• Sonuç bulunamadı

Atatürk dönemi Alman Büyükelçileri 1923-1938

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk dönemi Alman Büyükelçileri 1923-1938"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ BİLİM DALI

ATATÜRK DÖNEMİ ALMAN BÜYÜKELÇİLERİ 1923-1938

Erkan DAĞLI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Ramazan ÇALIK

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (İmza) Ö ğr enc ini n

Adı Soyadı ERKAN DAĞLI

Numarası 104202052008

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih Bilim Dalı, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

(3)
(4)

ÖN SÖZ

Atatürk dönemi Türk-Alman ilişkileri üzerine çok fazla kitap, tez ve makale yazılmasına rağmen, ilişkilerin gelişmesinde başrol oynayan kişiler üzerine yeterince çalışma yapılmamıştır. Bu tez çalışmasında, Atatürk Dönemi Alman Büyükelçileri Türk-Alman ilişkileri çerçevesinde incelenmiştir. Atatürk döneminde Ankara’da üç Alman Büyükelçi görev yapmıştır. Weimar Cumhuriyetinin ilk ve son büyükelçisi Rudolf Nadolny, 1924 yılında göreve başlamış ve 1933 yılına kadar tam dokuz yıl boyunca görevini ülkesi adına layıkıyla yapmıştır. Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesiyle Nadolny görevini bırakmış ve yerine Ankara’nın ikinci Alman Büyükelçisi olan Fredrecih von Rosenberg 1933 yılının sonunda görevine başlamış ve bir buçuk yıl kadar yani 1935 yılına kadar görevini yapmıştır. Atatürk döneminin üçüncü yani son Alman Büyükelçisi olan Freidrich von Keller 1935 yılında göreve gelmiş ve 1938 yılına kadar görevini yapmıştır. Bu tez çalışmasında, Türkiye ile Almanya arasındaki tarihsel süreçte ilişkilerinin nasıl geliştiği incelenmiştir. Ayrıca üç Alman Büyükelçinin çalışmalarıyla ilişkilere nasıl bir boyut kazandırdıkları detaylıca değinilmiştir.

Tez dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genel olarak Atatürk dönemi Türk-Alman ilişkilerine ve o dönemde yaşanmış olaylara 30 sayfa ayrılarakdönem incelenmiştir. İkinci bölümde, Ankara’nın ilk Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolny’nin hayatı ve faaliyetlerine 45 sayfa gibi yoğun bir bölüm ayrılmıştır. Çünkü Türkiye’de 9 yıl görevde kalmış ve çok önemli görevlerde bulunmuştur.Üçüncü bölümde, Ankara’nın ikinci Alman Büyükelçisi Rosenberg’in hayatına ve faaliyetlerine19 sayfa ayırarak o dönem aktarılmıştır.Dördüncü bölümde ise,Ankara’nın üçüncü Alman Büyükelçisi Keller’in hayatına ve faaliyetlerine 18 sayfa ayrılarak tezin son bölümü oluşturulmuştur.

Tez konusuyla alakalı birincil el kaynakların çoğu Berlin’de olduğu için çalışma alanı genellikle Berlin’de gerçekleşmiştir.“Atatürk Dönemi Alman Büyükelçileri” adlı tez çalışmasında daha çok Almanya’daki Dışişleri Bakanlığı “Ausswartigen Politisches Archiv Amt Berlin” arşivinden yararlanılmıştır.Tez

(5)

konusu için Almanya’nın çeşitli arşivlerinde ve kütüphanelerinde araştırma yapılmıştır. Berlin Devlet Kütüphanesi, Dışişleri Bakanlığı Arşivi ve Berlin Gazete Arşivinden yararlanılmıştır. Ayrıca Ankara’daki Alman Büyükelçiliğinde arşiv çalışması yapmak istesek de, elçilik yetkilileri eski elçilere ait bütün dosyaların Berlin’de olduğunu belirterek bu isteğimi nazikçe ret ettiler ve tez çalışmam bitiğinde tezin bir örneğini de kendilerine yollamamızı talep ettiler. Ankara’daki Milli Kütüphanede ve üniversitemiz bünyesindeki gazete arşivinde araştırmalar yapılarak tez tamamlanmıştır. Hazırlanmış olan bu yüksek lisans teziyle, Türk-Alman ilişkilerindeki ufak bir boşluğu doldurmayı başarabildiysekne mutlu emeklerimize diyebileceğiz.

Tez çalışmamda benden yardımlarını esirgemeyen Berlin’deki dostlarıma, değerli arkadaşlarım Fatih Gürses ile Mehmet Önder Duran’ın desteklerine, yanımda olan bütün arkadaşlarıma ve her zaman her konuda madden ve manen yanımda olan değerli aileme (Annem ve Babama) sonsuz teşekkür ederim. Ayrıca çalışmalarımda benimle önemli deneyimlerini paylaşan tez danışmanım sayın hocam Prof. Dr. Ramazan Çalık’a ve tezimin yazım aşamasında beni değerli bilgileriyle yönlendiren ve motive eden sayın hocama Yrd. Doç. Dr. Çağatay Benhür’e teşekkürü bir borç bilirim.

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Tez konusunu kısaca özetlemek gerekirse “Atatürk Dönemi Alman Büyükelçileri 1923-1938”, başlıklı tez konusunda genel Türk-Alman ilişkilerinde meydana gelen gelişmeleri üç Alman Büyükelçinin çerçevesinden bakılmaya çalışılmıştır. Tezin birinci bölümünde Atatürk döneminde meydana gelen Türk-Alman ilişkileri araştırılmıştır. Bu dönemde yapılan antlaşmalar iki ülke arasındaki yakınlaşmaları, uzaklaşmaları ve yer yönüyle yaşanan olayları kapsamaktadır.

Tezin asıl başlık konusu olan Atatürk Dönemi Alman Büyükelçilerini ikinci, üçüncü ve dördüncü bölümlerde hazırlanmıştır. İkinci bölümde Ankara’nın ilk Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolny’nin hayatına ve faaliyetlerine değinilmiştir. Türkiye’de dokuz yıla yakın görev yaptığı için bu konu yoğun olarak işlenmiştir. Tezin üçüncü bölümünde ise, Ankara’nın ikinci Alman Büyükelçisi Frederic von Rosenger’in hayatı ve faaliyetleri Türk-Alman ilişkileri çerçevesinde işlenmiştir. Dördüncü yani son bölümde ise, Ankara’nın Alman Büyükelçisi Freidrich von Keller’in hayatı ve faaliyetleri Türk-Alman ilişkileri genelinde çalışılmıştır.Yabancı diplomatların gözlerinden 1924-1938 yılları arasında genç cumhuriyetin yaşadığı evreleri inceleyerek Türk-Alman ilişkilerine farklı bir bakış açısı kazandırılmaya çalışılmıştır.

ANAHTAR KELİMELER:Türk-Alman ilişkileri, Alman

Büyükelçileri,Uluslararası ilişkiler.(Nadolny-Rosenberg-Keller )

Ö

ğr

enc

ini

n Adı Soyadı Erkan DAĞLI Numarası: 104202052008

Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih Bilim Dalı, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Danışmanı Prof. Dr. Ramazan ÇALIK

(7)

Ö

ğr

enc

ini

n Adı Soyadı Erkan DAĞLI Numarası:104202052008

Ana Bilim /

Bilim Dalı Tarih Bilim Dalı, Atatürk İlkeleri ve İnkilapTarihi Danışmanı Prof. Dr. Ramazan ÇALIK

Tezin İngilizce Adı “German Ambassadors During Ataturk Period 1923-1938”,

SUMMARY

If I summarize my thesis subject: in the thesis titled “German Ambassadors During Ataturk Period 1923-1938”, I have to explain through German Ambassadors eye the developments in general relations between Turkish-German. In the first section of the thesis; The relations during Ataturk period were researched. The agreements of this period include the familiarities, avoidances and events between two countries.

I have explained the subject of main title of thesis “ German Ambassadors during Ataturk period in the section, I have explain the lifeand activities of Rudolf Nadolny the first German Ambassador of Ankara. This subject was studied comprehensively since he has been in Turkey nearly nine years. In the third section of thesis; lifes and activities of Frederic von Rosenberg the second German Ambassador of Ankara and Freidrich von Keller, the third German Ambassador of Ankara were explained in point of relations Turkish thesis testimonies to all activities of Ankara Government. I have tried to create a diffirent viewpoint to Turkish-German relations by analyzing steps of young republic between 1924-1938 through foreign diplomats eye.

KEY WORDS:Turkish-German relationship, German Ambassadors

International relationship.(Nadolny-Rosenberg-Keller ) T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(8)
(9)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... I YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... II ÖN SÖZ ... III ÖZET ……….………IV SUMMARY ... V KISALTMALAR ... VII TABLOLAR LİSTESİ ... VII

GİRİŞ ………...1

BİRİNCİ BÖLÜM 1.WEİMAR CUMHURİYETİ ve TÜRKİYE (1923-1933) ... 3

1.1.Weimar Cumhuriyeti ve Hitler’in İktidara Gelmesi ... 3

1.2.Türk Alman İlişkilerinde Benzerlikler ve Yakınlaşmalar ... 7

1.2.1.Türk-Alman Dostluk Antlaşması ve Maddeleri ... 8

1.2.2.İlişkileri Geliştirmek Üzere Büyükelçilerin Atanması ... 9

1.2.3.Karşılıklı İkametgah Antlaşması ... 10

1.3.Türk Alman Ticaret Antlaşması ve Önemi ... 12

1.3.1.Türkiye'deki Alman Yatırımları ve Etkileri ... 14

1.3.2.Türkiye’nin Almanya’daki Ticari Faaliyetleri ... 16

1.3.3.Türk-Alman Ticaret İstatistikleri ... 18

1.3.4.1929 Dünya Ekonomik Buhranı ve Sonuçları ... 21

1.4.Almanya'nın Türkiye'deki Askeri Faaliyetleri ... 22

1.5.Nazi Almanya’sında Türk-Alman İlişkileri (1933-1939) ... 23

1.5.1.Dış Politikada Farklılıklar ... 23

1.5.2.Hitler’in Dış Politikası ve Türkiye ... 25

1.5.3.Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliğinde Değişiklik ... 26

