• Sonuç bulunamadı

– 2015 Levent KIYLIOĞLU Ankara Doktora Tezi KARŞIT CİNSEL ERKEK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANKARA ÜNİVERSİTESİ T.C.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "– 2015 Levent KIYLIOĞLU Ankara Doktora Tezi KARŞIT CİNSEL ERKEK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANKARA ÜNİVERSİTESİ T.C."

Copied!
204
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI

KARŞIT CİNSEL ERKEK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ

Doktora Tezi

Levent KIYLIOĞLU

Ankara – 2015

(2)

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI

KARŞIT CİNSEL ERKEK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ

Doktora Tezi

Levent KIYLIOĞLU

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ali DÖNMEZ

Ankara – 2015

(3)

i T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (SOSYAL PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

KARŞIT CİNSEL ERKEK ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ

Doktora Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ali DÖNMEZ

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

Prof. Dr. Ali DÖNMEZ ...

Prof. Dr. Zehra DÖKMEN ...

Prof. Dr. Figen ÇOK ...

Prof. Dr. Üzeyir OK ...

Doç. Dr. Derya HASTA ...

Tez Sınavı Tarihi: 10/06/2015

(4)

ii

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……./……….)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı

Levent KIYLIOĞLU İmzası

(5)

iii TEŞEKKÜR

Bu çalışma pek çok insanın desteğiyle gerçekleştirilmiştir. İlk olarak, bu çalışmada danışmanlığımı üstlenerek bana yardımcı olan sayın hocam Prof. Dr. Ali DÖNMEZ’e çok teşekkür etmek istiyorum.

Çalışmamı okuyarak eleştiri ve önerileriyle önemli katkılar sağlayan sayın hocalarım Prof. Dr. Figen ÇOK ve Prof. Dr. Zehra DÖKMEN’e çok teşekkür ederim.

İstatistiksel analizler konusunda her zaman yol gösterici olan sayın hocalarım Doç. Dr. Derya HASTA ve Doç. Dr. Mithat DURAK’a çok teşekkür ederim.

Doktora çalışmam boyunca bana yardımlarını esirgemeyen sayın hocalarım Prof. Dr. Veli DUYAN, Prof. Dr. Üzeyir OK ve Prof. Dr. Fatih ŞAHİN’e çok teşekkür ederim.

Bana yardımcı olan sevgili Nur OKUTAN’a, ensitüde sabırla sorularımı yanıtlayan sayın Başak KILIÇ’a ve çalışmamın uygulama aşamasında bana yardımlarını esirgemeyen değerli Ankara Üniversitesi ve ODTÜ öğrencilerine çok teşekkür ederim.

Son olarak çalışmam boyunca bana büyük destek veren sevgili anneme, babama ve ablama çok teşekkür ederim.

(6)

iv

İÇİNDEKİLER

Sayfa

1. Bölüm:Giriş………... 1

1.1. Risk Psikolojisi ………... 3

1.1.1.Riskin Olumlu Anlamı………..….. 10

1.1.2. Risk Değerlendirmesi, Risk Algısı ve Riskli Davranış……… 12

1.1.3. Risk ve Duygu ………..….. 14

1.1.4. Risk Almanın Kuramlar Çerçevesinde Açıklanması………….…. 18

1.1.4.a. Kişisel Özellik Kuramları……….. 18

1) Beş Etmen Modeli………. 19

2) Heyecan Arama……….……… 20

1.1.4.b. Durumsal Bakış Açısı………... 20

1) Olasılık Kuramı……….……… 21

2) Bilişsel Karar Verme………. 22

1.1.4.c. Toplumsal-Kültürel Bakış Açısı………..….. 24

1) Dindarlık……… 24

2) Toplumsal Cinsiyet Rolleri……….…... 25

1.1.4.d.Sosyal–Bilişsel Bakış Açısı………... 26

Algılanan Öz-Yeterlik………. 26

1

.2. Riskli Cinsel Davranış………..………..………... 28

1.2.1. Anal İlişki……….… 29

1.2.2. Aynı Dönemde Birden Fazla Kişi İle Riskli Cinsel Davranış……. 31

1.2.3. Tek Gecelik İlişki, Geçici Cinsel Davranış….…...……….. 33

1.2.4. Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Riskli Cinsel Davranış………… 35

(7)

v

1.2.5. Alkol Kullanımı ve Riskli Cinsel Davranış……….…………. 37

1.2.6. Kondom Kullanmaksızın Riskli Cinsel Davranış……….…... 40

1.2.7. Birden Fazla Kişi ile Cinsel İlişkiye Girme………...…….….. 42

1.2.8. Küçük Yaşta Cinselliğe Başlama……….…. 44

1.2.9. Kişinin Kendinden Büyük Kişilerle Cinsel İlişkiye Girmesi……… 46

1.3. Riskli Cinsel Davranışla İlişkili Etmenler………... 50

1.3.1. Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Riskli Cinsel Davranış……….…… 50

1.3.2.Dindarlık ve Riskli Cinsel Davranış……….. 54

1.3.3.Cinsel Heyecan Arama ve Riskli Cinsel Davranış……… 57

1.3.4.AIDS’ ten Korunmada Öz- Yeterlik ve Riskli Cinsel Davranış…… 62

1.3.5. AIDS Bilgisi ve Riskli Cinsel Davranış………….……….….. 67

1.3.6. Tezin Amacı……….………. 71

1.3.7. Tanımlar……… 72

2. Bölüm:Yöntem………..………..……….……. 74

2.1. Örneklem……….………..………. 74

2.2. Veri Toplama Araçları..……...……….……… 77

2.2.1.Cinsel Risk Alma Ölçeği ……….. 78

2.2.2.Cinsel Heyecan Arama Ölçeği………... 81

2.2.3.Dinsel Tutum Ölçeği………. 85

2.2.4.AIDS Bilgi Ölçeği………... 86

2.2.5.AIDS’ten Korunmada Öz-Yeterlik Ölçeği……… 88

2.2.6.Bem Cinsiyet Rolü Envanteri………....………. 90

2.2.7. Demografik Bilgi Formu…..………..….……….. 92

2.3. İşlem………..….. 93

(8)

vi

3. Bölüm: Bulgular………..………... 96

3.1. Betimleyici Bulgular……..……….……… 96

3.2. Demografik Sorulara Yanıtlar……….……….……….100

3.3. Araştırma Sorularının Çözümlenmesi……….. 103

3.3.1.Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Riskli Cinsel Davranış…….. 104

3.3.2.AIDS’ten Korunmada Öz-Yeterlik ve Riskli Cinsel Davranış108 3.3.3.Dindarlık ve Riskli Cinsel Davranış………... 109

3.3.4.AIDS Bilgisi ve Riskli Cinsel Davranış………. 110

3.3.5.Cinsel Heyecan Arama ve Riskli Cinsel Davranış…………. 111

3.3.6.Riskli Cinsel Davranış Puanlarının Çoklu Regresyon Çözümlemesi……….. 112

4. Bölüm: Tartışma ve Öneriler………...………... 115

4.1.Dindarlık ve Riskli Cinsel Davranış……….. 116

4.2.Cinsel Heyecan Arama ve Riskli Cinsel Davranış……… 118

4.3.AIDS Bilgisi ve Riskli Cinsel Davranış……… 120

4.4.Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Riskli Cinsel Davranış……….. 121

4.5.AIDS’ten Korunmada Öz-Yeterlik ve Riskli Cinsel Davranış……….. 123

4.6.Sosyo-Demografik Değişkenler ve Riskli Cinsel Davranış……….….. 124

4.7.Bulguların Uygulamaya Etkileri………..………..… 125

4.8.Sınırlılıklar……….… 126

Türkçe Özet……….……….………...128

İngilizce Özet……….………..………129

Kaynakça………..…………...130

(9)

vii EKLER

Ek………..………... ..… Sayfa

Ek 1. Cinsel Risk Alma Ölçeği………..…… 171

Ek 2. Cinsel Heyecan Arama Ölçeği………….………..…... 173

Ek 3. Dinsel Tutum Ölçeği………. 175

Ek 4. AIDS Bilgi Ölçeği……….………. 177

Ek 5. AIDS’ten Korunmada Öz-Yeterlik Ölçeği……… 181

Ek 6. Bem Cinsiyet Rolü Envanteri…...………. 188

Ek 7. Demografik Sorular…………..……… 190

(10)

viii

ÇİZELGELER

Çizelge……… Sayfa

Çizelge 2.1. Katılımcıların Özellikleri………..….. 76 Çizelge 2.2. Cinsel Risk Alma Ölçeğinin Faktör Yükleri……….. 80 Çizelge 2.3. Cinsel Heyecan Arama Ölçeğinin Faktör Yükleri……….…. 84 Çizelge 3.1. Temel Ölçeklerin Betimleyici Bulguları………...…. 99 Çizelge 3.2. Yordayıcı Değişkenlerin Birbirleriyle ve Cinsel Risk Alma

Ölçeği ile İlişkileri……… 107 Çizelge 3.3. Yordayıcı Değişkenlerin Cinsel Risk Alma Ölçeği Üzerindeki

Çoklu Regresyonu………..….…. 113

(11)

ix GRAFİKLER

Grafik ……… Sayfa

Grafik 3.1. Cinsel Risk Alma Ortalama Puanlarının Şu Andaki İlişki

Durumu ile İlişikisi………. 103 Grafik 3.2. Cinsel Risk Alma ile Cinsiyet Rolleri Arasındaki İlişki….... 105

(12)

x

KISALTMALAR

ABD Amerika Birleşik Devletleri ABÖ AIDS Bilgi Ölçeği

AIDS Acquired Immune Deficiency Syndrome-Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Hastalığı

Akt Aktaran

AÖYÖ AIDS’ten Korunmada Öz-Yeterlik Ölçeği

Ark Arkadaşları

BCRE Bem Cinsiyet Rolü Envanteri

Bkz Bakınız

CHAÖ Cinsel Heyecan Arama Ölçeği CRAÖ Cinsel Risk Alma Ölçeği DTÖ Dinsel Tutum Ölçeği

HIV Human Immunedeficiency Virus-İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü KMO Kaiser-Meyer-Olkin

ODTÜ Orta Doğu Teknik Üniversitesi

SPSS Statistical Package for Social Sciences-Sosyal Bilimler için İstatistik Programı

Vb Ve bunlar gibi

(13)

1

1. BÖLÜM:

GİRİŞ

Risk, çağdaş toplumlarda önemli bir konu olup birçok bilim dalının ilgisini çekmiştir. Bu bilimlere mühendislik, psikoloji, sosyoloji, ekonomi ve işletmeyi örnek olarak verebiliriz. İnsanlar belirsizlik ve hasarın önemli bir rol oynadığı parasal piyasalarda, enerji üreten santrallerde, deprem ve sel gibi felaketlerde riskle karşı karşıya kalabilirler.

Hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisi ise cinsel ilişkilerdir. Ergenlikten başlayarak gencin yaşamında önemi gittikçe artan cinselliğin gerekli koruma önlemleri alınmadan yapıldığında ise sağlık açısından öldürücü enfeksiyonlara yol açtığı bilinmektedir. Bunlardan belki de en önemlisi HIV/AIDS’tir. Cinsel davranış sonucu HIV (Human Immunodeficiency Virüs–İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bulaşma olasılığı düşük olmasına karşın, olası sonuçları itibariyle AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome-Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Hastalığı) kaçınılmaz olarak ölümcüldür. İnsan bağışıklık sisteminde bozulmaya yol açarak vücudu fırsatçı enfeksiyonlara karşı savunmasız bırakan HIV, zaman içerisinde AIDS’in gelişmesine yol açar. AIDS’e karşı koruyucu aşı ve kesin tedavi

(14)

2

olmadığından, bağışıklık sistemi yok olan kişi tüberküloz, menenjit gibi enfeksiyonlarla yaşamını yitirir.

HIV’in cinsel yolla ve damar içi uyuşturucu madde kullanımı yollarıyla bulaştığının anlaşılması, bu davranışlarla ilişkili benzeri görülmemiş miktarda araştırma yapılmasının yolunu açmıştır. Çalışmalar birbiriyle ilişkili üç önemli soruya gönderme yapmıştır; davranış ile HIV arasındaki ilişki nedir? Riskli davranışta bireyler ve toplumlar arasında nasıl bir farklılık oluşmaktadır? Hangi etmenler riskli davranışı açıklayıp davranış değişikliği yoluyla enfeksiyondan korunma olanağı sunmaktadır? (Wit ve Adam, 2012).

Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de yaşayan karşıt cinsel (heteroseksüel) erkek üniversite öğrencilerinin riskli cinsel davranışlarının hangi değişkenler tarafından ve hangi ölçülerde belirlendiğini ortaya koymaktır. Uygulama koşullarının elverişli olmaması nedeniyle yalnızca karşıt cinsel erkek üniversite öğrencilerinden veri toplanmış, kadın üniversite öğrencileri ise uygulamanın dışında tutulmuştur.

Türkiye’de AIDS riski ile ilgili çalışmalar temel olarak AIDS bilgisini hedef almış, ancak riskli cinsel davranışla ilişkili olduğu yurt dışında ortaya konulmuş olan dindarlık, toplumsal cinsiyet rolleri ve cinsel heyecan arama gibi psikolojik ve sosyal değişkenler çalışmaların kapsamına almamıştır. Bu nedenle çalışma Türkiye’deki AIDS risk davranışını ortaya çıkarması açısından önemlidir.

Bu bölümde ilk olarak risk psikolojisi, sonrasında ise riskli cinsel davranış ve riskli cinsel davranışla ilişkili etmenler açıklanmıştır.

(15)

3 1.1. RİSK PSİKOLOJİSİ

Riskin tanımı konusunda bilim insanları farklı görüşler bildirmişlerdir. Farklı bilim insanları riskin değişik yönleriyle ilgilenip farklı tanımlarda bulunmuşlardır.

Bilindiği gibi iyi bir Psikoloji araştırması yapabilmek terimlerin ve davranışın tanımlanmasını gerektirmektedir. Burada öncelikle farklı tanımlamalara örnekler verilerek risk konusu açıklanmaya çalışılmıştır.

Risk sıklıkla tehlike, kayıp, zarar ya da tehdit olarak anlaşıldığı gibi (Zinn, 2008), olasılıkları bilinen gelecekteki olayların sonucuna bağlı olarak alınan bir karar durumu olarak da tanımlanmıştır (Lopes, 1987). Riskin davranışsal tanımına psiko- sosyal etmenlerin katıldığı bir tanımlamada ise (Slovic, 2006; akt. Bryant ve Dunford, 2008), riskin dünyanın nesnel gerçekliği olmadığı, toplumsal olarak yapılan olasılık kestirimi olduğuna dikkat çekilmiştir. Çoğu zaman olasılıklar hakkındaki bilgimizin kesin olmadığı, bazen bilgimizin çok iyi (örneğin yarınki hava durumu olasılığı gibi); diğer zamanlarda ise oldukça kötü olduğu belirtilmiştir (aylar öncesinden evlenme töreninin kapalı ya da açık alanda yapılma olasılığı gibi).

Olasılık bilgimiz hatalı ya da tamamen eksik olduğunda, kararların belirsizlik ortamında alındığı vurgulanmıştır (Lopes, 1987).

Riske bir diğer tanımlama ise Möller’den (2012) gelmiş, tehlikeli bir olayın olma olasılığı ile bu olayın sonucunun ciddiyet bileşeni olarak tanımlanmıştır. Sağlık açısından risk kelimesi yaygın olarak tehlike ile eşanlamlı olarak kullanılmıştır (Peterson ve Wilkinson, 2008). Risk anlatımı, sağlığı geliştirme kampanyalarının önemli bir bileşeni olarak harekete geçmiş, insanları sigarayı bırakma, alkol

(16)

4

tüketimini azaltma, dengeli beslenme, güvenli cinsel ilişkiye girme konularında kaygılandırmak için çaba harcanmış ve risk tehlike ile kolayca birleştirilip vurgulanmıştır. Uzmanlar riski olasılık mantığı, hesap ve kontrol açısından değerlendirirken, risk sağlık davranışını iyileştirme amacıyla sıklıkla abartılmıştır (Peterson ve Wilkinson, 2008). Yazın, sağlık riski alanların aynı zamanda çoklu risk aldıklarını ve bu riskleri daha sıklıkla aldıklarını belirtmiştir (Chapin, 2001). Sigara ve alkolü sürekli kullanma, dengesiz beslenme ve güvenli olmayan yollardan cinsel ilişkiye girme (kondomsuz seks, anal ilişki vb.) gibi riskli davranışları sürekli yapma, sağlık açısından geri dönüşü olmayan hastalık ve kazalarla ilişkili olup, yaşamın tehlikeye girmesi anlamına gelmektedir.

Kaza ve ölüm gibi üzücü sonuçlara yol açması olası eylemlerin (dikkatsiz ve çok hızlı araba kullanma, korunmasız cinsel ilişki vb.) bu tür sonuçlara neden olma olasılığı önemli ölçüde daha az eylemlere (hız sınırları içinde araba kullanma, güvenli cinsel ilişki) göre riskli davranış grubunu daha fazla temsil etmektedir (Byrnes, Miller ve Schafer, 1999). Risk alma Trimpop (1994) tarafından kendinin ya da başka birinin fiziksel, ekonomik ya da psiko–sosyal iyilik hali için, sonucu hakkında ve/ya da olası yararları-zararları hakkında algılanan belirsizlikle, bilinçli ya da bilinç dışı olarak kontrol edilen herhangi bir davranış şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımın genelliği nedeniyle, çok farklı davranışlar riskli olarak nitelendirilebilir.

Çoğu kez alkol ve tütün kullanımı, korunmasız cinsellik, tehlikeli araba kullanma, kişilerarası saldırganlık ve hatta suç davranışları gibi son derece istenmeyen, gerçek dünya riskleri, risk alma ile ilgilenen araştırmacıların odağı olmuştur (Boyer, 2006).

Eğer bir şey kaybetme anlamına geliyor ise olumlu olayların bile riskli kabul

(17)

5

edilebileceği bildirilmiştir (örneğin ebeveyn olma ayrıca bağımsızlığı kaybetme anlamına da gelir) (Trimpop, 1994).

Alkol tüketimi, sigara kullanımı, uyuşturucu kullanımı, cinsel davranış, tehlikeli araba kullanma, kişilerarası saldırganlık, hırsızlık, yalan söyleme, kumar oynama ve suç davranışı gibi risk alma davranışları çeşitli etiketler ile adlandırılmıştır (örneğin dışsallaştıran davranış, anti sosyal davranış, sorun davranış, suçluluk ve kural bozma) (Boyer, 2006). Ancak bu etiketleme değişkenliği genellikle, araştırma bakış açıları arasındaki farklılıkların etkisiyle oluşmuş olabilir (Boyer, 2006).

Yukarıda bahsedilen araştırmacıların riski ve risk almayı olumsuz tanımladığı söylenebilir. Riski almanın, yapılan eylemlerin sonuçlarını ya da eylemlerin sonuçlarının olasılığını bilmeme ya da kısmen bilme olarak tanımlanmış olduğunu da görmekteyiz (Probhu, 2011). İnsan davranışının çoğunun bir risk unsuru taşıdığı, bebeklikte ilk adımımızı atarken düşme riski, yeni bir yemek denerken tiksinme riski, bisiklet sürerken devrilme riski, bir sevgili adayıyla buluşmaya giderken reddedilme riski ve Ay’a seyahat ederken geriye dönmeme riski alınmıştır (Barlow, Woodman ve Hardy, 2013). Bazı davranışların oldukça riskli görünmelerine karşın, altında yatan nedenler gelişim açısından oldukça verimli olabilir. Örneğin spor kariyerine atılmak isteyen genç bir adam “hesaplanmış risk” almak isteyebilir. Ancak sporcu gencin kendi yeteneğini abartması durumunda son derece tehlikeli bir risk alabileceği de olasılıklar arasındadır (Kloep, Güney, Çok ve Şimşek, 2009).

