• Sonuç bulunamadı

KIRSAL ALANDAN KENTSEL ALANA GÖÇ EDEN KADINLARIN YENİ YAŞAMA UYUM DURUMLARININ ARAŞTIRILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "KIRSAL ALANDAN KENTSEL ALANA GÖÇ EDEN KADINLARIN YENİ YAŞAMA UYUM DURUMLARININ ARAŞTIRILMASI"

Copied!
112
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1. GİRİŞ

Her dönem, yaĢam koĢullarının değiĢmesi, her alanda olduğu gibi, yeni gereksinimlere paralel olarak toplumsal yaĢamda da birtakım değiĢiklikler yaratmıĢtır (Buz, 2004). Bu değiĢikliklerden biri olan göç, öncesi ve sonrası ile bir bütün olarak bireyleri her yönden etkilemektedir. Bu etkilenme durumu, göç nedenleri, göç sürecine katılım, bu süreç içerisindeki yaĢam deneyimleri ve uyumları açısından kadınlarla erkekler arasında farklılık göstermektedir. Bu farklılıkların temelinde ise kadın ve erkeklerin toplumda kalıplaĢmıĢ olan rolleri yatmaktadır (Ġlkkaracan P. ve Ġlkkaracan Ġ., 1998).

Kadınların göçe iliĢkin yaĢantıları aile konumlarıyla yakından iliĢkili olduğu için, bu konumuyla kadın hem ailesine destek vermenin getirdiği bir sorumluluk, hem de göç süreci içerisinde yaĢadıkları uyum durumları nedeniyle daha fazla etkilendikleri söylenebilir.

Kente göçle birlikte, kadınların yeni çevresinde uyumuna iliĢkin yaĢadığı sorunlar, onların yeni davranıĢlar (bilgi, beceri ve tutum) ve yeni yaĢama biçimi geliĢtirmesine yol açabilmektedir.

1.1. Göç Olgusu

Göç olgusu, göç öncesi dönemden baĢlayarak devam eden ve göç sonrasındaki uyum durumlarını da içeren çok geniĢ bir süreci kapsar. Bu sürecin iyi anlaĢılabilmesi için, göçün tanımına, türlerine, kuramsal çerçevesine, tarihine, nedenlerine, etki ve sonuçlarına değinilecektir.

(2)

1.1.1. Göçün tanımı ve sosyolojik açıdan göç olayı

Göç üzerine yapılan tanımlar büyük çeĢitlilik göstermektedir. Bu çeĢitlilik de göç konusunun bugün birçok bilimin ilgi alanına girmiĢ olmasından kaynaklanmaktadır (Gezgin, 1994). Bazı tanımlar, genellikle göçü, mekan ve zaman boyutunda ele almaktadır. Bu tanımlara göre göç; kiĢilerin gelecekte hayatlarının tamamını veya bir parçasını geçirmek üzere tamamen yada geçici bir süre ile bir yerden bir baĢka yere yerleĢmek kaydıyla yaptıkları coğrafi yer değiĢtirme hareketidir (Akkayan, 1979). Bir baĢka tanımda ise göç; kiĢinin gönüllü ve zorunlu sebeplere dayalı olarak coğrafi alanlar üzerinde yer değiĢtirmesidir (ĠĢçi, 2000). Göçler gerek ülke içinde gerekse ülke dıĢında türlü yöre ve bölgeler arasında süreklilik arz eden nüfus hareketleridir (Ozankaya, 1986).

Göç, en genel olarak insan hareketliliği olarak tanımlanır. Bu hareketlilik, mekanlar arası, zaman boyutlu bir hareketlilik olma yolunda pek çok etmeni de bünyesinde barındırmaktadır. Göç edilen yerdeki kalıĢ süreleri, göç edenlerin özellikleri vb. yanında psiko-sosyal etkileri ve uyum sorunlarını da beraberinde getiren göç kavramı, bu nedenle çok yönlü ele alıĢı gerektiren bir özellik gösterir (Buz, 2004).

Genellikle birey yada grupların kendi yerlerinden diğer bir yere kalıcı yada kalıcıya benzer Ģekilde yeniden yerleĢimi amaçlı hareketi olarak tanımlanmaktadır (Parnwell, 1993).

