• Sonuç bulunamadı

Sosyo-ekonomik statü açısından yaşlıların aile ilişkileri: Ankara Keçiören örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sosyo-ekonomik statü açısından yaşlıların aile ilişkileri: Ankara Keçiören örneği"

Copied!
152
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANABĠLĠM DALI

SOSYO-EKONOMĠK STATÜ AÇISINDAN YAġLILARIN

AĠLE ĠLĠġKĠLERĠ: ANKARA KEÇĠÖREN ÖRNEĞĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

DOÇ. DR. KÖKSAL ALVER

HAZIRLAYAN

MELĠKE AHSEN ALPEREN

(2)

i

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı MELİKE AHSEN ALPEREN

Numarası 094205001005

Ana Bilim / Bilim Dalı SOSYOLOJİ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. KÖKSAL ALVER

Tezin Adı SOSYO-EKONOMİK STATÜ AÇISINDAN YAŞLILARIN AİLE İLİŞKİLERİ: ANKARA KEÇİÖREN ÖRNEĞİ

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranıĢ ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalıĢmada baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

d f g g f f d g f g d f x x

(3)

ii

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ KABUL FORMU

Öğ

renci

ni

n

Adı Soyadı MELİKE AHSEN ALPEREN

Numarası 094205001005

Ana Bilim / Bilim Dalı SOSYOLOJİ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. KÖKSAL ALVER

Tezin Adı SOSYO-EKONOMİK STATÜ AÇISINDAN YAŞLILARIN AİLE İLİŞKİLERİ: ANKARA KEÇİÖREN ÖRNEĞİ

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan SOSYO-EKONOMİK STATÜ AÇISINDAN YAŞLILARIN AİLE İLİŞKİLERİ: ANKARA KEÇİÖREN ÖRNEĞİ baĢlıklı bu çalıĢma 22/04/2013 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği ile baĢarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiĢtir.

Ünvanı, Adı Soyadı DanıĢman ve Üyeler Ġmza

d f g g f f d g f g d f x x

(4)

iii Öğ renci ni n

Adı Soyadı MELİKE AHSEN ALPEREN

Numarası 094205001005

Ana Bilim / Bilim Dalı SOSYOLOJİ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. KÖKSAL ALVER

Tezin Adı SOSYO-EKONOMİK STATÜ AÇISINDAN YAŞLILARIN AİLE

İLİŞKİLERİ: ANKARA KEÇİÖREN ÖRNEĞİ

ÖZET

YaĢlının geride bıraktığı yıllardaki etkinliği gerek fiziksel, gerekse zihinsel kapasitelerinin zayıflamasıyla birlikte göreceli olarak azalmaktadır. Statü ve rol kaybına uğrayan yaĢlı birey, sosyal çevresinden uzaklaĢabilmektedir. Fiziksel iĢlevlerinin kaybıyla yaĢlının eve ve bir baĢkasına bağımlılığı da artmaktadır. Böylece yaĢlılık ve buna eklenen sağlık bozukluğu yaĢlının sorunlarının artmasına neden olmaktadır.

Aile yanında yaĢamını sürdürmekte olan yaĢlı birey ile onun bakımını üstlenip, ona hizmet sunan bireye yönelik olarak hazırlanan bu çalıĢmada; geleneklerini sürdüren toplumumuzda aile yanında yaĢayan yaĢlı oranı ile aile içi iliĢkilerde yaĢlının konumunun ne olduğu belirlenmeye çalıĢılmıĢtır. Özellikle aile yanındaki yaĢlının, çevresinde bireylerin bulunmamasından dolayı kendini ve çevresindekileri nasıl algıladığının, aile bireylerinin yaĢlıyı nasıl algıladığının, yaĢlının aileye katkıları ve ailenin yaĢlıya katkılarının neler olduğunun, birlikte yaĢamanın yaĢlının hayata bağlama konusundaki etkisinin ne olduğunun ve baĢka ne tür sorunlarının bulunduğunun, yaĢlı-aile iliĢkilerinin sosyo-ekonomik statüye (SES) göre nasıl farklılık gösterdiğinin ortaya çıkartılması amaçlanmıĢtır.

Anahtar kelimeler: Aile, YaĢlı, YaĢlılık, YaĢlanma, Evde Bakım

d f g g f f d g f g d f x x

(5)

iv Öğ renci ni n

Adı Soyadı MELİKE AHSEN ALPEREN

Numarası 094205001005

Ana Bilim / Bilim Dalı SOSYOLOJİ

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. KÖKSAL ALVER

Tezin Adı FAMİLY RELATİONSHİPS OF ELDERS IN TERMS OF

SOCİO-ECONOMİC STATUS: THE CASE OF ANKARA KEÇİÖREN

SUMMARY

Owing to the attenuation of physical and mental capacity, the activity of the old lessens incrementenlly. By the loss of social status and prestige, the old may estrange himself from social life and by the loss of physical abilities he is dependent on someone and confired to home. Thus, it is senility and ensuant health problems that speeds up the problems of the old.

This study, which is demoted to both the old who lives with his family and the individual who serves the old, presents an analysis of the rate of the old who lives with his family and the determination of the placement of the old himself in the intra-family relationships in our society that maintains truelition.

More particulary, how the old living with his family posits himself and other family members and is posited by them in times of isdation are prospected.

In this study, the revelation of mutual contributions the effect of living together on holding on to the life for the old and his family other likely problems and how the old-family relations differ from with respect to the Social Economic Status ( SES ) are aimed.

Keywords: Family, The Old, Senitiy, Getting older, Residental care

d f g g f f d g f g d f x x

(6)

v ÖNSÖZ

Türkiye‟de ortalama yaĢam süresinin giderek uzamasına paralel olarak toplumdaki yaĢlılık dilimi büyürken, toplumsal problemi de beraberinde getirmektedir. YaĢlılık diliminin sürekli büyüdüğü Türkiye‟de, hala bir sorun olarak kabul edilmeyen yaĢlı bakımı ve tedavisi- terapisi gibi hizmetler, zaman içinde çözümlenmesi gereken önemli bir sorun alanı oluĢturacaktır.

Dünyada yaĢanan değiĢimler neticesinde aile artık toplumun devamının, ekonomik yardımlaĢmanın ve nesillerin sosyalleĢmesinin merkezi kurumu olmaktan giderek çıkmakta ve ailelerin üstlenmek istemediği rolleri, devletler üstlenmek zorunda kalmaktadır.

Ülkemizde de sanayileĢme, kentleĢme ve kırdan kente göç gibi dinamiklerle yaĢanan yoğun süreci aile içi iliĢkilerdeki karar alma süreçlerinde ve rol/ görev paylaĢma vb. alanlarda büyük değiĢimler getirmiĢtir. Küresel bir boyut kazanan hızlı yaĢam süreci; birkaç kuĢağın birlikte yaĢadığı geniĢ ailenin yanında, bunun kimi değerlerini taĢıyan ve daha küçük bir hane haline sahip bir aile tipini de ön plana çıkarmıĢtır. Bu süreç, özellikle otorite ve karar verici konumunda yer alan aile büyüklerinin bir baĢka deyiĢle yaĢlı kuĢağın aile içindeki rolünü ve konumunu değiĢtirmiĢtir. Önceleri deneyim ve güç sahibi olmanın bir göstergesi sayılan yaĢlılık, toplumdaki yüksek statüsünü, modernleĢme sürecinde üretim biçiminin değiĢmesi, ev ve çalıĢma mekânlarının birbirinden ayrılması, kadının üretime aktif olarak katılımı, geniĢ ailenin kentsel çekirdek aileye dönüĢmesi ve düzensiz kentleĢme süreçleri sonucunda önemli ölçüde kaybetmiĢtir.

Türk toplumundaki her yaĢ grubunu etkileyen ve aile içi iliĢkileri değiĢtiren bu süreç, 65 yaĢ ve üzerindeki bireylerin iliĢkilerini ve onlara hizmet sunumlarını da güçleĢtirmiĢtir. Batı toplumlarında yaĢlılara yönelik hizmetler, refah devleti anlayıĢı içinde sosyal güvenlik uygulamalarının artırılmasıyla bir ölçüde çözüme ulaĢtırılmıĢtır. Ancak küresel rekabet ve artan iĢsizliğin etkisiyle maliyetlerin önemli ölçüde kısılmasının sosyal devlet anlayıĢından bir ölçüde kopuĢu ifade eden uygulamaları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu uygulamalardan daha çok sosyal politika alanında desteklenmesi gereken risk altındaki aileler etkilenmektedir.

1900‟lü yılların son çeyreğinde varlığını artan boyutlarda hissettiren yüksek enflasyon, adaletsiz gelir dağılımı, iĢsizlik ve bu gibi birçok olumsuz göstergeyle yaĢamak durumunda kalan Türk ailesinde yaĢanan olumsuzluklar; bir yandan, yaĢlılığın ve yaĢlı bakımının önemli bir sorun alanı olarak görülmesine yol açarken, diğer yandan da, son yıllarda yaĢam

(7)

vi

koĢullarının iyileĢmesiyle ömür beklentisinin artması Ģeklindeki ilerlemeler, yaĢlı bakımında ailenin rolünü daha da önemli hale getirmiĢtir.

YaĢlının kendi ailesi tarafından ihtiyaçlarının karĢılanması, gerektiğinde aile içi organizasyonlar yoluyla tamamlayıcı destek hizmetlerinin verilmesi, bu alanda en uygun ve insani çözüm olarak dile getirilmektedir. Bu modelin baĢarısı, her Ģeyden önce aileyi temel alan ve destekleyen politika ve uygulamaların yaĢama geçirilmesine bağlı bulunmaktadır.

GeliĢmekte olan ülkelerde yaĢlı bakımının bir sorun olarak algılanması süreci yeni olduğundan, bu alandaki çözümlerin bir an önce uygulamaya geçmesi daha da önem kazanmaktadır.

Tezimin konusunun oluĢum aĢamasında ömrünün son beĢ yılını bizimle geçirerek evimize rahmet, bereket getiren, evimizin neĢesi, sevgisi ve sıcaklığı olan, bize Allah‟ın bir lütfu olarak gönderilen ve bu konuyu seçmemde asıl sebep olan, bu sorumluluğu aĢılayan Mart 2013 tarihinde Allah‟ın rahmetine kavuĢan merhum anneannem Hanife OKURSOY‟a minnet ve Ģükranı bir borç biliyorum. Seni çok seviyor ve özlüyorum.

(8)

vii

ĠÇĠNDEKĠLER

GĠRĠġ……….1

I. BÖLÜM 1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE YAġLILIĞA SOSYAL BAKIġ……….…….5

1.1. YAġLILIK VE YAġLILIKLA ĠLGĠLĠ KAVRAMLAR……….……5

1.2. YAġLILARIN ÖZELLĠKLERĠ……….……9

1.2.1. Ekonomik özellikler………9

1.2.2. Aile hayatında ve toplumda değiĢme……….10

1.2.3. Psikolojik özellikler………....10 1.2.4. Sağlık özellikleri……….11 1.3. YAġLI SORUNLARI……….………...…..11 1.3.1. Sağlık Sorunları……….………...13 1.3.2. Ekonomik sorunlar……….……….15 1.3.3. Sosyal sorunlar……….…………...16 1.3.4. YaĢlı ayrımcılığı……….……….17 1.3.5. Psikolojik Sorunlar……….……….18

1.4. YAġLILIĞA SOSYOLOJIK VE PSĠKOLOJĠK BAKIġ………....……..19

1.4.1.Toplumsal DeğiĢme ve YaĢlılık Algısı ………20

1.4.2.Sosyal yaĢlanma……….. 24

1.4.3. YaĢlılığa iliĢkin sosyal yaklaĢımlar……….25

1.4.4 Sosyal Gerontoloji………..………..26

1.4.5.YaĢlılık sosyolojisi………...………27

1.4.6. YaĢlanmanın Sosyolojisi………28

1.4.7. YaĢlılık Psikolojisi……….30

1.5. YAġLILAR ĠÇĠN “EV” KAVRAMI………31

1.5.1. Çevresel Gerontoloji………...35

1.6. YAġLANMAYA ĠLĠġKĠN GENEL ĠSTATĠSTĠKLER………...36

1.6.1. Dünyada YaĢlanmaya ĠliĢkin Ġstatistikler………...38

1.6.2. Türkiye‟de YaĢlanma Ġle Ġlgili Ġstatistikler……….41

(9)

viii

1.7. SOSYAL POLĠTĠKALAR VE SOSYAL HĠZMETLER AÇISINDAN YAġLILIK…..53

1.7.1. Sosyal Politika Açısından YaĢlılık………..53

1.7.2. YaĢlılıkta Mekân, Demografi, Aile, KuĢaklararası DayanıĢma ve ÇatıĢmalar, Sosyal Çevre ve YaĢam Aranjmanları Konularında Sosyal Ġncelemeler……….56

1.7.2.1. YaĢlılık ve Mekân, Konut, YeĢil Alan, Sosyal Çevre………..56

1.7.3. YaĢlı Bakım Modelleri………58

1.7.3.1. Geleneksel Bakım Modeli: Aile Yanında Bakım………58

1.7.3.2. Kurum bakımı………..………61

1.7.3.3. Huzurevinde Kalan YaĢlıların Özellikleri………62

1.7.3.4. Diğer Hizmet Modelleri………...64

1.8. YAġLI SORUNLARI VE HĠZMETLERĠNE YÖNELĠK LĠTERATÜRDE YER ALAN ÖNERĠLER………...68 II. BÖLÜM ARAġTIRMANIN BULGULARI 2.ARAġTIRMANIN METODOLOJĠSĠ………..71 2.1. TEZĠN ADI………71 2.2. KONUSU VE PROBLEMĠ………...71 2.3. AMACI………..71 2.4. ÖNEMĠ……….………..74 2.5. LĠTERATÜR ÇALIġMALARI………76

2.6. YAġLILIK ÇALIġMALARINDA KULLANILAN NĠTEL YÖNTEMLER…………..77

2.7. EVRENĠ VE SINIRLILIKLARI……….78

3.YAġLIYA BAKIM VEREN BĠREYLERLE YAPILAN GÖRÜġMELER…………..…..79

4.YAġLI BĠREYLERLE YAPILAN GÖRÜġMELER………..98

5.SONUÇ VE ÖNERĠLER 5.1. SONUÇ………133

5.2. ÖNERĠLER………..137

(10)

ix TABLO LĠSTESĠ

Tablo 1 : Google Tarama Sonuçları………..38

Tablo 2: “ YaĢlı” BaĢlıklı Yök Kütüphanesinde Yer Alan Tezler………39

Tablo 3: “ Evde Bakım” BaĢlıklı Yök Kütüphanesinde Yer Alan Tezler……….40

Tablo 4: 65 YaĢ Ve Üstü Nüfusun Dağılımı (%)………..40

Tablo 5 :1950-2050 YaĢlı Nüfusu Bağımlılık Oranları (%)……….43

Tablo 6: 1950-2050 Arası Kadın-Erkek DoğuĢta Hayatta Kalma Beklentisi (YaĢ)………….44

Tablo 7: En Yüksek DoğuĢta YaĢam Beklentisine Sahip Ülkeler………46

Tablo 8: Türkiye ‟De YaĢ Gruplarına Göre Nüfus Dağılımı (1935-2000)………...47

Tablo 9:Dpt 2005 Nüfus Projeksiyonlarına Göre YaĢ Gruplarına ĠliĢkin Dağılım (%)……...48

Tablo 10: 2006-2050 Yılları ÇeĢitli Ülke Veya Bölgelerin 60 YaĢ Üstü Nüfuslarının Toplam Nüfusa Oranı……….49

Tablo 11: Türkiye‟de DoğuĢta YaĢam Beklentisi (YaĢ)………...50

Tablo 12 : Türkiye'de YaĢlı Hizmeti Veren Kurumlar Ve Kapasiteleri ……….52

Tablo 13: Türkiye‟de YaĢlılara Hizmet Veren KuruluĢların Sayı Ve Kapasiteleri (2000 Yılı.53 Tablo 14:Bireyin YaĢlılığıyla Ġlgili YaĢam Tercihi………..75

Tablo 15:2000-2008 Arası YaĢlı Bakımı Ġçin Ayrılan Bütçeler………...75

Tablo 16: 2012 Yılına Ait Huzurevi Fiyatları………75

Tablo 17: AraĢtırma Kapsamına Alınan YaĢlıya Bakım Veren Bireylerin Sosyo-Ekonomik Statülerine (Ses) Göre Dağılımı………82

Tablo 18: AraĢtırma Kapsamına Alınan YaĢlı Bireylerin Sosyo-Ekonomik Statülerine (Ses) Göre Dağılımı……….102

Tablo 19- Kadın Ve Erkek KarĢılaĢtırması……….121

ġEKĠL LĠSTESĠ ġekil 1: YaĢlı sorunları etkileĢimi……….12

ġekil 2: YaĢlı sorunları………..13

ġekil 3: Sosyal Gerontoloji………...28

ġekil 4:Evin Anlamını YaĢlıların Ġhtiyaçlarına Göre YaklaĢımları……….37

(11)

1 GĠRĠġ

Türkiye, geleneksel ile modernin aynı anda yaĢandığı bir ülkedir. Sosyal hayatta, hızlı bir dönüĢüm süreci yaĢanmasına rağmen, bu değiĢime direnç de mevcuttur. ModernleĢme sürecinde yaĢanan toplumsal değiĢmeyle beraber aileler küçülmektedir. Geleneksel tarım toplumundan kentli sanayi toplumuna geçiĢ sürecinde, kadınlar ev dıĢında çalıĢmaya baĢlamıĢ, aynı zamanda geliĢen iletiĢim imkânlarına tezat bir Ģekilde akrabalık ve komĢu iliĢkileri zayıflamıĢtır. Böylece geleneksel toplumsal yaĢamdan farklı bir yaĢam biçimi ortaya çıkmıĢtır.

Bu değiĢim sürecinin ortaya çıkardığı meselelerden birisi de toplum içerisinde “yaĢlıların” konumlarıdır. Toplumsal değiĢme, yaĢlıları yeni bir konuma sokmaya zorlamakta ve yaĢlı sorunları yalnızca aile bağları vasıtasıyla çözümlenemeyecek bir duruma gelmektedir. Özellikle büyük Ģehirlerde yaĢlılar, yalnız yaĢama, geçim sıkıntısı, bakım hizmetleri gibi hususlarda birçok sorunla karĢılaĢmaktadır. Sorunların üstesinden gelinmesi belli sosyal dayanakların olmasına bağlıdır. Tabi bu yeni yaĢam biçimi yeni sorunları da beraberinde getirmektedir.

Her ne kadar Türkiye‟de yaĢlı ve yaĢlılık henüz geliĢmiĢ toplumlardaki kadar büyük bir sorun olarak algılanmasa da, artma eğilimi gösteren yaĢlı nüfusun sorunlarına iliĢkin Ģimdiden önlemler alınması gerekliliği ortadadır. Ülkemiz açısından yaĢlılık konusunda yapılan çalıĢmaların arttırılması gerekmektedir. Ülkemizde bilimsel çerçeve içerisinde çok fazla değinilmeyen “yaĢlılık” konusu, çoğunlukla sağlık eksenli bir sorun gibi görülmekte ve bilimsel çalıĢmalar bu yönde yapılmaktadır.

Türkiye‟de yaĢlılara hizmet sunumu ve bakımı, bir taraftan huzurevleri ve yaĢlılar yurdu gibi mekânlarda gerçekleĢtirilirken diğer taraftan geleneksel olarak yaĢlılar ya kendi evlerinde tek baĢına yaĢamakta tada evde aile yanında bakılmaktadırlar. Günümüzde yaĢlının aile yanında ya da evde bakımı konusundaki görüĢler giderek yaygınlık kazanmaktadır yurt dıĢındaki çalıĢmalar, yaĢlının evde bakımı konusunda yeni bir iĢ kolunun geliĢtiğini göstermektedir. Buna göre aile yanında/evde bakım önerilmekle birlikte, bu bakımın profesyonel kuruluĢlar tarafından da desteklenmesi öngörülmekte ve yaĢlının huzurevleri ve yaĢlı yurtlarında barındırılmasından çok kendi evinde ya da yakınlarının evinde bakılmasının daha maliyeti düĢürücü ve insani olacağı üzerindeki görüĢler yaygınlaĢmaktadır. (Özgen Ö.,Babekoğlu Y. , 2001: 44-45)

(12)

2

YaĢlı insanların aile yanında bakımı günümüzde önemli bir sorun olarak görülmektedir. Hemen hemen tüm toplumlarda sağlıklı, yalnız baĢına yaĢayan yaĢlıların dıĢında büyük bir çoğunluğun aile yanında barındığı ve sosyal desteğe gereksinimi olduğu yapılan araĢtırmalarda ortaya konulmuĢtur. Ailede bakım özellikle yaĢlının sağlık durumunun bozulması ve kendi iĢini yapamaz hale gelmesiyle baĢlamakta ve gündelik yaĢamın bir parçası haline gelmektedir. Böyle bir durumda yaĢlı ebeveynlere sosyal ve psikolojik destek sağlamak ( mali konular, barınma, ulaĢım gibi), yetiĢkin çocukların görevi haline gelmektedir. YaĢlı insanlara sosyal ve psikolojik destek sağlanması giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Akran ve arkadaĢlarından gelen sosyal ve psikolojik destekler; kabul etme, saygı, sevgi ve samimiyeti içermektedir. ( KarataĢ S.: 1998: 15) Aile içinde bu tür desteklerin çoğunlukla karĢılıklı olduğu ( yaĢlı-evlat), yaĢlı bireylerin psiko-sosyal sorunlarını büyük ölçüde azalttığı söylenebilir.

