• Sonuç bulunamadı

Orta Anadolu bölgesinde hibrit mısır çeşitlerinin bor toksisitesi ve noksanlığına tepkilerinin belirlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orta Anadolu bölgesinde hibrit mısır çeşitlerinin bor toksisitesi ve noksanlığına tepkilerinin belirlenmesi"

Copied!
122
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

Mısır, entansif tarım şartlarında yetiştirilmeye son derece uygun, güneş enerjisinden kısa sürede azami seviyede istifade ederek birim alandan yüksek miktarda tane ürünü ve kuru madde üreten bir C4 bitkisidir. Çok yönlü bir kullanım alanına sahip olması, geniş adaptasyon kabiliyeti ve yüksek verim potansiyeli sebebi ile hemen hemen her bölgemizde tarımı yapılabilmektedir. Türkiye’de üretilen mısırın % 35’i insan beslenmesinde, % 30’u silajlık olarak, % 20’si ise yem sanayisinde olmak üzere toplam % 50’si hayvan beslenmesinde kullanılmaktadır (Gençtan ve ark. 1995).

Türkiye’de mısır üretimi, 2003 yılında 560.000 ha’lık bir alandan 2.800.000 ton dane ürünü olarak gerçekleşmiş olmasına rağmen, ülke ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemiş, aynı yıl 1.818.132 ton mısır ithalatı karşılığında 276.182.000 dolar döviz ödenmiştir. Üretimde 2004 ve 2005 yıllarında önemli gelişmeler yaşanmış ve 2005 yılında Türkiye’de 800.000 ha’lık bir alandan 3.500.000 ton tane ürünü elde edilmiştir (FAO, 2006). Bunun sonucu olarak 2005 yılında mısır ithalatı yapılmamış, yapılan hesaplamalara göre 2006 yılı üretiminde de ithalata gerek kalmayacağı tahmin edilmektedir. Böylece özellikle yem sanayisinin bugün için mısır ihtiyacının karşılanmasında dışa bağımlılığın önüne geçilmiştir. Konya ili için durum değerlendirildiğinde 2005 yılında danelik mısır için 12.343 ha alanda üretim yapılmış, karşılığında 106.302 ton dane ürünü elde edilmiştir. Silaj üretimi amacıyla yapılan ekimlerde ise 6.788 ha alandan 294.258 ton ürün elde edilmiştir (Anonymous 2006). Bunda buğday ve arpa tarımında her yıl üst üste ekimden kaynaklanan sorunlarlarla birlikte pancar ekim alanlarının uygulanan kotalarla daraltılmasının ve devlet desteğinin önemli etkisi vardır.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda, Dünya ve Türkiye topraklarında mikro besin elementleriyle ilgili beslenme problemlerinin yaygınlık gösterdiği ortaya konulmuştur. Bu elementlerden biri de bordur. Bor, bitkilerin normal olarak gelişebilmesi için mutlak gerekli olan mikro besin elementlerinden birisidir.Tarım yapılan alanlarda bor noksanlığı veya bor toksisitesi, bitki yetiştiriciliğinde sınırlayıcı

(2)

önemli bir faktördür. Dünyanın birçok bölgesinde bitki yetiştiriciliğinde önemli bir beslenme problemi olarak ortaya çıkmaktadır (Cartwright ve ark., 1986).

Önceki yıllarda yürütülen araştırmalar mısırın Konya ili ve benzeri ekolojilerde dekara 1000-1500 kg gibi yüksek bir verim potansiyeli olduğunu göstermiştir. Ancak mikro besin elementi eksikliği yada toksisitesi gibi değişik faktörler bu potansiyelin ortaya konulmasını engellemektedir. Böyle problemli sahalara uygun hibrit mısır varyetelerinin ve bunların adaptasyon özelliklerinin belirlenmesi ile rantabl bir mısır tarımının yapılması ve yukarıda belirtilen verim potansiyellerinin ortaya çıkması mümkün olacaktır. Böylece bölgede mısır tarımının yaygınlaşmasına ve mısır dış alımının azaltılmasına büyük katkılar sağlanabilecektir.

Warington (1923), borun bitkiler tarafından bünyede bazı şekillerde fikse edildiğini ve fikse edilen borun, bor döngüsü içerisinde yer almadığını ifade etmiştir. Güneş ve ark. (2000), sera koşullarında yetiştirilen 8 adet mısır varyetesinin bor toksisitesine duyarlılıklarını belirlemek amacıyla yaptıkları bir çalışmada mısır varyetelerinin bor toksisitesine duyarlılıklarının ve uygulanan bora tepkilerinin önemli derecede farklı olduğunu belirlemişlerdir. Ayrıca bor noksanlığı ve toksisitesine tepki veya duyarlılık bakımından buğday, arpa ve diğer bitki varyeteleri arasında önemli farklılıkların olduğu belirtilmektedir (Kalaycı ve ark., 1998; Alkan ve ark., 1995; Rerkasem ve Jamjod, 1997).

Bitkilerde noksanlık ve toksisiteye neden olan bor seviyeleri arasında çok az bir fark vardır (Keren ve Bingham, 1985; Marschner, 1995; Goldberg, 1997; Chapman ve ark., 1997). Bu nedenle bitkilerde, mikro besin elementleri arasında bor noksanlığı ve toksisite belirtileri en yaygın olarak görülenlerin başında gelmektedir. Hatta noksanlık ve toksisite düzeyleri tek bir büyüme döneminde dahi görülebilmektedir (Reisenauer ve ark., 1973). Bununla birlikte yapılan kaynak araştırmasında, ülkemizde ve hatta diğer ülkelerde yetiştirilen hibrit mısır varyetelerinin bor noksanlığı ve toksitesine performanslarının belirlendiği, çok az sayıda araştırmaya rastlanmıştır.

Dünyanın farklı bölgelerinde bitki yetiştiriciliğinde önemli bir beslenme problemi olarak ortaya çıkan bor toksisitesinin aynı zamanda ülkemizde de yaygın olmasa da lokal olarak bulunduğunu gösteren bir çok araştırma yapılmıştır. Orta

(3)

Anadolu Bölgesinden alınan toprak ve bitki örneklerinde yapılan analizlerde; Konya-Merkez, Konya-Çomaklı ve Eskişehir-Hamidiye bölgesindeki topraklarda yüksek düzeylerde (toksik) bor konsantrasyonu saptanmıştır (Alkan ve ark., 1995)

Gezgin ve ark (2002), tarafından Konya’yı da içine alan Orta Güney Anadolu tarım topraklarının % 26.6’sında bor noksanlığı (< 0.5 mg kg-1), % 18’inde ise bor toksisitesi (> 3.0 mg kg-1) olduğu belirlenmiştir. Bu bilgi, mısır yetiştiriciliğinin yaygınlık kazandığı Orta Anadolu Bölgesinde mısırın bor eksikliği ve toksisitesine reaksiyonunun araştırılmasının önemini göstermektedir. Bunun yanında bor noksanlığı koşullarında bor uygulamasına tahıllar içerisinde en fazla olumlu tepkinin mısır tarafından gösterildiği belirtilmektedir (Sakal ve Singh, 1995).

Bitkilerin geliştirmiş oldukları adaptasyon mekanizmalarını dikkate alan bitki ıslah programlarının başarılı sonuçlar alabilmesi için, bor azlığı yada toksisitesine toleranslı çeşitlerin seçilebilmesi gerekmektedir. Özellikle bor toksisitesi nedeniyle tarımda kullanılamayan alanlarda bora dayanıklı yada toleranslı çeşitlerin yetiştirilebilmesi, ülkemiz için az girdili üretim sistemlerinin yerleşmesi yönünden büyük önem taşımaktadır. Ayrıca verimlilik sorunu olan topraklar için yüksek verim potansiyeline sahip bitki çeşitlerinin seçilmesi, mekanizasyon, kimyasal gübre ve ilaç kullanımının da azalmasına sebep olabilecektir.

Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Konya başta olmak üzere Orta Anadolu Bölgesinde yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan hibrit mısırın topraklarda doğal olarak rastlanabilen yada sulama başta olmak üzere çeşitli yanlış tarımsal uygulamalar sonucu oluşabilecek bor noksanlığı ve toksisitesinin varlığı ile ortaya çıkan verim kayıplarını tespit etmek, bor noksanlığı veya toksisitesine toleranslı yada dayanıklı çeşitleri belirlemektir. Bu çalışma ile Konya başta olmak üzere Türkiye genelinde bor konusunda yapılan çok az sayıdaki çalışmalarda ihtiyaç duyulan bilgi eksikliğinin giderilmesine yardımcı olabilecek ve ayrıca literatürlerdeki boşluğu doldurabileceği beklenilmektedir.

(4)

2. ÖNCEKİ ÇALIŞMALAR

Dünyanın bazı yerlerinde bor noksanlığı, bazı yerlerinde ise bor toksisitesi, bitki yetiştiriciliğinde sınırlayıcı önemli bir faktördür. Dünyanın birçok bölgesinde bitki yetiştiriciliğinde önemli bir beslenme problemi olarak ortaya çıkan bor noksanlığı ve toksisitesinin ülkemizde de görüldüğü bir çok çalışmada ortaya konmuştur.

Bitkilerde borun gerekliliği ilk olarak Warington (1923) tarafından belirlenmiştir. Lewis (1980), borun mutlak gerekli bir besin elementi olduğunu, vasküler bitkilerin evrimiyle ve borun lignin biyosentezinde önemli bir rol oynadığını (Ascerbo ve ark., 1973) vurgulamıştır.

Toprakların toplam bor içeriklerinin birçok faktöre bağlı olarak farklı olmasının yanında toprakların bitkilerce alınabilir bor konsantrasyonununda farklı olduğu yapılan birçok çalışmayla ortaya konmuştur. Bengal’de 26 toprak örneğinde alınabilir borun 0.4 ve 2.0 mg kg-1 arasında değiştiği ve toprak örneklerinin alındığı yerlerde bitkilerde bor toksisitesi probleminden söz edilmektedir (Ghani ve Haque, 1945).

Berger (1949), borun şekerlerin taşınmasında önemli rol oynadığını; hücre duvarları normal gelişiminin bor eksikliği durumunda tamamlanamadığını bildirmiştir. Hücre duvarı fonksiyonlarının uygunluğu için sürekli bir bor kaynağına ihtiyaç vardır.