1.5.4.Türk Alman Dostluğunu Geliştirme Çalışmaları ... 27

(10)

İKİNCİ BÖLÜM

2.ANKARA’NIN İLK ALMAN BÜYÜKELÇİSİ RUDOLF NADOLNY ... 31

2.1.Nadolny’nin Hayatı ... 31

2.1.2.Nadolny’nin Memuriyet Hayatı ... 32

2.1.3. Nadolny’nin Siyasi Hayatı ... 33

2.2.NADOLNY’NİN ANKARAYA GELİŞİ ve BÜYÜKELÇİLİK BİNASININ İNŞAATI ... 36

2.2.1.Nadolny ve Atatürk Görüşmeleri ... 47

2.3.Nadolny’nin, Türkiye’nin Dünü ve Bugünü Hakkındaki Görüşleri ... 51

2.3.1.Nadolny’nin Ankara’ya ve Anadolu’ya Bakış Açısı ... 54

2.4.NADOLNY’NİN TÜRK İNKILAPLARINA BAKIŞ AÇISI ... 58

2.4.1.Nadolny ve Şapka İnkılabı ... 60

2.4.2.Nadolny ve Harf İnkılabı ... 62

2.5.NADOLNY ve TÜRK EKONOMİSİ ... 69

2.5.1.Nadolny ve Demiryolu Faaliyetleri ... 71

2.5.2.Nadolny ve Uçak Fabrikası Faaliyetleri ... 74

2.6.NADOLNY VE TÜRK DIŞ POLİTİKASI ... 77

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3.ANKARA’NIN İKİNCİ ALMAN BÜYÜKELÇİSİ FREDERİC VON ROSENBERG ... 80

3.1.Frederic von Rosenberg’in Hayatı ... 80

3.1.2.Rosenberg’in Memuriyet ve Siyaset Hayatı ... 81

3.2.ROSENBERG’İN TÜRKİYE’YE GELİŞİ ve BÜYÜKELÇİLİĞİ ... 84

3.2.1.Rosenberg’in Türk İç Politikasına Bakışı ... 86

3.2.2.Rosenberg’in Türkiye Hakkındaki Görüşleri ... 88

3.3.ROSENBERG ve TÜRK DIŞ POLİTİKASI ... 93

(11)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4.ANKARA’NIN ÜÇÜNCÜ ALMAN BÜYÜKELÇİSİ FREİDRİCH VON

KELLER ... 98

4.1.Freidrich von Keller’in Hayatı ... 98

4.1.2.Keller’in Memuriyet Hayatı ... 99

4.2.KELLER’İN TÜRKİYE’YE GELİŞİ ve BÜYÜKELÇİLİĞİ ... 102

4.2.1.Keller’in Türkiye Hakkındaki Görüşleri ... 103

4.3.KELLER ve TÜRK DIŞ POLİTİKASI ... 105

4.3.1.Keller ve Boğazlar Sorunu-Montrö Antlaşması ... 106

4.4.Atatürk’ün Vefatı Ve Keller’in Büyükelçilikten Ayrılışı………...114

SONUÇ ... 117

KAYNAKÇ………..………120

(12)

KISALTMALAR

A. Ü. : Ankara Üniversitesi Bk. : Bakınız

BCA. : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi age : Adı Geçen Eser

agm :Adı Geçen Makale C. : Cilt Çev. : Çeviren Ed. : Editör Haz. : Hazırlayan İ. Ü. : İstanbul Üniversitesi Nr. : Numara S. : Sayı s. : Sayfa

SBF. : Siyasal Bilgiler Fakültesi TTK. : Türk Tarih Kurumu v.dğr. : Ve diğerleri

Yay. : Yayınlar

SPD. : Sosyal Demokrat Partisi

NSDAP : Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi Tomtaş: Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirk

(13)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1.1924-1932 Yılları Arasında 1 Türk Lirasının Alman Markı Karşılığı ………19 Tablo 1.2. Türk İstatistiklerine Göre Türkiye-Almanya Genel Ticareti

(1924–1932)……….…..….20 Tablo 1.3. Alman İstatistiklerine Göre Türkiye-Almanya Genel Ticareti

(1924–1932)………21 Tablo 1.4. 1933–1938 Yılları Arasında Türkiye-Almanya Ticareti………...…29

(14)

GİRİŞ

Devletler, içte ve dışta halkın güvenliğini sağlayarak, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda ülkeyi kalkındırmakla yükümlüdür. Bunu gerçekleştirmek için öncelikle devlet teşkilatı olarak kurumsallaşmak ve diğer devletlerle başta siyasi olmak üzere kültürel ve ekonomik ilişkiler kurmak durumundadır. Söz konusu uluslararası ilişkilerin gelişebilmesi için asgari düzeyde de olsa devletlerarasında ortak çıkarların olması gerekir.

Türk-Alman ilişkilerinin geçmişi, 800 yıl geriye gitmektedir. 12. yüzyıldaki ikinci Haçlı seferi sırasında, Kutsal Roma Germen İmparatoru I. Friedrich Barborossa, ordunun başında Selçuklu başkenti Konya'ya kadar gelmiştir. Friedrich Barborossa, 1190'da, İçel-Göksu ırmağında yıkanırken boğulmuş, bu olaydan sonra başsız kalan Alman ordusu tümüyle dağılmıştır. I. Friedrich Barborossa'nın yeğeni İmparator Van Honnstavfen III. Kondrad ise Üçüncü Haçlı Seferi sırasında ordunun başında Anadolu'ya gelmiştir. İmparator Kondrad, Anadolu Selçuklu Devleti Sultan I. Rükneddin Mes'ud ile çatışmış olmasına karşın, iki lider arasında dostça ilişkiler kurulmuştur1

.

Alman İmparatorunun ard arda iki Kudüs'e ulaşmak amacıyla Anadolu'ya gelmeleri birçok Alman tarihçisinin dikkatini "Küçük Asya" (Kleinasien) dedikleri Anadolu üzerinde toplamıştır. Selçuklulardan sonra, Anadolu beylikleri arasında güçlenerek çıkan ve kısa sürede bir devlet kuran Osmanlıların Orta Avrupa'ya kadar uzandıkları yıllarda, Türk-Alman ilişkilerinin politik düzeyde yeniden başladığı görülmektedir. Osmanlıların Avrupa'da en yaygın ve en güçlü olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda, her iki ülke arasında sınır olmamakla birlikte, Avrupa'nın Osmanlılara karşı birleşmelerinde Alman siyasi topluluklarının ihtiyatlarla yer aldığı ve barışçıl bir tutum sergilediği bilinmektedir2

.

“Hıristiyan bir devlet ile ittifak anlaşması imzalanamaz düşüncesi”, gibi nedenlerle iki ülke arasında 1755-1760 dönemlerinde askeri ittifak antlaşması

1 Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, C. I, TTK. Yay., Ankara 1998, s. 72. 2 Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK. Yay., Ankara 2004, s. 38-39.

(15)

imzalanmamıştır. Askeri ittifak ancak 1 Şubat 1870 tarihinde imzalanabilmiştir. Bu ittifak antlaşması iki ülke resmi ilişkilerinde atılan çok önemli bir adım olacaktır3

. Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde imzaladığı Mondros Mütarekesinin 23. Maddesi gereğince, Almanya ile her türlü ilişkisini kesme yükümlülüğü altına girmiştir. Almanya, tarafından imzalanan 1919 tarihindeki Versay Barış Antlaşmasının 22. maddesi ile de Almanya’nın, Osmanlı ile olan ilişkisi engellenmiştir. I. Dünya Savaşını kaybeden iki devlet bu şekilde iyice köşeye sıkıştırılmıştır4

.

İki ülke arasında uzun zamandır süren yakın ilişkilerin bir anda kopma noktasına gelmesinde, sadece antlaşmalardan doğan hukuki ya da fiili uygulamalar rol oynamıştır. Bunların yanı sıra, her iki ülkenin karşı karşıya kaldığı iç ve dış sorunlar, Almanya ile Türkiye arasında bir ilişki kurulmasını ayrıca güçleşmiştir5

. Osmanlı İmparatorluğu ile 20. yüzyılda başlayan Türk-Alman ilişkileri, cumhuriyetin kuruluşundan 1930'lu yılların başına kadar siyasi ve ekonomik alanlarda bir gelişme içine girmiştir. Söz konusu ilişkilerin geliştiği bir dönemde Türk-Alman ilişkileri, Nasyonal Sosyalist Partisinin Almanya'da iktidara gelmesi ve Adolf Hitler önderliğindeki hükümetin yayılmacı bir politika izlemesi ile giderek Almanlar lehine bozulmaya başlamıştır. Bu süreç sonunda Türkiye, 1939 yılında Almanya'dan koparak, İngiltere ve Fransa ile ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirme ihtiyacı duymuştur.

Yukarda ki tarihsel ilişkiler daha çok şahıslar üzerinden yürütülmüştür. Bir devleti, devamlı veya geçici olarak gönderilen yerde temsil etmekle görevli şahıslara elçi ya da büyükelçi denir. Bunlar devlet başkanının temsilcisi olup, gönderildiği ülkede devletininve vatandaşlarının hak ve menfaatlerini korumakla görevlidirler. Görev yaptığı ülkedeki siyasi, askeri, kültürel, ekonomik ve teknik gelişmeleri yakinen takip eder ve konuyla alakalı ülkesine raporlar yollayan kişilerdir. Dışişleri Bakanlığına bağlı olan elçiler, bakanlığın emirlerine göreantlaşma ve sözleşmeleri imzalamaya da yetkileri vardır.

3İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi,TTK. Yay., C. IV, Ankara 1982, s. 560. 4

Cemil Koçak, Türk-Alman İlişkileri (1923-1939),TTK.Yay., Ankara, 1991, s. 1.

