KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI
TEMMUZ 2015
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMMUZ 2015
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI
ÖZDEN ÇAĞLAR
YÜKSEK LİSANS
TEZİ ÖZDEN ÇAĞLAR
TÜRKİYE’DE SUÇ GELİRLERİ İLE
MÜCADELEDE KAMU
KURUMLARININ ROLÜ
TÜRKİYE’DE SUÇ GELİRLERİ İLE MÜCADELEDE KAMU KURUMLARININ ROLÜ
Özden ÇAĞLAR
YÜKSEK LİSANS
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI YÖNETİM BİLİMLERİ BİLİM DALI
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMMUZ 2015
TÜRKİYE’DE SUÇ GELİRLERİ İLE MÜCADELEDE KAMU KURUMLARININ ROLÜ
(Yüksek Lisans Tezi)
Özden ÇAĞLAR
GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Temmuz, 2015
ÖZET
Suç geliri yasaların suç saydığı fiillerden elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değer olarak ifade edilebilir. Sözlük anlamıyla “yasa dışı yollardan sağlanan kazanç” olarak tanımlanan suç geliri, kirli para gibi terimlerle de anılmaktadır. Uluslararası literatürde ise bu kapsamda “suç geliri” (proceeds of crime), “kirli para” (dirty money), “karapara” (black money) veya “suç parası” (criminal fund) terimleri kullanılmaktadır. Suç geliri ekonomik, sosyal ve hukuki olmak üzere farklı açılardan tanımlanabilir. Ulusal mevzuatımızda suç geliri “suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri” olarak tanımlanmıştır. Çalışmamızın amacı, suç geliri kavramını her açıdan ele almak, ülkemizde suç gelirleri ile mücadele eden belli başlı kurumları tanıtmak ve bunların iç işleyişlerini ortaya koyarak suç gelirleri ile mücadeledeki yerlerine ilişkin genel bir çerçeve çizmektir. Çalışmamızda suç gelirlerine ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuata değindikten sonra ülkemizde suç gelirleri ile mücadelenin etkinliğini ortaya koymak adına ülke uygulamalarına da yer verilmiştir.
Böylece hem anglo-sakson hukuk sistemi hem de Kıta Avrupa’sı hukuk sistemi açısından konu ele alınmıştır. Nihai olarak konu ile ilgili değerlendirmeler yapılmıştır. Suç gelirleri ile mücadelede, aklama ve terörün finansmanı ile mücadelenin önemine vurgu yapılarak uygulama ile mevzuata yönelik eleştiri ve önerilerde bulunulmuştur.
Bilim Kodu : 1116
Anahtar Kelimeler : Suç geliri, Karapara, Suçtan Kaynaklanan Malvarlığı, Suçtan
Finansmanı.
Sayfa Adedi Tez Danışmanı
Kaynaklanan Malvarlığı Değerlerini Aklama, Terörün Finansmanı : 173
: Prof. Dr. Mehmet Akif ÖZER
THE ROLE OF THE PUBLIC INSTITUTIONS IN COMBAT PROCEEDS OF CRIME IN TURKEY
(M.Sc. Thesis)
Özden ÇAĞLAR
GAZI UNIVERSITY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES July 2015
ABSTRACT
Proceeds of crime means, any economic benefit derived from criminal actions. Literally defined as “gains from illegal ways”. It is also known as “dirty money”. In international literature “proceeds of crime”, “dirty money”, “black money” and “criminal fund” terms are also used. The proceeds of crime can also be defined by different ways as economic, social and legal. In our national legislation proceeds of crime is defined as “assets derived from crime”. Purpose of this study is to make a comprehensive analysis of proceeds of crime by promoting the main corporations work in the frame of money laundering and financing terrorism offences and reveal their role by expressing the corporations’ inner actions. In this study, after having made as much as detailed legal regulations based explanation about proceeds of crime, the cases in different countries are discussed to show Turkey’s efficiency on combating proceeds of crime. And by this way, our thesis subject is approached in terms of the Anglo Saxon and Continent of Europe legal systems. At the end of our study, we put an emphasis on the importance of fight laundering proceeds of crime and financing terrorism while combating with proceeds of crime. Also assessments related with the issue are done and made criticism and suggestions related to application and legislation.
Science Code : 1116
Key Words : Proceeds of Crime, Dirty Money, Assets Derived From Crime, Page Number
Supervisor
Laundering Proceeds of Crime, Financing Terrorism : 173
: Prof. Dr. Mehmet Akif ÖZER
TEŞEKKÜR
Suç gelirleri ile mücadele birçok boyutun göz önünde bulundurularak işletilmesi gereken bir süreçtir. Suç gelirleri ile mücadele ederken en büyük sorun bunların aklamaya tabi tutulması riskidir. Suç gelirlerinin aklanması suçu, suç gelirlerinin ekonomik sisteme entegre edilmesi sonucu ortaya çıkan suç türlerindendir. Aklama ve terörün finansmanı suçu ile mücadelede, öncelikle ekonomide yer alan sektörlerin suçun önlenmesine yönelik duyarlılıklarının arttırılması gerekir. Aynı zamanda önleyici tedbirlerin yasal düzenlemelerle ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu konuda, ekonomide yer alan ilgili birey ve müesseselerin üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeleri bir gerekliliktir.
Bu çalışmamızın amacı, ülke ekonomisinde istikrarın sağlanmasında önemli yeri bulunan suç gelirlerinin elde edilmesinin ve bunların aklanmasının önlenmesi hususunda ayrıntılı bilgi vermektir. Bunun yanı sıra, gerek mevzuat gerekse ilgili kurumların çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgilere yer verdikten sonra konu ile ilgili ülke uygulamalarına değinerek Türkiye’nin bu konudaki etkinliğini ortaya koyabilmek amaçlanmaktadır.
Tezimizde, suç gelirleri ile ilgili ulusal ve uluslararası düzenlemeler, suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanı suçu ile mücadeleye ilişkin ulusal ve uluslararası alanda ne gibi aşamalar kaydedildiği detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Ülke olarak bu konudaki etkinliğimiz ve alınması gereken tedbirler hususunda gerekli tespitler yapılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmamda değerli katkılarını esirgemeyen Gazi Üniversitesi öğretim üyesi sayın Doç. Dr. Süleyman ÇELİK ve tez danışmanım sayın Prof. Dr. Mehmet Akif ÖZER’e teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca tez yazım sürecindeki engin anlayış ve sabırlarından dolayı eşim Musa ÇAĞLAR ve oğlum Yahya Burak ÇAĞLAR’a sonsuz sevgilerimi sunarım.
İÇİNDEKİLER Sayfa
ÖZET ... iv
ABSTRACT ... v
TEŞEKKÜR ... vi
İÇİNDEKİLER ... vii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ ... xi
KISALTMALAR ... xii
GİRİŞ ... 1
BÖLÜM 1 SUÇ GELİRLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇEVÇEVE 1.1 Suç Geliri - Karapara Kavramı ... 5
1.2 Kayıtdışı Ekonomi-Karapara İlişkisi ... 6
1.3. Suç Gelirleri İle İlgili Uluslararası Mevzuat ... 12
1.4. Uluslararası Kuruluşlar ... 14
1.4.1. Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force- FATF) ... 14
1.4.2. Egmont Grubu (Egmont Group of Financial Intelligence Units) ... 19
1.4.3. Birleşmiş Milletler ... 23
1.5. Mali Suçlarla Mücadelede Uluslararası Bilgi Değişimi ... 26
1.6. Önleyici Tedbirler ... 27
1.7. Bastırıcı Tedbirler ... 27
1.8. Operasyonel Tedbirler ... 36
BÖLÜM 2 SUÇ GELİRLERİ İLE MÜCADELEYE İLİŞKİN BAZI ÜLKE UYGULAMALARI VE ÖRNEK OLAYLAR 2.1. Amerika Birleşik Devletleri’nde Suç Gelirleri ile Mücadele ... 37
Sayfa
2.2. Birleşik Krallık’ta Suç Gelirleri ile Mücadele ... 40
2.3. Avrupa Birliği’nde Suç Gelirleri ile Mücadele ... 43
2.4. Fransa’da Suç Gelirleri ile Mücadele ... 47
BÖLÜM 3 SUÇ GELİRLERİ İLE MÜCADELEYE İLİŞKİN ULUSAL DÜZENLEMELER VE MÜCADELEDE ROL ALAN BELLİ BAŞLI KURUMLAR 3.1. Ulusal Düzenlemelere Genel Bakış ... 53
3.1.1. 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanması Hakkında Kanun ... 58
3.1.2. Türk Ceza Kanunu ... 59
3.1.3 6415 Sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun ... 60
3.1.4. Yönetmelikler ... 66
3.1.4.1. Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik ... 66
3.1.4.2. Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine İlişkin Yükümlülüklere Uyum Programı Hakkında Yönetmelik ... 69
3.1.4.3. Aklama Suçu İncelemesi Hakkında Yönetmelik ... 70
3.1.5. Tebliğler ... 71
3.2. Mali Suçları Araştırma Kurulu ... 73
3.2.2. Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 75
3.2.3. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 82
3.3. Adalet Bakanlığı ... 102
3.3.1.Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 103
3.3.2. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 104
3.4. Emniyet Genel Müdürlüğü ... 109
3.4.1. Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 110
3.4.2. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 111
Sayfa
3.5. Jandarma Genel Komutanlığı ... 112
3.5.1.Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 112
3.5.2. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 112
3.6. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ... 114
3.6.1.Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 115
3.6.2.Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 115
3.7. Sermaye Piyasası Kurulu ... 131