BaĢka bir tanımda ise göç; bir kiĢi, aile, grup ve topluluğun, ekonomik, politik, kültürel vb. nedenlerle yaĢadığı toplumdan kalkarak bir baĢka toplumda yerleĢme ve yaĢama amacıyla yer değiĢtirmesidir (Tomanbay, 1999).

Tanımlardan da anlaĢılacağı üzere, çeĢitli nedenlerle farklı bir yerde yerleĢme ve yaĢama amacıyla yer değiĢtirme olarak ifade edilen göç, bir çok etmeni dikkate almayı gerektirebilir. KiĢilerin göç etmeden önceki yaĢam koĢulları, göç ettikten

(3)

sonra gidilen yerin özellikleri ve uyum sağlama konusundaki güçlükler göç sürecini doğrudan etkileyebilir. Bu nedenle göçü sosyal, psikolojik, kültürel, siyasal vb. pek çok açıdan ele almak gerekebilir.

Bulunduğu ortamda Ģartları değiĢen yada ortaya çıkan yeni gereksinimlerini karĢılamak isteyen insan oğlu, kaçınılmaz olan bir sosyal hareketlilik sürecine girmektedir. Ġnsanın girdiği bu süreçte, sadece yaĢadığı mekanları değiĢmekle kalmayıp temel değerleri, sahip olduğu kültürel özellikleri, yaĢam koĢulları, beklentileri ve tutumları da öncekine göre büyük oranda değiĢmektedir. Bu ilk hareket göçle, ikinci hareket ise sosyal değiĢme ile ifade edilmektedir (Doğan, 1998).

Temel bir sosyolojik olgu olan göç hareketi, değiĢik sonuçları da beraberinde getirmektedir. Ġnsanın bulunduğu yerden yeni bir yere yerleĢimi, taĢımıĢ olduğu kültür ve medeniyetini de beraberinde götürmesini sağlayacaktır. TaĢımıĢ olduğu kültür ve medeniyet ile yerleĢmiĢ olduğu yerdeki yeni kültür ve yaĢam tarzı, etkileĢim içine girecek ve bir değiĢim söz konusu olacaktır. KiĢi, girdiği bu çevrede mevcut kültürüne karĢı, bir baskı ve asimilasyon ile karĢılaĢmaktadır. KiĢi, tek baĢına değil de ailesi ile birlikte göç etmiĢ ise, bu baskıya direnebilmesi nispeten kolaylaĢacaktır (Doğan, 1998).

Göçün sosyolojik olarak incelenmesi sonucunda; sosyal hareketlerle birlikte sosyo-kültürel ve ekonomik yönleri olan ve bir bakıma sosyal değiĢmenin nedenini oluĢturan ve ona hız kazandıran sosyal bir olgu olarak göç; ister ferdi, grup yada kitlesel olarak gerçekleĢsin, ister yakın veya uzak mesafeli fiziksel bir mekan değiĢikliği biçiminde, ister hiç geri dönmemek veya bir süre sonra geriye dönmek amacıyla yapılsın, neden ve sonuçlarıyla önem taĢıyabilmektedir.

Göç olgusunun anlaĢılmasında, göç türlerinin ayrımının ve açıklamalarının yapılması önemlidir. Dolayısıyla aĢağıda göç türlerine değinilecektir.

(4)

1.1.2. Göç türleri

Göç sınıflandırmaları, ifade edilen değiĢkene göre büyük bir çeĢitlilik göstermektedir. Ancak genellikle isteğe bağlı ve zorunlu Ģeklinde yapılmaktadır. Göç sınıflandırmalarının, iç içe geçtiği durumlarda söz konusudur. Göçün oluĢmasında rol oynayan, nüfus hareketini sağlayan faktörler açısından göçleri „gönüllü göçler‟ ve „zorunlu göçler‟ olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür (Akkayan, 1979).

1.1.2.1. Gönüllü göç: Ġnsanların kendi istekleri ve beklentileri

doğrultusunda, bir kentten diğerine yada bölgeye olan yer değiĢtirmelerine „Gönüllü Göç‟ denilmektedir (Özkalp, 1992). Gönüllü göçün özelliği, bireyin isteğine bağlı olmasıdır. Bireyler daha iyi hayat Ģartları, iĢ, ekonomik, güvenlik ve çeĢitli sosyal olanaklar elde edebilmek isteği ile gönüllü olarak yer değiĢtirebilirler. Türkiye'de uzun zamandan beri devam eden kırsal alandan kentsel alana, kentsel alandan yine kentsel alana gerçekleĢen göçün büyük bir bölümü buna örnek teĢkil eder (Akkayan, 1979).

1.1.2.2. Zorunlu göç: Bireylerin istekleri dıĢında, çeĢitli kuvvetlerin

etkisi ve zorlaması sonucunda gerçekleĢen göç tipine "Zorunlu Göç" denmektedir (Akkayan, 1979). Zorunlu göç, bireylerin içinde yaĢadığı Ģartların veya herhangi bir otoritenin zorlaması sonucu gerçekleĢen göç tipidir. Güneydoğu Anadolu projesinin bir bölümünü oluĢturan Karakaya ve Atatürk Barajlarının yapımı sırasında ilçe ve köy sakinleri yer değiĢtirmek zorunda kalmıĢtır. Yine son yıllarda güvenlik gerekçesiyle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde çok sayıda yerleĢim yeri boĢaltılmıĢ ve sakinleri göç etmek zorunda kalmıĢtır (Gündüz ve Yetim, 1997).

Diğer bir bakıĢ açısına göre, siyasi sınırlar kriteri ele alınarak yapılan göç sınıflandırmasında iki tür göç türünden söz etmek mümkün olacaktır.

1.1.2.3. İç göç : Ülke sınırları içerisinde köy, kasaba, il ve bölgeler

arasında birbirlerine doğru yapılan nüfus hareketine „Ġç Göç‟ adı verilmektedir. Dünyada ve ülkemizde en yaygın olan göç tipidir (Ünder, 1972). Türkiye'deki iç

(5)

göçün yapısı incelendiğinde, göçün büyük oranda „kırdan – kente‟ Ģeklinde olduğu görülmektedir (Sezal, 1992). Burada „kırdan – kente‟ ifadesinde de anlaĢıldığı üzere, göç olgusu iskan üniteleri arasında gerçekleĢmektedir. Ġskan ünitelerine yönelik bir sınıflandırma söz konusu olduğunda göç olgusunun yönünü dört Ģekilde ifade edebiliriz. Buna göre bu sınıflandırma;

a) Kırdan kente göç b) Kentten kente göç c) Kentten kıra göç

d) Kırdan kıra göç Ģeklinde olacaktır (Akkayan, 1979).

1.1.2.4. Dış göç: Ülke sınırlarını aĢarak, baĢka bir ülkeye yapılan

nüfus hareketidir (Ünder, 1972).

Göç türlerinin incelenmesinin ardından göçe iliĢkin kuramsal çerçevelerin neler olduğunu incelemek, göç konusunun çok yönlü olarak anlaĢılması bakımından büyük önem taĢımaktadır.

1.1.3. Göç Araştırmalarında Kullanılan Kuramsal Çerçeveler

Genel olarak göç konusundaki çalıĢmalar, baĢlangıçta iki temel kuramsal yaklaĢımla ortaya konmuĢtur:

a) Fonksiyonalist kuramlar b) ÇatıĢma kuramları

Fonksiyonalist kurama göre birey, kendisine sunulan seçenekler arasında bir değerlendirme yaparak göçe karar vermektedir. Fonksiyonalist kuramcı Lee' ye göre, bireysel özellik açısından içinden çıkılan ve içine girilen yörelerdeki insan niteliğinde, bir değiĢmeden söz edilebilir. Giden kimse içine girdiği topluma göre geride olacağından gittiği yerdeki düzeyi de aĢağı çeker. Fonksiyonalist kuramcıların odaklaĢtıkları nokta, uzun dönemde göçmen kitlelerin alıcı toplumca özümsenmesi

(6)

ve bu süreçte çatıĢmaların kaçınılmazlığıdır.

ÇatıĢma kuramına göre ise göç, Ģartların zorlaması sonucu oluĢan bir sosyal hareketliliktir. ÇatıĢma kuramı göçü belirleyen temel öğelerin ekonomik, sosyal ve siyasal etmenlerin etkileĢimi olduğunu ileri sürer (Türkarslan, 1997).

Göç araĢtırmalarında kullanılan bir diğer kuramsal çerçeve ise, toplum biliminde "ModernleĢme Okulu" diye adlandırılan paradigmadır. Yakın zamanlara kadar göç üzerine yapılan araĢtırmalarda en etkin görüĢ olarak kabul edilmiĢtir. Göç mekanizması emek gücünün bölgeler veya daha genel olarak mekansal birimler arasında dengenin oluĢmasına katkıda bulunur. Göç bir yandan emek fazlalığı bulunan bölgedeki istihdam baskısını azaltırken, göç alan bölgenin de ihtiyaç duyduğu iĢgücünü sağlamaktadır. Bu kurama göre piyasa mekanizmalarının çalıĢmasına dıĢarıdan bir müdahalenin yapılmadığı durumlarda bölgeler arasında nüfus dengesi kendiliğinden sağlanmıĢ olacaktır. Göç bu çerçevede dengesizlikleri giderici olumlu bir mekanizma olarak değerlendirilmektedir (Ersoy, 1985).

Özetlemek gerekirse, modernleĢme kuramını savunanlar, göç olgusunun gerek bireysel, gerek toplumsal sistemler düzeyinde ortaya çıkan baĢta iktisadi alanlar olmak üzere diğer bütün sosyal alanlardaki gerilimleri azaltma isteğindedirler ve açıklamaları da bu doğrultudadır.

ModernleĢme Okulu'nun denge kuramını eleĢtirerek ortaya çıkan bir diğer kuram ise, Bağımlılık Okulu'nun geliĢtirdiği kuramdır. Bu kuramın öncülerine göre, ünümüzde emek ve sermaye hareketleri merkezden değil, çevreden kaynaklanmakta, bu da çevrenin geliĢmesinden çok yoksullaĢmasına, geri kalmasına neden olmaktadır. Göç hareketleri, bölgeler ve ülkeler arasında dengesizliği besleyen önemli bir etkendir (Ersoy, 1985).

Göç analizlerinde kullanılan kuramsal çerçevelerden birisi de evrimci kuramdır. Buna göre göç, toplumun bütün alanlardaki evrimi sırasında geçirdiği dönüĢümlere paralel olarak ortaya çıkan tek yönlü bir uyum hareketi olarak kabul

(7)

edilmektedir (Tekeli ve Erder, 1978).

Göç olgusuna yönelik baĢlıca kuramlar incelendikten sonra, aĢağıda Türkiye‟de iç göçün tarihsel geliĢimi ele alınacaktır.

1.1.4. Türkiye’de İç Göç Hareketinin Tarihi

Göç olgusu, Türkiye‟de 1960‟lı yıllardan itibaren ağırlıklı olarak çalıĢılmaya baĢlanmıĢtır (Özcan, 1998). Bunun nedeni ise, 1950‟lerden önceki dönemde önemli bir göç hareketinin yaĢanmamıĢ olması, bunun aksine insanların köylülükten, aĢiretten ve topraktan kopmamak için göç etmeyi düĢünmemiĢ olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu sorun kısmi olarak 1950'lere kadar devam etmiĢ; 1950'ler ve 1960'lar boyunca sürekli göçe dönüĢmüĢ, hızlanarak 1970'lerin ortalarında doruğa ulaĢmıĢ ve büyük Ģehirlerin etrafı, imarsız ve plansız gecekondularla dolmuĢtur (AkĢit, 1998). Türkiye'deki bu dönüĢüm ve geçirilen dönemleri temel özelliklerine göre gruplandırarak açıklamak yerinde olacaktır. Buna göre;

 1927-1950‟li yıllar  1950-1960‟lı yıllar  1960-1980‟li yıllar

 1980'den günümüze kadar olan yıllar olmak üzere dört grupta toplanmak mümkündür (Ġçduygu ve Sirkeci, 1999):

Türkiye'de 1923 yılıyla baĢlayan ilk dönemde, önemli bir göç hareketi yaĢanmamakla birlikte kırdan kente ve kentten kente az sayıda da olsa küçük bir göç yaĢanmıĢtır. Evlilikler, memur tayini, okul gibi nedenler göçün temel sebebi olmuĢtur (Belge, 2002).