5Bilal N. Şimşir, Atatürk ile Yazışmalar (1920-1923),Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.,Ankara 1981,

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.WEİMAR CUMHURİYETİ ve TÜRKİYE(1923-1933)

1.1.Weimar Cumhuriyeti ve Hitler’in İktidara Gelmesi

Weimar Cumhuriyeti, 1919 ile 1933 yılları arasında Almanya’da kurulmuş olan devletin adıdır. Bu cumhuriyet adını, ulusal meclisin ilk olarak toplandığı Weimar şehrinden almaktadır. Almanya’nın I. Dünya Savaşından ağır yenilgi ile çıkması, ülkede birden fazla ayaklanmalara neden olmuştur. İlk ayaklanma 3 Kasım 1918 tarihinde Keil’de çıkmıştır. Bu ayaklanmalar ise, Alman İmparatoru II. Wilhelm’in tahtan çekilmesine neden olmuştur. İmparatorun 9 Kasımda ülkeyi terk etmesi üzerine ülkenin genelinde cumhuriyet ilan edilmiştir. Ulusal Meclis, 6 Şubat 1919 tarihinde Weimar'da toplanmış ve Sosyal Demokrat Ebert geçici olarak devlet başkanlığına, Scheidemann ise başbakanlığa seçilmiştir. Bu, iki lider ülkeyi mevcut kötü durumdan kurtulmaya çalışsalar da yeterince başaralı olamamışlardır. Almanya Cumhuriyeti, o dönemde de hala kendini “Deutsches Reich” yani Alman İmparatorluğu olarak adlandırıyordu ve bu unvanı kullanmaktan fazlasıyla gurur duyuyordu6.

Ayaklanmalar sonucunda, daha sonra Alman birliğindeki bütün devletlerin hanedanları devrilmiş ve ayaklanmalar cumhuriyetin ilanından sonra da sürmüştür. Karl Liebknecht'in önderliğindeki Spartakistler'in eylemleri, gönüllü milis birlikleri oluşturularak isyanları kanlı bir şekilde bastırmışlardır. Hükümet kurulduktan sonra, 9 Temmuz 1919 tarihinde Versay Barış Antlaşması, Weimar Cumhuriyeti tarafından onaylanmıştır. İdari yapı oluştuktan sonra, kısa süre zarfında yapılan çalışmalar neticesinde 31 Temmuz 1919 tarihinde de Weimar anayasası kabul edilmiştir7

. Weimar Cumhuriyeti, ulusal meclisini 30 Eylül'de, Berlin'e taşımıştır. Bu arada savaş sonrası yaşanan sıkıntılar siyasi olarak Başbakan Scheidemann'ı bunalımlara sokmaktaydı. Yaşanan siyasi olaylar bakanların ve hükümetlerin istifasına neden olmaktaydı. Zayıf idarecilik yüzünden 1920 tarihindekiayaklanmalar

6

Michheal Stolleis, Gesichte des Öffentlichen in Deutschland Weimar Republik un

Nationalsozialsmus, Frankfurt 2002, s. 246.

(17)

yeniden başlamıştır. Bu isyanlarda hükümet kuvvetleri ile sağcı ve devrimciler arasında kanlı çarpışmalar yaşanmıştır. 22 Haziran 1920'de yapılan seçimlerde sağ partiler, sosyalistlere ve demokratlara karşı çok güç kazanmıştır. Versay Barış Antlaşması koşullarının uygulanmasında ortaya çıkan güçlükler, bir yandan ülke içinde hoşnutsuzluğa ve hükümet bunalımlarına bir yandan da Almanya ile galip devletlerarasında anlaşmazlıklara ve gerginliklere yol açmaktaydı8. Almanya'nın

topraklarının bir kısmı, Versay Antlaşması bahane edilerek komşuları tarafından işgal edilmişti. Polonyalılar Silezya'nın bir bölümünü, Fransızlar ise, Ruhr Bölgesi’yle Ren Irmağı'nın sağ kıyısında bulunan Alman topraklarını ele geçirmişlerdir. İç karışıklıklar 4 Mayıs 1924 tarihinde yapılan seçimlere kadar sürmüştür. Ülkenin çeşitli bölgelerinde çıkan ayaklanmalar güçlükle bastırılabilmiş ve bütün olumsuz koşullara rağmen Weimar Cumhuriyeti, ülkenin bütünlüğünü korumayı ve varlığını sürdürmeyi başarmıştır. Londra Konferansında (16 Temmuz-17 Ağustos 1924) tarihinde Almanya savaş tazminatını belli bir plana göre ödemeyi kabul edince, Fransızlar da kısa süre içinde Ruhr bölgesini boşaltmaya karar vermişlerdir9

.

Cumhurbaşkanı Ebert'in 28 Şubat 1925 tarihinde vefat etmesiyle başlayan siyasi mücadele 26 Nisanda 1925 tarihinde Mareşal von Hindenburg'un Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle sona ermiştir10

. Bu tarihten sonraki dönemde, iç politikada ekonomik ve mali kanunların çıkarılmasına ağırlık verilirken, dış politikada da barış ve işbirliği siyaseti uygulanarak Almanya'nın durumu düzeltilmeye çalışılmıştır. Ancak bir yandan da sık sık hükümet değişiklikleri olmaktaydı ve buda Almanya’yı istenilen başarıya ulaştıramamıştır.

Almanya Parlamentosu, başkanlığa bağlı olağanüstü hal sistemine geçtiğinden beri, yasama organı olarak İmparatorluk dönemindeki meşruti monarşisinden daha güçlü hale gelmişti. Hükümetin bu parlamentosuzlaştırma faaliyetleri seçmenlerin giderek devre dışı bırakılması demekti ve işte bu durum parlamento karşıtı sağ ve sol grupların güçlenmesine yol açıyordu. Bu durumdan en 8 Stolleis, age.,s. 246. 9 Stolleis, age.,s.253. 10

(18)

fazla Nasyonal Sosyalistler yararlanmıştır. Mareşal von Hindenburg'un Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra Mayıs 1928 tarihindeki seçimleri sosyalistler kazanmıştır. Adolf Hitler’in partisi yalnızca 12 sandalye alarak meclise girebilmiştir. Hitler özellikle de propaganda yoluyla sol partilerin başarısız olduklarını iddia ederek halkı sağ merkezde toplamaya başlamıştır. Bundan sonra bütün sağcılar Hitler’in çevresinde toplanmaya başlamışlardır. Hitler’e bağlı sağcı gruplar önemli işler yapıyorlardı. Kolluk güçleri olarak devlet güçlerine yardım yaptıklarını iddia ediyorlar ve halk üzerinde baskı kuruyorlardı.

Dünya Ekonomik Krizi 1929 yılında patlak vermiş ve ekonomik olarak Almanya'yı çok ağır şekilde etkilemiştir. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik günden güne artarken partiler arasındaki siyasi mücadele de şiddetlenmekteydi. Yaşanılan bu durum radikal partilerin güç kazanmasına neden olmuştur. Hindenburg, 1932 yılındaki seçimleri güçlükle kazanmasına rağmen Nasyonal Sosyalistlerin lideri Hitler ve Komünistlerin adayı Thslmann önemli sayıda oy almışlardır. Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi 1920 senesinde kurulmuş olmasına rağmen, kısa sürede yığınları etrafında toplayacak kadar güç kazanmıştır11

. Hitler’e göre, Almanya eski gücüne kavuşarak, Avrupa’da düzenleyici güç olarak Batı demokrasilerine ve Doğu Bolşevikliğine karşı öne çıkması gerekiyordu. Bunun içinde Almanların, Almanya’yı her konuda ayakta tutacak güçlü bir lidere ihtiyacı olduğunu konuşmalarında vurgulamıştır.

Sosyal Demokratların lideri Hermann Müller başkanlığındaki son çoğunluk hükümeti, işsizlik sigortasının iyileştirilmesiyle ilgili bir tartışmadan ötürü 1930 yılının Mart sonunda dağılmıştır. 1930 yazından beri İmparatorluk Başkanı, yaşlı Mareşal Paul von Hindenburg’un olağanüstü hal düzenlemeleri sayesinde devlet varlığını sürdürebilmiştir. 4 Eylül 1930 tarihindeki parlamento seçimlerinde Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalist (NSDAP) Partisi 108 sandalye kazanarak en güçlü ikinci parti konumuna yükselmiştir12

. Katolik merkez siyasetçisi olan Heinrich Brüning’in Sosyal Demokrasi Partisi (SPD) halen en güçlü parti olarak varlığını

11Niedhart,age.,s. 46.

12Gerhard Menk, Politischer Liberalismus zwischen Weimarer Republik und Nachkriegszeit, Köln

(19)

sürdürmüştür. Hitler’in başarılı politikası, Sosyal Demokrasi Partisi Başkanı Brüning’in varlığını zamanla tehdit etmeye başlamıştır.

Siyasi istikrarsızlık ve ekonomik sorunlardan dolayı hükümetler düşmüş buda halkın alternatif adaylara yönelmesine neden olmuştur. Bu fırsatı iyi değerlendiren Hitler, 1933 yılındaki seçimlerde meclise (Reichstag) en büyük parti olarak girmiştir. Böylelikle Hitler, Almanya’nın eş zamanlı olmayan demokratikleşmesinden; yani, demokratik bir seçim hakkının erken başlatılmasından ve hükümet sisteminin parlamenter temele geç kavuşmasından en çok faydalanan kişi olmuştur13

.

Ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve siyasi karmaşa ortamı büyük kitlelerin, özellikle gençlerin Nazi etkisine girmesine yol açıyordu. 1933 yılındaki seçimleri Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi kazanarak meclise en çok milletvekili ile girmiştir. Bunun üzerine, 30 Ocak 1933 tarihinde Cumhurbaşkanı Hindenburg, hükümeti kurması için Nasyonal Sosyalist Partisini (NSDAP) görevlendirmiş ve Hitler’i de başbakanlığa atamıştır. Hitler’in, iktidarının birinci ayında 27 Şubat 1933 tarihinde Reichstag’da büyük bir yangın meydana gelmiş ve bu olay Alman basınını günlerce meşgul etmiştir14

. Hitler kısa sürede bütün iktidarı eline almış siyasi partileri kapatıp, komünistler dahil bütün solcuları meclisten dışlamıştır. Reichstag'ı kukla durumuna düşürmüş ve o yıl içinde halkın bütün demokratik haklarına son vermiştir. Hitler, "Führer" sıfatıyla ülkeyi bir imparator gibi tek başına yönetmeye başlamıştır. Böylece Weimar Cumhuriyetinin varlığı kısa süre de son bulmuştur. Parlamenter demokrasi olarak Weimar demokrasisi yalnızca on bir yıl varlığını sürdürebilmiştir15

.

Hitler’in iktidara gelmek için yapmış olduğu çalışmalar dünya kamuoyunda dikkatle izlenmiştir. Daha iktidara gelmeden 1928’de girdiği mecliste yayılmacı politikayla alakalı görüşlerini açıklamıştır. Hitler her seçimde meclisteki sandalye sayısını artırarak iktidarlığa “ben de talibim dercesine” çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. 1933 seçimlerinde iktidarı ele geçirince de ilk iş olarak Versay

13 Ernst E. Hirsch, Anılarım Kayzer Dönemi Wiermar Cumhuriyeti Atatürk Dönemi, Çev. Fatma

Suphi, Tübitak Yayınları, Ankara 2008, s. 247.

14Norddeutsche Allgemeine Zeitung Berlin, 28 Şubat 1933, s. 1-2. 15 Hirsch, age., s. 251.

(20)

Antlaşmasının hükümlerinin geçersiz olduğunu belirtmiş ve Cenevre Silahsızlanma Konferansından ayrılmıştır. Hitler’in bu kural tanımaz ve yayılmacı politika anlayışı ilk başta Türkiye’yi olumsuz etkilemiş ve ilişkiler durma noktasına gelmiştir. Bu gelişmeler yüzünden Türkiye Almanya’dan uzaklaşarak İngiltere ve Fransa’yla yakın ilişkiler içine girmiştir. Sonuç olarak Hitler yapmış olduğu saldırgan politikalar neticesinde II. Dünya Savaşının pimini çekmiştir.

1.2.Türk Alman İlişkilerinde Benzerlikler ve Yakınlaşmalar

Dünya tarihinin gördüğü ilk topyekun savaş olan I. Dünya Savaşı, mevcut siyasi, sosyal ve ekonomik düzenleri alt üst ettiği gibi, birçok devleti ve rejimi de ortadan kaldırmıştı. I. Dünya Savaşından sonra müttefik devletler tarafından Almanya'ya zorla kabul ettirilen Versay Antlaşması bir müddet bu devletin Avrupa diplomasisindeki önemini azaltmıştı. 1919 ile 1932 yılları arasındaki Türk-Alman münasebetleri I. Dünya Savaşında yapılan işbirliğinin hissi etkisi altında kalmış; fakat bu ilişkiler normal siyasi ilişkilerin ötesine geçmemiştir. İki ülke için de rejimlerin yıkılması ve toprak bütünlüğünün bozulmasıyla sonuçlanan büyük savaş sırasında, çok yoğun sürdürülen siyasi, askeri ve ekonomik ilişkiler doğal olarak kopmuştur16

.

Savaş sonrasında yıkılan imparatorlukların üzerine, iki ülkede de daha önce hiç denenmemiş cumhuriyet rejimlerinin kurulması, yeni anayasaların belirlenmesi, iç ve dış politika hedeflerinin saptanması gibi yeniliklerle uğraşılması sonucunda, iki ülke ilişkileri yok denecek kadar azalmıştır. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, kuruluşunu ve anayasal düzene geçişini tamamladıktan kısa bir süre sonra Almanya Hükümeti ile diplomatik ilişkileri başlatmıştır. Çünkü iki ülkenin de kaderi aynı çizgilerde kesişiyordu ve tekrar var olmak için dünya siyasetinde barışçıl politika izlemişlerdir17

.

16 Edward J. Erickson, 1. Dünya Savaşında Osmanlı (1914-1918) C. IV, Timaş Yay., İstanbul 2011,

s. 98.

17Ramazan Çalık, Türkisch-Deutsche Benzeiehungen Perspektiven aus Vergangenheitund Gegenwart,

(21)

Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonraki dönemde İngiltere ve Fransa ile olan sorunların devam etmesi, Türkiye Cumhuriyetinin iki ülke ile sürdürülen ilişkilerini asgari düzeyde ele almasına yol açmıştır. Oysa aynı dönemde Türkiye'nin gelişmek ve kalkınmak için, yoğun diplomatik ve ekonomik ilişkilere ihtiyaç vardı. Bu nedenle eski bağları kopmuş olsa da, iç ve dış politikaları değişse de eski müttefiki, geçmişte ekonomik ve siyasi ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı Almanya, Türkiye tarafından tercih edilecektir. Bu tercihte etkili olan öğelerden birincisi, iki ülke arasında önemli bir sorunun olmayışı, ikincisi ise Almanya'nın potansiyel ekonomik ve endüstriyel gücünün çok iyi bilinmesiydi18.

Türkiye'nin diplomatik ve ekonomik ilişkiler kurmak için girişimde bulunduğu sırada Almanya da çok zor günler geçirmekteydi. Bir yandan savaş nedeniyle bozulan ekonomisinin verdiği sıkıntılar, diğer yandan Fransa'ya olan tamirat borçlarının getirdiği yük çok ağırlaşmıştı. Üstelik ekonomik sıkıntıların getirdiği iç huzursuzluk ve anarşizm, çözülmesi gereken çok önemli sorunlardı19

.

1.2.1.Türk-Alman Dostluk Antlaşması ve Maddeleri

Savaş öncesi dönemde Alman endüstrisinin hammadde ihtiyacını büyük ölçüde karşılayan, Alman ekonomisinin en büyük pazarlarından birini oluşturan Türkiye ile yeniden diplomatik ve ekonomik ilişkiye girmek bulunmaz bir fırsattı. Diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasıyla hem ekonomik ilişkilere zemin hazırlanacak hemde Türkiye'nin zengin hammadde kaynaklarından faydalanılacak ve böylece ekonomik sıkıntılar bir ölçüde giderilecekti.

Almanya, Türkiye ile tekrar diplomatik, kültürel, ekonomik ve sosyal alanlarda bir bağ kurmak amacıyla Almanya’nın Bükreş Büyükelçisi Dr. Hans Freytag’ı, 1924 tarihinde Dostluk Antlaşmasını imzalamak üzere İstanbul’a yollamıştır. Nitekim Türk-Alman Dostluk Antlaşması (Türkiye ile Almanya Arasında Mün’akit Muhadenet Muahedenamesi) 3 Mart 1924 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır20. Antlaşmayı Almanya adına Dr. Hans Freytag, Türkiye Cumhuriyeti

18

Koçak age., s. 6.

19Yavuz Özgüldür, Türk-Alman İlişkileri (1923-1945),Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993, s. 35. 20BCA., f.30.18.1.1., y. 9.18.20. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 4 Mart 1924.

(22)

adına ise Hariciye Vekaleti Müsteşarı Tevfik Kamil Bey imzalamıştır. Bu antlaşma ile yaklaşık altı yıldır kesik olan ilişkiler tekrar kurulmuştur21

.

Antlaşmanın birinci maddesi ile iki ülke arasında samimi, iyi niyetli, kalıcı bir dünya barışını isteyen bir anlaşmanın tesis edildiği söylenmektedir. Birlikte sürüklendikleri uzun, yıpratıcı ve yıkıcı bir savaş döneminin ardından, kurulan yeni diplomatik ilişkilerin samimi ve kalıcı barışa yönelik olması, bu iki ülkenin ilişkilerinden duyulan korku ve endişeyi de dağıtmıştır. Antlaşmanın üçüncü maddesi, iki ülke ilişkilerinin yönünü ve amacını açıkça ortaya koymaktaydı. Bu madde de karşılıklı konsoloslukların açılması ile ticari ilişkilerin başlatılması ve düzene konması istenmektedir. Ayrıca hukuki statüleri, dokunulmazlıkları uluslar arası hukuk kurallarına uygun şekilde garanti altına alınacak Başkonsolos, Ticaret Ataşesi, Katip gibi memurların karşılıklı olarak iki ülkede iskan ve ikametleri de kabul edilmiştir22

.

Yukarıda söz edildiği üzere, her iki ülke sıkıntılı bir dönemin ardından gelişmek, kalkınmak, güçlü olmak zorundaydı. Bu iş için birbirlerini seçmeleri son derece isabetliydi. Öncelikle her iki ülke de Batı devletleriyle karşılıklı iyi niyete dayalı, samimi ilişkiler kuracak bir durumda değildi. Her iki ülke de I. Dünya Savaşı sonrasında Batılı devletlerce ağır barış antlaşmalarına zorlanmış, parçalanmış, dağıtılmışlardı. Ayrıca her ikisininde savaşın galibi Batılı devletlerle çözülmemiş siyasi ve ekonomik sorunları vardı. Bütün bunların yanında, Türkiye'nin gelişmek ve kalkınmak için Alman teknoloji ve endüstrisine Almanya'nın da Türkiye'nin zengin hammadde ve pazar olanaklarına ihtiyacı vardı.

1.2.2.İlişkileri Geliştirmek Üzere Büyükelçilerin Atanması

Türkiye ile Almanya arasında diplomatik ilişkileri başlatan 1924 yılında imzalanan Dostluk Antlaşması gereğince karşılıklı Büyükelçilerin atanması kararlaştırılmıştı23

. Bu çerçeve de Türk hükümeti 8 Mayıs 1924 tarihinde onay vermiş ve Rudolf Nadolny bu tarihten geçerli olmak üzere Ankara’nın ilk Alman

21BCA., f. 30.18.1.1., y. 9.15.12.

22İlhan Uzgel, "Türk-Alman İlişkileri", Türk Dış Politikası,Ed. B. Oran, İletişim Yay., İstanbul 2001,

s. 299.

(23)

Büyükelçisi olmuştur24

. Almanya, Nadolny’i özellikle Ankara’ya Büyükelçi olarak göndermiştir. Çünkü Nadolny Ankara Büyükelçiliği görevinden önce Stockholm Büyükelçiliği görevinde bulunmuş ve bu alanda çok başarılı ve önemli işler başarmıştır. Bundan dolayı Almanya’nın kalkınmasında lokomotifi olabilecek Türkiye’ye özellikle gönderilmiş bir devlet adamıdır.

Türk hükümeti,Nadolny’e karşılık, Kemaleddin Sami Paşa’yı Berlin Büyükelçisi olarak 8 Ekim 1924 tarihinde atamış ve güven mektubunu Alman yetkililere sunmuştur. Böylelikle Kemaleddin Sami Paşa,Türkiye Cumhuriyetinin Berlin Büyükelçisi olmuştur25

.

1.2.3.Karşılıklı İkametgah Antlaşması

Türkiye ile Almanya arasında 12 Ocak 1927 tarihinde Ankara'da imzalanan Karşılıklı İkamet Antlaşması, 1924 yılında imzalanmış olan Dostluk Antlaşması ile başlatılan diplomatik ilişkilerin hukuksal boyutunu ve önemli bir aşamasını oluşturmaktadır26. Bu antlaşma sayesinde diplomatik ilişkilerde yakınlaşmanın

temini ve ticari ilişkilerin gelişimi daha rasyonel biçimde sağlanacaktı. Lozan Antlaşmasına bağlı İkamet Antlaşması çerçevesinde imzalanan bu antlaşma ile her iki hükümet kendi sınırları içerisinde en imtiyazlı yabancılar statüsünü karşılıklı olarak kabul etmişlerdi. Karşılıklı çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş bir dış politika izlemeye kararlı olan Türkiye, Almanya'ya tanıdığı ayrıcalıkların aynısını kendisi için istemiştir27

.

Antlaşma ile iki ülke ticari ilişkileri geliştirilerek, Alman ve Türk vatandaşlarının karşılıklı olarak iki ülke topraklarında hangi hukuki şartlar ve garantilerle ikamet edecekleri hüküm altına alınmıştır. Antlaşmanın ikinci maddesi gereğince, taraflar birbirleriyle uluslararası hukuk kurallarına uygun muamele göreceklerdi. Bu madde gereği, her iki ülke vatandaşları karşılıklı olarak ikamet etme gidip gelme ve birbirlerinin topraklarına yerleşme konularında tam bir serbestlik

24Koçak, age., s. 10.

25BCA., y. 30.18.1.1., y. 10.41.4.

26İsmail Sosyal, Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları (1920-1945), Cilt: I TTK. Yayınları, Ankara 1983.,

BCA., f. 30.18.1.1., y. 22.87.17.

(24)

içinde hareket edeceklerdi. İki ülke arasındaki serbest dolaşım, yerleşme ve ikamet serbesti, ilişkilerin giderek gelişeceğini açıkça ortaya koymaktaydı28

.

Antlaşmanın diğer maddelerini incelediğimizde; taraflardan birinin ülkesinde diğer ülkenin tebaası, ülkenin kanun ve nizamlarına uygun olarak her türlü menkul ve gayrimenkullerin temini, tasarrufu haklarına sahip olduğu gibi, bunlara hibe, mübadele ve vasiyet yolu ile de malik olabilecekti. Antlaşmayı imzalayan devletlerden birinin vatandaşı, diğerinin ülkesinde her nevi sanat ve ticareti icra ve herhangi bir mesleğe girme hakkı getiriyordu. Üstelik antlaşmanın altıncı maddesi gereği, taraflardan birinin vatandaşı diğer ülkedeki ikameti esnasında askerlik hizmeti ile ilgili kanunlara tabi olmayacaktı. Dolayısıyla karşılıklı olarak ikamet etmek isteyen her iki ülke vatandaşları için de şartlar çok cazip hale getirilmişti.

Şartlar böylesine cazip bir hale getirilirken elde ettikleri hukuki güvenceleri kötüye kullanmak isteyecekler için de gerekli önlemler alınmıştı. Toplum düzenini, sağlığını, ahlakını bozmaya çalışanlar ile devletin iç ve dış emniyetini bozmaya çalışanlar için ihraç hakkı da unutulmamıştır.

Antlaşmanın son maddesi ise en ilginç olanıdır. Taraflardan birinin ülkesine yerleşmek ve ikamet etmek amacıyla gelen diğer ülke vatandaşları, yerli halkın yapabildiği her türlü ticaret, meslek, sanat ve benzeri faaliyetleri icra edeceği gibi, yerli halkın ödemekle mükellef olduğu vergiler dışında herhangi bir özel vergilendirmeye tabi olmayacaktır. Bu madde ile sanayi ürünlerini Avrupa ülkelerindeki ağır vergilendirme yüzünden pazarlayamayan ya da yeterince kar elde edemeyen Alman sanayi ve yatırımcılar için önemli bir fırsat yakalanmıştı. Alman sanayi ve yatırımcıları, Türkiye'de sürdürecekleri ticari faaliyetlerle, hem hammaddeleri uygun şartlarla temin edebilecekler hem de mamul maddelerinin pazarlanmasından büyük karlar elde edebileceklerdi29

.

Antlaşmayı Türkiye açısından değerlendirdiğimiz zaman ise; hem Türkler Almanya sınırları içinde yerleşip ticaret yapabilme hem de sınırlı da olsa ticari mallarını Almanya'da özel ve ağır vergilere tabi olmadan pazarlama olanağı

28

Özgüldür, age., s. 37.

29Zeynep Özden Alantar, Türk Dış Politikasında Milletler Cemiyeti Dönemi,Der Yay., İstanbul 1994,

(25)

yakalamıştır. Bu durum, Türk ekonomisinin gelişimi yolunda atılmış önemli adımlardan biridir30

.

Karşılıklı İkametgah Antlaşması, yıkılan imparatorlukların ardından kurulan iki yeni cumhuriyet olan Almanya ve Türkiye’nin ticari gelişme, kalkınma ve güçlenme politikalarına yardımcı olmuştur.

1.3.Türk Alman Ticaret Antlaşması ve Önemi

Bana göre,I. Dünya Savaşı öncesinde hiçbir hukuki önlem alınmadan verilen aşırı tavizler, Türkiye'yi diplomatik ve ekonomik açıdan Almanya'nın hegemonyası altına sokmuştu. Bu durumda Türkiye'nin siyasal yalnızlığının, ekonomik sıkıntılarının ve diplomatik hatalarının rolü büyük olmuştur. Türkiye, 1923 sonrasında yine ciddi boyutlarda ekonomik sorunlar yaşayan, hızlı kalkınmak zorunda olan ve siyasal yalnızlık çeken bir ülke durumunda idi. Türkiye'nin geçmişteki ilişkileri de dikkate alarak, endüstrisi gelişmiş durumdaki Almanya'yla diplomatik ilişkilere girmesini, isabetli bir yaklaşım olarak değerlendirmek gerekir31

. İmzaladığı bütün antlaşmaların karşılıklı çıkar esası üzerine oturtulmuş olması, ilişkilerde ulusal ve uluslararası hukuk kuralların korunmuş olması bunun göstergesidir.

Ekonomik sorunlarını çözmek için sanayisini işletmeye ve sanayisinin ihtiyacı olan hammaddeleri en ucuz ve en verimli şekliyle temin etmeye mecbur olan Almanya'nın Türkiye'ye yönelmesi doğaldı. Türkiye hem çok zengin hammadde kaynaklarına hem de büyük bir pazar olanağına sahipti. İngiltere ve Fransa ile olan siyasi ve ekonomik sorunlar yaşayan Almanya için Türkiye'nin imkanları, servet kıymetinde idi. Almanya ile ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiye açısından da büyük önem taşıyordu. Ekonomik sıkıntılarının yanında, sanayi ve teknolojiden de yoksun olan Türkiye, kalkınma hamlesinde Alman desteğini almak istemişti32

.

30Özgüldür, age., s. 39.

31Ramazan Çalık, “Türk Alman İlişkileri 1918-1945”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay.,

Ankara 2002, s. 814.

(26)

İki ülke 2 Şubat 1927 tarihinde Türk-Alman Ticaret Antlaşmasını imzalamıştır33. Antlaşma ile ilk etapta bazı mallar üzerinde gümrük indirimini kabul

etmiştir. Almanya'ya ihraç edilen, gümrük indirimi veya muafiyetine tabi Türk malları arasında kuşyemi, pamuk, fındık, incir, kuru üzüm, badem, antepfıstığı, afyon, palamut, halı, zımpara, şişler, çömlekler ve kutular sayabiliriz34

. Türkiye tarafından ithal edilen ve gümrük indirimine tabi olan Alman malları arasında; fildişi, sedef, boynuz, kemik, cam, porselen, suni ipek fırça, diş fırçası, kitap, demir ve çelik aletler işlenmiş maden ve kimyasal maddeler, oyuncaklar sayabiliriz35

.

Giderek büyüyen bu ticaret hacmi karşısında iki ülke arasındaki 1927 tarihli Ticaret Antlaşması’nın yenilenmesine gerek duyulmuştur. Bu amaçla 27 Mayıs 1930 tarihinde Ankara’da yeni bir Türk–Alman Ticaret Antlaşmasını imzalanmıştır36.

İki ülke arasında 1928-1929 yıllarında büyük bir ticari gelişme kaydedilmiştir. Özellikle 1929 yılı Alman istatistikleri göz önüne alınınca Türkiye’den Almanya’ya 75,6 milyon Marklık ihracat yapılmasına karşılık, aynı yıl içersinde Almanya’nın Türkiye’ye 72,5 milyon Marklık bir ihracat yapıldığı görülmektedir. Almanya’nın 1924 yılında Türkiye’den 59,6 milyon Marklık ithalatına karşılık 49,2 milyon Marklık ihracat yaptığı göz önüne alınırsa iki ülke arasında ki ticaret hacminin 1929 yılında ne denli büyük bir gelişme gösterdiğine çok iyi bir delildir37.