3.7.1. Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 131
3.7.2. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 134
3.8.Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ... 137
3.8.1.Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 137
3.8.2.Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 139
3.8.2.1. Kaçakçılık Türleri ... 141
3.8.2.1.1. Narkotik Madde Kaçakçılığı ... 141
3.8.2.1.2. Silah Kaçakçılığı ... 142
3.8.2.1.3. Tarihi Eser Kaçakçılığı ... 142
3.8.2.1.4. Nükleer Madde Kaçakçılığı ... 142
3.8.2.1.5. Sigara ve İçki Kaçakçılığı ... 143
3.8.2.1.6. Akaryakıt Kaçakçılığı ... 143
3.8.2.1.7. Göçmen Kaçakçılığı ... 144
3.8.2.1.8. Emtia -Ticari Eşya- Kaçakçılığı ... 144
3.8.2.1.9. Gümrük Kaçakçılığı ... 145
3.9. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ... 150
3.9.1. Genel Olarak Görev ve Yetkileri ... 150
3.9.2. Suç Gelirleri ile Mücadeledeki Rolü ... 151
SONUÇ ... 153
Sayfa KAYNAKLAR ... 163 ÖZGEÇMİŞ ... 173
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge Sayfa
Çizelge 3.1. 2013 yılı Yükümlülüklere Uyum Denetimleri ... 99
Çizelge 3.2. Savcılıklara Yapılan Suç Duyurularının Yıllar İtibariyle Dağılımı (2009-2013) ... 100
Çizelge 3.3. 2013 yılı Eğitim ve Bilgilendirme Faaliyetleri ... 100
Çizelge 3.4. 2013 yılında MASAK’a intikal eden bildirim türleri ... 100
Çizelge 3.5. ŞİB Sayılarının Yıllara ve Kaynaklarına Göre Dağılımı (2009-2013) ... 101
Çizelge 3.6. Yabancı Muadil Kuruluşlarla Yapılan Bilgi Alışverişinin Yıllara Göre Dağılımı (2009-2013) ... 102
Çizelge 3.7. 2013 yılı Analiz ve Değerlendirme Çalışmaları Sonucu İstihbari Nitelikte Bilgilendirme Yapılan Kurumlar: ... 102
KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar Açıklamalar
a.g.e. Adı Geçen Eser
a.g.m Adı Geçen Makale
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
BM Birleşmiş Milletler
FATF Financial Action Task Force/Mali Eylem Görev Gücü
MASAK Mali Suçları Araştırma Kurulu
SPK Sermaye Piyasası Kurulu
BDDK Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
ŞİB Şüpheli İşlem Bildirimi
ŞİBF Şüpheli İşlem Bildirim Formu
TCK Türk Ceza Kanunu
TMK Terörle Mücadele Kanunu
USC United States Code / Birleşik Devletler Kanunu
USD Amerikan Doları
VUK Vergi Usul Kanunu
GİRİŞ
Suç gelirinin elde edilmesinin ve kullanılmasının önlenmesi en az suç işlenmesinin önlenmesi kadar önemli bir görevdir. Pek çok suçlunun ve suç örgütünün suç işlemesinin temel saiki gelir elde etmek ve bu geliri istediği doğrultuda kullanmaktır.
Ülkemizde suç gelirleri ile mücadele kapsamında bir mihenk taşı olan 4208 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemde suçluların elde ettikleri suç gelirin kullanabilmek için işledikleri aklama suçuna konu olan malvarlığı değerlerinin elde edildiği öncül suçlar sayma yöntemi ile belirlenmişken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun aklama suçunun düzenlendiği 282. maddesinde “alt sınırı altı ay ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar” denilmek suretiyle eşik yaklaşımı benimsenmiştir. 4208 sayılı Kanunda kullanılan
“karapara” kavramı yerine ise “suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri” ibaresine yer verilmiştir (İpek, 2000: 85). “Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerleri” kavramının içine;
suç işlemek suretiyle elde edilen malvarlığı değeri, suç işlemek dolayısıyla elde edilmiş olan malvarlığı değeri ve hem suç işlemek suretiyle hem de suç işlemek dolayısıyla elde edilen malvarlığı değerinin dönüştürüldüğü tüm malvarlığı değerleri girmektedir. Özünde yasadışı kökenli malvarlığına yasallık ve meşruluk görünümü vermeyi amaçlayan aklama suçu, suçtan elde edilen nakit formdaki yüksek miktardaki meblağın öncelikle şekil değiştirmesi, daha ufak boyutlara indirgenmesi ve daha sonra el değiştirmesi suretiyle de işlenebilecektir. (Değirmenci, 2007: 9).
Tezimizin birinci bölümünde; konu ile ilgili düzenleyici tüm ulusal mevzuata ve ayrıca suç gelirleri ile mücadeleye yönelik kurulmuş olan uluslararası kuruluşlara ve getirilmiş standartlara, mücadelede uygulanan yöntemlere yer verilecektir. Ayrıca konu ile ilgili önleyici, bastırıcı ve operasyonel tedbirlere de değinilecektir. Kasım 1996’da “4208 Sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun”un yürürlüğe girmesi ve Şubat 1997’de Mali Suçları Araştırma Kurulunun kurulması ile birlikte Türkiye’de suç gelirlerinin aklanması suçu ile mücadele fiili olarak başlamış ve bu yönde çalışmalara hız verilmiştir. Suç gelirleri ile mücadelede uluslararası hukuksal araçların oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu suç tipi ile mücadelenin esası, küresel ölçekte mevzuatların uyumlaştırılmasına dayanmaktadır (Değirmenci, 2008:142). Gerek uluslararası arenada aklama ve terörün finansmanı ile mücadele standartlarının gelişmesi, gerekse uluslararası ekonomik ve finansal ilişkilerin daha önceki dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar
artması, gelişen şartlara uygun yasal düzenlemeleri gerektirmiş; bu bakımdan suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanı ile mücadelede etkinliğin sağlanmasını teminen çok sayıda düzenlemeler içeren 5549 sayılı Kanun 18 Ekim 2006 tarih ve 26323 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir (Aykın,Sözmen,2008:149). Söz konusu Kanunda; aklama suçunun cezalandırılması ve soruşturulması konusunda temel ceza ve usul kanunlarının uygulanması esası benimsendiğinden Kanun metninde bu yöndeki düzenlemelere yer verilmemiştir. Daha önce yönetmelik ve tebliğlerle belirlenen yükümlülüklerle ilgili temel esaslar ise 5549 sayılı Kanun kapsamına alınmış ve yükümlülüğe aykırı davranışların cezalandırılmasında ikili bir ayrıma gidilmiştir. Buna göre daha önce hapis cezası yaptırımı öngörülen kimlik tespiti, şüpheli işlem bildirimi gibi bazı temel yükümlülüklerin ihlalinde idari para cezası uygulaması benimsenmiştir. Suç gelirleri ile mücadele ulusal boyutunun yanı sıra uluslararası boyutu da bulunan bir mücadele alanıdır. Tezimizde; bu amaçla ortaya konulan başlıca uluslararası enstrümanlara da kronolojik sıra esas alınarak yer verilecektir.
Çalışmamızın ikinci bölümünde; suç gelirleri ile mücadelede rol alan belli başlı kurumların görev ve yetkileri genel anlamda ele alınarak suç gelirleri ile mücadeledeki rolüne ayrıntılı olarak değinilecektir. Bu bölümde sırasıyla; Mali Suçları Araştırma Kurulu, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na değinilecektir.
Çalışmamızın üçüncü bölümünde; karşılaştırma yapma imkanı vermesi adına diğer ülke uygulamalarına yer verilecek; çeşitli ülkelerde suç gelirleri, suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanı ile mücadele kapsamında ne tür yasal düzenlemeler getirildiği ele alınacaktır. Bu bölümde sırasıyla, Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Avrupa Birliği düzenlemeleri, Fransa ve Almanya’ya değinilecektir.
Çalışmamızın dördüncü bölümünde; bazı örnek olaylar ortaya konularak suç geliri ve suç gelirlerinin aklanması kavramlarının okuyucunun zihninde somutlaştırılmasına çalışılacaktır.
Çalışmamızın sonuç kısmında ise suç gelirlerine, suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanına yönelik mevzuata, bu hususta getirilmesi gereken tedbirlere ve yapılması
gereken düzenlemelere ilişkin değerlendirmelerde bulunulacaktır. Ülkemizde çok ayaklı bir yapı ile sürdürülen suç gelirleri ile mücadelenin hangi yönlerden desteklenirse daha verimli olarak yürütülebileceği hususu tartışılacaktır. Bu anlamda, kurumlar arası koordinasyonun ve eşgüdümün değerine ve önemine vurgu yapılacaktır.
BÖLÜM 1
SUÇ GELİRLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMSAL ÇEVÇEVE
1.1 Suç Geliri - Karapara Kavramı
İngilizce literatürde genel olarak dirty money (kirli para) terimi ile ifade edilen ve suçtan elde edilmiş gelir manasına gelen karapara kavramı, Fransızca kaynaklarda da yine kirli para manasına gelen “I’argent sale” (kirli para) kavramı ile ifade edilmektedir. Uluslararası literatürde ise karapara kavramı, suç ekonomisi, yasadışı para, yeraltı ekonomisi, kara ekonomi olarak adlandırılmaktadır (Ergül, 2005:1). Karapara aklama, suç gelirinin suç ile ilişkisinin geriye dönük olarak fark edilmeyecek şekilde kesilerek ekonomik bir varlığa dönüştürülmesidir (Yeandle, Mainelli, Berndt, Healy, 2005:11). Karapara günlük konuşma dilinde; haksız kazanç, gayri meşru para kavramları ile de ifade edilmektedir (Ümütli, 2006:2). Paranın kara olarak nitelenmesinin sebebi; karanlık olması, kaynağının meşru olmaması, bir suç neticesinde meydana gelmesi ve dolayısı ile haksız kazanç olmasıdır. Bu nedenle paranın bu şekilde nitelenmesi, onun yalnızca hukuk kurallarına aykırılığını değil, aynı zamanda toplum nazarında da hoş olarak karşılanmadığını ifade etmektedir (Mutlu, 2008:295).