Türkiye'de 1950'li yıllardan itibaren köyden kente göç olgusu, kırsal kesimde görülen ekonomik ve toplumsal alanlardaki değiĢmeler ile birlikte artarak devam etmiĢtir. Ġkinci Dünya SavaĢı'nın bitimi ile Türkiye'nin dünya sistemine katılma

(8)

çabaları, tarımın makineli ve modern hale geçmesi, geleneksel toprak sahipliği rejiminin değiĢmesi, bayındırlık alanlarındaki yatırımlar nedeniyle kırsal alandan kentlere göç baĢlamıĢ ve 1950'li yıllar ile 1960'lı yıllarda iç göç hareketleri ortaya çıkmıĢtır (Ġçduygu ve Sirkeci, 1999).

Devlet Ġstatistik Enstitüsünün (DĠE‟nin) yapmıĢ olduğu araĢtırmaya göre Türkiye‟de yıllara göre kır ve kent nüfusunun yüzdelik dağılımı verilmiĢtir.

Tablo I. Türkiye’de Yıllara Göre Kır ve Kent Nüfusu

Yıl Kent Nüfusu (%) Kır Nüfusu (%)

1927 24.2 75.78 1935 23.53 76.47 1940 24.39 75.61 1945 24.94 75.06 1950 25.04 74.96 1955 28.79 71.21 1960 31.92 68.08 1965 34.42 65.58 1970 38.45 61.55 1975 41.81 58.19 1980 43.91 56.09 1985 53.03 46.97 1990 59.01 40.99 1997 65.03 34.97 Kaynak: DIE, 2000

Buna göre, 1927‟de nüfusun % 76.0‟ı kırsal alanda yaĢarken, 1950‟de bu oran fazla değiĢmemekle birlikte (% 75.0) daha sonra hızla düĢmeye baĢlamıĢtır (DIE, 2000).

Türkiye‟de 1950-1960 yılları arasındaki dönemde ise, kırsal alanda yaĢayanların nüfus oranının % 75.0‟dan % 68.0‟a gerilediğini görmek mümkündür (DIE, 2000). Bu dönemde gecekondulaĢma uyanmaya baĢlamıĢ, 1960 yılında gecekonduda yaĢayan 240 bin kiĢi sayısı, 1 milyon 200 bine ulaĢmıĢtır.

(9)

Dönemler içerisinde 1960 ile 1980'li yıllarda, kentsel alanlarda yaĢanan temel dönüĢüm döneme damgasını vurmuĢtur. Sanayi kesiminin iĢgücü ihtiyacı, kırsal alanlardan çıkıĢ noktasını bulan aĢırı bir iĢgücü arzı ile desteklenmiĢ ve kentsel alanlar bu talebi ne konut ne de diğer alt yapı imkanları ile karĢılayabilmiĢtir. Esas anlamda gecekondulaĢma ve sorunların baĢlangıcı yine bu yıllara rast gelmiĢtir.

Yine bu dönem içerisinde yer alan 1960 ile 1970 yılları arasında kentten - kente göç önemli hale gelmeye baĢlamıĢtır (Ġçduygu ve Sirkeci, 1999). Bu yıllar arasında köyden kente göç edenlerin sayısında da önemli artıĢlar olmuĢ, 900.000 civarında olan sayıları ikiye katlanarak 1.939.000'e ulaĢmıĢtır (AkĢit, 1998). Bu sürecin 1965 ile 1975 yıllarını oluĢturan süreçte ise Cumhuriyet tarihinin en yüksek kentleĢme oranı gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde göç merkezleri baĢta Ġstanbul olmak üzere, Ankara, Ġzmir, Mersin, Gaziantep, Bursa, Adana, Sakarya, Ġzmit gibi iller olmuĢtur. Özellikle göç veren illerin analizleri yapıldığında ise Sivas, Kars, Kastamonu, Trabzon, Rize, Giresun, Çorum, Malatya gibi iller en yüksek oranda göç veren iller grubunu oluĢturmuĢtur. Coğrafi açıdan esas göçün çıkıĢ noktasını belirtmek gerekirse bu bölge Karadeniz Bölgesi olmuĢtur (bakınız Tablo II, sy:18).

Ülkemizde 1980 ve 1990'lı yıllar arasında temel bir toplumsal dönüĢüm sergileyen Türkiye serbest piyasa ekonomisi kavramı ile tanıĢmıĢ, küreselleĢme sözcüğü yavaĢ yavaĢ ülke gündemine girmeye baĢlamıĢtır. Bayındırlık yatırımlarının artıĢı, iletiĢim ve ulaĢım koĢullarının iyileĢmesi, sanayi tesislerinin artması ile göçler hızlanmaya baĢlamıĢtır (Uslu ve Casino, 1999). Ayrıca 1980'li yıllardan itibaren göç nedenleri arasına terör de eklenmiĢtir. Ülkenin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde son yıllarda yoğun bir Ģekilde yaĢanan ve büyük ölçüde zorunlu göç olarak nitelendirilebilecek bu göçler, bölgedeki kent merkezlerinin sosyo-kültürel yapısında önemli değiĢikliklere neden olmuĢ ve olmaya devam etmektedir (Durugönül, 1997).

Ülkemizde 1990'lı yıllardan sonra Balkan Ülkelerine ve Doğu Bloğu ülkelerine doğru göç baĢlamıĢtır. Günümüzde Avrupa ülkelerinde sadece 2.5

(10)

milyonu Almanya' da olmak üzere 4 milyona yakın vatandaĢımız yaĢamaktadır. DıĢ ülkelere yapılan göçler ekonomik, sosyal yapı ve toplumsal değiĢme açısından değiĢik etkilere yol açmıĢtır. Göçler; kültürel çeĢitlilik kazanılmasını sağlamıĢ, böylelikle demografik ve sosyal yapı değiĢmeye baĢlamıĢ, siyasi kurumlar etkilenmiĢ, kültürlerin yeniden biçimlenmesi gerçekleĢmiĢtir (Uslu ve Casino, 1999).

Özetle; göç olgusunun, birçok bilimin ilgi alanına girmiĢ olmasından dolayı çok çeĢitli tanımlarının yapıldığını görmekteyiz. Bu tanımlardan yola çıkarak göç; bireylerin çeĢitli nedenlerle (ekonomik, politik, kültürel vb.) farklı bir yerde yaĢama ve yerleĢme amacıyla yer değiĢtirmesi ile oluĢan insan hareketliliğini ifade eder. Göçün, insanların istekleri doğrultusunda olması ya da olmaması durumu, göç hareketlerinin gerçekleĢtiği mesafe kriterleri göç sınıflandırılmasının yapılmasına neden olmuĢtur. Göç türleri baĢlığı altında da değinildiği üzere, bireylerin kendi istekleri ve beklentileri doğrultusunda yapmıĢ oldukları yer değiĢtirmeleri „Gönüllü Göç‟, istekleri dıĢında, çeĢitli kuvvetlerin etkisi ve baskısı sonucunda yapmıĢ oldukları yer değiĢtirmeler ise „Zorunlu Göç‟ türleri kapsamında ele alınmıĢtır. Nüfus hareketlerinin yöneldiği sınırlar kriteri baz alındığında ise; ülke sınırları içerisinde yapılan nüfus hareketleri „Ġç Göç‟, ülkeler arası yapılan nüfus hareketleri „DıĢ Göç‟ olarak sınıflandırılmıĢtır.

Göç araĢtırmalarında iki temel kuramdan söz etmek mümkündür: Bunlardan birincisi, göçmen kitlelerin, alıcı toplumca özümsenmesi sürecinde çatıĢmaların kaçınılmaz olduğunu savunan „Fonksiyonalist Kuram‟dır. Bu kurama göre birey, kendisine sunulan seçenekler arasında bir değerlendirme yaparak göçe karar vermektedir. ÇatıĢma kuramına göre ise, birey Ģartların zorlaması sonucu göçe karar vermektedir.