Tüm insanlar değişik oranlarda riskli davranışta bulunabilirler ve bu davranış cinsiyete ve yaşa göre değişebilmektedir. Örneğin cinsel ilişkiye giren bir genç kadın ya da erkek ilişkiden önce kondom kullanırsa cinsel yolla bulaşan hastalıklardan

(18)

6

büyük oranda korunmuş olur. Korunmasız (kondomsuz) cinsel ilişkiye girdiğinde, birden fazla kişi ile cinsel ilişkiye girdiğinde, cinsel ilişkiye girmeye çok küçük yaşlarda başladığında ya da cinsel ilişki öncesinde kondom kullanmasını engelleyen alkol ve uyuşturucu madde kullandığında HIV gibi tehlikeli virüslere maruz kalma olasılığı çok yükseleceğinden riskli cinsel davranışta bulundu denilmektedir. Sağlık açısından risk davranışını inceleyen birçok araştırma, erkeklerin kadınlara kıyasla daha fazla risk aldığını ve risk davranışının yaşlara göre farklılık gösterdiğini belirlemiştir (Bonino, Cartelino ve Ciairano, 2005; Mahalik, Coley, Lombardi, Lynch, Markowitz ve Jaffee, 2013; Rolison ve Scherman, 2003). Yaşa göre risk alma davranışındaki değişim aynı zamanda başarı güdüsü ile de ilişkilendirilmiş, 50 yaşlarından sonra başarı güdüsünde anlamlı bir düşme olduğu, bunun risk alma davranışını da etkilediği bildirilmiştir. Sonuç olarak 50 yaşından daha büyük bireylerin başarı güdülerindeki düşüşe paralel olarak daha az risk aldıkları gösterilmiştir (Prabhu, 2011).

Genel olarak ergenlik dönemi boyunca ve yirmili yaşların başlarına kadar sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, birden fazla kişi ile cinsellik ve şiddet davranışı gibi sağlık riski taşıyan davranışlarda sürekli bir artış olduğu, sonrasında ise risk alma davranışının yatay duruma geldiği ya da sağlık riski davranışının azalmaya başladığı bildirilmiştir (Mahalik ve ark., 2013). İtalya’da yapılan bir araştırmada, son altı ay içerisinde ergen erkeklerin % 68’i en az bir riskli davranışta bulunurken bu oran ergen kızlarda % 45 olarak bulunmuştur (Bonino ve ark., 2005).

Ergenlerde gelişimsel özelliklerin ve değişimin incelendiği derleme çalışmalarında (Hollenstein ve Lougheed, 2013; Steinberg, 2008) 18–21 yaşları arası dönem, HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar, istenmeyen hamilelikler ve diğer risk alma

(19)

7

davranışları açısından en tehlikeli dönem olarak gösterilmiştir. Aşırı alkol tüketiminin 21–22 yaşları arasındaki gençlerde, diğer yaş gruplarına göre daha yüksek olduğu belirtilirken (Arnett, 2000), Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Madde Bağımlılığı ve Akıl Sağlığı İdaresinin 2010 yılı raporuna göre (akt. Rivers, Brackett, Omori, Sickler, Bertoli ve Salovey, 2013) üniversite öğrencilerinin dörtte birinin sigara ve uyuşturucu madde kullandığı, yaklaşık yarısının ise aşırı alkol tükettiği belirlenmiştir. Ergenlik dönemindeki risk alma davranışının yaşam boyu sürmesi, diğer bir deyişle yetişkinlik dönemi boyunca devam etmesinin, bireyin sağlığı üzerinde kalıcı etkiler bırakma olasılığını yükselteceği belirlenmiştir (Haydon, McRee ve Halpern, 2011).

Bazı araştırmacılar ise risk almayı potansiyel kazancı potansiyel kayıpla dengeleme şeklinde tanımlamışlardır. Bu bağlamda risk alma davranışı, bireyin hem potansiyel olumsuz sonuçlar ya da kayıplar (sosyal, parasal, kişilerarası) hem de algılanan kazançların sonuçlarını içeren bazı davranış biçimlerine amaçlı katılımı anlamına gelmiştir (Ben-zur ve Zeidner, 2009). Başka bir araştırmacı ise risk almayı, alınan kararın sonucunun beklenen sonuçlarda görece büyük değişiklik miktarıyla ilişkili olduğu özel bir karar verme ve davranış çeşidi olarak tanımlamıştır (Baker, 2012). Figner ve Weber (2011) riskli davranışta bulunan bireylerin, riskli davranmayanlara göre daha fazla kaybetme ve daha fazla kazanma sonuçlarıyla karşılaşacaklarını bildirmiştir. Risk alma düzeyleri, bir seçeneğin beklenen getirisi ile algılanan riski arasındaki değiş tokuş sonucunda görülmüş (Figner ve Weber, 2011) beklenen getirinin daha büyük olması bir seçeneği daha çekici yaparak daha fazla yakınlaşmaya yol açarken, bu seçenekle ilgili daha büyük risk algısının, seçeneği daha az çekici yaparak daha büyük kaçınmaya neden olacağı belirtilmiştir.

(20)

8

İngiliz Tıp Derneğinin 1990 yılında yaptığı açıklamada (akt. Berry, 2004) riskler üç farklı sınıfa ayrılmıştır. Bunlar; 1) bol miktarda istatistiğin olduğu ve hasar hakkında bilginin tam ve kesin olarak toplanabildiği riskler, 2) elde bazı kanıtların olabilirliği, ancak herhangi bir birey için tehdit ve zararlı etkisi arasındaki ilişkinin kesinlikle kestirilemeyeceği riskler (örneğin kanser hastalığı çoğu kez yoğun radyasyona maruz kaldıktan birkaç yıl sonra gelişir), 3) henüz gerçekleşmemiş zararlı olay riski ve bunun öngörüsünün olasılıklara dayandırılmasıdır (örneğin santralde nükleer reaktör arızası olasılığı).

Cinsel ilişki yoluyla HIV bulaşma riskini ise HIV’in çoğu zaman belirgin bir tıbbi rahatsızlığa yol açmaması, kan testi dışında tanı konulamaması ve virüsün AIDS’e yol açma süresinin ortalama sekiz yıl gibi uzun bir zaman alması nedenleriyle ikinci maddede belirtilen riskler sınıfında değerlendirebiliriz.

Araştırmacılar arasında risk alma davranışının kolay kolay değişmeyen bir kişilik özelliği mi yoksa duruma özel bir davranış mı olduğu tartışmalarından yola çıkarak, risk alma çalışmalarında temel iki farklı bakışın hüküm sürdüğü söylenebilir. Bunlardan ilki kişilik özellikleriyle riskli davranış arasındaki ilişkilere önem veren “kişilik bakışı” (Barlow ve ark., 2013; Hoyle, Fejfar ve Miller, 2000;

Zuckerman, 2007), diğeri ise riskli davranışın durumdan duruma değiştiğini iddia eden ve karar verme (decision making) süreçlerini ön plana çıkaran “bilişsel karar verme” bakış açısıdır (Reyna, 2004; Reyna ve Rivers, 2008; Schmalzle, Renner ve Schupp, 2012).

Bilişsel bakışa göre karar verici ‘bilgi işlemci’ olarak kabul edilir ve karar verme sürecinin bir bilgi işleme süreci olduğu (Baker ve Maner, 2009), risk almanın ise önemli sonuçlar içeren bir karar verme biçemini yansıttığı bildirilmiştir. Bu bakış

(21)

9

açısına göre, bireylerin bir davranışın riskli olup olmadığına nasıl karar verdiklerini anlamanın, risk almanın ciddi kayıplara yol açabilmesi (örneğin; para kaybı, fiziksel yaralanma) nedeniyle önemli olduğu vurgulanmıştır (Baker ve Maner, 2009).

Risk almanın aynı zamanda sabit kişilik özellikleriyle de ilişkili olduğu bildirilmiştir. Yazın incelendiğinde risk alma davranışı ile ilişkili en fazla çalışılan kişilik özelliklerinden birisinin “heyecan arama” olduğu görülmektedir. Heyecan arama genetik kaynağı olan, sabit bir kişilik özelliği olarak kabul edilmiştir (Zuckerman, 2007). Ortalama heyecan arama düzeyinin çocukluk döneminde artma eğiliminde olduğu, ergenliğin sonunda zirveye ulaştığı ve yetişkinlikte düşme eğilimine girdiği bildirilmiştir. Araştırmalar heyecan arama kişilik özelliğini riskli araba kullanma, riskli spor yapma, riskli bir meslek tercih etme, madde bağımlılığı, riskli cinsel davranış, suç davranışı ve anti-sosyal davranış ile ilişkili bulmuştur (Zuckerman, 2007). Kişilik özellikleri genellikle öz bildirim (self-report) araçları ile değerlendirilirken, bilişsel süreçleri ölçen araştırmacılar genellikle davranış temelli ölçeklere odaklanmıştır (Skeel, Neudecker, Pilarski ve Pytlak, 2007).

Özetleyecek olursak yazın bize açık bir şekilde birbirinden farklı risk ve risk alma davranışı tanımı olduğunu göstermiştir. Psikoloji yazını incelendiğinde yapılan risk araştırmalarının ergenlik dönemindeki gençlerin riskli davranışı üzerinde yoğunlaştıkları, üniversite öğrencisi genç yetişkinler, orta ve ileri yetişkinler üzerinde daha az risk çalışması yapıldığı, ayrıca risk almanın genellikle sağlık ve gelişim açısından olumsuz bir davranış olarak tanımlandığı görülmüştür. Ancak risk almanın olumlu yanlarının da olduğu bildirilmiştir (Haydon ve ark., 2011; Shedle ve Block’dan akt. Haase ve Silbereisen, 2011; Wyatt ve Peterson, 2005;). Şimdi biraz bunlardan bahsedelim.

