• Sonuç bulunamadı

B ü y ük ş e h i r l er n a s ıl t a d il e d i l i r?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "B ü y ük ş e h i r l er n a s ıl t a d il e d i l i r?"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

B ü y ü k ş e h i r l e r n a s ı l t a d i l e d i l i r ?

D r . !ng. M a r t i n VVagner

Zamanımızda şehir inşacüığı, tekâmülünün kafi bir dö-nüm noktasında bulunmaktadır. Bu dödö-nümün kat'iliğî, her-halde, hiç bir zaman bugünkü kadar şehir inşacılığı, havali plânları ve memleket plânları hakkında sözler söylenmemiş, yazılar yazılmamış ve plânlar yapılmamış olmasmdan ileri geliyor değildir. Eğer sözler iş, plânlar da icraat haline gel-miş bulunsaydı, o zaman artık bir dönüm noktasında ol-mazdık; o zaman artık büyük şehirlerimizin tamamen yeni bir şekil haline gelmiş olması hakikati karşısında bulunur-duk. Henüz o kadar ilerlemiş değiliz. Gerek bütün mütehas-sısların, gerekse mütehassıs olmıyanların özledikleri bu he-defe henüz varmamış bulunmamızın sebebi şudur: Zama-nımızın şehir inşacıları unutuyorlar ki kendileri «şehir in-şacısı» değillerdir. Ne zamanımızın büyük şehirleri, ne de es-kiler, şehir inşacıları tarafından inşa edilmişlerdir, Şehirler çok daha kuvvetli âmiller tarafından, yani m a k i n e l e r ve s e r m a y e l e r tarafından, inşa edilir.

Bu noktai nazarımın tarihte de böyle olduğunu burada mufassal bir surette izah ve isbat etmeğe kalkışırsam, başlı başına ayrı bir makale doldurur. Bu sebeple, eski Mısır Firaunlan, eski Yunan siteleri, eski İran ve Makedonya Kıralları, Roma Kayzerleri ve saire gibi şehir inşacılarınm, şehrilerini bütün fizikî ve mihaniki unsurların, yani sermaye vücude getiren bütün unsurların, temerküz ettirilmesi sure-nle mi, yoksa başka tarzlarla mı inşa etmiş olduklarına ta-allûk eden tezin doğru olup olmadığını tayin cihetini okuyu-cularıma bırakıyorum: Mevzuum dahilinde kalmak üzere, bu-rada yalnız şu kadar söyliyeylm ki, zamanımızın büyük şe-hirleri hakikaten, ismine makine ve sermaye denilen müt-hiş mimarlar tarafından inşa edilmiştir .

Şimdi bana, tenkidi seven okuyucularım, hemen şu iti-razda bulunacaklardır: Büyük İskenderin, şüphesiz makine mefhumuna giren gemiler, arabalar, silâhlar ve sermaye mefhumuna giren vergiler, harp ganimetleri, esirler gibi, ma-kine ve sermaye' unsurlarını gayet plânlı bir surette bir şehir haline getirmesi ile 19 uncu asrın liberal zihniyeti i-çinde ayni unsurların plânsız olarak gelişi güzel ve şekilsiz bi halde büyüyen şehirlerin genişletilmesinde kullanılmış olması arasında bir fark aramıyacak mıyız? Bu itiraza ce-vap veriyorum: Eski imparatorlar devrinde de pek çok bü-yük ve plânlı şehirler vücude gelmiştir. 19 uncu asrın serbest hareketi esas'tutan zihniyeti ise plânlılığı daha ziyade ferdin kabiliyetlerinin iktisadî inkişafında aramış, yoksa şehirlerin gözle görülür şekiller haline gelmesi hususunda plân gözet-memiştir.

Newyork, Londra, Paris, Berlin gibi şehirleri vücude ge-tiren büyük sermayeler serbestçi zihniyet bakımından şüp-hesiz ki plânsız hareket etmiş değillerdir. Fakat bu serma-yelerin güzel san'atlar, sosyal politika, hıfzıssıhha ve saire bakımlarından şekilsiz, içtimai düşüncelere ve hıfzıssıhha

kaidelerine uymaz bir tarzda hareket etmiş olduğu meselesi ise ancak içinde bulunduğumuz yirminci asırda ortaya çık-mış bir keyfiyettir. Biz ise şimdi hayatın ve iktisadın he-yeti umumiyesini, totalitesini kavramak suretile iş görü-yoruz ve bu sebeple de bugünkü büyük şehirlerde hayatın totalite şeklinin mevcut olmadığını ve hattâ vücude getiril-mesine de çalışılmadığını gayri kabili tahammül bir surette hissedyioruz.

