi ve baĢarılı bir yönetici olmasına cinsiyetinin özelliklerinin bir bariyer teĢkil ettiği ön yargısı sosyal kültürel yapımızda etkisini halen

(18)

4 sürdürmektedir. Genellikle toplum ve medya gözünde baĢarılı kadın lider ve yönetici örnekleri birer istisna, Ģans eseri olmuĢ, ĢaĢırılacak bir durummuĢ gibi algılanmaktadır. Kadınların üst düzey yönetim kademelerine gelmelerinde; bireysel eğitim, tecrübe, baĢarı ve yetenekleri erkek rakiplerine eĢit ya da daha iyi seviyede olması durumlarında dahi kadının cinsiyeti, medeni durumu, yaĢı, annelik durumu ve ailesinden gelen sosyo- ekonomik statüsü daha çok dikkate alınmaktadır.

 Önemli bazı geliĢmelere rağmen kadının ekonomi ve siyasi alanda yönetime gelmeleri hususunda toplumsal bariyerler çok fazla değiĢmemiĢtir, buna bağlı olarak kadının özgüven ve ilerleme beklentilerinin düĢük olması sorunu yaĢamakta, erkek rakipleri karĢısında Ģansının çok az olduğuna inanmaktadır.

 Kadının yönetici ve lider pozisyonlara ulaĢması ulusal ve uluslar arası hukuk açısından garanti altına alınmakta ve hatta kadınlar lehine pozitif ayrımcılık gözetilerek nitel ve nicel avantajlar sağlanmaktadır. Fakat 1923‟ ten günümüze Türkiye‟de uygulamada kadının liderlik ve yönetim alanlarında yer almaları toplumsal konjonktürlere göre dalgalı bir ilerleme ve gerileme gösterebilmektedir.

 Nüfusumuzun neredeyse yarısını oluĢturan kadınlar, ekonomi ve siyasette üst kademelerin yüzde ellisini hiçbir zaman oluĢturamamıĢlardır. Hatta bu oran günümüzde bile üst düzey yöneticilik ve kadınların oranı yüzde onu bile bulmamaktadır.

 Türkiye‟ de siyasi ve ekonomik yönetim alanındaki erkek egemenliğini kadınlar lehine çevirmek için yapılmıĢ ve yapılmakta olan pozitif ayrımcılık uygulamaları da bu çalıĢmada söz konusu edilmiĢ, özellikle de bu tür düzenlemelerin gerekliliği ve uygulamadaki faydalarının tartıĢılması konusunda kadınlar da iki karĢı gruba ayrılmaktadır. Türkiye‟ de üst düzey yönetime gelmiĢ kadınların bile çoğunluğu pozitif ayrımcılığı yetersiz görmekte ve hatta daha yüksek kadın kotaları konularak artırılmasını desteklemektedirler.

 ÇalıĢmamızda kadın yöneticilerin en çok karĢılaĢtıkları zorluklardan olan ekonomik, sosyal iliĢki, psikolojik, karar verme, çalıĢma saatleri, ailevi problemler, kadınsılıklarını muhafaza etme kaygıları, iĢte yükselme ve atanma, otoriter ve erkeksi olmaya çalıĢma ikilemleri, anne ve eĢ olarak yaĢadıkları

(19)

5 çatıĢmalar, kendilerini gerçekleĢtirme problemleri, iĢ yerinde sözel ve psikolojik Ģiddet gibi bilinen problemler araĢtırılacak ve onların bunlara iliĢkin kendi çözüm önerileri sunulacaktır. ÇalıĢmadaki bir diğer sorumuz da günümüzde Türkiye‟de siyaset ve ekonomi alanındaki kadın yöneticilerin karĢılaĢtıkları zorlukların önem derecesine göre sıralandırılmasının nasıl olacağıdır.

 Türkiye‟ de kadınların askeri, dini, siyasi, ekonomik, bürokratik ve sivil toplum lideri ve yöneticisi olabilmeleri hususunda her zaman erkeklere kıyasla daha eĢitsiz ve dezavantajlı bir durumda oldukları bilinen bir gerçek olmakla birlikte, kadının bu pozisyonlara gelmesi olasılığı zorluk açısından, en zordan en kolaya doğru sırasıyla; dini, askeri, siyasi, bürokrasi, ekonomik ve sivil toplum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu nedenle bizim çalıĢmamızda ulaĢılması en zor olan üst düzey dini ve askeri pozisyonlarda yer alması neredeyse düĢünülmeyen alanlar yerine, kadınlara daha açık ve ulaĢılabilir alanlar olarak düĢünülen, ekonomi ve siyaseti ilgilendiren konumlardaki rolü ve ağırlığı sosyolojik olarak analiz edilmiĢtir.

 1923‟ ten 2017 arasında ekonomi ile ilgili iĢlev görmüĢ önemli kamu ve özel kurum ve kuruluĢlarında orta ve alt düzey yönetici seviyesinde kadınların oranının yoğunlaĢtığını ve giderek arttığını fakat üst düzey kadın yönetici ve liderlerin sayı ve niteliğinde önemli bir değiĢiklik gözlenmemiĢtir.

 Ekonomi alanında üst düzey yönetime gelmek kadınlar için siyasi alana nazaran daha kolay olabilmekle birlikte siyasi yönetici kadınlar ücret ve gelir açısından erkeklerinkine eĢit veya çok daha yakın iken, ekonomi alanındaki kadın yöneticilerin gelir ve ücret durumları erkelerinkine nazaran çok daha değiĢken ve dezavantajlı olmaktadır.

Bu çalıĢmanın hipotezlerini test etme ve sonuçlandırma kısmında sadece teorik olarak konu açıklanmamıĢ aynı zamanda uygulamalı araĢtırma yürütülmüĢtür.

Siyaset alanında uygulamalı çalıĢma yürütülebilecek en uygun konunun kadın milletvekilleri olduğu düĢünülerek (ulaĢım, bilgi alma) bu alan değerlendirmeye katılmıĢtır. Her partiden iki kadın milletvekili, bağımsız bir kadın milletvekili ile yarı yapılandırılmıĢ görüĢme gerçekleĢtirilmiĢtir. Ak Parti‟ den Ġstanbul Milletvekili Jülide Sarıeroğlu (Ģuan da ÇalıĢma ve Sosyal Güvenlik Bakanı), Düzce Milletvekili AyĢe KeĢir; Cumhuriyet Halk Partisi‟ nden Ġstanbul Milletvekili Selina Özuzun

(20)

6 Doğan, Ġstanbul Milletvekili Sibel Özdemir; Milliyetçi Hareket Partisi‟ nden Ġstanbul Milletvekili Arzu Erdem, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu; Halkların Demokratik Partisi‟ nden Adana Milletvekili Meral DanıĢ BeĢtaĢ, Batman milletvekili Saadet Becerekli ve son olarak Bağımsız Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ile görüĢme sağlanmıĢtır. Bu sayede siyasete, farklı tecrübe, eğitim ve mesleklerden gelen kadınların, siyasette kadınları nasıl gördükleri, değerlendirdikleri aktarılmıĢtır.