Türkiye‟de iç göçün, 1950‟li yıllardan itibaren köyden kente doğru artarak devam ettiği görülmüĢtür. Dönemler itibariyle incelenen iç göç sürecinde, 1960 ile 1970 yılları arasında ise kentten kente göçün önem kazandığı görülmüĢtür. Bu sürecin 1965 ile 1975 yıllarını oluĢturan süreçte ise Cumhuriyet tarihinin en yüksek kentleĢme oranı gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde göç merkezleri baĢta Ġstanbul olmak

(11)

üzere, Ankara, Ġzmir, Mersin, Gaziantep, Bursa, Adana, Sakarya, Ġzmit gibi iller olmuĢtur. Ülkemizde 1990'lı yıllardan sonra Balkan Ülkelerine ve Doğu Bloğu ülkelerine doğru göçün baĢladığını görmekteyiz (Tablo II, sy:18).

Ġnsanların bir ülkeden diğerine, bir bölgeden baĢka bir bölgeye geçme nedenleri çeĢitlilik gösterir.

1.1.5. Göç Nedenleri

Genel anlamda insanların göç etme nedenleri Ģu Ģekilde açıklanır:

a) Savaşlar: Gerek tarihi açıdan, gerek günümüzde, savaĢlar en belirgin göç

nedenini oluĢturmuĢtur. Gerek savaĢın devam ettiği sırada savaĢ dıĢında yer alan sivil unsurların korunması amacıyla, gerekse savaĢtan sonra yenik tarafın zorunlu olarak göç etmesi karĢılaĢılan bir sonuçtur. Yakın zamanlarda Ġran-Irak savaĢı ve daha sonra 1991 Körfez SavaĢı sırasında Irak‟ tan Türkiye‟ ye yönelik kitlesel Kürt göçü ve Bosna‟daki savaĢ esnasında yine Türkiye‟ ye ve bazı Avrupa ülkelerine yönelik BoĢnak göçü bu nedenli göçlerin örnekleri arasındadır (Gezgin, 1994).

b) Doğal afetler: Doğal felaketler, geçici ve uzun süreli olarak felakete

maruz kalan bölgede yaĢamayı güçleĢtirmektedir. Buralarda yaĢayan kiĢiler bir anda sahip oldukları birikimleri yitirmekle karĢı karĢıya kalmaktadırlar.Bu tür felaketlerden sonra neredeyse hayata yeniden baĢlamak gerekmektedir. Bir yandan her Ģeye yeni baĢtan baĢlamanın güçlüğü ile yaĢananları unutmanın zorluğu, diğer yandan felaketin fiziki sonuçlarının getirdiği sıkıntılar göç sonucunu doğurmaktadır (Yörükan T. ve Yörükan A., 1966).

c) Nüfus artışı: Göç olgusunun en baĢında gelen nedenlerinden biri olan

(12)

sosyo-ekonomik nedenlerin de oluĢmasını sağlayarak bir taraftan göçü hızlandırırken diğer taraftan göçün diğer nedenlerini ortaya çıkarmaktadır. Hızlı nüfus artıĢı sonucunda tarımsal gelir yetersiz kalmıĢ, tarımdaki iĢ gücü fazlası insanlar, iĢ bulmak, kendinin ve ailesinin geçimini sağlamak ve kendinden sonra gelen nesle daha iyi bir ortam hazırlamak isteğiyle büyük kentlere göç etmiĢtir (Kocaman ve Beyazıt, 1998).

d) Ekonomik nedenler : Yapılan araĢtırmalara göre, göç etme nedenlerinin

en önemlisi ekonomik nedenlerdir (Kocaman, 1998). Nüfusun artması, kırsal kesimin en önemli ekonomik faaliyeti olan tarım sektöründeki geliĢmeler beraberinde kırsal alanda istihdam darlığını meydana getirerek insanların daha rahat para kazanabilecekleri bölgelere göç etmelerine neden olmuĢtur (Üner, 1984). Ayrıca insanların kırsal alandan kente göç etmesinde, kır ve kentler arasındaki var olan ücret farklılıkları da göç olayını beslemektedir (Üner, 1986).

e) Yerel yapıdaki sorunlardan kaynaklanan nedenler: Aile fertleri

arasındaki geçimsizlikler, kan davası ve sosyal çevreyle olan anlaĢmazlıklar (Yörükan T. ve Yörükan A., 1966) bu tür göç nedenleri arasında yer almaktadır.

f) Eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinden faydalanma isteği : Göç

edenler sadece nüfus artıĢı, tarım sektöründeki değiĢmeler ve ekonomik nedenlerle göç etmemiĢler, diğer sosyo-kültürel nedenlerle de göç etmiĢler ve göç etmeye devam etmektedirler. Özellikle Ġstanbul gibi, sosyal alt yapısı güçlü olan kentlere eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinden yararlanma isteği göçün nedenleri arasındadır (Kocaman ve Beyazıt, 1998).