Bu totalite şeklini sadece güzellik bakımından mütalea eder ve şehir haline gelen her şeyin iktisadî temellerini göz-den kaçırırsak, yani plânlarımızı şehir inşacılığının büyük ve yaratıcı âmilleri olan makine ve sermayeyi de gözeterek yapmazsak, şehirlerin totalite şeklini gütmekliğimiz husu-sunda bir adım bile ilerliyemeyiz.

Makine ve sermayenin büyük şehirlerimizin yaratılma-sında ve şekil almayaratılma-sında hakiki âmil vaziyetinde bulunduk-ları keyfiyetinin ne kadar doğru olduğunu tebarüz ettirmek için şöyle düşünelim: Büyük şehrin makinelerinin, yani bü-yük münakalât makinelerinin, su ve kanalizasyon makine-lerinin, havagazi ve elektrik makinelerinin yalnız iki hafta tamamen atıl kaldığını farzediniz. Artık büyük şehirden ha-yır kalır mı? Yine düşünelim: Büyük şehre doğru akmakta olan sermayeler bir gün kesilîversin... Artık büyük şehir bü-tün teknik, sivllizasyonel ve kültürel tesisatı ile birlikte yı-kılmaz ve nihayet tamamen ölüp gitmez mi? Şehir inşacılığı-nın böyle cesetlerle dolu sahalarım Akdenizin eski kültür mıntakasında bugün pek güzel görüp mütalea edebiliriz.

II

Hakikî şehir inşacısının her zaman için makine ve ser-maye olduğu hakkındaki tezin doğruluğunu anladıktan sonra şehir inşacılığında bir dönüm noktasından bahsedebilmek-liğimiz için, bu iki tahrik edici âmilin, yaratıcı hedefleri hu-susunda bizzat kendilerinin bir değişme, bir dönüm yapmış olmaları veya yapmak üzere bulunmaları meşruttur. Böyle bir hedef değişmesi hakikaten göze çarpıyor mu, yahut vu-ku bulmakta mıdır? Bu suale kısaca, kroki halinde cevap verelim:

Takriben 100 sene evvel demiryollar inşa edilmeğe baş-lanılınca eski kara yollarının büyük bir kısmı demiryol ha-line getirildi. Bu demiryollar, daha ziyade, büyükçe şehirler istikametinde nakliyat yapıyorlardı; çünkü bu şehirlerdeki fabrikaların makineleri köylük yerlerin insanlarını, kuvvet-lerini kendisine doğru çekmekte idi. Bu tekâmül yolunda demiryolları halk yığınlarının temerküz etmesi hususunda pek büyük bir rol oynamışlardır.

(2)

de-konsantralizasyondur. Şehirlerde tekasüf azalmağa başlamış-tır. Nakliyat işlerimizde (150) kilometroya kadar mesafe da-hilinde demiryolundan kaçmak gözle görülebilir bir hal al-mıştır. Evvelce ıssızlaşmış olan kara yolları yeniden canlanı-yor. Otomobiller ve kamyonlar büyük şehirlerden hareket e-derek memleket içerilerine doğru uzak uzak gidiyorlar ve şe-hirleri yine eskisi gibi köye yakın, köyleri de şehre yakın bir hale getiriyorlar. Köy ile şehir arasındaki zararlı fark artık bu sayede ortadan kalkacağa benziyor.

İnsanların yerleşmesinde dekonsantralizasyon yapmağa başlıyan şey yalnız bu nakliyat makinesi değildir. Telgraf, telefon, radyo, memleketler aşırı telefon tesisatı ve saire de geniş sahaların birbirine yakınlaşmasını temin etmektedirler. Demiryol sayesinde bir büyük şehrin akşamlayın çıkan ga-zeteleri köylerin ve içerilek yerlerin sabah gaga-zeteleri haline gelebiliyordu. Tayyareler, posta otomobilleri, motosiklet ve saire sayesinde ise gazete, ayni günde bir kaç saat zarfında memleketin içerilerine erişebiliyor. İş yerlerine kömür nak-liyatı yerine bakır tel ve kablolarla büyük merkezlerden ve-rilen elektrik cereyanı kaim oluyor. İş yerleri ve fabrikaların tesis mahalleri eskisi gibi bir çok şartlara lüzum hissettir-miyor, hemen de her istenilen yerde kurulabiliyorlar. Nerede inşa ve arsa masrafları, gıda maddeleri ve işçiler daha u-cuzsa orada tesis olunabiliyor.

