• Sonuç bulunamadı

Olağanüstü durumlarda toplumsal dayanışma ve bütünleşmeye basının katkısı: Milli Mücadele dönemi Türk basını

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Olağanüstü durumlarda toplumsal dayanışma ve bütünleşmeye basının katkısı: Milli Mücadele dönemi Türk basını"

Copied!
338
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM ANA BİLİM DALI ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ BİLİM DALI

OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE

BÜTÜNLEŞMEYE BASININ KATKISI:

Millî Mücadele Dönemi Türk Basını

Doktora Tezi

Danışman:

Doç. Dr. Himmet HÜLÜR

Hazırlayan:

Bünyamin AYHAN

KONYA- 2005

(2)

ÖZET

Millî Mücadele dönemi toplumsal yapısı olağanüstü bir durum arz etmektedir. Olağanüstü durum toplumda eskinin bitmek ve yok olmaz üzere olduğu ve yerine yenisinin konamadığı durumlardan biridir. Uzun savaş dönemleri zorunlu olarak toplumda olağanüstü durumlara neden olmaktadır.

Basının ulus devlet ve modernleşme olgusuyla ilişkisi vardır. Toplumsal değişim ve toplumun yeniden yapılanmasında basın önemli işlevlerde bulunmaktadır. Aynı zamanda basın, olağanüstü durumlarda toplumsal bütünleşme ve toplumsal dayanışma olgusunu sağlayan öğelerden biridir.

Milli Mücadele basınının temel özelliklerine bakıldığında aynı durum görülür. Basın bir propaganda aracı olarak toplumda yer almaktadır. Anadolu’da yayınlanan bütün gazeteler, Matbuat ve İstihbarat Umum Müdüriyeti’nin kontrolü altındadır. Bu müdüriyet doğrudan Meclis Başkanlığı’na (aynı zamanda Ordu Komutanlığına) bağlıdır. Bu bağlılık haber ve bilgi kaynaklarına sahip olma, gazete çıkarma yetkisi, gazete ile ilgili diğer düzenlemeler ve maddî olanaklarla ilişkilidir. Gazetelerde resmî tebliğlerin yayınlanma zorunluluğu vardır. Aykırı hareket edenler ve yardım alamayan gazeteler ya baskı sayısını azaltmak yada bir zaman sonra yayın hayatına ara vermek zorunda kalmışlardır.

Olağanüstü bir durum olarak savaşlarda halk, gerekli bilgiyi cephe ve cephelerde harekâtları gazetelerden öğrenmek istemiş böylece gazete tirajları artmıştır. Savaş neticesini bekleyen halkta, bilgi açlığını gidermek için gazeteler normal baskılarına ilâveten el ilanı, ikinci baskı, akşam baskısı gibi baskılar yapmışlardır.

Millî Mücadele gazetelerinin dünya görüşü, belirlenmiş bir amaca yöneliktir. O da Milî Mücadele’ye katkıdır. Gazetelerdeki haber ve yazı dağılımı, bize Millî Mücadele toplumunda öne çıkan olayların neler olduğunu gösterir. Gazetelerde en çok yer alan haber % 30’larla dış dünya ile ilgili haberlerdir, gazetelerin birlik ve beraberlik ile ilgili haberleri % 20’lerdedir, Yunanlılar ile ilgili haberler ise gazete haberlerinin ortalama % 25’ini oluşturmaktadır. Ordu ve cephe haberleri % 20’ye tekabül ederken yerel haberler daha düşük olmaktadır.

Gazeteler toplumun üyeleri arasında ortak bir duygunun gelişmesine katkıda bulunmuştur. Özellikle olağanüstü durumda, gazeteler ortak düşmana karşı sembol ve anlamları temsil ederek ve taşıyıcılığını yaparak toplumsal dayanışma ve bütünleşmenin yaratılmasında önemli bir rol oynamışlardır.

(3)

SUMMARY

The social structure of the period of Turkish National struggle can be considered as an unordinary social condition. In unordinary condition, the traditional features of society tend to be extinguished and no new ones come forth. The long periods of war are inevitable causes of unordinary conditions of the society.

Press has a close relation with the phenomenon of nation-state and modernization. In social change and restructuration of society press has a central role. Specifically, in unordinary condition press plays one of the most important roles in social integration and social solidarity.

The press of the Turkish National Struggle has these main characteristics. It was used as an instrument of propaganda. All the newspapers in Anatolia were tied to The General Directory of Press (Matbuat Umum Müdürlüğü). This directory was directly controlled by the Presidency of the Grand National Assembly (at he same time by the Army Commandership). This control was related to possessing the resource of information and news, authorization to print a newspaper, financial support and other arrangements in having and publishing newspaper. Newspapers had to publish official papers. The newspapers that did not obey these regulations were not financially supported so that they needed either to decrease the number of newspapers printed or to pause publication.

In the unordinary condition, people had access to information about war solely through newspapers. So the sale of newspapers increased. In order to meet the need of information between people, second copies of the newspapers, hand notices and night editions were also published.

The ideology of the Press of Turkish National Struggle is determined by considering its role in this struggle. The distribution of the news and articles in the newspapers shows the significant events of this time. In newspapers, we see that 30 percent of the news was about external world, then news about social unity and solidarity occupied 20 percent, the news about Greece comprised of the 25 percent, and 20 percent of the news were placed about army and front lines.

The newspapers have contributed to the development of common feeling among the members of society. Especially in unordinary condition, newspapers had an important role in the creation of social solidarity and integration through representing and carrying symbols and events against the common enemy.

(4)

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR………..V TABLOLAR ve ŞEKİLLER LİSTESİ …………..………...Vİ

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM OLAĞANÜSTÜ DURUMLAR, TOPLUMSAL YAPI VE BASIN 1.1. OLAĞANÜSTÜ DURUM ... 16

1.2. OLAĞANÜSTÜ BİR DURUM OLARAK SAVAŞ... 18

1.3. TOPLUMSAL DAYANIŞMA ... 27

1.4. TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞME... 31

1.4.1.Toplumsal Bütünleşme Aracı Olarak Din ………....36

1.4.2.Toplumsal Bütünleşme Aracı Olarak Kitle İletişim Araçları………...39

1.5. KİTLE İLETİŞİM OLGUSU ... 42

1.6. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ İŞLEVLERİ …...……….44

1.6.1. Kitle İletişim Araçlarının Kamusal İşlevleri ... 46

1.6.1.1. Kamuoyunu Oluşturma ve Açıklama İşlevi ... 47

1.6.1.2. Kitle İletişim Araçlarının Propaganda İşlevi ... 49

1.7 TOPLUM, BASIN ve HABER... 54

1.8. SAVAŞ ve BASIN... 61

İKİNCİ BÖLÜM MİLLÎ MÜCADELE'DE MEVCUT DURUM 2.1. MÜTAREKE'DEN MİLLÎ MÜCADELE’YE ... 67

2.2. TOPLUMSAL YAPI ... 73

2.3. ASKERÎ DURUM ... 78

2.4. MİLLÎ MÜCADELE’DE SİYASÎ YAPI ... 89

2.4.1. Büyük Millet Meclisi ve Özellikleri... 96

2.4.1.1. Meclisin Yaptığı Önemli Faaliyetler ... 102

2.4.2. Millî Mücadele’de Siyasî Düşünceler ... 103

2.5. MİLLÎ MÜCADELE’DE EĞİTİM... 108

2.6. MİLLÎ MÜCADELE’DE EKONOMİK DURUM... 119

(5)

2.7. MİLLÎ MÜCADELE’DE NÜFUS ... 136

2.8. MİLLÎ MÜCADELE’DE KOMUOYU VE PROPAGANDA ... 143

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MİLLÎ MÜCADELE BASINI 3.1. II.MEŞRUTİYET'TEN MÜTAREKE'YE TÜRK GAZETECİLİĞİ ... 162

3.2. MÜTAREKE BASINI ... 165

3.3. MİLLÎ MÜCADELE ANADOLU BASINI ... 171

3.3.1. İrade-i Milliye Gazetesi ... 176

3.3.2. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi... 178

3.3.3. Açıksöz Gazetesi... 182

3.3.3. Albayrak ve Varlık Gazetesi... 185

3.3.4. Öğüt Gazetesi... 190

3.3.5. Babalık Gazetesi ... 196

3.3.6. Yeni Adana Gazetesi... 200

3.4. SAVAŞ DURUMU ve TOPLUMUN YÖNLENDİRİLMESİ:ANADOLU AJANSI ve MATBUAT VE İSTİHBARAT UMUM MÜDÜRLÜĞÜ... 202

3.5. MİLLÎ MÜCADELE’DE SANSÜR... 209

3.6. MİLLÎ MÜCADELE BASINININ GENEL ÖZELLİKLERİ... 219

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM METODOLOJİ VE VERİ ANALİZİ 4.1. İÇERİK ANALİZİ ... 229

4.3. ARAŞTIRMA SORUNU... 233

4.4. ÇALIŞMANIN EVREN VE ÖRNEKLEMİ ... 233

4.5. KATEGORİLENDİRME ... 234

4.5.1. Kategorilendirmede Dikkat Edilen Hususlar... 235

4.6. AÇIKSÖZ GAZETESİ BİRİNCİ SAYFA BAŞLIKLARI ... 235

4.6.1. Birinci İnönü Muharebesi Dönemi ... 236

4.6.2. İkinci İnönü Muharebesi Dönemi... 237

4.6.3. Sakarya Savaşı Dönemi ... 240

4.6.4. Başkomutanlık Meydan Muharebesi Dönemi ... 246

(6)

4.7. HAKİMİYET-İ MİLLÎYE GAZETESİ BİRİNCİ SAYFA BAŞLIKLARI ... 252

4.7.1. Birinci İnönü Muharebesi Dönemi ... 252

4.7.2. İkinci İnönü Muharebesi Dönemi... 255

4.7.3. Sakarya Savaşı Dönemi ... 257

4.7.4. Başkomutanlık Meydan Muharebesi Dönemi ... 263

4.7.5. Başlık ve Haber İle İlgili Yorumlar... 267

4.8. ÖĞÜT GAZETESİ BİRİNCİ SAYFA BAŞLIKLARI... 269

4.8.1. Birinci İnönü Muharebesi Dönemi (Konya)... 269

4.8.2. İkinci İnönü Muharebesi Dönemi (Konya) ... 271

4.8.3. Sakarya Savaşı Dönemi (Ankara)... 274

4.8.4. Başlık ve Haber İlgili Yorumlar ... 279

4.9. BABALIK GAZETESİ BİRİNCİ SAYFA BAŞLIKLARI... 280

4. 9.1. Sakarya Savaşı Dönemi ... 280

4.9.2. Başkomutanlık Meydan Muharebesi Dönemi ... 287

4.9.3. Başlık ve Haber İlgili Yorumlar ... 290

4.10. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİ GAZETELERİ BİRİNCİ SAYFA İÇERİKLERİ.. 291