Karapara; en genel ifadeyle suçtan elde edilen para, kirli para olarak basit bir şekilde tanımlanabilir. Bu kavram önceleri uyuşturucu ticaretinden elde edilen gelir anlamında daha dar biçimde kullanılırken zamanla kaynaklandığı suçlar çeşitlenmiş ve hemen hemen her tür ciddi suçtan elde edilen gelir, karapara olarak tanımlanmaya başlamıştır. Meri mevzuatımızda karapara ifadesi yerine suç geliri, suçtan elde edilen gelir ifadeleri kullanılmaktadır. Karapara aklama ise “yasa dışı faaliyetlerden elde edilen gelir ve menfaatlerin, yasalmış gibi gösterilerek ekonomik sisteme entegre edilmesidir” (Çelik, Koçağra, Güler, 2000:1).
Karapara aklanmasında yaşanan ilk örnek; ABD’de içki yasağının olduğu 1920’li yıllarda, Al Capone adlı mafya babasının içki kaçakçılığından elde ettiği gelire, yasal görüntü vermek için çamaşırhaneler zinciri kurması ve buradan elde ettiği yasal gelirlerle içki kaçakçılığından elde ettiği geliri karıştırarak muhasebe kayıtlarına geçirmesi; gelirin vergisini de ödeyerek, yasal bir gelir haline getirmesidir (Güner, 2000: 193).
Dünya çapında aklanan karaparanın miktarı tam olarak bilinmemektedir. Bu konuda yapılan çeşitli değerlendirmelerde ve araştırmalarda oldukça farklı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Değerlendirmeleri yapanlar ve ulaştıkları sonuçlar aşağıda belirtilmiştir (Biagioli, 2008: 88).
1) Avrupa;
Baker (2005): Yıllık 230 milyar ABD Doları Walker (1998): Yıllık 1 trilyon ABD Doları 2) OECD Ülkeleri;
Schneider (2007): 1.1 trilyon ABD Doları 3) Dünya çapında;
Walker (1998): Yıllık 2.85 trilyon ABD Doları
IMF (1998): Dünyadaki yıllık toplam yurtiçi hasılanın yüzde 2 ila 5’i (640 milyar ABD Doları-1.6 trilyon ABD Doları)
Reuter ve Truman (2004): 45-280 milyar ABD Doları Baker (2005): Yıllık 1 trilyon ABD Doları
1.2 Kayıtdışı Ekonomi-Karapara İlişkisi
Ekonomiler, kayıt altına alınan ekonomiler ve kayıt altına alınmayan ekonomiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır (Savaşan,1994:52). Kayıt altına alınan ekonomiler fiilen gerçekleşmiş ekonomik faaliyetlerin resmi olarak kayıt altına alınmasıyla oluşmaktadır.
Kayıt altına alınan ekonomilerde gerçekleşen ekonomik faaliyetler resmi kayıtlara geçirilmekte, vergilendirilmeye tabi tutulmakta ve kamu ekonomisine konu olmaktadır (Taşdelen, 1994:470). Kayıt altına alınmayan ekonomi ise fiilen gerçekleşmiş olduğu halde resmi makamlara bilgi verilmeyen, kamu otoritelerinin resmi kayıtlarına girmeyen ekonomik faaliyetlerdir. Kayıt dışı ekonomi kavramı genel itibariyle fiilen gerçekleşmiş olmasına rağmen resmi kayıtlara girmeyen, GSMH hesapları dışında kalarak resmi GSMH’nin doğru olarak ölçülememesine neden olan ve vergilendirilemeyen ekonomi kesimini ifade etmektedir (Yılmaz, 1994:16). Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede en temel
amaç, kamu finansmanı için gerekli olan gelirin kayıtlı ekonomideki bireylerin vergi yükünü arttırmadan kayıt dışı ekonomi sektörünün vergilendirilmesinin sağlanmasıdır (Bakkal, 2007:2).
Kayıt dışı ekonomiye ilişkin ilk ekonomik araştırmalar 1940’lı yılların başlarında yapılmasına rağmen, bu konuda ilk bilimsel katkı Gutmann’ın 1977’de yayınlanan “The Subterranean Economy - Yeraltı Ekonomisi ” isimli makalesiyle olmuştur. Bu sebeple, 1980’lere kadar kayıt dışı ekonomi uluslararası bir olgu olarak görülmemiştir. Kayıt dışı ekonomiye ilişkin ilk uluslararası konferans ise 1983 yılında Almanya’nın Biefeld eyaletinde yapılmıştır. Bu konferansın amaçlarından biri kayıt dışı ekonominin tanımsal problemleri hakkında genel ilkelere varmak olduğu halde, katılımcılar bu konuda herhangi bir uzlaşmaya varamamışlardır ve kayıt dışı ekonomiyi açıklamak için çok farklı tanımlamalar kullanılmıştır (Prokhorov, 2001:7).
Kayıt dışı ekonomi, ekonomilerin yapısına ve genel seyrine göre farklı biçimlerde ortaya çıkmakta ve bu niteliklerine göre çok faklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bu nedenle, literatürde birbirinden farklı çok sayıda kayıt dışı ekonomi tanımı bulunmaktadır. Bu kavramın muğlaklığı aslında daha çok ilgi çekmesine de yol açmaktadır. Aşağıda kayıt dışılığın farklı yönlerine vurgu yapan bazı tanımlara yer verilmiştir.
Ulusal düzeyde en genel ve kabul gören tanımlamayla kayıt dışı ekonomi; bilinen istatistik yöntemlerine göre tahmin edilemeyen ve gayri safi milli hasıla (GSMH) hesaplarını elde etmede kullanılamayan gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümüdür (Derdiyok, 1993: 54).
Dar ve geniş anlamda ele alınacak olursa; dar anlamda kayıt dışı ekonomi iktisadi faaliyetlerden yasal olup, belgeye bağlanmamış olanları ifade ederken, geniş anlamda kayıt dışı ekonomi yasal faaliyetlerin yanında uyuşturucu ve kadın ticareti, kumar, silah kaçakçılığı gibi faaliyetleri de kapsamaktadır (Işık, Acar, 2003: 118). Kayıt dışı ekonomi GSMH, vergi ve istihdam açısından da tanımlanmıştır. GSMH açısından kayıt dışı ekonomi; tanım olarak GSMH hesapları içinde olmasına rağmen kapsanamayan üretim ve gelirlerin büyüklüğünü, vergi açısından; vergilenmesi gerektiği halde çeşitli sebeplerle vergi yetkililerinden gizlenen ve denetlenemeyen gelirleri, istihdam açısından; sosyal güvenlik kurumlarına kayıtlı olmadan çalışan kesimleri ve toplam istihdamda gözükmeyen ve işsiz olduğu kabul edilen eksikleri ifade etmektedir (Ilgın, 2002:145). Bunların yanında kayıt dışı iktisadi faaliyetler; kayıtlı ekonominin boşluklarını kullanan, herhangi bir kayıtlı
örgütte kaydı olmayan, vergi ve sosyal güvenlik sistemince (çoğunlukla) izlenemeyen, yasalar tarafından düzenlenmemiş iktisadi faaliyetler olarak tanımlanmıştır (Çolak, Bekmez, 2007:40). Vergi idaresi açısından ise kayıt dışı ekonomi; iktisadi faaliyetlerden vergi idaresinin bilgisi dışında bırakılan ve vergi kaçırma amacı olan tüm faaliyetlerdir (Gücenme, 2004: 23).
Kayıt dışılığı ortaya çıkaran ekonomik nedenlerden bir diğeri de ekonomilerin genellikle küçük ve orta boy işletmelerden (KOBİ) oluşmasıdır. KOBİ’lerin dış finansman sağlama olanaklarının kısıtlı olması ve risk sermayesi yatırım ortaklığı, KOBİ borsaları, kredi garanti fonu gibi kurumların henüz yeterince yerleşmemiş olduğu ülkelerde bu durum işletmeleri aynı zamanda bir oto-finansman yolu olan daha az vergi ödeme yoluyla faaliyetlerini finanse etmeye itmektedir. Ayrıca işletmeler küçüldükçe kayıt dışı işçi çalıştırma artmaktadır. Çalıştırılan işçi sayısına bağlı olarak getirilen bazı yükümlülükler de işletmeleri küçük işletme seklinde yeni arayışlara yöneltmektedir (Acar, Işık, 2003:120).
Kayıt dışılığı etkileyen diğer bir faktör ise ülkedeki gelir dağılımıdır. Gelir dağılımının kayıt dışı ekonomiyle ilişkisi, gelirden düşük pay alan grupların gelirlerini artırmak amacıyla kayıt dışı istihdama arz yaratması durumunda ortaya çıkmaktadır. Gelirlerin yetersizliği karşısında düşük gelir grubunda bulunan bireyler ya ek iş talebiyle işgücü piyasasına çıkmakta ya da nitelikleri itibariyle işgücü piyasasına dahil olmayan kadınlar ve hatta eğitimlerinin aksaması pahasına çocuklar bu piyasaya dahil olmaktadır. Gerek ek iş talebiyle piyasaya çıkan işgücü, gerekse kadın ve çocuklar, üretken istihdam alanlarının yetersiz olması veya konumlarının zorlaması nedeniyle büyük ölçüde kayıt dışı sektörde istihdam şansı aramaktadır (DPT, 2015:3).
İster gelişmiş ister gelişmekte olsun tüm ekonomilerde büyüyen ve çeşitlenen ekonomik faaliyetler ve bu faaliyetlerin meydana geldiği şehirlerin büyüme hızları (hem nüfus hem de iş hacmi bakımından) devletin kontrolü ve denetimi dışında pek çok ekonomik üretimin meydana gelmesine sebep olmaktadır. Bu faaliyetler yasadışı faaliyetler olmamasına rağmen resmi bir kimliğe de sahip değillerdir. Kayıt dışılık, ekonomiler açısından bir sorun olup kaynağını enformel sektör oluşturmaktadır (Sassen, 1994:291). Geçmişte enformel kesim sadece ayakkabı boyacıları ve kibrit satıcıları topluluğu olarak tanımlanırken enformel üretimin kentin birçok gereksinimini sağladığını; inşaat, taşımacılık, dağıtım,
gıda ve içecek üretimi, berberlik, çamaşırcılık gibi yasal faaliyetlerden; hırsızlık, çalınmış mal ticareti, kaçakçılık gibi yasadışı faaliyetlere kadar uzandığını ileri sürenler olmuştur.
Ayrıca bu kesimin kayıtlı kesimle ilişki halinde olabileceği ifade edilmiştir (Özar, 1996:511–512). Nitekim, 1980’lere gelindiğinde ise, enformel sektörün kayıtlı kesimle ve ihracat potansiyeliyle ilişkisi üzerinde durulmuştur. Enformel kesimin devletin düzenleme ve denetleme alanı dışında faaliyet göstermesinin üretim maliyetlerini düşürüp düşürmediği, kayıtlı kesimin dış piyasalarda rekabet gücünü artırmak amacı ile özellikle düşük maliyet ile üretim yapan enformel kesimle ilintili olduğu düşünülmüştür (Özar, 1996:510). Enformel ekonomik faaliyetler, hukuken statüsü tanımlanmamış olan ya da hukuken statüsü tanımlanmış olsa bile yasalara uygun işletilmeyerek yasadışı konuma düşen ve böylece kurumsallaşamayan bir yapı arz eden üretim ve çalışma ilişkilerini ifade eder (Güngör, 1995:203). Yani enformel ekonomi, devletin düzenleyici çatısı altında olmayan veya bunlara uyan faaliyetler dışındaki diğer tüm gelir yaratıcı faaliyetleri de kapsamaktadır (Sassen, 1994:292). Enformel ekonomik faaliyetler ulusal ekonominin her alanında görülebilir. Ancak sektör yoğunlukları, sektörler itibariyle farklılık gösterebilmektedir. Bir ekonomide aynı zaman diliminde üretilen mal çeşitleri hem formel hem de enformel olabilir. Bu durumda ekonomide bazı mallar gizli olarak üretilmektedir.
Bu tür malların üretiminin yapıldığı sektör de enformel sektördür (Kolm ve Larsen, 2003:2). ILO; enformel ekonomik faaliyetleri, kayıtlı olup olmama kriterine göre belirlemektedir. ILO’ya göre enformel ekonomik faaliyetlerin temel amacı bu sektördeki kişilere istihdam ve gelir yaratmaktır. Dolayısıyla bu sektörde uğraşanlar, bu alanın ekonomik ajanlarıdır. Bu ajanlar, tipik olarak küçük bir yönetim anlayışıyla çalışan üretim faktörü bileşeninde sermayenin payının oldukça az olduğu emek yoğun küçük işletmelerdir (Şişman, 1999:30,31). Enformel ekonomi kavramı, devlet denetimi ve düzenlemesi dışında kalan ve kayıtdışı gerçekleşen üretim ve dağıtım faaliyetlerini de kapsar. Enformel sektör, yasadışı mal ve hizmet hareketlerini değil, yasal olmasına rağmen üretimi ve dağıtımı kayıtdışı gerçekleşen mal ve hizmetleri kapsar (Yükseker, 2003:43).
Gelişmiş ülkelerde kayıtdışı ekonominin önemli boyutlarda olduğu konusunda kanıtlar vardır. Bu ülkelerde GSMH’nın %8’i ile %30’u arasında kayıtdışı ekonomi oranı tespit edilmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki kayıtdışı ekonominin büyüklüğü gelişmekte olan ülkelerdeki ve geçiş ekonomilerindeki kayıtdışı ekonomilerden daha küçüktür. Bu tahminler gelişmiş ülkelerde de kayıtdışı ekonominin boyutunun dikkate değer düzeylerde olduğunu göstermektedir (Fleming, 2000:407).
Yasadışı ekonomik faaliyetlerin en önemli ayırt edici özelliği, bu faaliyetlerin yasal bir dayanağının olmaması ve yasaların suç saydığı veya yasakladığı faaliyetlerle ilişkili olmasıdır. Yasadışılık özelliği sadece faaliyetin kendisinde olabileceği gibi yapılma biçiminde de görülebilir. Yani esas itibariyle yasaların kabul ettiği bir faaliyetin, yasaların dışına çıkarak yapılması bu faaliyeti yasadışı yapabilir. İkinci özellik olarak, yasadışı faaliyetlerin yasal faaliyetlere oranla daha yüksek bir getiriye sahip olmasıdır. Burada sorun yasadışı ekonomik faaliyetlerin neye odaklandığına bağlıdır. Bu şekildeki odaklanmalar kayıtdışı ekonominin doğası içinde bulunur. Kanunlarda ne kadar çok yazılı kural olursa o kadar fazla insan bu yazılı kuralları ihlal edecektir. Bu kuralların çokluğu kayıtdışı ekonominin büyümesine neden olur (Epstein, 1994:188-202).
Suç ekonomisi, araştırmacıların kesin olarak anlaşmaya varamadıkları bir kavramdır. Eğer bir aile; gelirinin %20’sinden daha fazla oranda harcamada bulunuyorsa, bu ailenin kayıt dışı bir geliri olduğunu kabul etmişlerdir. Buna göre 1977 yılında kayıtdışı ekonominin GSMH’nın %2.3’ü ile %3’ü oranında olduğunu tespit etmişlerdir (Dilnot-Morris ,1984:124). Bu ailelerinden bir kısmının kayıt dışı ekonomiye dahil geliri olduğu varsayılırsa bulunan bu oran %6 ile %8 arasında çıkabilir (O’Higgins, 1989:175-198).
1973 yılını baz alınan çalışmada işsizlik ve gelir vergisi değişkenleri ele alınarak kayıtdışı ekonomi 1979 yılı için %3 ile %10.9 arasında tespit edilmiştir (O’Higgins, 1989:175-198).
İşlem hacmi yaklaşımı ile 1981’de kayıt dışı ekonominin GSMH’nin %15’i oranında olduğu belirtilmektedir. Bazı araştırmacılar ise hane halkı gelir ve harcama raporlarını kullanarak tahminde bulunmuştur. Buna göre araştırmacılar 1991 yılındaki harcama ve gelir arasındaki farkı 315 milyon dolar olarak bulmuş ve bu oranın gerçek rakamdan çok düşük bir oranda olduğunu söylemiştir. Hane halklarının gelirlerinin %4’lük bir kısmını hiç harcamadıklarını ve bunun tahminlere dahil edilmesinin gerektiğini belirtmiştir. 1991’de kayıtdışı ekonominin GSMH’ya oranını %8.1, 1992’de ise %8 olarak bulunmuştur (Paglin, 1994:2157-2177).
Şehirleşmenin artması ile birlikte köyden kente göçün bir sonucu olarak, suçların da arttığı söylenebilir (Gümüş, 2004:99). Örnek olarak, uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı gibi talep esnekliği son derece sert olan mal türlerinin yasadışı ticaretini konu alan faaliyetlerden elde edilen gelirin çok yüksek olması, yasadışı eylem–yasadışı gelir zincirinin oluşmasına ve bu zincirin halkalarının birbirini besleyen bir sebep sonuç ilişkisi içinde bulunması ise suç ekonomisinin doğmasına olanak sağlamıştır (MASAK, 2015:1).
Bu ekonominin temel özelliği, faaliyet alanının tamamı ile yasalarca yasaklanmış olmasıdır. Suç ekonomisinin bir diğer özelliği de, mücadelede önceliğin güvenlik güçlerinde olmasıdır. Ortaya çıkan kazancın belirlenmesi ve vergilendirilmesi ise daha sonraki aşamadır (Kılıçdaroğlu, 2000:18). Tanımdaki suç ekonomisi kavramı; iktisadi, ticari ve mali suçların tümünü içermektedir. Ekonomik suçlar içerisine, karşılığında gelir elde etmeye yönelik tüm yasadışı faaliyetler girer. Bu nedenle hırsızlık, kaçakçılık, dolandırıcılık, yağmacılık, nüfuz ticareti, sahtecilik, rüşvet, kadın ticareti vb. gibi suçların yanı sıra, çıkar karşılığı adam öldürme veya kaçırma gibi suçlarda ekonomik suçların içerisinde incelenebilir (Günay ve Şahbazov, 1999:126). Ekonomik suçlar günümüz dünyasında en önemli yasadışı faaliyet alanı haline gelmiştir. Diğer taraftan dengesiz ya da yetersiz kalkınma ile aşırı gelişmişlik ortamlarının her ikisinin yaşandığı ülkelerde suç oranları diğer ülkelere nispeten yüksektir. Suç işleyenler ekonomik gücü kendi tekelleri altına almaya çalışmakta bu güç vasıtası ile özellikle az gelişmiş veya geçiş aşamasındaki bazı ülkelerde politik gücü de etkileri altına almaktadırlar (Yetim, 2000:6). Suç ve diğer yer altı ekonomik faaliyetleri hayatın bir gerçeğidir. Birçok toplum bunları kontrol etmek için çeşitli ölçütler getirmektedir. Amerika’da kayıt dışı ekonominin genel olarak yasadışı faaliyetlerden (uyuşturucu ticareti vb.) ve enformel sektörden kaynaklandığı görülmektedir. Feige, Gutmann ve Tanzi’nin çalışmaları bu konuda ABD’de yapılan çalışmalara örnektir. Örneğin; Amerikan vatandaşları vergi kaçakçılığı karşısında, hırsızlık gibi diğer yasadışı faaliyetlere göre daha az suçluluk duymaktadırlar (Frey, 1994:93).
