• Sonuç bulunamadı

GÖRSEL SANATLAR VE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNİN İLİŞKİLENDİRİLMESİNİN KÜLTÜR VARLIKLARINI TANIMA VE SAHİP ÇIKMA İLE İLGİLİ KAZANIMLARIN GERÇEKLEŞMESİ VE ÖĞRENCİLERİN TUTUMLARI ÜZERİNDE ETKİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GÖRSEL SANATLAR VE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNİN İLİŞKİLENDİRİLMESİNİN KÜLTÜR VARLIKLARINI TANIMA VE SAHİP ÇIKMA İLE İLGİLİ KAZANIMLARIN GERÇEKLEŞMESİ VE ÖĞRENCİLERİN TUTUMLARI ÜZERİNDE ETKİLERİ"

Copied!
354
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ BÖLÜMÜ RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI

GÖRSEL SANATLAR VE SOSYAL BİLGİLER DERSLERİNİN İLİŞKİLENDİRİLMESİNİN KÜLTÜR VARLIKLARINI TANIMA VE SAHİP

ÇIKMA İLE İLGİLİ KAZANIMLARIN GERÇEKLEŞMESİ VE ÖĞRENCİLERİN TUTUMLARI ÜZERİNDE ETKİLERİ

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan Yüksel GÖĞEBAKAN

Tez Danışmanı

Doç. Dr. Serap BUYURGAN

(2)
(3)

i

Yüksel GÖĞEBAKAN‘ın Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler Derslerinin İlişkilendirilmesinin Kültür Varlıklarını Tanıma ve Sahip Çıkma ile İlgili Kazanımların Gerçekleşmesi ve Öğrencilerin Tutumları Üzerinde Etkileri başlıklı tezi …/…/……. tarihinde, jürimiz tarafından Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim-İş Öğretmenliği Ana Bilim Dalında Doktora Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı): ... ... Üye : ... ... Üye : ... ... Üye : ... ... Üye : ... ...

(4)

ii ÖNSÖZ

Bu araştırma Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin ilişkilendirilmesinin İlköğretim II. kademe 7. sınıf öğrencileri üzerinde, kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma ile ilgili kazanımların gerçekleşmesi ve öğrenci tutumları üzerindeki etkilerini tespit etmek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada deney ve kontrol grubundaki öğrencilerin erişi, kalıcılık ve tutumları arasındaki farklar tespit edilmeye çalışılmıştır.

Araştırmanın öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma bilinçlerinin oluşumuyla ilgili olarak, Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin, geleneksel yöntemlerle işlenmesinden farklı olarak, her iki dersin ortak kazanımlarının dikkate alınarak disiplinlerarası bir ilişkilendirmeyle işlenmesinin, öğrenci kazanımlarına etkisi açısından önemli ölçüde yol gösterici olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede kültür varlıklarının, onların bulunduğu mekanlar olarak müzelerin ve tarihi mekanların ortak kazanımlara sahip farklı derslerin –Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler- ilişkilendirilmesiyle hazırlanan etkinlikler çerçevesinde daha iyi tanınacağı ve öğrencilerde sahip çıkma bilincinin oluşması ve gelişmesi açısından örnek teşkil edeceği beklenmektedir.

Hazırlanan bu tezin, düşünce aşamasından ortaya çıktığı ana kadar, yol gösteren, desteğini hiçbir zaman esirgemeyen, büyük emeği geçen danışmanım Doç. Dr. Serap BUYURGAN’a; araştırma boyunca her an yardım ve destekleriyle teşvik eden Prof. Dr. Emin KARİP ve Prof. Dr. Nihat BOYDAŞ’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca araştırma sürecinde yardımcı olan, Prof. Cemal YURGA’ya, Yrd. Doç. Dr. Bahri ATA’ya, Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÜSTÜNER’e, Yrd. Doç. Dr. Oğuz GÜRBÜZTÜRK’e, Okt. Nihad S. ŞAD’a, Arş. Grv. Niyazi ÖZER’e, Öğr. Grv. Salim DURUKOĞLU’na, Atatürk İlköğretim Okulu İdarecilerine, Görsel Sanatlar dersi öğretmeni Ayşe ERCAN’a, Sosyal Bilgiler öğretmenleri Ayşe ÜNVER ve Ali PEPELE’ye, 7-A, 7-F ve özellikle 7-H ve 7-İ sınıfı öğrencilerine, Malatya Arkeoloji Müzesi’ndeki tüm görevlilere teşekkür ederim. Deneme ölçeklerinin uygulandığı Yeşiltepe Ahmet Parlak İlköğretim Okulu görevlileri ve öğrencilerine, Yaşar Öncan İlköğretim Okulu öğrencilerine de ayrıca teşekkür ederim.

Araştırma boyunca göstermiş oldukları sabırdan dolayı eşim Sevgi, kızım Ayça

ve oğlum Tuğrul’a minnettarım. Yüksel GÖĞEBAKAN

(5)

iii ÖZET

Bu araştırmanın amacı, ilköğretim okullarında kültür varlıklarının tanınması ve sahip çıkma ile ilgili kazanımların gerçekleşmesi için, Sosyal Bilgiler ve Görsel Sanatlar derslerinin, programlarında yer alan benzer üniteleri ilişkilendirerek, öğrencilerin konu hakkında daha fazla duyarlı olmalarını sağlayacak yöntemler geliştirmektir.

Disiplinlerarası ilişkilerin öğrenmeye katkısını belirlemek için Sosyal Bilgiler ve Görsel Sanatlar derslerinin beraber işlenerek, uygulanan yöntemin konunun kavranmasına katkı sağlayıp sağlamadığını tespit etmek belirlenen amaçlar arasında yer almaktadır. Çalışmada derslerin sınıf dışında farklı ortamlarda işlenmesinin, öğrencilerdeki tutum ve başarı oranını etkileyip etkilemediği de tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinde kültür varlıklarının bire bir gözlemlenmesi yoluyla tanınmasını sağlayarak, onlarda, bu varlıklara sahip çıkma bilincinin oluşturulması amaçlanmıştır.

Yapılan bu araştırma 2008-2009 eğitim öğretim yılı bahar döneminde Malatya Merkez Atatürk İlköğretim Okulu II. kademe 7. sınıf öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında random yöntemiyle seçilen dört şube kullanılmıştır. Örneklem gruplarından 7- H (n=32) ve 7-İ (n=32) deney grubu, 7-A (n=32) ve 7-F (n=32) kontrol grubunu oluşturmuştur. Araştırma kapsamında deneysel desen yöntemlerinden öntest-sontest kontrol gruplu desen kullanılmıştır. Araştırmada veriler başarı testi (öntest- sontest ve izleme testi) ve tutum ölçeği (öntest- sontest ve izleme testi) ile elde edilmiştir. Araştırma kapsamında deney ve kontrol gruplarına başarı testi ve tutum ölçeği deneysel işlem öncesi öntest olarak, aynı testler deneysel işlem sonrası son test ve yapılan uygulamadan dört (4) hafta sonra ise, izleme testi olarak uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin çözümlenmesinde, deney ve kontrol gruplarına ön test aşamasında uygulanan erişi testi ve tutum ölçeği puanlarının gruplar arası farklılığını belirlemek için bağımsız gruplar t-testi ve ayrıca deney ve kontrol gruplarındaki bağımlı gruplar için bağımlı gruplar t-testi uygulanmıştır.

Yapılan bu araştırma sonrasında, öğrencilerde kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma bilinçlerinin oluşmasında, Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin ortak kazanımlarının disiplinlerarası bir ilişkilendirme ile müzede farklı etkinliklerle işlendiği deney grupları ile geleneksel öğretimin uygulandığı kontrol grupları öğrencilerinin erişi

(6)

iv

ve izleme testleri arasında deney grubu lehine anlamlı bir farkın olduğu tespit edilmiştir. Deney ve kontrol gruplarına ait tutumlar arasında ise anlamlı bir fark görülmemiştir. Ancak bilişsel alanda yaşanan olumlu değişimlerin, uygulanan programın süresinin uzun tutulması halinde, duyuşsal alanda da etkili olabileceği düşünülmektedir.

(7)

v ABSTRACT

The purpose of this research was to develop methods which would enable the students to become more aware of the cultural entities in order to achieve the objectives in the primary curricula about recognizing and protecting the cultural entities by associating the similar units included in the curricula of the social studies and visual arts subjects.

Other purposes included determining whether the method of studying both social studies and visual arts lessons in an interdisciplinary parallelism contributed to the comprehension of certain topics. Also it was intended to determine whether studying the lessons in different settings outside the class had an effect on the attitudes and achievement of the students. In this respect, it was aimed to create among primary students at seventh grade an awareness to protect the cultural entities by enabling them to recognize the cultural entities through insitu observations.

The research was conducted on the 7th graders attending the Atatürk primary school in central Malatya during the spring semester of 2008-2009 school year. The participants of the study were students from four classes selected randomly. Participating classes 7- H (n=32) and 7-İ (n=32) were randomly assigned as experiment group, and 7-A (n=32) and 7-F (n=32) classes were designated as control group. The research was based on the experimental design of pre-test and post–test with control group. The data were collected using achievement test (pre-test and post-test and follow-up test) and attitude scale (pre-test and post-test and follow-up test). Achievement and attitude tests were administered on both control and experiment groups as a pre-test before the experimental procedure, as a post-test after the experimental procedure, and lastly as a follow-up test four weeks after the experimental procedure. The analyses of the data obtained from the achievement and attitude tests were done using either independent samples t-test to compare control and experiment groups’ pre- and post-test scores or paired samples t-test to compare each group’s pre- and post-test scores.