Ekonomi alanında ise 2017 yılında Fortune Dergisi tarafından belirlenen ‟‟En Güçlü 50 ĠĢ Kadını‟‟ listesinden 15 iĢ kadını araĢtırmaya dahil edilerek bu konuda bilgi belge analizi yapılmıĢtır. En güçlü 15 iĢ kadınının ortak özellikleri ortaya konulmaya çalıĢılmıĢ; eğitimleri, kariyerleri ve görevlerine dair tablo oluĢturularak değerlendirme yapılmıĢtır. Bu kadınların ortak kiĢisel özellikleri, liderlik özellikleri, hayata bakıĢ açıları yakalanmaya çalıĢılmıĢtır.

Türkiye‟ deki ekonomi kurumlarında, kamu ve özel kesimde kadın sayıları da araĢtırmaya dahil edilmiĢ ve bu sayede somut bir veri sunarak ve üst düzey yönetim kademlerinde nicel anlamda kadının durumu gözler önüne serilmiĢtir.

Bu tez beĢ ana bölümden oluĢmaktadır. GiriĢ bölümünde araĢtırmanın konusu ve amacı açıklanmıĢtır. Birinci bölümde „„Türkiye‟de Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Kavramları Ġçerisinde Kadın‟‟ baĢlığı altında kadının rolü, imajı, statüsü, fonksiyonları, sorunları ve avantaj, dezavantajlı durumları hakkında bilgi verilecek, araĢtırmanın zemini bu Ģekilde oluĢmuĢ olacaktır. Ġkinci bölümde „„Kadına Yönelik Önyargı, Ayrımcılık, DıĢlanma ve ġiddet‟‟ baĢlığı altında kadına yönelik negatif algılar incelenecek, cam tavan sendromu ile kadınların ilerlemelerine ket vuran görünmez engellerden bahsedilecektir. Üçüncü bölümde „„Liderlik ve Liderlik Teorileri‟‟ baĢlığı altında liderliğin tanımı, liderin hangi kaynaklardan beslendiği ve liderliğe dair teorilere yer verilmiĢtir. Liderlik teorilerinde liderliği açıklamak için geliĢtirilen ilk teorilerden günümüz modern liderlik teorilerine kadar ele alınmıĢtır.

Dördüncü bölümde „„1923‟ ten Günümüze Türkiye‟de Ekonomi ve Siyaset Alanında Kadının Durumu‟‟ baĢlığı altında cumhuriyetten günümüze Türkiye‟de kadınlık algısına yer verilerek, ekonomi ve siyaset alanında derinlemesine incelemeler yapılarak kadının bu alanlarda durumu değerlendirilecektir. BeĢinci ve son bölümde

„„Günümüzde Türkiye‟ de Lider ve Yönetici Konumundaki Kadınların Durumuna ĠliĢkin Bir Analiz‟‟ baĢlığı altına ekonomi ve siyaset alanına dair uygulamalı

(21)

7 çalıĢmalar sunulacaktır. Bu bölümde Türkiye‟ de ki ekonomi kurumlarında kadınlara dair nicel değerlendirmelere, milletvekilleri ile yapılan mülakat görüĢmelerine, muhtar, bakan ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk ve tek kadın baĢbakanı hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır. Sonuç bölümünün yer aldığı bölümde ise elde edilen veriler bu araĢtırmanın temel amaçları bağlamında yeniden genel bir değerlendirmeye tabi tutulacaktır.

(22)

8 1.BÖLÜM: CĠNSĠYET VE TOPLUMSAL CĠNSĠYET KAVRAMLARI

ĠÇERĠSĠNDE KADIN

“Bir erkeği eğitirseniz bir adamı eğitirsiniz.

Bir kadını eğitirseniz, bir kuĢağı eğitirsiniz…”

Brigham Young

Toplumsal cinsiyet kavramını sosyolojiye kazandıran kiĢi Ann Oakley, sex ile cinsiyeti, gender ile de toplumsal cinsiyeti belirtmek için kullanmıĢtır. Sosyoloji, 1970‟ lere kadar, kadınlar- erkekler arasındaki fark ve iliĢkileri biyolojinin değil toplumsallaĢmanın bir ürünü olarak kavramlaĢtırmıĢtır (Gordon, 2005: 100).

Cinsiyet (sex) biyolojik, psikolojik olarak, doğuĢtan sahip olunan, kadın ve erkeği ayırmak için kullanılırken, toplumsal cinsiyet (gender) cinsiyete bağlı olarak, sonradan kazanılan, toplumun farklı beklentilerini içeren bir kavram olarak tanımlanmıĢtır. Bu tanımlar toplumdan topluma farklı çağrıĢımlar içerebilmektedir.

Örnek olarak, „‟sex‟‟ kelimesinin biyolojik cinsiyeti ifade ettiği belirtilmiĢti, aynı Ģekilde batı toplumlarında cinsiyet özelliğine karĢılık gelirken, Türk toplumunda cinsellik yüklü bir kavramı ifade etmek için kullanılır. Toplumsal cinsiyette, cinsiyet farklılığının toplumsal ve kültürel boyutta değerlendirmeye alınması, kadın ve erkek olarak farklı iki cinsten, kadınlık ve erkeklik olarak farklı tutumlar sergilemesi beklenilmektedir. Sonuç olarak kadın-erkek ile kadınlık-erkeklik kavramları farklı anlamlar içermektedir (Ersoy, 2009: 211; Uluocak, vd, 2014: 7).

Biyolojik, psikolojik olarak cinsler arasında bir dizi farklar bulunmaktadır.

Kavramsal açıdan cinsel kimlik ve cinsiyet rolleri kavramları birbirinden farklı olup zaman zaman çeliĢebilmektedir. Cinsel kimlikte bireyin „‟kendini nasıl gördüğü ve hissettiği‟‟ önemli iken cinsiyet rollerinde „‟toplumun bireyden istek ve beklentileri söz konusudur„‟ (Barutçugil, 2002: 23). Bu farklara bağlı olarak da erkek iĢ alanı, kadın ise ev alanı ile özdeĢleĢtirilmiĢtir ve erkek aktif iken kadın pasif konumdadır.