Bor toksisitesinin tuzlu alanlarda oldukça yaygın olduğu ifade edilmiş ve Bihari’nin güney ve güney batısındaki tuzlu alkali topraklarda suda çözünür bor konsantrasyonunun toksik miktarlarda (>1.5 mg kg-1) olduğu saptanmıştır (Singh ve Singh, 1972; Katyal ve Vlek, 1985).

Bunun yanında halen bitkilerin hücre duvarlarında borun gerekliliği konusunda bazı tartışmalar vardır. Parr ve Loughman (1983), mantarların hücre duvarlarında borun bulunmadığını ifade etmektedirler. Aynı araştırmacılar borun bitki fizyolojisinde şekerlerin taşınmasında, hücre duvarı sentezinde, ligninleşmede, hücre duvarının yapısında, karbonhidrat metabolizmasında ve membran bütünlüğünde rol aldığını saptamışlardır. Bitkideki bu fonksiyonlarının yanında, borun bir enzim komponenti olduğunu gösteren veya herhangi bir enzim

(5)

aktivitesinde doğrudan yer aldığına dair hiçbir kanıt bulunamamıştır (Birnbaum ve ark., 1977; Çakmak ve Römheld, 1997)

Prasad ve Byrne (1975), organik maddece zengin topraklara bor uygulamasına gereksinim olduğunu bildirmişlerdir. Yüksek pH’da borun alımının azalmasının, kireçli peat materyali ile uygulanan bor arasındaki kimyasal bir reaksiyondan kaynaklandığını ortaya koymuşlardır. Organik maddece zengin bir toprağa, mineral topraklarda bor toksisitesine neden olacak düzeyde bor uygulansa dahi bu toprakta yetiştirilen bitkilerde bor toksisitesine rastlanmamaktadır (Gupta, 1978) .

Chavan ve ark. (1980), bitkilerce alınabilir bor konsantrasyonundaki değişimlerin çeşitli toprak faktörleri ve toprakların kullanılma şekillerinden etkilendiğini bildirmişlerdir. Aynı araştırıcılar, toprakların toplam bor içeriğiyle sıcak suda çözünür bor konsantrasyonları arasında yakın bir ilişkinin olduğu bildirilmektedir. Buna karşılık, Sinha ve Singh (1966) ve Glinski ve Thai (1971) böyle bir ilişkinin olmadığını, Bokde (1963) ile Katyal ve Vlek (1985) ise topraktaki toplam borun ancak % 5’nin bitkilerce alınabilir formda olduğunu bildirmişlerdir. Genel olarak yapılan çalışmalarda toprakların toplam bor içerikleriyle suda çözünür bor konsantrasyonları arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Goldberg, 1993).

Toprakların çözünür bor konsantrasyonlarıyla toprağın pH’sı arasında negatif bir korelasyonun olduğu saptanmıştır (Elrashidi ve O’Connor, 1982). Benzer konsantrasyonlara ve farklı pH’lara sahip topraklarda bitkilerce bor alımının yüksek pH’lı topraklara göre düşük pH’lı topraklarda daha fazla olduğu bildirilmiştir (Wear ve Petterson, 1962; Goldberg, 1997).

Çözünür bor konsantrasyonunun sadece toplam bora bağlı değildir. Suda çözünür bor konsantrasyonunu pedojenik süreçler ve organik madde gibi faktörlerinde büyük ölçüde etkilediği bildirilmiştir (Leon ve ark., 1985)

Yüksek bor konsantrasyonları, doğal olarak topraklarda veya yer altı sularında bulunabilirken, sulama sularından, madenlerden, yüksek bor içeren minerallerle, gübrelemeyle ve atık materyallerle toprağa geçebilmektedir (Adriano ve ark., 1980; Adriano, 1986; Neilsen ve ark., 1991; Nable ve ark., 1997).

(6)

Bor toksisitesi Dünya’da ve Türkiye’de özellikle arid ve semi-arid bölge topraklarında lokal olarak görülen beslenme problemidir (Sillanpaa, 1982; Kalaycı ve ark., 1998; Alkan, 1998).

Topraklarda aşırı bor birikimi, bitkilerin kök ve yeşil aksam büyümesini engelleyen ve tane verimini ciddi bir şekilde sınırlayan bir mikro element problemidir. Tahıllar toprakta ve dokulardaki borun fazlalığına aşırı bir duyarlılık göstermektedir (Gupta ve ark., 1985; Bergmann, 1992).

Genellikle yıkanmanın sınırlı olduğu arid ve semiarid bölge topraklarında hem toplam, hem de bitkiye yarayışlı bor miktarları yüksek olduğu için bor toksisitesi daha fazla görülmektedir (Keren ve Bingham, 1985; Gupta, 1993).

Cartwright ve ark. (1986), bor noksanlığı ve toksisitesinin bitkisel üretimi sınırlayan önemli bir beslenme problemi olduğunu tespit etmişlerdir. Bor bakımından zengin topraklar, bor noksanlığının olduğu alanlarla karşılaştırıldığında daha az alanı kapsamasına rağmen verimi daha fazla düşürdüğünü ve bundan dolayı bor toksisitesinin, bor eksikliğinden daha önemli olduğunu bildirmişlerdir.

Çözelti pH’sının bitkinin bor alımında oldukça etkili olması yanında, toprak kolloidlerince bor adsorpsiyonunun da toprak pH’sından etkilendiği bildirilmiştir. Toprak kolloidlerince bor adsorpsiyonunun düşük pH’lardan yüksek pH’lara doğru gidildikçe arttığı gözlenmiştir (Barrow, 1989; Lehto, 1995). Buna karşılık pH 10’dan 11.5’e gidildikçe topraklarda bor adsorpsiyonunun azaldığı bildirilmiştir (Goldberg ve Glaubig, 1986).

Günümüzde yapılan çalışmalarda bitki türleri arasında olduğu gibi aynı türün çeşitleri arasındada bor toksitesine duyarlılıkta büyük farkların olduğu ve bu farklılıkların nedeninin bitkilerin bor toksisitesinden aynı derecede fizyolojik ve morfolojik olarak etkilenmemesinden kaynaklandığı bildirilmiştir (Huang ve Graham, 1990; Nable, 1991).

Sulama suyuyla veya başka bir şekilde toprağa ilave olunan borun miktarı bitkilerce ve yıkamayla topraktan kaldırılan borun miktarından daha büyükse, kök bölgesinde bor birikimi görülecektir (Ayars ve Hutmacher, 1994). Yüksek düzeylerde bor içeren topraklar, tarımda uygun bir şekilde kullanılmadan önce söz konusu toprağın çözünür bor içeriği o alana ekilecek bitki için fitotoksik olan

(7)

seviyenin altına çekilmeli veya tolerant çeşitler kullanılmalıdır. Genellikle yüksek bor içeren toprakların ıslahında kullanılan en yaygın metod toprak profilinin uygun bir yıkama suyuyla yıkanmasıdır. Etkin ve devamlı bir üretim için, yıkama fraksiyonunun aşırı boru uzaklaştıracak yüksek, fakat kumlu asidik topraklarda temel besin elementleri kaybını önleyecek kadar düşük olmalıdır (Prather, 1977; Leyshon ve Jame, 1993).

Borun birincil ve ikincil tesirleri arasındaki farkı belirlemek oldukça zor olmakla beraber; Shelp (1993) ve Marschner (1995), borun birçok bitki çeşidinde yapısal, fizyolojik ve biyokimyasal olaylarda yer aldığını bildirmişlerdir.

Brown ve Hu (1994), bitkilerdeki borun büyük bir kısmının değişebilir veya suda çözünebilir olmadığını, bunun sebebinin de çok sıkı kompleks oluşturmasından kaynaklandığını tespit etmişlerdir. Aynı araştırıcılar, bitkide bulunan borun büyük bir kısmının hücre duvarının pektik fraksiyonunda bulunduğunu göstermiştir (Hu ve Brown, 1994; Hu ve Brown, 1997).

Pek çoğu hipotez olmasına rağmen bitkilerde borun gerekliliği ile ilgili olan biyokimyasal olaylar tam olarak açıklanamamıştır. Borun çift çenekli, tek çenekli, iğne yapraklılar, eğrelti otu ve “N” fikse eden bakterilerin normal gelişimi için temel bir besin elementi olduğu bilinmektedir (Loomis ve Durst, 1992). Borun hayvanlar, funguslar ve birçok algler için temel bir mikrobesin elementi olup olmadığı konusunda yeterli kanıt yoktur. Tek çeneklilerin bazı türleri (buğday ve yulaf gibi) bora, çift çenekli ve diğer tek çeneklilerden (zambak ve mısır) daha az ihtiyaç duyarlar (Marschner, 1995) .

Yermiyaho ve ark. (1995), yaptıkları çalışmada komposttaki organik madde içeriği arttıkça adsorbe edilen borun fraksiyonunun çarpıcı bir şekilde artışlar gösterdiği ve komposttaki organik madde içeriğinin % 10 olması durumunda ise toprağa ilave edilen borun yaklaşık % 90’nının topraktaki organik madde karışımı tarafından adsorbe edildiğini belirlemişlerdir.

Araştırmacılar, deneme yeri toprağının elverişli bor içeriği 0.40 mg kg-1 olan iki farklı lokasyonda iki değişik mısır varyetesine 0, 1.5 ve 2.5 kg B/ha dozlarında bor uygulayarak yürüttükleri tarla denemelerinde Suwan White varyetesinin tane veriminde kontrole göre sırasıyle % 15.6 ve 29.7, Lakshmi varyetesinin tane

(8)

veriminde ise % 17.0 ve % 7.8 oranlarında artış olduğu bildirilmişlerdir (Sakal ve Singh, 1995).Orta Anadolu bölgesinde toprak ve bitki örneklerinde yapılan bir çalışmada; Konya-Merkez, Konya-Çomaklı ve Eskişehir-Hamidiye topraklarında çok yüksek düzeyde bor konsantrasyonunun olduğu tespit edilmiştir (Alkan ve ark., 1995).

Bolanes ve ark. (1996), bezelye bitkisi üzerinde yaptıkları çalışmada, bor noksanlığında hücre duvarları kalınlığının değiştiğini ve borun eksik olduğu nodüllerde hücre kırılınımı nedeniyle sertliğin kaybolduğunu ifade etmişlerdir.