Birçok toplumda ebeveyn ile çocuğu arasındaki aile iliĢkileri yetiĢkinlik yaĢamı boyunca önemli olmayı sürdürmektedir. Ġnsan ömrünün artması, aileyle birlikte geçirilen yılların sayısını arttırmaktadır. Bu iliĢki ağı, olumlu olduğu kadar, streslere de yol açabilmektedir. Hastalık dulluk, boĢanma gibi nedenlerle yaĢlı ebeveynlerin yaĢamlarında görülen değiĢiklik, yetiĢkin çocukların davranıĢlarında, düĢüncelerinde ve duygularında ters etkiler yaratabilmektedir. YaĢlı ebeveynlere bakan yetiĢkinlerin kaygı, depresyon gibi stresle ilgili durumlar yaĢadıkları yapılan çalıĢmalarla ortaya konmuĢtur. YaĢlı bireyler için önceden sahip olunan yaĢam rollerinin azalması, anlam ve onaylanma kaynağı olarak bilinen aile bağlarının önem kazanmasını sağlar. Örneğin: Emeklilik sonucunda yaĢlı ebeveyn yetiĢkin çocuğunun yaĢamına yeniden girer. Ebeveynin çocuğu ile görüĢme beklentisi giderek artmaya baĢlar. Bu dönemde yetiĢkin çocuğun hayatı ise kendi kariyeri ve ailevi zorluklarla yüklüdür. Bu ailevi zorluklar ebeveynin beklentisi ile yetiĢkin çocuğun sahip olduğu sorumluluklar ile çeliĢir. YetiĢkin çocuk suçluluk, gerginlik ve kızgınlık hissedebilir. Her iki tarafın farklı beklentileri iletiĢimde bozukluklara yol açabilir ve iliĢkinin kalitesini etkileyebilir.

Yapılan araĢtırmaların sonuçlarına göre aile yanında bakım ve birlikte yaĢamanın her iki taraf için de kolaylık ve zorlukları bulunmaktadır. Daha çok karĢılıklılık esasına dayanan bu iliĢkiler zaman zaman çatıĢma yaratabilmekte, yaĢlının sağlık durumunun giderek bozulması ile bakım veren aile üyesinin stres ve üzüntü duyarlılığı artabilmektedir. Bulgulara göre ülkemizde yaĢlıların büyük bir çoğunluğu genellikle çocuklarından biriyle yaĢamaktadır. Ayrı yaĢayanların ise yine büyük bir kısmı çocuklarına ya da akrabalarına yakın mesafede oturmaktadır. Bununla birlikte ailelerinden ayrı, bağımsız yaĢamayı tercih eden yaĢlılar da

(13)

3

bulunmaktadır. Bu açıklamalar göstermektedir ki aile yanında çocuklarıyla birlikte yaĢayan yaĢlıların oranı daha fazladır. Aile kurumunun yaĢlı bireye sosyal ve psikolojik destek sağlaması, sosyal güvenlik iĢlevi görmesi nedeniyle aile ortamında kendini güvende hissetmesini sağlamaktadır. Özellikle kuĢaklararası iliĢkiler bağlamında büyükanne/büyükbaba, yetiĢkin evlat ve eĢi, torunların varlığı tüm kuĢaklararası etkileĢimler ve yakınlaĢmalar, gerek yaĢlı birey, gerekse aile üyeleri açısından doyurucu bir yaĢam olarak algılanabilir.

Ancak bu Ģekilde birlikte yaĢamak ailede sorun yaĢanmayacağı anlamını taĢımaz. Bu konuda aile ne kadar istikrarlı görünse de üç-dört kuĢağın birlikte yaĢaması, kuĢakların yaĢ farklılıkları, norm ve değerleri ve algı düzeylerinin farklılığı nedeniyle birbirlerini anlama durumları ister istemez farklılık göstermekte ve bazı sıkıntıların yaĢanmasına yol açmaktadır. Bununla birlikte ailede yaĢanan ekonomik problemler, bir arada yaĢamanın zorluklarını oluĢturan bir faktör olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu araĢtırmada, yaĢlılıkta aile iliĢkilerinin çatıĢmalar doğurduğu yeri olarak kabul edilmekle birlikte; esas üzerinde durulması gereken konu yaĢlı ile aile içinde uyumumun nasıl sağlanabileceğine yönelik stratejiler geliĢtirebilme amacını taĢımasıdır. Bu tür sorunların Türkiye‟de Ankara ilinde Keçiören ilçesinde nasıl bir dağılım gösterdiğin ortaya koymak ve kamusal anlamda stratejiler geliĢtirmek amacıyla yaĢlı- yetiĢkin evlat anlamında etkileĢim çerçevesinde aile iliĢkilerinin araĢtırılmasını gerekli görülmüĢtür.

Bu tezde konular 3 ana bölümde ele alınmıĢtır. Ġlk bölümde, metodolojik hususlara yer verilmiĢ ve “tezin konusu”, “tezin amacı”, “tezin önemi”, “araĢtırmanın evreni”, “örneklemi” “araĢtırmanın sınırlılıkları”, “araĢtırmanın hipotezleri”, “veri toplama teknikleri” ele alınmıĢtır.

Ġkinci bölüm, literatür taramasından elde edilen bölümdür. Bu bölümde, “yaĢlanma ve yaĢlılıkla ilgili kavramlar”, “yaĢlıların özellikleri”, “huzurevinde kalan yaĢlıların özellikleri”, “yaĢlı sorunları”, “yaĢlılığa toplumsal bakıĢ”, “yaĢlanmayla ilgili istatistikler “sosyal politikalar ve sosyal hizmetler açısından yaĢlılık”, “yaĢlı soruları”, “yaĢlılığa sosyolojik ve psikolojik bakıĢ”, “yaĢlılar için ev kavramı”, “yaĢlanmaya iliĢkin genel istatistikler”, “sosyal politikalar ve sosyal hizmetler”, “ yaĢlı sorunları ve hizmetlerine yönelik literatürde yer alan öneriler” konuları ele alınmıĢtır.

Üçüncü bölüm, araĢtırma bulgularının değerlendirilmesinin bulunduğu bölümdür. Burada, sosyo-demografık bulguların yorumlanması gerçekleĢtirilmiĢtir. Evde yaĢlılara bakım

(14)

4

veren aile bireylerinin yaĢlılıkla ilgili düĢüncelerine, yaĢlı ile birlikte yaĢamaya dayalı düĢünce ve duygularına, durumdan memnuniyetlerine ve yaĢlının huzurevinde kalmak isteyip istemediğine iliĢkin sorular yöneltilmiĢ ve cevaplar alınmıĢtır. Ardından yaĢlıların aile içinde yaĢamaktan Ģikâyet ve memnuniyet durumlarına, günlük hayatlarına, toplumda gördükleri saygınlık derecesine iliĢkin veriler bu bölümde incelenmiĢtir. YaĢam memnuniyetine iliĢkin ölçeğin yorumlanması ve çeĢitli değiĢkenlere göre yaĢam memnuniyet durumları da bu bölümde ele alınmıĢtır. Ayrıca, huzurevini tercih sebepleri ve bir gün gidecek olurlarsa huzurevinden beklentilerin ne olduğu da yine bu bölümün konularındandır. AraĢtırma kapsamında:

YaĢlıya Bakım veren kiĢilere yönelik sorular:

 Sizce yaĢlanmak nedir? YaĢlı kimdir?

 Hangi olaydan sonra yaĢlı ile birlikte yaĢamaya baĢladınız?

 YaĢlı bireyle birlikte yaĢamanın ev hayatınıza bir etkisi vardır. Bunlar nelerdir?

 YaĢlı bireye bakmak sizi genelde hangi sosyal ve psikolojik durum açısından etkiliyor?

 YaĢlı bireyin huzurevinde yaĢamasını ister miydiniz? YaĢlıya yöneltilen sorular:

 GeniĢ ailenizde yaĢamaktan memnun musunuz?

 Aile bireyleriyle iliĢkileriniz nasıldır?

 Bir gününüzü nasıl geçiriyorsunuz?

 Bir yaĢlı olarak ihmal ya da istismar edildiğinizi düĢünüyor musunuz?

 Ölüm korkunuz var mı? Bu konudaki görüĢleriniz nelerdir?

 Yalnız yaĢamak ya da huzurevinde kalmak ister miydiniz? SorulmuĢtur.

“Sonuç ve Öneriler” bölümünde ise, öncelikle araĢtırmanın ne gibi sonuçları olduğu özetlenmiĢ ve araĢtırmadaki bulgulara ve gözlemlere dayanan öneriler ortaya konmuĢtur. Bu bölümde, huzurevleri ve yaĢlı bakımevlerine yönelik öneriler konu edinilmiĢtir.

(15)

5

I. BÖLÜM

KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE YAġLILIĞA SOSYAL BAKIġ

1.1. YAġLILIK VE YAġLILIKLA ĠLGĠLĠ KAVRAMLAR

Aile yapısı ve iliĢkileri

Aile, toplumun temel kurumlarından biri olarak varlığını ve önemini korumaktadır. Bireyin sosyalleĢme sürecini yaĢadığı ilk yer olan aile, anne-baba (ebeveyn) ve çocuklardan oluĢmaktadır. Aile, biyolojik iliĢkiler sonucu insan türünün devamını sağlayan, toplumsallaĢma sürecinin ilk ortaya çıktığı, karĢılıklı iliĢkilerin belirli kurallara bağlandığı, o güne dek toplumda oluĢturulmuĢ özdeksel ve tinsel zenginlikleri kuĢaktan kuĢağa aktaran, biyolojik, ekonomik, psikolojik toplumsal, hukuksal vb. yönleri bulunan sosyal bir birimdir Aile yapısı denildiğinde, ailenin kompozisyonu ve üye sayısı akla gelmektedir. Aile kompozisyonu, aile üyelerinin sahip olduğu statü ve rollerle belirlenmektedir. Aile üyelerinin her birinin statüsü bir rolle bağlantılandırılmıĢtır. Roller, statülere dinamiklik kazandıran, onu harekete geçiren davranıĢ kalıplarıdır. Bu nedenle statü ve rol, hak ve sorumluluklarla birbirine bağlanmıĢtır. Dolayısı ile aile üyelerinin yapması gereken görevler belirginlik kazanarak bir beklentiyi getirmekte ve kadından beklenilen görevler, erkekten beklenilen görevler gibi ayrımlaĢmıĢ bir yapı ortaya çıkarmaktadır. Bu ayrımlaĢmıĢ yapı aile içi iliĢkilerin statü ve roller bağlamında hiyerarĢik bir yapı oluĢturmasına ve babanın ev reisi olarak görevleri düzenlemesine yol açmaktadır. Dolayısı ile aile üyeleri arasındaki iliĢkiler hak ve sorumluluklar çerçevesinde düzenlenmiĢtir. (Sayın, 1990:2) Hak ve sorumluluklar, aynı zamanda ailede otorite ve karar alma süreçlerinin de belirlenmesinde etkili olmaktadır. Aile üyeleri arasında genel anlamda eĢitlikçi bir iliĢkinin bulunması, ailenin demokratik yapılı olmasını ifade etmektedir.