4.10.1. Hakimiyet-i Millîye Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri ... 292

4.10.2. Açıksöz Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri ... 293

4.10.3. Öğüt Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri... 294

4.10.4. Babalık Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri ... 295

4.11. HABERLERİN ve DİĞER YAZILARIN YAPILANDIRILMASI ... 296

4.11.1. Yunanlılarla İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı... 296

4.11.2. Türk Ordusu ve Cephe İle İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı ... 297

4.11.3. Dış Dünya İle İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı ... 299

4.11.4. İç Haber ve Yazıların Dağılımı ... 301

4.11. 5. Birlik ve Beraberlikle İlgili İlk Sayfa İçeriğinin Dağılımı ... 302

SONUÇ... 305

KAYNAKÇA ... 312

(7)

KISALTMALAR

A.İ.T.İ.A: :Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi

A.Ü. SBF BYYO :Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu A.Ü.S.B.F. :Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi

AÇK: :Açıksöz gazetesi

ATESE :Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı BACA :Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Ankara

BTTD :Belgelerle Türk Tarihi Dergisi BYYO :Basın Yayın Yüksek Okulu G.Ü :Gazi Üniversitesi

H.Ü :Hacettepe Üniversitesi HİF :Hürriyet ve İtilaf Partisi HKM: :Hakimiyeti Milliye Gazetesi KTO :Konya Ticaret Odası s. :sayfa

S.Ü. :Selçuk Üniversitesi

SDÜ :Süleyman Demirel Üniversitesi TBMM :Türkiye Büyük Millet Meclisi

TBMMZC :Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi TTK :Türk Tarih Kurumu

TY :Tarih Yok

(8)

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ TABLOLAR

Tablo 1: Birinci Dünya Savaşında Avrupa Ülkelerinin İnsan Kayıpları………..79

Tablo 2: Sakarya Savaşı Türk ve Yunan Askeri Karşılaştırılması………87

Tablo 3: Birinci Mecliste Yer Alan Milletvekillerinin Meslekleri………101

Tablo 4: Milli Eğitim Vekilleri ………108

Tablo 5: Sanayi Mülkiyeti ve Etnik Yapı ………...120

Tablo 6: 1912 Anadolu Rum Nüfusu…..………138

Tablo 7: Millî Mücadele Anadolu’sunda Nüfus……….138

Tablo 8: İstanbul’da Yardım Alan Nüfus………...142

Tablo 9: Milli Mücadele Dönemi Yayınlanan Gazetelerin Çıkış Yerleri ve Tirajları………..222

Tablo 10: Hakimiyet-i Milliye Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri…….………292

Tablo 11: Açıksöz Gazetesi Haberleri İçerikleri………293

Tablo 12: Öğüt Gazetesi Birinci Sayfa Haber İçerikleri………..294

Tablo 13: Babalık Gazetesi Birinci Sayfa İçerikleri………..295

Tablo 14: Yunanlılarla İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı………...296

Tablo 15: Türk Ordusu ve Cephe İle İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı………...297

Tablo 16: Dış Dünya İle İlgili Haber ve Yazıların Dağılımı……….….299

Tablo 17: İç Haber ve Yazıların Dağılımı……….. 301

Tablo 18: Birlik Beraberlikle İlgili Sayfa İçeriğini Dağılımı………302

Tablo 19: Gazetelerin Haber ve Yazı Dağılımı………..303

ŞEKİLLER Şekil 1: Türkiye Komünist Partisi Soyağacı………...105

(9)

GİRİŞ

İletişim bilimi, insan ve toplumla ilgili farklı bilim disiplinlerinin metodolojik ve kuramsal olarak buluştuğu ancak bağımsız bir alan olarak görülebilecek bir kapsama sahiptir. Son dönemlerde teknoloji ve toplumda meydana gelen hızlı değişmeler iletişim biliminin önemini artırmıştır. Hızla gelişen iletişim teknolojileri insan ve toplum yaşamında belirleyici bir yere sahip oldukça iletişim bilimi bütün bu gelişmelerin anlaşılmasında hayati bir rol oynamaktadır. İletişimin bağımsız bir bilim olmasının yanında diğer disiplinlerin ilgi alanlarına giren konuların iletişim boyutu gittikçe daha fazla önemli hale gelmektedir. Enformasyon teknolojilerinin gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası olması yalnızca bugünün değil, geçmiş tarihsel gelişmelerin de iletişimsel kapsamının anlaşılmasını ve açıklanmasını gerektirmektedir.

Kitle iletişim araçlarının gelişmesi ile modernleşme süreci arasında karşılıklı bir etkileşim olmuştur. Modernlik, siyasal anlamda üç aşama olarak nitelendirilebilir. Bunlar, imparatorluktan ulus devlete geçiş, ulus devletin ulusal sınırlar içerisinde etki alanlarını artırarak gündelik hayatın bir çok alanında devletin düzenleyici rolünün artması ve daha da önemli olan halkın katılımına dayalı sistemlerin ortaya çıkmasıdır. Sadece siyasal sistemler değil, ekonomik sistemlerde bu anlamda büyük değişime uğramıştır.

İletişim sistemleri modernlik adına değişimde kilit rol oynamışlardır. Ulus içinde toplumu bir arada tutmak için tanıtım ve propaganda aracı olduğu gibi, insanları ikna etmede hem barış hem de savaş zamanı önemli görevler üstlenmişlerdir. İletişim aygıtları, modernleştirme araçlarıyla birlikte kamusal düzenin sağlanmasında etmenlerden biridir. Bununla birlikte zamanın ve mekanın yeniden örgütlenmesi ve bizzat tecrübelerin temel olgularını şekillendiren araçların başında gelir (Murdock 1999:240-245). Modernleşme, bu sürece sonradan katılan batı dışı toplumlarda ulusal kimliğin oluşumunu da beraberinde getirir. Bu çerçevede özellikle ulus devletin ortaya çıkışında ve ulusal bilincin oluşumunda diğer etkenlerin yanında iletişim teknolojilerinin vazgeçilmez bir etkisi vardır. Özellikle gazete bu konuda ana unsurlardan biridir (Anderson 1993). Türk milliyetçiliği, Macar milliyetçiliği ve Yunan milliyetçiliği gibi imparatorluk içinde yer alan halkların gelişmesinde, ortak dilin gelişimi ve edebi bir alan yaratılmasında iletişim aygıtları, hayali birlikteliğin sağlanmasında basın, önemli işlevlerde bulunmuşlardır.

Tarih, yalnızca olmuş bitmiş olayların bir dökümünü yapmak değil, aynı zamanda onları bugünkü öncelikler doğrultusunda yeniden düzenlemektir. Bu anlamda, tarih yazımında birbiriyle rekabet halinde olan ulusalcı, etnikçi veya köktenci anlayışların ağırlığı

(10)

hissedilmektedir. Tarih her gün yeniden yazılmakla ve yeni bir kapsama kavuşmaktadır. Bütün ideolojiler, tarih, birey ve toplumla ilgili bir bakış açısına sahiptirler. Bu nedenle geçmişe karşı nerede durduğumuz ve geçmiş, bugün-gelecek arasındaki ilişkilerin nasıl olduğu gibi konular herkes tarafından hayati önem taşıyan konular olmakla kalmazlar, aynı zamanda vazgeçilmez bir nitelik taşırlar (Hobsbawm 1999:40; Ayhan 1999). Toplum ve devlet için tarih, amaca uygunluk olarak görülür. Eğer böyle bir tarih yoksa, tarih hemen yeniden icat edilen bir olgu olarak karşımıza çıkar (Hobsbawm 1999:9).

Diğer taraftan savaş, hem bireysel, hem devleti oluşturan öğeler arasında olduğu gibi hem de devletler arasında görülen, olağanüstü durumlarla ilgili bir olgudur. Savaş, toplumsal değişmeyi hızlandırmanın yanı sıra, zorla kültürleşme, göç ve nüfusun yapısını bozmak gibi bir çok olumsuz sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Savaşın neden olduğu olumsuzluklar milletlerin varlığını tehdit edecek boyutlarda olması, savaş ile ilgili çalışmaları da vazgeçilmez kılmaktadır (Çakır 2004:4). Savaş tarihin en gerçekçi olgularından biri olarak biliminin vazgeçilmezidir. Tarih bilimi hiçbir zaman savaş ve şiddeti yadırgamaz. Çünkü tarih biliminin kökeninde medeniyetin oluşumu kadar, medeniyetlerin yıkımı da yer almaktadır.

Tarihin olguları hiçbir zaman bize bir netlik içinde gelmezler, çünkü aşırı netlik içinde varolmazlar veya varolamazlar, gerçekler her kayıt tutanın zihninden kırılarak bize yansırlar. Bu anlamda tarih, yorum demektir. Tarihçi, incelediği insanların zihniyetleri ve eylemlerinin gerisindeki düşüncelerini hayal gücü vasıtasıyla kurgulayarak anlamaya çalışır. Diğer taraftan, tarih incelemesi bugünün bakış acısı ile yapılır, geçmiş bugüne ait gözlemlerle anlamlı kılınmaya çalışılır. Tarihin kullandığı kavramların anlam yükleri bugünün içinde bulunur (Carr 1996:29-32). Farklı anlamlar ve tutumlar doğal olarak tarih yazımına da yansır. Mevcut bakış ve yorum farkları tarihin farklı yorumlarını da beraberinde getirir.