Sakal ve Singh (1995), bor noksanlığı koşullarında bor uygulamasına tahıllar içerisinde en fazla olumlu tepkinin mısır tarafından gösterildiğini belirtmişlerdir. Dünya’da yapılan farklı çalışmalar yanında Türkiye’de özellikle Orta Anadolu’da yapılan çalışmalarda toprakların önemli düzeyde CaCl2+Mannitol çözeltisinde çözünür bor konsantrasyonları içerdiği bildirilmiştir. Merkez, Konya-Çomaklı, Eskişehir-Hamidiye, Eskişehir-Sultanönü ve Şanlıurfa–Korukludan alınan toprak örneklerinde ortalama bor konsantrasyonunun sırasıyla 8.0, 23.0, 12.0, 0.8 ve 0.3 mg kg-1 olduğu saptanmıştır (Alkan, 1998). Bu değerler de Türkiye’deki toprakların alınabilir bor konsantrasyon değerlerinin dünyadaki birçok topraktaki alınabilir bor değerlerinden daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Yüksek bitkilerdeki bor alımının büyük olasılıkla pasif olduğu ve dış ortamdaki borik asit konsantrasyonunu, membran geçirgenliğine, içsel bor komplekslerinin oluşumuna ve transprasyon oranına bağımlılık gösterdiği tahmin edilmektedir. Bitki türleri arasındaki bor alımındaki farklılıkların ise membran geçirgenliğindeki farklılıklardan, kök içindeki ve dışındaki bor kompleksinin oluşum miktarından ve bu oluşumları belirleyen organik bileşiklerin miktarından ve tanımlanamayan bazı mekanizmalardan kaynaklandığı düşünülmektedir (Hu ve Brown, 1997).

Borun aynı zamanda hücre zarı yapısı ve sağlamlığının korunması ve devamı yönünden önemli ve olumlu etkileri vardır. Bitki besin maddelerinin pek çoğunun hücre zarından geçişi bor eksikliği ile engellenmektedir. Bu durum hücre duvarları ve zarlarında biriken borun plazmalemmaya yaptığı etkiden kaynaklanmaktadır. Örneğin; ayçiçeği (Helianthus annus) yapraklarından K+ sızıntısı bor eksikliği

(9)

olmayan bitkilere göre, bor eksikliği olanlarda 35 kat daha yüksektir. Bu durum 10-5 M kadar küçük düzeyde bor içeren bir solüsyon ile tersine çevrilebilir (Çakmak ve ark., 1997).

Toprak pH’sı, borun alınabilirliğini etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Kireç uygulanan asit topraklarda yetiştirilen bitkilerde bor noksanlığı simptomlarının ortaya çıkması, toprak pH’sının artışıyla açıklanmıştır (Goldberg, 1997).

Güneş ve ark. (2000), sera koşullarında yetiştirilen 8 adet mısır varyetesinin bor toksisitesine duyarlılıklarını belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada, mısır varyetelerinin bor toksisitesine duyarlılıklarının ve uygulanan bora tepkilerinin önemli derecede farklı olduğunu belirlemişlerdir. Araştırıcılar farklı düzeylerde bor uygulamasıyla elde edilen yaş ve kuru ağırlıklarına göre mısır varyetelerini bor toksisitesine dayanıklılıkları bakımından yüksekten düşüğe doğru Helix, Riogrande, Furio, Poker, Sele, Missouri, DK 743, Betor şeklinde sıralamışlardır. Araştırmada genel olarak yüksek bora duyarlılıkları düşük olan (dayanıklı) çeşitlerin yüksek olan (hassas) çeşitlere göre daha fazla bor içerdikleri belirlenmiştir.

Topal ve ark. (2002), elverişli bor içeriği 0.21 mg kg-1 olan kireçli bir toprakta tarla şartlarında bir makarnalık buğday çeşidine (Ç-1252) 2 kg ha-1 bor uygulanması ile kontrole göre dane veriminde % 16.2, metrekaredeki başak sayısında % 9.8, başaktaki dane sayısında % 24.5 ve başaktaki fertil başakçık sayısında % 11 oranında artışlar belirlemişlerdir.

Nachiangmai ve ark. (2004), bor etkisinin buğday çeşitlerine (Fang 60 ve SW 41) etkilerinin belirlenmesi için yaptıkları çalışmada, bitkiler tane dolum dönemine kadar yetiştirilmişlerdir. Polen canlılığının bor konsantrasyonu arttıkça sürekli azaldığı ve bu azalmanın SW 41 çeşidinde %47’ye kadar ulaştığı tespit edilmiştir. Ancak Fang 60 çeşidi fazla etkilenmemiştir. Bor konsantrasyonu başakta FANG 60 çeşidinde (6.8 mg/kg) SW 41 çeşidine göre (3.8 mg/kg) iki kat daha fazla olmuştur. Bu sonuçlara göre Fang 60 çeşidinin daha toleranslı bir çeşit olduğu tespit edilmiştir.

Rerkasem ve Jamjod (2004), buğday bitkilerinin mısır, çeltik ve soya fasulyesi gibi bazı dikotil bitkilerden bora karşı daha hassas olduklarını belirtmişlerdir. Buğday bitkilerinde her birim kuru ağırlıkta bor konsantrasyonu vejetatif büyüme için gerekli olan seviyenin üzerine çıktığında bitki gelişmesi

(10)

yavaşladığı gibi, bitkilerin anter yapıları da bozulmaktadır. Genotiplere göre değişmekle birlikte, düşük bor dozlarında bitkiler büyümelerini gerçekleştirebilmekte ancak ciddi anlamda verim düşüklüğü görülmektedir.

Soylu ve ark. (2004), Konya ekolojik koşullarında bitkiler için noksan düzeyde (0.19 mg B kg-1) bor içeren kireçli bir toprakta farklı makarnalık buğdaylara artan seviyelerde (0, 1, 3 ve 9 kg B ha-1 H3BO3 şeklinde) uygulayarak 2 yıl süreyle yaptıkları tarla denemelerinde, bor uygulamasına makarnalık buğday çeşitlerinin tepkilerinin farklı olduğunu ve ayrıca 1 ve 3 kg B ha-1 uygulamasıyla dane verimlerinde kontrole göre ortalama olarak % 11 ve % 9 artış meydana geldiğini ve uygulanan bor miktarının artmasıyla verimde azalma olduğunu belirlemişlerdir. Araştırıcılar çalışma sonucunda bor noksanlığına Kızıltan-91 ve Kunduru-1149 çeşitlerinin en hassas, Ç-1252 ve Yılmaz-98 çeşitlerinin orta dayanıklı ve Çakmak-79 ve Selçuklu-97 çeşitlerinin ise en dayanıklı olduğunu belirtmişlerdir.

Wongmo ve ark. (2004), yaptıkları çalışmada bor eksikliğinin buğdayda olduğu gibi arpaları da olumsuz yönde etkilediğini tespit etmişlerdir. Araştırmacılar beş buğday ve yedi arpa genotipini farklı bor seviyelerinde denemeye almışlardır. Bor konsantrasyonu her iki bitki türünde de başak ve bayrak yaprağında artmıştır. Buğday bitkisinde, başak ve bayrak yaprağı ile bor konsantrasyonu arasındaki ilişkiler incelendiğinde olumlu ve önemli ilişkiler bulunmuştur (r = 0.8**, r = 0.9**).Ayrıca buğdayda bor konsantrasyonunun artışı, başaktaki tane sayısını düşürmüştür. Düşük bor seviyesinde ise başaktaki tane sayısı % 23’den % 75’e kadar normalden farklılaşmıştır. Arpa bitkisinde başak ve bayrak yaprağı ile bor konsantrasyonu arasındaki ilişkiler incelendiğinde herhangi bir ilişki bulamamıştır (r = 0.47, r = 0.37).

Raid ve ark. (2004) bitkilerin bor toksisitesine etkilerini belirlemek amacıyla monokotil, dikotil ve algsal bitki türlerinde aldıkları bor konsantrasyonlarını belirlemek için yaptıkları çalışmada buğday bitkilerinin yüksek bor uygulamasında kök büyümesini hemen yavaşlattıklarını gözlemişlerdir. Aynı bitkilerin yaprakları ise toksisitenin etkisi ile bozunmaya uğramışlardır. Fakat yaprakların osmotik basıncında ise bir değişiklik görülmemiştir. Buna karşın hücreler aktivitelerini, protein sentezini ve hücresel prosesleri yavaşlatmışlardır.

(11)

Correa ve ark. (2005), tritikalede bor gübrelemesinin etkilerini belirlemek için yaptıkları çalışmada, dört farklı bor dozu (0.0, 0.62, 1.24 ve 1.8 mg/dm3), üç farklı çeşit (IAC3, BR4 ve BR53) ve karşılaştırma yapmak için bir buğday çeşidi (IAPAR38) kullanmışlardır. Buğday çeşidi bütün seviyelerde en yüksek bor absorbsiyonunu yapmıştır. Tritikale çeşitleri arasında en yüksek tepkiyi IAC3 çeşidi buğdaya yalkın bir seviyede göstermiştir. Sonuç olarak farklı bor oranına sahip topraklarda en iyi uyumu sağlayan bitkilerin kullanımını önemini belirtmişlerdir.

Soylu ve ark. (2005), bor eksikliği görülen topraklarda bor uygulamalarına makarnalık buğday, ekmeklik buğday ve arpa genotiplerinin tane verimi, sterilite ve bazı verim öğeleri yönünden tepkilerinin belirlenmesi üzerine yaptıkları araştırmada, tarla koşullarında yürüttükleri çalışmada 6 makarnalık buğday (Triticum durum L. Cv: Kızıltan-91, Ç-1252, Selçuklu-97, Kunduru-1149, Yılmaz-98, Çakmak-79), 6 ekmeklik buğday (Triticum aestivum L. Cv: Gün-91, Kınacı-97, Göksu-99, Türkmen, Bezostaja-1, Sultan-95) ve 6 arpa (Hordeum vulgare cv : Tokak 157/37, Karatay-94, Kıral-97, Bülbül-89, Tarm-92, Hamidiye-85) çeşidine 3 kg B ha-1 topraktan borik asit (H3BO3) uygulaması yapmışlardır. Tahıl türlerinin bor uygulamasına tepkilerinin birbirinden farklı olduğunu, makarnalık ve ekmeklik buğday çeşitlerinin arpa çeşitlerine göre bor uygulamasından daha fazla etkilendiklerini belirlemişlerdir. Bor uygulamasının tane verimi üzerine etkisi makarnalık ve ekmeklik buğdaylarda istatistiki açıdan önemli, arpada ise önemsiz bulmuşlardır. 3 kg B ha-1 bor uygulaması ile ortalama olarak makarnalık buğdaylarda % 9.62’lik, ekmeklik buğdaylarda ise % 11.02’lik bir verim artışı sağlanırken, arpada ise verim artışı % 1.86 seviyesinde kalmıştır. Araştırmada incelenen tüm özellikler açısından bor uygulamasına tepki yönünden önemli seviyede genotipik farklılıklar olmuştur. Makarnalık buğdaylar içerisinde Kızıltan-91 ve Yılmaz-98, ekmeklik buğdaylar içerisinde Gün-91 ve Bezostaja–1, arpa çeşitleri içerisinde ise Tokak 157/37 çeşidi bor eksikliğine en duyarlı çeşitler olarak tespit edilmiştir.