Sosyal bilimler insanın özne olarak devreye girdiği bir bilim dalı olarak kavramlaĢtırma hususunda her ne kadar zengin olsa dahi, bir o kadar da karmaĢıktır. Yani kavrama anlam katma hususunda geniĢ olmakla beraber, bazen en basit görülen konularda dahi uzlaĢma söz konusu olamamaktadır. YaĢlanma ve yaĢlılıkla ilgili kavramlar için de aynı durum söz konusudur.

(16)

6

olarak görülmesini gerektiren yaĢlar farklılaĢabilmektedir. Ancak bu “yaĢın” hangi yaĢ olduğu toplumdan topluma ve zaman içinde değiĢmektedir. Bu da yaĢın yalnızca kronolojik bir sıralama birimi olmadığını; aynı zamanda kültürel bir husus olduğunu da göstermektedir.

Ġklim, beslenme, yapılan iĢin niteliği, kiĢinin cinsiyeti gibi pek çok etken, her zaman ve her yerde geçerli bir tanımın yapılabilmesini güçleĢtirir. Bu nedenle, yaĢamın doğal evrelerini birbirinden kesin çizgilerle ayırabilmek hemen hemen olanaksızdır (Altan, 2006: 272). YaĢlılık ile ilgili olarak çeĢitli kültürlerde veya toplumlarda farklı farklı kavramlar veya sıfatlar kullanılmaktadır. Buna göre; yaĢlı bir niteleme, yaĢlanma bir süreç ve yaĢlılık ise yaĢlanma süreci sonunda baĢlayan dönem olarak değerlendirilmektedir. (ASAGEM, 2006: 24) YaĢlı,65 yaĢ ve üzerinde; bedensel, zihinsel, ruhsal, finansal, sosyal güçlükleri olan ve bakımı için aralıklı ya da sürekli baĢkalarına gereksinim duyan kimsedir.

YaĢlanma, en genel tanımıyla her canlı için anne kamında hayatta baĢlayıp, ölüme kadar devam eden bir değiĢim süreci olarak kabul edilmektedir. YaĢlanma, ayrıcalıksız her canlıda görülen, tüm iĢlevlerde azalmaya neden olan, süreğen ve evrensel bir süreçtir ve organizmada zaman içerisinde her düzeyde ortaya çıkan geri dönüĢsüz yapısal ve iĢlevsel değiĢikliklerin tümüdür.

YaĢlanma, zaman faktörüne bağlı olarak kiĢinin değiĢen çevreye uyum sağlama gücü ile organizmanın iç ve dıĢ etmenler arasında denge sağlama potansiyelinin azalması ve böylece yaĢlanma ile ölüm olasılığının yükselmesidir. (Çekal, 2006: 44) Bir baĢka tanıma göre ise; bir kiĢinin iĢ veriminin azalmasına, dengesinin kaybolmasına, sağlığının bozulmasına yol açan vücudun yapısal yıkım ve harabiyetine neden olan değiĢikliklerin yaĢandığı yaĢam sürecidir. (Konak ve Çiğdem, 2005: 25) YaĢlanma; biyolojik bir süreç ise de katılım, yaĢam biçimi, yapılan iĢ, beslenme alıĢkanlıkları, kronik hastalıklar ve bireyin kiĢilik yapısı, toplumun ve çevresinin bireyi, bireyin de kendini algılayıĢı, vb. gibi etmenler nedeniyle bireysel farklılıklar da içermektedir.

YaĢlanma sürecini Mumford üç evrede ele almaktadır. Ġlk evre, kırk beĢ yaĢ civarında baĢlamaktadır. Bu evre doğurganlığın sona ermesi ile tanımlanmaktadır. Ekonomik anlamda emekli olmak ise, ikinci evre olarak yer almaktadır. Bu evrede gelirin düĢmesi ve hayatın anlamsız hale gelmesi, bireyin psikolojik kriz yaĢamasına neden olmaktadır. Fizyolojik kötüleĢmenin baĢladığı üçüncü evrede vücut fonksiyonları bozulmakta, hafıza zayıflamaktadır. Dolayısıyla kendine güven duyma ve kendi kendine bakabilmede düĢüĢ

(17)

7

yaĢanmaktadır. Bu evre, aynı zamanda, bakım ve kurumsal yardım ihtiyacının da ortaya çıktığı evredir. (ASAGEM, 2006: 26) YaĢlılık konusu için önem teĢkil eden evre aslında üçüncü evredir. Zira sorunların doruk noktasına çıktığı dönem bu dönem olmaktadır.

YaĢlılık

YaĢlılık, bireyi çok geniĢ bir alanda etkileyen değiĢimlerin olduğu bir dönemdir. Genel olarak, organizmada dokusal ve fizyolojik bir çözülme dönemidir. Tıbbı anlamda hücrenin ikiye bölünmesi bile ihtiyarlama süreci içinde değerlendirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yaĢlılığı; “çevresel faktörlere uyum sağlayabilme yeteneğinin azalması” olarak tanımlamaktadır. (Sevgi vd., 2008:5)

Her toplumun çeĢitli nedenlerden dolayı üzerinde “anlaĢtığı” ve kiĢilerin artık “yaĢlı” olarak görülmesini gerektiren yaĢlar farklılaĢabilmektedir. Bu tanım çeĢitli uluslararası kuruluĢların tanımında dahi değiĢebilmektedir. OECD, “davranıĢ ve ihtiyaçları değiĢen heterojen bir gruptan oluĢan 65 yaĢ üzerindeki insanlar” olarak yaĢlılığı tanımlamıĢtır. (ASAGEM, 2006: 27) Dünya Sağlık Örgütü, yaĢlı kategorisini kronolojik yaĢ doğrultusunda 65 üzerini, BirleĢmiĢ Milletler ise 60 yaĢ üzerini yaĢlı olarak kabul etmektedir.

Belirtilmesi gereken bir diğer husus, altmıĢ beĢ yaĢ ve üzeri nüfus yaĢlı sayılmakla birlikte, yaĢlı nüfusun toplam içindeki payının düĢük (%4-7) olduğu ülkelerde bu sınır 60 yaĢ olarak kabul edilmekte olduğudur. Bununla birlikte çoğu ülkede yaĢlılıkla ilgili çalıĢmalar için 65 yaĢ ve üzeri yaĢ grubu "yaĢlı" kabul edilmektedir. Bu fark ülkelerin geliĢmiĢlik düzeylerinin farklı olmasından da kaynaklanmaktadır.(Sevgi vd., 2008: 8)

Özel Huzurevleri ile Huzurevi YaĢlı Bakım Merkezleri Yönetmeliği‟ne göre ise yaĢlı; “sosyal, fiziksel ve moral desteğe ihtiyaç duyan, akıl ve ruh sağlığı yerinde olup, kuruluĢ bakımına ihtiyacı olan en az elli beĢ yaĢındaki kiĢiyi” ifade etmektedir. Burada yaĢlının elli beĢ yaĢındaki kiĢiyi ifade etmesi üzerinde durulması gereken bir noktadır. Bu durum esasen, yaĢlılığın 55 yaĢında baĢladığının kabul edilmesinden kaynaklanmamakta, bakıma muhtaç olan kiĢilere devletçe yapılan yardımın geniĢletilmesine yönelik alınan bir tedbiri ifade etmektedir.

YaĢlılık geniĢ çapta bireyin yaĢama bağlı olarak tanımlanan bir dönem olmaktadır. Bununla birlikte bu tanımlama sosyo-kültürel ortamlara ve dönemlere göre farklılaĢmaktadır. Örneğin, günümüzde orta yaĢ olarak nitelenen kategori eski toplumlarda yaĢlı olarak değerlendirilmektedir.

(18)

8

YaĢlılık biyolojik, kronolojik, psikolojik ve sosyal olmak üzere farklı alanlarda tanımlanmaktadır. Biyolojik yaĢlılık, insan organizmasındaki fonksiyonların azalması (yaĢın ilerlemesine bağlı olarak fiziksel ve zihinsel kapasitelerinde azalma) ve hücre kayıpları olarak tanımlanmaktadır. Kronolojik yaĢ doğumdan ölüme kadar geçirilen yaĢ evrelerini tarihsel bir süreç içinde açıklamayı ifade eder. Psikolojik yaĢlılık, kiĢinin kronolojik yaĢının ilerlemesine bağlı olarak algılama, öğrenme ve problem çözme gibi bellek gücü ile kiĢilik kazanma alanlarında uyum sağlama kapasitelerindeki değiĢmeleri kapsamaktadır. Ancak psikolojik yaĢ “kiĢinin kendi kapasitesinin farkındalığına dayalı olarak hissettiği yaĢ” biçiminde de tanımlanmaktadır. (ASAGEM, 2006: 27-28)

Sosyal yaĢlılık, bireyin toplum içindeki yaĢamında, çalıĢma ve sosyal iĢlerinde gücünün ve yeteneğinin azalarak kaybolmasıdır. Bu kavramların yanında, yaĢlılığın sosyal bir sorun olarak algılanması ile birlikte, yeni kavramlar ortaya çıkmıĢtır. Bunlardan birisi de “ülkenin veya toplumun yaĢlanması” dır. Günümüzde teknolojik ilerlemelerin sağladığı kolaylıklar ve tıp biliminin geliĢmesi gibi faktörlere bağlı olarak yaĢam süresi uzamıĢ, toplam nüfus içinde 65 yaĢ ve üzerindeki nüfus artmıĢtır. (Konak ve Çiğdem, 2005: 26)

Bir ülkenin nüfusunun yaĢlanması demek 65 yaĢ ve üzeri yaĢtaki kiĢilerin toplamının bütün nüfusa oranın artması demektir.

Bu ölçüye dayanarak dünya nüfusu üç gruba ayrılmıĢtır.

Genç Nüfus: 64 yaĢ ve üzerinde bulunan kiĢilerin toplam nüfusa oranının %4-7 oranında olduğu nüfuslardır.

Olgun (EriĢkin) Nüfus: 64 yaĢ ve üzeri yaĢtaki kiĢilerin toplam nüfusa oranını %7-10 olduğu nüfuslardır.

Çok YaĢlı Nüfus: 64 yaĢ ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranının %10 ve üstünde olduğu nüfuslardır. (Durgun ve Tümerdem, 1999: 115)

Görüldüğü üzere, her tanımın kendi alanında belli bir geçerliği olsa bile, üzerinde görüĢ birliğine varılmıĢ tek bir tanımdan söz etmek güçtür. Sonuç olarak yaĢlılık insanın bedensel ve zihinsel yapısının değiĢmesini ifade eden bir döneme iĢaret etmektedir. Bu dönem, yıllar anlamında toplumdan topluma hatta kiĢiden kiĢiye değiĢmektedir.

Bakım, profesyonel olmayan bir kiĢinin yaĢlı için yaptığı yardımdır. Bunlar; koruma, savunma, sosyal bütünleĢme, Ģefkat gibi destek sağlama ve temel gereksinimleri (yeme-içme,

(19)

9

giydirme-yıkama vb.) karĢılama ile ilgili yardımlardır. YaĢlıya altı aydan daha uzun süre bakım verilmesi de “uzun dönem bakımı” olarak tanımlanmaktadır (Altun, 1998: 15-16)

Bakım veren, herhangi bir ücret almadan, sevgi, aile bağı vb. nedenlerle yaĢlı bakımını üstelenen, yaĢlının eĢi, gelini, çocukları, akraba ve yakın arkadaĢları gibi profesyonel olmayan kiĢilerdir. Primer bakım veren(ler), ailede yaĢlının bakımını üstlenen ve yaĢlıdan birinci derecede sorumlu olan kiĢi(ler) dir. Bunlar çoğunlukla kadın olup, yaĢlının kızı, gelini ve akrabaları olabilmektedir. Sekonder bakım verenler ise, Primer bakım vereni destekleyen, alıĢ veriĢ, ulaĢım, ev düzeni- temizliği gibi çeĢitli aktivitelerde aralıklı yardım sağlayan aile üyesi (bakım verenin eĢ ya da çocukları), akraba ve arkadaĢlarıdır (Altun, 1998: 17)

1.2. YAġLILARIN ÖZELLĠKLERĠ

AltmıĢ beĢ yaĢ üzerindekiler "yaĢlı bireyler" olarak gruplanmalarına karĢın bu yaĢ grubu insanların, özellikleri ve problemleri farklılık göstermektedir. OECD‟nin açıklamalarına göre yaĢlı denildiğinde “davranıĢ ve ihtiyaçları değiĢen heterojen bir gruptan oluĢan 65 yaĢ üzerindeki insanlar” anlaĢılır. Bu yüzden, yaĢlılar homojen bir grup sayılmazlar, dolayısıyla özelliklerini tanımlamanın çeĢitli zorlukları bulunmaktadır.

YaĢlılar bir bütün olarak aynı özelliklere sahip olmasa dahi, bazı ortak özellikleri veya çoğunluk olarak benzer özellikleri olduğu söylenebilir. Bu yüzden araĢtırmanın alan özelliklerini belirlemek açısından yaĢlılara iliĢkin genel karakteristiği özet olarak vermek yerinde olacaktır.

1.2.1. Ekonomik özellikler

Genel itibariyle yaĢlıların çalıĢma hayatında daha az yer aldığı bilinen bir olgudur. Bu durum onların temel geçim kaynaklarının emekli maaĢı olması sonucunu doğurmaktadır. Özellikle geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde emekli aylığı yaĢlı bireylerin temel geçim kaynaklarıdır. (Terakye ve Güner, 1997: 99) Emekli maaĢı ile geçimlerini sağlamaları, aslında onların ekonomik olarak müreffeh bir hayat sürdürdükleri anlamına gelmez. Aksine birtakım geçim güçlükleri bulunduğunu gösterir. Eğer baĢka geçim kaynakları mevcut değilse, yaĢlılar genellikle ekonomik bakımdan zayıf (güçsüz, dargelirli) toplum kesimleri arasında yer almaktadır.

(20)

10

Sosyal açıdan bakıldığında, belki de yaĢlanma ile ortaya çıkan en önemli farklılık aile hayatında oluĢan değiĢikliktir. Çünkü yaĢ ilerledikçe medeni durum değiĢebilmekte ve yalnız yaĢama oranı artmaktadır.

Aile yapısındaki değiĢme özellikle yaĢlıyı çocuklarından ayrı yaĢamaya itmiĢtir. Bu yeni, kentli çekirdek aile sisteminde kalabilirse de yaĢlının ailedeki yeri ve iliĢkileri önemli değiĢikliklere uğramıĢtır. Geleneksel düzende yaĢlının sahip olduğu statü ve saygınlık bu yeni düzende zayıflamıĢ, hatta bazen yok olmuĢtur.

1.2.2. Aile hayatında ve toplumda değiĢme

YaĢlının ihtiyacını karĢılamada gelenek ve göreneklerle oluĢmuĢ düzenlemeler yetersiz kalmıĢtır.

YaĢlıların hayatındaki değiĢme evlilik hayatına da yansımaktadır. Chipperfıeld ve Havens‟ın 2001 yılında yaptıkları araĢtırma bulgularına göre evlilik durumları sabit kalan yaĢlılar arasında kadınların yaĢam tatmininin azaldığı, erkeklerinkinin ise sabit kaldığı ortaya çıkmıĢtır. Evlilik durumunda değiĢiklik yaĢayanlar arasında, özellikle eĢin kaybı, hem kadın hem de erkeklerde yaĢam tatmininde azalmaya neden olmuĢtur. Erkeklerde bu durum daha belirgindir. ( ASAGEM, 2006: 54)

1.2.3. Psikolojik özellikler

YaĢlılıkla beraber gelen fizyolojik olarak gerileme ve sosyal statünün farklılığa uğraması, psikolojik değiĢimleri de beraberinde getirmektedir. Bu dönemde, yaĢlı bireylerin yaĢamlarındaki dinamizm gitmiĢ yerini durağanlık almıĢtır.

Dolayısıyla düĢüncelerinde, davranıĢlarında ve alıĢkanlıklarında değiĢim güçleĢir; yenilikler onlara zaman zaman kaygı verici hale gelir, bazen de ürkütür. YaĢlılıkta düĢünceler çoğu zaman "ben" merkezlidir ve bu zaman zaman bencillik olarak nitelenir.

YaĢlıların yeniliklerden kaçındığı, literatürde belirtilen hususlardan biridir. YaĢlılar genellikle, “her gün yaptığı faaliyetlerin dıĢına çıkmamaya çalıĢır. Eskiye özlem gittikçe artar. YaĢlı ile genç kuĢak arasında mesafe gittikçe artar. Ġnsan yaĢlandıkça, belki de artık uzun süre ihtiyacı olmayacağı mal ve parasına düĢkünlüğü artar. KiĢisel eĢyasına karĢı da aĢırı bağımlılık oluĢur.” Bu durum, araĢtırmadaki gözlemlerden de birisidir. Buna göre yaĢlılar, huzurevindeki görevlilerle, eĢyalarının çokluğu noktasında tartıĢmaktadırlar. Bu yüzden odadaki dolaplar zaman zaman onlara yetmemektedir.

(21)

11 1.2.4. Sağlık özellikleri

Yapılan araĢtırmalar 65 yaĢ üzerindeki kiĢilerde kronik ve çoklu hastalıkların olduğunu göstermektedir. Ülkemizde 65 yaĢ üzerindeki kiĢilerin %90'ında genellikle bir kronik hastalık olup, bunların % 35 inde 2, % 23 ünde 3 ve % 15 inde 4 veya daha fazla hastalık bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca, 60 yaĢ ve üzerindekilerin %50'sinden fazlasında 3 veya daha fazla süreğen hastalık bulunmuĢtur. (Terakye ve Güner, 1997: 96) Bu durum yaĢlıların yaĢam kalitelerini etkilemektedir. Aynı zamanda yaĢlıların sağlık durumları, kiĢilerin günlük faaliyetlerini yapabilme durumlarını, dolayısıyla hayatındaki her Ģeyi temelden etkilemektedir.

1.3. YAġLI SORUNLARI

YaĢlılığa iliĢkin sorunların çeĢitli boyutları bulunmaktadır. Sağlıkçı açısından en önemli sorun fiziksel ve zihinsel kapasitenin kullanımının azalması olarak görülebilirken, sosyal bilimci açısından toplumdan dıĢlanma ve yalnızlık en önemli sorun olarak görülebilmektedir. Ancak, hangi açıdan bakılırsa bakılsın yaĢlanma ile ilgili sorunların bir diğerini etkilemesi kaçınılmazdır.

Bilim ve teknolojideki ilerlemeler ile tıptaki teĢhis ve tedavi yöntemlerinin geliĢmesi, insanın ortalama yaĢam süresini uzatmıĢtır. Bu geliĢme bir taraftan insanın daha uzun süre yaĢamasına yol açarken, diğer taraftan genellikle sağlıkları bozulmuĢ, aktiviteleri azalmıĢ, üretkenlik yetenekleri sınırlanmıĢ ve bir anlamda kendilerine bakacak birine ihtiyacı olan yaĢlıların sorunlarını artırmıĢtır.

Nüfusun yaĢlanması bir yandan yaĢlıların sağlık gereksinimlerini artırmakta bir yandan da toplumsal alanda ekonomik ve sosyal sorunlara yol açmaktadır (bkz. ġekil 1). ġekilde görüldüğü üzere yaĢlanma sorunları birbiri ile etkileĢim içinde olan sorunlardır. Bir alanda görülen sorun diğer alanları da etkilemektedir.

(22)

12 ġekil 1: YaĢlı sorunları etkileĢimi

Sağlık sorunları

Sosyal sorunlar Ekonomik sorunlar Kaynak: Giray ve diğerleri, 2008:12

YaĢlılık genel anlamda bireyin fiziksel ve biliĢsel fonksiyonlarında bir gerileme, sağlığın, gençlik ve güzelliğin, üretkenliğin, cinsel yaĢamın, gelir düzeyinin, saygınlığın, rol ve statünün, bağımsızlığın, arkadaĢların, eĢ ve yakın iliĢkisi, sosyal yaĢantının ve sosyal desteklerin azalması ve kaybı gibi döneme özgü pek çok sorunun yaĢandığı bir kayıplar dönemidir. (Giray ve diğerleri, 2008: 12) YaĢlılarla ilgili olarak yapılan bazı demografik çalıĢmalarda ise, bireylerarası desteğin zayıflaması, bedenin çeĢitli organlarının hareket yeteneğinin azalması, bağımsızlık ve sosyal konum kaybına bağlı olarak depresyon vakalarının görülme sıklığına dikkat çekilmektedir.

ÇeĢitli çalıĢmalar yaĢlı sorunları kategoriler halinde düzenlemeye çalıĢmıĢlardır. Aysan ve Özben‟in (2004) çalıĢmasına göre; gözlemler yaĢlı bireylerin ortak bazı problemleri olduğunu ve yaklaĢık olarak bu problemlerin beĢ alanda sınıflandırılabileceğini göstermektedir. Bunlar sırasıyla kiĢilerarası iliĢkiler, sosyal iliĢkilerde doyumsuzluk, karar verme zorluğu, duygusal strese gösterilen tepki ve yetersiz maddi veya sosyal kaynaklardır. Bu sınıflamanın daha çok psikolojik yönelimli olduğu söylenebilir.