Antlaşmanın birinci maddesi ile iki ülke birbirinden ithal ettikleri ham madde ve mamul maddelere üçüncü ülkelere uyguladıkları gümrük tarifelerinden daha yükseğini uygulayacaklarını garanti altına almışlardır.Beşinci madde gereğince uluslararası ticarete elverişli yolları üzerinde ticari mal ve yüklere, yolculara, gemilere, vapurlara, arabalara, vagonlara, trenlere vb. nakil araçlarına herhangi haraç ve vergi ödemeden serbest geçiş hakkına sahip olmayı garanti altına

33 BCA., f. 30.18.1.1, y. 23.7.9. 34 BCA., f. 30.18.1.1., y. 15.60.13. 35

Osman Tokumbet, Alman-Türk Sanayi ve Ticaret Kılavuzu,İstanbul 1935, s. 37-38.

36Hakimiyeti Milliye, 28 Mayıs 1930. 37Statisches Jarhbuch,Berlin 1929, s. 251.

(27)

almışlardır38

.Yani başka devletlere karşı ekonomik alanda Türkiye ve Almanya işbirliği içine girilmiştir.

Yine aynı antlaşma ile Türkiye’den Almanya’ya ihraç edilen mallardan bazıları şöyledir; haşhaş tohumu, susam, keten, pamuk tohumu, kök boyalar, afyon, koyunyünü, ham deri, saf zeytinyağı, ham lüle taşı, işlenmemiş bakır, krom, kurşun vb. ürünler gümrükten tamamen muaf tutulmuştur. Bunun yanında incir, kuru üzüm, ipek ve yünlü halılara 100 kg. da 4 ile 700 Mark arasında gümrük resmi uygulanmıştır. Burada dikkati çeken konu şudur: Almanya’nın gümrük muafiyeti uyguladığı tüm Türk malları ham maddelerdir. Bu ürünlerin Türk ekonomisine katkısı fazla olmamıştır. Üstelik Almanya bu ham maddeleri işleyerek mamul madde olarak Türkiye’ye ihraç etme imkanı vardı. Oysa incir, kuru üzüm ve halı gibi Türk ekonomisine büyük katkısı olan mallara (özellikle 700 markla halıya), yüksek oranda gümrük tarifeleri uygulamıştır. Dolayısıyla, Almanya, bu yeni antlaşma ile daha karlı taraf olmuştur39

.

1.3.1.Türkiye'deki Alman Yatırımları ve Etkileri

Kurtuluş Savaşından başarıyla çıkan, yüzyıllardır süregelen imparatorluk geleneğini yıkarak demokratikleşme sürecini başlatan genç Türkiye Cumhuriyetinin, 1923 sonrası sorunları çoktu. Bu sorunlardan bekli de en önemli olanı ekonomik kalkınmaydı ve 1923 yılında, Türkiye Cumhuriyetinin kendi olanaklarıyla bu hamleyi gerçekleştirmesi o dönem şartlarında zordu. Kısa bir süre içinde kalkınmak, çağdaşlaşmak için ne endüstrisi ne bilgi birikimi ne de yeterli mali kaynakları olan Türkiye'nin tek seçeneği, dış ticareti geliştirmekti40

.

Bununla birlikte, I. Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa'nın yeniden şekillenmesi, güçler arasındaki dengelerin bozulması, zoraki barış antlaşmalarının getirdiği borçlanmalar, kısıtlamalar, ürkeklikler nedeniyle uluslararası ticarette büyük bir hareketsizlik gözlenmekteydi. Türkiye'nin sahip olduğu zengin hammadde kaynakları, Avrupa pazarındaki önemli boşluğu dolduracak nitelikte olduğundan,

38

Özgüldür, age., s. 46.

39BCA., f. 30.18.1.1., y.

(28)

Alman sanayi yatırımları ve dış ticareti Türkiye'ye yönelmeye başlamıştır. Üstelik Almanya, yeni kurduğu endüstrisi için ciddi biçimde hammadde sıkıntısı çekmekte, ürettiği malları pazarlama konusunda zorlanmaktaydı. İmparatorluk döneminde ekonomik ve askeri ilişkiler kuran, birbirlerini yakından tanıyan, sahip oldukları değerleri iyi bilen bu iki ülkenin birbirlerine yönelmeleri, belirtilen şartların zorlamasıyla olmuştur. 1924 tarihindeki Dostluk Antlaşmasının ardından imzalanan 12 Ocak 1927 ve 27 Mayıs 1930 tarihlerindeki Türk-Alman Ticaret Antlaşmaları, Alman yatırımcıların hammadde ve pazar açısından bu çok verimli ülkeye yönelmesinde etkili olmuş ve onlara hukuki güvenceler sağlamıştır41

.

Gelişen Almanya'nın aksine savaş sonrası dönemde enflasyonun kötü etkilerini yaşamış, aşırı dış borçlanmaya yönelmemiş olan Türkiye, 1927 senesinde Dresdener Bank ile yeni demiryolları inşası konusunda bir sözleşme imzaladı. 1927-1931 yıllarındaki demiryolu inşası sırasında malzemelerin temini, Alman standartlarına uygun inşa zorunluluğu Alman sanayicinin Türkiye'ye yönelmesinde etkili olmuştur. Birçok Alman nakliyat şirketi; Schenker, Allgemeine, Hans König vb. şirketler Türkiye’de şube açmışlardır.

Türkiye açısından bakıldığında, bu devlet cumhuriyetin ilanından sonra çağdaş, uygar, güçlü, ekonomik kalkınmasını sağlamış bir ülke olma yolunu seçmişti. Bu uğurda kalkınma hamlesi başlatan Türkiye Cumhuriyetinin hammadde sıkıntısı bulunmuyordu. Fakat yeraltı ve yer üstü zengin maden yataklarının işletilmesi, çıkartılacak hammaddelerin işlenerek mamul haline getirilmesi, endüstrileşme, teknoloji transferi gibi konularda sıkıntı büyük boyutlardaydı. Türkiye'nin bu sorunları çözebilecek ne teknolojisi ne birikimi ne de endüstrisi vardı. Oysa Almanya, gelişmiş endüstrisi, üstün makine sanayisiyle, Türkiye'nin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumdaydı. Nitekim Türkiye'nin endüstriyel kalkınma hamlesinde Alman makine sanayi ön saflarda yer almıştır.

Almanya, Türkiye'ye fabrikalar kurabilmesi için makine ve diğer sanayi malzemeyi satmak suretiyle kalkınma planlarına katkıda bulunmuştur. Türkiye'nin kalkınma hamlesinde önemli bir yer tutan tekstil, maden, selüloz, kimya, cam,

(29)

seramik sanayi, elektrik makine kabloları, yalıtımlı telefon kabloları kapsayacak şekilde Alman sanayisi tarafından kurulabilmiştir42

.

İmparatorluk döneminden beri Türkiye'de demir yolları yapımını yürüten Alman sanayisi, cumhuriyet döneminde demiryolu politikasına daha fazla önem vermişti. Ülkeyi baştanbaşa demiryolu ağlarıyla birbirine bağlamaya kararlı olan Türkiye, bu işin gerçekleştirilmesinde Alman firmalarını tercih etmiştir. Karadeniz'i Akdeniz'e demiryolu ile bağlama projesi ile Balıkesir-Kütahya hattının Anadolu-Bağdat hattı ile birleştirme çabaları ve tren yollarının inşası için gerekli büyük çaptaki demir malzemenin alımı için Almanya'da bulunan Krupp tesisleri ile anlaşmaya varıldı43

.

1.3.2.Türkiye’nin Almanya’daki Ticari Faaliyetleri

Türkiye’nin Almanya’daki ticari faaliyetleri arasında çok önemli roller üstlenen Türk Ticaret Odası9 Haziran 1928 yılında Berlin’de açılmıştır44. Türk-Alman Ticaret Antlaşmasının dördüncü ve yedinci maddelerinin tanıdığı haklardan yararlanarak açılan Berlin Türk Ticaret Odası, bir yandan Türk tarım ürünlerinin ham madde ve maden cevherlerinin Almanya’da tanıtılması ve satış işlerini yürütürken bir yandan da Türkiye için gerekli olan ileri teknoloji ürünü sanayi ürünlerini birinci elden temin etmekteydi 45.

Berlin Türk Ticaret Odası, Alman Hükümeti tarafından bizzat desteklenmiştir. Çünkü Almanya bu kurum aracılığıyla Türkiye ile olan ticari faaliyetleri artırmayı hedeflemiştir. Ocağın diğer önemli çalışması ise Türk gençlerinin çalışmak amacıyla Alman müesseselerine ve fabrikalarına kabulü ile Alman gençlerinin Türk hizmetine alınmasında aracılık etmiştir46

. Türkiye 1930'lu yıllarda Almanya'ya çalışmak üzere Türk gençleri yollamıştır. Türkiye'nin kalifiye eleman ihtiyacının büyük bir bölümü ise Almanya'dan karşılanmıştır. Almanya'ya giden gençlerin bir bölümü yüksek tahsillerini tamamlamak, bir diğer bölümü de

42 BCA., f. 30.18.1.1., y. 14.42.10.

43Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye,Çev. B. Kuzucu, Gözlem Yay., İstanbul

1974, s. 1316-1317.

44Cumhuriyet, 8 Ağustos 1928. 45Özgüldür, age., s.54.

(30)

gelişmiş Alman endüstrisinin fabrika ve müesseselerinde teknik bilgi ve becerilerini geliştirmek amacıyla gitmişlerdir. Bunlar bir süre sonra Türkiye'ye dönecekler ve kalkınma hamlesinde rol alacaklardır.

İki ülke arasındaki ilişkiler sadece ekonomik alanda gerçekleşmemiş kültürel alanlarda da ilişkiler yoğunluk kazanmıştır. 1918 senesinde kapatılan İstanbul’daki Alman Okulu 16 Kasım 1924 tarihinde yani, Ankara’nın ilk Alman Büyükelçisi Nadolny’nin göreve başlamasından yaklaşık altı ay sonra açılmıştır47. Yine Ziraat Vekaletinin Berlin Büyükelçiliği aracılığıyla 1926 yılı başlarında Doç. Dr. Kral Julius Horn ile hayvancılık alanında sözleşme imzalamış ve bu antlaşma ile Dr. Horn, dört yıl boyunca hayvancılık alanında genel müfettiş olarak görevlendirilmiştir. 1926 yılında yine Türk Devlet fabrikalarında görevlendirilmek üzere Alman uzman Fritz Neumann hizmette bulunmuştur. Dr. Hermann Lüscher, Ankara’da Harita Umum Müdürlüğünde 1926-1928 yılları arasında görev almıştır.

Leipzig Üniversitesi Ziraat Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Friedrich Falke kurulmakta olan Yüksek Ziraat Okulunun düzeninin sağlanması ve Okulun Rektörü olması için 1932 yılında Ankara’ya davet edilmiştir. Prof. Dr. Friedrich Falke ile birçok Alman hoca görev almıştır. 30 Ekim 1933 tarihinde Yüksek Ziraat Enstitüsü adını almıştır. Bunun gibi daha birçok alanda Alman hocalar ve uzmanlar Türkiye’de görev almıştır.

Türkiye’den de Almanya’ya birçok genç ile Türk görevlileri gönderilmiştir. Almanya’ya 1932 yılında 137 Türk öğrenci çeşitli yüksek okullarda eğitim görmek amacıyla gönderilmişlerdir. Bu öğrenciler Türkiye’ye döndükleri zaman ülkenin kalkınmasında önemli güç unsuru olacaklardı. Türkiye, güvenlik örgütlerinde görevli personelin Almanya’da eğitim görmesi için gerekli adımları atmış ve bu çerçevede 1931 senesinde Türk Polisi İlhan Bey, eğitim amacıyla Berlin Polis Teşkilatında görev almıştır. Ayrıca Dr. Ahmet İhsan Bey’de Almanya’da tıp araştırmalarında staj yapmıştır48

.

47BCA., f. 30.18.1.2. y. 11.39.1. 48Koçak, age., s. 42-43.

(31)

1.3.3.Türk-Alman Ticaret İstatistikleri

Türk-Alman ticaret hacmini anlayabilmek için 1924-1932 yılları arasındaki, iki ülke ticaret istatistiklerinin incelenmesi en doğru yoldur. Çünkü bu dönemde daha Hitler iktidara gelmemiş ve ticari ilişkiler çok olumlu yürütülmüştür. Ancak iki ülke istatistikleri göz ününe alındığında rakamlar birbirini tutmamaktadır. Tek tek ticari ürünler üzerinde durmaktansa bir bütün halinde yıllık genel ticaret hacimleri ele alınmıştır. İki ülke ticaret istatistikleri incelendiğince Tablo 1.1 ve 1.2’de ortaya şöyle bir sonuç çıkacaktır.

Tablo 1.1,’de 1924-1932 yılları arasında 1 Türk lirasının Alman Markı karşılığı aşağıdaki tabloda yıllara göre verilmiştir49

. Yıl TL Mark 1924 1 2.45 1925 1 2.31 1926 1 2.18 1927 1 2.16 1928 1 2.14 1929 1 2.04 1930 1 2.00 1931 1 2.00 1932 1 2.00

(32)

Tablo 1.2,’deTürk İstatistiklerine Göre Türkiye-Almanya Genel Ticareti (1924-1932)50. Yıl Türkiye'den İthalat (%) Almanya’nın Genel İthalatına Oranı (%) Türkiye'ye İhracat (%) Almanya'nın Genel İhracatına, Oranı (%) 1924 59,6 0,7 49,2 0,7 1925 69,1 0,6 65,2 0,6 1926 54,7 0,5 75,4 0,7 1927 63,0 0,4 67,5 0,6 1928 72,0 0,5 65,9 0,5 1929 75,6 0,6 72,5 0,5 1930 69,0 0,7 48,3 0,4 1931 52,6 0,8 47,4 0,5 1932 40,1 0,9 31,0 0,5

(33)

Tablo: 1.3,’deAlman İstatistiklerine Göre Türkiye-Almanya Genel Ticareti (1924-1932)51. Y Yıl Almanya'dan İthalat Türkiye Genel İthalatına Oranı (%) Almanya'ya İhracat (%) Türkiye,Genel İhracatına Oranı (%) 1924 42,4 9,9 51,6 12,9 1925 62,2 1,3 62,9 14,3 1926 71,4 13,8 52,4 12,6 1927 65,4 14,2 32,0 9,3 1928 67,2 14,2 47,1 12,8 1929 77,6 15,3 40,8 13,3 1930 54,2 18,6 39,4 13,1 1931 54,0 21,2 27,0 10,7 1932 40,0 23,3 27,4 13,9

(34)

Yukarıdaki 1.1. ve 1.2. tablolarına bakıldığında, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin, 1928-1929 yıllarında büyük bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır52

. Özellikle 1929 yılı Alman istatistikleri göz önüne alındığında Türkiye'den Almanya'ya 75,6 milyon marklık ihracat yapılmasına karşılık, aynı yıl içinde Almanya'nın Türkiye'ye 72,5 milyon Marklık bir ihracat yaptığı görülmektedir. Almanya'nın 1924'de Türkiye'den 59,6 milyon marklık ithalatına karşılık 49,2 milyon Marklık ihracat yaptığı göz önüne alınırsa, iki ülke arasındaki ticari hacminin 1929 yılında ne denli büyük bir gelişim gösterdiği daha iyi anlaşılır.

1.3.4.1929 Dünya Ekonomik Buhranı ve Sonuçları

Amerika Birleşik Devletleri’nden başlayarak tüm dünya ülkelerini olumsuz etkileyen dünya ekonomik krizi Avrupa’da en çok Almanya’yı etkilemiştir. Bu kriz sonucunda Alman markı büyük değer kaybetmiştir. Dolayısıyla 1930-1931 yılları arasındaki Alman ve Türk dış ticaret istatistiklerine bakıldığında, iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat gelirlerinde çok büyük bir düşüş yaşanmıştır.53 Tek tek bankaların iflas etmesi Alman halkında panik yaratmış ve herkesin bankalardaki paralarını çekmek istemesi üzerine Alman ekonomisi iyice köşeye sıkışmıştır.

1929 Dünya Ekonomik Krizi, Almanya’nın sadece I. Dünya Savaşının tazminatını ödemesini engellemekle kalmamış, aynı zamanda Alman ekonomisini çökertmiştir. Bu kriz sonucu enflasyon bir anda fırlamış; birçok sanayi dalı kapanmış ve bunun sonucu olarak işsizlik sayısı altı milyona yükselmiş, ülke Dawes Planı öncesindeki durumundan daha kötü duruma düşmüştür. Yaşanan olumsuz tablo sadece Nazilere yaramıştır. Çünkü bu tür ortamlardan beslenen aşırı milliyetçilik hızla artmış, onlara iktidara giden yolu açmıştır ve 1933 tarihinde Hitler başa geçerek yeni bir Almanya meydana gelmiştir54.

Almanya’daki bu olumsuz gelişmeler direk olarak Türk ekonomisini de büyük ölçüde zarara uğratmıştır. Özelliklede dış ticarette en çok imtiyaz verdiğimiz ve birçok alanda antlaşma sağladığımız Almanya’nın bu durumu gelişmekte olan

52

Ayla Demiral, İkinci Dünya Savaşı Türk-Alman İlişkileri (1939-1945),Gazi Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1995, s. 23.

53Özgüldür, age.,s. 61.

(35)

Türkiye’yi de derinden etkilemiştir. İstanbul’da faaliyet gösteren Deutsche Bank ile Orient Bank’ta bu krizden nasbini almıştır. Markın büyük değer kaybetmesi, Almanya’ya ihracat yapan Türk tüccarlarını olumsuz yönde etkilemiştir55

. Bu iki bankada paraları olan Türkler de bankalardan paranı çekmek isteyince neredeyse bankalar nefes alamaz hale gelmiş ve bunun üzerine Türk hükümeti müdahale ederek halkın zararını en aza indirmek için çaba göstermiştir.

1.4.Almanya'nın Türkiye'deki Askeri Faaliyetleri

Versay Antlaşması hükümleri gereği Alman ordusunun dağıtılması ve askeri faaliyetlerin kısıtlanması, çok sayıda subayın işsiz kalmasına yol açmıştır. Türk ordu yapısının Alman sistemi üzerine kurulmuş olması, bu işsiz Alman subaylarının bir kısmının Türk Harp Akademisinde görev almalarını sağlamıştır. Ancak diğer Avrupa Devletleri’nin tepkilerinden çekinildiği için, 1924 yılında imzalanan Dostluk Antlaşmasının ardından diplomatik ilişkiler başlatılmış olmasına rağmen, kişisel sözleşmelerle 1926 yılından itibaren işsiz veya emekli Alman subayları, Harp Akademisi'nde sözleşmeli öğretmen olarak, subay statüsüyle görev almıştır. Alman Hükümeti ve ordusu ile hiçbir ilişkisi olmayan ve Türk hükümetiyle imzaladıkları kişisel sözleşmelerle görev alan Alman subaylar, Harp Akademilerinde taarruz, topçuluk, levazım, havacılık, harp tarihi gibi derslerde öğretmen olarak görev almışlardır56

.

Alman Hükümetince verilmiş bir resmi görevleri olmamasına rağmen, Harp Akademisinde görev alan emekli veya işsiz Alman subayları, Türk kurmay subayları ve dolayısıyla da Türk ordusu üzerinde çok etkili olmuşlardır. Alman subaylar sayesinde, modern Türk ordusu kurma çalışmalarına dolaylı yoldan olsa da, Almanya'da katkı sağlamıştır. Geçmişte olduğu gibi Türk kurmay subayları üzerinde olumlu etkiler ve hayranlıklar yaratan bu Alman subayların sayısı 1933 yılından sonra giderek artış kaydedecektir.

55

Özgüldür, age.,s. 61-62.

