SAYFA CUMHURİYET
HABERLER
JA //ahm utpaşa Yokuşu,
yarım binyıldan fazladır
İstanbul’un alışveriş
merkezi,.. İstanbul’un
içini ve dışını, yatay ve
dikey “shopping
çenter” ler sarsa da,
zaman içinde markalar
ve başka mekânlar gözde
olsa da... Mahmutpaşa
Yokuşu gözden
düşmeyen
j f n ı
w
^
D İ N İ Z S O M
Mahmutpaşa Yokuşu
~wr~ jfr " üçük dükkânın önün- deki genç adam, kala- balığın arasından or-m ta yaşlı bir kadına el
sallayarak “Abla!” di ye bağırdı... Başörtüsünü çenesinin altından eğreti bir şekilde bağlamış kadın başını çevirmedi ama, göz ucuyla havada sallanan eli gördü... Genç adam, el sallamayı sürdürür ken öteki eliyle dükkânı işaret ede rek, “Enişteye terlik almayı unut ma” dedi. Kadın, duymazdan geldi ve terlikçi dükkânına uğramadan yoluna devam etti; kalabalığın ara sında kayboldu.
Hem kalabalığın yukarıdan aşağı ya ve aşağıdan yukarıya iki yönlü akıntısına hem de arada keskin dö nüş yapanların yarattığı anafora ka pılmadan bir şamandıra gibi olduğu yerde duran genç adam, bir çakar ritminde fakat ışık yerine sesle hep aynı uyarıyı yapıyordu:
-Abla! Enişteye terlik almayı unut ma...
Yürüdükçe başka sesler birbirine karışmaya başladı:
“Gelağbi...” “Gel... Gel...” “Haydi bakalım...” “Bak... Bak... Bak...” “Kalite bunlar kalite...” Burası Mahmutpaşa...
Bu yokuş, yarım binyıldan fazla dır İstanbul’un alışveriş merkezi... İstanbul’un içini ve dışını, yatay ve dikey “shopping center”ler sarsa da, zaman içinde markalar ve başka mekânlar gözde olsa da... Mahmut paşa Yokuşu gözden düşmeyen bir klasik...
Alışveriş cenneti
Çantada, ayakkabıda, gelinlikte, damatlıkta, sünnetlikte, abiyede, gündelikte uygun fiyat arayanlar için burası vazgeçilmez bir çarşı...
İki yam dükkân parke taşlarıyla döşeli yokuşun bir ucu Kapalıçar- şı’nın kapısı, öteki ucu Sultanha- mam...
Yokuşa açılan dar sokakların her biri kendi başına bir dünya; labiren ti andıran ve çıkmayacakmış gibi kıvrılan yan yolların sonu Yeşildi- rek, Aşirefendi, Nuruosmaniye, Tahtakale, Mercan...
Mahmutpaşa’dan uzayıp giden, dolanıp Mahmutpaşa’ya gelen bir alışveriş cenneti...
Kerteriz aldığı sokağm önünden ayrılmadan yolun ortasında küçük adımlarla dolaşan şu adamın işi, pat diye önüne geçtiği genç yaşlı tüm kadınlara soru sormak sanki:
- Hanımefendi, mantolara bak mak ister misiniz? Modellerimiz karşıdaki hanın içinde, çeşitlerimizi görmek ister misiniz?
Monologdan diyaloga
Yolun ortasına doğru atılmış her hangi bir söze verilecek yamtla mo nologun diyaloga dönüşmesi, alış verişi düşünmeden yolu Mahmut paşa’dan geçen herkesi müşteri ya pıveriyor...
Bu bir tuzak mı?
Hayır, bir alışkanlık olmalı... Yarım binyıl öncesi bilinmiyor a- ma.. üç çeyrek yüzyıl öncesinde de böyleymiş:
- Hanım! Altı arşını bir liraya en tarilik!
Bir arşının altmış sekiz
santimet-di deyimi ile bir İstanbullu’nun tüc carlığı:
“Mal mülk önemli olsaydı, Mah- mutpaşa’nın yansı benim olurdu.”
Neymiş bu tüccarlık?
“Babam, ikinci müşteriyi geri çe virir, komşusuna gönderirdi...”
Ne demek ikinci müşteriyi geri çevirmek?
“Ben siftah yaptım, komşum da siftah yapsın, denli.”
Söz bugünü eski günlerle karşı laştırmaya gelince:
“Eski anılarla yaşıyorum... Bugü nü yaşarsam eskiyi kirletmiş olu rum.”
Mehmet Amca, yine kendi deyi mi ile afişe olmak istemediği için fotoğrafının çekilmesini istemedi... Soyadmı sormayı da ben istemedim. Sanınm, sorsam söylemeyecekti...
Mahmutpaşa Yokuşu’nda fi tari re; altı arşının yaklaşık dört metre;
bugün dört metre basmanın yakla şık yedi milyon lira olduğunu, ke merli ve yüksek tavanlı, eni dört, derinliği altı metre kadar, rafları top kumaş, ön cephesi entarilerle dolu manifaturacıda, küçük tezgâhın ar kasında oturan 83 yaşındaki Meh met Amca söyledi...
Mehmet Amca’nın, Mahmutpaşa Yokuşu’ndaki en yaşlı esnaf oldu ğunu, esnafları koruma demeğinde- kiler söylemişti...
