• Sonuç bulunamadı

Nüfus yapısı ile ilgili olarak Osmanlı Devleti’nde tam bir sayım olmadığı herkesçe bilinen bir durumdur. Bu konuda Avrupa devletlerinin konsolosluklarından, seyyahlara, azınlık toplulukların sayımlarına kadar değişik sonuçlar verilmektedir. Ancak Osmanlı’dan başka hiç kimse, nüfusla ilgili gerçek sayılar hakkında tam bir bilgi sahibi değildir (Mcharty 1998:3). Osmanlı Devleti, nüfus istatistiklerini kendi okuyabileceği bir şekilde tutmuş, bunu

hane halkı veya erkek nüfusu olarak sayıya dahil etmiştir. Kadın ve çocuklar nüfus sayımlarında yer almamışlardır.

Anadolu toprakları, Osmanlı Devleti’nin son bağımsız toprağı olarak güvenlikli yer olarak addedilmiş ve sürekli olarak göç almıştır. Özellikle Osmanlının gerileme dönenimde toprak kaybetmeye başlaması Müslümanların, Osmanlı topraklarında daha güvenli olduğunu bildikleri Anadolu topraklarına göç72 etmelerine neden olmuştur. Bu göçler Makedonya ve Balkanların73 kaybedilmesiyle birlikte bir felaketler zinciri şeklinde devam etmiştir. Girit’in elden çıkması ve buradaki Müslümanlarının çoğunun katledilmesi, Müslüman Türk milleti için tek kurtuluş yeri ve savunulacak kalenin Anadolu toprakları olduğunu göstermiştir.

Diğer taraftan Kafkaslardan Anadolu’ya büyük oranda göçler olmuştur. Rusya iç sorunlarını halledip dışarıya açılma ve sıcak denizlere inme politikalarına başladıktan sonra, Kafkaslar tam bir cehenneme dönmüştür. Savaşı kaybeden Kafkas kabileleri, akın akın zor şartlar altında Kafkaslardan göçe zorlanmıştır. Göç edenlerin hedefi yine Anadolu’dur. Fakat Balkanlar’da olduğu gibi buradan da göç edenlerin ancak yarısı Anadolu’ya ulaşabilmiştir. Bununla birlikte Osmanlı’nın Ruslar karşısında yenilmesi ve Doğu Anadolu ile bazı Karadeniz şehirlerini Ruslara bırakması, bu günkü Anadolu topraklarında da içeriye doğru Özellikle Güney Batı Bölgesi’ne yeni bir göç dalgasını başlatmıştır.74

II. Meşrutiyet’le birlikte iktidara gelen İttihat ve Terakki partisi75 göç dalgasını Anadolu nüfusunun yoğunluğu için kullanımı, göçmenleri düzenli şekilde Anadolu içlerine yerleştirerek, bir anlamda Anadolu’nun Türk ve Müslüman kimliğinin tekrar kazanılması sağlamıştır76.

Osmanlı Anadolu’sunda nüfus 1878’den 1911’e kadar neredeyse % 50 artmıştır. Fakat bu nüfus genişlemesi Anadolu’daki her toplum için geçerli bir olgu değildir. Nüfus artışının en çok görüldüğü toplum Türklerdir. Elverişsiz şartlar ortadan kalkınca doğum oranı yükselmiştir. Zaten olumsuz şartlar oluşmazsa Anadolu Türk nüfusu, doğal olarak her elli yılda bir misli daha büyümesi gerekmektedir (Mcharty 1998:2). Ancak nüfus Mcharty’nin iddia ettiği gibi doğal yollarla değil diğer bölgelerden gelen göç nedeniyledir.

72 Göçlerle ile ilgili olarak bakınız; AĞAOĞLU Yıldırım H. 2001. Osmanlı’dan Cumhuriyete Balkanların

Makus Talihi: Göç, Kum Saati Yayıncılık, İstanbul.

73 Balkan Harbi ile ilgili olarak bakınız; ANDORYAN Aram 1999. Balkan Savaşı, çeviren Zave Biberyan, Aras Yayıncılık, İstanbul.

74 Nüfus hareketleri ve sınırlar için bakınız; YERASİMOS Stefanos 2000. Millîyetler ve Sınırlar, Balkanlar

Kafkasya ve Ortadoğu, Çeviren Şirin Tekeli, İletişim Yayınları, İstanbul.

75 İttihat ve Terakki hakkında geniş bilgi için bakınız; TUNAYA Tarık Zafer 2000. Türkiye’de Siyasi Partiler,

Cilt 3, İttihat ve Terakki, Bir Çağın,Bir Kuşağın, Bir Partinin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul.

76 Geniş bilgi için bakınız; DÜNDAR Fuat 2001. İttihat ve Terakkinin İskan Politikası, İletişim Yayınları, İstanbul.

19. yüzyılda şehirleşmeyle birlikte nüfus dengeleri yavaş yavaş değişmeye başlamıştır. Müslüman demografik yapı, gittikçe kötüye gitmiştir. Müslüman nüfusun oranı, yüksek ölüm oranı erkeklerin askere gitmeleri ve genç yaşta hayatlarını kaybetmeleri üzerine azalırken bunun tam aksi şekilde, azınlıkların sosyo ekonomik yapısının iyi olması, askerlikten muaf tutulması, İttihat ve Terakki yönetimiyle birlikte askere alınsalar bile, güvenlik sorunundan dolayı geri hizmete verilmeleri, azınlık nüfusunda erime değil, ciddi bir büyümeyi getirmiştir (Keyder 2000:96).

Diğer taraftan Batı Anadolu’daki Rumların artışı 17. yüzyılda başlamıştır. Özellikle Aydın Vilâyeti’ne yapılan kitlesel göçler, Tanzimat Fermanı’yla birlikte artmıştır. Tanzimat Fermanı bölgenin demografik yapısını etkilemiştir. Göçün nedeni, Ortodoks Rumların Osmanlı Devleti’nin sanayileşen Avrupa’nın ihtiyacı olan tarım malzemelerini satmak için tarlalarda çalışacak insana ihtiyaç duyması ve bu ihtiyacın da Rumların tarafından karşılanmasıdır. Yalnızca 1800 yılların başında 300.000 Rum Aydın bölgesine göç etmiştir. 1884 nüfus sayımında bu bölgenin nüfusu yaklaşık olarak 680 bin kişi artmıştır. Bunun nedeni Anadolu’ya çalışmak ve ticaret yapmak için göç eden Rum’lardır (Nakracas 2003:76-77)77

1912 yılı Yunan istatistiklerine göre Anadolu Rum nüfusu (Nakracas 2003) Tablo 6: 1912 Anadolu Rum Nüfusu

Yer Türkler Rumlar

Aydın Vilâyeti 940. 843 622.810 Çanakkale Vilâyeti 138. 902 38.830 Bursa Vilâyeti 1.192.749 274.421 İzmit Vilâyeti 116.949 73.134 Üsküdar Vilâyeti 116. 949 74. 457 Konya Vilâyeti 124. 281 87.021 Ankara Vilâyeti 998. 723 45.873 Kastamonu Vilâyeti 668. 400 24.919 Sivas Vilâyeti 938. 435 99.376 Trabzon Vilâyeti 957.866 353.533 İzmir Sancağı - 449.044 Manisa Sancağı 247.776. 83. 625 Aydın Sancağı 165.633 54.633 Denizli Sancağı 197.317 7.710 Biga Sancağı 138.902 38.830

Bu sayılara bakıldığı zaman bu nüfus bilgilerinin sağlıklı olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Bu nüfus rakamları ancak propaganda için kaynaklık edecek bir olgu olarak yer alabilir. Örneğin Konya Vilâyeti tarihinin hiç döneminde bu kadar Rum nüfus olmamıştır. Osmanlı nüfus istatistikleri askerî ve ekonomik nedenlerden dolayı ağırlıklı olarak erkek nüfus veya hane üzerine odaklandığı için net bir bir nüfus sayımı sorununa açıklık

77 Anadolu Rumlarının sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı için bakınız; AUGUTİNOS Gerasimos 2001. Küçük

getirmekten uzaktır. Yapılan sayımlar olsa bile bunların yayınlanmaması veya yayınlayacak durumda olmaması nedeniyle nüfus hakkında çeşitli soru beraberinde getirmektedir. Değişik kaynaklardan hareketle Mîsak-i Millî’de bazı il ve vilâyetlerin nüfusuna bakılması bu konuda bazı fikirler verebilir;

Tablo 8: Millî Mücadele Anadolu’sunda Nüfus

İLLER Çavdar Genel ATESE Genel Yunan (1912) Türk Rum Mcharty (1913-14) Türk Rum Ermeni Adana 422.400 341.902 70.000 573.256 14.825 74.930 Ankara 953.817 877. 285 1.263.199 53.452 125.666 Bursa 1.317.667 474.000 535.564 87.605 74.229 Biga 16. 815 165.508. 9.441 2.805 Bitlis 398.700 408.713 0 191.156 Diyarbekir 471. 462 672.299 598.989 2.355 89.131 Erzurum 645.702 804.388 5.811 163.218 İzmir 1.819.616 1.249. 067 219.494 449.044 İzmit 246.824 48.967 Kastamonu 961.200 938.435 24.916 846.726 24.069 10.289 Konya 1.308.994 250. 812 1.542.331 121.812 24.858 Mamuret-ul aziz 575.314 564.164 1.227 111.043 Sivas 1.169.443 929.735 839.54 99.376 1.196300 90.419 182.912 Trabzon 1.265.000 921.128 957.866 353.533 914.592 160.427 39.952 Van 379.800 313.322 1 130.500 Maraş 494.214 40 45.051 Kars-Ardahan 182.000 İstanbul 1.300.000 560.434 308.733 235.215 Edirne 257.000 360.418 Bolu 399.281 458.553 5.915 3.413 Eskişehir 153.000 10.061 Niğde 227.100 7.250 Karesi 359.804 406.507 110.152 9.834 Kütahya 317.000 342.723 9.891 5.138 Manisa 188.912 Toplam 14.536.42 1.254.333 1.493.276 Genel Toplam 14.118.968 13.762.060 17.536.352

(Genel toplama diğer azınlıklar da dahil edilmiştir)

Çavdar, verdiği rakamları Osmanlı Hükümeti’nin 14 Nisan 1919 tarihinde yayınladığı nüfus tahminlerine dayandırmaktadır. Bu nüfus içinde, 1.167.946 Rum ve 587.960 Ermeni vardır. Ve bunlara diğer azınlıklar da eklenmelidir. Çalışmamızla ilgili olarak Çavdarın hesaplaması daha mantıklı gözükmektedir. Bunun nedeni Mcharty’nin verdiği istatistiklerin savaş öncesi duruma ait olması iç ve dış göçleri bu çalışmasında değerlendirmemesi dikkate alınmalıdır. Sadece nüfusun erimesi, savaşta insan kayıplarını göstermek acısından önemli bir çalışma niteliğindedir. Ancak Mcharty’nin nüfus istatistiğinde ayrımı, dinsel bir açılımla yapması olayın boyutunu değiştirmektedir. Her dinsel grubun kendini güçlü göstermek için nüfusunu abartması istatistiklere olan güveni azaltmaktadır. Bunlara ilâveten bir de Osmanlının iç işlerine karışan Avrupa devletlerinin nüfus ile çalışmaları kendi yandaşlarının hakkını korumak maksadı ile olaya müdahil olmaları nüfus olgusunun aynı zamanda siyasal sebeplerini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenlerden dolayı Mcharty’nin azınlıklarla

ilgili verdiği rakamların oldukça abartılı olduğu söylenebilir. Mcharty’de (1998:88-93) eserinin ilerleyen sayfalarında Ermeni nüfusuyla ilgili olarak yayınlanmış nüfusun az olduğunu ileri sürerek düzeltilmiş nüfusa, Ermeni nüfusunu olarak yaklaşık yüzde on beş fazlasını alırken Rum nüfusunu hesaplarken, yaklaşık olarak yüzde elli beşinin sahte nüfus olduğunu belirtmiştir. Rumların yüzde elli beşi sahta olurken Ermenilerin nüfusunun nasıl gerçek olduğu ise ayrı bir soru işaretidir. Buda bize sıhhatli bir nüfus sayımını olmadığını gösterir.

ATESE, 1338 nüfusu sayımlarına baktığımız zaman ise (ATESE 1518:64) şunları söylenebilir. Savaşın henüz bitmediği Anadolu’da, Anadolu topraklarının korunması için gerekli hazırlıklar yapmak üzere askerî raporlardan oluşturulmuş Anadolu’daki İslâm nüfusu askerî bir nitelik taşımaktadır. Bura da da millet kavramı din ile tanımlanmaktadır. Toplam nüfusun 13.762.060 kişi olduğu iddia edilmektedir. Askerî bir amaçla oluşturulan rapor devamında Türk asker sayısı Almanya ve Bulgaristan askerî mevcutlarıyla kıyaslanarak ve olması gerekenler hakkında bilgi verilmektedir. Sınır güvenliğinden askerî harcamalara esas teşkil etmeye kadar değişik alanlarda kullanılmak üzere hazırlanan rapor, Anadolu Müslümanlarını sayısını vermektedir. Yakılıp yıkılan ve yok edilen köy kasaba ve ilçeler sorgusuz sualsiz öldürülen yüz binlerce insan ve diğer nedenlerden dolayı ölenler de buna dahil edildiği zaman ortay çıkan sonuça göre Anadolu’da iddia edildiği gibi Rum ve Ermeni nüfusunun yaşaması imkânsızdır. Osmanlı hoşgörüsü içinde, Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde rahatça yaşayan her millet gibi, Ermeni ve Rum milleti de yüzyıllarca Anadolu’da yaşamışlar ancak hiçbir zaman bir bölgede çoğunluk sağlayacak nüfusa sahip olmamışlardır.

Yunan kaynaklarıyla ilgili olarak ise bu bilgiler “Yunan Propagandası” adlı eserden alınmıştır. Temel düşünce Yunanlıların Batı Anadolu’da hak iddia etmeleri ve yaptığı propaganda işleri için kullandıkları nüfus istatistikleridir.

Çavdar ve Mcharty’nin Türklerle ilgili olarak verdikleri nüfus sayısı neredeyse birbirine eşittir. ATESE’nin rakamları da bunlara yakındır. Ancak azınlıklar ilgili rakamlar oldukça sıkıntılı gözükmekte ve bu konuda net bir şey söylemek oldukça zordur. Ancak Anadolu’nun doğudan Türkleştirilmeye başlandığı ve Ege’deki adaların Türkleştirildiği göz önüne alındığında verilen ermeni ve Rum rakamlarının oldukça ütopik olduğu söylenebilir.

Selek, (2000:66) nüfusla ilgili olarak Birinci Dünya Savaşına girerken Osmanlı 22 milyon nüfusa ve 1.700.000 km toprağa sahip olduğunu belirtir. Harp ile beraber toprağın bir milyon kilometrekaresinin ve bu topraklarda oturan 10 milyon kişinin imparatorluk hesabına düşüldüğünü iddia eder. Geriye ise mütecanis olmayan, topluluktan ayrılmaya hazır unsurlardan ve Türk çoğunluğundan müteşekkil en çok 12 milyonluk bir halk yığını kalmıştır,

der. Etnik yapıyla ilgili olarak Osmanlı’da din eksenli olduğu için % 85 Müslüman, % 9’u Rum, % 5’i Ermeni ve % 0.8 ‘i ise diğer azınlıklar, Musevi ve ecnebilerden oluşmaktadır. Bunları rakamla ifade edersek 9.291.346 Müslüman, 1.014.612 Rum, 542.572 Ermeni, 93. 364 Musevi ve diğer ecnebilerden oluşmaktadır.

Millî Mücadele dönemi Türk nüfusuna bakıldığında çoğunluğun köyde yaşadığı görülmektedir. Nüfus köyde olmasına rağmen gerekli artışı gösterememiştir. Millî Mücadele dönemi bazı şehirlerinin nüfusuna baktığımızda ise şunları görürüz; İstanbul 1.122.000, İzmir 198.000, Bursa 76.000, Adana 64.000, Konya 44.000, Kayseri 49.000, Sivas 43.000, Antep 43.000,

Erzurum 38.000, Trabzon 35.000, Ankara 27.000, Kütahya 22.000, Samsun 20.000, Eskişehir 19.000’dir (Çavdar 1971:17-18).

İngiliz istihbarat subayı Armstrong, Türkiye’de Millî Mücadele sırasında yaptığı gözlemlerin birinde nüfus ile ilgili olarak şunları söyler; Türk kadınları az doğuruyor,

doğanlar ise şu veya bu sebepten, çocuk iken ölüyorlar, Hıristiyanlar ise, bataklıktaki sinekler gibi çoğaldıkça çoğalıyorlardır” (Armstrong 1997:130).

3 Kasım 1919’da Albay Lawrence ile ABD yetkililerinin görüşmesi sonucunda Türkiye’nin asker ne nüfus yapısıyla ilgili olarak ilginç ortaya çıkar. “Türkiye yorgun

düşmüştür. Ahalisinin 7 milyondan fazlası dağıldı, bunlardan 350 bini asker sayılabilir. Bu da onların yedi yıl gibi bir süre askere alma yöntemlerinden ileri gelmektedir. Ordu zührevi hastalıklar ve doğal olmayan alışkanlıklar nedeniyle çürümüştür, bu nedenle doğum oranı düşmektedir. Askerlik süresi kısaltılırsa ve Türklerin eylemleri kendi ülkelerinde sınırlı tutulursa otuz yıl içinde yeniden ayağa kalkabilir, Türk ordusu tamamen Anadolu’dan toplânmıştır” (Duru 1978:60). Bu durum aslında bir gerçeği gösterir. Savaşın ürkütücü

sonucu Anadolu’nun savaş gören yerlerinde kendi insan faktörünü yok ederek göstermesidir. Daha sonra yapılan 1927 nüfus sayımında dulların, tüm yetişkin kadınların arasında oranı %30 üzerinde olması, ancak bu nedenle açıklanabilir. Dul nüfusun ağırlığı nendense savaşın olduğu ve Yunanlıların ileriye doğru yürüyüş yaptığı yerlerdir (Macharty 1998:123).

Anadolu’daki savaşın nüfus üzerindeki etkisi bir diğer istatistikte daha açık ortaya konur. Mcharty 1912 nüfus sayımı ile, buradan hareketle 1922 yılında Anadolu’da olması gereken nüfusu hesapladığında ortaya korkunç bir rakam çıkar. Anadolu’nun nüfusu 1912 yılının toplam nüfusu olan 14.080.800’ün altına düşerek 11.618.550 olmuştur. Olması gereken nüfus ise 15.712.455’tir. Buradan hareketle 4.093.905 kişi yok olmuştur (Mcharty 1998:145).

Millî Mücadele döneminde en büyük sorunlardan birisi nüfus hareketleridir. İşgal bölgelerindeki mevcut nüfus durmadan yer değiştirmiştir. İşgal altında ezilen ve katliama

uğrayan Müslüman nüfus78, sürekli olarak güvenli bölgelere göç etmiş, bunun sonucunda kent nüfusları ve kentin ihtiyaçları sürekli artmıştır. Aynı zamanda İstanbul’dan binlerce insan, Anadolu’ya, Millî Mücadeleye katılmak için geçiş yapmıştır. Bu dönem nüfusunda hiç bir bölgede sabitlik aranmamalıdır. Savaşların ve işgallerin olduğu bölgelerde, Çukurova’dan, Kars’a, Balıkesir’den Ankara’ya kadar değişik zamanlarda kent boşaltmalarına gidilmiş, Batı Anadolu’da Yunan mezalimi gören kentlerde, hareket (göç) etmeyen kasaba kalmamıştır. Nüfus hareketleri, savaşın bitimi ve bunun akabinde mübadele yapılıncaya kadar devam etmiştir.

