"A R K A K A P ID A N M EZUNUZ"
55 y ıld a n beri sahnede o la n İsmail D ü m b ü llü ,"T o p ta şı A s k e r iR ü ş - iyesin in 3 . sın ıfın d a arka kapıdan m ezun o lu n c a ,k e n d im i Ü skü - ia r'd a D o ğ a n c ıla r D ilk u § a tiyatrosunun sahnesinde b u ldum " diyor.
"KABALARA, KABALARA DÜMBÜLLÜ"
İsm ail D ü m b ü llü ,k e n d isin e o devirde lâkap o la ra k takı lan , soyadı kanununun çıkm ası ile de nüfus kütüğüne işlenen "D ü m b ü llü " k a n tosunu okuyor. "B ir dahi sevmem. Kabalara k abalara D ü m b ü llü ."
İstanbul'daki evini ölüm keşfedince doktor tavsiyesi ile
Atraille kovalamaca oynayan
İsmail DiimblillO
Adaaa’ ya kad ı
Röportaj: Ziya AKÇAPAR
Fotoğraflar-. Şeref KÖYLÜBAY
ADANA (HA)-Bundan tam 55 yıl önce, Toptaşı
A sk e rîR ü ştiy e si'n in 3 .sınıfından ayrılarak Do -
gancılar'daki Dilküşa Tiyatrosunda ilk defa sah -
neye çıkan ortaoyunu geleneğinin son temsilci
si İsmail Dümbüllü içinde 16çeşit ilaç
bulunan
yarım asırlık meşhur sünnet çantası yanında ol -
dutju halde, kendi deyişiyle, "Azraili atlatmak için"
gösteriler yapmak üzere Adana'ya gelmiştir.
İstanbul'daki evinin
Azrail tarafından keşfe
dilmesi üzerine,
jübile
yapmasına rağmen, dok
torunun tavsiyesiyle, bu
şaşırtmacaya başvurdu -
ğunu bildiren 70 yaşın -
daki İsmail Dümbüilü"Ya-
şamamı şu gördüğünüz
55 yıllık çantamın i ç i n -
dekilerle, yarım
asırdır
devam eden seyircileri -
min teşviklerine borçlu -
yum.
Sahneden uzak kaldığım an cavlağı çekeceğim i dok torum kesinlikle bildirdi. • 21 yaşındaki kızımın mürüvveti ni görmeden, bir de 16 yaşın
-daki kızımı dünya evine sok madan A zraille kovalamaca oynamaya kararlıyım " dem iş t ir .
DÜMBÜLLÜ SOYADI
NEREDEN GELİYOR?
Kel H aşan'lardan.N aşit '- lerden arda kalan tek hatıran olan İsm ail Dümbüllü, "Düm - büllü"soyadmm nereden gel diğini şöyle anlatm ıştır:
"-Sahneye ilk çıktığım za man meşhur b ir Dümbüllü kantosu vardı. (Ne bakar sın, göziime-Pelül d erler özüme - B ir dahi yar sevemem-Yemin ettim gözüne-zarif hanımlara ninnigâh-Kabalara, kabala - ra dümbüllü! . . . "şeklinde bu kantoyu değiştirerek sahne ye çıkardım . Ondan sonra Düm büllü aşağı, Dümbüllü yukarı denmeye başladı bana. Soyadı kanunu çıktığı zaman da,
ba-"H E Y G İD İ ESKİ GÜNLER"
"G e ç e n y ıl evlen en 21 y a şın d ak i k ız ım ın m ürüvvetini görm eden, 16 yaşın daki k ızım ı da başgöz e tm e d e n ,A zra ille k o v a la m a c a m ı- za devam e d e ceğim , hey g id i o eski g ü z e l gü n le r h e e e y . . . "
Y A R IM A S IR L IK İLÂÇ ÇANTASI
A z r a ille köşe -kapm aca o y n a d ığ ın ı ve iz in i kaybettirm ek iç in A - d a n a 'y a g e ld iğ in i söyleyen İsm ail D ü m b ü llü ,iç in d e 16 çeşit ilaç bulunan yarım a s ırlık emektar can ku rta ran çantası ile b irlik te ..
bamın değişik soyadı o lm ası na rağmen,zamanın Üsküdar kaymakamı( Sen Dümbüllü o- larak m illete malolmuş bir şahsiyetsin)diyerek kafa kâ ğıdına Dümbüllü'yü soyadı o- larak g e ç ir d i.. . "
YA GÜLERSİN
İsm ail Dümbüllü, uzun p a ça lı donunu çe k iştire re k ,k e n dine özgü m im ikleriyle en gü zel anısını şöyle anlatm ıştır: " - Şehz adeba şı 'ndaki Şark Tiyatrosunda oynuyoruz. Sa londa herkes kahkahadan kı-rıiıy o r. Buna rağmen en önde oturan kalantor biri,bastonu na dayanmış,beşuş bir çehre ile oturuyor. Ne yaptıksa ada mı güldüremedik. Bayağı s i nirlendim. Tevfik'in kulağına y av aşça,"B en i aşağıya şu a - damın kucağına it"dedim. Az sonra küt diye adamın kucağı- j na düşmüştüm. Hemen yakası na y ap ıştım ,"B re adam,güle ceksen gül,yoksa. . .yem e,de fol git.' "dedim.Neye uğradı ğını şaşıran adamcağız, ( Ben de sinir var,gülem em " dedi sonra bastı kahkahayı...