The results of the research revealed that in terms of raising an awareness among students to recognize and protect cultural entities, a significant difference was established between the achievement scores of the experiment group for which the

(8)

vi

common gains of the Visual Arts and Social Studies lessons were realized through different activities in a museum based on an interdisciplinary association and those scores of the control group for which a more traditional instruction was used, in favor of experiment group. No significant difference was observed, however, between the attitudinal scores of the experiment and control groups. Yet, it is thought that the positive changes in cognitive domain can also be effective in affective domain if they considered within required time.

(9)

vii

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ... i

ÖNSÖZ ... ii ÖZET ... iii ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR LİSTESİ ... ix KISALTMALAR ... xi BÖLÜM I GİRİŞ 1.1. Problem Cümlesi ... 7 1.2. Araştırmanın Amacı ... 7 1.2.1. Alt Problemler ... 7 1.2.2. Hipotez ... 8 1.3. Araştırmanın Önemi ... 8 1.4. Sınırlılıklar ... 9 1.5. Terimlerin Tanımlanması ... 10 BÖLÜM II KAVRAMSAL ÇERÇEVE 2.1. Kültür ... 13 2.2. Kültür Varlıkları ... 19 2.3. Kültür Mirası ... 25

2.4. Uluslararası Alanda Kültür Varlıklarının Korunması ... 29

2.5. Türkiye’de Kültür Varlıklarının Korunması ... 44

2.5.1. Cumhuriyet Öncesi Dönem ... 44

2.5.2. Cumhuriyet Dönemi ... 48

2.6. Kültür Varlıklarının Korunduğu Mekanlar Olarak Müzeler ... 53

2.7. Kültür Varlıklarının Tanınması ve Koruma Bilincinin Oluşmasında Eğitimin Yeri ve Önemi ... 71

2.8. Disiplinlerarası Öğrenme ... 83

2.8.1. Görsel Sanatlar Eğitiminde Disiplinlerarası İlişki ... 100

2.8.2. Sosyal Bilgiler Dersindeki Disiplinlerarası İlişki ... 108

2.9. Görsel Sanatlar Dersi Öğretim Programı ... 112

2.10. Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı ... 126

(10)

viii

2.11.1. Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar ... 133

2.11.2. Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar ... 137

BÖLÜM III YÖNTEM 3.1. Araştırmanın Modeli ... 140

3.2. Çalışma Grubu ... 141

3.3. Verileri Toplama Araçları………..142

3.3.1. Başarı Testi ... 143

3.3.2. Tutum Ölçeği ... 144

3.4. Verilerin Toplanması ... 148

3.4.1. Deney Grubuna Uygulanan Denel İşlemler ... 148

3.4.1.1 I. Ders Planının İşlenmesi ... 150

3.4.1.2. II. Ders Planının İşlenmesi ... 165

3.5. Verilerin Analizi ve Yorumlanması ... 176

BÖLÜM IV BULGULAR VE YORUMLAR 4.1. Birinci Alt Probleme İlişkin Elde Edilen Bulgular ve Yorumlar ... 177

4.2. İkinci Alt Probleme İlişkin Elde Edilen Bulgular ve Yorumlar ... 191

BÖLÜM V SONUÇ ve ÖNERİLER 5.1. Sonuçlar ... 204 5.2. Öneriler ... 213 KAYNAKÇA ... 219 EKLER ... 237

(11)

ix

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 2.1 Nesneler ve Çevreler ... 76 Tablo 2.2 Nesnenin Ayrıntılı İncelenmesi ... 79 Tablo 2.3 Disiplinlerarası Yaklaşıma Göre Hazırlanan Enflasyon Ünitesinin

Kavramsal Temeli ... 95 Tablo 3. 1 Kültür Varlıklarını Tanıma ve Sahip Çıkma Bilinci ile İlgili Tutum

Ölçeği Deneme Formundan Sonra Belirlenen Nihai Soruların

Faktör Analizi Sonuçları ... 146 Tablo 3.2 Kültür Varlıklarını Tanıma ve Sahip Çıkma Bilinci ile İlgili Tutum

Ölçeği Deneme Formundan Sonra Belirlenen Nihai Maddelerin

Madde Test Korelasyonları ... 147 Tablo 4.1. Kontrol Gruplarının Öntest, Sontest ve İzleme Test Puanlarının

Betimsel İstatistikleri ... 177 Tablo 4.2. Kontrol Gruplarının Ön Başarı ve Son Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 179 Tablo 4.3. Kontrol Gruplarının Ön Başarı ve İzleme Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 180 Tablo 4.4 Kontrol Gruplarının Son Başarı ve İzleme Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 181 Tablo 4.5 Deney Grubunun Başarı Öntest, Sontest ve İzleme Testi

Puanlarının Betimsel İstatistikleri ... 182 Tablo 4.6 Deney Gruplarının Ön Başarı Testi ve Son Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 183 Tablo 4.7 Deney Gruplarının Ön Başarı Testi ve İzleme Başarı Testi

Puanlarının Karşılaştırılması ... 185 Tablo 4.8 Deney Gruplarının Son Başarı Testi ve İzleme Başarı Testi

Puanlarının Karşılaştırılması ... 186 Tablo 4.9 Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 187 Tablo 4.10 Deney ve Kontrol Gruplarının Son Başarı Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 188 Tablo 4.11 Deney ve Kontrol Gruplarının İzleme Testi Puanlarının

Karşılaştırılması ... 190 Tablo 4.12 Kontrol Grubunun Ön Tutum, Son Tutum ve İzleme Tutum

Puanlarının Betimsel İstatistikleri ... 191 Tablo 4.13 Kontrol Gruplarının Öntest ve Sontest Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 192 Tablo 4.14 Kontrol Gruplarının Öntest ve İzleme Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 194 Tablo 4.15 Kontrol Gruplarının Sontest ve İzleme Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 195 Tablo 4.16 Deney Grubunun Ön Tutum, Son Tutum ve İzleme Tutum

(12)

x

Tablo 4.17 Deney Gruplarının Ön Tutum ve Son Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 197 Tablo 4.18 Deney Gruplarının Ön Tutum ve İzleme Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 198 Tablo 4.19 Deney Gruplarının Son Tutum ve İzleme Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 199 Tablo 4.20 Deney ve Kontrol Gruplarının Ön Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 200 Tablo 4.21 Deney ve Kontrol Gruplarının Son Tutum Puanlarının

Karşılaştırılması ... 201 Tablo 4.22 Deney ve Kontrol Gruplarının İzleme Tutum Puanların

(13)

xi

KISALTMALAR

ICOM : İnternationall Council of Museums (Uluslararası Müzeler Konseyi)

KTVKK : Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu.

ICOMOS : Intenational Council for Monuments and Sites (Uluslararası Anıtlar ve

Sitler Konseyi).

KTVKYK : Kültür Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu.

IUCN : International Union for Conservation of Nature (Dünya Tabiatı Koruma Birliği)

UNESCO : United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization (Birleşmiş Milletler Eğitim, Kültür ve Bilim Kurulu)

(14)

BÖLÜM 1 GİRİŞ

Hollandalı 16. yüzyıl hümanisti Erasmus (1469–1536) “Hayvanlar hayvan olarak doğar; ama insanlar insan olarak doğmazlar; insan olurlar.”demektedir. Erasmus bu yaklaşımıyla; çocukların kötü huylu olarak dünyaya geldiklerini savunan Hıristiyan anlayışına ve çocukları doğruyu ve yanlışı ayırt edebilen “soylu vahşiler” olarak gören ve bunun doğuştan gelen bir özellik olduğunu savunan Jean Jacques Rousseau’nun (1712–1778) anlayışına zıt bir görüş ortaya koyar. O, çocukların zihinlerinin boş bir levha (tabula rasa) olduğunu ve herhangi bir eğilim taşımadığını belirten ünlü filozof John Locke’a (1632–1704) de kaynaklık eder (Akbağ, 2007: 29).

İnsan, diğer canlılardan biyolojik açıdan farklılıkları olan bir canlıdır. Toplum bilim açısından, başka canlılara göre, yaşamayı nitelikli bir hale getirmek için kültürel değerler üretebilen, düzenli, sağlıklı ve refah içerisinde mutlu bir şekilde yaşamak için toplumsal kurallar koyan ve yeri geldiğinde o kuralları kendi yaşam standartları doğrultusunda değiştiren bir canlıdır. Psikolojik açıdan başka canlılardan daha yüksek duygusal bir yapıya sahip, bilişsel nitelikleri kazanarak ona en çok yaklaşabilen bir yaratıktır (Başaran, 2006: 33).

Diğer canlılardan birçok yönüyle ayrılan insan, kalıtsal güçlerle doğan; çevresiyle etkileşerek bu güçlerini eğitebilen; bunlarla yeni değerler yaratabilen, bu değerleri şekillendiren bir canlıdır. Bu canlının birinci doğası, kalıtımlarla getirdiği, kendisinin çok fazla katkısı olmadığı gizil güçlerdir. Bunun içersinde bireyler arasında farklılıklar gösteren yetenekler mevcuttur. Bilişsel gücümüzü düşündüğümüzde kimi kişilerinkinden yüksek kimilerinkinden düşük olabilmektedir. Kalıtımla getirmiş olduğumuz güçler, tarafımızdan kullanılarak öğrenilir. Öğrendiğimiz, bu güçlere dayandığından dolayı başkalarının öğrendiklerinden farklılıklar gösterir (Başaran, 2006: 33). Kişilerin yaşam çevreleri farklı yapılara sahiptir.