(22)

10 1.1.1. Riskin Olumlu Anlamı:

Risk kavramı genellikle talihsiz olayların olma olasılığı ile ilgili düşünülmüştür. Risk almak her zaman olumsuz değildir. Ancak risk alma araştırmaları büyük ölçüde, zararlı olma olasılığı yüksek olan davranışı, riskli davranışın olumsuz sonuçlarını ve bu davranışı deneme olasılığı olan bireyleri belirlemeye odaklanmıştır (Humphreys, Lee ve Tottenham, 2013).

Bazı araştırmacılar ergenlik ve erken yetişkinlik döneminde risk alma davranışının tamamen kötü olmadığı, bu davranışın olumlu yanlarının da olduğundan söz etmiştir. Bu görüşe göre neredeyse hiçbir şeyin kesin olmadığı yaşamda, risk almanın yalnızca uyumlu davranış değil, aynı zamanda gelişimsel sorunlarla başa çıkabilmek için temelde gerekli bir davranış olduğu savunulmuştur (Shedle ve Block, 1990; akt. Haase ve Silbereise, 2011).

Başarılı bir psikolojik kimlik gelişimi, kimlik araştırmaları sonucunda mümkün olabilir. Yetişkin kimliğine yönelik ilk denemeler daha çok ergenlik döneminde atılmış olsa bile, kimlik araştırmalarının erken yetişkinlik döneminde daha belirgin ve ciddi bir hal alabileceği bildirilmiştir (Arnett, 2007). Erken yetişkinlik; aşk, iş ve dünya görüşü alanlarında kimlik araştırması için gençlere en fazla fırsatı sunan yaşam dönemidir (Arnett, 2000). Bu araştırmaların sınırlı olması durumunda olgun karar geliştirme ve geliştirilen kararları uygulama fırsatları da sınırlı olacaktır (Haydon ve ark., 2011). Kimlik araştırmalarına benzer biçimde, erken yetişkinlik dönemindeki gençlerin değişik aşk ilişkilerini keşfetmeye çalıştıkları ve bu aşk ilişkilerinin, bireyin eş seçimine hazırlanması için hem normal hem de gerekli olduğu iddia edilmiştir (Arnett, 2004).

(23)

11

Riskle karşı karşıya gelmenin yeteneklerimizi sınamamıza yardımcı olabileceği, riskli bir eylemi başarılı bir şekilde bitirmenin, doğru bir öğrenme deneyimi olabileceği bildirilmiştir. Riskleri etkin biçimde yönetme benlik saygımızı ve sosyal statümüzü yükseltebilir. Risk almaya belirli bir isteklilik olmadan kendimizi geliştirme, yeni şeyler öğrenme, fiziksel, sosyal ve ekonomik çevremizi yenilememiz zorlaşacaktır (Vlek, 2004). Risk alma ayrıca ergenlik döneminde artarak belirgin bir hale gelen akran grubu etkileşimini ve aileden yaşa uygun ayrılmayı da kolaylaştıracaktır (Haydon ve ark., 2011).

Yapıcı risk almadan söz edilen bir çalışmada (Wyatt ve Peterson, 2005), risk almanın olumlu gelişme ve olgunlaşma için gerekli bir davranış olduğu belirtilmiştir.

Yapıcı risk almanın bir ergenin hayatında gerekli bir araç olduğu, ergenin kendi kimliğini keşfine ve oluşturmasına olanak vereceği bildirilmiştir. Yapıcı risk almaya örnek olarak vahşi doğa gezintisi ve kamp kurma, yüzme, bisiklet ve motosiklet kullanma ya da kaya tırmanma gibi açık havada yapılan fiziksel etkinlikler verilebilir. Sonuç olarak risk alma yalnızca, risklerin tehlikeli olması durumunda olumsuz ya da yıkıcı olabilir (Wyatt ve Peterson, 2005). Diğer bir çalışmada (Powell, 2007) ise kayıpları azaltmak ya da önlemek için, riskin faydaları ve riski kontrol etme ihtiyacı arasındaki dengenin kurulması gerektiği belirtilmiştir.

Riskin ve risk almanın ne anlama geldiğini açıkladıktan sonra riskin yönetilmesi ve insanların riskle bağlantılı olarak neden belli biçimlerde davrandığını açıklamak için risk değerlendirmesi ve risk algısının açıklanması gerekmektedir.

Gelecek bölümde bu konuya değinilmiştir.

(24)

12

1.1.2. Risk Değerlendirmesi, Risk Algısı ve Riskli Davranış:

Risk değerlendirmesinde (risk assessment), risk tahmini (risk estimation) ve risk hesabı (risk evaluation) arasındaki bağlantı incelenmektedir. Risk tahmininin ise istenmeyen bir olayın olası sonuçlarını saptamayı, bu istenmeyen olayın olası boyutunu ve şiddetini kestirmeyi ve istenmeyen olay olduğunda bunun olma olasılığını öngörmeyi gerektirmektedir. Risk hesabı ise risk tahmini bağlamında hasarın önemi ya da değerini belirleme işlemi, olası fayda karşısında olası zararın tartılması olarak tanımlanmıştır (Breakwell, 2009). İyi bir risk değerlendirmesinin hasar konusunda yeterli bilgiye sahip olmaya, hasarın potansiyel etkilerine, hasarı ve etkilerini kontrolde kullanılabilecek önlemlere bağlı olduğu belirlenmiştir. Özel bir alanda mesleki uzmanlığı olmayanların bu alanla ilgili yaptıkları değerlendirmenin risk değerlendirmesi anlamına gelmeyeceği, buna öznel bir kavram olan risk algısı denilebileceği iddia edilmiştir (Breakwell, 2009).

Risk algısı toplumdan topluma ve kişiden kişiye değişiklik göstereceği gibi, her birey ve her toplumsal grup riski farklı görüp, kültürel ve toplumsal konumlarına göre farklı tepki verebileceklerinden (Douplas, 1992; akt. Titterton, 2005), bazı araştırmacılar gerçek, nesnel bir risk olmadığını, riskin toplumsal bir yapı olduğunu, yalnızca riskin öznel tanımlarının olduğunu savunmuşlardır (Hermansson, 2012).

Vlek (2004), psikometrik araştırmalar ile riskin çok sıfatlı bir yapı (multi- attribute construct) olduğunun belirlendiğini iddia etmiştir. Algılanan riskteki değişimin altında yatan boyutlar ise şu şekilde sıralanmıştır; 1) zararın potansiyel derecesi ya da ölümlülük, 2) zararın fiziksel boyutu (etkilenen alan), 3) zararın sosyal boyutu (karışmış insan sayısı), 4) ani ve gecikmiş etkilerin zaman içindeki süreci, 5) istenmeyen sonuçların olasılığı, 6) durumun denetlenebilirliği (kendisi ya da bir

(25)

13

uzman tarafından), 7) sonuçların deneyimi, düşlenebilirliği, 8) maruz kalmaya istekli olma (seçme özgürlüğü), 9) açıklık, beklenen kazançların önemi, 10) risk ve kazançların sosyal dağılımı, 11) ve zararlı kasıtlılıktır (intentionality) (Vlek, 2004).

Risk algısı ile riskli davranış arasındaki ilişkinin temelde olumsuz olması, diğer bir deyişle risk algısının riskli davranışa karşı koruyucu bir etkisinin olması beklenirken, araştırma sonuçlarının birbirleriyle tutarlılık içinde olmadığı belirlenmiştir. Bazı çalışmalarda risk algısı ile riskli davranış arasındaki ilişki olumsuz, bazılarında ise olumlu yöndedir (Brown, 2005; Mills, Reyna ve Estrada, 2008; Larsman, Eklöf ve Törner, 2012). Ergenlerin sağlıkla ilgili risk alma davranışı ile risk algıları arasındaki ilişkinin incelediği bir çalışmada (Larsman ve ark., 2012), risk algısı ve riskli davranış arasındaki ilişkinin hem olumsuz hem de olumlu olduğu görülmüştür. Toplamda kırk makalenin incelendiği bu derleme çalışmasında, oniki araştırma sonucunda risk algısı ile risk alma davranışı arasındaki ilişki (örneğin yüksek risk algısı düşük riskli davranışta bulunma ile ilişkili) olumsuz, sekiz araştırma sonucunda ise risk algısı ile riskli davranış arasında olumlu ilişki bulunmuştur (örneğin yüksek risk algısı daha fazla riskli davranışta bulunma ile ilişkilidir). Diğer bir ilginç bulgu ise, oniki araştırmada risk algısı ile risk alma davranışı arasında herhangi bir ilişki bulunmazken, yedi çalışma sonucunda her iki değişken arasında karışık ilişkilerin bulunmasıdır (Larsman ve ark., 2012). Risk algısı ile davranış ya da karar verme arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmaların büyük bir kısmının birbirleriyle tutarsız sonuçlar vermesi, araştırmaların kesitsel tasarımda yapılmış olmasıyla açıklanmıştır (Halpern-Felsher, 2011). Bu nedenle, risk davranışı ile risk algısı arasındaki etkinin yönünü ayırt etmek zorlaşmıştır.

(26)

14

Çoğu insan HIV ve HIV riskinden korunma ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmasına karşın, riskten korunma konusunda yeterli düzeyde güdülenmeyebilir (Schmalzle ve ark., 2012). Araştırmacılar, bireylerin cinsel ilişkiye girecekleri kişilerin HIV riski taşıyıp taşımadığı ile ilgili çıkarımlarını anlık kişi algısına dayalı olarak yaptıklarını, kişileri HIV riskine göre ayırt etmede ise deneyimsel tarzda bir risk algısı yöntemi kullanıyor olabileceklerini bildirmişlerdir (Schmalzle ve ark., 2012).