Nakliyatın bu kadar tekâmülü ve infiradı sayesindedir ki işletmelerimizde artık nakliyatın esas gaye olmayıp sa-dece masraftan ibaret bulunduğunu ve bu itibar ile de, mal-lar ve mamuller yerine insanmal-ların büyük şehirlere veya şe-hirden şehre nakledilmesinin daha ucuza malolacağını tak-dir etmeğe başlıyorlar. Modern münakalât siyasetinin kur-duğu bu kaidenin ne kadar ehemmiyetli olkur-duğunu isbat için iki rakam gösterelim: Almanyada büyük şehir içinde veya büyük şehirler arasında bir kişinin nakli kilometro başına takriben 2,5-3 Pfennig dir. Bir ton yükün bir kilometroya nakli ise 1929 senesinde Alman Devlet Demiryollarında takriben 4,6 Pfennig idi. Bu nakliyatı ayni ağırlık mikyasına kalbedersek göriiı üz ki insan nakliyatı yük nakliyatından takriben 7-9 defa daha pahalıdır. Bu sebeple, iktisadî bakımdan insanları, günlük işe gidiş gelişleri asgarî olan ve iaşelerine mahsus eş-ya ve maddeler için hiç naklieş-yat eş-yapmak icap etmiyen yer-lerde oturtmak muvafıktır, çünkü, modern ekonomik gayesi; azami masrafla ve asgarî iş randımanı ile azamî sermaye vü-cude getirmek olmayıp asgarî masrafla ve azami iş randımanı İle azamî sermaye vücude getirmektir.

İşte bu sebepledir ki, sermaye, büyük şehirlerde tekâsüf etmek yolundaki hedefinden ayrılarak dekonsantrasyona, yani geniş bir iktisat sahasına doğru yayılmağa başlamıştır. Sermayenin mütemadiyen artan bir sür'atle temerküz ederek büyük sermaye haline gelmek temayülü neticesinde zaruri olarak 19 uncu asrın küçük iktisat müesseseleri yerine 20 inci asrın büyük iktisat müesseseleri kaim olmuştur. Bu inkişaf neticesinde de sermaye otomatik bir surette, zamanımızın ih-tiyaç gösterdiği, hayatın ve iktisadiyatın totalite şekline doğ-ru yürümüştür. İşlerin bu tarzda bir tekâmül göstermesi, Umumî Harpten sonra hemen de bütün memleketlerde da-ha, büyük bir sür'at almıştır ki sebebi de devletin bizzat mu-azzam bir sermaye işletici ve yeni sermaye teşkil edici sıfatile ortaya yıkması, şehir inşacılığına ve bilhassa ikametgâhlar, iskân sahaları ve şosalar inşaatına gittikçe daha fazla meb-lağlar yatırmağa mecbur- kalmış olmasıdır.

Çok kere bir inşaat mahallinde 1000-5000 daire ihtiva eden ifnalar vücude getirmiş olan ve bir kaç sene zarfında büyük şehir içinde yeni büyük şehirler doğuran, devletin bu

şehir işi ve şehir dışı iskân siyaseti ile sermaye yatırımları nihayet işlerde ihtisas sahibi olmıyanların bile gözünü açtı ve eski hortumlara yeni şarap doldurmakta mana olmadığı fikrini ortaya çıkardi. Berlin, Viyana, Amsterdam, Frankfurt a. Mayn şehü-lerinde harpten sonra yapılmış olan yeni iskânlar her ne kadar çok daha iyi ve pek kıymetli şeyler iseler de, şehir inşacıları böyle, eski bir şehir ağı içine yeni delikler yamalamakla büyük şehirlerin organizminde esaslı bir iyilik elde edilemiyeceğini anlamakta gecikmediler. İşte böylelikle-dir ki; artık her tarafta, büyük şehirlerin organik ve plânlı bir surette tadilâta mazhar olabilmesi için ne yapmak icap ettiği suali zihinleri işgal etmeğe başladı. Bu sual güç bir sual idi.