Toplum ve tarih ilişkisi beraber ele alındığında, üç çeşit tarihin varlığından sözedilebilir. Bunlar anıtsal tarih, eskiyi koruyucu tarih ve eleştirici tarihtir (Nietzsche 1998:75). Resmî tarih, iktidar, ideoloji ve bürokrasi (akademi ve ideoloji çerçevesinde oluşturulmuş kurumlar) sacayağında oluşmuş ve buna göre bir geçmiş bilgisi sunan tarihtir. Resmi tarih, belirlenmiş süzgeçlerden geçirilmiş, referansları verilmiş, otoritesi sağlamlaştırılmış bilim adamları ve kurumların tekelinde üretim merkezleri ve elemanlarıyla devasa bir örgüt ve belge yığını halindedir. Tarih yazımında, resmi ideoloji, iktidar ve tarihçiler arasında birbirine karşı üstünlük veya alıntılama değil, birbirini destekleyen olgular mevcuttur. Yazımlar, içinde bulunduğu iktidarın söylemi içerisinde yaşamazlarsa hayat bulma olanağı azalır. Diğer taraftan iktidarında kendini tanımlayacak ve meşruiyet zeminlerini oluşturacak tarihçilere ihtiyacı bulunmaktadır.

(11)

Böylece ideoloji, resmi tarih ve resmi kurumlar arasında karşılıklı ilişkiler bulunmaktadır. Rusya örneğinde olduğu gibi resmî tarih, belirlenmiş teoriler çerçevesinde ele alınır. Marxsist teori çerçevesinde oluşturulan tarih ve tarihsel gerçeklik sadece sınıfsal acıdan alınan olay ve olgularla değerlendirilir. Bu acıdan tarih, “resmileştirilmiş toplumsal geçmiş,

meşruiyet zemini ve bugünün kalıbını belirleyen çerçeveyi oluşturduğu için oldukça katıdır”

(Hobsbawm 1999:19). Böylece resmi tarih, ulusun benimsediği ideolojiye ve kurgulandığı kurumların amaçlarına hizmet eder.

Amaç için tarih oluşturma bütün ulusların kullandığı yöntemlerdendir. Gelişmiş Avrupa’da resmî tarih eğitimi, ulusal kimlik yaratma ve kimliği güçlendirmede kullanılan bir araçtır. Buradan hareketle ulusçuluk hareketleri ve tarih yazımı arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır (Ersanlı-Behar 1996:21). Türkiye acısından resmî tarih söylemi, yeni bir devlet ve yeni bir medeniyet vurgusu üzerine inşa edilmiştir. Atatürk dönemi oluşturulan resmî tarih tezi1 daha sonraki dönemlerde yelpazesini iyice genişletmiştir. Özellikle 1960’lardan önce

referans verilen İslâm öncesi tarihe, bu tarihlerden sonra marxsist tarih perspektifi de eklenmiştir (Ocak 1996:8-9). 1980’lerden sonra Türkiye’de resmî tarih anlayışı olarak Türk-İslâm sentezi ağırlıklı bir yaklaşım sergilemiştir. Osmanlı padişahları ve ünlülerinin resimleri yoğun bir şekilde bastırılıp devlet daireleri astırılması da bu dönemdedir. Bu dönem aynı zamanda Osmanlıcılık fikirlerinin tekrar oluşmaya başladığı dönemdir2. Osmanlı Devleti hakimiyeti altında yaşamış olan devletler, bu günlerdeki iç huzursuzluk ve kargaşalar nedeniyle dünya siyasetini etkiler duruma gelince, Osmanlı bakış açısı da zorunlu olarak kendini hissettirmiştir. Tarih yazımı ile ilgili olarak Osmanlı dönemi toplumsal yapısından hareketle bir çok yaklaşım öne çıkmıştır3.

Türkiye’de tarih yazımı açısından Millî Mücadele dönemi tarihini ele alan dört yaklaşım mevcuttur. Bunlar resmî bakış acısıyla oluşturulmuş tarih metinleri4, marxsist

1 Türkiye’de resmî tarih tezinin oluşum aşamaları ve buna Avrupa tarih yazıcılığının etkisi ve Osmanlı bakış açısı için bakınız; ERSANLI Behar 1996. İktidar ve Tarih, Türkiye’de Resmî Tarih Tezinin Oluşumu

(1929-1937), Afa Yayıncılık, İstanbul

2 Özellikle Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılı kutlamaları ve bunun üzerine ortaya konan onlarca eser, Osmanlı’yı merkeze alan bir tarihi yaklaşım sergilemektedir.

3 Osmanlı tarihini anlaşılması için bakınız; İslâmoğlu İnan Huri 1998. “Hukuk, Mülkiyet,Meşrutiyet, Mukayeseli Bir Tarih Yazımı İçin Bir Öneri”, Osmanlı’dan Cumhuriyete, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.

4 Bu metinler, okullarda okutulan inkılâp tarihi dersi içerikleridir. Resmî metinlere dayalı bu dersler, bütün okullarda ders müfredatı içerisindedir. Temeli Mustafa Kemâl Atatürk’ün Nutuk adlı eserine dayanır. Atatürk bu eserini 1927’de Meclis kürsüsünde okumuş ve yayınlamıştır. Eserde Atatürk, geçmişten o zamana kadar geçen sürede bütün muhalifleri ile hesaplaşarak, bir Millî Mücadele tarihi yazar (Zürcher 1995:13,155). İnkılâp tarihi derslerinin en büyük sorunu ise; tarihi bir öğretiden öte Millî Mücadele’nin askerî taraflarının ön plâna çıkarıldığı, sosyal tarafın geriye itilip, kazanılan savaşlarla beraber tarihin âdeta bir kahramanlık öğretisi şeklinde olmasıdır. Örneğin Millî Mücadele’nin kaybedilen muharebeleri, Eskişehir ve Kütahya Muharebeleri üzerinde neredeyse hiç durulmaz.

(12)

literatürden etkilenen metinler5, Türk-İslâm sentezi metinler6 ve İslâmcı bakış ile oluşturulmuş metinlerdir.7 Yazılan bütün eserler bu yaklaşımlardan biri veya bunların kesiştiği diğer yaklaşımları kullanmaktadırlar. Her yaklaşımın kendine göre doğruları, olmazsa olmazları vardır. Bunun nedeni bir olguyu ele alırken veya tanımlarken ortaya çıkan görüş farklılıklarıdır. Özellikle bu tarihi bir olay ise, neden-sonuç ilişkisi bağlamında değişik görüş acılarının olması, olmamasından daha doğaldır. Fransız İhtilali, Rus Devrimi, kapitalizmin doğuşu, Birinci Dünya Savaşı, birer gerçeklik iken, nedenleri konusunda onlarca fikir ileri sürülebilir.

Millî Mücadele tarihini yazma konusunda Türkiye Cumhuriyeti hassas bir yol takip etmiştir. İlk muhalif hareketlerden bu tarafa, sürekli farklı yaklaşımla eleştirel tarih yazma girişimleri engellenmiştir. Bunların başında şüphesiz Millî Mücadele dönemi Doğu Vilâyetleri Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın toplatılan kitabı gelir. Sürekli gündemden düşmeyen bu kitap daha sonra yayınlanmış, tekrar toplatılmış, tekrar yayınlanmış, âdete insanlar da değişik bir şeyler var mı? hissi uyandırmıştır. Belgelere dayandırılarak yazılan bu kitap, Nutuk’ta olduğu gibi âdeta bir belgeler geçididir. Ancak resmî ideolojiden oldukça zor izin alınabilmiştir. Millî Mücadele tarihini eleştirel olarak ele alan çalışmalar, ağırlıkla olarak sol bakış acısı veya yurt dışında yapılan çalışmalardan gelmiştir8.

Millî Mücadele tarihi hakkında değişik iddialar ortaya atılabilir. Ancak bu iddialar olağanüstü bir durumda yapılan çabaları ve işleri ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Olumsuz iddialar olsa da ortada bir gerçek vardır. Mütareke Dönemi, İstanbul’da rütbe olarak daha büyük paşalar var iken bunların görevi kabul etmemeleri, Mustafa Kemâl Paşa’nın istekli olması, Mustafa Kemâl Paşa’yı Anadolu’daki komutanların9 kabullenmesi ve kongreler toplanarak milletin savaşa hazırlanması toplumsal dayanışma ve bütünleşme adına büyük bir başarıdır. Mustafa Kemal Paşa’dan önce Anadolu’da yer yer kıvılcım ateşi yanmıştır ve bunları birleştirecek bir komutan beklenmektedir. Mustafa Kemâl Paşa böyle bir

5 Kemâl Tahir’in “Bir Mülkiyet Kalesi” ve buna benzer eserlerinde olduğu gibi ATÜT ve Nazım Hikmet çerçevesinde oluşan daha sonra Doğan Avcıoğlu ve ekibi kişilerin yayınlarında görülen görüşler bu yaklaşımı ortaya koyar.

6 Bu metinler özellikle Tarık Buğra’nın romanlarında görülür. Akademik tarih olarak, Osman Turan, Erol Güngör, Nihal Atsız (Türkçü) eserleri bunlardandır.

7 Kadir Mısırlıoğlu, Vehbi Vakkasoğlu, Hasan Hüseyin Ceylan, Mustafa Müftüoğlu’nun eserleri bu çerçevede ele alınabilir.

8 Armstrong H.C. 2001. Bozkurt, Çeviren Ahmet Çuhadır, Kum Saati Yayınları, İstanbul, Yurtdışı yayınların başında şüphesiz Millî Mücadele’ye farklı bir yaklaşımla Erik Zürcher’den (1995) gelir. Millî Mücadele’de

İttihatçılık” eseriyle, İttihat Terakki’yi Millî Mücadele’de ön plâna çıkarır.

9 Anadolu’da o dönem görev yapan etkili komutanların askerlik geçmişine bakıldığında ortak noktalarının Hareket Ordusu’nda görev yapmaları görülür.

(13)

zamanda Millî Mücadele’nin liderliğine soyunmuştur10. Böylece Mustafa Kemâl Paşa’nın önderliğinde toplanan meclis ve ona bağlı olarak çalışan kuvvetler, halkın desteğiyle sonuca ulaşmışlardır.