AĢağıda çeĢitli çalıĢmalardan ortaya çıkan ve yaĢlı sorunlarının derlendiği tablo yer almaktadır. (ġekil 2) Daha öncede belirtildiği gibi, yaĢlıların sorunları bakıĢ açısına göre değiĢebilmektedir. ġekilde yer alan baĢlıklar birbirleri içine girebilen konuları ihtiva edebilmektedir.

ARTAN YAġLI NÜFUS

(23)

13 ġekil 2: YaĢlı sorunları

YAġLI SORUNLARI

SAĞLIK SORUNLARI EKONOMĠK SORUNLAR SOSYAL SORUNLAR PSĠKOLOJĠK SORUNLAR Duyu organları prob. Gelir yetersizliği YaĢlı ayrımcılığı Depresyon Kronik hastalıklar Sosyal güv. Sor. Statü kaybı Ölüm korkusu BağıĢıklık sistemi p. Barınma sorunları Yalnızlık

Estetik problemler Bakım sorunları Sosyal uyum Uyku problemleri YaĢlı istismarı Beden sistemleri p.

Cinsel sorunlar Beslenme sorunları Demans

Bellek problemleri

Bu sınıflandırma çeĢitli Ģekillerde yapılabilir. Psikolojik sorunların aynı zamanda psikiyatrik vakalara dönüĢebilmesi söz konusudur. Bu sorunlar, sağlık sorunları baĢlığı altında da görülebilir. Yani sorunları belirtirken kesin çizgilerle bir ayrım söz konusu değildir. Aynı zamanda sorunlar çeĢitlendirilebilmektedir. AĢağıdaki bölümlerde belirli baĢlıklar altında yaĢlı sorunlarına ayrıntıları ile yer verilecektir.

1.3.1. Sağlık Sorunları

YaĢlanma ile beraber birçok sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Sağlık diğer tüm sorunlarla iliĢkisi olan temel bir faktör olarak karĢımızda durmaktadır. Sağlık sorunu olan bireyin sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunları da artmaktadır. 65-69 yaĢları arasındaki bireylerin yaklaĢık 15-16 yıl ömür beklentisi vardır, ancak bu sürenini 5-6 yılında önemli oranda iĢlev kayıpları olacaktır. Ayrıca yaĢlı bireyler romatizma, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlığı, iĢitme bozukluğu, ortopedik rahatsızlık, psikiyatrik vakalara dönüĢebilmesi söz konusudur. Bu sorunlar, sağlık sorunları baĢlığı altında dagörülebilir. Yani sorunları

(24)

14

belirtirken kesin çizgilerle bir ayrım söz konusu değildir. Aynı zamanda sorunlar çeĢitlendirilebilmektedir. AĢağıdaki bölümlerde belirli baĢlıklar altında yaĢlı sorunlarına ayrıntıları ile yer verilecektir.

YaĢlanma ile beraber birçok sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. Sağlık diğer tüm sorunlarla iliĢkisi olan temel bir faktör olarak karĢımızda durmaktadır. Sağlık sorunu olan bireyin sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunları da artmaktadır.

65-69 yaĢları arasındaki bireylerin yaklaĢık 15-16 yıl ömür beklentisi vardır, ancak bu sürenini 5-6 yılında önemli oranda iĢlev kayıpları olacaktır. Ayrıca yaĢlı bireyler romatizma, yüksek tansiyon, kalp rahatsızlığı, iĢitme bozukluğu, ortopedik rahatsızlık, Ģeker hastalığı, görme bozukluğu gibi kronik sağlık sorunlarına bu dönemde artan oranda yakalanmaktadırlar. Örneğin 75 yaĢından itibaren yaĢlıların %20‟sinden çoğu yürümede, ev iĢleri yapmada zorluk yaĢamaktadır. Seksenlerin ortalarında bu oranlar iki katma çıkmakta ve çok sayıda yaĢlı birey banyo yapma, giyinme ve yemek hazırlama gibi kendini destekleyen iĢlerde zorluk yaĢamaya baĢlamaktadır.. (ASAGEM, 2006: 44-45) Bu durumda da yaĢlıların sağlık hizmetlerine olan ihtiyacı artmakta ve bağımlılığa yol açmaktadır.

YaĢlıların tıbbi sorunlarını ortaya çıkarmak, incelemek veya araĢtırmak amacıyla yapılan taramalar sonucunda, bu yaĢ gruplarında bildirimi yapılmamıĢ hastalık sayısının çok yüksek olduğu görülmüĢtür. Çoğunluğu yaĢlılar olmak üzere, bugün tüm dünyada en az 165 milyon romatoidartrit (iltihaplı romatizma) hastası olduğu tahmin edilmektedir. 50 yaĢ üzerindeki her üç kadından birinde menapoza bağlı kemik erimesi (osteoporoz) bulunmakta olup, bu kadınların tamamı kolay kemik kırığı riski altındadır. (Terakye ve Güner, 1997: 96) YaĢla birlikte hemen bütün duyu organlarında, özellikle görme ve iĢitmede azalma görülmektedir. 65 yaĢın üzerindekilerin %90 ‟mda görmeyle ilgili bazı sorunların olduğu görülmektedir.

Bedenin çeĢitli sistemlerinde yaĢla birlikte bazı değiĢiklikler gözlenir. Bedenin bağıĢıklık sistemi zayıflar, bazı hormon düzeylerinde azalmalar görülür. Solunum sisteminde kapasite azalması, sindirim sisteminde bazı aksaklıklar olabilir. Böbreklerde kan dolaĢımı azalarak süzme hızında yavaĢlamalar olur. Beyin ve sinir sisteminde değiĢiklikler gözlenir. (Konak ve Çiğdem, 2005: 29)

YaĢlı bireyler için diğer bir sorun da, çoklu ve süreğen hastalık oranının yüksek olmasıdır. ĠĢlevsel yetmezlikler vardır, ölüm oranı yüksektir, iyileĢme yavaĢtır, hatta

(25)

15

iyileĢmeme, yatağa bağımlı olma olasılığı yüksektir. YaĢlılıkta denge problemleri, kalp hastalıkları, artrit (eklemlerde vücut tarafından oluĢturulan iltihap), kırıklar, akciğer problemleri, felçler, görme-iĢitme problemleri sık görülür. YaĢlılar birkaç ilacı birlikte ve uzun süre kullanmak durumundadırlar. Ġyi görememe, iyi duymama, hatırlama güçlüğü, anlatılanı yeterince anlayamama gibi nedenlerle yaĢlının ilacını doğru kullanamaması da önemli bir sorundur. YaĢlılıkta alkol kullanımı sözkonusuysa ilaç kullanımıyla birlikte ciddi fizyolojik sorunlar yaĢanmaktadır. (Terakye ve Güner, 1997: 96-97)

YaĢlıların sağlıkları açısından diğer bir sorun, beyin yapılarındaki değiĢmeye bağlı olarak zihinsel aktivitelerdeki değiĢmelerdir. ÇeĢitli kaynaklarda, beyin yapılarındaki bu dejenaratif değiĢikliklerin bellek, dikkat, algı gibi biliĢsel iĢlevleri ve psikomotor aktiviteyi olumsuz yönde etkilediği belirtilmiĢtir. Beyin yapısının zayıflama, yumuĢama ve bozulmasından ileri gelen zihinsel değiĢikliklerde yaĢlanmada ortaya çıkan olgulardandır. Bellek, anlayıĢ, duygulanma, hep az çok yaĢla değiĢen yeteneklerdir. Yakın geçmiĢteki olayların, yeni edinilmiĢ bilgilerin hatırlanması zorlaĢır veya her hangi bir kısmı ya da tümü silinir, yok olur. (Konak ve Çiğdem, 2005: 29-30) Tüm bunlar yaĢlının psikolojik durumunu da etkilemektedir.

YaĢlı nüfus artıĢı ülkemizde diğer ülkelere göre düĢük görünmekle birlikte, 60 yaĢ öncesinde emekliliğin söz konusu olması, sosyal güvenlik sisteminin dar kapsamlı olması, gelir dağılımındaki düzensizlikler yaĢlı nüfusa yeterli sağlık kaynaklarının sağlanmasını ve sağlık sorunlarının çözülmesini sorun olarak gündeme getirmektedir. (Terakye ve Güner, 1997: 98) Bu sorunların ortaya çıkıĢının önlenmesi ile birlikte sağlık sorunları da toplumsal olarak azalacaktır.

1.3.2. Ekonomik sorunlar

Günümüz Ģartlarında iyi bir yaĢama veya yaĢam kalitesine sahip olmak maddi imkânlar ölçüsünde olabilmektedir. Emekli maaĢlarının düĢüklüğü ve çalıĢamaz duruma gelme, aynı zamanda çalıĢma Ģartlarındaki rekabet (iĢgücü rekabeti) yaĢlıları ekonomik olarak olumsuz etkilemektedir.

Sosyal güvenliği olan yaĢlılar ve bakmakla yükümlü olduğu kiĢiler aylık gelir ve sağlık yardımlarıyla maddi risklere karĢı korunmakta ise de, bu bireylerin emeklilik döneminde gelirlerinin azalması, geçim koĢullarının zorlaĢması, çabuk ve sık hastalandıklarından sağlık diyet, ısınma vb. masraflarının artması yüzünden ekonomik destek

(26)

16

ihtiyacı artmaktadır. Sosyal güvenlik kapsamı dıĢında kalan bireylerin yaĢlılık günleri için bireysel sosyal güvenlik önlemleri de çoğu kez yetersiz kaldığından bu kiĢilerin durumu daha da zor olmaktadır. (Dönümcü, 2006; 43)

Eğer bir yaĢlının kendine ait emekli maaĢından baĢka geliri yoksa geçimini güçlükle sürdürebilmektedir. YaĢlı bireyin sosyal güvencesi de yoksa o zaman durum daha vahim hale gelmekte ve onun için adeta kurum bakımı veya sosyal yardım alması zorunlu olmaktadır. Ülkemizde yeĢil kart sistemi ve 65 yaĢ üzerinde olanlara verilen yaĢlılık maaĢı bu durumu azaltmaya yönelik üretilen önlemler olsa dahi ne kadar önlediği tartıĢmalı bir konudur. Zira yeĢil kart sistemi sağlık güvencesi temin etse dahi, 65 yaĢ aylığının düĢüklüğü ekonomik yetersizliği önleyememektedir.