İtalya Ulusal İstatistik Enstitüsü’nün (ISTAT) verileri ile Bovi’nin yapmış olduğu 1980–
1997 yılları arasındaki araştırma ve Tanzi’nin ekonometrik yaklaşımına göre kayıtdışı ekonominin tahmini boyutları %21.2-%22.6 arasındadır (Bovi, 2000:11). Contini, İtalya’da kayıt dışı ekonomiyi ölçmek için istihdam yaklaşımını kullanmıştır. Bu yöntem İtalya’nın kayıt dışı ekonomisini ölçmek için pek çok kez kullanılmıştır. Contini; kayıt dışı istihdamın toplam istihdama oranını 1970’lerin sonları için yapmış olduğu çalışmada 1976’da %8.9 ve 1977’de %9.8 arasında olduğunu bulmuştur. Bu değişimin sebebini de;
İtalya için yapılan çalışmaların çoğunun, kayıt dışı ekonominin boyutunu çalışan sayıları yolu ile tespit etmeye çalışmasından kaynaklandığını söylemiştir (Contini,1998:237-250).
Yasadışı faaliyetlerde bulunanlar hakkında tutulan istatistikler bir araya getirildiğinde, bu faaliyetlerin meydana gelme sıklığı ve bu faaliyetlerin büyüklüğü, ülkenin kaynaklarının dağılımının etkin olması açısından kritik bir öneme sahiptir (Schneide, 2001:1).
1.3. Suç Gelirleri İle İlgili Uluslararası Mevzuat - Uluslararası Sözleşme ve Metinler
Suç gelirleri ile mücadelede uluslararası hukuksal araçların oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu suç tipi ile mücadelenin esası, küresel ölçekte mevzuatların uyumlaştırılmasına dayanmaktadır (Değirmenci, 2008:142). Bu amaçla ortaya konulan başlıca uluslararası enstrümanlara kronolojik sıra esas alınarak aşağıda değinilecektir.
- Suç Kaynaklı Paranın Saklanması ve Transferlerine İlişkin Tedbirler Hakkındaki R (80) 10 Sayılı Tavsiye Kararı
Suç Kaynaklı Paranın Saklanması ve Transferlerine İlişkin Tedbirler Hakkındaki R (80) 10 Sayılı Tavsiye Kararı 27.06.1980 tarihinde Avrupa Konseyi Uzmanlar Komitesi toplantısında kabul edilmiştir ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması ile mücadelede oluşturulan ilk uluslararası hukuksal araçtır. Uluslararası bankacılık sisteminin, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin aklanması amacıyla kullanımını önlemeye yöneliktir ve tavsiye niteliğinde olup imzalayan devletler üzerinde bağlayıcılığı yoktur (Dönmez, 2010: 69).
- Basel Komitesi İlkeler Bildirisi
12.12.1988 tarihinde Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, İsveç, İsviçre, İngiltere, ABD ve Lüksemburg Merkez Bankası temsilcileri ve denetim otoritelerinden oluşan Basel Komitesi, “İlkeler Bildirisi”ni yayınlamıştır. Söz konusu Bildiride mali kurumlar aracılığı ile karapara aklanmasının önlenmesine yönelik olarak bankalar açısından getirilen kimlik tespiti ve diğer önleyici tedbirler düzenlenmektedir (MASAK, 2015:1).
- Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
1988 yılında kabul edilen “Viyana Sözleşmesi” olarak anılan sözleşme ile uyuşturucu madde suçları ve ilgili faaliyetler sonucu elde edilen gelirlerin aklanması suç olarak düzenlenmişitr. Yani öncül suç olarak sadece uyuşturucu suçları kabul edilmiştir.
25.11.1995 tarih ve 22474 sayılı Resmi Gazetede “Uyuşturucu ve Psikotrop Maddeler Kaçakçılığına Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” yayımlanmış ve söz konusu sözleşmeye Türkiye’de taraf olmuştur (Dönmez, 2010: 66).
- Suç Kaynaklı Gelirlerin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsaderesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi
1990 yılının Kasım ayında kabul edilen “Strasburg Sözleşmesi” olarak anılan sözleşme ile aklama suçunun tanımı genişletilmiş ve her türlü suçtan elde edilen gelirin aklanması suç haline getirilmiştir. Öncül suçların kapsamına herhangi bir ayrım yapılmaksızın tüm suçlar dahil edilmiştir (Dönmez, 2010: 70).
- Avrupa Birliği 91/308/EEC Sayılı "Mali Sistemin Karaparanın Aklanması Amacıyla Kullanılmasının Önlenmesi Hakkında Konsey Direktifi"
10.06.1991 tarihinde yayımlanan Direktif ile Viyana Sözleşmesine benzer bir şekilde sadece uyuşturucu madde suçları öncül suç olarak kabul edilmiş ve mali kurumlara birtakım yükümlülükler getirilmiştir (MASAK, 2015:1).
- Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
12-13 Aralık 2000 tarihlerinde Palermo’da kabul edilen Sözleşme “Palermo Sözleşmesi”
olarak anılmaktadır. Türkiye tarafından 30.01.2003 tarihinde kabul edilmiştir. Bu sözleşmeye göre tüm suçlar öncül suç olarak belirlenmiş herhangi bir sınır veya eşik benimsenmemiştir. Ayrıca önemli bir nokta öncül suç failinin aklama suçunun faili olması yönünde Sözleşmede bir zorunluluk bulunmamasıdır (UN, 2014:1).
- Avrupa Birliğinin 2005/60/EC Sayılı Konsey Direktifi
26.10.2005 tarihinde yayımlanan Direktif ile 91/308/EEC sayılı Direktif yürürlükten kaldırılmış ve 2005/60/EC sayılı Konsey Direktifi ile Avrupa Konseyi, suç gelirlerinin izlenmesi, dondurulması, ele geçirilmesi ve müsaderesi için gerekli çalışmaları yapmakla görevlendirilmiştir. Bu Direktifin getirdiği en önemli yenilik mali sistemin karapara aklamanın yanı sıra terörizmin finansmanı amacıyla da kullanımının önlenmesi yükümlülüğünü getirmesidir. 1991 tarihli Direktifte kıymetli taş, maden veya sanat eseri
gibi değerli mal satıcıları ve müzayedeciler kendileri tarafından yapılan 15.000 EURO yu aşan işlemlerinde kapsam altına alınmış iken, 2005 tarihli Direktifte tüzel veya gerçek kişi ürün satıcıları tek işlem veya birbiri ile bağlantılı birden fazla 15.000 EURO yu aşan işlemlerde nakit ödeme yapıldığında kapsam altına alınmıştır. Ayrıca kayyım kurumu ve şirket hizmet sağlayıcıları bu Direktif ile kapsam altına alınmıştır (EU, 2014:1).
1.4. Uluslararası Kuruluşlar
1.4.1. Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force- FATF)
Kısaca FATF olarak anılan bu uluslararası kuruluşun, 1989 yılında Paris’te gerçekleştirilen G-7 Zirvesinde OECD bünyesinde oluşturulmasına karar verilmiştir. FATF uluslararası bir organ olup amacı, ulusal ve uluslararası düzeyde karapara aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele amacıyla politika geliştirmektir. Söz konusu politikalar, bu tür gelirlerin gelecekteki suç faaliyetleri için kullanılmasını ve meşru ekonomik faaliyetleri etkilemesini önlemeyi amaçlamaktadır (Aydın, 2008:201). Türkiye FATF’e 25.09.1991 yılında üye olmuştur.
1990 yılında FATF tarafından suçtan kaynaklanan malvarlığının aklanmasının önlenmesinde rehber mahiyetinde olan “40 Tavsiye” (40 Recommendations) yayımlanmıştır. Bu tavsiyeler 1996 ve 2003 yıllarında revize edilmiştir (FATF,2014:1).
ABD’ de bulunan ikiz kulelerin terör amaçlı bir eyleme maruz kalmasının ardından terörizmin finansmanı ile mücadeleye yönelik “Dokuz Özel Tavsiye” yayımlanmıştır (FATF, 2014:1). Bunlara sırada aşağıda yer verilmiştir:
1- Birleşmiş Milletler Belgelerinin Onaylanması ve Yürürlüğe Konması:
Her ülke Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'ni onaylamak ve tam olarak uygulamak için acil önlemler almalıdır.
Ülkeler, terörist eylemlerin finansmanının önlenmesi ve durdurulmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Kararlarını, özellikle 1373 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararını derhal yürürlüğe koymalıdır.