Bu çalışmada temel olarak Millî Mücadele dönemi yayınlanan gazetelerden hareketle, toplumsal dayanışma ve bütünleşme olgusunda basının üstlendiği rol açıklanmaya çalışılacaktır. Olay ve olgulara basın gözüyle bakılmasıyla, tarih söylemini oluşturulan kaynaklar ve mevcut yayınlar arasından seçilen örneklemlerle toplumsal durum analizi yapılması amaçlanmaktadır. Basın, içeriği ve politikasıyla, kullanıldığı kavram ve sözcüklerle, basının-toplum ilişkisinde şimdiye kadar görülmemiş bir birliktelik sağlanmıştır. Bu açıdan gazetelerin geçirdiği evreler toplumsal açıdan da anlamlıdır. İletişim tarihi diğer tarih bilimine ilâve olarak, toplumların geçirdiği evrelerin ve gelişim çizgisini gösteren (iktidar-ideoloji-birey) bir olgudur.

Türk basın tarihine baktığımız zaman, basının devlet tarafından kurulup11, çeşitli

vesilelerle büyütülüp, geliştirilmesine rağmen toplumda rağbet görüp görmemesi bir tarafa, hep gazete özelliğine ek birtakım görevler üstlendiği ve bu görevlerle toplumsal vazifesini görmeye çalıştığı kabul edilmektedir. Ancak Sinasi’nin agah efendi ile çıkardığı Tercüman-ı Ahval ile gazetecilik toplumda yer almaya başlar (Tanpınar 2001:161). Ancak Osmanlı basını batıda olduğu gibi tarihsel süreçleri (Habermas 1997) geçirmemesi ve toplumsal ihtiyaçlardan doğmaması (Alemdar 1981), basınının fonksiyonlarının azaltılarak, bir ihtiyaçtan öte, halka bilgi verme aracı olarak kullanıldığı iddia edilebilir. Ancak Osmanlı devleti ve aydınları gazeteciliği ekonomik bir sürecin ürünü veya aracı olarak değil, toplumu ve bireyleri eğitmenin ve bilgilendirmenin araçlarından biri olarak görmektedirler. Bunun içindir ki gazeteler aynı zamanda kütüphane kitapları basan ve değişik konularda yayımlar yapan kuruluşlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Haber ajansçılığından öte toplumsal sosyalizasyon ve dönüşüm ana düşünce olarak görülmektedir.

Osmanlı’da toplumsal dönüşümler12 hızlandıkça bunu takip eden süreçte, kurumlar zorunlu olarak buna ayak uydurmak zorunda kamışlardır. Basın kurumu da bunlardan biridir. Devletinin uyguladığı politik süreçlere bağlı olarak toplumsal yapıda istenilen yeri bulamayan basın, meşrutiyet sistemini getirmek isteyen aydınların sesi olarak görev yapmakta iken,

10 Liderlik olayını Erzurum Kongresi çözmüştür. Kâzım Karabekir Paşa’nın desteğiyle Mustafa Kemâl Paşa, sivil anlamda liderliğini ilân etmiştir.

11 Basın araçlarının başlangıçta ekonomik gereksinimleri nedeniyle bazı ülkelerde (Osmanlı) bu kurumların oluşumu, devlet tarafından tesis edilmiş ve devlet denetimi altında gelişmiştir (Habermas 1997:317).

12 18. yüzyıl bütün dünyada devrimler, toplumsal dönüşümler, olağanüstü durumların hep birden yaşadığı dönemdir. Fransız İhtilali’nden, Amerikan Bağımsız Savaşı’na, İtalya’nın oluşumundan, Osmanlı-Rus Harbi’ne kadar bir çok savaş ve olağanüstü olaylar bu yüzyılın basit birer gerçeği olarak görülmüştür.

(14)

sansürün mühründen sayfalarını kurtaramamıştır. Bunun üzerine devrimci nitelikte yurtdışında yayınlara başlayan gazeteler, ilk olarak toplumda bir güç olduklarını hissettirmeye başlamışlardır (Göçmen 1995). Osmanlı’da modernleşmenin gelişim süreci ile ülkede basın, reformcu ve ulusçu bilincin gelişmesini sağlayan öğelerden biri olmuştur. Değişim yanlıları için basın, siyasal eylem aracı, kitleleri bilinçlendirme ve eğitmenin en etkili yönlerinden biri olarak görülmektedir (Yavuz 1981:211).

Avrupa ülkelerin önemli başkentlerinde Osmanlı aydınlarınca yapılan gazetecilik, Osmanlı başkentini rahatsız ettiği gibi yeni siyasal değişimlerin da başlangıcı olmuştur. Her ne kadar illegal örgütlenmeler etkili gibi gözükse de bunların sesinin duyurulması ve kamuoyu oluşturulması ancak basınla sağlanabilmiştir13.

Toplum ilk olarak bu dönemde siyasal parti çatışmalarına girmiş, siyasi parti sözcülüğü için basın çılgınlığı ortaya çıkmıştır. Bu dönem İttihat Terakkinin en güçlü rakibi Hürriyet ve İtilaf Fırkası’dır14. İktidarda bulunan İttihat ve Terakki, HİF (Hürriyet ve İtilaf)

Partisi elemanlarını Anadolu’nun değişik yerlerine sürgüne göndermiş, böylece İttihat ve Terakki tek başına ayakta kalmıştır. Ayrıca İttihat Terakki Dönemi, basın acısından eleştirilere karşı gazeteci öldürme olaylarının yer aldığı bir dönem olarak yer almaktadır (Şapolya 1969; Topuz 2003; İnuğur 1992; Oral 1968). Ancak devletin çöktüğünü gören İttihat ve Terakki (bazılarına göre bizzat çökerten) ulusçu bir anlayışla Anadolu’ya sarılmıştır. İlk sosyal tabanlı parti olarak İttihat Terakki, ülkenin her tarafına yayılmış teşkilatlarıyla görülmeyen bir devletin çatısını oluşturmuştur.

Bu dönem toplum psikolojisindeki hakim durum komitacılıktır. Balkanlardan başlayarak bütün Osmanlı topraklarına yayılmıştır. Bu özellik İzmir’in işgalinden sonra oluşturulan, Reddi İlhak ve Müdafaa Hukuk Cemiyetleri’nin temelindeki psikolojidir.

1911’de Trablusgarp’la başlayan savaş ve 1912 Balkan Savaşları yenilgisi, Osmanlı Devleti’ni âdeta tarihten silinecek bir duruma getirmiştir. 1913’te İkinci Balkan Muharebesi’nde kısmen zafer kazanılsa da savaşlar memleketin durumunu iyice çıkmaza sokmuştur. Felaketin büyüğü daha sonra gelmiştir. 1914’de Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması Osmanlı Devleti’ni âdeta sonu gelmez bir yıkılışa götürmüştür.

13 Gazetelerin savundukları siyasal sistemin Osmanlı’da uygulama imkânı olmamasına rağmen bu kadar yoğun yayın yapmaları, arkalarında hep başka sebeplerin olduğu çağrışımı yapmıştır.

14 Bu fırka ile Mütareke Dönemi kurulan İtilaf Partisi aynı partiler değildir. Temel özellikleri İttihat ve Terakki’ye karşı çıkanlar olarak kabul edilse de, kişiler, örgütlenme ve teşkilatçılık acısından ilk partinin, İttihatçılardan aşağı kalır tarafı yoktur. İkincisi ise bilindiği gibi bir saray partisidir. II. Meşrutiyet dönemi sosyo-ekonomik olaylar ve siyasi yapı için bakınız; BİRİNCİ Ali 1987. Hürriyet ve İtilaf Fırkası, II. Meşrutiyet

(15)

Basın açısından II. Meşrutiyetle başlayan devrim günleri, her ne kadar bayram olarak kutlansa da (Gerede 2002:59) bu bayram sevinci çok kısa sürmüştür. Basın için bayram sansürün kalktığı ve özgürce yayın yapmanın tescillendiği gündür. Ancak 1909 Matbuat Kanunu’yla birlikte eski duruma dönüş başlayacaktır. Bu özgürlük daha sonra Millî Mücadele döneminin başlangıcında aynı özelikleri gösterecektir. Sansürsüz yayınla başlayan dönem daha sonra resmî olarak sansür olmasa da dolaylı olarak sansürle kendini hissettirecektir.

1908 ve 1922 yılları arası Anadolu’da devrimler ve savaşlar dönemidir (Douglas 2001:95). Bazı yazarlar ise 1912 ile 1922 yılları arasında 10 yıl süren savaş olgusunun öne çıkarmışlardır (Altay 1970). Trablusgarp’tan Balkanlar’a ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne kadar geçen yıllarda toplum siyasi ekonomik ve kültürel olarak tarihinde hiç uğramadığı kadar değişime uğrayıp sıkıntılara düşmüştür. Toplumsal dengeler alt üst olmuş, kahramanlar ve hainler olgusunda15 izler karışmış, oluşturulan izler ise daha sonra birden bire, değişik amaçlar için başka izlere eklenmiştir. Bireylerin psikolojisi de bu süreçten etkilenmiştir16. Toplum ve birey için bu dönem olağanüstü bir durum niteliğindedir. Her

tarafta kriz vardır.

Birinci Dünya Savaşı modern bir savaştır. Modern savaşlarda olduğu gibi ülkenin bütün bireylerini kapsamış, eli silâh tutabilecek herkesi zorunlu askerlik istihdamı altında toplayarak, hayal edilemeyecek miktarda silâh ve askerî malzeme toplanmaya çalışılmıştır. Üretim tüketim süreci savaş durumu ve stoklarına göre ayarlanmış, sonuçta korkunç yıkım ve sefaletlere yol açan, savaşa katılan bütün ülke insanlarının derinden etkilendiğini durumlar ortaya çıkmıştır (Hobsbawm 1997:63). İnsanların bu kötü günlerinde yazılı veya sözlü haberleşme sistemlerinin büyük bir kısmı, kişileri etkileme amacı güttüğüne göre (Brown 2000:10), basın araçları savaşta, (olağanüstü durumda) eskisine oranla insanları daha fazla etkilemek için çaba sarf etmiştir.