56Muharrem Mazlum İskora, Harp Akademileri Tarihçesi 1930-1965,Genelkurmay Basımevi, Ankara

(36)

Alman subayların disiplini, bilgi birikimi askeri şahsiyetleri etkili olduğu gibi, geçmişteki silah kardeşliğinin ve kurulan sıkı dostlukların varlığı Türk ordusu ve kurmay subayları üzerinde derin tesirler yaratmıştır57. Bu avantajı iyi

değerlendiren Almanya, 1934 yılından itibaren Türkiye'ye askeri heyetler göndermeye başlamıştır. Bunun bir nedeni de Nazi Partisinin 1933 yılından itibaren Almanya'da iktidarı ele geçirmesi ile beraber Türk ordusu üzerinde hassasiyetle durmalarından ileri gelmektedir. Alman ordusunun tekrar eski gücüne gelerek, "Hayat Alanı" teorisini gerçekleştirmek için Türkiye'ye ve onun potansiyel kaynaklarına ihtiyacı vardı. Türkiye'nin maden kaynakları özellikle krom Almanya için son derece önemli idi. İki ülke ordularının tekrar birbirine yaklaştırmak için ilk olarak askeri heyetler gönderilmeye başlandı. İkinci olarak da harp akademilerinde görevli Alman subayların etkili propagandaları bu yakınlaşmada etkili olmuştur.

Almanya ilk askeri heyetini 1934 yılı Kasım ayında Türkiye'ye yollamıştı. Bu heyet Ankara'da Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından memnuniyetle karşılanmıştır58

. Türk ordusunu ziyaret eden Alman askeri heyetinin içinde bulunan ve Türkçeyi çok iyi konuşan Alman subaylardan Hans Rohde, geçmişte harp akademilerinde öğretmenlik yapmakla beraber, 1935 yılında Ankara'ya askeri ateşe olarak görevlendirilmiştir59

. Harp akademilerin de gizliden yapılan propaganda faaliyetleri ile Türk ordusu, Nazi Almanya'sının yanına çekilmeye çalışılıyordu. Çünkü Türk ordusunun gelecekte ki komuta grubu akademi içinden çıkacağı düşünüldüğünde bu propagandaların ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktaydı.

1.5.Nazi Almanya’sında Türk-Alman İlişkileri (1933-1939) 1.5.1.Dış Politikada Farklılıklar

Türk-Alman ilişkilerinin önemli dönüm noktası sayılabilecek 1933 yılı, her iki ülke de iç ve dış politikaların değişikliğe uğradığı yıldır. Türkiye, henüz on yıllık bir cumhuriyet olmasına rağmen toplumu çağdaş ve uygar bir yapılanmanın içine

57

Johannes Glasneck, Türkiye'de Faşist Alman Propagandası,Çev. Arif Gelen, Onur Yay., İstanbul 1978, s. 76-77.

58Ulus,15 Kasım 1934. 59Özgüldür, age.,s. 94.

(37)

sokmuş, hızlı sanayileşme, refaha ulaşma politikaları üretmeye başlamıştır. Ancak 1923-1933 yılları arasındaki dış ticareti artırma ve her türlü teşebbüsün desteklemesi istenilen sonucu vermemiştir60. Bu çerçeve de Almanya ise daha fazla talepler içindeydi. Türkiye ise, Lozan’da düzenlenen biçimiyle tatmin olmayarak bazı konularda (Hatay ve Boğazlar üzerinde) taleplerde bulunuyordu. Dış politika alanındaki bu benzerlikler nihayet bir noktada sona eriyordu; çünkü Almanya, temelde I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan barış antlaşmalarıyla düzenlenmiş statükoyu kabul etmiyor ve onu eline geçen ilk fırsatta değiştirmeyi amaçlıyordu. Türkiye ise, Lozan ile tatmin olmuş ülke olarak, temelde statükonun sürmesini destekliyor ve dış politika ilgili taleplerini ikinci planda tutuyordu61

.

Hitler ile ilk teması Temmuz 1933 yılında Berlin’e giden Türk parlamenterleri yapmıştır. Yapılan bu görüşmede Hitler, Türk Bağımsızlık Savaşının kendisini aydınlatan bir örnek olduğunu söylemiş, Alman yetkililer de Atatürk ile Hitler arasındaki benzerlikleri dile getirerek iki ülke arasında ortak noktalar kurmayı amaçlamışlardır. Türkiye, bu dönemde Almanya’nın Versay Antlaşmasından kurtulma çabasını sempati ile karşılamış ancak mevcut statükonun korunmasını istemiştir. Hitler’in iktidara gelişiyle birlikte iki ülke arasında doğan ilk anlaşmazlık, Türkiye’nin oluşumunda önemli rol üstlendiği 1934’deki Balkan Paktı konusu olmuştur. Çünkü Almanya’nın “Hayat Alanı”, projesi kapsamında Balkanlar önemli yer tutmaktaydı. Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa’ya yaklaşması ve bunun sonucunda Montreux Boğazlar Sözleşmesinin imzalanması Almanya’yı daha da rahatsız etmiştir62

.Nitekim Montreux Sözleşmesinin imzalanmasından sonra, 26 Şubat 1937 tarihinde, Almanya Türkiye'ye verdiği bir notada, "sözleşmede bazı hükümlerin, özellikle Sovyet savaş gemilerinin Akdeniz'e serbestçe çıkabilmeleri ile ilgili olanlarının, Alman Hükümeti tarafından tasvip edilmediğini" açıklamıştır63

. 60Özgüldür, age.,s. 70. 61 Koçak, age.,s. 97. 62Kılıç, age.,s. 129.

63Fahir Armaoğlu, "İkinci Dünya Harbinde Türkiye", A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi,C.

(38)

1.5.2.Hitler’in Dış Politikası ve Türkiye

Adolf Hitler, daha iktidara gelmeden yıllar önce kaleme aldığı ünlü kitabı “Kavgam” da, I. Dünya Savaşında ülkesinin müttefiki olan Türkiye’ye III. Reich’ın ittifak politikası alanında yalnızca ikinci rol, hatta açıkça olumsuz bir rol yüklemekteydi. Hitler’e göre, Almanya’nın Türkiye gibi ülkelerle ittifak yapması savaşı zaten kaybetmek demekti. Bu görüş açısından Türkiye, Nasyonal Sosyalist Alman dış politikasının ilgi alanına girmiyordu64

.

Almanya, 1933 yılında Hitler'in iktidara gelmesinden sonra silahlanmaya, siyasi ve iktisadi nüfuzunu arttırmaya başlayınca, hızla gelişen iktisadi gücünü, siyasi emellerini gerçekleştirmek için kullanmıştır. Nasyonal Sosyalist Partisinin iktidarında, Alman dış politikasında Türkiye'nin siyasal olarak bir önem taşımadığının bir göstergesi, Almanya'nın Ankara Büyükelçiliğini uzun süre boş bırakmış olmasıdır. I. Dünya Savaşından sonra kurulan Weimar Cumhuriyetinin ve Ankara'nın ilk Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolny, 8 Mayıs 1924 yılında göreve başlamış ve Nadolny’nin 1933 yılında görevinden ayrılmasıyla uzun süre büyükelçilik koltuğu boş kalmıştır. Nasyonal Sosyalist Partisinin, Adolf Hitler'in önderliğinde iktidarı ele geçirmesiyle birlikte Alman dış politikasının yönü, Kayzer II. Wilhem döneminde olduğu gibi tekrar Yakındoğu'ya çevrilmiştir. Hitler, Versay Antlaşmasının getirdiği kısıtlama ve yasaklamaları reddeden, Avrupa'daki tüm Almanları bir bayrak altına alan güçlü bir Almanya yaratabilmek için, endüstriyel açıdan güçlenmeyi hedeflemişti. Bunun en kolay ve çabuk yolu da Almanya'ya zengin ve ucuz hammadde kaynakları temin etmekti. Tıpkı II. Wilhelm gibi, Adolf Hitler de 1933’den itibaren Alman endüstrisine hayat verecek zengin hammadde kaynaklarına sahip Doğu Avrupa'ya ve bu arada Türkiye'ye yönelmiştir65

.

Nasyonal Sosyalist Partisi iktidar için, Versay Antlaşmasından kurtulması gerekiyordu. Çünkü Nazi Hitler’inin parti politikası bu doğrultuda kararlaştırılmıştı ve bu durum Alman halkı tarafından çok iyi derecede destekleniyordu. Bu

64Koçak age.,s. 99. Ayrıca Hitler’in Kavgam adlı kitabın orijinal adı “Mein Kampf”dır. 65Demiral, agm., s.36-37

Şekil

Tablo  1.2,’de Türk  İstatistiklerine  Göre Türkiye-Almanya Genel Ticareti (1924- (1924-1932) 50
Tablo 1.3:1933- 1938 Yılları Arasında Türk-Alman Ticaret İstatistikleri 75 .  Yıl  Almanya'nın  Türkiye'den  İthalatı  Almanya'nın Türkiye'ye İhracatı  Ülkelerin Toplam Ticaret Hacmi  Almanya İçin   + Aktif — Pasif  1933  37,9  36,3  74,2  —1,6  1934  67,5

Referanslar

Benzer Belgeler

Helicobacter pylori and heterotopic gastric mucosa in the upper esop- hagus (the inlet patch). Chen CH, DeRidder PH, Fink Bennett D,

raber, sipahi hassa çiftli~i tapuya verdikten sonra burada ba~~ veya bahçe ya- p~ld~~ ise yeni gelen sipahi de has~l~n dörtte birini al~ r yoksa ba~~ ve bahçe ra- iyyet

Bu arada Kafkasya'daki ordunun milliyet faktörüne göre yeniden ya- p~lanmas~n~~ Rus Hükümeti (Bol~evik ~htilali öncesi) prensip olarak kabul etmekle beraber Ermeni ve

İstanbul’un içini ve dışını, yatay ve dikey “shopping çenter” ler sarsa da, zaman içinde markalar ve başka mekânlar gözde olsa da.... Başörtüsünü çenesinin

Son bölümde ise Galilean uzayında Factorable yüzeylerin sıfır Gauss eğrilikli yüzey olması durumlarına göre karakterizasyonlar detaylıca incelendi.. Anahtar Kelimeler:

Birinci kısımda 3-boyutlu Riemann uzay formları tanıtılmış olup ikinci kısımda Helisel geodezikler için bazı.. karakterizasyonlara yer verilmiştir ve son olarak

Siverek meteoroloji istasyonu verilerine göre (1970-2010) baraj öncesi ve sonrası döneme ait aylık ortalama yağış durumu.. Siverek meteoroloji istasyonu verilerine göre