Risk alma ve risk algısı arasındaki karışık ilişkiye karşın, ergen gençlerin risk algısı ile ilgili aşağıdaki sonuçlar bulunmuştur (Severson, Slovic ve Hampson, 1993);

1) risk alan gençler almayanlarla kıyaslandıklarında riski farklı algılamaktadırlar, 2) risk algısı nesnel olarak ölçülebilmekte ve sonraki risk davranışını yordamaktadır, 3) risk algısı erkenden belirlenebilmekte ve ergenlik dönemi boyunca sabit kalmaktadır, 4) risk algısı, bilgi ve deneyim sağlanması yolu ile değiştirilebilir, 5) risk algısı risk alan gençleri belirlemede kullanılabilir (Severson ve ark., 1993).

Risk değerlendirmesi, risk algısı ve riskli davranış ilişkisinin açıkladığı bu bölümden sonra riskin duygu ile bağlantısı aşağıda özetlenmiştir.

1.1.3. Risk ve Duygu (Emotion):

Risk algısını ve risk alma davranışını belirlemede duygunun önemli bir etkisi vardır. Duygu insan ilişkilerine değer katmanın yanı sıra, insan davranışında en iyi ve en kötünün ne olduğu konusunda güdeleyici bir gücü sahiptir (Dolan, 2002).

Kaygı ve korku ise risk ile karşılaşıldığında kişinin gösterdiği temel duygulardandır.

Algı ve bilgi açısından duyguların, var olan koşulların değerlendirilmesini yansıtarak çevremizi algılamamızı etkilediği ve karar vermede kullanılan bilgiyi

(27)

15

sağlamaya yardımcı olabildiği anlaşılmıştır (Stickney, 2009). Schwarz’a göre (2000) olumsuz duygusal haller, durumun kuşku uyandırdığına işaret edebilir ve bundan dolayı sorunlu durumun özelliklerine dikkat eden bir bilgi işleme biçemini ortaya çıkarır. Buna karşılık olumlu duygusal durumların, her zamanki alışkanlığımıza güvenmemize izin veren güvenli bir çevreye işaret edebileceği iddia edilmiştir (Schwarz, 2000).

Yukarıda risk alma davranışı, bilişsel bağlamda risk alma, karar verme ve karar verme süreçleri olarak tanımlanmıştır. Duygu algıyı, inançları, mantığı ve sonuçta yaşamda yaptığımız seçimleri nasıl etkiler? Duyuşun (affect) yargı ve karar verme süreçleri üzerinde dört işlevinin olduğu bildirilmiştir (Peters, Vastfjall, Garling ve Slovic, 2006). Birincisi duyuş bilgi rolü oynayabilir; karar ya da seçim anında karar vericiler, seçim hakkında duygularına danışır ve bunun hakkında ne düşünüyorum diye kendilerine sorarlar. İkincisi duyuş, çok farklı karar seçeneklerini ya da bilgi değerlerini karşılaştırmamıza olanak sağlar. Üçüncüsü duyuşun aynı zamanda iki basamaklı bir süreçte aydınlatıcı bir rol oynadığı görünmüştür.

Bunlardan ilki, duyuşsal hislerin çeşidi ya da derecesi (örneğin zayıfa karşılık güçlü duyuş ya da öfkeye karşılık korku) karar vericiyi yeni bilgi üzerinde odaklayabilir, diğeri ise yeni bilgi yargı ya da karara rehberlikte kullanılabilir. Dördüncü ve son olarak duyuş, bilgi işlemeyi ve davranışı güdeleyici bir işlev yerine getiriyor görünmektedir (Peters ve ark., 2006). Duyuşun ayrıca karar vermeyi etkileyerek, beklenen sonuçlarda ve olasılık tahmininde bozulmaya neden olabileceği belirtilmiştir (Martinez-Selva ve Sanchez-Navarro, 2009).

Duygusal gelişim araştırmaları, duyuşsal karar verme ve duygusal düzenleme becerilerinin ergenlik döneminde gelişim ile artacağını ortaya koymuştur (Boyer,

(28)

16

2006). Ergenler ve yetişkinlerin karar verme yetenekleri bilişsel açıdan benzer olmasına karşın (Johnson, Dariotis ve Wang, 2012) ergenlerin yetişkinlerden daha fazla risk aldıkları bildirilmiştir. Çoğu risk alma davranışının duygusal uyarılma altında gerçekleşmesi nedeniyle, psikologlar genellikle risk almayı karar verme üzerinde duygusal etkilerin en aza indirildiği şartlarda çalışmışlardır (Steinberg, 2004). Bunun nedeni ise bazı araştırmalarda (Steinberg, 2007; Steinberg, 2008;

Smith, Chein ve Steinberg, 2013) bilim insanlarının, ergenlik dönemindeki gençlerin özellikle arkadaşlarının varlığında risk almalarını, ödül aramada artışa yol açan beynin toplumsal–duygusal sistemindeki değişikliklere bağlamış olmalarıdır.

Ergenlik ve yetişkinlik dönemleri arasında risk alma davranışındaki azalmaya ise, bireyin kendini yönetme yeteneğini artıran beynin bilişsel kontrol sistemindeki değişikliklerin yol açtığı iddia edilmiştir (Steinberg, 2008). Ergenler ve yetişkinler arasındaki risk alma davranışındaki farklılıkları başka örneklerle de zenginleştirebiliriz. Ergenleri yetişkinlerden ayıran başka bir bulgu ise sigara içme davranışında ortaya çıkmaktadır. Ergenler sigara içmenin kötü sonuçlarını sigara içme davranışı ile çok fazla ilişkilendirmemekte, sigara içmenin eğlenceli ve heyecan verici olması ise davranışı etkilememektedir (Sunstein, 2008).

Karar verme süreçleri ve risk algısı temelinde yapılan araştırmalar sonucunda sezgisel duygusal tepkilerin, bireylerin risk değerlendirmesinde kullandıkları temel yöntem olduğu belirlenmiştir (Breakwell, 2009). Riski tanımlamanın temel boyutlarından birisi korku olmuştur. Korku duygusu çeşitli tehlikeler için riskin genel kabulünün bir belirteci olarak kabul görmüştür (Breakwell, 2009). Korkunun hayatı tehdit eden durumlarda olumlu olabileceği, çözümsel işlemlerin, bireyin kötü

(29)

17

durumdan kurtulma yolları bulmasına yardım ederek mücadele ya da kaçma tepkilerini kolaylaştıracağı görülmüştür (Martinez-Selva ve Sanchez-Navarro, 2009).

İki olumsuz duygu olan öfke ve korku arasındaki farklar ise şu şekilde sıralanabilir. Korku belirsizlik değerlendirmesi ve durumsal kontrol sonucu ortaya çıkarken, öfke kesinlik değerlendirmesi ve bireysel kontrolden kaynaklanır (Lerner ve ark.,2003; akt. Slovic ve Peter, 2006). Konuya ilişkin diğer bir bulgu ise korku ve öfkenin risk düşüncesini ters yönde etkileyebileceği yönündedir (Schwarz, 2000).

Korkak bireyler gelecek olaylarla ilgili kötümser bir düşünceye sahip olurlarken, öfkeli bireylerin ileride meydana gelecek olaylarla ilgili iyimser bir kanıda oldukları belirlenmiştir (Schwarz, 2000). Bazı araştırmacılar ise öfkenin risk aramaya, korkunun ise riskten kaçınmaya yol açtığını iddia etmişlerdir (Lerner ve Keltner, 2001; akt. Zhang, 2009).

Bir başka duygusal durum olan kaygının da risk alma davranışı üzerinde etkileri olduğu bildirilmiştir. Kaygı sonucu bireylerin olumsuz seçeneklere dikkatleri artabilir (Hartley ve Phelps, 2012). Diğer bir bulgu ise potansiyel kazancı kaybetme pahasına bile olsa kaygı etkisi ile belirsiz seçeneklerin olumsuz olarak yorumlanacağıdır (Hartley ve Phelps, 2012). Patolojik kaygının risk alma davranışını nasıl etkilediğinin araştırıldığı bir çalışmada veriler genel kaygı bozukluğu ve panik atak bozukluğu olan hastalardan toplanmış, çalışma sonucunda patolojik kaygının hastaları riskli seçenekleri önlemek için büyük ölçüde yönlendirerek karar verme süreçlerini önemli ölçüde etkilediği bulunmuştur. Aynı çalışmada bir kazançtan sonra kaygılı katılımcıların, kaygısızlardan daha fazla riskten kaçtıkları, kaygılı katılımcıların ise olumsuz bir sonuçtan sonra daha az üzgün ve seçimlerini

(30)

18

değiştirmeye daha az istekli oldukları görülmüştür (Giorgetta, Grecucci, Zuanon, Perini, Balestrieri, Bonini, Sanfey ve Brambilla, 2012).

Riskin duygu ile ilişkisinin açıklandığı bu bölümden sonra, gelecek bölümde risk alma kuramlar çerçevesinde açıklanmıştır.

1.1.4. Risk Almanın Kuramlar Çerçevesinde Açıklanması:

Risk alma davranışı genellikle kalıcı kişilik özellikleri ile mi ilişkilidir, özel durumlara bağlı olarak mı değişir, ya da büyük ölçüde içinde yaşanılan kültürün ve bağlamın özellikleri tarafından mı şekillenir? Risk alma davranışının bilişsel, duygusal, biyolojik ve sosyal etmenlerin (örneğin bilişsel yanılabilirlik, duygusal dürtüsellik, biyolojik keyif arama ve toplumsal kolaylaştırma) uygun etkileşiminin bir ürünü olduğu savunulmuştur (Boyer, 2006). Bu alt bölümde sırasıyla kişisel özellik kuramları, durumsal bakış açısını yansıtan kuramlar, toplumsal-kültürel kuramlar ve sosyal-bilişsel bakış açısından söz edilerek risk alma davranışı açıklanmıştır. Aşağıda belirtilecek olan kuramlar yalnızca riski değil kişiliği, heyecan aramayı, karar vermeyi ve öz-yeterliği de açıklamak için yola çıkmışlardır. Karar verme ve kişilik gibi kavramlardan başlayarak da risk alma açıklanmıştır.

1.1.4.a. Kişisel Özellik Kuramları (Trait Theories): Kişilik, bireyi diğerlerinden ayıran, kişinin göreceli olarak sabit ve sürekli hali anlamına gelmektedir (Breakwell, 2009). Kişilik özellikleri (personality trait) ise kişiliğin bir niteliği olup, kendini tutarlı düşünce, tutarlı duygu ya da eylem örüntülerinde göstermektedir. Tüm kişisel özellikler bireye özgün olmasına karşın, bazı bireyler daha fazla diğerlerine benzediğinden, bu özellikler genel kişisel özellik olarak

(31)

19

adlandırılır. Psikolojik araştırmalar, bu genel kişisel özelliklerini belirlemek ve ölçmek için girişimlerde bulunur (Breakwell, 2009).

Psikoloji yazınında dikkate değer bulunduğundan ve kendilerinden sıklıkla bahsedildiğinden, bu alt bölümde beş etmen modeli ve heyecan arama kişilik yapısından bahsedilerek kişisel özellik kuramları açıklanmaya çalışılmıştır.

1) Beş Etmen Modeli (Five Factor Model): Psikolojide genel kişilik yapısını açıklamada kullanılan ana modellerden biri beş etmen modelidir. Bu model beş temel kişilik özelliği olduğunu ileri sürmüştür. Bunlar; dışadönüklüklüğe karşı içedönüklük, açıklığa karşı kapalılık, geçimliliğe karşı rakiplik, doğruluk ve duygusal tutarsızlıktır (Widiger, 2012). Geçmişte yapılan bazı araştırmalar, HIV enfeksiyon riski ile ilişkili davranışın “duygusal tutarsızlık” ve “doğru olmayan”

kişilik özellikleri yardımıyla yordanabildiğini göstermiştir (Trobst, Wiggins, Costa, Herbst, McCrae ve Masters, 2000).

Daha yeni araştırmalarda ise yukarıda belirtilen beş kişilik etmeninin bazı riskli davranışları yordadığı bulunmuştur. Üniversite öğrencileriyle yapılan bir çalışmada (Raynor ve Levine, 2009), büyük ölçüde doğru bireylerin emniyet kemeri kullanma olasılıklarının daha yüksek olduğu, sigara ve alkol kullanma olasılıklarının ise daha düşük bulunmuştur. Aynı araştırmada, dışadönük bireylerin sigara ve alkol kullanma, birden fazla kişi ile ilişkiye girme olasılıklarının daha yüksek, cinsel ilişkilerinde kondom kullanma olasılıklarının ise daha düşük olduğu görülmüştür.

Üniversite öğrencileriyle yapılan başka bir çalışmada ise (Turchnik, Garske, Probst ve Irvin, 2010), erkeklerde yüksek düzeydeki dışadönüklük ve düşük geçimliliğin cinsel risk almayı yordadığı sonucuna ulaşılmıştır. Belirtilen iki araştırmanın

(32)

20

bulguları bize, erkeklerde dışadönüklüğün riskli cinsel davranışla ilişkili olduğuna işaret edebilir.

2) Heyecan Arama: Risk alma davranışıyla ilişkili olduğu belirtilen heyecan arama ilk olarak Zuckerman (1964) tarafından ortaya atılmıştır. Heyecan arama çeşitli, yeni, karmaşık ve yoğun heyecan ve deneyimler arama, bu tür deneyimler uğruna fiziksel, toplumsal, yasal ve parasal risk almaya istekli olmak biçiminde tanımlanarak dört alt boyutta incelenmiştir (Zuckerman, 2007). Bunlar; heyecan ve macera arayışı, deneyim arayışı, davranış üzerinde kontrolün azalması ve can sıkıntısına duyarlılık biçimindedir (Zuckerman, 2007). Araştırmalar (Gullette ve Lyons, 2005; Kalichman, Heckman ve Kelly, 1996; Pharo, Sim, Graham, Gross ve Hayne, 2011; Rolison ve Scherman, 2003; Zuckerman, 2007) bireylerin heyecan arama düzeylerinin alkol ve madde bağımlılığı, riskli araba kullanma, riskli cinsel davranış ve topluma karşı düşmanca davranış gibi bazı tehlikeli eylemlerle ilişkili olduğunu belirlemiştir.

Heyecan arama ölçeğinin (Zuckerman, 1964; Zuckerman, Eysenck ve Eysenck, 1978) riskli cinsel davranışı yordamadığı düşünüldüğünden, cinsel davranışa özgü heyecan arama ölçeği geliştirilmiştir (Kalichman ve Rompa, 1995).

Cinsel heyecan arama bir model olarak, ideal cinsel heyecan düzeyine ulaşma eğilimi ve yeni cinsel deneyimlerde bulunma olarak tanımlanmış ve riskli cinsel davranışın heyecan arama kişilik özelliğinin bir ifadesi olduğunu öne sürmüştür (Kalichman, Johnson, Adair, Rompa, Multhauf ve Kelly, 1994; Kalichman ve Rompa, 1995).

1.1.4.b. Durumsal Bakış Açısı (Situational Perspective): Bu bakış açısı, risk alma davranışının bireyin kişiliğiyle ilgili olmadığını, tam tersine durumun

(33)

21

özelliklerine göre değiştiğini ve çoğunlukla karar verme süreçlerinin bir sonucu olduğunu ileri sürmüştür. Buna göre bireyin risk alma davranışını belirleyen en önemli etmen durumdur ve kişilik özellikleri risk alma davranışı ile ilişkili değildir.

Durumsal bakış açısında iki temel kuramdan bahsedilmiştir. Bunlardan ilki yazında belirgin bir iz bırakmış olan olasılık kuramı (prospect theory), diğeri ise son yıllarda önemi gittikçe artan bilişsel karar verme kuramıdır.

1) Olasılık Kuramı: Danial Kahneman ve Amos Tversky tarafından ortaya atılan ve oldukça etkili olan olasılık kuramına (prospect theory) göre, durumun nasıl algılandığı bireyin riskli davranışını belirlemektedir.

Kahneman ve Tversky’nin olasılık kuramı, psikolojik ve öznel karar verme süreçlerinin temelini oluşturmuştur. Kurama göre bir olasılığın değeri, gerçekleşme olasılığının dikkate alınmasına ve elde edilen sonuçların yararları toplamına eşittir (Martinez-Selva ve Sanchez-Navarro, 2009). Verilen karar inanç, güven ya da sonuç beklentisi ve bunların sonuçlarından etkilenen olasılıkları içerir. Diğer bir deyişle, insanlar bir soruna daima akılcı bir çözüm bulma eğiliminde olmayıp, daha uygun ve daha fazla sevdikleri bir çözüm bulma eğiliminde olmakta, sıklıkla da duygu durumları tarafından yönlendirilmektedir (Martinez-Selva ve Sanchez-Navarro, 2009). Kahneman ve Tversty’nin çalışmalarının en önemli yönlerinden birisinin, özellikle karışık ya da belirsiz durumlarda zaman ve çabadan tasarruf sağlamak için kullanılan bir dizi karar verme taktikleri ve yanlılığı belirlemiş olmaları gösterilmiştir. Kuramın önemli iddialarından birisinin ise, yaşamımızda sıklıkla çok fazla düşünmeden kararlar veriyor olmamız, mantığa dayalı olmayan ya da

(34)

22

olasılıkları hesaplanmamış zihinsel kestirme yollarını kullanıyor olmamızdır (Martinez-Selva ve Sanchez-Navarro, 2009).

2) Bilişsel Karar Verme: Karar vermenin yaşamımızdaki birçok olayda önemli bir rol oynadığı, evleneceğimiz kişiye, satın alacağımız eve, yatırım yapacağımız hisseye ve sigara içmeyi bırakıp bırakmayacağımıza karar vermenin bunlardan bazıları olduğu belirtilmiştir (Naqvi, Shiv ve Bechara, 2006).

İnsanlarda karar verme temel olarak yararı en üst düzeye çıkarmayı hedeflemektedir (Bryant ve Dunford, 2008). Karar verme psikolojisinin üç önemli yaklaşım içerdiği, bunların bilişsel, toplumsal ve sinir bilimsel bakış açıları olduğu belirlenmiştir (Zhang, 2009). Aşağıda kısaca bu yaklaşımlar tanıtılmıştır.

Bilişsel karar verme bakış açısına göre yetişkinlerde risk alma davranışı, riski karar vermenin bir ürünü olarak nitelendiren bilişsel sistemde çözümlenmiştir (Boyer, 2006). Kişi riskli davranışa karar verirken, davranışın olası sonuçlarına ilişkin bir düşünme süreci işlemektedir (Çok ve Karaman, 2008). Sonuçlar kesin olduğunda, karar vermenin değerlerle ilgili olduğu, diğer bir deyişle de en çekici sonuç kümesini belirlemesi gerektiği ifade edilmiştir (Fischhoff, 2008). Sonuçlar kesin olmadığı zaman ise karar vericiler, olası eylemlerin sonuçlarını kestirmek zorunda kalabilirler (Fischhoff, 2008). Bu ise yordanan durumun açık bir tanımlamasının yapılmasını ve sözü edilen durumun gerçekleşme olasılığının hesaplanmasını gerektirmektedir (Beyth-Marom ve Fischhoff, 1997; akt. Fischhoff, 2008).