Bu durum zorunlu olarak propaganda olgusunu beraberinde getirmiştir. Propaganda Birinci Dünya Savaşı’nda ilk olarak, modern bir savaş aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. Uçaklardan atılan bildiri ve beyannameler, savaşan askerleri etkilediği gibi, halkın morali

15 Örneğin Meşrutiyet dönemlerindeki olaylarda vatan haini kimdir?, iktidarda olanlar mı? muhâlefette olanlar mı? Aynı soru Millî Mücadele’nin ilk döneminde de sorulur. Halk için asker kaçakları (yerli eşkıyalar) militanlar tarafından soyulmak, yoksa öldürülmek mi? Yoksa güçlü devletlerin askerlerinin çağrılması mı, ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü durumlardan dolayı mandacılık iyi mi kötü mü? Eğer bu sorulara bugünkü bakış acısıyla bakarsak elbette bir çok vatan haini damgası yiyecek kişi bulunacaktır. Ancak günün şartlarında tam bir karar verememe sorunu vardır. Bu da toplumsal krizin kendisidir. Kime? kimin için? neden güveneceksin? bu oldukça zor bir karardır. Meşruiyeti olmayanların meşruiyet iddia etmesi karşısısın da nasıl bir tavır takınılacaktır. Sistemin meşruiyet kazanması için ise biraz daha beklemek gerekecektir. Bu da oldukça zor bir bekleyiştir. 16 Bu konuda örneklem olacak insanların başında gazeteciler gelir. İttihatçılıktan solculuğa, komünizmden Kemâlizm’e kadar değişik çizgiler içinde bulunan bazı gazeteciler, o günün insan karakterlerini yansıtmada önemli ipuçları verebilir.

(16)

üzerinde de etkili olmuştur. Propaganda sadece düşmanla sınırlı kalmamış, ülke içinde de birlik ve beraberlik içinde uygulanmıştır. Çünkü, “Savaşın kazanılması her şeyden önce

savaşan tarafların iç bütünlüklerinin sağlanmasına dayanır. Halkın kendilerini savaşa sokan liderlerin ve ordunun arkasında kenetlenmesi, savaşın kazanılmasının ön şartıdır. Birlik bütünlük stratejileri çoğunlukla bir dış tehdit ve tehlike tanımıyla ve bunu halka kabul ettirmeye dayanır” (Tılıç 2001:159). Halkın kabul ettiği birliktelik, aslında görmediği diğer

insanlarla beraber bir ulus olduğu düşüncesidir. Aynı vatan topraklarında yaşayan, aynı tarihi geçmişe mensup ve aynı dili konuşan bireyler, birbirlerini görmedikleri halde ortak sorunlar karşısında bir bütünün parçaları gibi birlikte mücadeleye girişebilmişlerdir.

Propaganda, ulus devlet olgusu ve modern savaş tekniği sayesinde gerçekleşen bu duruma ekonomik yapıda, en azından yayıncılığın gelişmesi aracılığıyla, Avrupa’da popüler, halk dili temelli milliyetçiliğin yaratılmasına katkıda bulunmuştur (Anderson 1993:57). Okuma yazma oranlarının artmasıyla beraber, arz talep dengesinde gazete ve yayınevleri satışlarını artırmak için hayali savaşları konu alan yazı dizileri ve popüler kitaplar basmışlardır. Popüler kültür seviyesinde, hayali savaş senaryoları içeren romanların hayalleri kamçılaması, Avrupa halklarında bir savaş beklentisinin oluşmasına neden olmuştur (Criss 2003:36).

Ulusun hayal edilmesi, modellenmesi, uyarlanması ve dönüştürülmesi yüzyılın büyük savaşlarını olağandışı kılan şeylerdir. Ancak bu savaşların en büyük özelliği öldürülmelerine izin verdiği insan sayısının emsalsizliği değil, ne kadar çok sayıda insanı canlarını vermeye ikna edilebildiğidir. Ölenlerin sayısı öldürenlerin sayısını kat be kat aşmıştır (Anderson 1993:161). Yaratılan milliyetçilik kendini feda etmek için yeni argümanlar geliştirmiştir. Yirminci yüzyılın insanlık tarihindeki en kanlı ve en yıkıcı dönem olduğunu söyleyen Giddens (2000: 380) büyük kısmı ardı ardına patlayan iki dünya harbine ait olmak üzere, bu asırda toplam 100 milyon insanın savaşlarda öldüğünü, bunun da günlük ortalama 3500 ölü demek olduğunu iddia eder.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda yaklaşık olarak 22 milyon nüfusa ve 2.850.000 kişilik bir orduya sahiptir. Dört yıl değişik cephelerde savaşan ordu ve onu destekleyen halkın gücünü tüketmiştir. Savaşın sonunda mevcut asker sayısı yüz binin bile altına düşmüştür. Mondros Ateşkes Antlaşması’yla birlikte, Anadolu hariç diğer bütün bölgeler Osmanlı’nın elinden çıkmıştır. Anadolu ise işgal devletleri tarafından yer yer işgal edilmeye başlamıştır.

Fiili olarak Mütareke dönemi başlamıştır. Durumun vahametini gören bazı ileri gelenler son durum ile ilgili olarak soru sormaya başlamışlardır. Ne olacak bu memleketin

(17)

hali? Sorusu ister istemez olağanüstü durumlarda dedikodu ve söylentilerin yardımıyla, toplumu harekete geçirecek mekanizmaları ortaya çıkarmıştır. Bunu destekleyen bir diğer olgu, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali ve Doğu Anadolu Bölgesi’nin bazı vilâyetlerinin Ermenilere verileceği iddiasıdır. Bu iki durum, Anadolu halkını İstanbul’dan habersiz yerel olarak örgütlenmeye götürmüş, meclisin açılıp, olağanüstü bir meclis olarak yargı, yürütme ve yasama faaliyetlere geçinceye kadar devam etmiştir (Tanör 1998).

Yerel örgütlenmeler kendi silâhlı gücünü de kendi oluşturmuştur. Ancak bu güçler başlangıçta olumlu etkilere sahip iken daha sonra halkın manevîyatını bozan etkenlerden biri olmuştur. Gönüllü halk harekâtlarında bireyin kişilik duygu ve düşünceleri ön plâna çıkmıştır. Şahıslar şöhret kaygıları gösterirken, toplum nazarında sivrilmek, üstün görünmek gibi basit duygularını ön plâna çıkarmışlardır (Aydemir 1971:148). Diğer yandan yerel kongreler Kars’ta ve Batı Trakya’da devlet kuracak kadar iyi örgütlenmişlerdir (Tanör 1998:315-319).

Atatürk, Millî Mücadele döneminde en güçlü taraftarlarını din adamları arasında bulmuştur. Dinî grup ve liderlerden açıkça yardım görmüştür. Sivil halk biraz daha şüpheli yaklaşmıştır. Atatürk örgütlenmiş topluluklar olan İttihat ve Terakki’ye karşı da mesafeli yaklaşmıştır. Ancak bir çok yerde Kuva-yı Millîye’nin çekirdeğini İttihatçılar oluşturmuş ve bu dernekleri yönetmişlerdir (Kinross 1972:270). Zürcher (1995) biraz daha ileri giderek Mustafa Kemâl Paşa’nın Anadolu’ya geçişinden örgütlenmelerin yapılması ve diğer yapılan faaliyetlere kadar her şey de İttihatçıların olduğunu iddia etmiştir.

Millî Mücadele Ankara’sının gelişmesi, 16 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusan’ın kapatılması, ileri gelen aydınların tutuklanarak Malta’ya sürülmesi ve aynı gün Dürrizade Abdullah’ın yayınladığı fetva ile Mustafa Kemâl ve arkadaşlarının şaki ilan edilerek öldürülmelerinin caiz olduğu ilan edilmesi ve buna karşılık Ankara’nın fetvaya cevap vermesiyle başlamıştır. İstanbul hükümetinin yayınladığı fetvalar uçaklarla bütün Anadolu’ya dağıtılmış, padişahta ilan ettiği asilerden kurtulmak için halife ordusunun kurmak zorunda kalmıştır (Karpat 1996:52). Fakat Mustafa Kemâl ve arkadaşları 23 Nisan 1920 Cuma günü TBMM’yi açarak buna karşılık vermişler ve amaçlarının Misak-ı Millî çerçevesinde tam bağımsızlık olduğunu ettikleri yemin ve dualarda belirtmişlerdir.

Mütareke Dönemi, Anadolu’da yeni durumla birlikte Meclisin, Ankara’da açılmasıyla son bulmuştur. Yeni bir devlet, yeni bir sistem ve yeni bir ordu vardır. Padişah ve Halife ekseninde oluşan İstanbul iktidarıyla ilgili kavramlar, mecliste teorik olarak bulunsa da fiiliyatta yer almamaktadır.

TBMM, İstanbul’dan gelen ve diğer bölgelerden ise seçilen vekillerle meşruiyetini sağlamıştır. Türk milletinin emanetçisi ve temsilcisi olan meclis, Türk milletinin dayanağı

(18)

olarak İstanbul Hükümeti’nin yapmış oldukları bütün antlaşmaları ve taahhütleri, 16 Mart 1920 tarihinden itibaren geçersiz saymış (Karpat 1996:53) ve bunun aksinde davrananlar İstiklâl Mahkemeleri’ne sevk edilmiştir. Dış dünyada ise Bolşeviklerin savaştan çekilmesiyle birlikte, Çarlık Rusya’sının İngilizlerle yapmış olduğu gizli antlaşma ve vaatlerin açıklanması, Kuva-yı Millîye’nin zaten haklı olan durumunu bir daha güçlendirmiş, meşruiyet zeminini daha da sağlamlaştırmıştır (Criss 2003:49).

Meclis siyasi yapı olarak oldukça renklidir. Meclis’in Türkiye’nin şimdiye kadar gördüğü en demokratik meclis yapısına sahip olduğu düşüncesi üzerinde ittifak derecesinde birlik vardır. Solcusundan, dindarına, ittihatçısından, batıcısına, askerinden, şeyhine, gazetecisinden, ağasına, memurundan, öğretmenine kadar toplumun her kemsinden insanlar bu mecliste mevcuttur.

Ülke işgal edilmiştir ve bunu kurtaracak yegane güç de milletin kendisidir. Toplum olağanüstü bir durum yaşamaktadır. İşgal edilmiş topraklarda millî kurtuluş ordusuna katılmak, silâha sarılmak, ölümüne bir manâ kazandırmak, işgal altında yaşayan insanların genel psikolojisidir. Özellikle batı merkezli işgal ordularının dünyada yaptığı zulüm ve işkenceler bütün doğu toplumları için acı birer gerçek olarak toplumsal hafızalarına yer etmiş iken, bireye düşen ya isyana evet diyerek (gerilla-düzenli) ordulaya katılmak ya da bekleyip sıranın kendisine gelmesini beklemektir. Sırayı beklerken ise sevdiklerine yapılan tecavüz ve alıkoymaları sineye çekmek zorunda kalacaktır.

