• Sonuç bulunamadı

912 Numaralı 1723-1724 (H. 1136) Tarihli Surre Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "912 Numaralı 1723-1724 (H. 1136) Tarihli Surre Defterinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi"

Copied!
322
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Fatih AYTEKİN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Tarih Anabilim Dalı

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN

Afyonkarahisar

Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

(2)
(3)

912 NUMARALI 1723-1724 (H. 1136) TARİHLİ SURRE DEFTERİNİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Fatih AYTEKİN Tarih Anabilim Dalı

Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ağustos 2008

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN

Surre, Recep ayında, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn’e (Mekke-Medine şehirleri) göndermiş olduğu para ve kumaş türü hediyeler manasına gelmektedir. İlk kez Abbasi Halifesi El-Muktedir Billah zamanında, 923-924 (H. 311) de gönderildiği bilinen Surre, Osmanlı döneminde daha sistematik bir şekilde gönderilmiştir. İlk defa hangi Osmanlı padişahının surre gönderdiği kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte ilk defa Çelebi Mehmed (1403-1421) veya babası Yıldırım Bayezid (1389-1402) zamanında gönderildiğine dair bilgiler mevcuttur. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar surre gönderme işi devam etmiştir. 912 numaralı 1723-1724 (H. 1136) tarihli surre defteri de klasik bir surre defteri özelliklerini taşıyan ve Medine’nin sosyo-ekonomik yapısı hakkında bilgiler veren bir defterdir.

(4)

ABSTRACT

TRANSCRIPTION AND THE ASSESMENT OF SURRE NOTEBOOK 912 NUMBER WITH 1723-1724 (H. 1136) DATE

Fatih AYTEKİN Department of History

Afyon Kocatepe University, The Institute of Social Sciences August 2008

Advisör: Asist. Prof. Dr. Gürsoy ŞAHİN

Surre means a kind of presents such as money and cloth which Ottoman Empire sends to Haremeyn (Mecca and Medina cities) in Recep month. Surre which is known to be first sent in Abbasid Caliphate el- Muktedir Billah times in 923 (H. 311) was sent more systematicly in Ottoman term. It’s not known exactly which Sultan sent surre first. However there is some information that in Çelebi Mehmed or Yıldırım Bayezid times first surre was sent. Sending surre affair was continued until the last times of Ottoman Empire. The surre notebook with 1723-1724 (H. 1136) date and 912 number is a kind of notebook which has the classic surre notebook features and gives information about Medina’s social and economic structure.

(5)

ÖZGEÇMİŞ

Fatih AYTEKİN Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans

Eğitim

Lisans: 2003 Süleyman Demirel Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Lise: 1999 Yalvaç İmam-Hatip Lisesi, Isparta/ Yalvaç

İş

2003- İmam-Hatip: Merkez Karaaslan Köyü, Afyonkarahisar.

Kişisel Bilgiler

Doğum Yeri ve Yılı: Afyonkarahisar 01.08.1981 Cinsiyet: Erkek

Yabancı Dil

(6)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa

Tablo 1. 1723-1724 (H. 1136) Yılına Ait Diğer Surre Defterleri………..20

Tablo 2. Medine- i Münevvere Ahâlisinin Surre-i Mürettebesi………..26

Tablo 3. Defterde İsmi Geçen Vakıflar ve Bu Vakıflardan Medine’ye Gönderilen Meblağlar……….30

Tablo 4. 1723-1724 (H. 1136) Yılında Osmanlı Devleti’nin Bütçesi………38

Tablo 5. Defterde İsmi Geçen Cema’atler………..40

Tablo 6. Medine- i Münevvere Ahâlisinden Olup Sureden Pay Alanlar…...…….42

Tablo 7. Defterde Belirtilen Mektebler………..43

Tablo 8. Medine’de Bulunan Dört Mezheb Kadıları……….48

Tablo 9. Hz. Ebu Bekir Mescidi Görevlileri………..48

(7)

KISALTMALAR

a.g.e. :Adı geçen eser

a.g.m. :Adı geçen makale

Bkz. :Bakınız

BOA :Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. :Cilt

Çev. :Çeviren

DİA :Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİB :Diyanet İşleri Başkanlığı

Haz. :Hazırlayan

EV.HMK.SR :İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi Evkâf-ı Hümâyûn Nezâreti, Surre Defterleri

OTDTS :Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü

S. :Sayı

s. :Sayfa

SD. :Surre Defteri

TATAV :Tarih ve Tabiat Vakfı

TTK :Türk Tarih Kurumu

v. :Varak

vd. :Ve diğerleri

(8)

ÖNSÖZ

Mekke ve Medine, Müslümanların en çok önem gösterdikleri yerlerdir. Mekke’de bulunan Kâbe, Müslümanların kıblegâhıdır. Müslümanlar, her yıl hac zamanında Kâbe’yi ziyaret etmek için yarışa girmektedirler. Bu durum, Hz. Adem’den bu yana devam etmekle birlikte Hz. İbrahim zamanında günümüzdeki halini almıştır.

Bu bağlamda İslam devletleri, bu mevkilere fazlasıyla ehemmiyet göstermişler ve Hz. Peygamber’in hatırasına sahip çıkma gayreti içerisinde olmuşlardır. Bu kutsal mekanların bakımı, temizliği gibi hususlarla ilgilenmekle kalmayıp, bu bölgede yaşayan ahâlinin maddî ve manevî sıkıntılarıyla da alâkadar olmuşlardır. İşte bu noktada surre yani para ve çeşitli hediyeler gönderilmesi işi gündeme gelmiştir. Surre, Abbasiler döneminde gönderilmeye başlanmış, Osmanlı’lar döneminde ise programlı bir şekilde her yıl gönderilme işlemine devam edilmiştir.

Daha önce Surre ile alakalı İbrahim ATEŞ ve Münir ATALAR aydınlatıcı çalışmalar yapmışlar, Mustafa GÜLER Haremeyn vakıflarını incelediği eserinde surre ile alâkalı bilgiler vermiş, Anam Mohamed Osman EL- KABAŞHİ de 1639-1640 (H. 1049) yılına ait surre defterini incelemek suretiyle bu konuya ışık tutmuştur.

Bu çalışmada 1723-1724 (H. 1136) yılına ait, 912 numaralı surre defterini değerlendirilmiştir.

Surre, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn’e verdiği önemin bir yansımasıdır. Yine surre, bu devletin ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu gösteren bir unsurdur. Zira o dönemde Haremeyn’e surre gönderilmesinin maddi külfeti düşünülürse bu durum daha da netlik kazanır. İşte surre defterleri, gönderilen surrenin kimlere, ne kadar taksim edildiği, hangi vakıflardan surre gönderildiği gibi hususları ifade eden defterlerdir. Ayrıca surrenin gönderildiği yerin sosyal ve ekonomik yapısı hakkında kıymetli bilgiler de vermektedirler. Kutsal mekanlara hizmet eden görevliler, eğitim kurumlarındaki (mektebler) hocalar ve talebelerle alakalı bilgileri de bu defterlerden elde etmek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında surre defterlerinin önemi gün yüzüne çıkmaktadır.

Çalışma giriş ve üç bölümden ibaret olup, en son bu defterin transkripsiyonu ile nihayete ermektedir. Birinci bölümde, surrenin tanımı ve tarih içerisinde geçirdiği evrelere işaret edilmiştir. İkinci bölümde surre ile ilgili belli başlı kavramlara ana hatlarıyla yer verilmiştir. Üçüncü bölümde ise, 1723-1724 (H. 1136) yılına ait 912

(9)

numaralı defterin değerlendirilmesi yapılmış ve bu defterde belirtilen hususlara değinilmeye çalışılmıştır. Ekler kısmında ise transkripsiyon yer almaktadır.

Bu çalışmamda benden maddî ve manevî desteklerini esirgemeyen danışman hocam sayın Yrd. Doç. Dr. Gürsoy ŞAHİN’e teşekkürü bir borç bilirim. Yine bu hususta eşsiz desteklerini gördüğüm sayın Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLER hocama da teşekkür ederim.

Fatih AYTEKİN

Ağustos 2008

(10)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

TEZ JÜRİSİ VE ENSTİTÜ MÜDÜRLÜĞÜ ONAYI ...i.

YÜKSEK LİSANS TEZ ÖZETİ...ii

ABSTRACT ...iii ÖZGEÇMİŞ ...iiii TABLOLAR LİSTESİ ...v KISALTMALAR ...vi ÖNSÖZ ...vii İÇİNDEKİLER ...x G İ R İ Ş...1 I. BÖLÜM SURRENİN TARİHÇESİ A)SURRENİNDOĞUŞU ...5

B)OSMANLIDEVLETİDÖNEMİNDESURRE ...6

C)GÖNDERİLDİĞİYERLEREGÖRESURREÇEŞİLERİ ...10

1) İstanbul Surresi:...10

2) Şam Surresi:...11

3) Mısır Surresi:...11

İKİNCİ BÖLÜM SURRE İLE ALAKALI BAZI KAVRAMLAR A) URBAN SURRESİ: ...12 B) SURRE ALAYI:...12 C) SURRE EMİNİ: ...13 D) MAHMEL: ...14 E) SURRE DEFTERİ: ...15 III. BÖLÜM 912 NUMARALI 1723-1724 (H.1136) TARİHLİ SURRE DEFTERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ A)DEFTERİN ŞEKLÎ ÖZELLİKLERİ...17

B) DEFTERDE İSMİ GEÇEN VAKIFLAR VE BU VAKIFLARDAN MEDİNE’YE GÖNDERİLEN MEBLAĞLAR ...26

1)FUKARÂ VAKIFLARI...30

2)HAREMEYN’DEKİ GÖREVLİLERE YAPILAN VAKIFLAR...30

3)EŞRÂFA, SEYYİD VE ŞERÎFLERE YAPILAN VAKIFLAR...31

4)VEKÂLETEN HAC YAPTIRMAK MAKSADIYLA KURULAN VAKIFLAR...31

C) DEFTERDE İSMİ GEÇEN CEMA’ATLER ...34

D) MEDİNE-İ MÜNEVVERE AHÂLİSİNDEN OLUP SURREDEN PAY ALANLAR ...36

E) DEFTERDE BELİRTİLEN MEKTEBLER ...37

(11)

1) Harem-i Muhterem Hizmetlileri:...38

2) Hücre-i Müşerrefe Görevlileri: ...39

3) Ravza-i Mutahhara Görevlileri:...39

4) Kadılar:...41

5) Hz. Ebû Bekir (r.a.) Mescidi Görevlileri:...42

6) Hz. Ali (r.a.) Mescidi Görevlileri:...42

G) SURRE GÖNDERİLMESİNDEKİ AMAÇLAR: ...43

1) Kur’an-ı Kerim Tilâveti:...43

2) Salavât-ı Şerîfe tilâveti: ...44

3) Ehâdîs-i Nebevî’yi Nakil Etmek: ...45

4) Kur’an-ı Kerim’den Bazı Surelerin Okunması: ...45

SONUÇ ...46

KAYNAKÇA...49

EK-1: ...60

(12)