Araştırmacılar iki ayrı bilişsel karar verme modelinden söz etmişlerdir; bunlar normlara uygun (normative) karar verme ve ikili süreç (dual–process) modelleridir

(35)

23

(Halpern-Felsher, 2011; Haydon ve ark., 2011). Normlara uygun modeller, karar vermenin planlı ve çözümsel süreçlerini betimlemiştir. Bu modellere göre (sağlık inancı modeli, planlı davranış kuramı ve mantıklı eylem kuramı) bireyler ilk olarak cinsel davranış sonucu hamile kalmak gibi davranışın olumlu ve olumsuz sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme yaparlar (Halpern-Felsher, 2011). İkinci olarak, alkol aldıktan sonra kaza yapma olasılığı gibi kötü sonuçlara maruz kalma algısı, verilen en son kararı belirlemeye yardımcı olur. Üçüncü olarak bireyler, olası kötü sonuçlarına karşın davranışta bulunmayı düşünür (örneğin, cinsellik sonucu hastalığa yakalanabileceğimi biliyorum, ancak benim için sevgilimi mutlu etmek daha önemlidir). Son olarak karar verme, bize benzeyen diğer kişilerin sözü edilen davranışı yapmasıyla ilgili algımız tarafından belirlenir (örneğin, arkadaşlarımın çoğu sigara kullanıyor, ben neden kullanmayayım) (Halpern-Felsher, 2011). Bu model karar vermenin her zaman akılcı ve planlı bir davranış olduğunu ileri sürmüştür (Halpern-Felsher, 2011). Eğer gerçekten böyle ise, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma konusunda hedef grupların bilgisini artırmamız, kondom kullanma oranını artıracak ve riskli cinsel davranışı azaltacaktır.

Diğer bir bilişsel karar verme ise ikili süreç modelidir. Belirsiz İzleme Kuramını (Fuzzy Trace Theory) ikili süreç modellerine bir örnek olarak verebiliriz.

Bu modeller risk almanın iki farklı süreç sonunda gerçekleştiğini savunmuşlardır;

bunlardan birincisi mantıklı ve planlı, diğeri ise tepkisel ve plansızdır (Haydon ve ark., 2011). İkili süreç modelleri sezgisel ve çözümsel süreçlerin ardışık, iki paralel yol boyunca işlediğini ileri sürmüşlerdir (Halpern-Felsher, 2011). Modele göre ilk yol sonuçları hesaba katma, davranış ile bağlantılı risk ve faydaları algılama, davranış ve ilgili sonuçları hakkında tutumlar ve diğer kişilerin kendisinden

(36)

24

beklentisiyle ilgili inançlar gibi bilişsel yetenek ve öğeleri içermektedir. Model, belirtilen etmenlerin davranışın niyetlerini yordayacağını, niyetlerin ise gerçek davranışın en iyi yordayıcıları olduğunu ileri sürmüştür. İkili süreç modellerindeki ikinci yol ise karar vermede bilişsel olmayan bileşenleri göstermiştir. Bu yol ise daha az planlanmış, sezgisel, tepkisel ve duyuşsaldır (Halpern-Felsher, 2011).

1.1.4.c. Toplumsal-Kültürel Bakış Açısı: Bu bakışa göre bireylerin risk alma davranışlarını büyük oranda içinde yaşadıkları toplumsal-kültürel bağlam, gördükleri toplumsal baskı, toplumun kültürel inanç ve tutumları gibi etkiler biçimlendirmektedir. Yazında, üzerinde en fazla çalışılan ve riskli cinsel davranış üzerinde etkili olduğu düşünülen normlar ise dindarlık ve toplumsal cinsiyet rolleridir. Dindarlık ve toplumsal cinsiyet rolleri aşağıda kısaca özetlenmiştir.

1) Dindarlık: Riskli davranışının kişisel, toplumsal ve sağlık ile ilgili istenmeyen sonuçları nedeniyle araştırmacılar, böylesi zararlı davranışları azaltan koruyucu etmenleri belirlemeye çalışmışlar, dindarlığın koruyucu bir etmen olduğunu düşünmüşlerdir (Horton, Ellison, Loukas, Downey ve Barrett, 2012).

Dinin gençlerde arkadaş grubu, anababa ve kitle iletişim araçlarıyla birlikte birincil toplumsallaşma aracı olduğu (Penhollow, Young ve Denny, 2005), dinlerin bireylere yön ve amaçlı bir yaşam için kaynak ve bilgi sağlayan sistemler olduğu belirtilmiştir (Emmons ve Paloutzian, 2003). Kişilik ve dindarlık arasındaki ilişkinin ise açık olmadığı, kişiliğin mi dindarlığı, dindarlığın mı kişiliği etkilediği, yoksa kişilik ve dindarlığın ortak genetik ya da çevresel nedenleri mi paylaştıkları kesin olarak belirlenememiştir (Emmons ve Paloutzian, 2003).

(37)

25

Risk alma davranışı ile dindarlık arasındaki bağlantıyı çalışan araştırmalar bu ikisi arasında genellikle olumsuz bir ilişki bulmuşlardır. ABD’de öğrenim gören ve katılımcıları Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman üniversite öğrencilerinden oluşan bir çalışmada alkol kullanma, cinsel davranış ve psikopatolojik belirtiler riskli davranış olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmada risk alma davranışı ile dindarlık arasında olumsuz bir ilişki bulunmuştur (Berry, Bass, Scimp-Fassler ve Succop, 2013). Alkol kullanma, cinsel davranış ve dindarlık ilişkilerinin araştırıldığı bir başka çalışmada (Moore, Berkley-Patton ve Hawes, 2013) üniversite öğrencilerinde dinsel inançların, alkol kullanımı ve cinsel riski azalttığı gösterilmiştir. Ergenler üzerinde yapılan bir çalışmada ise (Neymotin ve Downing-Matibag, 2013), dindar ergenlerin uyuşturucu kullanımından daha kolay vazgeçirilebilmelerine karşın, riskli cinsel davranıştan vazgeçmelerinin daha zor olduğu bulunmuştur. Risk alma davranışı üzerinde etkili ve en çok araştırılan bir diğer etmen toplumsal cinsiyet rolleridir.

2) Toplumsal Cinsiyet Rolleri: Toplumsal cinsiyet deyiminin kadın ya da erkek olmaya toplumun ve kültürün yüklediği anlamlar ve beklentiler (Dökmen, 2010), toplumsal cinsiyet rollerinin ise toplum tarafından kadına ve erkeğe, kadın ve erkek olmaları nedeniyle yükledikleri rolleri anlattıkları belirtilmiştir (Sinnott ve Rabin, 2012). Cinsellik doğal ve doğuştan olmasına karşın toplumsal cinsiyet yaşanılan kültür içerisinde öğrenme ile kazanılır. Biyolojik cinsiyetle doğmamıza karşın erkeksi ve kadınsı olarak iki tür ve davranışta toplumsallaşmamız sonucu toplumsal cinsiyet, cinsiyet farkını artırır (Dowsett, 2003).

Geleneksel cinsiyet rollerine göre erkeklere toplum tarafından daha çok baskın, hırslı, kendine güvenen, katı, girişken, otoriter, dayanıklı, riski göze almaktan çekinmeyen gibi özellikler yüklenirken kadınlara daha çok boyun eğen, duygusal,

(38)

26

sadık, sevecen, kırılgan, yumuşak ve nazik gibi özellikler yüklenmektedir (Bem, 1974). Bu sayılan özelliklerle ilişkili olarak kadınlar daha fazla riskten kaçınma yönünde toplumsallaşırken, erkekler bunun tam tersi olarak, yani daha atılgan ve risk almaya eğilimli toplumsallaşır. Toplumsallaşma yoluyla öğrenilen erkeksilik ve kadınsılık normları nedeniyle, erkeklerin alkol ve steroid kullanma (Garfield, Isacco ve Rogers, 2008) ve cinsel risk alma (Harrison, O’Sullivan, Hoffman, Dolezal ve Morrell, 2006) gibi davranışlara eğilimli oldukları ve daha fazla risk aldıkları belirlenmiştir. Örneğin bir araştırmada (O’Sullivan, Hoffman, Harrison ve Dolezal, 2006) genç erkeklerin birden fazla kişi ile cinsel ilişkiye girme olasılıklarının, kadınlardan dört kat daha fazla olduğu gösterilmiştir.

1.1.4.d. Sosyal-Bilişsel Bakış Açısı: Bandura tarafından geliştirilmiş, insanın duygu, davranış, biliş ve güdülenmesini anlamamızı sağlayan bir model sunan kuram bireyin çevresi tarafından pasif bir şekilde kontrol altında tutulmadığını, aksine etkin bir şekilde çevresiyle ilişkiye girdiğini ve onu şekillendirdiğini iddia eder (Gallagher, 2012). Kuram, kişinin hedefe ulaşabilmek için davranışları düzenleme yeteneğine sahip olduğunu, hedeflerin gerçekleştirilmesinin insan davranışının temel güdüleyicisi olduğunu ve hedefe ulaşmada öz-yeterlilik beklentisinin davranışın temel belirleyicisi olduğunu savunmuştur (Gallagher, 2012).

Algılanan Öz-Yeterlik: Psikoloji Profesörü Albert Bandura tarafından öne sürülmüş olan öz-yeterlik, bireyin arzuladığı davranışı yerine getirip getirmeyeceği ya da istediği sonuçları kesinlikle yerine getireceği algısı olmayıp, kişinin istediği sonuçlara ulaşabilmek için gereken davranışı yapabilmesi konusunda bir öz- değerlendirmesi olarak tanımlanmıştır (Gallagher, 2012). Öz-yeterliği yüksek olan bireyler, davranışları sonucunda hedefledikleri sonuca ulaşabileceklerinden daha

(39)

27

emin olduklarından, bu eylemi yerine getirme olasılıklarının da daha yüksek olduğu iddia edilmiştir (Lewis, Miguez-Burbano ve Malow, 2009).