Bu ifadelere bağlı olarak Gültekin, kadın ve erkeğin eĢit olduğu yönündeki söylemlerin konuya açıklık getirmediği kanaatinde olduğunu belirtiyor. Nedeni ise farklı iki cinsin kadın eĢittir erkek olarak kabulünün asıl vurgu yapılması gereken birçok Ģeyi örttüğü ifadesidir. Önemli olanın da farklılıklarımızla bir arada olma; bir

(23)

9 cinsin diğeri üzerindeki hakimiyet mücadelesi olmadığı, farklılıkların kabulünün de ayrımcılık yapılmasına gerekçe gösterilebilecek bir konu olmadığının altının özellikle çizilmesi gerekmektedir. Ayrıca Gültekin kadın- erkek konusuna „‟eĢitlik‟‟

kavramı temelinde değil, „‟adalet‟‟ temelinde bakılması gerektiğini belirtmektedir (Gültekin, 2014: 6-7).

Kadın- erkek eĢitliği „„aslında, çoğunlukla kadınları erkeklerin düzeyine yükseltmek ve onları, üniseks bir toplumun inĢasının araĢtırılması olduğu öne sürülen bir temanın ardındaki, genel bir erkekleĢtirmeye sokmaktır‟‟ (Touraine, 2007: 23).

Dökmen cinsiyetler arasında fark var mı varsa ne kadar olduğu sorusuna cevabı, farkın çok fazla olmadığı görüĢündedir. Çünkü kadın ve erkeğin biyolojik olarak farklı olduğunu kabul etmemiz, kadının aleyhine iĢleyen mekanizmaların bilimsel temele oturtulması, kadını tamamen eve hapsedecek, iĢ hayatında yer alamayacak ve kız çocuklarının okutulmamasını meĢrulaĢtıracaktır. Fakat aynı zamanda farklılıkların ortaya konulmasının da gerekli olduğu fikrindedir. Cinsiyetler arasındaki farklılığa dayalı araĢtırmalarda farklı tutumlar vardır. Bazı yazarlar farklılıklara vurgu yapmaya karĢı çıkarken, bazı yazarlar da gerekli olduğu görüĢündedir (Dökmen, 2006: 211).

Bireyin sosyalizasyon sürecine katılması karmaĢık bir süreci kapsar. Sosyal bir canlı olan insan doğar, yaĢar ve ölür. YaĢadığı süre boyunca da bu karmaĢık süreçte çevresiyle uyum içinde olmaya gayret gösterir. Birey, toplum tarafından geliĢtirilen, döneminin davranıĢ örüntülerini benimser ve bu örüntülere eklemeler yaparak veya yeni bir yön çizerek gelecek kuĢaklara aktarır. Toplumdan topluma değiĢiklik gösteren davranıĢ örüntüleri, bireyin davranıĢlarının nedenleri üzerine bilgi sahibi olmamızı sağlar. Çünkü insan hayatını idame ettirdiği kültüre bağlı olarak düĢünce ve algı sistemini oluĢturur. Linton‟ a göre kültür „‟öğrenilmiĢ davranıĢlar ve bu davranıĢların sonuçlarından meydana gelen bir bileĢimdir‟‟ (Tezcan,1978: 5).

Toplumu bir araya getiren insanlar arasında toplumsal normlar, değerler, iliĢkiler söz konusudur ve bununla paralel olarak da ortak bir zihniyetten ve kültürden bahsetmek mümkün olmaktadır. Yemek yeme, evlenme, ölü gömme, çocukların yetiĢtirilmesi, kadının toplumda yeri gibi konular örnek verilebilir. Birey, yaĢadığı kültüre bağlı olarak, ortak değerlerle uyum içinde olmayı öğrenir.‟‟ Ortak

(24)

10 kültüre sahip insanlar, benzer kognitif sistemlere sahip olurlar ve benzer davranıĢlar gösteririler‟‟ (Aslantürk ve Amman, 2008: 160).

Kadınlık ve erkekliğin çekirdeğinde yatan bir „‟toplumsal cinsiyet kimliği‟‟

görüĢü, kiĢinin toplumsallaĢtığı bir „‟cinsiyet rolü‟‟ görüĢünün psikolojideki karĢılığıdır. Öyle görünüyor ki, bu görüĢün temeli, gerçekten de, kiĢinin kendisini uzlaĢımsal kadınlık ve erkeklik imajlarının tanımladığı türde bir kiĢi olarak kabul etme edimidir (Connell, 1998: 258).

„‟ToplumsallaĢma kavramları ile cinsiyet rolü teorisi arasında büyük bir yakınlık bulunduğu açıktır. Toplumsal kurallar çoğunluklar norm ve toplumsal öğrenme süreci de rol öğrenme, rol kazanma ve cinsiyet rolü toplumsallaĢması olarak adlandırılır‟‟ (Connell, 1998: 255).

ToplumsallaĢma, bireyin üyesi olduğu toplumun veya çevresinin beklentilerine göre hareket etmek olarak ifade edilmiĢ olsa da aynı zamanda bireyin toplum tarafından standart kalıplara sokulması anlamına gelmemektedir.

ToplumsallaĢmanın karmaĢık bir süreç olduğuna vurgu yaparak, bireylerin birbirinden farklı birçok baskı ile karĢılaĢması mümkündür. Bu karĢılaĢılan baskılara her birey aynı Ģekilde cevap vermemektedir.

Zorlu, aynı aile içinde iki gençten birinin ailenin onayladığı kıyafetleri giyebileceği diğerinin ise aile tarafından onaylanmayan kıyafetleri giymede ısrar edebileceği örneğiyle değerlerin içselleĢtirilmesi hususunda farklılıkları ortaya koymaktadır. Birey karĢılaĢtığı baskılara kendine özgü davranıĢlar sergileyerek baskılarla baĢa çıkma yöntemi geliĢtirebilir. Bu ifadelerden yola çıkarak, bireylerin birçok ortak özelliklerinden bahsederken, aynı zamanda farklı birçok özelliğinden bahsetmek mümkün hale gelmektedir. DeğiĢimi, toplumsal boyutta gözle görebilmek, bu duruma Ģahit olmak mümkündür. Kültür içinde bu geçerlidir ve özellikle çağdaĢ toplumlarda farklı toplumsallaĢmalara neden olan birçok etkenden bahsedilebilmektedir. ToplumsallaĢma kavramı ile aslında ifade edilmek istenilen toplumsallaĢmanın „‟öğrenme süreci‟‟ olduğuna vurgu yapmaktır (Zorlu, 2006:

155).

Parsons bütün toplumlarda toplumsallaĢmanın zorunlu bir süreç olarak iĢlediğini belirterek, toplumsallaĢmanın evrensel boyutta olduğuna vurgu yapar.

ToplumsallaĢma, topluma yeni dahil olan barbarların terbiye edilmesi demektir. Her

(25)

11 toplumun, topluma yeni dahil olanların eğitilmesi ve toplumsal düzenin sağlanması konusunda hassas olduğunu belirtir (Türkiye‟ de Aile Değerleri AraĢtırması, 2010:

24).

Kız ve oğlan çocukları sosyalizasyon sürecinden farklı aĢamalarda geçmektedirler. Çocukların kadınlık ve erkeklik algıları çerçevesinde yetiĢtirilmesi cinsiyete dayalı eĢitsizliğin, önyargının, ayrımcılığın ve hatta Ģiddetin aktarılmasını ve normallik kazanmasını sağlamaktadır.

KağıtçıbaĢı‟ nın belirttiğine göre baĢlangıçta sosyalleĢme kavramı çocukların edilgen bir konumda olduğunu belirten bir kavram iken sonraları çocuğun edilgen konumda olmadığı çocuk ve onu yetiĢtirenler arasında karĢılıklı etkileĢimin olduğunu ifade eden bir kavrama dönüĢmüĢtür (KağıtçıbaĢı, 2000: 65). Sonuç olarak çocuklar kendilerine aktarılan değerler, algılar, anlamlar konusunda toplum tarafından kuĢatılsa dahi tamamiyle pasif olmayıp, söz sahibi olduğuna dikkat etmek gerekir.

Bu noktada kadın- erkek eĢitliğini temel alan bir eğitim sistemi önemini ortaya koymaktadır. Kısacası toplumsal cinsiyet eĢitsizliği ile mücadele etmede çocuklara verilen eğitimin içeriğine dikkat etmek gerekmekte ve eğitimin cinsiyete dayalı eĢitliksiz algının, kadının geleneksel rollerinin aktarıcılığını yapmak yerine cinsiyete dayalı eĢitliği birincil misyon olarak benimsemesinin ne derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Ataerkil kültürde bu ifadeye bağlı kalarak anne ve babalar, kız ve oğlan çocuklarının yetiĢtirilmesinde cinsiyet rollerine bağlı kalmaktadırlar. Bu sebeple de kız ve oğlan çocukları sosyalizasyon sürecine cinsel kimliklerine bağlı olarak farklı beklentiler içinde sokulmaktadır. Ataerkil kültür içinde çocuklara bakım veren kiĢi annedir ve bu nedenle de kadının çocuğu ile kurduğu iliĢki son derece önemlidir.

Dikkat edilmesi gerekir ki; yetiĢmesinde etkin rol oynadığımız çocuklarımıza, kendi cinsimiz için - ataerkil kültürün mutlak etkisiyle- olumsuz tutum ve düĢüncelerin devam etmesine destek verebiliyoruz. Bu anlamda burası oldukça önemlidir. Çünkü doğuran anne, kız ve oğlan çocuğunun sosyalizasyon sürecine dahil olmada etkin iken, nasıl olur da kendi cinsi ile olumsuz değerlendirmelerin aktarılmasını sağlar.

ĠĢte bu noktada kadınların bilinçli, eğitimli bireyler olmasının geleneksel kalıpların yıkılmasında ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.

(26)

12 ÇalıĢma yaĢamında yer alan kadınlar bir yandan iĢte çalıĢmakta ve mevkisi ne olursa olsun bir yandan da evde geleneksel rollerini devam ettirmektedir. Buna bağlı olarak da kadınların iĢte çalıĢabilmeleri, ilerlemeleri bir ölçüde aslında diğer kadınlarla mümkün olmaktadır. Bu Ģu demektir kadınların bir iĢte çalıĢmaları, iĢlerine yoğunlaĢmaları, ilerlemeleri için ucuz iĢgücü neticesinde kolaylıkla temizlik iĢçisi çalıĢtırmakta, çocuk içinde kreĢ gibi imkanlardan faydalanmaktadırlar. Ya da aile bağları oldukça kuvvetli olan ülkemizde aile büyüklerinin çocuk bakımı ve ev iĢlerinde yardımcı olmaları çalıĢan kadınlar için ciddi kolaylık sağlamaktadır. Diğer türlü tek baĢına üzerine düĢen sorumlulukları yerine getirmede yetersiz kalacak ve ev, çocuk bakımı ya da iĢ konusunda bir tercih yapmak zorunda kalacaktır.

Engels aslında sorunun kaynağını ailede erkeğin burjuva kadının proletarya rolünü benimsemesinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Ataerkil kültür içinde erkek burjuva kadın ise proletaryadır ve kadının üzerine düĢen sorumluklar bu derece fazlayken de üst düzey mevkilerde yer alma ihtimalleri oldukça düĢük olacaktır (Engels, 1990: 79).

Ataerkil kültürde soyun erkek üzerinden devamı kadının sadece doğurma, annelik gibi görevler üstlenmesine, erkeğin egemenliği altında yaĢamını devam ettirmesine neden olmaktadır. Engels ve Marx tarafından aktarıldığına göre kadın ve erkek arasında ilk iĢ bölümü cinselliğe indirgemektedir. Soyun erkek tarafından devam etmesi, karıĢmaması için kadın korunması gereken bir varlık olmuĢtur. Engels buna ek olarak kadın ve erkek arasındaki farklılıkların tarihte ortaya çıkan ilk sınıf çatıĢması olduğunu, karı- koca evliliği ile de cinsiyete dayalı sınıf çatıĢmasının geliĢtiğini ve erkeğin kadın üzerinde hakimiyet kurması ile de ilk sınıf baskısının gerçekleĢtiğini ifade etmektedir. Ġlk iĢ bölümü, ilk sınıf çatıĢması ve ilk sınıf baskısı ile gücü elinde bulundurdukları için erkek tarafından kadının hakimiyet altına alınmasına neden olmuĢtur (Engels, 1990: 70).

Toplumsal cinsiyet üzerine açıklamalardan sonra Türkiye‟nin toplumsal cinsiyet konusunda nasıl bir profile sahip olduğunu, dünya üzerindeki konumunu görmek gerekmektedir. BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Ġnsani GeliĢme Raporunda 2014 yılında Türkiye ĠGE (Ġnsani GeliĢme Endeksi)‟ ne göre 187 ülke arasından 69. sırada yer alırken, 2015 yılında ĠGE‟ ne göre 72. sırada yer almıĢtır. 2016 Dünya Ekonomik Forumunun (WEF), Toplumsal Cinsiyet Uçurumuna

(27)

13 göre Türkiye 144 ülke içerinde 130. sırada yer almıĢtır. Listenin ilk sırasında yer alan ülke Ġzlanda, son sırada yer alan ülke ise Yemen‟dir. Türkiye‟de kadınların siyasete katılım kategorisinde 105. Sıradan 113. Sıraya gerilediği ayrıca meclisteki kadın milletvekili sayısı dikkate alındığında 2015 yılında 145 ülke arasında 85‟inci sırada iken, 2016 yılı raporunda 100‟üncü sıraya gerilediği görülmüĢtür. 1 Kasım seçimlerinin ardından Türkiye‟de meclisteki kadın milletvekili sayısının 98‟den 81‟e gerilemesinin bir sonucu olarak karĢımıza çıkmaktadır (abhaber.com). Tepav (Türkiye Ekonomi Politikaları AraĢtırma Vakfı) 2016 yılında 81 il için Toplumsal Cinsiyet EĢitliği Karnesi raporuna göre en eĢitlikçi il Ġstanbul‟dur. Ġstanbul‟u sırasıyla Bursa, EskiĢehir izlemektedir. Son üç sıradaki iller ise Yozgat, MuĢ, Bitlis‟

tir.

1.1- KADININ STATÜSÜ

Kadının statüsü kavramı ile anlatılmak istenilen Türk toplum ve aile yapısında kadının nasıl bir konumda yer aldığına bakmaktır. Bunu yaparken konu erkeğin statüsü ile karĢılaĢtırmalar yaparak ilerletilecektir. Kadının statüsü aile ve toplum içindeki konumu, yeri ile doğrudan orantılıdır. Bu bölümde Türkiye‟ de kadının yeri hakkında bilgi verilerek bu esnada cinsiyete dayalı bir statünün var olup olmadığı, erkek egemen bir toplum içinde kadının yeri tartıĢılacak ve daha sonraki bölümlerde de konu daha detaylı bir Ģekilde ele alınacaktır.

ToplumsallaĢma ile ilgili genel bir çerçeve oluĢturduktan sonra, kız ve erkek çocuklarının bu süreçten nasıl geçtikleri önem taĢımakta ve statü ile ilgili bilgi vermektedir. Toplumumuzda ataerkil gelenekten veya eril iktidardan bahsederken aslında bu yapının nasıl oluĢtuğu, kadının dezavantajlı konumuna veya erkeğin doğuĢtan itibaren saltanatını sağlayan nedenlere bakmak yerinde olacaktır. Bu nedenlerin öncelikli olarak kadına yönelik önyargılardan beslendiğine dikkat edilmelidir.

Önceki bölümde toplumsal cinsiyet algısı ile ilgili aktarılanları göz önüne aldığımızda; kadının statüsüyle alakalı sonuçlar çıkarmak için bir zemin ortaya koymaktadır. Önemle üzerinde düĢünülmesi ve değerlendirilmesi gereken durum toplumsal cinsiyetin biyolojik bir özellik olmadığı, toplumun, cinsiyetler üzerinde beklentileri, tutumları doğrultusunda geliĢen, toplumdan topluma değiĢim gösteren

(28)

14 bir olgu olduğudur. Buna bağlı olarak her toplumun cinsiyetlere yüklediği anlam farklılaĢmaktadır. Cinsiyet sadece kadın ve erkek arasındaki bir ayrımı belirmekten ziyade aynı zamanda kadın ve erkek olmaya bağlı olarak rollerin, tutumların, davranıĢların da ayrımını ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak da cinsiyetlerin statüsü ortaya çıkmakta ve bu durumun tarihsel kökenine indiğimizde de cinsiyete dayalı iĢ bölümü ile karĢılaĢmaktayız.

Tan‟ın ifadesine göre „‟metallerin bulunuĢu, hayvanların yetiĢtirilmesi, dokumacılığın ve tarla kültürünün geliĢimi sonucu çıkan artı değerin aile mülkiyetine geçiĢi ile erkeğin ve kadının rolleri değiĢerek statüleri arasındaki eĢitlik bozulmuĢtur.‟‟ Bu süreçle birlikte değiĢen statülere bağlı olarak cinsiyete dayalı çalıĢma alanı ortaya çıkmıĢ ve buna bağlı olarak statüde değimler yaĢanmıĢtır (Tan, 1979: 164).

Kadının statüsünü amprik olarak tanımlayan demografik çalıĢmaların genel olarak üzerinde durdukları göstergeler üç boyut altında toplanabilmektedir (Mason, 1984: 26; Akt, Özbay, 1992: 154):

a) Demografik göstergeler, kadın ve erkeklerin ortalama yaĢam süreleri, kadınların ortalama ilk evlenme yaĢı, karı- koca arasındaki ortalama yaĢ farkı, erkek çocuk tercihi gibi faktörlerdir.

b) Aile ve akrabalık göstergeleri ile de kadının kapanması, çok eĢlilik, kadının miras hakkının olup olmaması, baĢlık, görücü usulü evlilikler, bekarete verilen önem, boĢanma kuralları, erkeğin beslenme açısından öncelikli olup olmaması, dul ve boĢanmıĢlara akrabaların destek olup olmaması, kadının aile içindeki kararlara katılımı gibi faktörler bulunmaktadır.

c) Ekonomik göstergelerin baĢında kadının eğitim durumu gelmektedir. Bunun yanında, kadınların çalıĢma olanakları, iĢ gücüne katılım oranları, belirli mesleklerde ve sektörlerde yoğunlaĢmaları, ücretlerde ve boĢ zamanlarda cinsiyetler arası eĢitsizlikler gibi faktörler ifade edilmektedir.

(29)

15 Cinsiyete dayalı geleneksel kalıplar kadın için olumsuz birçok algının oluĢmasına neden olmakta ve bu negatif algılara bağlı olarak kadının geri plana itilmekte olduğunu görmekteyiz. Oysa bir yandan ekonomik, toplumsal alanlarda kadının yer alması ülkenin geliĢimi ile de paralellik göstermektedir. Ekonomik alanda kadının yok sayılması ilerleme önünde bir engeldir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kadın-Erkek Fırsat EĢitliği Komisyonunca (2011: 8), ülkelerin kalkınması için kadınların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve kalkınmaya entegre edilmesinin önemi belirtilmiĢtir. Çünkü kadınların erkeklere göre aile, topluluk ve ulusal düzeyde karar alma süreçlerine katılımı sınırlı olmaktadır. Fakat kadına verilen hakların insan olmasından dolayı zaten verilmesi gereken haklar olduğunu da belirtmek gerekir. Bu durumda cumhuriyetin özellikle kadınların statüsünün değiĢmesi ve geliĢmesi açısından ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak; kadına verilen haklardan en önemlisi eğitim imkanına kavuĢmasıdır. Çünkü aile ve toplum içinde kadının güçlenmesi eğitim ile mümkün olabilmekte, cinsiyete dayalı önyargı ve kalıpların çözünmeye, yok olmaya baĢlaması noktasında önemlidir. Çünkü kadının eğitim olanaklarından uzak kalması erkeğe oranla daha vahim sonuçların doğmasına neden olmaktadır.

ModernleĢme ve post modernleĢme ıĢığında Marshall McLuhan‟ nın dünyanın küresel bir köye dönüĢtüğü ifadelerinden yola çıkarak artık kültürel değerlerin de çözülmeye baĢladığı fark edilmektedir. Bu durum kadın hakları ve kadının statüsü hakkında ülkelerin birbiri ile etkileĢim içinde olması ve ülkelerin kıyaslanmasını sağlamıĢtır. Kadının toplum içindeki statüsünün dünya genelinde düĢük olduğu belirtilse de cinsiyet dengesini her alanda sağlamaya çalıĢan ülkeler bulunmakta ve bu ülkelerin ortak özelliğinin „‟geliĢmiĢ ülkeler‟‟ oldukları dikkati çekmektedir. Bu durum da gösteriyor ki her yerde ve her Ģekilde kadınların dezavantajlı konumda yer almaları sosyal sistemlerin bir sonucudur. Bu durumun düzeltilmesi için var olan algının öncelikle yanlıĢlığının anlaĢılması ve değiĢtirilmesi gerekmektedir.

Türk toplumunun değer sisteminden yola çıkarak kız çocukları üzerinde olan algı bir misafir oldukları yönündedir. Buna bağlı olarak bir genç kız için önemli olan, gelin olarak gittiği evdeki durumudur. Genç kızdan beklenilen; hamarat olması, aile büyüklerine saygı duyması, kayınpederine hizmet etmesi, kayınvalidesi ile de iyi geçinmesi gibi temel beklentiler sıralanabilir. Ancak öncelikli beklenti anne

(30)

16 olmasıdır. Aile içinde kimlik kazanması anne olması ile mümkün hale gelmektedir (Metin, 2012: 89).

Bir de annenin kız ya da erkek çocuk doğurmasına bağlı olarak statüsünün değiĢmesi gibi bir durum günümüzde dahi aĢılabilmiĢ görünmemektedir. Erkek çocuk geleneksel aile yapısında, soyun devam etmesini sağladığı için önemlidir ve kız çocuğuna göre de annenin statüsünü daha fazla etkilemektedir. Buna bağlı olarak da doğacak erkek çocuk, annesinin statüsünü yükseltmekte, güçlendirmekte ve bir nevi ekonomik sigorta görevi görmektedir. Çünkü „‟erkek sopadır, güçtür, kudrettir, sopasız bizim yörelerde dolaĢamazsınız‟‟ Ģeklinde TBMM Fırsat EĢitliği Komisyonunca (2011: 16) bir kadın tarafından aktarılan ifade erkeğin statüsünü ortaya koymaktadır.

Kadının sosyal statüsündeki aĢağıdaki belirleyici faktörlerin daha sonraki bölümlerde detaylı açıklaması yapılacaktır. Bu faktörler (KSSGM, 2008a: 29):

• Toplumsal cinsiyet rolü

• Toplumsal cinsiyet eĢitliği

• Toplumsal cinsiyette hakkaniyet

• Eğitimde ve çalıĢma yaĢamında fırsat eĢitliği

• Siyasi yaĢama eĢit katılım

• Kadına karĢı ayrımcılık, Ģiddet ve zararlı geleneksel uygulamalar olarak ifade edilmektedir ve bu faktörlerin bütününde kadının dezavantajlı konumda olduğu görülecektir.

Kısacası, kadın aile ve toplum içinde düĢük statüye sahiptir. Statüsünün yükselmesi doğurganlığı ile doğru orantılıdır ve kimlik kazanabilmesi için de anne olması gerekmektedir. Fakat bu sadece yeterli olmamakta söz sahibi olabilmek için erkek çocuk doğurması gerekmektedir. Statüsünün yükselmesi buna bağlıdır. Altının çizilmesi gereken durum daha birçok kez karĢılaĢılacağı üzere kadının eril düzene göre oluĢmuĢ dünyada yok sayılmasıdır.

Kadının statüsünün karmaĢık olduğunu gösteren birçok çalıĢma yapılmıĢtır.

Kadınlar ve erkekler iĢgücüne katılım noktasında aynı koĢullara sahip olsalar bile

(31)

17 konu ev iĢlerine katılım olduğunda eĢit bir konumda olmadıkları görülmektedir. Aynı ekonomik imkanlara sahip olsalar bile kadının aile ve toplumsal hayatta daha düĢük statüde olduğu görülmektedir. Bu durum cinsiyete dayalı iĢ bölümünden beslenmekte ve kültürel bir anlayıĢ olarak kendini göstermektedir. Kültürel anlayıĢa göre belirli statülerin diğerlerinden daha üstün olduğu kabul edilmektedir. Konu gereği verilecek örnek; erkeğin statüsü kadının statüsünden yüksektir. Bunun için kullanılan ölçütler

„‟takdir edilme‟‟; ‟‟saygı duyulma‟‟, „‟taklit edilme‟‟, „‟ çekim merkezi olma‟‟, öneri kaynağı olma„‟ gibi belirlemelerin kadının ve erkeğin toplumdaki yerini belirlediği ifade edilmektedir (Kasapoğlu, 1994: 221-222).

1.2-KADININ ROLÜ

Biyolojik bir sonuç olmayan toplumsallaĢmanın bir ürünü olarak kadın ve erkeğe biçilen roller bulunmaktadır. Kadın aile içinde eĢ rolü, analık rolü toplumda da kadınlık rolü ile çevrelenmiĢtir. Erkek ve kadın arasında kesin hatlarla çizilmiĢ olan rollerin temelde nasıl ĢekillenmiĢ olduğuna bakılması gerekmektedir.

Delaney bu durumu erkeğin yaratıcılık rolünden dolayı Tanrı‟ ya yakın olduğu, kadının ise bebeğini beslemesi ile Tanrı tarafından yaratılmıĢ olan ile özdeĢleĢtirilmiĢ olduğunu belirmektedir. Bu ifade bizi tohum ve toprak metaforuna götürerek; tohum/ baba, tohumu besleyen, büyüten ise kadın/ toprak olmaktadır (Delaney, 2001: 24).

Delaney kadının rollerini ifade ederken „‟ikincil ve destekleyici‟‟ olduğu yönüne vurgu yapmaktadır. Bu durum da hiyerarĢik bir yapının oluĢmasına zemin hazırlamaktadır (Delaney 2001:28). Bu metafor erkeğe yaratma gücünden dolayı üstünlük sağlamakta iken kadını ise bu durumda sadece bir aracı görevi görmekte ve bu aĢamada kadın kendisine verilen besleyici görevi yerine getirmektedir. Sperm ve rahim üzerinden kurulan üstünlük mücadelesinde aslında konu hangi faktörün daha çok önemli olduğuysa tek baĢlarına değerlendirildiklerinde bu kadar anlam yüklü olamayacaklarıdır. Kadına biçilen rollerin, kadınların bilinçlenmesiyle değiĢimi konusunda Delaney (2001:29);

‟…bazı kadınlar kendilerini sadece erkek tohumları için birer vazo, hayatın destekçileri ve besleyicileri değil, birlikte yaratanlar olarak görmeye baĢladılar.

Bence büyüyen bu duygular kadınların giderek daha fazlasını talep etmeleriyle

(32)

18 bağlantılıydı: bedenlerini denetleme hakkı, seçme hakkı, eğitim hakkı, dilde

temsil edilme hakkı, mülkiyet hakkı, iĢ tatmini hakkı.‟‟

Toplumsal cinsiyet algısında kliĢeleĢmiĢ anlayıĢa göre de kadının en önemli rolü çocuklarını beslemek, büyütmek ve aile yaĢamının devamını sağlanmaktır.