2- Terörizmin, Terörist Eylemlerin ve Terör Örgütlerinin Finansmanının Suç Haline Getirilmesi:
Her ülke, terörizmin, terörist eylemlerin ve terörist örgütlerin finansmanını suç haline getirmelidir. Ülkeler, bu suçların karapara aklamanın öncül suçları olarak düzenlenmesini temin etmelidirler.
3- Terörist Malvarlıklarının Dondurulması ve Müsaderesi:
Terörist eylemlerin finansmanının önlenmesi ve durdurulmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Kararları uyarınca, her ülke terörizmin ve terörist örgütlerin finanse edilmesinde kullanılan paraların veya diğer malvarlıklarının gecikmeksizin dondurulması için gerekli önlemleri uygulamalıdır.
Her ülke, terörizmin, terörist eylemlerin veya terörist örgütlerin finansmanına ait veya bunların finansmanında kullanılan ya da kullanılması tasarlanan malvarlığına el konulması ve bu malvarlığının müsaderesi için yetkili otoritelere imkan sağlayan yasal önlemleri de içeren önlemler benimsemeli ve yürürlüğe koymalıdır.
4- Terörizmle İlgili Şüpheli İşlemlerin Bildirimi:
Karaparanın aklanmasının önlenmesine dair yükümlülüklere tabi olan mali kurumlar veya diğer işletmeler veya varlıklar, fonların terörizm, terörist eylemler veya terörist örgütlerle bağlantılı veya ilgili olduğundan ya da bunun için kullanıldığından şüphelenirlerse ya da şüphelenmek için makul nedenleri olursa, şüphelerini yetkili otoritelere derhal bildirmelidirler.
5- Uluslararası İşbirliği:
Karşılıklı yasal yardım veya bilgi değişimine dair bir anlaşma, düzenleme veya diğer bir mekanizmaya dayanarak, her ülke bir diğer ülkeye, terörizmin, terörist eylemlerin ve terörist örgütlerin finansmanına ilişkin davalar, idari araştırma ve soruşturmalar ile cezai ve medeni uygulamalarda mümkün olan maksimum yardımı sağlamalıdır.
Ülkeler, terörizmin, terörist eylemlerin veya terörist örgütlerin finansmanı ile suçlanmış şahıslar için güvenli sığınaklar sağlanmamasını teminen olası tüm önlemleri almalı ve mümkün olduğu takdirde bu şahısların suçu işledikleri ülkeye iade edilmesi için yürürlüğe konmuş prosedürlere sahip olmalıdır.
6- Alternatif Havale Yöntemleri:
Her ülke, gayri resmi bir para veya değer transfer sistemi veya ağı aracılığıyla transfer de dahil olmak üzere, para veya değer transferi hizmeti sağlayan şahıs veya tüzel kişiliklerin lisanslı veya kayıtlı olmaları ve bankalara ve banka dışı mali kurumlara uygulanan tüm FATF Tavsiyelerine tabi tutulmalarının sağlanabilmesi için gerekli önlemleri almalıdır.
Her ülke, bu hizmeti yasadışı bir şekilde yerine getiren şahısların veya tüzel kişiliklerin idari, medeni veya cezai yaptırımlara tabi olmasını temin etmelidir.
7- Elektronik Transfer:
Ülkeler, para havale edenler de dahil olmak üzere mali kurumların fon transferlerinde ve ilgili mesajlarda havaleyi yapan kişiye ilişkin tam ve makul bilgileri (isim, adres, hesap numarası) temin etmelerini gerekli kılmak için önlemler almalıdır ve söz konusu bilgi transfer veya ödemeler zincirindeki mesajlarda yer almalıdır.
Ülkeler, para havale edenler de dahil olmak üzere mali kurumların, havaleyi yapan kişiye ilişkin tam bilgiyi (isim, adres, hesap numarası) içermeyen şüpheli fon transferi faaliyetlerini sıkı bir şekilde incelemelerini ve izlemelerini sağlamak için önlemler almalıdır.
8- Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlar:
Ülkeler, terörizmin finansmanı amacıyla kötüye kullanılabilen varlıklarla ilgili kanun ve yönetmeliklerin yeterliliğini yeniden gözden geçirmelidir. Kar amacı gütmeyen kuruluşlar özellikle istismara açıktır ve ülkeler bunların;
(i) terörist örgütler tarafından yasal varlık süsü verilerek,
(ii) varlıkların dondurulması önlemlerinden kaçmak amacı da dahil olmak üzere, terörizmin finansmanının sağlanması amacıyla kendi çıkarları doğrultusunda kullanılarak,
(iii) yasal amaçlı fonların el altından terörist örgütlere saptırılmasını gizleyerek veya saklayarak,
kötüye kullanılmasını engelleyecek tedbirleri almalıdır.
9- Kuryeler Aracılığıyla Para Nakli:
Ülkeler, nakit para ve para yerine geçen kıymetli evrakların fiziksel sınır ötesi naklini tespit etmek için bir bildirim sistemi ya da diğer beyan yükümlülüklerini de içeren önlemler almalıdır.
Ülkeler, kendi yetkili makamlarının terörizmin finansmanı ya da karapara aklama ile bağlantısı olduğundan şüphelenilen ya da yanlış olarak bildirilen ya da beyan edilen nakit ya da para yerine geçen kıymetli evrakların durdurulması ya da engellenmesine ilişkin yasal yetkilere sahip olmalarını sağlamalıdır.
Ülkeler, yanlış bildirim(ler) ya da açıklama(lar) yapan kişilerle ilgili olarak etkili, orantılı ve caydırıcı yaptırımların uygulamaya konmasını sağlamalıdır. Nakit para ya da para yerine geçen kıymetli evrakların terörizmin finansmanı ya da karapara aklama ile bağlantılı olması durumunda ülkeler söz konusu para ya da araçların müsaderesine imkan veren Tavsiye 3 ve Özel Tavsiye III'e uygun yasamaya ilişkin olanları da içeren önlemler almalıdır.
40 Tavsiye Kararı 4 ana başlık altında kırk adet tavsiyeden oluşmaktadır.
A. Yasal Sistemler kapsamında (T.1-3) ;
Aklama Suçunun Kapsamı,
Geçici Tedbirler ve Müsadere
B. Finansal Kuruluşlarca ve Finansal Olmayan Mesleklerce Alınması Gereken Tedbirler kapsamında (T.4-25) ;
Müşterinin Tanınması ve Kayıtların Saklanması
Şüpheli İşlem Bildirimi ve Uyumun Sağlanması
Aklama ve Terörizmin Finansmanını Engelleyecek Diğer Tedbirler,
FATF Tavsiyelerini (yeterince) Uygulamayan Ülkelere Yönelik Alınacak Tedbirler,
Düzenleme ve Denetim,
C. Karapara Aklama ve Terörün Finansmanı ile Mücadele için Kurumsal ve Diğer Tedbirler Kapsamında (T.26-34) ;
Yetkili Otoriteler, Görev ve Kaynakları,
Tüzel Kişilerin Şeffaflığı ve Bu Konudaki Düzenlemeler, D. Uluslararası İşbirliği (35-40) kapsamında;
Karşılıklı Adli Yardımlaşma ve Suçluların İadesi,
İşbirliğinin Diğer Şekilleri, alt başlıkları mevcuttur.
FATF’e üyelik için; grubun tavsiyelerini uygulamak ve düzenli karşılıklı değerlendirmeleri gerçekleştirmek konusunda siyasi düzeyde tüm faaliyetleri icra etmek, bulunduğu yerde bölgesel mali eylem mücadele gruplarının tam üyesi olmak veya bölgesel mali eylem mücadele gruplarının olmadığı yerlerde bu tür gruplar kurmak için lider olmak veya FATF ile çalışmak için hazır olmak, stratejik olarak önemli bir ülke olmak, uyuşturucu kaçakçılığından ve diğer ciddi suçlardan elde edilen gelirlerin aklanmasını suç olarak kabul etmek ve mali kurumlara müşterisini tanıma ve olağandışı ve şüpheli işlemleri bildirme yükümlülüğü getirmek şartları aranmaktadır (Değirmenci, 2008:149).
FATF metodolojisinde finansal olmayan iş ve meslek gruplarına yönelik olarak da aklama ve terörün finansmanı ile mücadele kapsamında birtakım düzenlemeler yapılması gerektiği belirtilmiş ve finansal olmayan meslek grupları şu şekilde sıralanmıştır;
Kumarhaneler,
Emlakçılar,
Kıymetli maden tacirleri,
Kıymetli taş tacirleri,
Avukatlar, noterler, diğer bağımsız hukuk işlerini yürütenler ve muhasebeciler, müşterileri için veya onlar adına aşağıda belirtilen faaliyetlerle ilgili mali işlemlerden;
• gayrimenkul alım-satımı,
• para, menkul kıymet yada diğer varlıklarının idare edilmesi,
• banka, tasarruf veya menkul kıymet hesaplarının idaresi;
• şirketlerin kurulması, faaliyette bulunması ve idaresi için gereken işlemlerin organizasyonu;
• tüzel kişilerin yada düzenlemelerin kurulması, faaliyette bulunması yada idaresi işleri ve işletmenin tüzel kişiliğinin alım-satımı.