Bu dönemde diğer bir nüfus hareketleri ise dış göçlerdir. Bolşevik ihtilalini takip eden süreçte yaklaşık 100 bin kişi İstanbul’a göç etmiştir. Bir diğer göç hadisesi, Balkanlar’dan, Trakya’dan İstanbul’a ve Anadolu’ya yapılan göçlerdir. Bu göçleri, Müslüman Kırım’dan yapılan göçler takip eder. Dışarıdan Anadolu’ya göç eden Müslümanlar genellikle İç Anadolu bölgesine yerleştirilmiştir. Göçmen Müslümanlara halk, ellerinden gelen her şeyi yapmıştır. Mevcut gazeteler de sürekli yardım için çağrılar yaparak kamuoyunun dikkatini bu konuya çekmişlerdir.

Göçler İstanbul’un karmaşık nüfusunu Babil Kulesi’ne çevirmiştir. Yalnız 17 Kasım 1920 akşamına kadar Kırım’dan gelen vapur sayısı 45’tir. Muhacir sayısı ise 11.000’dir. Bunları daha sonra esirler izleyecektir (Tunaya 1999:21). Kasım ayında toplam 135.000 sığınmacı gelmiş, böylece şehirdeki Rus sayısı toplam 167.000’e erişmiştir (Criss 2000:52). Şehir Rus mültecilerden geçilemez hâle gelmiştir. Kırımdan gelenler iç bölgelere gönderilmiş ama Ruslar için İstanbul, bir atlama taşı vazifesi görmüştür (Sperco 2002: 73-74).

İstanbul’a gelen mültecilerin durumu işler acısıdır (Davis 1995:178-180). İş sahası olmayan ve ekonomik sorunlar yaşayan İstanbul’da, bu insanların bakımını yapmak oldukça zor olmuştur. Mültecilere hem Türk Kızılayı, hem de batılı yardım kuruluşları yardım etmişlerdir. Yapılan yardımlardan bir sonuç çıkarmak gerekirse, yardım kuruluşları din ve millet gözetmeden yardıma muhtaç olan herkese yardım etmişlerdir. Aşağıdaki rakamlarda bunu bize vermektedir.

Tablo 8: İstanbul’da Yardım Alan Nüfus

Türk Kızılay’ına göre Batılı Yardım Kuruluşları ABD Yardım Kuruluşları

Müslüman 50.000 Türkler 27.755 --- Rus 40.000 Ermeniler 3.200 ---

78 Bu konuda belgesel çalışmalar için bakınız; TURAN Mustafa 1999. Yunan Mezalimi, İzmir, Aydın, Manisa, Denizli, 1919-1923, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara; YALAZAN Talat 1994. Türkiye’de Yunan Vahşet ve

Soykırımı, Cilt I.II, ATESE, Yayınları, Ankara; Arşiv Belgelerine Göre Balkanlarda ve Anadolu’da Yunan Mezalimi Cilt I. II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları; Ermeni mezalimi ile ilgili olarak, Gazilerin Dilinden, 1986. Hazırlayan Yalçın Özalp, Semih Ofset, Ankara; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, Cilt I.II.III. Başbakanlık Arşivler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara.

Ermeni ve Rum 4.000 Ruslar 65.000 ---

Rumlar 5.000 ---

Çeşitli 1.000 ---

Toplam 94.000 101.955 85.524

Sonuç olarak nüfus konusunda şunları söyleyebiliriz. Anadolu nüfusu, hareketli bir yapıya sahiptir. Bu hareketliliğin temelimde savaşlar, iç ve dış göçler yer almaktadır. İç göçler, zorunlu olduğu gibi, bazen de insanlar kendi arzularıyla güvenlik acısından (özelikle Türkler) yerlerini terk etmişlerdir. Nüfus olarak zor durumda olan Anadolu, Millî Mücadele döneminde bir de dış göçlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Onlarca yıl süren savaşlar Anadolu’daki Müslüman nüfusu azaltmasına rağmen çoğunluk hâlâ Türklerdedir. İl bazında hiçbir yerde azınlık nüfusu, Türk nüfusundan dörtte birinden fazla değildir. Bu da toplumsal bütünlük ve beraberliği sağlamada etkin bir rol oynamıştır.