İnsanın diğer canlılardan en farklı yanı onun kültürlenebilme özelliğine sahip olmasıdır. Bu yönüyle insan, yaşadığı toplumsal çevrenin özellikleriyle fiziksel çevre özelliklerini benimseyerek, bu kültüre özgü bir insan olur çıkar. Eğitimsel açıdan

(15)

büyüdüğümüz çevre, doğuştan getirdiğimiz kalıtsal değerler kadar güçlü olmaktadır. İnsanlar arasındaki bireysel farklılıklar doğuştan getirdiği kalıtımsal değerlerin yanında, yetiştiği çevrenin değişik nitelikli etkileşiminden de ortaya çıkan bir yapıya sahiptir (Başaran, 2006: 34). Çoğu zaman çevre faktörünün etkisi insanın doğuştan getirdiği kalıtımsal değerlere göre daha etkin olabilmektedir. İnsan yaşadığı çevrenin yapısından etkilenmenin yanında, kültürel değerler üretme yeterliliğine de sahiptir. Winston Churchill’e göre önce biz binalarımızı şekillendiririz sonra da binalarımız bizi şekillendirir. Yani bir taraftan insan bir kültür yaratır; diğer taraftan yaratmış olduğu o kültür insanı şekillendirir. Nasıl bir çevre oluşturduğumuz, çevremizin ne yönde değişmekte olduğu, bizlerin de ne yönde değişmekte, gelişmekte olduğuna işaret eder. Oldukça önemsiz, hoyrat, gürültülü ve gerilimli çevrelerde çok özenli, zarif, duyarlı ve sakin insanların yetişmesi bir hayli güç olarak değerlendirilmektedir (İmamoğlu, 1997: 287). İnsan öğrenilerek geliştirilen yeterlilikleri (bilgi, beceri ve tutumlar) kullanarak ve gereksinimlerini karşılayabilecek ürün üretir. Alınan eğitim düzeyi bireyler arasında oluşan farklılaşmanın en önemli nedenini oluşturur. Eğitim seviyesi gelişmiş olan toplulukların yaşam şartlarının yüksek olmasının sırları burada gizlidir.

Kara, su ve hava; yeryüzü dünyasının canlı, cansız ve canlı-üstü olarak belirlenen üç varlık alanından cansız denilen çevresini oluşturmaktadır. İnsanoğlu bu üç varlık alanı içerisinde bir taraftan canlı diğer yandan ise canlı-üstü varlık katmanı içerisinde yer alır (Güvenç, 2005: 275). Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan en önemli olgu yaşadıkları çevredir. Çevre: İnsan faaliyetleri ve canlı varlıkları üzerinde hemen ya da uzunca bir süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir zamandaki toplamı olarak değerlendirilmektedir (Keleş ve Hamamcı, 2002: 28). Hem canlı hem de cansız varlıkların yaşamları içerisindeki karşılıklı etkileşimlerinin bir bütünü olarak çevre; fiziksel ve toplumsal olarak ikiye ayrılmaktadır. İnsanın içinde yaşadığı varlığını, özelliğini ve niteliğini fiziksel olarak algıladığı, onu etkilediği ve ondan etkilendiği ortama fiziksel çevre denilmektedir. Bu bağlamda yaşanılan mekânın kırsal veya kentsel yerleşim olması, sonucu değiştirmemektedir. Dağlar, bahçeler, ormanlar, denizler, çöller gibi farklı özelliklere sahip doğal alanlar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Canlı, cansız ve canlı-üstü alemin milyonlarca üyesinden birisi olan insan, bu alemin sıradan bir üyesi değildir (Güvenç, 2005: 275). Bu sıra dışılığın en büyük nedeni ise, kendi varlığının ötesinde “canlı-üstü” alanları yani bilgi ve kültür birikimine dayanarak, doğal çevresinde bulmuş

(16)

olduğu yeraltı ve yer üstü zenginliklerini kullanarak yarattığı kültürler ve uygarlıklar alanına sahip olmasıdır (Keleş ve Hamamcı, 2002: 30). Özelliği ile tamamen insan elinden çıkmış olan bu çevreye yapay çevre denilmektedir. Kentsel ya da kırsal alanlar, evler, köyler, yollar, kaldırımlar bu alanlar içerisinde oluşturulmuş bulunan bütün değerlerin tamamı, bu yapay çevreyi oluşturmaktadır. Tarihi çevre, yapay çevrenin bir parçası olarak insanın nazarında ayrıcalıklı ve özel bir yere sahiptir.

Kendinde var olan birçok yönüyle diğer canlılardan ve cansız varlık alanından daha üst bir düzeyde bulunan insan; kendi yaratmış olduğu canlı-üstü varlık alanı ile parçası olduğu canlı varlık alanı içerisinde, bir yanıyla canlı, yani ölümlü, öteki yanıyla canlı-üstü yani ölümsüzdür (Güvenç, 2005: 275). İnsanı doğada ayrıcalıklı yapan yönü, fiziksel temel ihtiyaçlarını karşılamakla diğer canlılarla aynı şartlara sahip olması değil, yaratmış olduğu kültürden kaynaklanmaktadır. İnsan; dil yeteneği, alet yapma gücü ve her şeyden önemlisi kullanmış olduğu aklı ile ayrı ve üstün bir yapıya sahip olduğunu göstermiştir. Bu kültürü diğer bir tanımla toplumsallığı onu diğer canlılardan ayırmış ve ayrıcalıklı bir konuma getirmiştir. Diğer canlılarda bulunmayan ve sadece insana has olan sembolleştirme niteliğinin bir sonucu olarak; insan, dil oluşturabilir, doğayla olan etkileşiminde deneyimlerini bilgiye çevirir, kendinden sonraki nesillere naklederek, bu bilginin birikmesini ve gelişmesini sağlar. Doğayla girdiği etkileşim sonucunda ortaya çıkan bu bilgi, insanı diğer canlılardan ayıran temel özelliği olan kültürüdür (Tekeli, 2000: 4). İnsana ait olan bu kültür tabakası yaşam içerisindeki gerek formal gerekse informal eğitim kapsamında oluşur. Nitekim insan bakarak öğrenme hususunda diğer canlılara göre çok daha yeteneklidir.

Başaran’a (2006: 19) göre öğrenme yeteneğimizi kullanarak, olayları iyi anlarız; nesneleri daha iyi algılarız; sorunlarımızı daha nitelikli çözeriz. Eğitim süreci içerisinde öğrendiğimiz her şey bizde davranış değişikliği meydana getirir. Ancak şu da var ki yalnızca gözlemleyerek öğrendiklerimizle yetinmeyip, bir taraftan kendi aramızda oluşturduğumuz öğrenme ve kültürleşme sürecini yaşarken, diğer taraftan eğitim kurumlarında verilen formal eğitimle kültürleşme sürecini de tamamlarız.

İnsan, bir taraftan hazır bulmuş olduğu fiziksel çevre diğer taraftan ise kendi yaratmış olduğu kültürel ve toplumsal çevre ile bunları birbirine kaynaştırarak yaşamını sürdürmektedir. Bu hazır bulmuş olduğu çevre ile ilişkisi, kültürel birikiminin ulaştığı düzeye göre farlılıklar göstermektedir (Tekeli, 2000: 4). İnsanın teknoloji üretebilmesi, doğaya, diğer canlılardan çok daha faklı anlamlar yüklemesine neden olmuştur. Doğada bulunan diğer canlılar yaşam alanına orada bulunan kaynaklar doğrultusunda uyum

(17)

sağlar ve sayıları belli miktarı aşınca ölürler; halbuki insan bulunduğu çevrede herhangi bir kaynak sıkıntısı ile karşılaştığında başka bölgelerden getireceği kaynaklar ile yaşamını sürdürmektedir. Bu da diğer canlılardan farklı olarak insanın, yaşamını sürdürebilmek için çevreyi değiştirmek gibi bir durum ortaya koymasına vesile olmaktadır (Tekeli, 2000: 4).

Gelinen nokta sonucunda insanın yarattığı kültür bir şekilde yaşamını sağlayan doğayla çatışmaya ve bu kültür dediğimiz yapı doğanın kendi içerisinde oluşturmuş olduğu dengeyi bozmaya başlar. Belli bir aşamadan sonra doğada görülen bozulma insanın oluşturduğu kültür üzerinde de etkisini göstermeye başlar. Bir taraftan etrafındaki doğal çevreye diğer taraftan kendi oluşturduğu kültürel çevreye yabancılaşmaya başlayan insan, büyük bir kültür ve beğeni yozlaşmasının yaşanmasına ortam hazırlar.

Endüstrileşme sonucunda üretim-tüketim anlayışı, her şeyin zamanla sınırlandığı bir yaşam biçimini zorunlu duruma sokar. Hızlı yaşama biçimi, kendisine daha az zaman ayırabilen, isteklerini gereğince doyuramayan, kendine ve yaşadığı topluma yabancılaşan bir insan tipini oluşturur (Gençaydın, tarihsiz: 59).

Özellikle küreselleşme sonucu dünya üzerinde aynı yaşam tarzı, aynı tarz konuşma, eğlenme ve giyinme hakim olmaya başlar. Bu durum kültürel çoğulculuktan tek kültürlülüğe doğru bir geçiş ve dolayısıyla kültürel yozlaşmanın yaşanmasını bir kader haline getirir. İnsanların ne şekilde giyinecekleri, neler yemeleri, nereye gitmeleri gerektiği hep birileri tarafından belirlenir. Oluşturulan bu tekdüzeliğe karşın, tüm insanlığın sahip olduğu zengin kültürel çevrenin korunması ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde aktarılması bir insanlık görevidir. Çünkü bu değerler yalnız bir topluma ve bölgeye ait değil, bütün insanlığındır. Tabii ki bu değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında en büyük görev eğitim kurumlarına düşmektedir.

Eğitim kurumu, kültürel değerlerin ve toplumsal kuralların toplumun üyelerince özümsenmesini sağlayarak ulusal birliğin sürdürülmesine yardım eder. Geçmiş ile günümüz ve gelecek arasında bağlantılar kuran kültürel değerleri özümseyerek, bu sorumluluğun farkında olmamız gerekir (Başaran, 2006: 24). Neticede işin püf noktasını eğitim oluşturmaktadır.