S iz d e m i k e m ik o lm ak isyorsunuz? O h alde buyurun sa hn eye
Tulûatın son temsilcileri Dümbüllü ile komik Şevki ne anlatıyorlar?. Tulûatı öldüren sebep lere nelerdir? Tulûat reportuvarında en çok tır-
tunmuş eserler hangisidir?
M
İLLETİ, her mihneti unut turarak kahkahalarla güldü ren (Ortaoyunu), arkasından (Karagöz) çoktan sîzlere ömür... Şimdi, sıra tulûata geldi. Azrail onun tepesinde, ecel onun peşin de... Fakat, nedense her ikisi de merhametli davranıyorlar, bir hamlede ensesine yapışıp alaşağı etmiyorlar da, ağır ağır, yavaş yavaş, soluğunu kese kese, kanı nı eme eme, hakkından gelmeğe çalışıyorlar...— Ne demek istiyorsun yâni? — Yânisi, manisi var mı bu nun, tulûat ölüyor, diyorum işte.. Bir (yâni?) daha versen, edebi yata arzı cevap edeyim: Tulûatın son perdesi, bir daha açılmamak üzere, aheste aheste iniyor, ka panıyor..
— Senin gibi, neş’e kaynağı bir adama, böyle kötümserlik yakış mıyor Dümbüllü... — Ne yapayım? Kendimi gül- düremiyorum... — Neden? — Bırakmıyorlar kı... — Kimler?
— Bilmez gibi sorarsın yahu... Sağma, soluna baktığın da mı yok?
— Sinemalar mı?.. Beyaz per denin rekabetinden mi şikâyetçi sin?
— Yok canım... Skeç diye bir şey çıkardılar ya... Jl îu çır t pey
da oıuverır sahnede... Hızım oyun ları kırpa kupa, kuşa benzeterek yutturuyorlar aleme... sonra bir de (Solist) karın ağrısı var. Ku lisi yutan solist... işte, tulûatın canına okuyan bunlar... Mikrofo nun başına geçiyor: Allo, aüo!.. diye borazan gıoı öttükten sonra; (andavaiıının pastırması, sümük lü böceğin kızartması!..) diye tut turuyor bir hava... Ne başlangıcı var, ne bağlantısı... Ama, gel gör ki, bir skeçtir gidiyor..
— Sen de yapsana...
— Çaktığım şey değil benim... Hoş, yapsam da peşimdeki bunca arkadaş ne haiteaecek?.. işte yahninin tam sırası; yâni tulûat, eceli mevudu gelmeden, kendi e- limle mi öldüreyim?
— Bırak, şu ölüm lâkırdısını, Allahım seversen...
Can damarlarına dokunmuşum ki, Dümbüllünün etrafındakiler, birdenbire coşuyorlar. Hele elli
yıllık yâri vefakârı, Komiki Şehir Şevki, kendini tutamıyor:
— ölüyor mölüyor değil, öldü gitti bile... Bugün sahnede ben bile yalnızlık duyuyorum. Karşım da konuşacak adam bulamıyorum. Böylesini bulsam, vallahi kelime sine beş. lira verirdim.. Bu öldü, gitti... Şimdi biz bunun ölüsünü sürüklüyoruz .
Dümbüllü ' âk tik top gibi, ol duğu yerde hopiuyor:
— Bak a’ t bak!., ölüsünü sürüklüyorn: niye .kimi gösteri yor...
— Bugün en hoşa giden oyun
lar hangileri?
— Şarkılı oyunlar amma, oy-nıyamıyoruz ki...
— Yasak mı, ne var ki? — Yine aynı derde geldik işte: Oynıyacak adam kalmadı. Giden lerin yerine gelmiyor. Meselâ hal kın en çok sevdiği; (Pembe Kız), (Köroğlu), (Arifin Hilesi), (Türk- menler), (Gelin Odası), (Rüyada Taaşşuk), (Değirmenci Kızları), (Âşıklar), (Çiftçi Düğünü) gibi tulûat şaheserlerini unuttuk. Bir kenara attık. Çünkü evvelâ mu- zıka yok... Mızıkacılar, daha
(Devamı Sİ. Sayfada)
K o m ik S ev k i : «K ılıb ık rolüne bayılır, çünkü öm rü boyunca h ep k ılıb ık k a lm ıştır-» d ey in ce b ir k a h kaha koptu.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi