• Sonuç bulunamadı

Kadının statüsü kavramı ile anlatılmak istenilen Türk toplum ve aile yapısında kadının nasıl bir konumda yer aldığına bakmaktır. Bunu yaparken konu erkeğin statüsü ile karĢılaĢtırmalar yaparak ilerletilecektir. Kadının statüsü aile ve toplum içindeki konumu, yeri ile doğrudan orantılıdır. Bu bölümde Türkiye‟ de kadının yeri hakkında bilgi verilerek bu esnada cinsiyete dayalı bir statünün var olup olmadığı, erkek egemen bir toplum içinde kadının yeri tartıĢılacak ve daha sonraki bölümlerde de konu daha detaylı bir Ģekilde ele alınacaktır.

ToplumsallaĢma ile ilgili genel bir çerçeve oluĢturduktan sonra, kız ve erkek çocuklarının bu süreçten nasıl geçtikleri önem taĢımakta ve statü ile ilgili bilgi vermektedir. Toplumumuzda ataerkil gelenekten veya eril iktidardan bahsederken aslında bu yapının nasıl oluĢtuğu, kadının dezavantajlı konumuna veya erkeğin doğuĢtan itibaren saltanatını sağlayan nedenlere bakmak yerinde olacaktır. Bu nedenlerin öncelikli olarak kadına yönelik önyargılardan beslendiğine dikkat edilmelidir.

Önceki bölümde toplumsal cinsiyet algısı ile ilgili aktarılanları göz önüne aldığımızda; kadının statüsüyle alakalı sonuçlar çıkarmak için bir zemin ortaya koymaktadır. Önemle üzerinde düĢünülmesi ve değerlendirilmesi gereken durum toplumsal cinsiyetin biyolojik bir özellik olmadığı, toplumun, cinsiyetler üzerinde beklentileri, tutumları doğrultusunda geliĢen, toplumdan topluma değiĢim gösteren

14 bir olgu olduğudur. Buna bağlı olarak her toplumun cinsiyetlere yüklediği anlam farklılaĢmaktadır. Cinsiyet sadece kadın ve erkek arasındaki bir ayrımı belirmekten ziyade aynı zamanda kadın ve erkek olmaya bağlı olarak rollerin, tutumların, davranıĢların da ayrımını ortaya koymaktadır. Buna bağlı olarak da cinsiyetlerin statüsü ortaya çıkmakta ve bu durumun tarihsel kökenine indiğimizde de cinsiyete dayalı iĢ bölümü ile karĢılaĢmaktayız.

Tan‟ın ifadesine göre „‟metallerin bulunuĢu, hayvanların yetiĢtirilmesi, dokumacılığın ve tarla kültürünün geliĢimi sonucu çıkan artı değerin aile mülkiyetine geçiĢi ile erkeğin ve kadının rolleri değiĢerek statüleri arasındaki eĢitlik bozulmuĢtur.‟‟ Bu süreçle birlikte değiĢen statülere bağlı olarak cinsiyete dayalı çalıĢma alanı ortaya çıkmıĢ ve buna bağlı olarak statüde değimler yaĢanmıĢtır (Tan, 1979: 164).

Kadının statüsünü amprik olarak tanımlayan demografik çalıĢmaların genel olarak üzerinde durdukları göstergeler üç boyut altında toplanabilmektedir (Mason, 1984: 26; Akt, Özbay, 1992: 154):

a) Demografik göstergeler, kadın ve erkeklerin ortalama yaĢam süreleri, kadınların ortalama ilk evlenme yaĢı, karı- koca arasındaki ortalama yaĢ farkı, erkek çocuk tercihi gibi faktörlerdir.

b) Aile ve akrabalık göstergeleri ile de kadının kapanması, çok eĢlilik, kadının miras hakkının olup olmaması, baĢlık, görücü usulü evlilikler, bekarete verilen önem, boĢanma kuralları, erkeğin beslenme açısından öncelikli olup olmaması, dul ve boĢanmıĢlara akrabaların destek olup olmaması, kadının aile içindeki kararlara katılımı gibi faktörler bulunmaktadır.

c) Ekonomik göstergelerin baĢında kadının eğitim durumu gelmektedir. Bunun yanında, kadınların çalıĢma olanakları, iĢ gücüne katılım oranları, belirli mesleklerde ve sektörlerde yoğunlaĢmaları, ücretlerde ve boĢ zamanlarda cinsiyetler arası eĢitsizlikler gibi faktörler ifade edilmektedir.

15 Cinsiyete dayalı geleneksel kalıplar kadın için olumsuz birçok algının oluĢmasına neden olmakta ve bu negatif algılara bağlı olarak kadının geri plana itilmekte olduğunu görmekteyiz. Oysa bir yandan ekonomik, toplumsal alanlarda kadının yer alması ülkenin geliĢimi ile de paralellik göstermektedir. Ekonomik alanda kadının yok sayılması ilerleme önünde bir engeldir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kadın-Erkek Fırsat EĢitliği Komisyonunca (2011: 8), ülkelerin kalkınması için kadınların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve kalkınmaya entegre edilmesinin önemi belirtilmiĢtir. Çünkü kadınların erkeklere göre aile, topluluk ve ulusal düzeyde karar alma süreçlerine katılımı sınırlı olmaktadır. Fakat kadına verilen hakların insan olmasından dolayı zaten verilmesi gereken haklar olduğunu da belirtmek gerekir. Bu durumda cumhuriyetin özellikle kadınların statüsünün değiĢmesi ve geliĢmesi açısından ne derece önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak; kadına verilen haklardan en önemlisi eğitim imkanına kavuĢmasıdır. Çünkü aile ve toplum içinde kadının güçlenmesi eğitim ile mümkün olabilmekte, cinsiyete dayalı önyargı ve kalıpların çözünmeye, yok olmaya baĢlaması noktasında önemlidir. Çünkü kadının eğitim olanaklarından uzak kalması erkeğe oranla daha vahim sonuçların doğmasına neden olmaktadır.

ModernleĢme ve post modernleĢme ıĢığında Marshall McLuhan‟ nın dünyanın küresel bir köye dönüĢtüğü ifadelerinden yola çıkarak artık kültürel değerlerin de çözülmeye baĢladığı fark edilmektedir. Bu durum kadın hakları ve kadının statüsü hakkında ülkelerin birbiri ile etkileĢim içinde olması ve ülkelerin kıyaslanmasını sağlamıĢtır. Kadının toplum içindeki statüsünün dünya genelinde düĢük olduğu belirtilse de cinsiyet dengesini her alanda sağlamaya çalıĢan ülkeler bulunmakta ve bu ülkelerin ortak özelliğinin „‟geliĢmiĢ ülkeler‟‟ oldukları dikkati çekmektedir. Bu durum da gösteriyor ki her yerde ve her Ģekilde kadınların dezavantajlı konumda yer almaları sosyal sistemlerin bir sonucudur. Bu durumun düzeltilmesi için var olan algının öncelikle yanlıĢlığının anlaĢılması ve değiĢtirilmesi gerekmektedir.

Türk toplumunun değer sisteminden yola çıkarak kız çocukları üzerinde olan algı bir misafir oldukları yönündedir. Buna bağlı olarak bir genç kız için önemli olan, gelin olarak gittiği evdeki durumudur. Genç kızdan beklenilen; hamarat olması, aile büyüklerine saygı duyması, kayınpederine hizmet etmesi, kayınvalidesi ile de iyi geçinmesi gibi temel beklentiler sıralanabilir. Ancak öncelikli beklenti anne

16 olmasıdır. Aile içinde kimlik kazanması anne olması ile mümkün hale gelmektedir (Metin, 2012: 89).

Bir de annenin kız ya da erkek çocuk doğurmasına bağlı olarak statüsünün değiĢmesi gibi bir durum günümüzde dahi aĢılabilmiĢ görünmemektedir. Erkek çocuk geleneksel aile yapısında, soyun devam etmesini sağladığı için önemlidir ve kız çocuğuna göre de annenin statüsünü daha fazla etkilemektedir. Buna bağlı olarak da doğacak erkek çocuk, annesinin statüsünü yükseltmekte, güçlendirmekte ve bir nevi ekonomik sigorta görevi görmektedir. Çünkü „‟erkek sopadır, güçtür, kudrettir, sopasız bizim yörelerde dolaĢamazsınız‟‟ Ģeklinde TBMM Fırsat EĢitliği Komisyonunca (2011: 16) bir kadın tarafından aktarılan ifade erkeğin statüsünü ortaya koymaktadır.

Kadının sosyal statüsündeki aĢağıdaki belirleyici faktörlerin daha sonraki bölümlerde detaylı açıklaması yapılacaktır. Bu faktörler (KSSGM, 2008a: 29):

• Toplumsal cinsiyet rolü

• Toplumsal cinsiyet eĢitliği

• Toplumsal cinsiyette hakkaniyet

• Eğitimde ve çalıĢma yaĢamında fırsat eĢitliği

• Siyasi yaĢama eĢit katılım

• Kadına karĢı ayrımcılık, Ģiddet ve zararlı geleneksel uygulamalar olarak ifade edilmektedir ve bu faktörlerin bütününde kadının dezavantajlı konumda olduğu görülecektir.

Kısacası, kadın aile ve toplum içinde düĢük statüye sahiptir. Statüsünün yükselmesi doğurganlığı ile doğru orantılıdır ve kimlik kazanabilmesi için de anne olması gerekmektedir. Fakat bu sadece yeterli olmamakta söz sahibi olabilmek için erkek çocuk doğurması gerekmektedir. Statüsünün yükselmesi buna bağlıdır. Altının çizilmesi gereken durum daha birçok kez karĢılaĢılacağı üzere kadının eril düzene göre oluĢmuĢ dünyada yok sayılmasıdır.

Kadının statüsünün karmaĢık olduğunu gösteren birçok çalıĢma yapılmıĢtır.

Kadınlar ve erkekler iĢgücüne katılım noktasında aynı koĢullara sahip olsalar bile

17 konu ev iĢlerine katılım olduğunda eĢit bir konumda olmadıkları görülmektedir. Aynı ekonomik imkanlara sahip olsalar bile kadının aile ve toplumsal hayatta daha düĢük statüde olduğu görülmektedir. Bu durum cinsiyete dayalı iĢ bölümünden beslenmekte ve kültürel bir anlayıĢ olarak kendini göstermektedir. Kültürel anlayıĢa göre belirli statülerin diğerlerinden daha üstün olduğu kabul edilmektedir. Konu gereği verilecek örnek; erkeğin statüsü kadının statüsünden yüksektir. Bunun için kullanılan ölçütler

„‟takdir edilme‟‟; ‟‟saygı duyulma‟‟, „‟taklit edilme‟‟, „‟ çekim merkezi olma‟‟, öneri kaynağı olma„‟ gibi belirlemelerin kadının ve erkeğin toplumdaki yerini belirlediği ifade edilmektedir (Kasapoğlu, 1994: 221-222).