(12)

3. MATERYAL VE METOD 3.1. Materyal

Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü ve Ereğli Tarım İlçe Müdürlüğü fidanlık arazilerinde yürütülen bu araştırmada, TTM 8119, MAT 97, RX 770, PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595, BC 566 ve P 3394 olmak üzere 13 adet at dişi melez mısır çeşidi yetiştirilmiştir. Çeşitlere ait bazı özellikler Çizelge 3.1’de verilmiştir.

Çizelge 3.1. Denemelerde Kullanılan Hibrit Mısır Çeşitlerinin Bazı Özellikleri

Çeşitler Firmalar Olum

Grubu Açıklamalar

TTM 8119 Sakarya TAE 600 Orta geççi 125 gün Türk orj., tek melez MAT 97 Antalya TAE 500 erkenci 110 gün Türk orj., tek melez RX 770 May-Agro 550 Orta geççi 115-120 gün Tek melez

PİAVE May-Agro 600 Orta geççi 115-120 gün Tek melez

DK 585 Monsanto 500 erkenci 105 gün Tek melez

DK 647 Monsanto 500 erkenci 110 gün Tek melez

LUCE Pan Tohum 600 Orta geççi 115 gün Tek melez

TTM 815 Sakarya TAE 600 Orta geççi 120-130 gün Türk orj., tek melez LG 55 Sapeksa 600 Orta geççi 115-120 gün Fransız orijinli LG 60 Sapeksa 600 Orta geççi 115-120 gün Fransız orijinli

T 1595 Sapeksa 600 Orta geççi 120-125 gün Amerikan orj., tek melez BC 566 Tivak 600 Orta geççi 115-120 gün Tek melez

P 3394 Pioneer 600 Orta geççi 115 gün Amerikan orj., tek melez

3.1.1. Araştırma Yerinin Genel Özellikleri 3.1.1.1. Toprak Özellikleri

Tarla denemeleri Bahri Dağdaş Milletlerarası Kışlık Hububat Araştırma Merkezi (MİKHAM), Konya Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü (Karaaslan) ve Konya Ereğli ilçesi Tarım İlçe Müdürlüğü (Ereğli) arazileri olmak üzere üç farklı lokasyonda kurulmuştur. Tarla denemelerinin kurulduğu yerlerin bazı toprak özellikleri Çizelge 3.2’de verilmiştir.

(13)

Çizelge 3.2. Deneme Yeri Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Ekstrakte edilebilir katyonlar, (me/100 g) Deneme Yeri pH 1:2.5 Top.:su EC µS/cm 1:5 Top.:su Kireç (%) Org. Mad. (%) P ppm K Ca Mg Na MİKHAM 7.8 276 36.1 2.0 18.8 1.37 22.1 3.9 0.61 EREĞLİ 7.9 292 34.9 3.5 7.3 0.61 23.6 7.3 0.16 KARAASLAN 7.8 96 21.8 1.7 8.1 0.54 19.6 5.3 0.12 BÜNYE Deneme Yeri B ppm Cu ppm Fe ppm Mn ppm Zn ppm % Kil % Silt % Kum Sınıfı MİKHAM 6.9 1.4 4.1 5.4 1.40 39.4 34.2 26.4 CL EREĞLİ 0.8 2.7 13.3 8.5 0.45 38.6 30.8 30.6 CL KARAASLAN 0.25 1.3 0.2 2.8 0.36 37.4 34.2 28.4 CL

Her üç lokasyonun deneme yeri toprağı da killi tın (CL) bünyeye sahiptir. Deneme yeri toprakları kireçli, hafif alkalin reaksiyonlu, MİKHAM ve Ereğli lokasyonları hafif tuzlu ve Karaaslan lokasyonu ise tuzsuzdur. Her üç lokasyon toprağında da 1N CH3COONH4 ile ekstrakte edilebilir K, Ca ve Mg miktarları bitkiler için yeterli düzeyde olup, alkalilik sorunu yoktur. Toprakların bitkiye elverişli fosfor miktarları MİKHAM’da yeterli, diğer lokasyonlarda yetersiz düzeydedir. Toprakların DTPA ile ekstrakte edilebilir Cu ve Mn miktarları her üç lokasyonda da bitkiler için yeterli, Fe miktarları Ereğli lokasyonunda yeterli, diğerlerinde yetersiz, Zn miktarları MİKHAM lokasyonunda yeterli, diğerlerinde yetersiz düzeydedir (Lindsay ve Norvell, 1978). Deneme yerleri topraklarında 0.01 M CaCl2 + 0.01 M mannitol çözeltisi ile ekstrakte edilebilir bor miktarları mısır bitkisi için MİKHAM lokasyonunda toksik, Ereğli lokasyonunda yeterli ve Karaaslan lokasyonunda yetersiz düzeydedir (Keren ve Bingham, 1985).

3.1.1.2. İklim özellikleri

Araştırmanın yapıldığı 2003 ve 2004 yıllarına ait aylara göre sıcaklık ve yağış değerleri ile uzun yıllar ortalamaları Çizelge 3.3 ve 3.4’de verilmiştir. İlgili çizelgelerin incelenmesinde de görüleceği gibi, Karaaslan ve MİKHAM lokasyonlarının bulunduğu Konya’da 1980 yılından 2002 yılına kadar kaydedilmiş olan rasat ortalamalarına göre, yetiştirme sezonundaki ortalama sıcaklık 18.1 °C,

(14)

toplam yağış ise 154.9 mm’dir. Ereğli lokasyonunda ise uzun yıllar ortalamasında ortalama sıcaklık 18.4 °C, toplam yağış ise 166.9 mm olmuştur.

Çizelge 3.3. Lokasyonlara Ait Sıcaklık Değerleri

Sıcaklık (°C)

Uzun Yıllar Ort. MİKHAM Karaaslan Ereğli Aylar Mikham Karaaslan Ereğli 2003 2004 2003 2004 2003 2004 Nisan 11.4 11.4 12.2 9.5 10.4 9.5 10.4 10.9 11.4 Mayıs 15.4 15.4 16.0 17.2 15.2 17.2 15.2 17.3 16.7 Haziran 20.2 20.2 20.8 21.2 19.8 21.2 19.8 20.9 21.2 Temmuz 24.3 24.3 24.5 23.6 22.3 23.6 22.3 24.0 24.0 Ağustos 23.6 23.6 23.6 23.6 23.1 23.6 23.1 24.1 23.9 Eylül 19.0 19.0 19.0 18.0 18.6 18.0 18.6 18.6 19.1 Ekim 12.8 12.8 12.9 14.4 14.6 14.4 14.6 14.9 14.9 Ort. 18.1 18.1 18.4 18.2 17.7 18.2 17.7 18.7 18.7

Çizelge 3.4. Lokasyonlara Ait Yağış Değerleri

Yağış (mm)

Uzun Yıllar Ort. MİKHAM Karaaslan Ereğli Aylar Mikham Karaaslan Ereğli 2003 2004 2003 2004 2003 2004 Nisan 33.0 33.0 47.9 50.2 40.6 50.2 40.6 41.7 31.4 Mayıs 48.0 48.0 47.3 30.9 17.2 30.9 17.2 53.3 16.9 Haziran 18.2 18.2 22.9 2.3 56.9 2.3 56.9 21.3 10.8 Temmuz 5.9 5.9 5.5 0.0 4.0 0.0 4.0 0.0 3.2 Ağustos 4.8 4.8 5.8 0.0 21.4 0.0 21.4 0.0 0.0 Eylül 11.7 11.7 7.3 16.6 0.0 16.6 0.0 19.8 0.0 Ekim 33.4 33.4 30.3 9.5 0.0 9.5 0.0 26.8 2.0 Toplam 154.9 154.9 166.9 109.5 140.1 109.5 140.1 162.9 64.3

Denemenin 1. yılında (2003) Karaaslan ve MİKHAM lokasyonlarında ortalama sıcaklık uzun yıllar ortalamasının biraz üzerinde seyrederken, 2. yıl (2004) ortalama sıcaklık uzun yıllar ortalamasının altında kalmıştır. Ereğli lokasyonunda ise 1. ve 2. yıl elde edilen değerler uzun yıllar ortalamasının üzerinde gerçekleşmiştir. Denemenin yürütüldüğü 2003 ve 2004 yılı mısır bitkisi vejetasyon dönemlerinde yağış toplamları her 3 lokasyonda da uzun yıllar ortalamasının altında kalmıştır.

Uzun yıllar yetiştirme sezonu yağış toplamı, Karaaslan ve MİKHAM lokasyonlarında 154.9 mm, Ereğli lokasyonunda ise 166.9 mm olmuştur. 1. deneme yılında (2003) Karaaslan ve MİKHAM lokasyonunda 109.5 mm, Ereğli lokasyonunda 162.9 mm, 2. deneme (2004) yılında ise Karaaslan ve MİKHAM lokasyonlarında 140.1 mm, Ereğli lokasyonunda 64.3 mm yağış tespit edilmiştir. Bu dönem içerisinde en yüksek sıcaklık Temmuz-Ağustos döneminde gözlenirken, aynı dönemde en düşük yağışı almıştır. Bu aylarda tespit edilen yüksek sıcaklık

(15)

ortalamaları, mısırın büyüme ve gelişmesinin en hızlı olduğu döneme rastlaması sebebiyle büyük önem taşımaktadır. Ayrıca yağışın azaldığı bu dönem bitkilerin su ihtiyaçlarının en fazla olduğu döneme denk gelmektedir.