Artık romanlarda anlatılan bir İs tanbul Beyefendisi olduğu duruşun dan ve konuşmasından belli Meh met Amca, çocukluğunda sabah ezanında evden çıkan babasıyla Sul tanahmet Camisi’nde sabah nama zını kıldıktan soma dükkânı açtık larını anlatırken, o günlere gidip o günlerde kaldı:
“Boynumdan iple taşıdığım tahta bir kutum vardı, dükkânın etrafın da dolaşır makara satardım... Bir gün bir hanım, bizim dükkândan çı kıp benden bir makara iplik aldı. Sonra da yanağımı okşayıp, ‘Baban gibi tüccar mı olacaksın’ dedi. Ba bam sonradan söyledi; Mustafa Ke mal Paşa’nın kız kardeşi Makbule Hanım’mış...”
İkinci müşteriyi
geri çevirmek
Mehmet Amca, özenle seçtiği sözcüklerle ayrıntıları tümce arala rına serpiştirmekte mahir; ayrıntı ları yakalayamazsanız Bahriye Mektebi ’ni kazandığım, ama baba sının, “Aileden bir subay yeter” de diği için tüccar, ağabeyinin ise ami ral olduğunu asla farkedemezsiniz... Mehmet Amca’mn tüccarlığı, ken
Mahmutpaşa Yokuşu, uygun fiyat arayanların mekânı... Sünnetlikten damatlığa, gelinlikten gündeliğe giysiler burada... Çarşıyı 1462’de kuran Mahmut Paşa, adını taşıyan caminin avlusunundaki türbede bir “evliya” olarak yatıyor... Oysa o bir devşirme ve Fatih'in idam ettirdiği bir sadrazam... Mahmut Paşa’dan kalan Kürkçü Han, yanm binyıl sonra başka bir âlem...
hinde 1 ’den 175 ’e kadar numaralan dırılmış ve fakat bugün 158’den 174’e atladığı için toplam 160 dük kân ve bir Mehmet Amca var...
Oysa Mahmut Paşa, 1462’de bu rada bir çarşı kurarken 265 dükkân yaptırmış... Yam sıra cami, hamam, hanlar, medrese, mahkeme, tekke, çeşmeler... Depremlerden, yangın lardan ve zamandan bugüne cami, hamam ve hanlardan “Kürkçü Han” ayakta kalmış... Bir de boynu nu cellada verdikten soma gömül düğü türbesi...
Kati ve yağma
Ayakta kalanlardan hamam, dış duvarlarında ağaç bitecek ve içi tah ta doğramalarla dükkânlara ayrılıp “iş merkezi” yapılacak denli katle dilmiş... Kürkçülerin gidip yüncüle rin geldiği ve kemerleri kuş tüyüne bile dayanamayacak denli bel veren Kürkçü Han ise avlusuna başka bir bina kondurulacak denli yağmalan mış... Camisi ise son depremden soma onarılmakta...
Mahmut Paşa, bir devşirme... EL Murat devrinde Edime Sarayı’nda yetiştirilmiş; H. Mehmet’le İstan bul’un fethine katılmış. İstanbul’un fethine tanık olan Bizanslı tarihçi Kritovulos’a göre Philanthopinos- lardan soylu bir Rum... Sırp olduğu da söyleniyor...
Fatih, Sadrazam Çandarh Halil Paşa’nın boynunu vurdurunca yeri ne atanmış...
Zağanos Paşa’nın bir kızını Fatih almış, öteki kızını Mahmut Paşa... Bu durumda sultanla bacanak ol muş... Ne sadrazamlık ne de baca naklık gün gelmiş yetmemiş; Şeh zade Mustafa’nın ölümüne sevindi ği dedikodusu Fatih’in kulağına gi dince 1474’te kendini celladın önünde bulmuş...
Artık bir evliya
Mahmut Paşa’mn öyküsü işte bundan soma başlamış...
Kurduğu çarşıdaki esnaf, medre sedeki taleban, tekkedeki derviş, mahkemedeki kadı, handaki yolcu, hamamdaki tellak, çeşmedeki saka, bilumum ahali Mahmut Paşa’yı ev liya derecesine yükseltmiş, “veli” denmiş... Kutsal öykülere konu ol muş, ardından menkıbeler yazıl mış... Padişahın idam ettiği birini övmek, padişaha muhalefet etmek demek... Galiba öyle olmuş...
Yaptırdığı caminin avlusunda gas- ledildiği yer korunmuş -bugün de duruyor-, türbesine de “Mahmut Paşa-yı Veli” yazılmış...
Bir zamanlar Fatih Sultan Meh met gibi bir cihan imparatoruna mu halefetin merkezi Mahmut Paşa Yo kuşu olmuş... Şimdi üç kuruş ucu za alışverişin merkezi... Öyle ya da böyle., yarım binyıldan fazladır., hep merkez...
Mahmutpaşa’da yol kenarına çı kan esnafın kendi kendine konuş ması yaşamın bir parçası gibi... An nesinin kucağında ağlayan çocuk, satıcının gözünden kaçmadı:
- Şişşşt! Ağlamak yakışmıyor sa na!
Çocuk sustu...
Anne, alışverişini rahat yapacak... Mahmutpaşa’da bir tılsım var a- ma.. Mahmut Paşa-yı Veli’nin hi mayesinden mi, yoksa esnafın bece risinden mi bilinmez...