G İ R İ Ş

Osmanlı Devleti, halkının önemli bir kısmının mensubu bulunduğu İslam dininin kutsal mekanları olan v e “ Haremeyn” diye tabir edilen Mekke ve Medine şehirlerine ayrı bir ehemmiyet vermiştir. Padişahların tamamına yakını, İslam’ın beş temel esasından biri olan Hac farîzasını yerine getirememekle birlikte, bu bölgenin imârı ve bölge halkının memnun edilmesi adına daha önceki İslam devletlerinde de görülen - Abbasilerle başlayan- surre gönderilmesi işine ağırlık vermişlerdir. Zira Osmanlı’ lar, Gibbons’a göre, tarihte d i n î kimliğiyle ön plana çıkmış bir devlettir1. Dolayısıyla surre, bu kimliğin bir yansımasıdır. Yalnız Gibbons’un bu nazariyesine Fuad Köprülü’nün şöyle bir itirazı vardır: “Bu kadar büyük ve ehemmiyetli bir tarihî hadiseyi yalnız dinî bir âmil ile izaha kalkışmak, yani tek cepheli bir izah, kısmî bir hakikati ihtiva etse bile, tarihî realitenin karışıklığı karşısında, daima kifâyetsizdir”2. Bu düşünceye katılmamak mümkün değildir. Zira Osmanlı gibi bir imparatorluğu bütün yönleriyle ele almak icap eder. Yalnız surre, Osmanlı Devleti’nin daha çok dinî yönüyle alâkalı bir husustur.

Surre kelimesi, Arapça bir isimdir. Sözlükte para kesesi, para çıkını gibi manalara gelir3. Lâkin hediye anlamına da kullanılmıştır. Maliye ve muhasebe muamelelerinde ise elli bin akçe, yani yarım yük karşılığında kullanılmış bir tabirdir4. Terim anlamı ise şöyledir: Eskiden Padişahların, hac mevsiminden önce, Receb ayında, genellikle İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye (Haremeyn’e), bu iki şehrin Harem’i Muhterem, Ravza-i Mutahhara ve Hücre-i Nebeviye gibi önemli mekanlarında hizmet eden görevlilerden, yoksullara varıncaya kadar insanlara dağıtılmak üzere özel bir törenle gönderdikleri para, altın ve hediyelerdir5. “Haremeyn-i Muhteremeyn’e cânib- i saltanat-ı seniyyeden ihdâ buyurulan akçe ve sâireye”6, başka bir ifadeyle Osmanlı padişahlarının Seyyid ile Şerif (Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler) ve ileri

1 Herbert Adams GİBBONS, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Yayına hazırlayan: Mustafa Everdi,

21. Yüzyıl Yay., Ankara, 1998, s. 67.

2 M. Fuad KÖPRÜLÜ, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1981, s. 38. 3 Ferit DEVELLİOĞLU, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yay., 7. Baskı, Ankara,

1986, s.1156.

4 Midhat SERTOĞLU, Osmanlı Tarih Lügatı, Enderun Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul, 1986, s. 318. 5

Münir ATALAR, Osmanlı Devletinde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları, DİB. Yay., Ankara, 1999, s.239.

(13)

gelenlere dağıtılmak üzere her yıl Hicaz’a gönderdikleri para ve armağanlara verilen addır7. Paralar keselere konulduğu için bu tabir meydana gelmiştir8.

Bilindiği üzere İslâm sosyal dayanışmayı teşvik eden bir dindir. Zengin ile fakir arasındaki maddi uçurumun bertaraf edilmesi için, zekât ve sadaka gibi müesseseler tesis etmiş ve bu sayede bencillik ve maddecilik duygularının önüne geçmeyi hedeflemiştir. Osmanlı Devleti de bu amaca binaen surre göndermeyi Memluklular gibi gelenek haline getirmiştir. Mekke ve Medine’nin kutsallığına inanan Osmanlılarla diğer İslâm hükümdarları, bu kutsal yerlerde oturan fakirlerle, Haremeyn-i Şerîfeyn’de hizmet eden imam, müezzin, kayyım, ferrâş vesaire din görevlilerine; Mekke ve Medine emirleri ile diğer görevlilere her sene Hac mevsimi yaklaşınca çeşitli hediyelerin yanı sıra paralar gönderirlerdi9. Hediyelerden maksat, anlaşıldığı kadarıyla kumaş türü şeylerdir. Bu durum yabancı gezginlerin gözlemlerinden çıkarılabilecek bir sonuçtur. Mesela Madden, İ stanbul’dan sultanın kutsal develerle her yıl Mekke’ye kumaşlar gönderdiğini ve bu kervanın da dönüşte özellikle Kuzey Afrika’da bulunan dervişlerin yaptıkları tesbih ve muskalardan getirdiklerini bildirmektedir10.

Surrenin bir kese içinde gönderilmesi sebebiyle bu isimle isimlendirildiği ifade edilmişti. Kese, eski zamanlarda keselerin içine konan paranın altın veya gümüş oluşuna göre başka başkaydı. Surre keselerinin genelde altın olduğu v e içindeki miktarın bilinmediği ifade edilmektedir11. Keselere konan paranın miktarı hemen hemen her yüz yıl değişiklik göstermiştir. Yine eski zamanlarda akçe, kese ve filori a l tını ki, Fatih döneminde 40 akçe tutarındaydı, bunlara toptan surre deyimi kullanılırdı. Fatih devri ile II.Bayezid zamanında keselerin gümüşü otuz, altını ise on binerlik hesap edilirdi. Daha sonra Trablus, Tunus ve Cezayir darphanelerinde basılan Sultanî altınla doldurulan keselerin her biri binlik sayılmaktaydı12. Sultanî altın Fatih devrinde 1478’de basılmaya

7 Bekir Sıtkı BAYKAL, Tarih Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1974, s. 93.

8 Mehmet Zeki PAKALIN, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C.3, M.E.B. Yay. İstanbul,

1971, s.280.

9 ATALAR, a.g.e., s. 93.

10 Gürsoy ŞAHİN, İngiliz Seyahatnamelerinde Osmanlı Toplumu ve Türk İmajı, Gökkubbe Yay., İstanbul,

2007, s. 236.

11 Nihad S. SAYAR, Türkiye İmparatorluk Dönemi Siyasî, Askerî, İdarî ve Malî Olayları, İstanbul, 1978,

s. 33.

12 Ahmed RASİM, Osmanlı Tarihi (Seçmeler), Haz. : İsmet PARMAKSIZOĞLU, M.E.B. Yay., İstanbul,

(14)

başlanmıştır. Sultanilerin ve onu takip eden altın sikkelerin13 akçe cinsinden ifade edilen değerleri piyasalarda belirleniyordu. Devlete yapılan ödemelerde sultanilerin hangi kur değeri üzerinden kabul edileceği de ayrıca ilan edilmekteydi14.

Surrenin keseler içerisinde gönderildiği ve büyük bir itina ile belirtilen şahıslara verildiği açıkça görülmektedir. 912 numaralı, 1723-1724 (H. 1136) tarihli defterden de rahatça anlaşılacağı üzere sadece fakirlere ve gariplere değil Ravza- i Mutahhara ve Hucurât-ı Nebeviyye’de hizmet eden şahıslara da -imam-hatibinden temizlikçisine kadar- surre verilmiştir. Bu da surrenin ne kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığını göstermesi adına önemlidir.

Tabiki burada şu hususun üzerinde durmak gereklidir. Surrenin iki ayrı gelir kaynağı vardır:

- Devrin sultanının özel hediyeleri: Bu hediyeler isimleri daha evvelden titiz bir çalışma ile tesbit edilen Haremeyn ahalisine, muhtaçlarına, fukarasına, mukaddes mekanlarda Kur’an okuyanlara ve Haremeyn idarecilerine gönderilirdi.

- Vakıf tahsîsâtı: Haremeyn’e tahsis edilen vakıf gelirlerinin şarta uygun olarak toplanıp gönderilmesiyle oluşurdu15.

Bu arada Osmanlı Devleti’nde vakıf müessesesinin ne denli gelişmiş olduğunu ifade etmek zorunluluğu vardır. İlk vakıf yönetiminin Hz. Peygamberin Fedek arazisine Hz . E b û B ekir’i tayin etmesiyle kurulduğunu biliyoruz. Yüz yıllar önce Hz. Peygamberin tesis ettiği bu müessesenin önemini idrak eden Osmanlı Devleti de bunu geliştirmiş ve çok çeşitli vakıfların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bunlardan önemli ve konumuzla yakından ilgili olanı Haremeyn vakıflarıdır. Bunlar sadece mübarek mekanlara tahsis edilmiş özel vakıflardır.

Osmanlı Padişahlarının ve valide sultanların ruhları için Mekke ve Medine’de sabah ve ikindi gibi belli vakitlerde veya beş vakitte hatm-i şerif veya Kur’an-ı Kerimden cüzler veya çeşitli sûreler okutmak üzere kârîlere d e (okuyuculara) surre tahsis edilmişitr. Bu da bu yerlerin maneviyâtından istifade edebilmek için göstermiş oldukları fedâkarlığı ifade açısından manidârdır. Zira Osmanlı Devleti’nin başkentinin

13 Osmanlı Devleti’nde ilk sikkenin ne zaman kestirildiği kesin olarak bilinememekle birlikte, günümüze

kadar gelen ilk sikkeler Orhan Gazi’ye aittir. Son zamanlarda Osman Bey’e ait olduğu öne sürülen bir sikkeden de söz edilmektedir. Bkz. Halil SAHİLLİOĞLU, “Akçe”, DİA, C. II., s. 224.

14

Şevket PAMUK, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay., 3. Baskı, İstanbul, 2003, s. 66.

(15)

İstanbul olduğu düşünülürse Haremeyn ile aradaki mesafenin uzak olduğu hemen göze çarpar. Bu da surrenin gönderilmesi açısından meşakkat ve çile demektir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş gayesine ve bu gaye için verdiği mücadelelere bakıldığında aslında bu durum hiçte yadırganacak bir durum değildir. İslâm dininin inkişafı için gayret eden bir devletin bu dinin kutsal mekanlarına sahip çıkması gayet normal bir durumdur. Bunun için çekilen çile de kutsal kabul edilmiştir.

Surrelerin defterlerde ifade edilen kimselere verilmesinden Surre Eminleri sorumluydular. Tabi Mekke Şerifleri’nin de bu hususta bazı vazifeleri vardı. Bunları şöyle ifade edebiliriz:

1-Bedevîlerin çapulculuk yapmalarına imkan vermemek,

2-Hacıları, bedevîlerin (urbân) yağma ve saldırılarından korumak, 3-Surrelerin dağıtımını adâletli biçimde yaptırmak,

4-Hac ve kervan yollarının emniyetini sağlamak,

5-Mısır’dan Haremeyn’e gönderilen zahîreyi yerli yerince bölüştürmek16.

Görülüyor ki surrelerin dağıtımı hususunda da Osmanlı devleti adaletin tecellisine azami gayret göstermiş ve çeşitli vazifelileri seferber etmiştir.

16 Vehbi ECER,”Osmanlı Döneminde Mekke’nin Yönetimi”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, S: 37 (Ocak,

(16)

I. BÖLÜM SURRENİN TARİHÇESİ

Surrenin doğuşu ve tarihî gelişimi hakkında kısaca mâlûmat vermek konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Bu açıdan surrenin ilk defa ne zaman gönderildiği, Osmanlı Devleti’nden önceki seyrinin nasıl olduğu ve nihayet Osmanlı Devleti döneminde surrenin ne şekilde gönderildiği hususunda kısaca bilgi vermek lüzumu ortaya çıkmaktadır.

A) SURRENİN DOĞUŞU

Haremeyn’e dışarıdan surre gönderilmesi Abbasiler döneminde başlamıştır. Haremeyn’e ilk defa surre gönderilmesi ise Abbasi halifelerinden el-Muktedir Billah zamanında yani 923-24 ( H . 3 1 1 ) senesinde adet olmuştur. El-Muktedir Billah’ın gönderdiği Surre’nin miktarı 315.426 filori altını idi. El-Muktedir Billah’tan tahminen 81 veya 82 sene önce (el-Vâsık Billâh) tarafından da Haremeyn fukarasına ihsan ve ikram edilmiş ise de her sene gönderilmeyip yalnız Hacc esnasında tevzî edilmiştir17. Anlaşıldığı üzere surre gönderme işini adet eden Abbasilerdir.

İslam, en parlak devirlerinden birini Abbasiler döneminde yaşamıştır. 750-1258 yılları arasında hüküm sürmüş olan bu devlet, Osmanlı Devleti’nden sonra İslam tarihinde en uzun soluklu devlet olmuştur. Bir çok alanda Osmanlı Devleti dahil diğer devletlere örnek teşkil etmiştir.

Abbasiler’in iktidara gelmesiyle meydana gelen değişiklikleri, İslam devletinin iktisâdî hayatında da görmek mümkündür. Abbasiler iktisadî hayatın her alanında üretimin ve buna bağlı olarak refahın artırılması hususunda büyük gayret sarf ettiler. Abbasiler zamanında iç ve dış ticaret çok gelişti18. Tabi ki böylesine maddi güce sahip bir devletin tebaasının refah içinde yaşaması doğaldır. İslâm’ın Hilâfet merkezinde bulunan bir devletin zekat, sadaka gibi sosyal dayanışmayı tetikleyen bu tür müesseseleri göz ardı etmesi mümkün değildir. Bilhassa İslâm dininin manevî merkezi olan Mekke ve Medine’nin bu tür gelirlerden mahrum bırakılması düşünülemez. Hal

17

İbrahim ATEŞ, “Osmanlılar Zamanında Mekke ve Medine’ye Gönderilen Para ve Hediyeler”, Vakıflar

Dergisi, C. XIII, Ankara, 1981, s. 116

(17)

böyle olunca Abbasiler bu merkezlere öncelik göstermişler ve surre göndermek suretiyle, buraların maddî anlamda ihyası için gayret sarf etmişlerdir.

Fatimîler d e (909-1171), Hicaz’ı kendilerine bağlamak amacıyla Haremeyn’e para göndermişlerdir. Her yıl Hicaz’a gönderdikleri miktar 120.000 dinar idi19. Bu dönemde Hicaz’a gönderilen miktar, Osmanlı Devleti’ne kadar gönderilen en yüksek meblağ olmuştur. Daha sonra Memlük sultanları Mısır, Şam ve Halep’te bulunan bir çok nahiye ve köyü Haremeyn halkı ve fakirlerine vakfederek, bu köylerden çıkan hububatı zahire adıyla Haremeyn’e yolladılar. Bu arada Haremeyn fukarasına deşîşe20 pişirmek üzere belli bazı köyleri de vakfettiler.

B) OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİNDE SURRE

Osmanlı Devleti’nin, bir yandan Türk devletlerindeki şekil ve mana özelliklerini taşıdığı, diğer yandan da soysal, iktisadî ve dinî konularda, kendi hayatını kurduğu bilinen bir gerçektir. Bu manada, XIV. Yüzyıl başına kadar k i T ü r k -İslam devletlerinden her sûretle etkilenmiş ve ilham almış olması gayet doğal idi. Durum böyle olunca, siyasal ve askerî olaylar, bunların karakteristik özellikleri dışında da, teşkilat ve medeniyet konularını, Osmanlı Devleti’nde, onların bir devamı ve tekâmülü olarak kabul etmek doğru olur21.

Bu açıdan değerlendirildiğinde Osmanlı Devleti, Abbasiler’den beri süre gelen Haremeyn’e surre gönderilmesi adetini devam ettirmiştir. Yalnız ilk defa hangi padişah döneminde gönderildiği kesinlik arz etmemektedir.

Bununla birlikte, Sultan I. Mehmed (1413-1421) zamanından beri Osmanlı padişahlarının, Mekke’ye surre adı ile bir hediye gönderdikleri görüşü kabul görmektedir. Ancak son dönemde Mekke ve Medine’ye ilk kez surre gönderen padişahın Çelebi Mehmed’in babası Yıldırım Bayezid (1389-1396) olduğu ortaya çıkmıştır ki, bunun miktarı 80.000 altındır. Bu surrenin Edirne’den gönderildiği bilinmektedir22.

19ATALAR, a.g.e., s. 4.

20 Haremeyn fukarasına verilmek üzere Mekke ve Medine imarethanelerinde pişirilen bir çeşit çorba.

Bkz., SEYYİD MUHAMMED ES- SEYYİD, “Deşîşe” DİA, C.IX. İstanbul, 1994, s. 214.

21

M. Tayyib GÖKBİLGİN, Osmanlı Müesseseleri Teşkilâtı ve Medeniyet Tarihine Genel Bakış, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul, 1977, s. 2-3.

(18)

Bundan sonraki Osmanlı padişahları surre gönderme işine özen göstermişlerdir. Meselâ Sultan II. Bayezid’in surresi her yıl, 14 000 duka23 idi. Yavuz Sultan Selim babasının armağanını çokça artırmakla beraber, eskiden Mısır sultanlarının Haremeyn’e gönderdikleri hediyeleri de devam ettirdi. Yavuz Sultan Selim’in ilk gönderdiği eşyayı – Mısır kadılarından iki zat ile birlikte- Emir Muslihiddin, surre emini ünvanı ile götürmekle görevlendirildi. Şeriflerden her birine beşer yüz, her şeyhe altışar, Mekke ve Medine’nin itibarlı şahıslarına üçer ve fakirlere de birer duka dağıtılacaktı. Gönderilenin toplamı – Mekke ve Medine’ye yollanan buğday ve pirinçten başka- iki yüz bin dukaya varıyordu. Sâdât, meşayih ve ulemâ bundan dolayı Yavuz Sultan Selim hakkında duâlarda bulundular. Padişah, otuz seyyidi, her biri Kur’an-ı Kerim’in otuz cüzünden birini her gün okumakla görevlendirdi. Bunlar toplanarak her yirmi dört saatte bir hatim indirirlerdi24.

Bundan sonra gelen padişahlar da Haremeyn’e surre gönderilmesi hususundaki adeti devam ettirmişlerdir. Hicaz’ın Osmanlı hakimiyetine geçmesinden sonra bu iş daha düzenli bir hal almıştır. Bilindiği üzere Hicaz’ın Osmanlı yönetimine geçişi, Yavuz Sultan Selim’in Merc-i Dâbık (24 Ağustos 1516) ve Ridâniye (22 Aralık 1517) zaferlerinden sonra olmuştur25. Padişahın bu başarılı seferi, Memlûk topraklarının tamamen ilhakıyla sonuçlandı. I. Selim, kendisini kutsal şehirlerin yani Haremeyn’in koruyucusu ve böylece İslam dünyasının en önemli Sünnî hükümdarı olarak kabul ettirmek için Memlûk topraklarını ele geçirmişti26.

Çünkü Yavuz Sultan Selim, en büyük ve güçlü Sünnî, İslam-Türk imparatoru olma açısından bütün İslam alemince mukaddes sayılan Mekke ve Medine’yi, dolayısıyla Hicaz yarımadasını imparatorluğun sınırları içine alarak, aynı zamanda yine İslam alemince kutsal sayılan hilâfeti de elde ederek, bütün İslam dünyasının yegâne temsilcisi olmayı, imparatorluğun geleceği için mecbûrî görüyordu. Bu amaca ulaşmak

23 Duka, dönemin doları durumundaki Venedik para birimidir. 1 Venedik dukası, 1500’lü yıllarda

ortalama 80 akçeye denk gelirken, 1723-1724 (H. 1136) yıllarını da içine alan dönemde akçe karşısında büyük bir değer kazanmıştır. Şöyle ki; 1707 yılında 360 akçe, 1721 yılında 375 akçe, 1728 yılında 400 akçe, 1737 yılında ise 440 akçeye tekâbül etmekteydi. Bkz. SAHİLLİOĞLU, a.g.m., 227.

24 Joseph Von HAMMER, Osmanlı Tarihi, C. I, (çev. : Mehmet Ata), M.E.B. Yay., İstanbul, 1997, s.

409.

25

İsmail Hâmi DANIŞMEND, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. II, İstanbul, 1977, s. 33.

26Metin KUNT-Christine WOODHEAD, Kanuni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, (Çev : Sermet

(19)

için Mısır’da Memlûk hükümranlığını kaldırmak gerekiyordu. Yavuz da bunu gerçekleştirmiştir27.

Bundan sonra da, Mısır’ı terk etmeden önce eski halifelerin Haremeyn üzerindeki haklarını kendi üzerine aldı28. Bu sayede bu yerler üzerinde yegâne tasarruf hakkı Osmanlı Devleti’nin eline geçmiş oldu.

Aslında bu düşünce, onun tabiatını da yansıtıyordu. Osmanlı tarihçileri onun sofu tabiatlı olduğu üzerinde durmuşlardır. Kahire’nin elde edilmesinden sonra ilk duasında Selim Han, halıları kaldırmış ve başını yere dayayarak ağlamıştı29. Bu da onun tevâzusunu ve sofu kişiliğini göstermesi açısından ufak bir detaydır. Selim Han’ın hayrâtının çokluğu da dikkat çekmektedir. Çeşitli yerlerde ve özellikle Haremeyn-i Muhteremeyn’de, hacıların güzergâhlarında, pek çok hayrat ve hasenâtları mevcuttur30. Memlûk Devleti’nin ortadan kalkması ve Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne geçmesi, surre gönderimi açısından da farklı bir önem arz etmektedir. Zira bu sayede Osmanlı Devleti, o devlete ait bulunan Kızıldeniz sahilindeki topraklara da sahip olmuştur31. Bu da surrenin daha rahat gönderilmesine ortam hazırlayan bir unsurdur. Bu noktada Mısır eyaletinin başlıca gelirlerini ve giderlerini de ifade etmek, konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Gelirler, toprak vergileri ile urban (bedevî Arap kabileleri) mukataalarından elde edilen gelirlerden meydana gelmektedir. Giderler ise maaş ödemelerinden, Mısır için yapılan harcamalardan, hac emirlerine verilen paralardan, Mekke, Medine ve Kudüs’e gönderilen surrelerden ve saray için yapılan harcamalardan oluşmaktadır32.

Yavuz Sultan Selim babasının gönderdiği surreyi iki misline çıkarmıştır. Yavuz’un, Mısır’ı aldıktan sonra şeriflere beşer yüz duka ve ayrıca şeyhlere altışar sikke, Medine ayânına üçer duka ve Mekke’nin dışına çıkarılıp birer birer sayılan fakirlere de birer duka olmak üzere toplam iki yüz bin duka göndermiş olduğu yukarıda

27 Zuhuri DANIŞMAN, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, C. V, Yeni Matbaa, İstanbul, 1965, s. 204. 28 Alphonse de LAMARTINE, Osmanlı Tarihi, C.I, (Çev: Serhat BAYRAM), Sabah Gazetesi, İstanbul,

1991, s. 388.

29

Taner TİMUR, Kuruluş ve Yükseliş Döneminde Osmanlı Toplumsal Düzeni, 2. Baskı, Turhan Kitabevi Yay., Ankara, 1979, s. 127.

30 Solakzâde, Solak-Zâde Tarihi, C. II, (Haz : Vahid Çabuk), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1989, s.

328.

31 Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti Habeş Eyaleti, T.T.K. Yay., Ankara,

1996, s. 1.

32Ahmet TABAKOĞLU, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi, Dergâh Yay., İstanbul, 1985,

(20)

belirtilmişti33. Ayrıca 1517 başlarında Yavuz Sultan Selim, Mısır’da kalmış ve hacılara Hac Emiri (aşağıda izah edileceği üzere, sonraları Surre Emîni diye tabir edilen kişi) tayin edip, Kabe’ye örtü gönderdi ve Kabe’yi bu örtüyle örttüler34. Bu hususta başka bir ifade de şöyledir: “Mısır’ın fethinden sonra, Mekke Şerîfi sultanın huzuruna çıktı ve Sultan Selim’in elinden Mescid-i Nebevî için ipekten dokunmuş değerli bir örtü aldı35.” Bu tarihten itibaren Osmanlı, Haremeyn’le daha çok alâkadar olmuş, Kanunî Sultan Süleyman, Kabe’yi tamirle ve güzelleştirmekle meşgul olmuştur. Bunun yanı sıra Kanunî’nin eşi Hurrem Sultan adına, biri Mekke’de ve biri Medine’de olmak üzere iki büyük imaret yapılmıştır. Ayrıca Kanunî Mekke’de kendi adına kapısı Harem-i Şerif’e açılan bir medrese ile bir imaret kurdurmuş ve on altıncı yüzyılda uzun süre sadrazamlık yapmış olan Sokullu Mehmed Paşa, Mekke ve Medine’de Mimar Sinan’a birer hamam yaptırtmıştır36.

Osmanlı sultanları, İslam memleketlerinin Hıristiyan saldırılarına k a r ş ı savunması, Mekke ve Medine’nin ve Hac yollarının korunması gibi bütün İslam dünyasını ilgilendiren hususları kendi vazifeleri sayarak, İslam âlemi üzerinde üstün bir otorite kurmak iddiasında olmuşlardır. Aslında bu yeni anlayış da onların bütün İslam alemi üzerinde nüfuz ve hakimiyetlerini hazırlayan bir politikadır ve gazilik geleneğinden doğmuş olduğu da açıktır. B ö ylece, Yavuz Sultan Selim’den sonra Osmanlı Devleti, açık bir şekilde gazi uç devleti geleneğini geliştirerek eski İslam hilafetini yeni bir yorumla canlandırmış oluyordu. Yeni hilafet anlayışının temel fikri gazâ, İslâm’ın himaye ve savunulması idi ve Osmanlı Devleti’nin fiilen sahip bulunduğu güce dayanıyordu37.

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı İmparatorluğu makamına, bir de bütün İslam’ların din ve idare yönünden başı demek olan halifeliği getirerek, İslam’lığın koruyuculuğunu üstüne alarak üç kıtada, büyük bir gücün başına geçmiş bulunuyordu. Tarihte bu kadar büyük bir güç, İslam ülkeleri içinde, dört halife devrinden başka hiç kimseye nasip olmamış kutsal bir şerefti. Yavuz Sultan Selim hilafeti de saltanata katınca İslam

33

İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Mekke-i Mükerreme Emirleri, T.T.K. Yay., Ankara, 1972, s. 14.

34Kayhan ATİK, Lütfi Paşa ve Tevârih-i Âl-i Osman, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 2001, s. 115. 35 Nicolae JORGA, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev.: Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yay., İstanbul, 2005, s.

286.

36 Süraiya FAROQHİ, “ Onaltıncı ve Onyedinci Yüzyıllarda Osmanlı Devlet Anlayışı ve Hac Olgusu”, X.Türk Tarih Kongresi Tebiğleri (22-26 Eylül 1987),Ankara, 1993, s. 2111.

37 Halil İNALCIK, Günsel RENDA, Osmanlı Uygarlığı, C.I, T.C. Kültür Bakanlığı Yay., İstanbul, 2002,

(21)

dünyasında ünü artmış Doğu Anadolu’da da bir çok beylikler kendi isteğiyle onun emrine girdiklerini bildirmişlerdi38.

Surre gönderilmesi, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar devam etmiştir. Zaten Osmanlı can çekişirken bile hayrât ruhu devam etmiş, Hidîv İsmail Paşa’nın kızı Prenses Fatma hanım, 18.11.1920 de 67,5 yaşında ölürken, İstanbul Üniversitesine 2 milyon altın servetini bırakmıştır.39. Bir değerlendirmeye göre son surre 1915’te gönderilmiştir. 1916 surresi Mekke Emiri Şerif Hüseyin Paşa’nın – İngiliz altınlarının, Osmanlı altınlarından çok olduğu kararına varıp- i s y a n etmesi dolayısıyla sevk edilmedi. 1916 surresi, yalnız Medine’ye gönderildi. 1917 ve 1918 surreleri Şam’a kadar gitti. 1919’da Şam’da, artık düşman ve gayri Müslim elinde olduğu için hiç surre gönderilmedi. Fakat 1919, 1920, 1921 ve 1922 yıllarında Sultan Vahdettin, Mekke ve Medine fakirlerine sadaka göndererek dağıttırdı. 1923 ve 1924’te halife II. Abdülmecid, bu adeti de terk etti40. Bütçeye konulup ta gönderilmeyen 1334 mâlî- 1336 hicri (1917-1918) senesine ait surre-i hümâyun tahsîsatının 3.640.272 kuruşa41 ulaştığı belirtilmektedir42. Bu belirttiğimiz tarihlerin Osmanlı Devleti’nin son dönemleri olduğu dikkate alınırsa surre ye verdikleri önem bir kez daha anlaşılmış olur. Çünkü bu dönemler Osmanlı Devleti’nin buhran dönemleridir. Maddî ve manevî çöküntünün yaşandığı bir dönemdir. Böyle bir dönemde bile surre gönderme işine teşebbüs edilmesi kutsal yerlerin Osmanlı Devleti nazarında ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından manidardır.

Surre ile alakalı kavramlara geçmeden önce, gönderildiği yerler dikkate alındığında surre çeşitlerinin, surrenin tarihçesi bahsinde değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

C) GÖNDERİLDİĞİ YERLERE GÖRE SURRE ÇEŞİLERİ 1) İstanbul Surresi:

İstanbul’dan büyük merasimlerle yola çıkarılan surredir. Bu surrenin gelir kaynakları ise, sultanların özel tahsisleri, İstanbul, Bursa, Edirne, Rumeli, Anadolu ve sair eyaletlerde bulunan Haremeyn vakıflarının yıllık hasılatlarıdır.

38 Namık KEMAL, Osmanlı Tarihi, C. III, Hürriyet Yay., İstanbul, 1974, s. 118. 39Yılmaz ÖZTUNA, Osmanlı Devleti Tarihi, Ankara, 1998, C. II, s. 164. 40ATALAR, a.g.e., s. 89.

41

Kuruş, kelime olarak gros veya groschen’den türetilmiştir. İri gümüş para anlamında kullanılmıştır. Bkz. SAHİLLİOĞLU, a.g.m., s. 225.

(22)

2) Şam Surresi:

Şam ve Halep gibi büyük şehirler başta olmak üzere, Suriye bölgesinde Memlüklüler ve Osmanlılar zamanında tesis edilen Haremeyn vakıflarından oluşturulan surredir. Çoğu zaman İstanbul surresine katılmıştır.

3) Mısır Surresi:

Mısır’dan Deşîşe vakıfları da dahil sair Haremeyn vakıflarından ve Mısır hazinesinden yapılan tayinlerin gönderilmesi ile oluşturulan surredir. Mısır’dan gönderilen bu surrede Mısır beylerbeyinin, defterdarın, kethüdâ, kadıasker veya vekilinin imzaları bulunurdu43.

(23)

İKİNCİ BÖLÜM

SURRE İLE ALAKALI BAZI KAVRAMLAR

Surrenin daha iyi anlaşılabilmesi için bazı kavramları ana hatlarıyla ifade etmek uygun olacaktır.

A) URBAN SURRESİ:

İstanbul’dan gönderilen surrelerden başka, hacı kafilesini Urban’ın (çölde çadırlarda yaşayan bedevî Arapların) tecavüz ve taarruzlarından korumak ve aynı zamanda her yıl Mısır’dan gönderilerek Yenbeu’l- Bahr iskelesine çıkarılıp oradan da Medine’ye sevk olunan erzakın, güven içinde mahalline gitmesini sağlamak üzere, hacıların yolları üzerinde bulunan bazı kabilelere de, her yıl bir miktar para ile belirli bir miktarda zahîre verilirdi ki, buna “urban surresi” denilirdi44. Aslında bu surre, surreye verilen önemin bir göstergesidir. Surre gönderimi hususundaki titizliğin ve bu konuda alınan önlemlerin bir neticesidir. Bunun her yıl gönderildiğini “Zübde- i Vekâyiât” ta ki şu ifade ile görmek mümkündür: “…mukâbelesinde urban surresi tekmîli içün on beş guruş kendü avâyidinden Mekke-i Mükerreme şerîfine sene-be-sene teslîm eylemek şartıyle Mekke-i Mükerreme Şeyhü’l-Haremliği ile Cidde sancağı…”45. Sene-be-sene ifadesi bu surrenin her yıl devamlı surette verildiğini göstermektedir.

B) SURRE ALAYI:

M e k k e v e Medine halkına dağıtılmak üzere gönderilen para ve hediyeler dolayısıyla düzenlenen özel birlik ve merasime denir46. Her yıl Recep ayının 12’sinde dâru’s-saâde ağasının47 denetimi altında Hicaz’a gitmek üzere törenle yola çıkarılan ve padişahın armağanlarını taşıyan topluluk şeklinde ifade etmek de mümkündür48. Bir başka ifadeyle Surre, vapura yükleninceye kadar surreye refakat eden alaydır49. Burada şu hususu belirtmek gereklidir. Surre önceleri Üsküdar’dan kara yoluyla yollandığı için

44ATALAR, a.g.e., s.207. 45

DEFTERDAR SARI MEHMED PAŞA, Zübde-i Vekâyiât (Tahlil ve Metin, 1066-1116/1656-1704), haz.: Abdülkadir Özcan, T.T.K. yay., s. 602.

46 ATALAR, a.g.e., s. 239

47 Saray görevlilerinden biri olan Kızlar Ağası’nın ünvanıdır. Haremeyn evkâfına nezâreti dolayısıyla her

sene Haremeyn’e surre gönderilirken yapılan tören Dâr’us-Saâde Ağası’nın başkanlığında olurdu. Bkz: ATALAR, a.g.e., s. 200.

48 BAYKAL, a.g.e., s. 93.

(24)

ihraç merasimi Receb’in on ikisinde yapılırdı. Denizden gönderilmeye başlanınca Şaban’ın on dördünde yola çıkarıldı. İkinci Abdülhamit zamanında Hicaz hattı yapılınca Surre yine karadan trenle gönderilmeye başlanmış ve sonuna kadar böyle devam etmiştir50. Surre alayı törenlerle gönderilir ve Tanzimat’tan önce surrenin çıkarılacağı gün büyük bir ziyafet verilirdi.

C) SURRE EMİNİ:

Hac için Mekke’ye giden kâfilenin başkanına, “Emirü’l Hacc” denmektedir. Mısır’ın Yavuz tarafından (1512-1520) Osmanlı Devleti’ne katılmasına kadar, Mısır Memlûkleri ile Osmanlı padişahları, ayrı ayrı Emîrü’l-Hacc belirlerdi. Mısır Emîrü’l Haccı, Kahire hacılarını; Osmanlı Emîrü’l- Haccı da İstanbul hacılarını, Şam yoluyla Mekke’ye götürürlerdi. Osmanlı İmparatorluğunda bu memuriyet, sonraları Surre Eminliği’ne dönüşmüştür51.

Surre Emini, surrenin cânib-i Hicaz’a sevkine memur olan zattır52. Surre Emini surre alayını sağ ve salim olarak amacına ulaştırmakla görevlidir53. Ayrıca surrenin sevk ve idaresinden de birinci derecede Surre Eminleri sorumluydular.

Osmanlı Devleti’nin ilk Surre Emini Yavuz Sultan Selim’in daha Mısır’da iken Mekke ve Medine’ye tahsis ettiği hediyeleri gönderdiği Emîr Muslihiddin olmuştur. Bu zât hakkında Mir’ât-ı Mekke’de bahsedilmiştir. Bununla alâkalı bazı mâlûmatlara Eyüb Sabri Paşa’nın bu eserinde rastlamak mümkündür. Meselâ şöyle bir kısım mevcuttur: “Sultan Selim bin Bayezid Han tarafından gönderilen surrenin sûret-i tevzîi ve taksîmi. Emir Muslihiddin- Mekke-i Mükerreme’ye vusûlünde, kendüsüyle gönderilen sadakât-ı rûmiye akçesini ber-mûcib-i defter-i tevzî’ ve taksîm ve ahz-ı atâyâ idenlerin duâ-yı vâcibü’l-edâ-yı Hz. Pâdişâhiye devam etmelerini tavsiye ve tefhîm eylediği cihetle defter-i sâlifü’z-zikirde isimleri muharrer yani –sadakât-ı rûmiye- ahzına mahzar olan ulemâ-yı a’lam, ve bi’l-cümle ağayân ve eşrâf-ı kirâm –hatîm- kerîm içinde akd-i cem’ıyyet ve hatemât-ı şerîfe tilâvetiyle ezdiyâd-ı ömr ve şevket Hz. Hilâfetpenâhî deavât-ı hayriyesini arz-ı kabul ki; rabb-i izzet eylediler.”54 Bu metne bakıldığında Emir Muslihiddin’in bir nevî görevi zikredilmiştir. Kendisiyle gönderilen surreyi n e

50 PAKALIN, OTDTS, s. 285. 51 PAKALIN, OTDTS, s. 171. 52 Ş. SAMİ, a.g.e., s. 826. 53 BAYKAL, a.g.e., s. 94.

(25)

şekilde ve kimlere vereceği belirtilmiştir. Tabi ki burada sayılanlar,, Mekke’ye ulaştığında yapacağı vazifelerdir. Surre Eminlerinden başka bilhassa Mekke ve Medine’ye ulaştırılan surre tahsisatının adaletli şekilde dağıtılmasından bölge idarecileri de sorumlu idi55.

Surre Emini, doğruluk ve dindarlıkla tanınmış yüksek rütbeli sivil, asker veya ilmiye sınıfından birisi olup, devlet tarafından gönderilirdi. Surre Alayı ile İstanbul’dan yola çıkar, hac kervanını, güven içinde götürüp-getirir, Mekke ve Medine’de para ve hediye emanetlerini, ilgili surre defterleri gereğince dağıtır, hac süresince düzeni temin eder ve Mekke’de Arafat’ta ve diğer mübarek makamlarda yapılacak ibadetleri idare eder, sonra İstanbul’a dönerdi56. Kısacası surre emini, surre alayının başında İstanbul’dan çıkıp, emanetleri Haremeyn’e götürmekle görevli doğru ve dindar kişi idi57.

D) MAHMEL:

Mahmel kelimesi, Arapça “ha-me-le” mazi kökünden masdar-ı mîmi ve ism-i zaman ism-i mekan olup manası yüklemek, taşımak, eşya taşıyan deve demektir. Istılâhî manası ise, iki kişinin oturmasına mahsus olarak devenin üstüne konan bir nevî sepet, hulefâ ve umerâ taraflarından Haremeyn-i Muhteremeyn’e her sene Hac zamanında kafile eşliğinde ve deve üzerinde gönderilen hediyeler, demektir58.

Mahmel de, aynen surre gibi gönderildiği merkezlerden büyük merasimler yapılarak yola çıkarılır ve surre kervanının en başında yer alırdı. Osmanlı’lar, gerek hacıları gerekse surre ve buna benzer İstanbul’dan gönderilen hediyeleri, Şam-Mekke yolunda urban denen çöl bedevîlerinin saldırılarından korumak için büyük mücadeleler vermişler, hatta yukarıda ifade edildiği üzere urban surresi adıyla onlara da surreden pay ayırmışlardır. Surre alayının en önünde giden mahmel devesine urban hiçbir şekilde zarar vermez hatta içlerinden hasta ve dertli olanları konaklama yerlerinde mahmel

55 GÜLER, a.g.e., s. 197. 56

ATALAR, a.g.e., s. 171.

57 M. Orhan BAYRAK, Resimli Osmanlı Tarihi Sözlüğü, İnkilap Kitabevi, İstanbul, 1999, s. 386. 58 Ş. SAMİ, a.g.e., s. 1304.

(26)

çadırının içine sokup çıkararak şifa bulacaklarına inanırlardı59. Gönderildiği yerler dikkate alındığında mahmel üç kısımda değerlendirilebilir.

- Mısır mahmeli, - Yemen mahmeli, - Şam mahmeli60.

Bu açıklamalar ışığında mahmelin surreyle yakından alakalı olduğu rahatlıkla söylenilebilir.

E) SURRE DEFTERİ:

Surrenin hangi tarihte, nereden nereye gönderildiğini, gönderildiği yerde kimlere ne kadar surre verildiğini, ifade eden defterlerdir. Surre defterleri, diplomatik olarak bir girişle başlar. Bu girişte defterin tarihi, hangi vakıflardan surre gönderildiği gibi hususlar belirtilebilm ektedir.

Yine defterlerde en belirgin husus Osmanlıca/Türkçe yazılmış olmalarıdır. Yalnız yazı çeşidi itibariyle farklılıklar görülebilmektedir. Nesih, ta’lik, siyâkat gibi yazı çeşitlerinin kullanıldığını görmek mümkündür.

Surre defterlerinde, hangi vakıflardan ne kadar surre gönderildiği ifade edilmektedir. Gönderilen surrelerin, fakirlere, zayıflara, mucâvirlere, ahaliden belirli kimselere tevdi edildiği de tek tek belirtilmektedir. Bunun yanında belli görevlilere ki; bunlar Ravza- i Mutahhara, Harem-i Şerîf ve Hücre-i Nebeviye gibi yerlerde hizmet eden görevlilerdir, bunlara da ayrıca surre verildiği izah edilmektedir.

Ayrıca defterlerde hangi amaçlarla surre gönderildiği de ifade edilmektedir. Bu konuya üçüncü bölümde detaylı yer verilecektir.

Defterlerde mektebler ve cemaatler de zikredilmektedir. Medine’de mevcut cemaatler ve bunlara ne kadar surre tahsis edildiği belirtilmektedir. Bunun yanında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’nin mescidindeki görevlilerden bahsedilmekte ve bunlara ayrılan surre miktarları da kayıt altına alınmaktadır.

Surre defterlerinde genellikle son sayfalarda mühürlere rastlamak mümkündür. Bu mühürler, Daru’s-Saâde ağası, Haremeyn Evkâfı Müfettişi, Medine- i Münevvere ve Mekke-i Mükerreme kadıları, Medine- i Münevvere Haremü’n-Nebevî ile Mekke- i Mükerreme Haremü’l-Mekkî Şeyh’ine aittir.

59 GÜLER, a.g.e., s. 199. 60 ATALAR, a.g.e., s. 217-220.

(27)

Defterler genellikle 15x44 ebetında olup dikdörtgen şeklindedirler. Sayfa sayısı itibari ile defterler farklılıklar arz etmektedir. Defterlerin kapakları deridir. Bu kapaklar renk olarak farklı olabilirler.

Araştırma yapılan dönemde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Surre Defterleri Kataloğu’nda adı geçen defterlerin sayısı 4170’tir. En erken tarihli defter, 1600-1601 (H. 1009) yılına ait defterdir. En geç tarihli olan 4125 numaralı defter olup bunun tarihi de 1909-1910 (H. 1328) yılına aittir. Bunlardan önce tertip edilen başka surre defterleri de mevcuttur. Bu defterler, Topkapı Kütüphanesi, Maliyeden Müdevver Defterler Kataloğu ile Mısır ve Şam kütüphanelerinde bulunmaktadır.

(28)

III. BÖLÜM

912 NUMARALI 1723-1724 (H.1136) TARİHLİ SURRE DEFTERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

A) DEFTERİN ŞEKLÎ ÖZELLİKLERİ

Defterin özelliklerine geçmeden önce 1723-1724 (H. 1136) yılında gönderilen surrelerin kaydının tutulduğu diğer defterleri de genel özellikleriyle şu şekilde ifade etmek mümkündür.

Tablo 161. 1723-1724 (H. 1136) Yılına Ait Diğer Surre Defterleri

NUMARA EBAT SAYFA

SAYISI

AÇIKLAMA

900 15x44 10 Girit Serdarı Vezir Hüseyin Paşa vakfından Medine’ye gönderilen surre

901 15x44 6 Sultan 3. Ahmed Kütüphanesi vakfından Mekke’ye gönderilen surre

902 15x44 6 Valide Sultan Camii vakfından Mekke’ye gönderilen surre

903 15x43 6 Sultan 3. Ahmed Han Kütüphanesi vakfından Medine’ye gönderilen surre

904 15x44 6 Valide Sultan (Sultan 3. Ahmed Han Validesi) Camii vakfından Medine’ye gönderilen surre

905 15x44 12 Valide Sultan (Sultan Mehmed Han Validesi) vakfından Medine’ye gönderilen surre

906 15x43 4 Valide Sultan Camii vakfından Mekke’ye gönderilen surre

907 15x44 10 Valide Sultan (Sultan Mehmed Han Validesi) vakfından Mekke’ye gönderilen surre

908 15x44 10 Sultan Murad Han türbesi vakfından Medine’ye

(29)

gönderilen surre

909 15x44 12 Girit Serdarı Vezir Hüseyin Paşa vakfından Medine’ye gönderilen surre

910 16x44 4 Voynuk Ahmed Ağa vakfı ile Küçük Hüseyin Efendi vakfından Mekke’ye gönderilen surre

911 16x46 2 Fatma Sultan (Sultan 3. Ahmed Han kızı) Dâru’l- Hadis ve Kütüphanesi vakfından Medine’ye gönderilen surre 913 16x44 50 Hakâniye- i Rûmiye- i Cedîde ile defterde isimleri yazılı

vakıflardan Kudüs’e gönderilen surre

914 16x44 51 Haremeyn-i Şerifeyn ve Şam hayrat sahipleri ile defterde isimleri yazılı vakıflardan Medine’ye gönderilen surre

915 16x44 51 Hakâniye- i Rûmiye- i Cedîde, İstanbul Ermeni cizyesi bazı vakıf ziyadeleri ile defterde isimleri yazılı vakıflardan Mekke’ye gönderilen surre

915 17x43 48 Haremeyn-i Şerifeyn ve Sultan Süleyman Han vakıflarından Mekke’ye ve Medine’ye gönderilen surre 917 16x44 20 Halebiye ve Hoca Ömer Efendi (Sabun Hanı icare)

vakıfları ile defterde isimleri yazılı vakıflardan Medine’ye gönderilen surre

Bu tabloya göre surre defterlerini iki kategoride mütalaa etmek doğru olacaktır. -Surre gönderen vakıfları belirten defterler,

-Surrenin dağıtılacağı şahısları belirten defterler.

912 numaralı defter, ikinci grup surre defterlerindendir. Surrenin dağıtılacağı şahısların isimlerinin varsa görevlerinin yazıldığı bir defterdir. Ayrıca İstanbul’dan gönderilen surrenin taksimini gösterdiğini de ifade etmek mümkündür. Bununla birlikte kırmızı dış kapağa sahip olan defter, Osmanlıca –Türkçe diliyle yazılmış, sade ve anlaşılır bir özelliğe sahiptir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Surre Defterleri Kataloğu’nda kayıtlı olan defter, dikdörtgen şeklinde (17x45) ebatındadır. 1723-24 (H. 1136) yılına aittir. Sülüs yazıyla yazılmış defterde Arapça ve Farsça ifadelere rastlamak mümkündür. Sayfa sayısı itibariyle eksiksiz tam olup 96 varaktan ibarettir.

(30)

Defterde, Medine- i Münevvere ahâlisinin durumu (sayısal ve meslekî açıdan) belirtilmekle birlikte, kime ne kadar surre dağıtıldığı da açıklanmıştır. Bu surrelerin defterde sikke olarak ifade edildiği görülmektedir. Bu noktada Osmanlı sikkelerinin genel özellikleri hakkında malûmat vermek yerinde olacaktır.

Mir’at-ı Mekke’de bu konu şöyle ifade edilmektedir:

“Meskûkât-ı Osmâniyye’nin birer taraflarında Padişah-ı Asr’ın tuğra-yı gurrâsı, ve onun altında cülûsun kaçıncı senesinde kat’ ve darp olunduğu murakkam ve birer taraflarında dahi “darp fî Kostantiniyye” yahud “fî Bursa” veya “Edirne” veya “Mısır” azze nasrih ibaresi ve bu ibarenin zeylinde sâl-ı meyâmın fal cülûs tarihi menkûş ve mersûm olup hudûd-u mezkûre dâiren-mâ-dâr incecik bir çiçek resmiyle müzeyyen ve muhâttır62.

Bu ibareden sikkenin şeklî özelliklerini anlamak imkanı vardır. Buna göre sikkenin bir tarafında dönem Padişahı’nın tuğrası ve altında Padişahlığın kaçıncı yılı olduğu, diğer tarafında ise nerede ve hangi tarihte basıldığı belirtilmekte ve bu ince bir çiçek resmi ile süslenmektedir. Bu bilgiye ek olarak III. Ahmed (1703-1730) döneminde yani 1723-1724 (H. 1136) yılını da içine alan dönemde Osmanlı Devleti’nde kullanımda olan para çeşitlerini ve bunların akçe ve kuruş cinsinden değerleri şu şekilde ifade edilebilir: Cedit İstanbul altını : Dört yüz akçe

Mısır zencirlisi : Üç yüz otuz akçe Mısır tuğralısı : Üç yüz on beş akçe Cedit kuruş :Yüz yirmi akçe

Nısfı : Altmış akçe

Rub’u : Otuz akçe

Cedit zolota (Yeni Polonya

sikkesi) : Doksan akçe

Sağ paranın kırk adedi : Bir kuruş Cedit akçenin yüz yirmisi : Bir kuruş Kefere sikkesi ile basılmış

yaldız altını : Üç yüz yetmiş akçe Macar altını : Üç yüz altmış akçe Sekiz buçuk dirhem gelen

62 E. SABRİ PAŞA, a.g.e., s. 342.

(31)

eski esedi kuruş63 : Yüz kırk dört akçe Solya kuruş : Yüz seksen altı akçe Kara kuruş : Yüz seksen bir akçe Eski Zolota : Seksen sekiz akçe Sekiz buçuk dirhem gelen

polya kuruş : Yüz yetmiş üç akçe İki dirhem gelen büyük livr64: Yirmi dört akçe Bir dirhem gelen küçük livr : On akçe65.

Bu ifade edilen paraların bir kısmı defterde yer almıştır. Fakat o döneme ışık tutması açısından bütün paraların ifade edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Defter, diğer surre defterleri gibi bir girişe sahiptir: “ defter-i taksimât-ı Surre-i Şerîfe-i Hakâniye-i R û m i y e -i cedîde ki berâ-y i a h â l i -i Medîne-i Münevvere Nevverallâhü teâla ilâ yevmil âhire der- vâcib sene sitte ve selâsîn ve mie ve elf” şeklinde klasik bir ifade ile başlamaktadır. Daha sonra çeşitli başlıklar altında surre gönderen vakıflar bu vakıflardan surre gönderenlerin isimleri ve kimlere ne kadar surre gönderildiği belirtilmektedir.

Defter başlıca iki kısım olarak kaleme alınmıştır:

Birinci kısım: Defterde şöyle belirtilmiştir: “ defter-i hususun kısm-ı evveli ehl-i

Medine ve mucâvirînden şol kimesnelerin isimleri ve muayyeneleri beyânındadır ki, anlara hizmetleri mukâbelesinde birer miktar sikke tayin olunmuştur”66. Bu ibareye göre defterde ilk kısımda, Ravza-i Mutahhara ve Hücre-i Nebeviyye’de hizmet eden kimseler ve bunlara tayin edilen sikkelerden bahsedilmektedir. Bu vazifeliler Medine halkından veya mucâvirînden (ibadet maksadıyla Medine’ye yerleşmiş olanlar) olabilirler.

İkinci kısım: Bu bölümde ise âlimler, sâlihler, fakirler, zayıflar, diğer cemâatler

zikr edilmiş ve onlara tahsis edilen surreler açıklanmıştır. Bu kısım defterde şöyle başlamaktadır:” defter-i hususun kısm-ı sânîsi ehl-i Medine ve mucâvirînden bazı ulemâ

63

Üzerinde aslan resmi bulunan Felemenk parasına verilen isimdir. Bunlara Türkçe’de “Arslânî” de denilirdi. Selçuklular da kullanmıştır. Bkz. PAKALIN, a.g.e., s. 551.

64 Livr tabiri ilk defa III. Ahmed döneminde kullanılmıştır. Latince bir kelime olup bir ağırlık ölçüsüdür.

Sonraları İngiltere’de para birimi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde önceleri yirmi dört akçe iken sonraları altın sikke manasında dile yerleşmiştir. Bkz. Ekrem KOLERKILIÇ, Osmanlı

İmparatorluğunda Para, Doğuş Matbaası, Ankara, 1958, s. 99. 65 KOLERKILIÇ, a.g.e., s. 100.