3.2. Metot

3.2.1. Tarla denemeleri

Denemeler, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak kurulmuşlardır. Araştırma aynı çeşitler ve parsel sayısı ile MİKHAM, Karaaslan ve Ereğli lokasyonlarında yürütülmüştür. Her parsel 2.8 x 5m = 14 m2 olmak üzere 4 sıradan oluşmuştur. Sıra arası 70 cm, sıra üstü 25 cm ve ekim derinliği 5-6 cm olarak uygulanmıştır. Sıra üzerine 2 tohum atılıp, ikisinin de çıkması halinde daha zayıf olanı birinci çapa esnasında seyreltilmiştir. Her bir deneme 13 mısır varyetesi x 2 bor dozu x 3 tekerrür olmak üzere 78 parselden oluşmuştur.

Deneme arazilerinin sürümü kulaklı pullukla sonbaharda yapılmıştır. Ekim öncesi toprak tavda iken kazayağı + tırmık kombinasyonu ile tarla ekime hazır hale getirilmiştir. Ekim işlemleri çizel ile açılan tohum yataklarına el ile yapılmıştır. Ekim işlemleri MİKHAM lokasyonunda 1. yıl 14 Mayıs, 2. yıl 10 Mayıs, Karaaslan lokasyonunda 1. yıl 8 Mayıs, 2. yıl 6 Mayıs, Ereğli lokasyonunda 1. yıl 15 Mayıs, 2. yıl 12 Mayıs tarihlerinde yapılmıştır.

Bütün deneme parsellerine ekimle birlikte, 8 kg/da P2O5, Diamonyum Fosfat (DAP, % 18 N, % 46 P2O5) formunda verilmiştir. Ayrıca toplam 18 kg/da azotun; 3 kg/da’ı ekimle birlikle DAP gübresiyle, 10 kg/da’ı sapa kalkma döneminde üre (% 46 N) formunda, 5 kg/da’ı ise amonyum nitrat (% 33 N) formunda tepe püskülü çıkışı öncesi serpme usulü ile uygulanmıştır.

Bor uygulamaları Karaaslan ve Ereğli lokasyonlarındaki bor içeriği mısır için noksan ve yeterli düzeyde olması nedeniyle 0 (B-) ve 0.30 kg B/da (B+) seviyelerinde borik asit (H3BO3) şeklinde ekim öncesi toprak yüzeyine püskürtülüp toprağa karıştırılmıştır. Diğer deneme yeri olan MİKHAM lokasyonunda ise mısır varyetelerinin hem toksik ve hemde aşırı toksik düzeyde bora tepkilerini belirleyebilmek için 0 (B-) ve 2.5 kg B/da (B+) seviyelerinde borik asit (H3BO3) şeklinde ekim öncesi toprak yüzeyine serpilip toprağa karıştırılmıştır.

(16)

Mısır bitkileri toprak üzerine çıktıktan 10-15 gün sonra 5-6 yapraklı iken birinci çapa ile birlikte tekleme yapılmıştır. Deneme alanları yabancı ot gelişmesine ve sulamalardan sonra kaymak tabakası oluşumuna bağlı olarak tüm lokasyonlarda iki kez çapalanmıştır. Sulama, bitkilerin su ihtiyacı bakımından kritik dönemler (çimlenme ve çıkış, sapa kalkma, çiçeklenme ve tane dolum) ve yağış durumu dikkate alınarak bitkinin ihtiyaç duyduğu dönemlere göre Karaaslan lokasyonunda her iki yılda 4, Ereğli lokasyonunda birinci yıl 3, ikinci yıl 5, MİKHAM lokasyonunda her iki yılda 5 kez sulama yapılmıştır.

Mısır bitkilerinin çıkıştan sonra 20-25 cm boylandığı dönemde bitkilerin alt yapraklarında görülen ve yaprakların üzerinde küçük beyaz ve sarı renkte emgi bırakan ve bunların birleşmesiyle yapraklarda sararmaya neden olan Cüce Ağustos böcekleri (Cicadellidae) familyasına mensup Cüce Ağustos böceği (Empoasca sp.) zararı tespit edilmiştir. Bu zararlı bitkinin değişik gelişme dönemlerinde ortaya çıkmış ve gerekli kimyasal mücadele zamanında yapılmıştır (Lodos, 1986).

Hasat, bitkiler fizyolojik oluma ulaşıp, koçan yapraklarının sarardığı, tanelerin sertleştiği ve nem oranının % 20 civarında olduğunda kenar sıralar atıldıktan sonra 1.4 x 5.0 =7.0 m2’lik alanda yapılmıştır . Ölçümler hasattan önce her parselden şansa bağlı olarak seçilen 5 bitkide yapılmıştır.

3.2.2. Sera denemesi

Deneme Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Bilgisayar Kontrollü Araştırma Serasında yürütülmüştür. Deneme süresince gündüzleri sera içi sıcaklığının 25±3 0C, solar radyasyonun 1700±50 kcal/m2/sn ve nispi nemin % 60±10 olması sağlanmıştır. Deneme toprağı % 0.94 organik madde ve % 3.56 kireç (CaCO3) içermektedir. Toprağın pH’sı 7.14 olup, EC’si 125.23 µS cm-1’dır. Deneme toprağında Olsen’in NaHCO3 yöntemine göre elverişli fosfor 14.93 ppm; 1 N CH3COONH4 ile ekstrakte edilebilir Ca, Mg, K ve Na miktarları sırasıyla 792.7, 235.4, 73.4, 22.1 ppm; DTPA çözeltisi ile ekstrakte edilebilir Fe, Zn, Cu ve Mn miktarları ise sırasıyla 0.51, 0.0033, 0.001, 0.48 ppm’dir. Toprağın 0.01 M CaCl2 + 0.01 M mannitol çözeltisi ile ekstrakte edilebilir bor miktarı 0.13 ppm’dir.

(17)

Tesadüf parsellerinde faktöriyel deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak planlanan sera denemesinde saksılara mutlak kuru ağırlıkça 1826 g toprak konulmuştur. Denemede saksılara bor, sırasıyla Bo (Kontrol), B1 (0.625 mg B kg-1), B2 (1.25 mg B kg-1), B3 (2.5 mg B kg-1), B4 (5 mg B kg-1), B5 (10 mg B kg-1) ve B6 (40 mg B kg-1) seviyelerinde H3BO3 formunda uygulanmıştır. Ayrıca tüm saksılara temel gübreleme olarak çözelti halinde 200 mg N kg-1 (üre), 101.66 mg P kg-1 (triple süper fosfat), 78.45 mg K kg-1 (K2SO4), 5.49 mg Fe kg-1 (FeSO47H2O), 0.8 mg Zn kg-1 (ZnSO4H2O), 0.3 mg Cu kg-1 (CuSO45H2O) ve 4.52 mg Mn kg-1 (MnSO4H2O) uygulanmıştır.

Denemede kullanılan 13 adet at dişi hibrit mısır çeşidinden her bir saksıya 8 adet tohum ekilmiştir. Bitkiler çimlendikten sonra her bir saksıda 4 adet bitki kalacak şekilde seyreltme yapılmıştır. Bitkiler deneme süresince tarla kapasitesine yakın bir nem içeriğinde sulanmış ve 61 günlük gelişme periyodundan sonra toprak yüzeyinden çelik bıçakla kesilerek hasat edilmiştir. Laboratuara getirilen bitki örnekleri bidistile su ile yıkandıktan sonra 0.2 N HCl çözeltisi ile temizlenerek tekrar bidistile su ile yıkanmıştır. Bitki örnekleri 65 oC’de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutularak kuru ağırlıkları belirlenmiştir. Bitki örneklerinin bor kapsamlarını belirlemek amacıyla; örnekler mikrodalga fırında konsantre HNO3 ile yakılmış ve elde edilen süzüklerdeki bor miktarı ICP-AES (Varian, Vista) ile belirlenmiştir (Nyomora ve ark., 1997).

3.2.3. Gözlem ve ölçümler

Bitki boyu : Tozlanma döneminden sonra, bitkilerin toprak yüzeyinden tepe püskülünün en uç kısmına kadarki mesafe ölçülerek cm olarak tespit edilmiştir (Sade, 1987).

Çiçeklenme tarihi : Ekim tarihi ile bitkilerin % 50’sinin tepe püskülü çıkarma (çiçeklenme) tarihleri arasındaki süre “gün” olarak belirlenmiştir.

Fizyolojik olum tarihi: Her parseldeki bitkilerin % 50 tepe püskülü çıkardıkları tarih ile % 50 oranında fizyolojik oluma (tanelerin koçana bağlandığı uç kısmında siyah tabaka oluşum esasına göre) ulaştıkları tarih arasındaki süre “gün” olarak kaydedilmiştir.

(18)

Koçan uzunluğu: Koçan uzunluğu koçanın iki ucu arasında fertil tanelerin bulunduğu mesafe metre ile ölçülerek “cm” olarak tespit edilmiştir (Tosun, 1967). Koçan çapı: Koçan çapı her bir koçanın yaklaşık olarak ortasına tekabül eden en geniş kısmı digital kumpasla ölçülerek “cm” cinsinden belirlenmiştir (Sade, 1987). Koçanda tane sayısı : Uzunluğu ve çapı belirlenen koçanların her biri ayrı ayrı tanelenmiş ve elde edilen taneler sayılarak ortalaması alınıp, adet olarak tespit edilmiştir (Sade, 1987).

Koçanda tane ağırlığı : Tane sayıları tespit edilen koçanların ortalama tane ağırlığı “gram” cinsinden bulunmuştur (Sade, 1987).

Parselde koçan ağırlığı: Her parselde orta iki sırada hasat edilen koçanların tartılması ile elde edilen veriler alanında dikkate alınmasıyla yapılan hesaplamayla kg/da olarak ifade edilmiştir (Sade, 1987).

Tane/Koçan oranı: Her tekerrürden çeşidi temsil eden 5 adet koçan seçilerek tartılmış; daha sonra söz konusu koçanlar tanelenerek tartılıp tane/koçan oranı bulunmuştur (Uyanık, 1984).