1.3.3. Sosyal sorunlar

KentleĢme sürecinde yaĢanan toplumsal değiĢme, yaĢlının sosyal durumunu ve konumunu değiĢtirmiĢtir. Sosyal durumun değiĢmesi neticesinde yaĢlılar çeĢitli sorunlar yaĢayabilmektedir. Bu sorunlar, yaĢlının yalnızlaĢması, sosyal statü kayıpları, sosyal uyum sorunları, kuĢaklar arası çatıĢmalar Ģeklinde ortaya çıkabilmektedir.

Biyolojik olarak yaĢlanma, bireyin sosyal çevresinden yavaĢ yavaĢ kopmasını ve yalnızlaĢmasını hızlandırmaktadır. Bu durum yaĢlının sosyal uyum sorununu yaĢamasına neden olmaktadır. Sosyal uyum sorunu denildiğinde, yaĢlı bireyin yaĢamdan geri çekilmesi, yaĢamdan zevk almaması, yaĢama aktif olarak katılmaması, kısacası yaĢamdan doyum sağlayamaması anlaĢılmaktadır. (ASAGEM, 2006: 59)

YaĢlılarda en önemli sorun, toplumsal yaĢamın kesintiye uğraması, değiĢmesi ya da bozulmasıdır . Özellikle emeklilik yıllarında, aile ve toplum içinde saygınlığını yitirdiğini ve iĢe yaramadığını düĢünen yaĢlı birey, yeni konumuna uyum sağlayamadığı için davranıĢ değiĢimi göstermektedir. Birey emekliliğe hazırlanmamıĢ ise kendini boĢlukta hissedebilir, bireysel üretkenliğin ve statünün kaybı, kiĢilerarası iliĢkilerde sınırlanmalara ve maddi sorunlara yol açabilir. Ekonomik ya da fiziksel olarak bağımlı olması yaĢlı bireyin iĢe yaramazlık, değersizlik duygusu yaĢamasına ve öz güveninin sarsılmasına neden olur. (Terakye ve Güner, 1997: 98) Görüldüğü gibi burada, sorunlar iç içe geçmiĢtir. Sosyal sorun, maddi ve psikolojik sorunlarla beraber görülmektedir.

YaĢlılığa emeklilik kavramıyla yaklaĢıldığı zaman bireyin bu deneyimi topluma aktif olarak katılmasının ya tamamen bittiği ya da büyük ölçüde azaldığı dönem olarak

(27)

17

değerlendirdiği görülmektedir. Aydınalp'in 1983 yılında yaptığı bir araĢtırmada 200 emeklinin %43'ünde emeklilik sonrasında ruhsal bozukluk görülmüĢtür. Emekliliğin iĢten çekilme ve pasiflik olarak görülmesi strese yol açabilir. Ayrıca günlük rutinlerin değiĢmesi, amaç ve sosyal çevre kaybı, gelirde düĢme sorunlar yaratır. Emekli olmadan emeklilikte yapacaklarını planlamıĢ bireyler doğal olarak emekliliğe daha iyi uyum göstermektedirler. Hazır olunmadan emekli olan erkek popülasyonunda depresyon ve alkolizm görülme oranı yüksektir.

Emeklilik sonucunda aynı zamanda yaĢlı ebeveyn, yetiĢkin çocuğun yaĢamına yeniden girer, ebeveynin çocuğuyla sık sık görüĢme beklentisi vardır. Bu dönemde yetiĢkin çocuğun hayatı ise kendi kariyeri ve ailesel zorunlulukları ile yüklüdür. Bu ailesel zorunluluklar çocuğun ebeveyni için çocuğun algılanan sorumlulukları ile çatıĢtığı ölçüde yetiĢkin çocuk, büyük bir olasılıkla suçluluk, gerginlik ya da kızgınlık hissedecektir. Ziyaretten ve aileyle birlikte olmaktan dolayı oluĢan farklı beklentiler, çocuk ile ebeveyn arasındaki iletiĢimde bozukluklara yol açabilir.

YaĢlının bağımlılığının artması sosyal anlamda statü kaybına uğramasına sebep olan bir diğer faktördür. Bu durum, kadınlar için daha ileri boyutlardadır. Kadın nüfusun yaĢam süresi daha uzun, ancak uzun yaĢam yıllarında fiziksel ve sosyal bağımlılık oranı daha yüksektir. ABD‟de 75 ve üzeri yaĢ grubu kadınların %30'unun günlük yaĢam aktivitelerinde yardıma gereksinimi varken, bu oran erkeklerde %17'dir. (Terakye ve Güner, 1997: 102) Bağımlılığın artması, sosyal konumun değiĢmesine sebep olmakta ve bu durum da yaĢlıyı olumsuz etkilemektedir.

1.3.4. YaĢlı ayrımcılığı

Her ne kadar sosyal bir sorun olsa dahi yaĢlı ayrımcılığını çeĢitli kaynaklar, yaĢlı sorunları olarak ilk sırada gördüğü için sosyal sorunlardan bağımsız bir Ģekilde bu konu ele alınmıĢtır. Günümüzde istismara açık olan bu grupta, yaĢlı ayrımcılığı da ırk, cinsiyet ve renge göre insanlara karĢı olumsuz bir değerlendirme tutumu ile yapılabilmektedir.

Toplumda dıĢlanan yaĢlılar; özgüvenlerinin azlığı, göreli yoksullukları, kurum bakımı hizmetini ikincil görmeleri, kuĢaklar arası gerilim, bağımlı yaĢama tabii olmaları gelir yetersizliği, potansiyellerinin tanınmaması ve kullanılmaması, yaĢa göre damgalanarak kategorize edilmeleri, mikro düzeyden makro düzeye yaĢlılığa hazırlanmamaları vb. nedeniyle negatif ayrımcılığa tabii tutulmaktadır.

YaĢlı ayrımcılığı her alanda olabileceği gibi özellikle ekonomik alanda ön plana çıkmaktadır. Emekli olabilecekleri varsayılarak, göreli olarak yaĢlı bulunanlar ise iĢyerlerinde

(28)

18

yaratılan meslek içi eğitim fırsatlarından yeterince yararlanamamaktadır. Bu alanda kamusal ya da yarı kamusal kurum ve kuruluĢlar tarafından sunulan hizmetlerin yetersizliği ve gerekli motivasyonun yaratılamaması nedeniyle de yaĢlılar yeni meslek formasyonlarına sahip kılmamaktadır. Özellikle kalifiye ya da yarı kalifiye iĢgücü arasında daha da belirgin olarak yaĢanılan bu yaĢ ayrımcılığı nedeniyle yaĢlılar, kendilerinden daha genç yaĢlarda olanlarla rekabet edememekte, iĢ performansları giderek düĢmekte ve bu yolla çalıĢma yaĢamı dıĢına itilmektedir. (Altan, 2006: 275)

ÇalıĢma hayatını bırakan yaĢlılar için durum daha ileri boyutlara taĢınabilmektedir. Özellikle yaĢlıların zihinsel fonksiyonlarının gerilemesi ile ayrımcılık daha ileriki boyutlara taĢınabilmekte ve bazı durumlar için yaĢlının onayı dahi alınmamakta, onun yerine karar alınabilmektedir.

1.3.5. Psikolojik Sorunlar

YaĢlılıkla beraber birtakım psikolojik sorunlar da görülebilmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, yaĢlıların en önemli sorunları hastalık ve yalnızlık- kimsesizliktir. Yetersizlik ve iĢe yaramazlık duygularını ortaya çıkaran bu durum yaĢlıları çeĢitli psikiyatrik sorunlara doğru itmektedir. (Terakye ve Güner, 1997: 102)

Fiziksel güç kaybıyla baĢlayan zorlanmalar, iĢlevsel kayıplar ve bedeninde değiĢen durumlara uyumda yaĢadığı güçlükler yaĢlı bireyin ruhsal çöküntü yaĢamasına neden olur. Bu durum yaĢlı bireye yalnızlık duygusu yaĢatarak kendi kabuğuna çekilmesine yol açar ve yaĢlı bireyin yaĢam doyumu olumsuz olarak etkilenir. YaĢlanma ile birlikte yetiĢkinlerin kendi iç dünyaları ile uğraĢmaları gitgide artmakta, diğer insanlarla duygusal bağları da azalmaktadır. (AĢkın ve diğerleri, 1996: 27)

Yapılan çeĢitli araĢtırmalarda yaĢlı bireylerin çoğunlukla yalnız yaĢadıkları bilinmektedir. Mevcut geliri ile yaĢayabilmek için ortam değiĢtirmeye zorunlu kılınan yaĢlı birey, yakınlarından, komĢu, akraba ve arkadaĢ iliĢkilerinden istemeden kopmaktadır. Bu ve benzeri durumlar yaĢlılarda uykusuzluk, yalnızlık duygusu, üzüntü duygusu, ağlayarak duygularını dile getirme, sorunlarını abartma, yakın çevreyi gereksiz ve de sürekli olarak suçlama, unutkanlık, anlamsız ve de gereksiz konuĢma vb. gibi semptomları ortaya çıkarmaktadır. (Konak ve Çiğdem, 2005: 31)

Ülkemizde de yalnız yaĢayan yaĢlı bireylerde görülen en önemli olumsuzluklardan biri, intihar giriĢimlerinin artmasıdır. Bu oran erkeklerde kadınlara oranla daha yüksektir. Bunun nedeni, özellikle kentsel bölgede kadının çalıĢma hayatına atılmasıyla yaĢlı kadın

(29)

19

ebeveynin ev iĢleri ve çocuk bakımını ya doğrudan ya da katkı vererek sürdürmesi nedeniyle kendini iĢe yarar ve değerli hissetmesinden kaynaklanabilir. (Öz, 2002: 22)

Diğer psikolojik sorunlar ise, bunama (demans), depresyon ve ölüm korkusudur. Bunama (Demans) klinik olarak ruhsal çöküntü, anatomik olarak da beyin hücrelerinin harap olması demektir. Depresyon, derin üzüntülü bir duygu durumu içinde konuĢma ve hareketlerde yavaĢlama, durgunluk, değersizlik, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve düĢünceleri ile fizyolojik iĢlevlerde yavaĢlama gibi belirtileri içeren bir sendromdur. ( Aksüllü ve Doğan, 2004:76)

Depresyonla ilgili risk etkenleri; sevilen birisinin kaybı, iĢlevsel yetersizlik, kronik fiziksel hastalık, günlük yaĢam etkinliklerinde baĢkalarına bağımlılık, otonomi kaybı, ekonomik yetersizlik, sosyal destek kaybı, kurum yaĢamı gibi sıralanabilir. Tüm bu sorunlar yaĢlının yaĢam kalitesini ve yaĢamdan memnuniyet durumlarını etkilemektedir.

YaĢlılık, bireyin geçmiĢteki yaĢantılarına iliĢkin anlamlılık duygusunu geliĢtirdiği ve yaĢamın sonu için hazırlık yapıldığı bir dönemdir. Bu dönemde ölüme iliĢkin düĢünceler yaĢlıların psikolojilerini olumsuz etkilemektedir.