Örnek olarak verilecek metinde bu kliĢeleĢmiĢ algının zamanla değiĢime uğradığı ayrıca toplumsal rollerin ilkokuldan itibaren öğretilmekte olduğuna ve kadına biçilen rollerin zaman içinde değiĢimine tanıklık edeceğiz.

1945-50 arasında anneler mutfak önlükleriyle iĢ yaparken, küçük kız çocukları da anneleriyle birlikte ve anneye yardım ederken resimlenmeye baĢlandı. Yine de bu yıllara ait görsel unsur ve metinlerdeki kadın simgesi, 1950 sonrasının kadınından farklı özellikler taĢıyordu. Mutfakta iĢ yaparken bile Ģık giysileri, yüksek topuklu ayakkabıları ve özenle taranmıĢ saçlarıyla karĢımıza çıkan bu kadınlar, dıĢarıdan henüz gelmiĢ, bütün gününü ev iĢleriyle geçirmemiĢ gibiydiler (GümüĢoğlu,1998:102).

Toplumsal yaĢamda kadının oynadığı temel yedi rol belirlenmiĢtir (Oppong ve Abu, 1988: 6, Akt; Kasapoğlu,1994: 223):

a) Mesleki (Occupational Role): Kadının verimli ve gelir getirici etkinliği olan herhangi bir çalıĢma alanıdır. Kadının istihdamı ile doğurganlığının nasıl uyum içinde olacağı konusu önemli bir nokta olarak varlığını korumaktadır.

b) Annelik (Maternal Role, Parental Role): Kadın sosyalleĢme sürecinde etkin bir rol oynar. Aile de kadının bakım verici konumdan dolayı çocuklarla ilgili en büyük sorumluluk anneye aittir.

c) EĢlik (Wife, Conjugal Role): Çocuk doğurma, ev içi hizmet, maddi destek olma gibi alt baĢlıklarda incelenen bir konudur. Aile deki anlayıĢa göre kadının üzerindeki sorumluluk çok veya azdır.

d) Ev kadınlığı (Housewife, Domestic Role): Ev ile ilgili davranıĢlar burada yer alır. Annelik, eĢlik, akrabalık gibi rolleri içerebilir.

e) Akrabalık (Kinswomen, Kin Role): Kadınlar akrabalık rolünü; kızı ya da kız kardeĢi olarak, anneanne, babaanne ya da yeğen olarak oynarlar. Akrabalık rolü davranıĢları evlilik, niĢan, nikah, düğün, sünnetten, cenaze törenine kadar geniĢ bir alanı kapsamaktadır.

(33)

19 f) VatandaĢlık, (Citizen or Community Member): Siyasal partiler, gönüllü örgütler, toplumsal ve çevresel etkinlikler, festivaller, kutlamalar gibi bir vatandaĢ olarak politik etkinlikler, oy kullanma, vergi ödeme gibi faaliyetlerde yer alma.

g) Kendini gerçekleĢtirme, bireylik (Self Actualising, Individual Role): KiĢilik geliĢimi, kendini tanımlama, birey olma duygusu, boĢ zaman kullanımı ve kiĢinin kendine özgü alanının olmasına olanak tanınan alanla çevrili olma durumu. Bu durum geliĢmiĢ toplumlarda önemsenirken geliĢmemiĢ- az geliĢmiĢ toplumlarda bu tarz ortamlar özendirilmez ve önemsenmez.

1.3-KADININ ĠMAJI

Cumhuriyetin ilanından günümüze değin kadın imajının ne tür bir değiĢim geçirmiĢ olduğu anlatılmaya çalıĢılacaktır. Cumhuriyetin Türk kadını için önemli bir milat olduğunun altını çizerek, kadının statüsünü yükseltmeyi hedefleyen çalıĢmaların birincil önem taĢıdığı görülmektedir. En önemli amaçlar arasında

„‟modern, çağdaĢ kadın‟‟ imajının yaratılması yer almaktadır.

Atatürk konuĢmasında kadının ev kadınlığı ile sınırlı yaĢamının oluĢturulan yeni kadın imajı ile daha farklı bir boyuta taĢındığını, bunu yaparken eĢitlikçi bir anlayıĢ ile hareket edildiğini belirtmektedir (Kocatürk, 2016: 269):

Bir toplumun, hayatta çalıĢması ve baĢarılı olması için çalıĢmanın ve baĢarabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve Ģartları benimsemesi gerekir.

Bundan ötürü bizim toplumumuz için bilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri gerekir. Herkesçe bilinir ki, her alanda olduğu gibi sosyal yaĢamda da iĢ bölümü vardır. Bu genel iĢ bölümü arasında kadınlar, kendilerine ait olan görevleri yapacakları gibi aynı zamanda sosyal topluluğun refahı, mutluluğu için gerekli gündelik çalıĢmaya da dahil olacaklardır. Kadının ev görevleri, en ufak ve önemsiz görevidir.

Cumhuriyetle beraber oluĢturulan kadının yeni imajı toplumda kolayca kabul görmemiĢtir. Zaten bu tarz bir yatkınlık olmuĢ olsaydı geçen onca zamanda daha fazla yol kat edilebilir, toplumsal cinsiyet eĢitliği konusunda daha baĢarılı bir profilden bahsetmek mümkün olabilirdi.

Göle‟ye göre kamusal yaĢamda görünürlük kazanan kadınların erkeklerle beraber kamusal alanda yer almaları için kadınların iffetli, ulaĢılmaz kadınlar

(34)

20 olduklarını vurgulamaları ve ispat etmeleri gerekmekteydi. Bu durumda cumhuriyetin ilk yıllarında aseksüel bir kadın imajı yaratılmıĢtır (Göle, 2001: 109).

Ayrıca Göle‟nin ifadesiyle cumhuriyet döneminin eĢitlikçi anlayıĢının devam etmesi baba/koca desteği alan kadınlar ile sağlanmıĢtır. Baba/ koca koruması altında toplumsal yaĢama dahil olan kadınlar eril güçten faydalanarak medeniyet misyonunu üstlenmiĢtir. Bu sayede „‟erkeklerin isteğiyle, icazetiyle, desteğiyle, sonuç olarak denetimiyle çizilen kadının toplumsallaĢma güzergahı, kadınların bireysel ve cinsel kimliklerini bastırmalarıyla mümkün olmaktadır‟‟ (Göle, 2001: 108).

Türkiye‟nin çağdaĢ medeniyetler seviyesine çıkmasında en önemli simge 1926 yılında Medeni Kanunu‟nun kabul edilmesi ile özel alandaki iliĢkilerde kadını koruyan düzenlemelerin getirilmiĢ olmasıdır. Medeni Kanunun Türk kadını için yeni olan iki maddesi; çok evliğin yasaklanması ve kadın ve erkeğin mahkeme önünde eĢit olmalarıdır. Bu sayede kız çocuklarının evlenme yaĢına sınır getirilmiĢ, evlilik için resmi nikah Ģartı getirilmiĢ, erkeğin sahip olduğu tek taraflı boĢanma hakkı kaldırılarak iki taraf da boĢanma hakkına sahip olmaları yönünde düzenlemeler yapılmıĢtır. Çaha çok eĢliliğin Ġstanbul saray yaĢamı dıĢında olmadığı ve Medeni Kanunun Türk toplum gerçeğinden uzak olduğunu belirtmektedir. Medeni Kanunun temelde kadını; ev kadını ve anne olarak görüldüğünü belirtmektedir. Ayrıca kadın konusu üzerine yeniliklerin, Türk toplumunun Osmanlı/ Ġslam geleneğiyle bağları koparmayı ve kadınların da çağdaĢ medeniyetler seviyesine çıkmak için ideolojik olarak faydalanıldığını ifade etmektedir (Çaha, 1996: 109-112).

Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin modern bir görünüm kazanması için kadınların bu noktada oldukça önemli olduğu düĢünülmüĢtür. Kadın imajı da bu yönde çok radikal bir değiĢime uğramıĢtır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında yeni devletin modernliği en etkileyici biçimde rejimin tanıtımının simgesi haline gelen kadın imgeleri yoluyla yansıtıldı: geçit törenlerinde bayrak taĢıyan Ģortlu, okul önlüklü, asker üniformalı genç kızlar ya da balolarda balolarda dans eden tuvaletli kadınlar (Kardiyoti, 2007: 236).

Atatürk döneminde kadına sunulan imajın diğer dönemlerden farkı kadının geleneksel rollerinden daha üstün olanının kamusal alandaki görevleri olduğu yönündeki anlayıĢ ve meslek sahibi, eğitimli kadının geleneksel rollere sahip kadınlardan daha saygın bir statüye sahip olmalarıdır. Genç kızlar ve annelerini içeren „‟Balıkesir Kız Orta Mektebi‟‟ töreninde çekilmiĢ bir fotoğrafta (Ek 1) anneler

(35)

21 ve kızları arasında görünümleri açısından büyük bir fark vardır. Anneler örtülü, eğitim almamıĢ, evle sınırlı bir yaĢamı yani kısacası geleneği, değiĢmesi gerekeni belirtirken; genç kızlar modern bir görünüme sahip, meslek sahibi olmaya aday bir kadın profili sunmaktadır. Fotoğrafta genç kızlar merkezde anneler ise daha geri planda yer almaktadır. Ayrıca incelenen birçok fotoğraf neticesinde görülecektir ki adeta fotoğraflarda kadınlara bir mesaj verilmektedir. Mesaj, merkezde yer almak için değiĢmek durumundasınız, değiĢime ayak uydurduğunuzda toplum ve kendi hayatınızın merkezinde yer alabilirsiniz, Ģeklindedir (Acun, 2007: 100-101).

Cumhuriyetin ilk yıllarında kadınların yoğunlaĢtığı mesleklerden biri olan öğretmenlik mesleğinde kadınlar, cinsiyet özelliklerini gizlemeye çalıĢmıĢ, tek tarz bir Ģekilde giyinmiĢ, makyajsız, ciddi görünümlü bir kadın profili çizilmiĢtir. Fakat aslında içinde tam bir zıtlığı barındıran bir görünüm de sergilenmektedir.

Kıyafetlerde bir o kadar kadınsılıktan uzak tarz tercih edilmesine rağmen ayakkabılarda, modaya uygun ve kadınsı özelliklerin hakim olduğu görülmektedir (Acun, 2007: 106).

1950 yılı sonrasında köyden kente doğru baĢlayan göç hareketi kadın imajının değiĢmesi açısından önemli değiĢikliklerin yaĢanmasına neden olmuĢtur. Kente doğru yapılan göç kadınlar için daha rahat bir yaĢam umudu anlamına gelmekte idi.

1950‟ li yıllarda öncelikle kadınların korku ile baktıkları kent yaĢamı daha sonraki yıllarda korkuların yenildiği, arzulanan bir yer olmuĢtur. Bu aĢamadan sonra kadınların artık daha rahat bir yaĢam, daha fazla tüketim eĢyası ve özgürlük talep ettikleri görülmektedir (Erman, 1998: 211-212).

Günümüze doğru gelindiğinde ise ideal kadının modern olsa da geleneksel değerleri de taĢıması gerektiği yönünde bir algı bulunmaktadır. Kadın bir nevi süper kadına dönüĢmüĢtür ve hem anne, hem iĢ kadını hem de ev kadını olması ve bu sosyal kimliklerin getirdiği roller doğrultusunda davranması gerekmektedir (Güzel, 2014: 191).

Annelik bitmek bilmeyen tek iĢ olarak anlamlandırılmaktadır. Kutsal anlamlar yüklenilen annelik, kadın olma durumundan daha önemli bir konumda yer almaktadır. Kadın olmanın en önemli koĢulu anne olmak olduğu için de kadının varlık kazanmasını sağlamaktadır. Kadının değiĢmeyen imajı çocuk sahibi olması,

Referanslar

Benzer Belgeler

325 otel çalışanı üzerinde yapılan bir diğer araştırmada babacan liderliğin otoriter liderlik alt boyutu ile dağıtım adaleti arasında pozitif ilişki bulunurken,

Örgütler taraf•ndan uygun kariyer planlama ve geli tirme sistemleriyle tatmin edilmi çal• anlar•n; i lerine genellikle daha ba l• daha üretken ve yeniliklere daha

Tasavvufi Türk edebiyatının sık kullanılan sembollerinden biri olan toprak, incelediğimiz metinlerde evrenin, dünyanın ve insanın yaratılı- şının ana maddesi

[r]

Bunun için gençliğin ahlâkî terbiyesinde aile, millet, memleket, insanlık, -iyilik, güzellik sevgileri gibi mefhumları canlandırmak çoğumuzun öğrensek bile

Ruminantlarda önemli ekonomik kayıplara neden olan göbek bölgesi lezyonları (omfalitis, onfalaoflebitis, omfaloarteritis, urakus fistülü ve hernia umbilikalis)

Gebelerin genel özellikleri, beslenme alışkanlıkları, antropometrik ölçümleri ve fiziksel aktivite durumlarını belirlemek amacıyla bir anket formu ile yeme tutum

İki farklı olay arasında sürekli bir ardışıklığın izlenimler vasıtasıyla deneyim edilmesi durumunda, söz konusu iki olay arasında bir nedensellik ilişkisi olduğuna dair