(32)

ve sulahâ ve fukarâya ve zuafâya ve zükûr-ı ünâsdan bazı eytâm ve ervâmla ne miktar tâyin olunduğu beyanındadır. Zükûr-ı ünâs birbirinden ifrâz olunduktan sonra her birinden ehl-i Medine ifrâz olunub mukaddem yazılmıştır.ve mucâvirîn dahi saf saf yazılmıştır. Ehl-i Rum ve ehl-i Şam ve Acem ve ehl-i Mısır ve ehl-i Yemen ve ehl-i Hind başka başka yazılmıştır, ta kim her sınıftan ne kadar surre alur âdem var idüği malum ola”67 . Buradan anlaşıldığı kadarıyla, defterin ikinci kısmında kadın ve erkekler, birbirinden ayrı ayrı belirtilmiş ve bunların da Medine halkından veya mucâvirînden oluşlarına göre farklı bir değerlendirme yapılmıştır. Ona göre de kim ne kadar surre aldıysa kaydedilmiştir. Bu defter, Medine halkının o yıl içinde almış olduğu surre miktarlarını içermektedir. Bu durumu daha genel bir şekilde ve ortalama olarak Mirât-ı Mekke’de şu şekilde tablo olarak görmek mümkündür.

67 BOA, EV. HMK. SR, 912, s. 24.

(33)
(34)

Bu tablonun transkripsiyonunu vermek bize ışık tutacaktır.

Tablo 268. Medine-i Münevvere Ahâlisinin Surre-i Mürettebesi

Kuruş Cins-i Vakıf Mahalli Sarfi

141501.5 43108 4207.5 -Haremeyn-i Şerifeyn Vakfından -Evkâf-ı H ü m â y u n Hazinesinden -N e z â r e t i n â-ma’lûm K a d î m e n M e d i n e - i M ü n e v v e r e A h â l i - i kirâmı n a t a h s i s buyurulmuş olan surre-i hümâyun olub evlâdan

68 E.SABRİ PAŞA, a.g.e., s. 689

(35)

886 17648 106852 321203 evkâfından -M â l i y e H a z î n e - i celilesinden

-Hazine-i Hassa-i Hazreti Padişahîden

-Havâli- i Şam içün ta’vîzan mâliyeden

evlâda intikal ve nesli munkatı’ olanların surreleri ledi’l-arz muhtacîn sâireye verilmektedir. 168000 99900 92880 681983 -Evkâf-ı mazbûtadan -M â l i y e h a z i n e - i celîlesinden -Evkâf-ı H ü m â y u n Hazinesinden Zamâim-i cedîde ve kadîmeden olup Şeyhü’l-i Nebevî ile Harem-i Şerîf müdHarem-irHarem-iyetHarem-i Harem-idaresHarem-i ve hazine- i nebevî rûznamçesi me’murlarının mahsûsât-ı s e n e v i y y e l e r i o l a r a k Bağdad ve Basra’da kâin Haremeyn-i Ş e r î f e y n evkâfı hasılatından istihsal olunmaktadır. 549600 553860 67005 2400 2400 1857248 -Maliye ve Evkâf hazinelerinden - Kezâlik -A b d ü l m e c i d H a n Vakfından -Evkâf-ı H ü m â y u n Hazinesinden -Evkâf-ı mazbûtadan

Evkâf-ı mahlûtadan olarak Harem-i Şerîf huddâm ve ağavâtıyla sâdât-ı b e n î Alevî ve Mescid- i Faruk-u A’zam ve Mescid- i Kûba huddâmının v a z â i f - i seneviyyeleriyle Harem-i Şerîfte Hatm-i Şerîf ve Şifâ ve Buhâri- i Şerîf ve onların maâşat-ı seneviyyeleridir. 13680

4380 29940

-Evkâf-ı meşrûtadan -Sultan Hamîd Vakfından -Sultan Mahmud-u S â n î Vakfından Evkâf-ı m a h l û t a - i m a z b û t a d a n o l a r a k H a m î d i y y e m e d r e s e s i müderrislerinin ve ba’azı

(36)

1500 264588 40978 2212314 -Nezâret-i n â - m a ’ l û m vakfından

-Hazine-i Hassa-i Hazreti Padişâhîden -Kezâlik müstahkîn ve fukarâ-yı sulahânın vezâif ve mahsûsât-ı seneviyyeleridir. 2212314 4437.5 1437.5 8530 2226719 -Nakl-i yekün -Sultan Mahmud-u s â n î vakfından -Kezâlik -Kezâlik -Yekün M a h m û d i y e m e d r e s e s i Hâfız-ı k ü t ü p l e r i y l e m ü d e r r i s l i ğ i n i n v e M e c i d i y e h a s t a h a n e s i teyyareci ve havancı ve sair me’mûrîn ve hademesinin mürettebât-ı seneviyyeleridir. 3000 48000 34560 31734 4992 2349005 -Abdülmecid Han vakfından -Kezâlik -Kezâlik -Kezâlik -Kezâlik -Yekün

Sultan Abdülmecid Han Hazretlerinin medresesi hafız- ı k ü t ü p l e r i y l e ferrâşiyyet-i şerîfesi ve vekilinin ve mücidden inşâ buyurdukları mekâtib hıdmesinin ve musluklar s a k a l a r ı y l a h a s t a n e l e r i tabib ve eczacı ve cerrah ve mekâtib-i m e z b û r a n e z â r e t i n i n m a â ş a t -ı seneviyyeleridir. 19720 47976 2416701

-Bezm-i Âlem Valide Sultan vakfından

-Maliye ve Evkâf hazinelerinden

-Yekün

Ecrî Bezm-i Âlem Valide Sultan hazretlerinin ruhuna ihdâ olunmak üzere sûre-i Tebâreke ve sûre-i Yâsin kıraat edenler ile Medine- i Münevvere menlâlığının vezâif ve maâşât-ı

(37)

seneviyyeleridir.

İşbu cedvel-de murakkam mebâliğin mecmû’-ı yekûnü olan yirmi dört yük, on altı bin yedi yüz bir kuruşun on altı yük altmış yedi bin dört yüz elli beş kuruşu, zemâ’im-i cedîde ve yedi yük kırk dokuz bin iki yüz kırk altı kuruşu dahi surre-i kadîme olup bu akçenin on beş yük altmış altı bin iki yüz üç buçuk kuruşu kise-bend olarak surre emânetine teslîmen eserren ve sekiz yük otuz dokuz bin beş yüz on yedi buçuk kuruşu Şam emvâlinden havâleten i’tâ edilmekte ve on sekiz bin dokuz yüz seksen kuruşu dahi Der-saâdette bulunan zevâta verilmektedir.

Bu bilgilere bakarak Medine’ye gönderilen surrenin hangi vakıf türlerinden gönderildiğini ve bunların kimlere verildiğini anlamak mümkündür. Yine bu tabloya göre Medine’de çeşitli yerlerde hizmet eden kişilere yıllık maaş verildiğini görmek imkanı vardır. 912 numaralı ve 1723-1724 (H. 1136) yılına ait defterde surre gönderen vakıfları daha detaylı incelemek mümkündür. Bu vakıfları, bunların göndermiş oldukları meblağları ve ne sebeple bunları gönderdiklerini de bu defterden görebiliriz.

B) DEFTERDE İSMİ GEÇEN VAKIFLAR VE BU VAKIFLARDAN MEDİNE’YE GÖNDERİLEN MEBLAĞLAR

Vakıf müessesesinin Hz.Peygamber’e kadar dayandığı ifade edilmişti. İslam devletleri ve bilhassa Osmanlı’lar, Peygamber’in bu mirasına sahip çıkmışlar ve vakıf müessesesini en güzel şekilde yaşatmışlardır. Şu incelenen surre defteri bile tek başına buna en güzel bir örnektir. Zira merkezi İstanbul olan bir devletin Haremeyn gibi uzak bir mevkîye törenle ve bir alayla böyle bir yardım yapması tarihî bir ders niteliğindedir. Haremeyn Vakıfları adı altında değerlendirilen vakıfların her yıl Mekke’ye ve Medine’ye göndermiş olduğu meblâğlar hakikaten dikkate şâyandır. Bu anlamda 1723-1724 (H.1136) yılına ait surre defterinde ifade edilen vakıfları ve göndermiş oldukları miktarları aşağıda ki tabloda belirtmek konunun anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Tablo 3. Defterde İsmi Geçen Vakıflar ve Bu Vakıflardan Medine’ye Gönderilen Meblağlar

Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Han- ı Gâzi 400 sikke- i hasene 69

69

Para yerinde kullanılan bir tabirdir. Sikke Osmanlılarda biri damga, diğeri nakit yerinde olmak üzere iki şekilde kullanılırdı. Doğrudan para kastedildiği zaman sikke-i hasene denilirdi. Bkz. PAKALIN, a.g.e., s.220. Bkz. DEVELLİOĞLU, a.g.e., 1142.

(38)

Ayasofya-i Kebîr vakıfları

Sultan Bayezid Han’ın Amasya’daki cami ve imaretleri vakıfları

300 sikke- i hasene

Sultan Selim Han- ı Sânî (II. Selim) Edirne’de ki cami vakıfları

400 sikke- i hasene

Sultan Bayezid’in kızı Fâtıma Sultan’ın İstanbul’daki vakıfları

Her yıl 6 hatim için 6 sikke.

Mahmud Paşa’nın İstanbul’da ki cami ve imaret vakıfları

1001 sikke- i hasene

Cafer Paşa (Kıbrıs Adasının beylerbeyi-mîr-i mîran) vakfı

400 sikke- i hasene

Cebeci başı Mustafa ağa vakfı 110 sikke- i hasene Vâlide Sultan’ın İstanbul’da olan cami ve

imaret vakıfları

400 sikke- i hasene

Dârü’s-Saâde Ağası Mehmed Ağa vakfı 330 sikke- i hasene Ali Paşa’nın İstanbul’daki vakıfları 140 sikke- i hasene Mahmud Halebî bin İbrahim Paşa’nın

Ezife’de ki vakıfları

38 sikke- i hasene

Dârü’s-Saâde ağalarından Kilârî Mehmed Ağa vakfı

390 sikke- i hasene

Vezir Nişancı Mehmed Paşa’nın İstanbul’daki vakfı

114 sikke- i hasene /106 teslim

Sultan Ahmed Han Vâlidesi Handan Sultan vakıfları

315 sikke- i hasene

Dalgacı Ahmed Paşa (berâ-yi mucâvirîn ervâm-ı Medine-i Münevvere) vakfı

275 sikke- i hasene/teslim 125

Yusuf Ağa vakfı 100 sikke- i hasene/teslim 40 Gazi Sultan Murad Han Vâlidesi Valide

Sultan vakıfları

1454 sikke- i hasene

Hacı Mustafa (Dâr’us-Saâde ağası) vakıfları

(39)

Sultan Mehmed Han vâlidesi Safiye Sultan vakıfları

485 sikke- i hasene

Sultan Cem’in kızı Âişe Sultan vakıfları 88 sikke- i hasene Sultan Ahmed Han vakıfları 1650 sikke- i hasene Mehmed Halebî(Kâtib- i sâbık mîr-i mîrân

vilâyet-i Yemen berâ-yi eczâhânan) vakfı

102 sikke- i hasene

Kalender Paşa vakıfları 200 sikke- i hasene Musa Efendi(ser-etıbbâ-i hâssa ve

Anadolu Kazaskeri) vakıfları

335 sikke- i hasene/teslim 267

Behram Ağa (surre-i şerife emîni) vakfı 62 sikke- i hasene İskender Bey (bevvâb-ı kethüdâ- i sâbık

ağa Dârü’s-Saâde eş-şerîfe) vakfı

42 sikke- i hasene

Reyhan Ağa vakfı 123 sikke- i hasene

Hasan Paşa zevcesi Âmine Hatun vakfı 189 sikke- i hasene Habib es-Sabah Mustafa ağa

(Dâr’üs-Saâde ağalarından) vakfı

90 sikke- i hasene

Şems Ruhsar Hatun vakfı 74 sikke- i hasene

Hânî Hatun vakfı 17 sikke- i hasene

Tâye Hatun vakfı 88 sikke- i hasene/teslim 85 Hümâyun Hatun vakfı 30 sikke- i hasene

Vezir Hasan Paşa vakfı 121 sikke- i hasene Servâzad Hatun vakfı 234 sikke- i hasene İbrahim bin Mehmed Ağa vakfı 42 sikke- i hasene Küçük Sinan (Midilli adası sakini) vakfı 100 sikke- i hasene Sefer Ağa (Surre Emîni) vakfı 83 sikke- i hasene Küçük Ömer Ağa vakfı 60 sikke- i hasene İbn-i Abdi Ali Paşa vakfı 120 sikke- i hasene Mahmud Kethüdâ-i sâbık vakfı 20 sikke- i hasene Hüseyin Efendi(Kâtib- i sâbık bevvâbîn-i

dergâh-ı Ali) vakfı

124 sikke- i hasene

(40)

Mâh-i Cehre Hatun vakfı 54 sikke- i hasene Abbas Ağa (Dârü’s-Saâde ağalarından)

vakfı

135 sikke- i hasene

Sirâc Ahmed Halebî vakfı 81 sikke- i hasene Zülfikâr Efendi vakfı 7 sikke- i hasene Ekmekci Hüseyin vakfı 16 sikke- i hasene Sirâc Mustafa vakfı 5 sikke- i hasene Sultan Mustafa Han vakfı 150 sikke- i hasene

Hoca Rasul vakfı 100 guruş

Reisü’l- Küttâb Hamza Efendi Zevcesi Sanbur Hatun vakfı

45 guruş

Ferişân Hatun vakfı 18 guruş

Hâcibe Gevher Han Sultan vakıfları 217 sikke- i hasene/325,5 guruş Hatice Sultan vakfı 25 sikke- i hasene/37,5 guruş Hilâlî Mustafa Ağa vakfı 25 guruş

Gazi Yahya Paşa vakıfları 200 sikke- i hasene/teslim 180 Cafer Efendi İstanbul vakfı 10 guruş

Hacı Osman (Rumeli Hisarı) vakıfları 25 guruş Köprülü Mehmed Paşa veziri kethüdâ

Mehmed vakfı

105 guruş

Abbas (Dâr’üs-Saâde ağası) vakfı 120 guruş Sağır Ali Ağa İstanbul vakfı 22,5 guruş

Halil Ağa vakfı 11 guruş

Müteferrika Yusuf ağa vakfı 22,5 guruş

II. Selim Han kızı Fâtıma Sultan vakfı 397 sikke- i hasene/teslim 302

Halil Bey Manyas vakfı 50 guruş

Gazi Balyan Paşa Edirne vakfı 15 guruş Hatice Hatun ve Sâre Hatun Adana vakfı 6 guruş Vâlide Sultan-ı Atîk Üsküdar vakfı 10 guruş Mahmud Ağa Üsküdârî Medine vakfı 9 sikke- i hasene Geylân Paşa İzmir vakfı 14 sikke- i hasene

(41)

Abdülbâkî Efendi Vakfı 6 guruş Fâtih Mehmed Paşa Diyarbakır vakfı 30 guruş

Sultan II.Mustafa Han Mısır Kâhire vakfı 50 sikke- i hasene Âişe Sultan İstanbul Vakıfları 45 guruş

Melik Ahmed Paşa Fındıklı kazası vakfı 25 sikke- i hasene Hacı Beşir (Dâr’üs-Saâde Ağası) vakfı 675 guruş Emetüllah Baş kadın vakfı 40 tuğralı altın Germiyan oğlu Yakub Halebî vakıfları 150 guruş

Görüldüğü üzere, padişahların kendi vakıflarından, anne ve kızlarının vakıflarından gönderilen miktarlar belirtilmiştir. Buna göre en çok sikke gönderen vakıf I. Ahmed’in vakıfları olmuştur. Gönderilen miktar 1650 sikkedir. En az sikke gönderilen Padişah vakfı ise, II.Bayezid’in vakfı olmuştur ki; bu 300 sikkeden ibarettir. Tabii ki devletin çeşitli kademelerinde görev yapmış kişilerin vakıflarından sikke gönderildiği de görülmektedir. Ayrıca hangi görevde bulunduğu belirtilmemiş bazı şahısların vakıflarının da burada zikr edildiğini tablodan anlamak mümkündür.

Burada dikkat çekici bir hususu belirtmek gereklidir. 1639-1640 (H. 1049) tarihli surre defteri ile bizim incelediğimiz defteri karşılaştırdığımızda Haremeyn’e para gönderen vakıfların, hemen hemen aynı miktarı göndermiş olduklarını görmek mümkündür.

Surre gönderen bu vakıfları, surrenin dağıtılışını göz önüne alarak şöyle kategorize etmek mümkündür:

1) Fukarâ vakıfları

A) Haremeyn’de yaşayan fukarâ B) Cema’atler

a) Mekke’de bulunan cema’atler b) Medine’de bulunan cema’atler c) Hariçten gelip yerleşen cemâ’atler

2) Haremeyn’deki görevlilere yapılan vakıflar

a) İdare ve hizmet personeli b) Ehl-i Kur’an ve Ehl- i Du’a

(42)

3) Eşrâfa, seyyid ve şerîflere yapılan vakıflar

4) Vekâleten Hac yaptırmak maksadıyla kurulan vakıflar70.

Bu vakıflar hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.

Birinci olarak belirtilen fukarâ vakıfları, gelirleri Haremeyn’deki fakirler için tahsis edilmiş olan vakıflardır. Bu fakirler, Haremeyn’deki yerli halktan veya mucâvir tabir edilen bu bölgeye sonradan yerleşmiş kimselerden olabilirdi. 6 numaralı tabloda ifade edileceği üzere Medîne’de yaşayan ahalinin ribat, ev, zâviye gibi yerlerde ikâmet ettiği bilinmektedir. B u halktan fakir olanlara surre gönderen vakıflar fukarâ vakıflarıdır. Söz konusu olan deftere de dikkatli bakılacak olursa Haremeyn vakıflarından en çok payın fukarâya ayrılmış olduğu görülecektir.

Tabloya bakıldığında defterde geçen vakıfların çoğunu bu gruba dahil etmek mümkündür. Meselâ Yahya Paşa vakfı, Davud Paşa vakfı, Servâzad Hatun vakfı, Ümm’ü-Hânî Hatun vakfı, Mah-i Çehre Hatun vakfı gibi vakıflar bu grupta mütâlaa edilebilir.

Cema’atler, defterde görüldüğü şekliyle aşağıda tablo halinde ifade edilmektedir. Haremeyn vakıflarından bu cema’atlere surre tahsis edildiğini rahatça görülmektedir. Mekke’de bulunan cema’atler incelenen defterde geçmemektedir. Bu yüzden daha çok Medine’de mevcut cema’atleri ifade etmek yerinde olacaktır.

Bunlar;

- Medine- i Münevvere anbarı hizmetlileri - Yenbu’ anbarı hizmetlileri

- ‘Ayn-i Zerkâ hizmetlileri - Muhafızlar

- Cema’at-i Ağavât-ı Huddâm- ı Harem, şeklinde defterde belirtilmektedir. Bu cema’atler aşağıda tablo olarak ifade edilen cema’atlerden farklıdır. Çünkü aşağıda belirtilenleri hariçten gelip yerleşen cema’atler olarak ifade etmek daha doğru olacaktır.

Haremeyn’deki görevlilere de vakıf tahsis edildiği defterden tespit edilebilmektedir. Yukarıda belirtildiği kadarıyla bu görevlileri ikiye ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki idare ve hizmet personelidir. Bu personelin en üst idarecisi Dâru’s-Saâde ağasıdır. Diğer personel de; Şeyhü’l- Harem, Nâibü’l- Harem, Reisü’l-Ulemâ ve’l- Hutabâ, dört mezheb müftüleri, Şeyhü’l-Ağavât, Reisü’l-Müezzinîn,

Referanslar

Benzer Belgeler

Bin yüz iki senesinden berü Silistre ve Niğbolu sancaklarında ve baʿzı kazâlarda tahrîr olunan bundan akdem Engerüs seferinde hizmetde olmak üzere me’mûr olan

Medîne-i Kayseri ve kurâsında sâkin erbâb-ı harâsetden zikr-i âtî husûsa mezrûʽâtları olan işbû râfiʽü’l-kitâb fahrü’s-sâdâtü’l-kirâm es-Seyyid Osman Ağa ibn-i

Mesele: 23 Zilkade Tortum Haci Ahmet Ağa Asker Mustafa Yediyle Hind arâzî-i emîriyyeden tapu ile tasarrufunda olup muâdün li’l-inbat olan çayır yerini zevci müteveffanın

Hacı Mikdat mahallesinde sâkin Hacı Ahmed zâde Hüseyin Efendi ibn-i Hacı Ahmed meclis-i şer‘de mahalle-i mezkûr sâkinlerinden Hacı Ahmed zâde Emin Efendi ibn-i Hüseyin

Osmanlı Devleti kuruluşundan yıkılışına kadar mükemmel bir devlet sistemi oluşturmuştur. Müesseselerinde her ne kadar Bizans, İlhanlı ve Selçuklu etkisi görünse de

Türk işleme- lerinde umumî bir kaide olan kompozisyon yani terkip usullerine son derece riayet edilmiştir.. Pek mütenevvi olan nakışlar daima o nizam dairesinde

Fikir İtibariyle fevkalâde olan bu teşebbüs; maalesef inşa şekli itibariyle binayı çirkin bir hale sokmaktadır. ci sahifede)... için değil tabiatin güzel olması

Bugün halkın münferid bir surette gayrı fennî ve gayrı sıhhî olarak yapmış olduğu usulsüz b i r inşa mahsulü olan evler yerine, kollektif bir şekilde, sıhhî ve