Tane verimi : Parselde koçan ağırlığı ile parselde belirlenen T/K oranı çarpılarak belirlenen parsel tane ağırlığı hesaplamalardan sonra kg/da olarak ifade edilmiştir. Hasatta tane nemi: Denemede hasat sırasında her bir parselin tanelerinin nemi ölçülerek kaydedilmiş ve gerekli hesaplamalarda kullanılmıştır.

Düzeltilmiş tane verimi: Parsellerdeki koçanlar elle toplanmış, tanelendikten sonra tartılmıştır. Mısır tanelerinde nem tayini yapılmış ve % 15 neme göre

85

/

)

100

(

*

N

T

K

A

Y

=

eşitliği kullanılarak düzeltilmiştir (Poehlman, 1987). Y ; % 15 Neme göre düzeltilmiş ağırlık (kg/da), A ; parsel koçan ağırlığı (kg),

N ; nem (%),

(19)

Yaprak ve tanede bor: Parsellerden seçilen bitkilerde sapa kalkma dönemi ve çiçeklenme dönemlerinde yaprak örnekleri alınarak bor tayinleri yapılmıştır. Ayrıca hasattan sonra tanelerin bor kapsamı da belirlenmiştir. Bitki örneklerinin bor kapsamlarını belirlemek amacıyla; örnekler mikrodalga fırında (CEM, Mars 5 model) konsantre HNO3 ile yakılmış ve elde edilen süzüklerdeki bor miktarı ICP-AES (Varian, Vista model) ile belirlenmiştir (Nyomora ve ark., 1997).

Toprak B kapsamı: Ekim öncesi ve hasat sonrası her parselden alınan toprak örneklerinde 0.01 M CaCl2 + 0.01 M mannitol çözeltisi ile ekstrakte edilebilir bor miktarları tespit edilmiştir (Cartwright ve ark., 1983).

Deneme sonuçlarının varyans analizleri MINITAB paket programıyla, Duncan testi ise MSTAT paket programıyla yapılmıştır.

3.2.4. Toprak örneklerinde yapılan fiziksel ve kimyasal analizler

Mekanik Analiz : Deneme alanının kum, silt ve kil fraksiyonları Bouyoucos tarafından bildirildiği şekilde hidrometre yöntemine göre belirlenmiş ve tekstür sınıfı Soil Survey Manual (1951) ’e göre tespit edilmiştir.

Toprak Reaksiyonu (pH) : 1: 2.5 oranındaki toprak:su karışımında cam elektrotlu pH metre ile belirlenmiştir (Jackson, 1962).

Kireç (CaC03 %): Sağlam (1979) tarafından açıklandığı şekilde Scheibler Kalsimetresiyle volümetrik olarak belirlenmiştir.

Organik madde (%) : Sağlam (1979) göre Smith ve Weldon metoduyla tespit edilmiştir.

Alınabilir Ca, Mg, K : Toprak örnekleri 1N amonyum asetat (pH=7.0) ile ekstrakte edilerek süzekteki Ca ve Mg, EDTA ile titrasyon metodu, K miktarı ise Jenway PFP7 Fleym Fotometresiyle tespit edilmiştir (Sağlam 1979).

Alınabilir fosfor : Olsen’in NaHCO3 metoduyla belirlenmiştir (Bayraklı, 1987). Alınabilir Fe, Zn, Mn ve Cu : Lindsay ve Norvel (1978)’e göre 0.005 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 TEA (pH: 7.3) ile ekstraksiyondan sonra GDC 902 A.A.S. ile belirlenmiştir.

(20)

4. BULGULAR VE TARTIŞMA 4.1. Tane verimi

4.1.1. Karaaslan lokasyonu

Karaaslan lokasyonunda melez mısır çeşitlerinin tane verimlerine ait 1. yıl, 2. yıl ve 2 yıl birleştirilmiş varyans analiz sonuçları Çizelge 4.1, deneme yılları üzerinden tane verimine ait ortalama değerler ve Duncan grupları ise Çizelge 4.2’de verilmiştir.

Çizelge 4.1 Karaaslan Lokasyonunda Tane Verimine Ait Varyans Analizi Sonuçları

1. Yıl 2. Yıl Yıllar Ortalaması

Varyasyon Kaynakları SD KO KO SD KO Yıl - - - 1 51.923 Tekerrür 2 31366.42 11071.384 4 21218.904 Bor 1 150656.2** 22883.282 1 28054.256 Yıl x Bor - - - 1 145485.231** Çeşit 12 63694.53** 44243.88** 12 86939.188** Yıl x Çeşit - - - 12 1675.12 Bor x Çeşit 12 22753.39 13084.17** 12 23854.01**

Yıl x Bor x Çeşit - - - 12 16491.355

Hata 50 14506.82 4318.958 100 9412.891

Değişim Katsayısı (%) - 11.52 6.29 - 9.28

* 0.05’e göre önemli, ** 0.01’e göre önemli

Çizelge 4.1’de görüldüğü gibi, tane verimi bakımından bor uygulamaları arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yılda önemli, 2. yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemsiz bulunmuştur. Bor uygulaması sonucunda; 1. deneme yılında B- uygulamasında 1089 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1002 kg/da tane verimi elde edilmiştir. 2. yılda ise B- uygulamasında 1027 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması ilede 1061 kg/da tane verimi elde edilmiştir. Yıllar ortalamasına göre B- uygulamasında 1058 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1031 kg/da tane verimi elde edilmiştir.

Çizelge 4.1’de görüldüğü gibi, çeşitler arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yıl, 2. yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemli (P<0.01) olmuştur. Denemenin 1. yılında Karaaslan lokasyonunda en yüksek ortalama tane verimi P 3394 (1195 kg/da)

(21)

Çizelge 4.2. Karaaslan Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi (kg/da) Ortalamaları ve Duncan Grupları

1. Yıl 2. Yıl Yıllar ortalaması Değişim (%)

ÇEŞİTLER

B- B+ Ort. B- B+ Ort. B- B+ Ort. (B+/B-)

TTM 8119 1017 j-r 730 v 874 bc 873 u 892 tu 883 e 945 hı 811 k 878 e -14.2

MAT 97 1056 g-n 1073 e-l 1065 ab 931 s-u 1046 g-o 989 de 994 f-ı 1060 c-f 1027 bc 6.6

RX 770 1083 d-k 985 m-t 1034 ab 997 l-s 1047 g-o 1022 dc 1040 d-f 1016 d-h 1028 bc -2.3 PIAVE 1147 c-f 1000 k-s 1074 ab 1098 c-j 1071 e-l 1084 a-d 1123 bc 1036 d-g 1079 a-c -7.8 DK 585 1067 g-m 1111 c-ı 1089 a 1234 ab 1088 c-j 1161 ab 1151 bc 1100 b-d 1125 a-c -4.4 DK 647 1152 b-e 986 m-t 1069 ab 1166 a-d 1128 c-g 1146 ab 1159 ab 1057 c-f 1108 a-c -8.8

LUCE 868 u 737 v 803 c 950 p-u 1070 e-l 1010 dc 909 ı 904 j 906 de -0.6

TTM 815 1169 a-c 1037 h-o 1103 a 1095 c-j 1117 c-h 1105 a-c 1132 bc 1077 b-f 1105 a-c -4.9

LG 55 1238 a 1028 ı-p 1133 a 1017 j-r 1096 c-j 1056 b-d 1128 bc 1062 c-f 1095 a-c -5.8

LG 60 1162 a-d 972 n-t 1067 ab 1040 h-o 936 r-u 988 de 1101 b-d 954 g-ı 1028 bc -13.4

T 1595 1015 j-r 1125 c-g 1070 ab 892 tu 1047 g-o 970 de 954 g-ı 1086 b-e 1020 bc 13.9

BC 566 1042 h-o 994 l-t 1018 ab 963 o-t 1014 j-r 988 de 1003 e-h 1004 e-h 1003 dc 0.1

P 3394 1146 c-f 1243 a 1195 a 1097 c-j 1245 a 1171 a 1122 bc 1244 a 1183 a 10.9

En düşük 868 730 803 873 892 883 909 811 878

En yüksek 1238 1243 1195 1234 1245 1171 1151 1244 1183

(22)

çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile LG 55 (1133 kg/da), TTM 815 (1103 kg/da) ve DK 585 (1089 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 803 kg/da ile LUCE çeşidinden elde edilmiştir. Çeşitlerden elde edilen tane verimleri arasında yapılan duncan gruplamasına göre; P 3394, LG 55, TTM 815 ve DK 585 çeşitleri 1. grupta (a); PIAVE, T 1595, DK 647, MAT 97, LG 60, RX 770, BC 566 çeşitleri 2. grupta (ab) yer alırken, LUCE çeşidi en son gruba (c) dahil olmuştur. Denemenin 2. yılında en yüksek ortalama tane verimi P 3394 (1171 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile DK 585 (1161 kg/da), DK 647 (1146 kg/da), TTM 815 (1105 kg/da) ve PIAVE (1084 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 883 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre; P 3394 çeşidi 1. grupta (a), DK 585 ve DK 647 çeşitleri 2. grupta (ab), PIAVE çeşidi 3. grupta (a-d); TTM 8119 çeşidi ise en son grupta (c) yer almıştır (Çizelge 4.2).

Yıllar ortalaması olarak değerlendirildiğinde en yüksek ortalama tane verimi P 3394 (1183 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile DK 585 (1125 kg/da), DK 647 (1108 kg/da), TTM 815 (1105 kg/da), LG 55 (1095 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 878 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Çeşitlerden elde edilen tane verimleri arasında yapılan Duncan gruplamasına göre P 3394 1. grupta (a) yer alırken, DK 585, DK 647, TTM 815, LG 55 çeşitleri 2. grupta (a-c), TTM 8119 çeşidi ise en son grupta (e) yer almıştır (Çizelge 4.2).

Çizelge 4.1’de görüldüğü gibi, “bor x çeşit” interaksiyonu 1. deneme yılında istatistiksel olarak önemsiz olurken, 2. yıl ve yıllar ortalaması olarak önemli (P<0.01), bulunmuştur. Denemenin 2. yılında, en yüksek tane verimi P 3394 çeşidinde B+ uygulamasında 1245 kg/da (a grubu) tespit edilmiş olup, bunu 1234 kg/da (ab grubu) ile DK 585 çeşidinin B- parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise TTM 8119 çeşidinin B- (873 kg/da) ve B+ (892 kg/da) parsellerinden elde edilmiştir. Yıllar ortalaması olarak bor x çeşit interaksiyonunda, en yüksek tane verimi P 3394 çeşidinde B+ uygulamasında 1244 kg/da (a grubu) tespit edilmiş olup, bunu 1159 kg/da (ab grubu) ile DK 647 ve 1151 kg/da (ab grubu) ile DK 585

(23)

çeşitlerinin B- parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise 811 kg/da ile TTM 8119 ve 904 kg/da’la LUCE çeşitlerinin B+ parsellerinden elde edilmiştir. Yıllar ortalamasına göre TTM 8119, LG 60, DK 647, PIAVE ve LG 55 çeşitlerinde bor uygulaması ile tane verimlerinde sırasıyla % 14.2, % 13.4, % 8.8, % 7.8 ve % 5.8’lik azalmalar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile T 1595, P 3394 ve MAT 97 çeşitlerinde sırasıyla % 13.9, % 10.9 ve % 6.6’lık artışlar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile verimlerinde önemli değişim görülmeyen çeşitler ise BC 566 ve LUCE’dir. Diğer interaksiyonlar ise istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur.

4.1.2. Mikham lokasyonu

Mikham lokasyonunda melez mısır çeşitlerinin tane verimlerine ait 1. yıl, 2. yıl ve 2 yıl birleştirilmiş varyans analiz sonuçları Çizelge 4.3’de verilmiştir. Deneme yılları üzerinden tane verimine ait ortalama değerler ve Duncan grupları Çizelge 4.4’de verilmiştir.

Çizelge 4.3. Mikham Lokasyonunda Tane Verimine Ait Varyans Analizi Sonuçları

1. Yıl 2. Yıl Yıllar Ortalaması

Varyasyon Kaynakları SD KO KO SD KO Yıl - - - 1 1322.84 Tekerrür 2 1551.244 3658.423 4 18476.12 Bor 1 56054.88** 3387.128 1 22314.4 Yıl x Bor - - - 1 132746.195* Çeşit 12 111264.8** 89194.24** 12 174318.88** Yıl x Çeşit - - - 12 1470.22 Bor x Çeşit 12 13777.76** 12243.62* 12 20644.56**

Yıl x Bor x Çeşit - - - 12 14740.361

Hata 50 4035.524 6035.423 100 84760.12

Değişim Katsayısı (%) - 6.07 8.33 - 7.5

* 0.05’e göre önemli, ** 0.01’e göre önemli

Çizelge 4.3’de görüldüğü gibi tane verimi bakımından bor uygulamaları arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yıl (P<0.01) ve yıllar ortalaması üzerinden (P<0.05) önemli, 2. yıl önemsiz bulunmuştur. Bor uygulaması sonucunda; 1. deneme yılında B- uygulamasında 1073 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1019 kg/da tane verimi elde edilmiştir. 2. yılda ise B- uygulamasında

(24)

Çizelge 4.4. Mikham Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi Ortalamaları (kg/da) ve Duncan Grupları

1. Yıl 2. Yıl Yıllar ortalaması Değişim (%)

ÇEŞİTLER B- B+ Ort. B- B+ Ort. B- B+ Ort. ( B+/B-)

TTM 8119 898 k-o 818 m-p 858 ef 978 h-l 782 n-r 880 e 938 e-j 800 j 869 e -14.7

MAT 97 844 l-o 964 ı-l 904 e 1132 c-g 1196 c-e 1164 b 988 d-ı 1080 b-g 1034 bc 9.3

RX 770 1255 a 1104 d-ı 1179 ab 573 t 916 k-n 745 f 914 ıj 1010 c-ı 962 c 10.5

PIAVE 1121 d-h 1071 e-j 1096 bc 1057 e-j 1075 e-j 1066 cd 1089 b-f 1073 b-h 1081 a-c -1.5 DK 585 1158 c-g 1016 f-k 1087 bc 1288 bc 1122 d-h 1205 b 1223 ab 1069 b-ı 1146 a -12.6 DK 647 1176 c-f 1146 c-g 1161 ab 1128 d-h 940 j-m 1034 d 1152 a-c 1043 c-ı 1098 a-c -9.5

LUCE 1192 c-e 1244 ab 1218 a 666 p-t 628 r-t 647 g 929 g-j 936 e-j 933 d 0.8

TTM 815 1062 e-j 1013 f-k 1038 cd 1194 c-e 1075 e-j 1135 bc 1128 b-d 1044 c-ı 1086 a-c -7.4 LG 55 1103 d-ı 1130 d-h 1117 a-c 1105 d-ı 1020 f-k 1063 cd 1104 b-d 1075 b-g 1090 a-c -2.6 LG 60 754 o-s 817 m-p 786 f 1382 b 1019 f-k 1201 b 1068 b-ı 918 h-j 993 bc -14.0 T 1595 1245 b-d 1118 d-ı 1182 ab 625 st 1066 e-j 846 e 935 f-j 1092 b-e 1014 bc 16.8 BC566 1024 f-k 862 l-o 943 de 968 ı-l 1110 d-ı 1039 d 996 c-ı 986 d-ı 991 c -1.0 P 3394 1116 d-ı 947 j-m 1032 cd 1188 c-e 1625 a 1407 a 1152 a-c 1286 a 1219 a 11.6 En düşük 754 817 786 573 718 647 914 800 869 En yüksek 1255 1244 1218 1382 1625 1407 1223 1286 1219 Ortalama 1073 1019 1046 1022 1044 1033 1047 1032 1040

(25)

1022 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1044 kg/da tane verimi elde edilmiştir. Yıllar ortalamasına göre B- uygulamasında 1047 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1032 kg/da tane verimi elde edilmiştir (Çizelge 4.4).

Çizelge 4.3’de görüldüğü gibi, çeşitler arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yıl, 2. yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemli (P<0.01) olmuştur. Denemenin 1. yılında Mikham lokasyonunda en yüksek ortalama tane verimi LUCE (1218 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile T 1595 (1182 kg/da ), RX 770 ( 1179 kg/da ), DK 647 (1161 kg/da ) ve LG 55 (1117 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük tane ortalama verimi ise 786 kg/da ile LG 60 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre LUCE çeşidi 1. grupta (a); T 1595, RX 770 ve DK 647 çeşitleri 2. grupta (ab), LG 55 çeşidi 3. grupta (a-c) yer alırken, LG 60 çeşidi en son gruba (f) dahil olmuştur. Denemenin 2. yılında en yüksek ortalama tane verimi P 3394 (1407 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile DK 585 (1205 kg/da), LG 60 (1201 kg/da), MAT 97 (1164 kg/da) ve TTM 815 (1135 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük tane ortalama verimi ise 647 kg/da ile LUCE çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre, P 3394 çeşidi 1. grupta (a); DK 585, LG 60, MAT 97 çeşitleri 2. grupta (b), TTM 815 çeşidi 3. grupta (bc) yer alırken, LUCE çeşidi en son gruba (g) dahil olmuştur (Çizelge 4.4).

Yıllar ortalaması olarak değerlendirildiğinde en yüksek ortalama tane verimi 1219 kg/da ile P 3394 çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile DK 585 (1146 kg/da), DK 647 (1098 kg/da), LG 55 (1090 kg/da) ve TTM 815 (1086 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 869 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre P 3394 ve DK 585 çeşitleri 1. grupta (a); DK 647, TTM 815 ve LG 55 çeşitleri 2. grupta (a-c); MAT 97, T 1595 ve LG 60 çeşitleri 3. grupta (bc), T 8119 çeşidi ise en son grupta (e) yer almıştır (Çizelge 4.4).

(26)

Çizelge 4.3’de görüldüğü gibi, “bor x çeşit” interaksiyonu 1. yıl, yıllar ortalaması olarak (P<0.01) ve 2. yıl önemli (P<0.05) bulunmuştur. Denemenin 1. yılında, en yüksek tane verimi RX 770 çeşidinde B- uygulamasında 1255 kg/da (a grubu) tespit edilmiş olup, bunu 1244 kg/da ile LUCE çeşidinin B+ parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise LG 60 çeşidinin B- (754 kg/da) ve B+ (817 kg/da) parsellerinden elde edilmiştir. Denemenin 2. yılında, en yüksek tane verimi P 3394 çeşidinde B+ uygulamasında 1625 kg/da tespit edilmiş olup, bunu 1382 kg/da ile DK LG 60 çeşidinin B- parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise RX 770 çeşidinin B- (573 kg/da) ve LUCE çeşidinin B+ (628 kg/da) parsellerinden elde edilmiştir.

Yıllar ortalaması olarak bor x çeşit interaksiyonunda, en yüksek tane verimi P 3394 çeşidinde B+ uygulamasında 1286 kg/da tespit edilmiş olup, bunu 1223 kg/da ile DK 585 çeşidinin B- parselleri ve 1152 kg/da ile P 3394 çeşidinin B- parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise 800 kg/da ile TTM 8119 çeşidinin B+ ve 914 kg/da ile RX 770 B- parsellerinde belirlendiği görülmüştür. Yıllar ortalamasına göre TTM 8119, LG 60, DK 585, DK 647, LG 55 ve PIAVE çeşitlerinde bor uygulaması ile tane verimlerinde sırasıyla % 14.7, % 14.0, % 12.6, % 9.5, %2.6 ve % 1.5’luk azalmalar olmuştur. Bor uygulaması ile P 3394, RX 770 ve MAT 97 çeşitlerinde sırasıyla % 11.6, % 10.5 ve % 9.3’lük artışlar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile verimlerinde önemli değişim görülmeyen çeşitler ise; BC 566 ve LUCE’dir.

4.1.3. Ereğli lokasyonu

Ereğli lokasyonunda melez mısır çeşitlerinin tane verimlerine ait 1. yıl, 2. yıl ve 2 yıl birleştirilmiş varyans analiz sonuçları Çizelge 4.5’de verilmiştir. Deneme yılları üzerinden tane verimine ait ortalama değerler ve Duncan grupları Çizelge 4.6’da verilmiştir.

Çizelge 4.5’de görüldüğü gibi tane verimi bakımından bor uygulamaları arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yıl, 2. yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemsiz bulunmuştur. Bor uygulaması sonucunda; 1. deneme yılında B- uygulamasında ortalama 1071 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise ortalama 1065 kg/da tane verimi elde edilmiştir. Denemenin 2. yılında B-

(27)

uygulamasında ortalama 987 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 984 kg/da tane verimi elde edilmiştir. Yıllar ortalamasına göre B- uygulamasında 1029 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1025 kg/da tane verimi elde edilmiştir (Çizelge 4.6).

Çizelge 4.5. Ereğli Lokasyonunda Tane Verimine Ait Varyans Analizi Sonuçları

1. Yıl 2. Yıl Yıllar Ortalaması

Varyasyon Kaynakları SD KO KO SD KO Yıl - - - 1 264619.39** Tekerrür 2 2873.859 1236.038 4 2054.949 Bor 1 592.628 103.846 1 596.314 Yıl x Bor - - - 1 100.16 Çeşit 12 41972.762** 26217.260** 12 67225.146** Yıl x Çeşit - - - 12 964.877 Bor x Çeşit 12 7961.822 5012.623 12 12761.439**

Yıl x Bor x Çeşit - - - 12 213.007

Hata 50 5981.112 3724.958 100 4853.035

Değişim Katsayısı (%) - 7.24 6.19 - 6.78

* 0.05’e göre önemli, ** 0.01’e göre önemli

Çizelge 4.6’da görüldüğü gibi, çeşitler arasındaki fark istatistiksel olarak 1.yıl, 2. yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemli (P<0.01) olmuştur. Denemenin 1. yılında Ereğli lokasyonunda en yüksek ortalama tane verimi DK 585 (1215 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile P 3394 (1158 kg/da), TTM 815 (1150 kg/da), LG 55 (1133 kg/da) ve DK 647 (1131 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 932 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre DK 585 çeşidi 1. grupta (a), P 3394 çeşidi 2. grupta (ab), TTM 815 çeşidi 3. grupta (a-c) yer alırken, TTM 8119 çeşidi en son gruba (f) dahil olmuştur. Denemenin 2. yılında en yüksek ortalama tane verimi DK 585 (1106 kg/da) çeşidinden elde edilirken bunu azalan sıra ile P 3394 (1053 kg/da), TTM815 (1046 kg/da) ve DK 647 (1035 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük ortalama tane verimi ise 874 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre, DK 585 çeşidi 1. grupta (a), P 3394 çeşidi 2. grupta (ab), TTM 815 çeşidi 3. grupta (a-c) ve TTM 8119 çeşidi en son grupta (f) yer almıştır.

(28)

Çizelge 4.6. Ereğli Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi Ortalamaları (kg/da) ve Ortalama Grupları

1. Yıl

2. Yıl

Yıllar ortalaması Değişim (%)

ÇEŞİTLER

B- B+ Ort. B- B+ Ort. B- B+ Ort. ( B+/B-)

TTM 8119 984 k-r 879 r-s 932 f 918 o-s 829 s 874 f 951 h-j 854 j 903 f -10.2

MAT 97 953 l-r 1023 h-o 988 ef 895 prs 948 l-r 922 fe 924 ıj 985 e-ı 955 ef 6.6

RX 770 1005 j-p 1073 c-k 1039 b-f 946 l-r 989 j-r 968 b-f 976 f-ı 1031 b-ı 1004 de 5.7 PIAVE 1067 d-k 1053 e-l 1060 b-f 984 k-r 978 k-r 981 b-e 1026 b-ı 1016 c-ı 1021 de -1.0

DK 585 1299 a 1130 b-h 1215 a 1174 bcd 1038 g-n 1106 a 1236 a 1084 b-f 1160 a -12.3

DK 647 1163 b-e 1099 b-j 1131 a-d 1054 e-l 1016 ı-o 1035 a-d 1109 b-d 1057 b-h 1083 bc -4.6

LUCE 972 k-r 994 j-p 983 ef 914 o-s 928 o-s 921 fe 943 ı-j 961 g-j 952 ef 1.9

TTM 815 1115 b-ı 1185 b 1150 a-c 1015 ı-o 1077 b-k 1046 a-c 1065 b-g 1131 ab 1098 b 6.2 LG 55 1149 b-f 1116 b-ı 1133 a-d 1041 f-n 1024 h-o 1033 a-d 1095 b-e 1070 b-g 1083 bc -2.3 LG 60 1051 f-m 1099 b-j 1075 b-e 967 k-r 1016 ı-o 992 b-e 1009 d-ı 1058 b-h 1034 cd 4.8

T 1595 1001 j-p 1010 ı-o 1006 d-f 934 n-s 943 m-r 939 d-f 967 g-ı 976 f-ı 972 de 0.9

BC 566 1024 h-o 1009 ı-o 1017 c-f 949 l-r 943 m-r 946 d-f 986 e-ı 976 f-ı 981 de -1.0

P 3394 1137 b-g 1178 bc 1158 ab 1037 g-n 1069 c-k 1053 ab 1087 b-e 1124 a-c 1106 ab 3.3

En düşük 953 879 932 895 829 874 924 854 903

En yüksek 1299 1185 1215 1174 1077 1106 1236 1131 1160

(29)

Yıllar ortalaması olarak değerlendirildiğinde en yüksek tane verimi DK 585 (1160 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan sıra ile P 3394 (1106 kg/da), TTM 815 (1098 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise 903 kg/da ile TTM 8119 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen tane verimleri arasında yapılan duncan gruplamasına göre, DK 585 çeşidi 1. grupta (a), P 3394 çeşidi 2. grupta (ab), TTM 815 çeşidi 3. grupta (b) yer alırken, TTM 8119 çeşidi en son gruba (f) dahil olmuştur (Çizelge 4.6).

Çizelge 4.5’de görüldüğü gibi, “bor x çeşit” interaksiyonu 1. ve 2. yıl önemsiz, yıllar ortalaması olarak önemli (P<0.01), bulunmuştur. Yıllar ortalaması olarak bor x çeşit interaksiyonunda, en yüksek tane verimi 1236 kg/da ile DK 585 çeşidinin B- parselleri ve TTM 815 çeşidinde B+ uygulamasında 1131 kg/da tespit edilmiştir. En düşük tane verimi ise 854 kg/da ile TTM 8119 çeşidinin B+ ve 924 kg/da ile MAT 97 çeşidinin B- parsellerinde belirlendiği görülmüştür. Yıllar ortalamasına göre DK 585, TTM 8119, DK 647, LG 55, PIAVE ve BC 566 çeşitlerinde bor uygulaması ile tane verimlerinde sırasıyla % 12.3, % 10.2, % 4.6, % 2.3, % 1.0 ve % 1.0’lik azalmalar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile MAT 97, TTM 815, RX 770, LG 60, P 3394, LUCE ve PIAVE çeşitlerinde sırasıyla % 6.6, % 6.2, % 5.7, % 4.8, % 3.3 ve % 1.9’luk artışlar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile veriminde önemli değişim görülmeyen çeşit ise T 1595’dir.

Bu sonuçlardan bor eksikliğinin olduğu Karaaslan ve optimuma yakın bor içeriğinin olduğu Ereğli lokasyonunda çeşit tepkilerinin farklı olduğu ve yıldan yıla da değişkenlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Karaaslan deneme arazisi toprakları 0.25 mg/kg bor içermekte olup, mısır için kritik sınır olarak kabul edilen 0.5 mg/kg’ın altında bora sahip olduğundan bor eksik bir alan, 0.8 mg/kg bora sahip olan Ereğli lokasyonu ise optimuma yakın bor içeren toprak olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, bu alanlarda bor uygulaması ile yetiştirilen mısır çeşitlerinden bazılarının verimi artarken, kimilerinin verimleri önemli ölçüde değişmemiş, diğerlerinin azaldığı belirlenmiştir. Bu sonuç mısır çeşitlerinde bordan yararlanma özelliklerinin birbirinden farklı olabilmesinden kaynaklanmaktadır (Tandan ve Nagvi, 1992; Subedi ve ark., 1993; Yau ve ark., 1995; Rerkasem ve Jamjod, 1997; Jamjod ve Rerkasem, 1999; Topal ve ark., 2002).

Şekil

Çizelge 3.1. Denemelerde Kullanılan Hibrit Mısır Çeşitlerinin Bazı Özellikleri  Çeşitler  Firmalar  Olum
Çizelge 4.2. Karaaslan Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi (kg/da) Ortalamaları   ve Duncan Grupları
Çizelge 4.4. Mikham Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi Ortalamaları (kg/da)  ve Duncan Grupları
Çizelge 4.6. Ereğli Lokasyonunda Farklı Bor Seviyelerinde Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinin Tane Verimi Ortalamaları (kg/da) ve  Ortalama Grupları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Redüksiyonsuz disk deplasman› hastalar›n›n muayenesinde ilk dikkat edilecek husus, açma s›ras›nda çene ucunun rahats›z- l›k olan tarafa do¤ru bariz bir

Rifat Osman, Süheyl Ünver’e materyal göndermekle kalmayıp, ayrıca Latin Harfleri ile alakalı olarak yaşanan siyasi, sosyal geliş- meleri de aktarıyordu: “İlk mektepler

a.)Wo warten deine Freundinnen? Sie warten……….Kino.. c.)Wo sind alle Schüler? Sie sind ………..Klassenzimmer. d.)Wohin gehen wir Morgen?...Konzert.. 6.) Ergänze „im , am ,um

Karfl›laflt›rmal› yaklafl›m› yan›nda, Euben’in köktencili¤i, bilgi ve güç yap›lar›na vurguyla Bat› taraf›ndan anlam› verilen modern olma flemalar›

A) Maupassant – Olay hikâyesi B) Çehov –Durum hikâyesi C) Sait Faik - Olay hikâyesi D) Ömer Seyfettin- Durum hikâyesi E) Memduh Şevket- Olay hikâyesi. 16. Olayın

Çalışma dav­ ranışları açısından ise kontrol ve deney grupları arasında &#34;çalışmaya başlama ve sürdürme&#34; davranışında fark anlamlı bulunmamış,

İntihar Girişimi Olan ve Olmayan Ergenlerin Kendini Kabul ve Depresyon Düzeylerinin Karşılaştırılması, Ankara, Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Beden

Ortaçağ’ın en önemli İtalyan matematikçilerinden biri olan Leonardo Fibonacci (1170-1250) özgün bir teori geliştirmiştir ki Fibonacci Dizisi veya Sayıları olarak anılan