Eğitim, Çiçero’ya göre çocuğu insan haline getirme sanatı, Eflatun’a göre bedene ve ruha yetenekli olduğu güzelliği vermek; Roussea’ya göre insanı doğasına göre yetiştirmek, James Mill’e göre kişiyi önce kendisi, sonra da insanlık için mutluluk aracı yapmak, Harbert Spencer’e göre, insanı mükemmel bir hayat yaşamaya

(18)

hazırlamak; Durkheim’a göre yetişmiş nesiller tarafından, henüz sosyal hayat için olgun hale gelmemiş bulunan nesiller üzerinde yapılan her çeşit etki olarak tanımlanmıştır (Küçükahmet ve Diğerleri, 2004: 81).

Ülkemizde eğitim kurumlarının kültürel değerlere ve kültür varlıklarına sahip çıkılması için belirledikleri amaçlar, konun ne kadar önemli ve hassas bir yapıya sahip olduğunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. 1982 Anayasası’nın 63. maddesine göre “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar; bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirler alır.” Anayasada geçen bu madde; kültür ve tabiat varlıklarını koruma ve gelecek kuşaklara aktarma sorumluluğunun devletin asıl görevlerinden birisi olduğunu ortaya koyar. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre Türk Milli Eğitiminin genel amaçlarından birisini ”Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren bireyler yetiştirmektir” (MEB, 2006: 3) maddesi oluşturmaktadır.. İlköğretimin amaçlarına baktığımızda yine kültür ve tabiat varlıklarının tanınması ve korunmasının önemli hedefler arasında yer aldığını görürüz. Buna göre; öğrencilerin, milli ve evrensel kültür değerlerini tanımalarını, benimsemelerini, geliştirmelerini bu değerlere saygı duymalarını sağlamak, öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine, sosyal, kültürel, eğitsel etkinliklerle milli kültürümüzü benimsemelerine ve yaymalarına yardımcı olmak, doğayı tanıma, sevme ve koruma, insanın doğaya etkilerinin neler olabileceğine ve bunların sonuçlarının kendisini de etkileyebileceği ve bir doğa dostu olarak çevreyi her durumda koruma bilincini kazandırmak, ilköğretimin en önemli amaçları arasında gösterilir (MEB, 2003: 486).

Bu önemden hareketle araştırmada, yok olmaya yüz tutan kültür varlıklarının tanınması, kültür varlıklarının toplum için çok önemli, sahip çıkılması gereken hazineler olduğu ve gelecek kuşaklara ulaştırma zorunluluğu olduğu görüşü üzerinde durulmaktadır. Zira dünyamızda, özellikle küreselleşmenin de katkısıyla, çok hızlı bir şekilde kültür yozlaşması ve bunun sonucu olarak da kültür varlığı kaybı yaşanmaktadır. İnsanlığın bu genel problemini her topluluk ve yönetim kendi imkanları dahilinde çözmeye çalışmalıdır. Bu problemin çözümünde de eğitim önemli, bir yer tutmaktadır.

Kültür varlıklarıyla bire bir yapılan eğitim, öğrencilerin bu yapıların ve içerisinde yer alan nesnelerin sadece gezilip görülmesi ile sınırlı değildir, aynı zamanda uygulanan eğitim programları ile tarih, geçmiş ve gelecek hakkında yorum yapabilmelerine yeni yaklaşımlar üretmelerine imkan sağlayacaktır. Gerek eğitimsel

(19)

süreç içerisinde kullanılan eğitim ve öğretim teknikleri gerekse bu yöntem ve tekniklerin kullanılmasına kaynaklık eden yan etkenler bilginin kavranması ve kalıcı olması açısından oldukça önem taşımaktadır.

Eğitim sistemi içerisinde bazı derslerin ilişkilendirilerek işlenmesi birçok yönden yararlar sağlamaktadır. Ancak bu tür ilişkilendirmelerin çok sık kullanılmadığına da şahit olmaktayız.

Yapılan bu araştırma ile Sosyal Bilgiler ve Görsel Sanatlar’ı birbirleri ile ilişkilendirerek yeni bir yaklaşım ortaya koyulmaya çalışılmaktadır. Her iki dersin benzer ünitelerinin birleştirilmesi sonrasında uygulanacak eğitim programlarının kültür varlıkları alanında olduğu gibi eğitimin başka birçok alanında da kullanılacak sonuçlara ulaşacağı muhakkaktır. Dewey’in belirttiği gibi öğrencilere kağıt ve kalemle yapılan çalışmaların dışında yaşantı yoluyla bazı fırsatlar sağlanmalıdır.

Çevre, kültür, sınıf dışı unsurlar ve benzeri birçok etkenin eğitimi etkilediğini düşünürsek bu ilişkilendirmenin çeşitli eğitim kuramlarının ortaya koymuş oldukları ideal yaklaşımları da yerine getirdiğini görmekteyiz. Aynı şekilde bu iki dersin beraber işlendiği eğitim programlarında kullanılacak olan gezi-gözlem, beyin fırtınası, kavram haritası oluşturma, slogan oluşturma, ad koyma, ve benzeri gibi birçok yöntem ve tekniğin de kullanılması çağdaş eğitimin hedeflerinin yerine getirilmesine imkan sağlayacaktır. Öğrencilerin bilgiyi hazır almasından ziyade onların araştırmalarına, incelemelerine, işbirliği halinde çalışmalarına, bilgiyi oluşturmalarına, kullanmalarına, yaratmalarına kısacası yapılandırmalarına imkan sağlanacaktır. Hazırlanan eğitim programlarında hem derslerin işlendiği mekanların farklılıkları, hem öğrencilerin, uygulanan eğitim programları içerisindeki aktifliği bilginin kalıcı olmasına katkı sağlayacaktır.

Kültür varlıkları ve müzecilikle ilgili birçok araştırma yapılmış olmasına rağmen, Sosyal Bilgiler ve Görsel Sanatlar derslerinin ilişkilendirilmesinin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma ile ilgili kazanımların gerçekleşmesi ve öğrencilerin tutumları üzerinde etkilerine yönelik bir araştırma yapılmamıştır. Hatta eğitimsel açıdan da konu ele alınmadığı gibi, eğitim programları hazırlanarak farklı derslerin benzer konularının ilişkilendirilmesi bağlamında bir alan çalışması da yapılmamıştır.

Okullarda disiplinlerarası ilişkilendirmenin uygulanmasına yönelik, müfredat programlarında yer verilse de, uygulamada bunun gerçekleşmediği görülmektedir. Yapılan bu çalışma teoride kalan disiplinlerarası ilişkinin uygulamaya geçirilmesi açısından önem taşımaktadır.

(20)

Kültür varlıklarının tanınması ve sahip çıkma bilincinin oluşması açısından her iki dersin ilişkilendirilerek bir araştırmanın yapılmamış olması yapılan bu çalışmanın özgünlüğünü ortaya koymaktadır.

1.1. Problem Cümlesi

Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin disiplinlerarası bir yaklaşımla işlenmesinin, öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma ile ilgili bilinçlerinin gerçekleşmesinde ve öğrencilerin bu konuya yönelik tutumları üzerinde etkisi var mıdır?

1.2. Araştırmanın Amacı

Özellikle küreselleşme ile birlikte günümüzde kaybolan değerler arasında, yok olan kültür ve tabiat varlıkları da yer almaktadır. Bu araştırmanın amacı, ilköğretim okullarında kültür varlıklarının tanınması ve sahip çıkma ile ilgili kazanımların gerçekleşmesi için, Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin, programlarında yer alan benzer üniteleri ilişkilendirerek, öğrencilerin konu hakkında daha fazla duyarlı olmalarını sağlayacak yöntemler geliştirmektir.

Disiplinlerarası ilişkilerin öğrenmeye katkısını belirlemek için Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler derslerinin beraber işlenerek, uygulanan yöntemin konunun kavranmasına katkı sağlayıp sağlamadığı, derslerin farklı ortamlarda işlenmesinin öğrencilerdeki anlama ve başarı oranını etkileyip etkilemediği ve ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinde kültür varlıklarının bire bir gözlem yoluyla tanınmasını sağlayarak sahip çıkma bilincinin oluşturulmasındaki katkısını belirlemektir.

1.2.1. Alt Problemler

1. Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler dersleri disiplinlerarası bir yaklaşımla ilişkilendirildiğinde, öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma ile ilgili kazanımları gerçekleştirme düzeyleri nasıl etkilenir?

2. Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler dersleri disiplinlerarası bir yaklaşımla ilişkilendirildiğinde, öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkmaya yönelik tutumları nasıl etkilenir?

(21)

1.2.2. Hipotez

1. Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler dersleri disiplinlerarası bir yaklaşımla ilişkilendirilerek işlendiğinde, öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkma ile ilgili kazanımlarının gerçekleşme düzeyi artar.

2. Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler dersleri disiplinlerarası bir yaklaşımla ilişkilendirilerek işlendiğinde öğrencilerin kültür varlıklarını tanıma ve sahip çıkmaya yönelik tutumları olumlu yönde gelişir.

1.3. Araştırmanın Önemi

Klasik eğitim anlayışı içerisinde eğitimin daha çok öğretmen ve kitap merkezli bir yapıya sahip olup, öğrencilerin yaratıcılık, zihinsel gelişim ve eleştirel yönlerinin gelişimine katkı sağladığı söylenemez. Yetişkinlerin öğrenciler adına kararlar aldığı ve uyguladığı bir dünyadan, öğrencilerin kararlar aldığı ve uyguladığı bir dünyaya geçiş çağdaş eğitime atılan ilk adım olarak değerlendirilebilir. Atılan bu adım öğrencilerin kendilerini yaşamları süresince etkileyecek karar ve eylemlerin nesnesi olmak yerine, etkin bir parçası olarak bu süreçte yer almalarını da gerekli kılmaktadır.

Klasik eğitim çerçevesinde öğrenci velileri, çoğunlukla kalıplaşmış bakış açılarının, mantıksal kurguların ve içerik sıralamaların/diziminin öğrenciler için de geçerli olduğunu varsayarak hareket etmektedir. Aynı zamanda algılamakta güçlük çektikleri konuların, olayların ve olguların öğrenciler tarafından da algılanmasının güç olacağını düşünerek öğrencilerin neyi nasıl öğrenmeleri gerektiğine de karar vermektedirler. Aslında öğrencilerin “dünyası” ile eğitimcilerin koymuş oldukları kesin kurallar ve ilkelerden oluşan yetişkinlerin dünyası birbirinden oldukça uzak gerçeklikleri yansıtmaktadır. Bu durum, eğitimin içeriğinin ve yönteminin belirlenmesinde ve eğitimin örgütlenmesinde öğrencilerin katılımının etkin hale getirilmesini gerektirmektedir (Karip, 2005). Ancak ortaya konulan uygulamalar bu doğrultuda değildir.

Ülkemizde uygulanan yöntemler açısından bakıldığında, en basit anlamda, gerek Görsel Sanatlar gerekse Sosyal Bilgiler dersleri bağlamında farklı öğretim yöntemlerinin kullanılmadığı görülmektedir. Ancak gelişmiş ülkelerin uygulamış oldukları eğitim ve öğretim programlarına bakıldığında, özellikle tarih öğretimi ve

(22)

beraberinde sosyal bilgiler öğretiminde sınıf dışı ortamlardan yararlanılmaktadır. Özellikle öğrencilerde kültürel değerleri ve varlıkları tanıma ve onlara sahip çıkma bilincinin oluşması bağlamında müzeler, tarihi yerler, ören yerleri, tarihi varlıklar, arkeolojik kalıntılar eğitimin yapıldığı, yararlanıldığı birer laboratuar olarak kullanılmaktadır. Yapılan bu çalışmada, yabancı ülkelerde eğitimsel süreç içerisinde sıkça kullanılan bu tür mekanların eğitim ortamı olarak kullanılmıştır. Görsel Sanatlar ve Sosyal Bilgiler gibi iki dersin ortak kazanımlarının dikkate alınarak işlenmesi yöntemlerin kullanılması açısından yenilikler getirmektedir. Çalışma çerçevesinde öğrencilere kağıt ve kalemle yapılan çalışmaların dışında yaşantı yoluyla bazı fırsatlar sağlanmaya çalışılması ayrı bir önem taşımaktadır.

Klasik olarak kullanılan yöntemlerde öğrencileri düşündüren, araştırmaya yönelten etkiler, sunulmamakla birlikte, bilgiyi kullanma, problem çözme, bilgiyi yeniden yapılandırma fırsatları verilmediği için, öğrenciler ezbere dayalı, yüzeysel bilgilerle mezun olmaktadırlar. Bunun yarattığı problemler yaşam boyu kişinin üzerinde kendini göstermektedir. Problem çözme, etkili düşünme biçiminden, yaratıcılıktan ve araştırma becerilerinden yoksun olan bireyler, yaşamları içerisindeki bazı karmaşık durumlarla karşı karşıya geldiklerinde büyük bocalamalar yaşamaktadırlar.

Öğrenme sırasında öğrenene öğrendiklerini birleştirme, kararlaştırma, kullanma, sorgulama vb. birçok fırsat verme imkanının sağlanması, çalışmanın özgünlüğünü ve önemini artıran unsurlar olarak değerlendirilmektedir.

1.4. Sınırlılıklar

1. Her ne kadar insanların elinden çıkan her nesne kültür varlığı niteliği taşısa da araştırmada geçen kültür varlıkları tanımlaması 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanununda geçen tanımlama ile sınırlıdır.

2. Araştırmanın uygulama mekanı, araştırmanın uygulandığı okul ve Malatya Arkeoloji Müzesi ile sınırlıdır.

3. Araştırma ulusal ve uluslar arası kanun ve yönetmeliklerdeki tanımlamalarda yer alan tabiat varlıkları ile sınırlıdır.

(23)

1.5. Terimlerin Tanımlanması

Görsel Sanatlar Eğitimi: Görsel Sanatlar; resim, heykel, mimarlık, grafik sanatlar, endüstri tasarımı, uygulamalı sanatlar, sinematografi, fotografi, moda tasarımı, bilgisayar sanatı gibi oldukça geniş bir alanı kapsar. Bu dalların tümüyle ilgili olarak okul öncesinden yüksek öğrenime kadar her aşamadaki sanat eğitimi ve öğretimiyle ilgili kuramsal ve uygulamalı çalışmalara Görsel Sanatlar Eğitimi denir (Kırışoğlu,

tarihsiz: 7).

Kültür: Alman Antropoloji alimi Thurn Word’e göre kültür, tavırlardan, davranış tarzlarından, örf ve adetlerden, düşüncelerden, ifade şekillerinden, kıymet biçmelerden, tesislerden ve teşkilattan mürekkep öyle bir sistemdir ki, tarihi bir mahsul olmak üzere teşekkül etmiş, ananeye bağlı bir cemiyet içinde onun medeni teçhizatı ve vasıtaları ile karşılıklı tesirler neticesinde ahenkli bir bütün haline gelmiştir (Aktaran:

Turhan, 2002: 38).

Kültür Mirası: Belirli bir toplumun düşüncelerini ve yaşam şeklini açıklayan, düşünsel ve ruhani başarılarını gösteren nesnel ve nesnel olmayan unsurlardan oluşur. Kültür mirası kavramı, özellikle kültür varlıklarını “koruma” ve “muhafaza etmek” meselelerinin ele alındığı durumlarda karşımıza çıkmakta; “iade etme” meselesinin ele alındığı durumlarda ise “kültür varlığı” kavramı etkin olmaktadır. Tek tek objeler kültür varlığı, kültür mirası ise objeler dışında çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır (Özel,

1998: 24).

Sosyal Bilgiler Eğitimi: Hemen her bakımdan değişen ülke ve dünya koşullarında bilgiye dayalı karar alıp problem çözebilen, eleştiren, sorgulayan etkin vatandaşlar yetiştirmek amacıyla sosyal ve beşeri bilimlerden aldığı bilgi ve yöntemleri kaynaştırarak kullanan bir öğretim programıdır (Öztürk, 2006: 24).

Kültür Varlıkları: 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre korunması gerekli taşınmaz kültür varlıkları tanımı:

Madde 6 – Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır: a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19’uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,

b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,

(24)

c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları,

d) Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle zaman kavramı ve tescil söz konusu olmaksızın Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda büyük tarihi olaylara sahne olmuş binalar ve tespit edilecek alanlar ile Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kullanılmış evler. Ancak, Koruma Kurullarınca mimari, tarihi, estetik, arkeolojik ve diğer önem ve özellikleri bakımından korunması gerekli bulunmadığı karar altına alınan taşınmazlar, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı sayılmazlar. Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve istihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar, namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler, kapalı çarşılar, sandukalar, steller, sinagoglar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler, peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir.

Taşınır Kültür ve Tabiat Varlıkları: 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na göre korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları:

Madde 23 – Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları şunlardır: a) Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları; Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kap ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue'ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç,

(25)

kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları, halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları. Osmanlı Padişahlarından Abdülmecit, Abdülaziz, V. Murat, II. Abdülhamit, V. Mehmet Reşat ve Vahidettin ve aynı çağdaki sikkeler, bu Kanuna göre tescile tabi olmaksızın yurt içinde alınıp satılabilirler. Bu madde kararına girmeyen sikkeler bu Kanunun genel hükümlerine tabidir. b) Milli tarihimizdeki önemleri sebebiyle, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna ait tarihi değer taşıyan belge ve eşyalar, Mustafa Kemal ATATÜRK'e ait zati eşya, evrak, kitap, yazı ve benzeri taşınırlar.

(26)

BÖLÜM II

2.1. Kültür

Bizi etkileyen varlıkların, olayların, düşüncelerin tümü yaşanan çevreyi oluşturmaktadır. Çevremiz yetişmemize ne denli elverişli ise kalıtımla getirdiğimiz güçler, o denli gelişir. İnsan her ne kadar çok yüksek kalıtsal güçlerle doğmuş olsa da uygun çevre bulunamadığı zaman bunların çok azı yeterliliklere dönüştürülebilir. Bunun sonucunda da kişiliğin şekillendirilmesinde çevre şartları oldukça belirleyici olmaktadır. Aynı yumurta ikizi olan özdeş ikizler bile, ayrı çevre ortamlarında yetiştiklerinde birbirlerinden çok farklı yeterliliğe sahip olmaktadırlar (Başaran, 2006: 34).

İnsanın parçası olduğu, oluşumuna katkıda bulunmadığı, hazır bulduğu bir yönüyle yaşamını sürdürmek zorunda kaldığı çevre, doğal çevredir. Doğal çevrenin doğal bileşenleri canlı ve cansız çevreler olmak üzere iki farklı grubu oluşturmaktadır. Buna göre, insan, bitki ve hayvan toplulukları canlı; canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan hava, su, toprak ile yerkabuğunu oluşturan katmanlar, yeraltı kaynakları ise doğal çevrenin cansız öğeleridir (Keleş ve Hamamcı, 2002: 30).

Cansız varlık alanı içerisinde yaşayan ve onun bir parçası olan insan, kendi doğal çevresini diğer canlı türleriyle paylaşır. Bu cansız varlık alanı doğada bulunan yaklaşık yüz element ve onların bileşenlerini içeren birçok farklı minerallerden oluşur. Gerek canlı gerekse cansızlar tabakası doğar, büyür, çoğalır, gelişir ve daha sonra aynı hızla geriye bir dönüş yaşayarak, yavaş yavaş yok olup yaşam süresini tamamlar (Güvenç, 2005: 275). Doğal çevre insan elinden çıkmamasına rağmen bu çevrenin bazı önemli unsurları olan yeşil alanlar, ormanlar, baraj gölleri ya da göletler, insan eliyle yaratılan doğal çevreyi oluşturmaktadır (Keleş ve Hamamcı, 2002: 30).

Bir fiziksel çevre içerisinde yer alan bireylerin ekonomik, toplumsal, siyasal sistemler ve yönetimsel tavırları gereği yarattıkları ilişkilerin tümü toplumsal çevreyi oluşturur. Bu toplumsal çevrenin göstergeleri arasında, en basit komşuluk ilişkileri, eğitim, iş yaşamı, bireyin bulunduğu toplum içerisindeki yöneten-yönetilen ilişkileri, hüzünleri, sevinçleri, resmi ya da gayri resmi davranışların tamamını saymak mümkündür (Keleş ve Hamamcı, 2002: 31).

İnsanların kendi aralarında oluşturdukları toplumsal ya da kültürel çevre ile yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olan ve hatta yaşamlarının zorunlu bir gereği olan fiziki çevre birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Her fiziksel çevre içerisinde bir toplumsal

(27)

çevre bulunduğu gibi, fiziksel çevrenin şartlarından etkilenmeyen ve ona göre şekillenmeyen bir toplumsal çevre de düşünülemez. Kıtalar, ülkeler ve bölgelerarası kültürel farklılıkları doğuran en önemli etken de bölgeler arasında yaşanan fiziksel farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu da bizlere bir kültürel ve toplumsal çevrenin yapısını belirleyen en önemli etkenin fiziki çevre olduğunu göstermektedir. Aynı husus fiziki çevrenin oluşumuyla da ilgilidir. Çünkü bir fiziki çevreyi belirleyen en önemli etken, o fiziki çevre üzerinde yaşayan toplumsal-kültürel yapının koymuş olduğu

kurallar silsilesidir.

Üzerinde hemen hemen her düşünürün önemle durduğu ve kafa yorduğu kültür kavramı, Latince, bakmak, yetiştirmek, ekin ekmek, özenmek anlamına gelmektedir. Genel olarak ferdin sosyal ve zihni formasyonu ve şahsiyetinin gıda, zevk, duyarlılık ve zeka yönünden olgunluğa ermesidir. Bireyi merkeze alan bu açıklamayla daha doğrusu yönüyle kültür, bir açılma, bir ayıklama anlamına gelir. Uğraşarak bedenin, zihnin, ruhun ve aklın yetilerini geliştirmesi ve nesnel açıdan ortak düşünme, duyma tarzları; örf ve adetlerin tamamı, kurumların ve çeşitli alanlarda ortaya konulmuş eserlerin bütünüdür (Bolay, 1996: 241).

Kültür bir durumdur aslında yani olma durumu. İnformel ya da formel açıdan eğitim görmüş ve bu eğitimle beğenisi, usavurma ve eleştirme gücü gelişmiş bir kişilik kazanma durumu olarak, bir toplumun, kendi iç yasalarına göre, biçim kazanması ve gelişmesidir (Akarsu, tarihsiz: 122).

Fernand Braudel (1996: 27) “Uygarlıkların Grameri” adlı kitabında bazı kavramların tanımlanmasındaki zorluğa dikkat çekerek şunları söylemektedir: “Keşke mümkün olsaydı da, bir doğru parçasını, bir üçgeni, kimyasal bir cismi tanımlayabildiğimiz gibi uygarlık kelimesini de açık ve basit bir şekilde tanımlayabilseydik. İnsan bilimlerinin kelime hazinesi ne yazık ki, kesin tanımlara hiç izin vermemektedir. Bu terimlerin hepsi de belirsiz veya oluş halinde değildir; ama çoğu ebediyen geçerli olarak saptanmış olanın uzağında, bir yazardan diğerine değişmekte ve hep evrilmektedir.”

Kavramlara kişilerin yükledikleri anlamlar kişisel ve toplumsal arenada farklılıklar göstermektedir. Levi Strauss, “Kelimeler, her birimizin, niyetlerini açıklama koşuluyla, istediği şekilde kullanmakta özgür olduğu aletlerdir.” derken aynı zamanda kelimeleri tespitte kişilerin ne kadar özgür olduklarını da ortaya koymaktadır.

(28)

İnsan bilimlerinde en basit kelimelerin bile, onları harekete geçiren ve kullanan düşünceyi izleyerek, çoğu zaman ve zorunlu olarak değiştikleri çok sıkça görülen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır (Braudel, 1996: 27). A şahsının B şahsına uzatmış olduğu fizikçe bir bin dolarlık banknot, toplumsal –kültürel- açıdan bir yerde, “bir borcun ödenmesi demek olabilir”, bir yerde “bir hayır bağışı”, bir yerde “rüşvet”, bir yerde yatırım, bir yerde “kinayet kışkırtma” vb. tersinde aynı anlamlı bir kültür olgusu, farklı maddi taşıyıcılar ya da canlı insan etmenleri ile nesnelleştirilebilir ya da dışlaştırılabilir. Aslında fizik ve biyolojik açıdan baktığımızda insanları beşeri alemde bir yere oturtan “krallar”, “papalar”, “generaller”, “bilginler”, “işçiler”, “köylüler”, “tüccarlar”, “mahpuslar”, “suçlular”, “kahramanlar”, “ressamlar”, “ermişler” vb. diye ayrılan insan organizmaları yoktur. Bütün bu sıfatlar ve tanımlamalar biyolojik organizmanın üstünde toplumsal- kültürel dünya tarafından ya da yalnızca fizik nesneler ve biyolojik organizmalar olarak değil, daha çok “düşünce sahibi insan kişilikleri”, “madde - dışı” anlamların, değerlerin ve kuralların taşıyıcıları, yaratıcıları ve etmenleri olarak işleyen kimseler ve gruplar tarafından konur. Böylelikle, zihnin ve onun fiziki veya biyolojik özellikleri üstüne konulan anlamların bir “cisimleşmesi” ya da “nesneleşmesi” olan herhangi bir olgu, kişilerin toplum içerisindeki statülerini belirleyen, tanımı gereği bir toplumsal kültürel olgudur (Sorokin, 1997: 231). Maddi yapıya insanlar tarafından yüklenen anlam, toplumsal ve kültürel yapının, özellikle tarihsel süreç içerisinde oluşan, kendi normlarına göre şekillenmektedir.

Durkheim’in tanımlamasına göre kültür bir duyuş, düşünüş ve davranış benzerliğidir. Bir toplumun, bir ulusun öbür toplumlardan değişik olan tarihsel ve güncel koşullarının etkisiyle oluşur. Bu yönüyle kültür “ulusal” bir yön taşımaktadır. Ancak şu da vardır ki özellikleri çok başka olan toplumların bile birbirlerine benzeyen bazı koşullara sahip olması ve çağdaş dünyada bu benzer koşuların hızla artması, kültürün ulusallığının yanında evrensel bir yönünün de olduğunu ortaya koymaktadır (Madran ve Önal, 2000: 171).

İnsanın nasıl düşündüğü, duyduğu, yaptığı, istediği; insanın kendine nasıl baktığı, özünü nasıl gördüğü; değerlerini, ülkülerini, isteklerini nasıl düzenlediği işte bütün bunlar kültürün öğeleridir. İnsanın kültürü onun ne tür bir yaşama biçemi, ne tür bir var olma programı, ne tür bir eylem kalıbı benimsediğidir (Uygur, 203: 17). Kültürle ilgili olarak ünlü şair ve ressamımız Bedri Rahmi Eyüboğlu şunu söylemektedir:

(29)

“Karnını mı doyurursun? Sinemaya, son günlerin en iyi filmine mi gidersin? Kitap mı, yoksa küçük bir tıpkıbasım mı alırsın, müzeye mi girersin?” eklerdi sonra: “İşte o yaptığın senin kültüründür!” Ne yaptığımız değil midir kültürümüzü belirleyen? (Bektaş, 1997: 99).

İnsanın meydana getirmiş olduğu teknik, ekonomik, hukuk, estetik, bilim, devlet, yöntem hepsi kültüre girer. Hegel kültüre tinsel varlık demektedir. Bu tinsel varlık ruhi varlıktan prensipçe farklı bir varlık olarak kültür dünyasını oluşturur. Ruhi varlıktaki bireycilik prensibinin hüküm sürmesine rağmen, bu prensip tinsel varlıkta ortadan kalkmaktadır. Geniş anlamda ortak olan tinsel varlık, ruhi olandan özellikle bireyüstü oluşuyla ayrılır (Tunalı, 1984: 26).

Bu bireyüstü yapı aynı zamanda canlı olarak canlı üstü varlık alanını yaratıyor, ama aynı varlık alanı da insanı doğduğu günden başlayarak sarıp, kucaklar; kurgulayıp programlar; belli kalıplara dökerek adeta yeni baştan yaratır.

Kültür demek bakım demektir, onarım demektir. Tarla bakımı, ruh bakımı gibi hem maddi olanın hem de manevi olanın bakımı. Burada geniş manasıyla aynı zamanda yapma, farklılaşma olduğu kadar bütünlenme, biçim verme, iyice işleme, iyice şekillenme, damgasını basma, üslup verme, yüksek bir üslup verme, mükemmelleştirme, geliştirme, derinleştirme demektir (Kaplan, 2005: 88). Bu değişiklikler yaşanırken insanın var olanlar hakkındaki edindiği bilgiler ve bu bilgilere dayanılarak ortaya koyduğu eser ve davranışlardır belirleyici olan.

Çoğunlukla kültür ve kültürün üzerinde yansıdığı nesneler birbirine karıştırılarak ikincisi birincisi gibi aktarılmaktadır. Bizler bir kültürün varlığını ortaya konulan biraz da kendine has eser ve davranışlardan anlarız. Bu haliyle eser ve davranışlar kültür değil de kültürün taşıyıcıları olmaktadır. Mesela bir sapan, işlemeli bir heybe, herhangi bir mimari eser, bir makine, bir kitap birer kültür eserleridir. Bunları yapan kişiler bu eserlere o toplumun kültürünü aksettirirlerken, o toplumun kültürel yapısına ait izleri taşıyarak diğer kültürlerden ayrılan ve kendine has olan özgü kültürünü de oluştururlar. Bir milleti millet yapan, bir toplumu başka topluluklardan farklı kılan unsur ortaya konulan bu özgü kültürdür. Nasıl fertleri birbirlerinden “ben”ler ayırıyorsa toplumları da birbirinden özgü kültürler ayırıyor. O halde bir milletin beni özgü kültürdür (Öner, 1995: 39). Aynı olgu farklı topluluklarda farklı şekilde tezahür etmektedir. İşte o olguyu topluluklar arasında farklı kılan da özgü

(30)

kültürdür. Mesela dilimiz, Orta Asya’da konuştuğumuz Türkçe’den; dinimiz, Arap İslamlığından; teknolojimiz İran ve Irak tarımından; Akdeniz ve Ege bölgelerimiz Akdeniz’den; Trakyamız Balkanlardan; ekonomimiz ve demokrasimiz üyesi olmaya çalıştığımız Batı Avrupa örneklerinden farklıdır (Güvenç, 2005: 110). Nitekim aynı medeniyete dahil olmalarına rağmen Sanayi İnkılabı önce İngiltere’de olduğu halde, İngiltere’yi takip eden diğer Avrupa memleketleri farklı hüviyetlere sahip olarak geliştiler. Türkler, Araplar ve Acemler, Pakistanlı ve Endonezyalılar İslam medeniyetine mensup oldukları halde, hiçbirinin Müslümanlığı bir diğerinin aynı değildir. Benzer şekilde batının Hıristiyanlığı da her memlekette aynı karakteri göstermez (Güngör, 1997: 91).

Kültürler, objelerin yorumu ve kavrayışı, toplumların onlara yükledikleri anlamlar, dünya görüşü, dinsel görüş yönünden birbirlerinden belli karakter özellikleriyle ayrılırlar. Bu ayrılık birçok alanda olduğu gibi değer yargıları ve estetikte de kendini göstermektedir. Belli bir kültür çevresinde yetişmiş birisi için başka bir kültür çevresine ait bir fenomeni, değerlendirmek ve onu anlamak güçtür. Batı kültürü ile temas kurmamış, onunla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmamış ve batının değer yargıları, estetik anlayışları, onların güzeli ve çirkini belirleme normları hakkında bilgi sahibi olmamış birisi için, bu kültürün en değerli ürünleri hiç bir şey ifade etmeyebilir. Örneğin, bir Beethoven müziği böyle bir kimseye gürültüden farklı, Degas’nın resmi karalamadan öte gelmeyecektir (Tunalı, 1989: 264). Çünkü böyle bir insanda, o müziği bir sanat yapıtı, bir değer objesi yapan sanat ve kültür faktörleri eksiktir; bu müziğin onda bıraktığı izlenim, sadece duyulur izlenimler, yani duyumlar olacaktır. Oysa bir sanat yapıtı duyulur varlığının üzerinde bir estetik ve bir kültür varlığıdır. İşte, bir sanat yapıtını duyulara dayanan olarak değil de, bir sanat yapıtı olarak kavramak için, o kültür ile en azından bir temas gerekir. Böyle bir temasın olmadığı yerde sanat yapıtı artık bir sanat yapıtı değildir, bir heykel, bir heykel değildir, sadece bir taş yığını, sadece duyumlarla ilgili bir şeydir (Tunalı, 1989: 264). Bunu da şöyle izah etmek gerekir: Kültürlerin farklılığını belirleyen nedenlerin, toplumsal bütün içinde, teknolojik, sosyal, politik, ekonomik öğeler içerdiğini, ancak bunların her toplumda farklı biçimde farklı olan, farklı hiyerarşi ve organizasyon ilişkisi içinde bulunduğunu görmekteyiz. Farklı öğelerin farklı bileşimleri, farklı kültürleri yaratır (Erkan ve Erkan, 1998: 6). Ancak şunu da ortaya koymak gerekir ki her ne kadar kullanılan dil aynı olsa da, o dilin kullanış biçimi bölgeden bölgeye, kuşaktan kuşağa, toplumdan topluma farklılık

(31)

göstermektedir. Müzik ve ona bağlı olarak ses, yazın içerisinde kullanılan sözcükler kültür çevresine göre farklılaşacaktır. Aynı feryat Fuzuli’de Mecnun’dan, Goethe’de Dr. Faust’dan yükselirken karakter farklılığı taşımaktadır. Birinde inleyen Dicle nehri, öbüründe Elbe sularıdır. Yunus’un güneşi, mabedin içerisinde doğan imanıyla, Şekspir’in arzın her tarafına ve insanın ruhuna sisler doldurucu şüphesini, suni bir temenni saymak lazımdır. Pascal’la Akif’in dualarının tabiî ki aynı olması beklenemez, tabii ki aralarında farklılıklar olacaktır ki bu farklılık bir zafiyet değil tam tersi dünyamızın kültürel zenginliğinin bir yansımasıdır. İmanına isyan karışamadığı için, Dede Efendi’ye Beethoven’in nüfuz edemediği ortaya konulmaktadır. İtalyan musikisi, tabiatın baharını terennüm ederken Alman musikisi insanın iradesiyle mukadderatını çarpıştırmıştır (Topçu, 1998: 17).

Olayı dinsel açıdan tanımlamaya çalışan T. S. Eliot’a göre; “Kültür aslında herhangi bir toplumun dininin vücut buluş şeklidir.” Dinlerin yayıldığı coğrafi sahalar ve aynı dini benimseyen kavimlerin daha önceki dini inanç, örf, adet, yaşayış tarzları da farklılıklara değinir. Bunun en güzel örneğini İslamiyet’te görmekteyiz. İslamiyet aynı esaslara dayandığı halde, Müslüman kavimlerin benimsedikleri mezhepler, tarikatlar, felsefi düşünceler, sanat eserleri, idare ve yaşayış tarzları birbirinden farklıdır. Bu farklılık başka topluluklardan yararlanmanın bir sonucu olarak da değerlendirilebilir.

Dışa açık olan Türkler, sadece Fars ve Araplardan değil, Hıristiyan kavimlerin kültürlerinden de yararlanmıştır. Mimari yapıda klasik Türk mimarisinin oluşmasına kaynaklık eden Ayasofya modeli olmasaydı, Süleymaniye ve Sultan Ahmet de olmazdı (Kaplan, 2005: 17). Türk kültürü dendiğinde, mimari eserlerimiz, müzik eserlerimiz halk danslarımız, gelenek ve göreneklerimiz, fikir ve edebiyat eserlerimiz akla gelir. Aslında bunlar, Türk kültürünü belirten, tanıtan unsurlardır. Asıl önemli olan bunların temelinde yatan bilgidir. Bunların her biri bir bilginin ifadesidir. Asıl kültür o bilgi yığınıdır (Öner, 1995: 53).

Bir topluma ve millete mensup olan bir fert o milletin kültürünü, dilini, dinini, inançlarını, örf ve adetlerini beraberinde taşır. Fertleri aşan fertlere şekil ve yön veren kültürün Alman filozof Hegel tarafından “maddeleşmiş ruh” olarak adlandırılması onun maddede şekil bulması, yine öğrenme boyutlu bir yaklaşımdır.

Boydaş (2004: 133) kültürün sanat gibi açık bir kavram olduğu için tanımının da değişken olduğunu belirtmiştir. Gerek İslam düşünürleri, gerekse Eflatun, Aristo, Hegel,

(32)

N. Hartman gibi Batılı düşünürler reel varlığı analiz etmeye çalışmışlar ve kültürü reel varlığın en üst tabakası olarak şekillendirmişlerdir. Başlangıçta metafizik karakterli olan bu analizler, zamanla daha nesnel bir yapıya dönüşmüş ve çağdaş ontoloji tarafından aşağıdan-yukarıya, somuttan-soyuta, reelden- irreele ulaşan piramidal bir yapı olarak açıklanmıştır. Bu piramidal yapı inorganik tabaka (cansız-maddi ve varlığın taşıyıcısı), organik tabaka (canlı ve ruhi tabakanın taşıyıcısı), ruhi tabaka (tinsel tabakanın taşıcısı) ve tinsel varlık tabakası şeklinde sıralanmıştır. Tabakaların en üstünde yer alan ve kültürü oluşturan tinsel varlık tabakası kişisel, objektif ve objektifleşmiş tinden oluşmakta olup kişisel ve objektif tin canlı ve değişken, objektifleşmiş tin ise cansız ve değişmezdir. Objektifleşmiş tin dar anlamda sanat denilen evrene ki o da, kültüre işaret eder. Mesela Mevlana, Goethe ve Tolstoy’un eserlerinde tortulaşan, nesneleşen tinleri ölümsüzdür (Boydaş, 2004: 134).

Karip’e göre (2002: 216) bir ülkenin ekonomik kalkınma potansiyeli her ne kadar fiziksel kaynaklar ve insan kaynaklarına bağlı olsa da, en temel belirleyici etken fiziksel olmaktan daha çok insan kaynaklarıdır. Burada kastedilen insan kaynakları sadece o ülkenin nüfusu ve bu nüfusun sahip olduğu beceriler değildir. Aynı zamanda kalkınmada beceriler kadar, bu becerilerin üretim kapasitesini artırmasında önemli olan kültürel, toplumsal değerlerin ve çalışmaya ve gelişmeye karşı tutumların da önemi büyüktür.

2.2. Kültür Varlıkları

Kültür varlığı dendiğinde öncelikle her iki kavramın anlamlarının açıklanmasında fayda vardır. Varlık; bir şeyin var olma hali, bulunma ya da mevcudiyeti olarak değerlendirilir. Dünya üzerinde var olan her şey, yaratılmış şeylerin tamamı; kainat, oluş ve yok oluşun karşıtı olarak, kalıcı olan yani gelip geçici olmayan var olanın varoluşudur (MEB, 1996: 3049). Kültür ise en basit anlamı ile bir toplumun, kendi iç yasalarına göre, biçim kazanması ve gelişmesinin sonucu tarihin sürekliliği içinde insanlar yoluyla ve insanlarda gerçekleşen tinsel biçimlenme sürecidir; insanın tinsel başarıları ve yaratışlarıdır. Genel anlamda ise tinsel ve törel yaşam olarak; geniş bir toplumun bütün alanlarında ortak olan dinsel, ahlaksal, estetik, teknik ve bilimsel nitelikteki toplumsal olayların bütünüdür (Akarsu, tarihsiz: 122).

(33)

Bolay’a (1996:241) göre ise kültür tabiata ilave edilen her şey olarak, bir toplumun kendi işleyiş kurallarına göre belli bir özellik ve farklılık kazanmasıdır.

Eğer kültür bir toplumun değerlerinin hayata geçirilmesi ise kültür varlıkları da bunlarla ilgili her şey demektir. Kısaca insan elinden çıkmış ve onun düşüncesinin bir sonucu olarak üretilmiş olan her şey, aslında kültür varlığıdır. İnsanların yaşamlarındaki bütün unsurların bu kapsamda değerlendirildiğinde uyumak için hazırlanan karyolası, evinde kullanmış olduğu halısı, mutfaktaki kap ve kacakları, işine gitmek için bindiği otomobili vs. hepsi kültürünün yansıdığı varlıklar olmaktadır.

Değişik kültürlerin bilim, sanat, teknik ve sosyal yaşam açısından izlerini taşıyan ve korunacak niteliklere sahip yapıtların tümünün kültür varlıkları tanımlaması içine girdiğini belirtmek çok doğru bir yaklaşım olacaktır. Ancak olay tarihsel bir nitelik taşıdığı için şu anda kültür varlığı olarak düşünülen yapılar; taşınır durumda olan ve taşınmaz eski yapılar (anıtlar) tarihsel yapı grupları ve yerleşmeler (sitler), doğal oluşumlar ve tarihi bahçeler (doğal sitler) kültür varlığı kapsamı içerisinde yer almaktadır (Eczacıbaşı 3, 1997: 1370).

Kültür varlıkları, geçmiş uygarlıklardan kalan fiziksel kalıntılar olarak mimari, coğrafi görünüm ve arkeolojik özellikler kadar, geçmişten bu yana gelen, günlük yaşam için önemi olan unsurlar da, bu kapsamda yer alırlar. İşte bu unsurlar o kadar önem taşır ki, toplumların bütün yaşam şeklini, değer yargılarını, inanç sistemlerini bu unsurlardan çıkarmak mümkündür. Önemli tarihsel olay ya da dini ve mitolojik olaylar da, bunların meydana geldikleri yerlerde tamamen değişmiş ya da geçmişten hiçbir delil kalmamış olsa da, kültür varlığı olarak kabul edilir (Özgüç, 2003: 76).

Kültür varlıklarına ülke ölçeğinde bakıldığında, önceki nesilden kendisine miras kalan binalar, eski anıtlar ve başka çeşitli maddi varlıklardır. Kültür varlıkları geçmişin tarihsel ve kültürel boyutunun günümüze kadar yansımış şekli olarak tarihe ışık tutan bir aynadır. Her ne kadar çok yakın tarihe ait ve hatta günümüzde üretilen nesnelerde kültür varlığı olarak değerlendirilebilecek olsa da çalışma kapsamında ele alınan kültür varlığı eski eser- tarihi eser olarak tanımlanan nesnelerdir. Hal böyle olunca da bir seçicilik ve tanımlama sorunu ortaya çıkmaktadır.

Gerek nesne ölçeğinde gerekse süre olarak hangi tür nesnelerle hangi döneme ait eserlerin tanımlanma kapsamına alınacağı bir problem olarak ortaya konulmaktadır. Bunun sonucunda oluşan evrensel tanımlama güçlüğünün yanında her ülke kendi durum ve şartlarının gereklerine göre kültür varlığı tanımları yapma zorunluluğu duymuştur.

(34)

Yapılan tanımlamalar kapsamında da daha çok ülkenin kendi menfaatleri belirleyici olmuştur. Ancak her şeyden önce bir gruplandırma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Kültür varlıkları şöyle bir gruplandırmayla tanımlanabilir:

1) Binalar ya da bina kalıntıları: Büyük malikaneler, sanatçıların konutları, saraylar, köşkler, kiliseler, kışlalar, camiler, şatolar, atölyeler, fabrikalar vb. gibi yapılar. Bu yapılar tek tek olabileceği gibi grup olarak da olabilirler.

2) Tarihi olayların meydana geldiği yerler: Savaşlar, dinsel, siyasal ya da mitolojik olayların meydana geldikleri yerler-kalıntılar hiç bulunmasa bile- (savaş meydanları gibi) tarihsel açıdan önem taşırlar.

3) Arkeolojik sitler: İnsanlar tarafından yapılmış, bina şeklinde olmayan anıtlar ya da diğer inşaatlar (örneğin gömütler, eski tarla sistemleri, dikilmiş taşlar, surlar, demiryolları, madenler vb.).

4) Çeşitli sit’lerden toplanmış ve başka bir yerde -yani bir tür müzede- araya toplanmış nesneler. Bu grup içerisine açık hava müzeleri de girer. Örneğin taşıt ya da sanayi müzeleri, geçmişteki teknolojiyi yansıtan eski araç-gereçlerin başka bir yerde bir araya toplanmalarıyla oluşurlar (Özgüç, 2003: 150).

Bazı ülkeler kültür varlıklarını teker teker sayarak, bazıları bu varlıkları kendi içerisinde sınıflandırarak, bazıları kültür varlıklarının bir tarifini yaparak bazıları ise bunların birkaçını beraber kullanarak tanımlama yapma yoluna gitmektedirler. Ayrıca ülkelerin kendi tanımlamalarının haricinde bir bütünlük ve birliktelik sağlanması açısından uluslararası kuruluşlar tarafından da bazı tanımlamalar yapılmıştır. Çalışma kapsamında uluslararası bu düzenlemelerden 1970 tarihli Kültür Varlıklarının Kanunsuz İthal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle ilgili UNESCO Konvansiyonunun 1. maddesinde belirtilen tanımlamanın alınmasının yeterli olduğu düşünülmüştür. Buna göre; dinsel nitelikte olsun olmasın, her devlet tarafından arkeolojik, tarih öncesi, tarih, edebiyat, sanat veya bilim için önemli olarak gösterilen ve aşağıdaki kategorilere giren değerler kültür varlığı sayılırlar:

a) Az bulunur, zoolojik, botanik, mineraloji ve anatomi örnekleri ile koleksiyonlar, paleontoloji bakımından değer taşıyan nesneler,

b) Bilim ve teknik tarihi ile askeri ve sosyal tarihi de kapsayan tarihe, ulusların idare adamlarının, bilginlerinin, düşünür ve sanatçılarının hayatlarına ve önemli olaylara değin varlıklar,

Şekil

Tablo 2 1  Nesneler ve Çevreler

Referanslar

Benzer Belgeler

• Görsel kültürü sabit bir alan olarak değil sınıf, toplumsal cinsiyet, cinsel ve ırksal aidiyetlere ilişkin toplumsal tanımlar üzerine sürekli bir mücadelenin alanı

Yüzey Sanatları: Bütün iki boyutlu sanat.. çalışmaları (resim, minyatür, karikatür,

Sonuç olarak; tüm resim ve metinlerin yerleştirilmesinde zemin-fon ilişkisine dikkat edildiği, resimlerin metnin içeriği ile kısmen paralel olarak konumlandırıldığı,

Table 3 Albumen height and width, yolk height and width of eggs of Lohmann Brown and Atak-S laying hens housed in free-range from 20 to 50 wk.. LB = Lohmann Brown;

Hieronymus Bosch’un ‘Dünyevi Zevkler Bahçesi’ çalışmasını günümüze göre yorumlayan öğrencilerin geçmiş ve günümüz arasında bağlantı kurdukları, görsel

Sınıf Görsel Sanatlar Dersi Öğretim Programı’nda hedeflenen Kültürel Miras öğrenme alanına yönelik olarak planlanmış kazanımların büyük çoğunluğunun

Oysa Yakup Kadri’nin roman­ larında ne konak yaşamasının inceliklerine rastlarız; ne de sevecen gözlem­ lere.... Cumhuriyet dönemi romancıları devrimlere,

Hedenfalk I, Duggan D, Chen Y, Radmacher M, Bittner M, Simon R, Meltzer P, Gusterson B, Esteller M, Kallioniemi OP et al.. Gene-expression profiles in hereditary breast