Olağanüstü bir durum olan savaşla birlikte, tüm aile, akraba ve komşuluk ilişkileri değişime uğrar. İnsanların zor durumda karşılaştıkları tepkilerle oluşturdukları yeni ilişkiler toplumda kendini hissettirir. İşgal edilmiş ülkelerde millî kurtuluş savaşının verildiği zamanlarda zulüm her alanda kendini gösterir. Aile içinde ciddi yaralar oluşur. Ailesinin önünde dövülüp sövülen, işkence gören baba, tutuklanan, hapse atılan, göz altına alınan kardeşler, çocukların açlık sorunun çözmek için çırpınan anne, aynı zamanda tecavüze uğrayan bir eş, anne, kardeş, dışlanan bireyler ve hepsinden önemlisi psikolojisi çökmüş bireylerden oluşan bir aile, işgal altındaki toplumun temeli bunlardır (Fanon 1983:75).

Savaşla birlikte toplumsal bunalım iyice artmıştır. Çünkü savaş, doğrudan doğruya ahlâkı ve bütün toplum düzenini yıkıcı bir tesir bırakmaktadır. Ahlâka en çok zarar veren durum, insanların tıpkı hayvanlar gibi sadece karnını doyurma ve hayatta kalma endişelerine düşmeleridir. Rüşvet, vurgunculuk, jurnalcilik, yalancılık, fuhuş, gibi ahlâksızlıklar bilhassa savaş zamanında görülür. Çünkü savaş bütün ahlâki kontrol mekanizmalarını tesirsiz hâle

(19)

getirmektedir17. Bu arada bir çok kişide de ahlâki vasıfların kuvvet kazandığı görülür, insanlar daha çok fedakar ve daha yardımsever olabilirler. Fakat savaşın uzun vadede getirdiği felaketler bütün bu insanî vasıfları bile eritecek derecede ezicidir. Bu acıları mağlup milletler daha iyi anlarlar (Güngör 1995:187).

Bütün bu olumsuzluklardan kurtulmak için savaşmak gerekmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda elde kalan elli bin kişilik ordu, 1922 yılının yazında büyük taarruzdan önce Türk ordusunun toplam mevcudu 580 bin kişiye ulaşmıştır. Batı Cephesi’nde 380 bin asker bulunmaktadır. Bu askerlerin 207.942’si cephede görev almış, geriye kalanlar ise doğu ve geri hizmetlerinde kalmışlardır (Müderrisoğlu 1990:514). Halkın desteğiyle oluşturulan ordu ve ekonomik sıkıntılara karşı getirilen Tekalif-i Millîye Emirleri’yle halkın elinde bulunan malın yaklaşık yüzde kırkının sonradan ödenmek üzere toplanması, toplumsal seferberliğin çağdaş bir uygulama tarzı olarak tarihe geçmiştir.

Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında bir çok etken vardır. Fakat Millî Mücadele’nin Misak-ı Millî ruhu çerçevesinde hareket etmesi (Osmanlı mantığıyla hareket etmemesi) direnişi din ve toplumsal yaşama alanı içerisinden seçmesi, Millî Mücadele’yi başarıya götüren en önemli etkenlerden biri olmuştur. Türk nüfusunun yoğunlukta olduğu alanların kurtarılması gereken yerler olarak addedilmesi (Misak-ı Millî) toplumsal yapıda birbirine benzer kişilerin dayanışması olarak algılanmış, bu da bütünleşmeyi kolaylaştırmıştır.

Diğer taraftan Millî Mücadele dönemi toplumunu ayakta tutan kurumların başında basın gelmektedir. Basın, Anadolu cephesinde tarihinin hiçbir döneminde olamayacak kadar gelişim göstermiş, basınla yerel kamuoyu oluşturulurken aynı zamanda ulusal kamuoyu oluşturulmuştur. Basın tarihinde ilk olarak bir yerel gazetenin iki şehirde yayınlanması, basının ulaştığı güç ve toplumsal yapıda basının önemi artmıştır. Gazeteler Yeni Adana gazetesinde olduğu gibi seyyar matbaalar ve istasyonlarda basılarak halkın haber alma arzusu yerine getirmeye çalışmışlardır.

Basın, Müdafaa Hukuk Cemiyetleri’nin, Millî Mücadele’nin haber ajansı Anadolu Ajansı ve Matbuat ve İstihbarat Müdürlüğü’nün desteği ile bol habere, siyasi ve ekonomik desteğe kavuşmuştur. Böylece olağanüstü durumda basın devletin desteğini kâğıt ithalinden, makine alımına ve personel ihtiyacının karşılanmasına kadar her alanda görmüştür.

Basın, Millî Mücadele döneminin başlangıcında halkı bilgilendirmek için kullanılırken daha sonra kamuoyunu oluşturan bir araç ve birer propaganda malzemesi olmuştur.

17 Rus iç savaşından kaçan insanların, İstanbul’da romanlara konu olacak kadar yaygınlaşan ahlâksızlığı ve fuhuş sektörünü geliştirmeleri, dönemin bütün kaynaklarında yer alan bir olgudur. İç Anadolu’da savaşın getirdiği ahlâksızlık için ise bakınız; Tahir Kemâl 1995. Bir Mülkiyet Kalesi, Tekin Kitabevi, İstanbul. Özellikle Doğudan gelen insanların düştükleri durumun anlatıldığı, (asker, genç kız, ekmek ve fuhuş) olayları dikkati çeker.

(20)

Sebilürreşad’ın başyazarı Mehmet Akif Bey’in Kastamonu Nasrullah Bey Camii’nde verdiği vaaz, önce Kastamonu’da yayınlanan Açıksöz gazetesinde basılmış, daha sonra bu vaaz diğer gazetelerde yer almıştır. Vaaz metinleri askerler tarafından da farklı yerlerde teksirleme yöntemiyle on binlerce çoğaltılarak dağıtılmıştır. Diğer taraftan Millî Mücadele dönemi basınının toplumsal dayanışma ve bütünleştirme gücü değişik zamanlarda test edilerek sonuca ulaşılmıştır. Sakarya Savaşı dönemi Kayseri’de, Yunan ilerleyişi karşısında kenti boşaltmak amacıyla galeyana gelen halka moral vermek, göç olgusunu önüne geçmek için yetkililer, Sebilürreşad’ın bildirilerine başvurarak halkı göç etmek arzusundan vazgeçirmişlerdir.

Gazeteler Ankara’nın desteğini almadan önce oldukça sıradan ve ilkel tekniklerle basılan, haber kaynakları sınırlı, dağıtımı zayıf, birer vilâyet gazeteleridir. Anadolu’nun ve basının merkezini İstanbul oluşturmaktadır. Muharebelerin başlamasıyla birlikte (I.ve II. İnönü) basının merkezi yavaş yavaş Ankara’ya kaymıştır. Olağanüstü bir durum yaşayan toplumda haber yapmak ve haberi iktidar dışında yönlendirmek, günün haber tekniği ve basın iktidar ilişkisi acısından neredeyse imkânsızdır. Basın, bakanların, vekillerin, Müdafaa Hukuk Cemiyetleri’nin ileri gelenlerinin yazdığı ve dağıtım kaynakları acısından zorunlu olarak muhtaç olduğu iktidara karşı eli kolu bağlı durumdadır. Üretim tüketim süreci olarak batıdaki örnekleriyle (Habermas 1997) kıyaslanamayacak derecede zayıf ve sığ olan gazetenin tek dayanak noktası devlettir. Devlet destek karşılığı basını desteklemiş, basın da buna karşılık görevini ifa etmiştir (Öztoprak 1981).

Daha sonra alınan destek ve savaş durumu, halkın haber alma ihtiyacının artmasıyla birlikte gelişen gazeteler, İstanbul gazeteleriyle boy ölçüşebilecek bir muhteviyata ve tekniğe sahip olmuşlardır. Savaş, cephelerde sürüp giderken, Millî Mücadele Anadolu’sunda hemen herkesin konuşması savaş üzerinedir. İnsanlar birbirlerine savaş hakkında haber sorup durmaktadır (Velidedeoğlu 1990: 189). Gazetelere en büyük destek, devletle beraber halkın haber alma ihtiyacından gelmiştir.

Sözlü kültürün hakim olduğu Anadolu topraklarında okunan gazetelerin etkisi, toplumsal buluşma noktaları, camiler, kahvehaneler, dernekler, yardım kuruluşları, okullar gibi yerlerde haber aktarımı şeklinde oluşmuştur. Ancak Millî Mücadele’de zihinsel yapıya egemen olan yapı eğitimdir. Eğitim sistemi ister klasik isterse geleneksel olsun toplumsal bütünlüğü sağlayan araçlardan biri olarak ön plâna çıkmaktadır. Mili Mücadele’yi örgütleyenler bürokrasi, askerler ve din adamlarıdır. Bunların hepside belirlenmiş eğitimden geçen insanlardır. Günün şartlarında haber kaynağı ise gazetelerdir. Günlük olarak gazeteler bu kesimler tarafından takip edilmektedir. Aynı zamanda Millî Mücadele’nin örgütlenmesinde rol alan İttihatçılar toplumun okumuş kesimindendir. Örgütlüdürler ve

(21)

toplumun ileri gelen kimseleri de bu örgüte dahildirler. Doktorlar, askerler ve din adamlarıyla örgütlenme, toplumsal yapıda üst yapıdan alt yapıya doğrudur. İttihat ve Terakki dönemiyle birlikte İstanbul’un ağırlığı yavaş yavaş Anadolu’ya kaymıştır.

Ancak basının etkenliği bilindiğinden dolayı, Cezayir örneğinde olduğu gibi gazeteler, bağımsızlık savaşlarında sansür konulacak ilk araçlardır ve sürekli sansür altında tutulurlar. Halkın böylece doğru bilgi alması engellenir (Fanon 1983:60). Gazete haberleri propaganda etkisinde olup, sayfalar tanımlanmış düşmanların yaptıkları kötülüklerle doludur.

Gazeteler, milletin ortak sesi olarak toplu ibadet ve duaların bildirilmesi, savaş haberleri geldiği müddetçe, halka hemen gazete ilâvesi olarak dağıtılması gibi günün şartlarına uygun yayınlar yapmışlardır.

Gazeteler Millî Mücadele’de aktif olarak çalışmışlardır. Amaçları Millî Mücadele’yi destekleme ve bu konuda halkı bilinçlendirmek olan gazeteler, TBMM’nin yaptığı faaliyetleri duyurmak, askerî başarıları haber vermek, işgal kuvvetleriyle işbirliği yapan gazeteler ve azınlık gazeteleriyle matbuat alanında mücadele etmek, orduyu desteklemek, halkın moral gücünü yükseltmek, İstiklâl Mahkemeleri kararlarında olduğu gibi toplumsal baskı unsurunun kamusallaşması, orduya yapılan yardım ve bağışların listesinin verilmesi, halkın yardıma ve desteğe çağrılması gibi ana konularda haber ve yazı yayınlamışlardır

Gazeteler, aynı zamanda toplumsal kutlamaların yer bulduğu alanlardır. Savaşların sonucunda elde edilen zaferlerde sayfa renklerini kırmızı veya yeşil renkli çıkararak halka bayram havası vermeye çalışmışlardır (Yust 1995). Özellikle Bursa İli’nin geri alınmasını müjdeleyen gazete haberleri, Yeşil Bursa adını hatırlatan renk olan yeşil mürekkepli olarak yayınlanmıştır.

Millî Mücadele döneminde aleyhte yayın yapın gazeteler de olmuştur. Ancak bu gazetelerin yayınları, Millî Mücadele taraftarlarının hakimiyetlerini kurdukları yerlerde sona erdirilmiştir. İşgal kuvvetleri de Millî Mücadeleyi baltalamak için gazeteler çıkarmış veya el altından muhalif gazeteleri desteklemişlerdir. Örneğin, Fransızların Adana’da halkın moralini bozmak için Ata Derviş’e çıkarttırdıkları Rehber adlı gazetenin Millî Mücadele’yi kötüleyen yazılarını uçaktan atarak halkın Millî Mücadele’ye katılımını engellemeye çalışmışlardır. Aynı Fransızlar Ferda gazetesini de el altından desteklemişlerdir (Çoşar 1964:73-75).

Millî mücadele basını üzerinde yapılacak çalışmalarda gazeteler mevcut kaynaklar arasında çalışma yapılacak tek kaynak konumundadırlar. Farklı düşünce ve görüşleri yansıtan gazetelerin kökenleri vilâyet matbaalarına dayanmaktadır. Vilâyet matbaaları; vilâyet yıllıkları, il gazeteleri, kitaplar ve diğer yazılı materyalleri basan bir devlet kurumudur (Arabacı 2002:117). Devlet kurumu olmasına rağmen vilâyet matbaalarında basılan eserlerin

(22)

çoğunluğunun ne olduğu bilinmemektedir. Gazetelerin Millî Mücadele dönemi basını üzerinde yapılacak çalışmalarda başat hâle gelmesinin nedeni, yayınlanmış dergilerin çok az ve yetersiz oluşu, yayınlanan dergilerin arşivlerinin yetersiz olmasındandır (Öztoprak 1981:2).

Yukarıdaki tartışmalar ışığı altında bu çalışma, bir dönem tahlili yapmak, olayların tasvirinden hareketle Millî Mücadele dönemi toplumu hakkında bir karara varmak amacını taşımaktadır. Buradan hareketle toplumun yaşadığı olağanüstü durumun kavram olarak tasviri ve toplumsal yapıyı toplumu meydana getiren kurumlardan hareketle açıklandıktan sonra, olağanüstü bir durum olan bağımsızlık savaşında gazetelerin toplumsal bütünleşmeye ve dayanışmaya yaptıkları katkıyı, gazetelerin birinci sayfalarında yayınlanan yazı ve haberlerden hareketle ortaya koymaya çalışılacaktır. Çünkü gazetelerin birinci sayfaları gazetelerin vitrinidirler. Gazeteler en önemli haberlerini burada yapılandırır ve okuyucuya sunarlar. İlk sayfalar dikkati çeken ve en çok takip edilen sayfalardır (Güz 1996:989)

Çalışma dört ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde olağanüstü durum tanımlamasından hareketle, toplum, basın, kitle iletişim olgusu, kitle iletişim araçlarının işlevleri ve haber kavramları tanımlanarak, bu kavramların savaş ile olan ilişkisine değinilmektedir. Bunlara ilâve olarak, olağanüstü durumlarda toplumsal dayanışma ve toplumsal bütünleşme kavramları üzerinde de durulmaktadır.

İkinci bölümde, “Millî Mücadele Dönemi’nde Mevcut Durum” başlığı altında, Millî Mücadele döneminin askerî, ekonomik, eğitim, nüfus, siyasî yapı, toplumsal yapı, Millî Mücadele dönemi kamuoyu ve propaganda üzerinde durulmaktadır.

Üçüncü bölümde ise Millî Mücadele Dönemi için örneklem olarak alınan gazeteler ele alınmaktadır. Buna ilâve olarak Millî Mücadele basınının temeli olan Meşrutiyet Dönemi gazeteciliği üzerinde durulduktan sonra Millî Mücadele basının özellikleri ve Millî Mücadele Dönemi sansürü açıklanmaya çalışılmaktadır.

Dördüncü bölümde de çalışmanın metodolojik olarak izlediği yol, çalışmanın evreni, örneklemi, birinci sayfa haber başlıkları, seçilen haberlerin sınıflandırılmasından oluşan tablolar yer almaktadır.

Çalışma, olağanüstü durumlarda, toplumsal dayanışma ve bütünleşmede basının en etkili araçlardan biri olduğunu ileri sürmektedir. Kitle iletişim araçlarının temel fonksiyonlarından olan bütünleşme kavramı, savaş, kriz, felaket gibi olağanüstü durumlarda toplumu bilgilendirme, toplumu yönlendirme ve toplumsal birliği sağlamaya yarayan bir araç olmaktadır.

(23)

Çalışmada ileri sürdüğü düşünceyi gerçekleştirmek için Millî Mücadele dönemi içerisinden seçilen örneklem nüshaların birinci sayfa başlık haberleri ve birinci sayfada yer alan yazı ve haberler, içerik analiziyle kategorilendirildikten sonra test edilmeye çalışılmaktadır.

Çalışmanın önemine gelince; Millî Mücadele basını üzerinde yapılan çalışmalar genellikle birinci el kaynaklara ulaşılmadan yapılmaktadır. Ulaşılsa dahi hamasi bir yaklaşımla içinde gazeteler ele alınmaktadır. Gazeteler daha önceki dönemlerde iletişim kökeninden öte tarihsel bir bakış açısıyla ele alınmışlardır. İletişim alanında birkaç eser vardır. Ancak bunlar da konunun değişik boyutlarını ele almışlardır. Millî Mücadele konusundaki temel iddialardan biri, basının etkili bir araç olduğu üzerinedir. Ancak bunun etkinliği herhangi bir ölçme tekniği ile neleri kullandığı ve hangi kavramları kullandığı ve ne tür haber ve yazılarla bunu topluma aktardığı ölçülmemektedir. Yayınlanan haberlerden yola çıkarak basının hangi tür haberlerle yayın yaptığı, hangilerine öncelik verdiği, iç ve dış haberlerde nelere dikkat ettiği, yayınlanmamıştır. Savaş dönemleri seçilen örneklen gazetelerin birinci sayfalarından içerik analizi yöntemiyle haberlerin incelenmesi sahaya yeni açılımları getirecektir.

Çalışmanın sınırlılıkları ise; seçilen gazeteler işgal altında olmayan yerlerde yayınlanan gazetelerdir. Bu gazeteler Türkler tarafından çıkarılmakta ve Millî Mücadele taraftarı gazetelerdir. Her bölgeden bir gazete alınmakta, inceleme yapmak için ise mevcut olan Hakimiyet-i Millîye, Açıksöz, Babalık ve Öğüt gazeteleri incelenmektedir. Muhalif ve azınlık gazeteler incelemeye dahil edilmemiştir.

(24)

BİRİNCİ BÖLÜM

OLAĞANÜSTÜ DURUMLAR, TOPLUMSAL YAPI VE BASIN

1.1. OLAĞANÜSTÜ DURUM

Olağanüstü durum, adından da anlaşılacağı gibi olağan toplumsal işleyişin aksadığı, toplumu oluşturan kurumların işlevlerini yerine getiremediği veya yerine getirmede eksik kaldığı zamanlardır. Toplumun normal bir şeklide işlevlerinin yerine getirilmesini engelleyen durumların oluşması ve toplumsal kurumların sarsıldığı, mevcut toplumsal yapının yok oluşa doğru gitmesi olağanüstü durumları oluşturur. Olağanüstü durumlar, toplumda değişimin en yoğun yaşandığı durumlarda kendini hissettiren bir olgudur. Toplumsal kurumlar olağanüstü durumlarda olağandışı bir çalışma gösterirler. Böylece ister istemez standartlaşmış kurallar ve işleyiş mantığının dışında hareket ederler.

Olağanüstü durumlarda ortaya çıkan, olağanüstü yönetim usullerine, savaş hali, savaş tehlikesinin baş göstermesi, iç karışıklık, ayaklanma gibi devletin ve toplumun güvenliğini sarsan durumlarda, büyük ekonomik bunalımlar veya doğal afetler karşısında başvurulur. Olağan sistemlerin, meydana gelen olağanüstü durumlara cevap verecek nitelikte olamaması nedeniyle bütün hukuk sistemleri ve devlet yönetimlerinde olağanüstü yönetim usulleri ve yapılanması ortaya çıkmıştır18. Olağanüstü yönetim usulleri devlet ile toplum arasındaki ilişkilerde devletin, topluma karşı devlet organlarının daha üstün duruma gelmesi demektir. Olağanüstü durumlardan anlaşılacağı gibi uygulanan yönetim şekli sıkıyönetim, örfi idaridir19 (Tanör 1983:944). Olağanüstü hal, sadece bunlarla sınırlı olmayıp, ülke bütünlüğünü tehdit eden ideolojik örgütlenme ve çeşitliliğin arttığı durumlarda, sıkıyönetime benzer şekilde, bazı hak ve hürriyetlerin kullanımının sınırlandırılarak, güvenlik acısından kolluk güçlerinin yetkilerinin artırılmasını öngören bir yönetim biçim olarak da karşımıza çıkar (Demir, Acar 2002:309).

Olağanüstü durumlar, toplumun genel sistem işleyişinin sarsılması ve değişikliğe karşı koyamaması demektir. İçeriden veya dışarıdan gelen etkilerle yapısı sarsılan toplum, gerekli refleksleri gösteremediği zaman, toplumunda yer alan kurumların işlevleri bozulur. Bu bozulma genele hükmettiği zaman, toplumun genel geçer bütün sistemleri, savunma

18 Hukuksal acıdan Türkiye ve Dünyadan Olağanüstü Hal Uygulamaları için bakınız: HAZIR Hayati 1982.

Türkiye’de ve Yabancı Ülkelerde Olağanüstü Hal Rejimleri ve Kamu Hürriyetlerinin Kısıtlanması, Yayın Evi

Yok, Trabzon.

19 Sıkıyönetim ve olağanüstü hal durumu sürekli birbirine karıştırılan bir kavramdır. Sıkıyönetim idari bir uygulama biçimidir. Olağanüstü durum ise adından anlaşılacağı üzere bir olgunun durum tanımlamasıdır. Olağanüstü durum sıkıyönetim kavramını kapsamaktadır. Olağanüstü durumların yönetim şekli sıkıyönetim eski adla örf-i idare olduğu için sıkıyönetim bazen olağanüstü kavramı yerine yanlışlıkla kullanılmaktadır.

(25)

mekanizmalarını çalıştırarak ayakta durmaya çalışır. Olağanüstü durum, toplumun ayakta durma çabasının bir sonucudur. Olağanüstü durumla birlikte toplumun meşruiyet sisteminden hak ve hürriyetlere, kurumlardan aile ilişkilerine kadar toplumda yer alan her şey etkilenir.

Olağanüstü hal, mevcut durumların askıya alınması, insanların alıştıkları rutin işlemlerin dışına çıkılmasıdır. Bu dışa çıkış yapısal olduğu zaman mevcut toplumsal yapı derinlemesine etkilenir. Olağanüstü durumlarda toplumsal yapı, yeni bir yapı üzerinde inşa edilemezse toplumun yapısal fonksiyonları tamamen yer değiştirir. Olağanüstü durum bu anlamıyla bazen olumlu sonuçlar verebilir. Olağanüstü durum, toplumsal cemaatin bütününü harekete geçiren ve coşkulu anlarda bir araya getiren dönemlerden birisidir. Bu dönem heyecanlı yoğun etkileşim ve kolektif hareket anlarında toplumsal cemaatin ideallerini yarattığı veya yeniden oluşturduğu durumdur (Tiryakian 1990:230).

Olağanüstü durumu Bauman, (2000) kriz kavramıyla değerlendirir. Bauman’a göre kriz, toplumsal bir kararsızlıktan öte, karar vermenin imkânsız olduğu süreçlerdir. Kriz hayatın yeniden bir biçim alması değil, zorunlu bir hareketsizlik ve tutulma anıdır. Bir tehlike, belirsizlik, ve kararsızlık durumu, şeylerin ne yöne gittiğini bilememe ve onları istenilen yöne harekete geçirememe durumudur. Kriz normal olayların sorunsuz devam eden süreçlerin çöktüğü zaman ve toplumda işlerin çığırından çıktığı, düzene hakim olunması gereken yerlerde başıboşluk görüldüğü, olaylar artık rutin ve öngörülebilir olmadığında gelir. Bireyin kendini her şeyin üstünde tuttuğu zaman gitmiş, yerine kendini bir yerlere sürüklenme hissinin olduğu zaman gelmiştir. Böylece olağanın ne olduğunu olağanüstü durum sayesinde anlaşılmaktadır. Olağan durum, rutin ve alışkanlıklarla oluşur. İşlerin yanlış gitmesi, beklenilenden farklı olması ve sonucunda nasıl devam etmesi gerektiğinin bilinmemesi olağanüstü durumlar olarak tanımlanır (Bauman 2000:150).

Olağanüstü durumları ilk fark eden, geleneğe en çok sahip olan toplumsal kesim, yaşlılardır. Bunlar, yılların verdiği tecrübe ve deneyimlerle normal durumu kanıksamış ve gelenekselleştirmişlerdir. Geleneğin dışına çıkan uygulamalarla gelen toplumsal krizleri hemen hissedip, düşüncelerini aktarırlar. Daha çok nasihatvari açıklamaların oluşturduğu bu söylemler, gelecek ile geçmişin bağ kurmasını sağlayarak süreklilik içinde krizi önlerler.

“Olağanüstü durum alışılmış yol ve yordamların geçersizleşmesi ve bunun sonucunda

ortaya çıkan yola nasıl devam edileceği konusunda bir belirsizlik çıkmasıdır” (Bauman

2000:152). Karar verememe süreci, karşı karşıya kalınan durumla ilgili olarak önceden oluşturduğumuz değer ve yargıların bir biçimde yetersiz kalması anlamına gelmektedir. Beklenilen aksine tüm hayatımızın alt üst olduğu için, sonuçlar bütün hayatımız etkilemektedir. Etki çoğunluğu insan yaşamının içerisinde devam ettiği insan kalabalığına

(26)

bağlı olarak ortaya çıkar. Olağanüstü durumlarda yeni eylemlerin gerçekleşmesine bağlı olarak, insanlar arasında yeni ilişkiler ağı oluşur (Yazıcıoğlu 2001:36).

Diğer taraftan olağanüstü durumlar güven ve özgüvenin azaldığı dönemlerdir. Belirsizlik ve çaresizlik hisleri bireylerde ön plâna çıkarak âdete buhranlı bir yaşam, onları beklemektedir. Fakat toplumda olağanüstü bir durum olabilmesi için, kültür dünyasında da olguların kaynar şekilde hareket etmesi gerekmektedir. Olağanüstü durumlar bunalım ve krizleri meydana getirirerek toplumda hayal kırıklıkları ve karamsarlığa neden olurlar.

Olağanüstü durumlar, dönemsel ve toplumsal farklılıklar gösterirler. Hatta aynı toplumu oluşturan farklı kurumlar arasında dahi olağanüstü durum tanımlaması, sebepleri, uygulaması ve sonuçları farklı olabilir. Olağanüstü durumlarda teorisyenlerden daha çok pratik işlerle uğraşanlar başarılı olurlar. Teorisyenler, bunalım ve olağanüstü durumlar için sadece söz üretirler. Oysa gerçeklik sözün dışında gelişerek bir nesne olarak karşımızda durmaktadır. Olağanüstü durumlar, sürekli olarak pratik çözümler isterler (Eco 2001:16-26).

Olağanüstü durum, Millî Mücadele Dönemi’nde olduğu gibi, eskinin ölmek üzere olduğu, yeninin ise doğamamasından kaynaklanan bir durumdur. Bu aslında bir ara dönemdir. Ara dönem çeşitli sağlıksız belirtiler ortaya çıkarabilir. Bu belirtiler olumlu olduğu gibi, olumsuzda olabilir. Toplumsal değişime ayak uyduranlar için olağanüstü durumlar yeni fırsatlar sağlarken, muhafazakarlar için yok oluşun başlangıcı anlamını taşıyabilir.

1.2. OLAĞANÜSTÜ BİR DURUM OLARAK SAVAŞ

Evrensel bir olgu olarak her toplumun yaşadığı savaş, kurbanları, kahramanları, ezen ve ezilenleri ile insanoğlunun dünyadaki yaşam serüveninin bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuşkusuz bir yerde savaş olabilmesi için savaş için hazırlıklı iki toplum ve bu toplumların savaşın gereklerini yerine getirecek kuvvet ve kudrette olması lazımdır. Ayrıca günün şartlarına uygun olarak karşılıklı savaşı sürdürebilecek savaş alet ve aygıtlarının olması da gereklidir. Savaşta kullanılan araç ve teknikler, savaşan insanların yaşadığı çağın gerekleri olan araçlardır. Kullanılan araçlara göre savaşların geleneksel savaş, modern savaş ve postmodern savaş gibi tanımlamaları yapılmaktadır.

Savaş, genel bağlamda soysal bir fenomendir ve sosyal bir açıklamaya sahip olmasında şüphe yoktur. Fakat savaşlar her zaman sosyal bir açıklamaya sahip olmayabilirler. Örneğin; gıda yetmezliğinden dolayı aç kalan bir kabilenin komşularının topraklarına istila ettiğini, diğerinin ise zafer kazanmak yada ölmek arasında tercih yapması gerektiğini düşünelim. Burada savaşın sosyal olmayan bir açıklama ile yapıldığı görülecektir. Fakat

Şekil

Tablo 8: Millî Mücadele Anadolu’sunda Nüfus

Referanslar

Benzer Belgeler

Durma veya düşme kararının bozulması Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu?.

Olağanüstü hal her ne kadar olağan dönemden farklı olarak yürütmeye normalin ötesinde yetkiler veren bir yönetim biçimi olsa da mahkeme bu noktada bunun da bir

*İstanbul’da çıkartılan gazeteler basın Kuvayı Milliye Basını.. Milli Mücadeleye Yakınlık Duyan Ancak Saltanata da Destek

Ayhan, Bünyamin, Olağanüstü Durumlarda Toplumsal Dayanışma ve Bütünleşmeye Basının Katkısı: Millî Mücadele Dönemi Türk Basını, Selçuk Üniversitesi Sosyal

Madde 2 – Bu Kanun; olag anüstü hal ilanına tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ag ır ekonomik bunalım hallerinde ilan edilen olag anüstü

Aşağıdakilerden hangisi ihtiyaç sahiplerinin yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi, ilaç vb. Aşağıda verilenlerden zekât, sadaka vb. sayesinde toplumsal dayanışmayı sağlayan, birey

680 sayılı 87 maddelik Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi 15 ile Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) kanunu, Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kanunu ve

Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları nedeniyle var olan iş yükü ve iş-aile çatışması üzerine Covid-19 pandemisi kaynaklı enfekte olma riski, bağımlı