1.4. YAġLILIĞA SOSYOLOJIK VE PSĠKOLOJĠK BAKIġ

İleri endüstrileşmiş ülkeler, özellikle Kanada’da yeni bin yıla (milenium) girerken Yaşlılık Sosyolojisi’nin (Sociology of Aging) Sosyal Gerontolojinin alt alanı içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bunun nedeni, kendi ülkelerindeki yaşlı nüfusun oranındaki artışları gösteren demografik çalışmaların yaygınlaşması ile akademik ve politik çevrelerde Gerontolojiye olan ilginin artmasıdır. Bununla birlikte 1980’lerden bu yana yaşlılık alanındaki araştırmaların sayısının artması da toplumda bir kamuoyunun oluşmasını sağlamıştır. Kamuoyunun bu kanaati, yaşlılara sunulan informal ve formal hizmetlerin alternatifli olarak neler olabileceği konusunda hükümet ve yere yönetimleri harekete geçirmek zorunluluğunu doğurmuştur. Çünkü batı ülkeleri büyük bir oranda (% 15-20) yaşlı nüfusa sahiptir. Dolayısıyla şu andaki yetişkinler, yaşlılığa ilişkin sorunların farkında olarak, kendi gelecekleri konusunda diğer bir ifade ile yaşlanacakları gerçeğini göz önünde tutarak, sosyal politikaları geliştirmek ve yaşlılıkta yaşam kalitesini artırmak amacıyla şu anda daha çok çaba harcamaktadırlar. ( Görgün B. A. 2001,14-15)

(30)

20

Sosyolojinin yaşlılık alanında yeni işlevler üstlenmesi önem kazanmaktadır. Gelecek yıllarda yaşlılığa ilişkin sorunlarının araştırılması, Yaşlılık Sosyolojisinin önem kazanmasına ve Genel Sosyoloji içinde değerlenilmesine yol açacaktır. Sosyolojinin önemi, yaşlılığın incelenmesi ve araştırılmasında sosyolojik bakış açısının kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü sosyolojik bakış açısı, sosyal yapılanmanın önemini açıklığa kavuşturarak, bireyler ve toplumlar için yaşlılığın yerinin anlaşılmasını kolaylaştırır. Ayrıca yaşlılığa ilişkin alternatif vizyonların neler olabileceğini, yaşlılığı yaşlılığın ne olduğunu ve yaşlanırken toplumsal kuramların bize nasıl yardımcı olabileceğini göstermeye çakĢır. Böylece yaĢlı nüfusun geleceğine iliĢkin ön kestirimlerde bulunarak, sosyal değiĢimin yönünü belirleyip, sosyal politikaların oluĢturulmasına yardım eder. ( Görgün B. A. 2001: 15)

1.4.1.Toplumsal DeğiĢme ve YaĢlılık Algısı

YaĢlılığa iliĢkin algıların toplumdan topluma değiĢtiği genel bir gerçektir. YaĢlanma bireysel olmakla beraber her toplumun kendine özgü değerleri ve toplumsal gerekircilik yaĢlılığa atfedilen değeri, toplumda yaĢlıya verilen yeri belirlemektedir. Bu nedenle yaĢlılık sadece biyolojik bir olay olmayıp aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir olaydır.

YaĢlılığa giden değiĢimler her çağda ve her yerde insanoğlunun ilgisini çekmiĢtir. Tüm toplumlarda yaĢlılığın, toplumsal bakımdan değerlendirilmesinin ortak yanı bir düĢkünlük, dönemi sayılmasıdır. YaĢlılığa ulaĢma çağı, yaĢlıya karĢı davranıĢ ve tutumlar toplum çeĢitlerine ve katlarına göre farklılaĢmaktadır. Ġlkel toplumlarda yaĢlılığı bir düĢkünlük ve çöküntü dönemi olarak tanımlayan sözcükler yer alır. YaĢlı ve yaĢlılık için kullanılan “aĢırı yaĢlı”, “yoksul yaĢlı”, “uyku dönemi”, “yararsız dönem”, “ölme vakti”, “zaten ölü”, “hasat çağı” anlamına gelen sözcükler yaĢlılığın pek çok toplumda düĢkünlük dönemi olarak algılandığını göstermektedir. Ġlkel toplumların bazılarında rastlanan yaĢlı insanların öldürülmelerinin tek nedeni toplum içindeki tüketimi azaltmaktır. B öylece toplumun ayakta kalmasına yardımcı olunur. “Kamitok” adı verilen yaĢlı insan katline, ilkel toplumların birçoğunda rastlanmaktadır, (Konak ve Çiğdem, 2005: 40) Hatta Eskimoların yaĢlıları ölüme terk ettiği bilinen örneklerdendir. Ancak tersi örnekler de mevcuttur. YaĢlıların toplum içindeki statüleri, toplumun uygarlık düzeyinden çok geleneklerine ve kültürüne göre değiĢmektedir.

(31)

21

ve yaĢamın yükü çoğu zaman bireyin kendini unutmasına yol açabilir ve birey hazırlanmadan kendini orta yaĢlılıkta bulur; yaĢlılık ise bunalımlı, huzursuz ve üretilmeyen bir dönem olarak görülür. Oysa, üretken, sevebilen, yaĢamdan doyum sağlayabilen insan için bu dönem yaptıkları, ürettikleri ve birikimleri açısından en verimli dönemdir. Bu nedenle, yaĢlılık

"Altın Çağ", "Yeşil Yıllar", "Üçüncü Yaş Dönemi" olarak algılanmakta ve olumlu değerler

atfedilmektedir. Böylece yaĢlı bireyler de var olan potansiyellerini pozitif yönde ortaya koyma ve sürdürme fırsatı bulmaktadırlar. (Öz, 2002: 18)

YaĢlılıkla ilgili kuĢaktan kuĢağa aktarılan birçok değer yargıları vardır. (Öz, 2002, s. 18-20). Bu yargılar:

* YaĢlının üretken değil, tüketici olduğudur. Oysa bireyin geçmiĢ yaĢantısındaki geliĢtirmiĢ olduğu üretkenliği yaĢlılıkta da devam edebilmektedir

* YaĢın kronolojik olarak artması ve yaĢlanmanın önlenemeyeceği düĢüncesi. Oysa toplumsal, psikolojik, teknolojik değiĢimler kronolojik olarak "yaĢlılık dönemi" anlayıĢını değiĢtirmiĢtir. Gerçekte biyo-psikososyal yaĢlanma kronolojik yaĢa göre değil, bireylere göre farklılık göstermektedir. Ancak, yaĢın ilerlemesiyle birlikte doku ve organlarda oluĢan

yaĢlanma -biyolojik yaĢlanmada bilinmesi gereken bir gerçektir. *

YaĢlıların akranları ile bir arada olmayı istedikleri, gençlerleanlaşamayacakları düşüncesi. Oysa yaĢlının gence deneyim aktarması, gencin yaĢlıyı yenilemesi olasıdır. Gencin bedensel enerjisi, dinamizmi, yaĢlının bilgeliği ile bütünleĢerek daha üretken ve yaratıcı toplum oluĢturulabilir.

YaĢlı hoşgörülü ve esnek değildir. Oysa hoĢgörülü ve esnek olamamayı yaĢlılığa özgü bir özellik olarak değil, bir kiĢilik özelliği olarak düĢünmek gerekir.

YaĢlılık durağan ve değişmez bir dönemdir. Oysa yaĢlılığın bu Ģekilde algılanması bir yanılgı olup, tam tersi yaĢam sürecinden kazanılan çeĢitli güçlerin etkileĢimi onu dinamik kılar. Bu güçlerin temelinde yaĢamın tüm evrelerindeki zorlanmalara karĢı var oluĢunu sürdürebilmiĢ olmanın bilgeliği ve iç görüsü yatar.

Yaş sağlıklı olmak için bir engeldir. Oysa yaĢ sağlıklı olmak için engel değildir. Düzenli olarak geliĢmiĢ bir aktivite programıyla 80-90 yaĢında bile sağlıklı olunabilir. Aktif bir yaĢam tarzı daha uzun bir yaĢamı garanti edemez ancak aktivitenin etkin, üretken, mutlu ve eğlenceli bir yaĢam sağladığı bilinmektedir.

Ülkemizde köy toplumu üzerinde çalıĢan araĢtırmacı ve gözlemciler, sosyal ve kültürel özellikleri pek değiĢmemiĢ köylerde yaĢlılığın kiĢiye itibar sağlayan bir etmen olduğunu belirtmiĢlerdir. Bununla birlikte yaĢlı ile geçim ve yaĢlıya saygı davranıĢları yaĢlının iĢlevine göre değiĢmektedir. YaĢlıların aile içinde yaptıkları iĢler ise Ģöyle

Şekil

ġekil 4:Evin anlamını yaĢlıların ihtiyaçlarına göre yaklaĢımları
Tablo 1: 65 YaĢ ve Üstü Nüfusun Dağılımı (%)
Tablo 2 :1950-2050 YaĢlı Nüfusu Bağımlılık Oranları (%)
Tablo 3: 1950-2050 Arası Kadın-Erkek DoğuĢta Hayatta Kalma Beklentisi (yaĢ)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

İnsanlar bir yandan erkek ya da kadın zengin ya da yoksul olmak veya belirli bir ırkta doğmuş olmak gibi “atfedilmiş” yani doğuştan gelen statülere sahip oldukları gibi

Üst gövde k~vnmlan fazla hareketli de~ildir; kar~n ve sa~~ kol üzerindeki katlanmalar abart~larak gösterilmi~, böylece özgün bir k~vr~m yöntemi olu~turulmu~tur (Resim.

Jacques Testa était accom pagné de l’auditeur de la Déléga­ tion

Fatih Mehmet KANDEMİR Fikret ESEN Fikret KARACA Güner KÜÇÜK BAYRAM Gürhan ÇİFTCİOĞLU Hakan YALÇIN Hamit YILDIZ Hasan EREN Hasan İÇEN Hayrettin ÇETİN İbrahim ŞEKER

bu durumda Tamhane T2 testi uygulanmıĢtır. Levene önemlilik değerinin 0,05 den büyük olması durumunda ise varyanslar arasında istatistiksel açıdan önemli bir fark

Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmada, süneklik düzeyi yüksek kule tipi çok katlı bir çelik yapının tasarımı için üç taşıyıcı sistem şekli

D. Evde beslediğimiz hayvan türü D. Evde beslediğimiz hayvan türü.. Nüfus artış hızı yavaş I. Nüfus artış hızı yavaş II. Yaşlı nüfus oranı fazla II. Yaşlı

** 0–14 yaş arasındaki çocuk nüfus ve 65 üzeri nüfus yaşlı nüfus genel olarak ekonomik anlamda bağımlı nüfus (tüketici nüfus) olarak kabul edilmektedir..