Kayyımlık kurumları ve şirket hizmeti sağlayanlar müşterisi için aşağıdaki faaliyetlerle ilgili işlemleri düzenledikleri ya da gerçekleştirdiklerinde;
• tüzel kişiliğin kurucu acentesi gibi hareket edilmesi
• şirketin yöneticisi veya sekreteri, bir ortaklığın ortağı ya da diğer tüzel kişilerle ilgili benzer görevde bulunanlar gibi hareket edilmesi ya da bir başka kişiye bu yetkiyi verme amacıyla düzenleme yapılması
• bir şirkete, ortaklığa veya tüzel kişiye merkez büro; iş adresi ve yazışma adresi sağlanması,
• bir ekspres kayyımlık kurumunun kayyımı gibi hareket edilmesi ya da bir başka kişiye bu yetkiyi verme amacıyla düzenleme yapılması;
• bir başka kişi adına gerçek hissedar gibi hareket edilmesi.
FATF üye ülkelere ziyaretlerde bulunmakta ve yerinde değerlendirmeler yaparak tavsiyelere uyuma ilişkin “Değerlendirme Raporları” hazırlamaktır (Yıldız, 2004:27,28).
1.4.2. Egmont Grubu (Egmont Group of Financial Intelligence Units)
1995 yılında Brüksel’deki Egmont Arenberg Sarayında bir araya gelen bir grup mali istihbarat birimi tarafından uluslararası işbirliğini kolaylaştırmak amacıyla bir ağ oluşturulmasına karar verilmiştir. Bu organizasyon ismini söz konusu toplantının yapıldığı
saraydan almaktadır (EGMONT, 2014:1). Grubun amacı aklama suçu ile mücadelede mali istihbarat birimleri arasında işbirliği oluşturmak, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmaktır.
24.06.1997 tarihinde Egmont Grup “Amaç Bildirgesi”ni yayımlamıştır. 15.11.2004 tarihinde ise Mali İstihbarat Birimleri Arasında Bilgi Değişiminde En İyi Uygulamalar (Best Practises) belgesi yayımlanmıştır. Egmont Güvenli Ağı (Secure Web) vasıtasıyla yapılacak olan bilgi değişiminde birtakım ilkeler söz konusudur. Bunların başlıcaları;
bilginin talepte belirtilen amaca uygun kullanılması, izin alınmadan üçüncü tarafa bilgi verilmemesi, verilen bilgilerin gizliliğinin ve güvenliğinin sağlanması olarak sıralanabilir.
Ayrıca karşılıklı bilgi değişiminde EGMONT Secure Web ve standart bir form kullanılmalı, talep kısa sürede cevaplandırılmalı, her talebe ayrı bir referans numarası verilmeli ve irtibat görevlisinin iletişim bilgileri yer almalıdır. Egmont Grubunun halihazırda 116 üyesi bulunmaktadır. Türkiye 1998 yılı Şubat ayında üyelik başvurusunda bulunmuş ve Haziran ayında üyeliğe kabul edilmiş olup, 2001 yılının Mayıs ayından itibaren de ESW’nin fonksiyonlarından yararlanmaktadır (EGMONT, 2014:1).
Uluslararası metinlerdeki düzenlemeler doğrultusunda, “şüpheli işlem bildirimi”nin karaparanın aklanması ile mücadele sisteminin olmazsa olmaz bir parçası haline gelmesi merkezi bir birim ihtiyacını doğuran en önemli etken olmuştur. Kısaca bir mali kurum aracılığıyla gerçekleştirilen bir işlemde olağanüstü, alışılmadık bir durum veya şüpheyle karşılaşılması halinde, bu işlemin ve işlemi gerçekleştirenlerin yetkili otoritelere bildirilmesini gerekli kılan şüpheli işlem bildirim yükümlülüğü bu bildirimin nereye yapılacağı, bu bildirimlerin ne gibi işlemlere tabi tutulup, nasıl analiz edileceği ve ulaşılan sonuçlardan nasıl yararlanılabileceği sorularını da beraberinde getirmiştir. Bu kapsamda, karaparanın aklanması ile mücadelede, ülkelerin bankalar ve mali kurumlara şüpheli işlem bildiriminde bulunma ve bilgi verme zorunluluğu yüklemeleri sonucunda, her bir ülke tarafından, bildirime konu olan mali bilgileri toplamak, analiz etmek ve yetkili birimlere iletmekle görevli “mali istihbarat birimleri”(FIU) oluşturulmuştur.
Egmont Grubu çalışmalarını, üye ülke temsilcilerinin katılımı ile düzenlenen toplantılar yoluyla gerçekleştirmektedir. Grubun oluşturulması, karaparanın aklanmasıyla mücadelede uzun ve yoğun çalışmaların ürünüdür ve temellerini çeşitli uluslararası girişim ve kararlardan almıştır. Viyana Konvansiyonu, Basel İlkeler Bildirisi ve özellikle FATF 40 Tavsiye Kararında teşvik edilen karaparanın aklanmasının önlenmesinde uluslararası
işbirliğinin sağlanması hususu Grubun oluşturulmasında etkili olmuştur. Hedeflere ulaşmada somut adımlar atılabilmesi amacıyla “çalışma grupları” oluşturulmuştur.
Bunlardan “mevzuat çalışma grubu” (Legal Working Group); potansiyel üyelerin adaylığını incelemekte ve mali istihbarat birimleri arasında işbirliği de dahil olmak üzere tüm yasal yönlerini ele almaktadır. Ayrıca Egmont Grubun resmi belgelerinin hazırlanmasına da aracılık etmektedir. “Eğitim Çalışma Grubu”(Training Working Group);
üye ülkelerin mali istihbarat birimlerinin ihtiyaçlarına dayalı olarak uluslararası ve bölgesel seminerler düzenlemekte, arındırılmış örnek olay çalışmaları dağıtmakta ve dünya çapında teknik yardım koordinasyonu sağlamak üzere diğer uluslararası organizasyonlarla birlikte çalışmaktadır. “Outreach Çalışma Grubu” global mali istihbarat birimi ağını genişletme ve geliştirme üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu grup potansiyel aday mali istihbarat birimleri ile ön iletişim kurmaktan ve bir mali istihbarat biriminin Egmont üyeliğine hazır olup olmadığını belirlemek üzere değerlendirmeler yapmaktan sorumludur. Operasyonel Çalışma Grubu (Operational Working Group) üye mali istihbarat birimlerinin operasyonel bölümleri arasında artırılmış işbirliğini teşvik etmekte ve mali istihbarat birimleri tarafından toplanan bilgileri kullanarak çalışma ve tipolojilerin geliştirilmesini koordine etmektedir. Bilgi Teknolojisi Çalışma Grubu (Information Technology Working Group) ise mali istihbarat birimlerine teknik destek sağlamakta, tavsiyelerde bulunmakta, mali istihbarat birimleri arasında elektronik bilgi değişimini kolaylaştırmak için çalışmalarda bulunmakta, bilgi teknolojisi ile ilgili konularda diğer çalışma gruplarına destek sağlamaktadır (MASAK, 2015:1).
Egmont Grubu faaliyetlerini bu beş çalışma grubuyla sürdürmektedir. Hedefler doğrultusunda temel kararlar ise üye ülkelerin FIU’larının başkanlar düzeyinde temsil edildiği “Genel Kurul” toplantılarında ele alınmaktadır. Grubun karar organı genel kurul iken, yürütme organı bu çalışma gruplarıdır.
Egmont Grubu’nun 1996 yılında Roma’da yaptığı toplantıda, Grubun çalışmalarına yön verebilmek için en azından ortak kriterlerin belirlendiği bir FIU tanımı kabul edilmiştir.
2004 yılında ise bu tanım, terörün finansmanını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir. Buna göre; mali istihbarat birimi; suçtan elde edildiğinden şüphe duyulan gelirlere ve potansiyel terörün finansmanına veya karapara aklama ve terörün finansmanı ile mücadele amacıyla ulusal mevzuat ve düzenlemelerin gerektirdiği mali bilgilere ilişkin
bildirimleri toplamak, analiz etmek ve ilgili makamlara sevk etmekle sorumlu merkezi ulusal birimdir.
FIU tanımı yapılmasıyla güdülen amaç, karapara aklama ve terörün finansmanıyla ilgili FATF ve diğer uluslararası organizasyonlardan farklı olarak Egmont Grubuna ait ve onun faaliyetlerinde esas alacağı tanıtıcı ve ayırt edici ortak bir kavram geliştirmektir. FIU tanımı yapılırken bir yandan, FIU’ların diğer idari birimlerden farkı vurgulanmaya çalışılırken, diğer yandan da bu birimlerin içerisinde yer aldıkları teşkilatların yapılarına göre idari, adli ya da polis kapsamında olmalarına değinilmiştir (MASAK, 2015:1).
Egmont Grubunca kabul edilen tanımdan da anlaşılacağı üzere, FIU’ların temel fonksiyonu karapara aklama ve terörün finansmanı ile ilgili olarak mali bilgileri toplamak, analiz etmek ve ilgili birimlere sevk etmektir. Ancak bu birimlerin ortak özelliği bu olmasına rağmen yetki ve görev alanlarının sadece bunlarla sınırlı kalması konusunda bir kural yoktur. Bazı mali istihbarat birimlerinin aynı zamanda kendilerinin de inceleme ve karapara aklama soruşturması yapma yetkileri bulunmaktadır.
FIU’lar arası bilgi değişimini daha kapsamlı ve sistematik hale getirmek için Egmont Grubu’nun çalışmaları kapsamında iki önemli gelişme sağlanmıştır. Bunlardan ilki;
“Egmont Güvenlik Ağı” (Egmont Secure Web-ESW) olarak adlandırılan, FIU’lar arası bilgi değişimi dahil, doğrudan ve hızlı bir iletişimi sağlayan bir bilgisayar ağı sistemi;
diğeri ise sistematik olarak bilgi değişimini amaçlayan “Memorandum of Understanding- MOU” dur (MASAK, 2015:1).