III

Bu suali ilk ortaya atanlar, şehir inşacılığını sadece gü-zellik ve artistlik zaviyesinden gören şehir inşacıları olmuş-tur. Burada ilk aklıma gelenler Paris şehrinin tadili husu-sunda bir (Corbusier) nin şekil itibarile dâhiyane plânlayışları ile vasıtalı vasıtasız bir çok talebelerinin, çok daha az dâhi-yane olmakla beraber, Sovyet Rusyada bir çok yeni şehir-lere ve şehir tadilâtına müteallik plânlayışlarıdır. Fakat bütün bu plânlayışlar fili icraat safhasına intikal edebile-cekleri zemini bulamamışlardır. Sebebi: Şehir inşacılığında makinenin ve sermayenin zamanımızda milyonluk şehirleri kabul etmekten ziyade bu gibi şehirleri istemediğini, bu gibi şehirleri dağıtmak temayülünde bulunduğunu, makine ve sermayenin şehir inşacılığında kendine mahsus kanunları ol-duğunu (Corbusier) henüz kâfi derecede anlamamıştı. Mos-kovada ise, şehir inşacıları teknik ve ekonomik olmaktan zi-yade artistik bir terbiye almış olduklarından Rus halkına verdikleri hayat ve iktisat sahası garbi Avrupadakinden 100 sene daha ileri gitmişti. Rusyada anlaşılmıştır ki, dünyanın hiç bir milleti, içinde bulunduğu sivilizasyonel ve kültürel seviyeden birdenbire atlayıp yükselemez. Bilhassa o millet garbî Avrupa iktisadının temelini teşkil eden makine ve sermaye unsurlarını, kendisi için de, harekâtına esas itti-haz ederse büsbütün imkânsızdır. İşte bu suretle Rus devleti de zaruri olarak garbî Avrupanm büyük şehirlerinin eski-miş şekil ifadelerine baş vurdu, «klâsik mimari» yi ve «yer-altı trenleri» ni, milyonluk şehirlerin bu mecburî fenalıkla-rını ve iktisadi şaşkınlıklafenalıkla-rını «sosyalist inşacılığınm ve sos-yalist konforunun ilk timsali» haline getirdi; onlara «muaz-zam tarihî bir mana» izafe etti.

Amerikalı şehir inşacısı (Thomas Adams) tarafından Newyork şehrinin tadili hususunda tavsiye edilen reformlar çok daha amelî ve semerelidir. Bu zat daha 1928 de neş-rettiği Newyorkun umum inşaat plânı hakkındaki büyük ese-rinin mukaddemesinde şu çok ehemmiyetli cümleyi kaydet-miştir: «Hiç bir şehir inşacısı şehir inşa edemez. Yapabile-ceği yegâne şey, şehirlilere şöyle demektir: İşte yaptığım plân! Bu plâna göre hareket edebilirsiniz. Fakat mimar, siz kendinizsiniz» Bu cümlenin ima ettiği umumî mana yukarıda tarafımdan ortaya atılan tezi teyit eder. Yani, şehirlerimizi inşa edenler plânlar ve plânı yapanlar değildir. Şehirler dai-ma dai-makineler ve serdai-maye tarafından inşa edilmiştir. Bun-dan sonra da öyle olacaktır. Buna rağmen, (Thomas Adams) m mimarlığını elinden kolayca şehirlilere terkedivermesini ben doğru bulmam. Plânı böyle teslim etmek ancak bir şartla muvaffakiyete erişebilir ki, o da plânm şehirlilerin carî tek-nik ve ekonomik ahvaline uygun surette düşünülmüş, he-saplanmış ve şekillendirilmiş olması lüzumudur. Aksi takdir-de şehirliler takdir-de asla kendi şehirlerinin mimarı, olamazlar.

Referanslar

Benzer Belgeler

[r]

[r]

Bir iş sahibinin arzusu üzerine mimar tarafından hazırlanan proje mevkii tatbike konulmaz ise, o binanın inşası için miktarı tesbit edilen malzemenin ve bütün binanın

Adreslerini değiştiren aboneler

Aşıklar, mertek- ler, kiremit altı tahtalarının değiştirilmesi ve bu- na zamimeten çatı bağlamalarının demir aksam ile raptı iktiza ederdi.. 9 — Pencere çerçeveleri

Bal i Işın, Affan Galip Kırımlı, Atıf Ceylân Bedi Sargın, Reha Ortaçlı, Muzaffer Seven, Ve- dat Erer, Ekrem Yene!, Cevdet Beşe, Fethi Tulgar, Feyyaz Baysal, Münir Arısan,

If we agree that Becker’s view about how history works and what historical facts actually are makes more sense in the horizon of experience (because we are

zmir l Müdürlü ümüzce 12 Ocak 2009 tarihinde Ortopedik Özürlüler Derne inde zmir Büyük ehir Belediyesi Yerel Gündem 21 toplulu una, Kurumuzun hizmetleri, özürlülere