Öz-yeterlik düşüncesi bireylerin uyumuna yardımcı olur. Sağlık davranışları bağlamında algılanan öz-yeterlik, riskli davranışın kişisel eylemler ile değiştirilebileceği konusunda bireyin inancı şeklinde tanımlanmıştır (Schwarzer ve Fuchs, 1995). Öz-yeterlik kuramına göre kişilerin kendi yeteneklerine güvenmesi başarıyı belirleyen en önemli etkenlerden birisidir. Öz-yeterliğin sabit bir kişilik özelliği olmayıp, aksine belirli hedeflere özgü olarak kişinin kendi yeteneklerini değerlendirmesinden oluştuğu bildirilmiştir (Gallagher, 2012). Öz-yeterlik düzeyleri yüksek olan bireyler karşılaştıkları zorluklar nedeniyle ürkütücü durumlardan kaçınmak yerine, bu zorlukları kendi yeteneklerini sınamak ve geliştirmek için heyecan verici fırsatlar olarak algılama eğiliminde olduklarından, öz-yeterlik düşünceleri bireylerin yeni yetenekler geliştirmelerine yardımcı olur (Gallagher, 2012). Başarı beklentileri ve yeterlik inançlarının, bireylerin sağlık açısından uyumlu davranışlar geliştirmesinde ve kendisine zarar veren alışkanlıklarını bırakmasında yardımcı olur (Schwarzer ve Fuchs, 1995).

Risk psikolojisinin açıklandığı bu bölümde sırasıyla riskin olumlu ve olumsuz anlamı, risk değerlendirmesi ve risk algıcı, risk ve duygu, son olarak da risk alma kuramlar çerçevesinde (kişisel özellik kuramları, durumsal, toplumsal-kültürel ve sosyal-bilişsel bakış açıları) açıklanmıştır. Bir sonraki bölümde ise riskli cinsel davranışın ne olduğu, hangi cinsel davranışın HIV bulaştırma riski taşıdığı (anal ilişki, kondomsuz cinsel ilişki vb.) ve bu davranışları güvenli cinsel davranıştan ayıran temel özellikler üzerinde durulmuştur.

(40)

28 1.2.RİSKLİ CİNSEL DAVRANIŞ

Bu bölümde hangi cinsel davranışın riskli olarak tanımlandığı, güvenli cinsel davranışı riskli cinsel davranıştan ayıran en önemli özelliklerin neler olduğu araştırılmıştır.

AIDS ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara yol açma olasılığı yüksek olan cinsel davranışlar kişinin hayatını tehlikeye atar. Bu davranışlar; anal ilişki, tek gecelik cinsel ilişki, kondom kullanılmadan girilen cinsel ilişki, kendinden yaşça büyük birisiyle cinsel ilişkiye girme, aynı dönemde birden fazla kişiyle cinsel ilişkiye girme, ilişki öncesi ya da sırasında alkol ve diğer uyuşturucu maddeleri kullanma, küçük yaşta cinsel ilişkiye başlama olarak sıralanmıştır (Stulhofer, Graham, Bozicevic, Kufrin ve Ajdukovic, 2009). Yukarıda sayılan davranışların tersini yapmak, örneğin kondom kullanarak cinsel ilişkiye girmek, kondom kullanma olasılığını azaltan alkol ya da uyuşturucu maddeleri cinsel ilişkiden önce ve esnasında almamak, anal ilişkiye girmemek, tek gecelik ve geçici cinsel eylemde bulunmamak ve düzenli HIV testi yaptırmak ise güvenli cinsel eylemlerdir.

Cinselliğin, özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki gençlerin yaşamlarında önemli bir yeri vardır. Öte yandan, erkek ve kadınların cinsel ilişkiye girme nedenlerinin de farklılık gösterebildiği bildirilmiştir. Erkekler cinsel ilişkiye eğlenmek, zevk almak ya da gevşemek için güdülenirken, kadınların aşk, duygu ve bağlanma gibi nedenlerle ilişkiye girdikleri belirlenmiştir (Allgeier ve Allgeier, 2000; akt. Christianson, Johansson, Emmelin ve Westman, 2003). Cinsel olarak daha etkin olmaları nedeniyle genç nüfusta ve erkeklerde riskli cinsellik daha yaygın olabilir. Bir araştırmada, ABD’de üniversite öğrencilerini HIV bulaşma riskine iten

(41)

29

etmenler arasında akran baskısı, yetersiz olgunluk düzeyi, alkol ve uyuşturucu madde kullanımı gösterilmiştir (Inungu, Mumford, Younis ve Langford, 2009).

Riskli cinsel davranış kişi, durum ve ilişki bağlamının karışık bir sonucu olarak görülmüştür (Cooper, 2010). Marcus, Fulton ve Turchik (2011) tarafından yapılan bir araştırmada üniversite öğrencilerinin riskli cinsel davranış bildirimlerinin diğer örneklem gruplarından derece olarak farklılık gösterdiği, nitelik olarak ise farklı olmadığı bulunmuştur. Bu nedenle üniversite öğrencilerinin riskli cinsel davranışı ölçülürken klasik test kuramı, genellenebilirlik (generalizability) kuramı ve madde tepki (item-response) kuramlarının hepsinin de uygun ölçme modelleri olabileceği belirtilmiştir (Marcus ve ark., 2011).

Bu bölümde, yazında (Stulhofer ve ark., 2009) genellikle riskli cinsel davranış çeşitleri olarak adlandırılan anal ilişki, tek gecelik cinsel ilişki, kondomsuz cinsel ilişkiye girme, kendinden büyük birisiyle cinsel ilişkiye girme, aynı dönemde birden fazla kişiyle cinsel ilişkiye girme, birden fazla kişi ile cinsellik, ilişki öncesi ya da ilişki sırasında alkol ya da yasa dışı uyuşturucu madde kullanma ve küçük yaşta cinsel ilişkiye başlama ilerleyen alt bölümlerde sırasıyla tanıtılmıştır.

1.2.1. Anal ilişki

Eşcinseller arasındaki anal ilişkiye kıyasla, karşıt cinseller (heteroseksüeller) arasında uygulanan anal ilişki daha az araştırılmıştır (Roye, Tolman ve Snowden, 2013). ABD’de yapılan bir çalışmada (Gorbach Manhart, Hess, Stoner, Martin ve Holmes, 2009) vajinal ilişkiye girmemiş erkeklerin anal ilişkiye girme oranı, vajinal ilişkiye girmiş olanlardan anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Benzer şekilde,

(42)

30

vajinal bakire kadınların anal ilişkiye girme oranının da, bakire olmayanlardan daha düşük olduğu görülmüştür.

Karşıt cinsel anal ilişkide kadın her zaman alıcı konumda olduğundan, kadına HIV ve diğer enfeksiyonların bulaşma riskinin etkin konumdaki bireye bulaşma riskinden daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Ibanez, Kurtz, Surratt ve Inciardi, 2010). Enfeksiyon açısından oldukça tehlikeli olmasına karşın, gençlerin çoğunun karşıt cinsel anal ilişkinin taşıdığı HIV riskinin önemini anlayamadıkları ortaya konulmuştur (Baldwin ve Baldwin, 2000; Roye ve ark., 2013).

Karşıt cinsel kadınların eşcinsel erkeklerden daha fazla anal ilişki yolu ile ilişkiye girdikleri belirlenmiştir. ABD’de ulusal düzeyde yapılan bir çalışmada Halperin (1999; akt. Calsyn, Hatch-Maillette, Meade, Tross, Campbell ve Beadness, 2013), yetişkin erkeklerin % 1-1,5‘unun edilgen alıcı olarak anal ilişkiye girmelerine karşın, ABD’den kadınların yaklaşık olarak % 5’inin bu tür ilişkiye girdiğini ortaya koymuştur. Bu kadar yaygın olmasına karşın, birçok çalışmada karşıt cinseller arasındaki anal ilişki sırasında kondom kullanım oranının çok düşük olduğu gösterilmiştir (Baldwin ve Baldwin, 2000; Bergdall ve Andes, 2010; Calsyn ve ark., 2013; Carter, Henry-Moss, Hock-Long, Leichliter, Chandra, Liddon, Fenton ve Aral, 2007; McBride ve Fortenberry, 2010; Roye ve ark., 2013; Tian, Peterman, Tao, Brooks, Metcalf, Malotte, Paul ve Douglas, 2008). Vajinal ilişkideki düzenli kondom kullanımının, kondomun anal ilişkide kullanımını yordayan en önemli değişkenlerden birisi olduğu (Tian ve ark., 2008) belirlenirken, anal ilişkide kondom kullanmamanın diğer önemli nedenleri arasında “ilişkiye girilen kişinin güvenilir olduğuna inanma” ve “anal ilişki yoluyla hamileliğin mümkün olmaması”

gösterilmiştir (Civic, 2000).

Referanslar

Benzer Belgeler

toplumsal bağlantılardan müteşekkil ve yine ekonomik sermayeye dönüşebilen eğilime sahip ilişkileri ifade eden, az ya da çok bir şekilde kurumsallaşmış karşılıklı

364 Nutuk, s.156.. Buna göre, seçimlerde ittihatçılıkla itham edilen kimselerin seçilmemesi için çalışılması, Hıristiyan unsurların da seçime katılmalarının sağlanması,

Bulgulara göre, eleştirel düşünme eğilimi yüksek olan deneklerin, düşük olanlara kıyasla bütün karar verme problemlerinde olmasa bile, özellikle olasılık

Buna karşın tüketici etnosentrizmi ise tüketicilerin ülke önemli olmaksızın yabancı menşeili ürünlere karşı olumsuz tutum sergilemesi ve yerli ürünleri

Farkın kaynağı için yapılan Tukey Testi sonucuna göre, bu kez anksiyetesi yüksek grubun Stroop Testi hata puanlarının, anksiyetesi düşük gruptan ve hasta

6223 sayılı Yetki Kanunu kapsamında 8.06.2011 tarihli ve 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve Orman

Gerçek vekaletsiz iş görme haricinde gerçek olmayan vekaletsiz iş görme çeşitlerinden sadece iş sahibinin yasaklamasına rağmen iş görülen ve işin iş

İlgili yazında çocuk yetiştirme stilleri ve çocuklarının olumlu sosyal davranışları ya da özgeci eğilimleri sıklıkla anne çocuk ilişkisi üzeriden