Egmont Grubu’nun ESW projesi 1997 yılında faaliyete geçirilmiştir. ESW, kamuya açık olmayıp, sadece ağa dahil olan FIU’larca kullanılabilmektedir. Bir FIU’nun ağa dahil olabilmesi için bu FIU’nun Egmont Grubu’nca aranan kriterlere sahip olması ve bu Gruba dahil olması gerekmektedir. ESW’nin asıl amacı, FIU’lara finans kuruluşları tarafından gönderilen mali bilgilerin suistimal edilme tehlikesine karşı korumak, ortak bir havuzda toplayarak, kişisel verileri gizliliği ilkesini ihlal etmeden paylaşmaktır. Ayrıca ESW, FIU’lar arası güvenli bir e-mali haberleşmesi ve diğer FIU’lar tarafından siteye konan bilgi ve dokümanlara (mevzuat, tipoloji v.b.) ulaşılabilmesi imkanını vermektedir.
Egmont’a şu anda 139 ülke üye olup, ülkemiz üyelik için Şubat 1998’de müracaat etmiş ve Haziran 1998’de üyeliğe kabul edilmiştir. FIU olarak MASAK 5549 sayılı Kanunun 19/1’nci maddesinin (m) bendi ile yabancı ülkelerdeki muadil kurumlarla bilgi ve belge değişiminde bulunmakla yetkili kılınmıştır. MASAK, Mayıs 2001 tarihinde de ESW’ye dahil olarak ve güvenli ağın bilgi paylaşımı ve haberleşme fonksiyonlarından yararlanmaktadır (MASAK, 2015:1).
1.4.3. Birleşmiş Milletler
Birleşmiş Milletler şemsiyesi altı ana organın koordineli çalışması ile tamamlanmaktadır.
Her organın da otoritesi altında çeşitli spesifik alanlarda çalışan komite, komisyon ve çalışma guruplarından oluşan alt/yardımcı organları bulunmaktadır. Her bir organın idari, temsil ve prosedürel işleyişleri farklılık arz etmektedir. Ancak en geniş anlamda BM insan hakları, kalkınma ve güvenlik alanlarında faaliyet gösteren organlarla ayakta durmaktadır.
Ana organlar arasında üye tüm ülkelerin eşit kabul edildiği, küresel önemi olan konularda tüm üyelerin fikirlerini rahatlıkla ifade ettiği, BM Şartı’nda değinilen herhangi bir sorunun tartışılabildiği diğer bir ifade ile uluslararası toplumun sesini duyurabildiği ve dinlendiği tek ana organ Genel Kurul’dur. Bu nedenle Genel Kurul bir dünya meclisi hükmündedir.
Küresel konularda çok fazla ön plana çıkan diğer bir ana organ ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’dir. BM şartının 26. Maddesi gereği güvenlik ve barış başlıkları altında faaliyet yürüten politik bir organdır ve insan hakları konusunda aldığı kararlar özellikle daimi üyelerinin politik istek ve kararlılıklarına bağlıdır. Uhdesinde herhangi bir daimi askeri güç bulunmamaktadır. Bu gücü üyelerin desteğinden sağlamaktadır (Forsythe, 2012:63).
BM’nin diğer organlarından olan Sekreterlik, BM’nin yürüttüğü misyon ve programları Dünya’nın pek çok yerinde bulunan istasyonları aracılığı ile takibini gerçekleştirir.
Ekonomik Sosyal Konsey ise ekonomik ve sosyal konularda çalışmalar yürütür. BM bütçesinin büyük bir kısmını bu çalışmaları yürütmede kullanır (UN Charter, 2013:1).
BM’nin ana organlarından bir diğeri olan Uluslararası Adalet Divanı ise ülkelerin başvuruları neticesinde uluslararası ihtilafları hukuki olarak çözüme kavuşturan ve BM’nin
diğer organlarına da hukuki konularda yardımcı olan bir mahkemedir. Kurulduğu zamanda uluslararası davalara bakan tek mahkemedir. Bu gün özellikle ticaret, insan hakları, uluslararası suçlar ve deniz hukuku olmak üzere çeşitli davalara bakan uluslararası mahkemeler de faaliyetlerini yürütebilmektedir. Ancak Uluslararası Adalet Divanının en önemli özelliği onun evrensel olmasıdır (Greenwood, 2011:233-251). 193 üye ülkenin birer temsilcilerinden oluşur. BM’nin barış, güvenlik, yeni üyelerin kabulü ve bütçe gibi konularda 2/3’lik çoğunlukla karar alan ana organlarından biridir. Diğer konularda ise basit çoğunluk ile karar alınabilmektedir. Eylül ve Aralık ayları arasında düzenli olarak toplanmaktadır. Bu toplantılarda Şartında yer alan konularda çok taraflı oturumlar- forumlar düzenlemektedir. Ayrıca GK uluslararası hukukta standart belirleme ve kodifikasyon görevini de yerine getirmektedir ( General Assembly of the United Nations, 2014:1).
Genel Kurul’un BM Şartında yer alan görevleri arasında; silahsızlandırma da dahil, uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesi için prensipler üzerinde fikir yürütme ve tavsiyede bulunma, BMGK’nın üzerinde çalışmadığı uluslararası anlaşmazlıkları görüşme, uluslararası politik işbirliğini arttırmak için çalışma başlatma ve tavsiyelerde bulunma, temel hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesi, ekonomik, sosyal, insani, eğitim ve sağlık alanlarında uluslararası işbirliğinin sağlanması, ülkeler arası ilişkileri bozacak durumlarda barışçıl çözüm üretme, BMGK’dan veya diğer organlardan raporlar alarak gereğini yerine getirmeye çalışma, BM bütçesini ve üye ülkelerin finansal değerlendirmelerini belirleme gibi pek çok konu yer almaktadır (General Assembly of the United Nations, 2014:1).
Genel Kurul, BMGK’nın Şartla kendisine verilen herhangi bir görevi daimi üyelerinden dolayı yerine getirememesi durumunda harekete geçebilmektedir. Barış ve güvenlik konularında 2/3 çoğunluğu aransa da son zamanlarda kararlar için bir konsensüs çabası söz konusudur. Başkan delegelere danıştıktan ve mutabakat sağladıktan sonra bahsedilen konularda oylama olmaksızın bir kararı da kabul edebilmektedir.
Genel Kurul’un alt organları ise; masalar, komisyonlar, konseyler ve paneller, çalışma grupları ve diğerleridir. Daha önce de değinildiği gibi BMGK, beş daimi ve iki yıllık sürelerle seçilen on geçici olmak üzere onbeş üyeden oluşur. Herhangi bir konuda toplanan konseyin karar alabilmesi için dokuz oy yeterli olmakla birlikte daimi üyelerden herhangi birinin veto etmesi halinde karar alınamamaktadır.
BM Şartında BMGK’nın görev ve sorumluluklarından bazıları şu şekilde sıralanmıştır.
a. BM’nin prensip ve amaçları doğrultusunda uluslararası barış ve güvenliği sürdürme, b. Uluslararası sürtüşmelere sebep olabilecek anlaşmazlıkları ve durumları soruşturma, c. Silahlanmayı düzenleyecek kuruluşların planlanmasını formüle etmek,
d. Saldırganlıkları engellemek için üye ülkelerin yaptırımları ve diğer güç kullanılmasını içermeyen önlemleri uygulamasını sağlamak,
e. Saldırganlara karşı askeri önlemler almak, f. Genel Kurul için yeni üyeleri tavsiye etmek,
g. Genel Kurul’a Genel Sekreterin seçilmesinde tavsiyede bulunmak ve GK ile birlikte Uluslararası Adalet Divanında görev alacak hakimlerin seçilmesini sağlamak (UN Security Council, 2013:1).
Sosyal, kültürel, ekonomi, sağlık ve eğitim alanlarında araştırmalar yaparak Genel Kurula, üye ülkelere ve uzmanlık ajanslarına raporlar aracılığı ile bilgi sunar ve tavsiyelerde bulunur. Ekonomik Sosyal Konsey, üç yıllığına olmak üzere her yıl 18 üyenin seçilmesi ile 54 üyeden oluşur. Bu üyeler coğrafi dağılımlara göre seçilirler (UN ECOSOC, 2013:1).
Mütevelli konseyi BM’nin ana organlarından biri olarak kurulmuştur. Ancak 1 Kasım 1994 yılında faaliyetlerini askıya almıştır. Bu konseyin amacı kendi kendini yönetmede zafiyet yaşayan bölgelerin yönetme becerisi kazanmalarına yardımcı olmaktır. Konsey düzenli toplanmayı askıya almış olsa da konsey başkanının, Genel Kurul’un veya BMGK’nın çağrısı ile tekrar toplanması mümkündür (BM, 2014:1).
BM Şartı ile kurulan divan, ana organlar arasında merkezi New York dışında olan tek ana organdır. Uluslararası Adalet Divanı Hollanda’nın Lahey kentindedir. Divan (Mahkeme) heyeti Genel Kurul ve BMGK tarafından seçilen onbeş yargıçtan oluşmaktadır. Ülkelerin başvuruları sonucunda uluslararası hukuk, anlaşmalar ve teamüllere göre karar vermektedir. Ayrıca BM’nin diğer organlarının hukuki konularla ilgili sorularına cevap vererek tavsiyelerde bulunur ve uluslararası hukuk alanında kodifikasyon görevini yerine getirir (Uluslararası Adalet Divanı, 2013:1).