Köyde okul çağının altında ve okul çağında olan çocuk ve genç nüfusun, kente göç durumunda eğitim olanaklarından daha fazla yararlanma durumları vardır.

(13)

Dolayısıyla aileler hem kendi ekonomik durumları açısından, hem de çocuklarının eğitim ve diğer sosyo-kültürel olanakları açısından daha iyi gördükleri kent merkezlerine göç edebilmektedirler.

Üniversite bulunan merkezler de belli bir oranda göç çekmektedir (Ecevit, 1997). Ayrıca kırsal alanlarda tiyatro, sinema, kütüphane gibi kültürel ihtiyaçlar yeterince karĢılanamadığından genç kuĢak için üniversite kentleri cazip merkezler haline gelmekte, bu mekanların çekiciliği artmaktadır (Tatlıdil, 1997).

Ülkemizde sağlık hizmetlerinin her bölgede ve yörede aynı Ģekilde verildiği söylenemez. Zaman zaman sağlık problemi olan bir çok insan kırsal kesimde bu problemini çözemeyip kent merkezlerine, hatta büyük kentlere gelmektedir.

Görüldüğü gibi insanların göç etmesinde çok sayıda neden rol oynamaktadır. Özellikle tarım kesimindeki gerek nüfusun, gerekse ulusal gelir payının düĢme nedenleri tarım politikalarının yanlıĢlığı, nüfus artıĢının hızlı olması nedeniyle köy topraklarının parçalanmıĢlığı, tarımda hızlı makinalaĢma ve daha geniĢ alanların tarıma açılmalarının yanı sıra köylünün elde ettiği gelirin ve yaĢam düzeyinin düĢmesi köyü itici hale getirmiĢtir. Bunun aksine kentte ulaĢım, iĢ, eğitim, sosyal güvence, sağlık, sosyal faaliyet, eğlence ve ileri teknolojilerden faydalanma olanaklarının daha fazla olması kenti çekici hale getirmiĢ (Oktik, 1997) ve bireylerin kırdan göç etmelerine neden olmuĢtur.

1.1.6. Göç Olgusunun Etki ve Sonuçları

Ġnsanların bir yerden diğerine göç etmesi, göçmenlerin kendileri üzerinde çeĢitli sonuçlara yol açtığı gibi, göç ettikleri mekan ve toplum ile ayrıldıkları mekan üzerinde de önemli sonuçlara neden olmaktadır. Ama en büyük sonuçlar, kuĢkusuz göçmenlerin bireysel ve grup hayatı ile göç ettikleri yapının bünyesinde ortaya çıkmaktadır. ġimdi göç olgusunun etki ve sonuçlarını açıklamaya çalıĢalım.

(14)

1.1.6.1. Sosyo - ekonomik yapıya etkisi

Türkiye'de göç edenlerin, göç ettikleri yerde istihdam, sınıfsal farklılaĢma, uyum-gerginlik ve barınma gibi birçok sorunları ortaya çıkmaktadır (Peker,1999). Ayrıca göç, illerin homojen dağılımını daha fazla bozmakta ve belli merkezlere yöneldiği için bu meydanda gelecek sosyo-kültürel yapı değiĢikliklerinin, çok daha fazla olacağı kolay tahmin edilebilmektedir (Cerit, 1986). Gelir ve eğitim düzeyleri, meslekleri, kültürel değer ve alıĢkanlıkları açısından görülen arklılıkların kentle bütünleĢme açısından kimi farklı durumların ortaya çıkmasına neden olduğu anlaĢılmaktadır (Geray, 1997). Gelir düzeyleri düĢük insanlar genelde gecekondu bölgelerine yerleĢerek farklı bir kültürel yapı oluĢturmaktadırlar. Farklı meslekler, farklı kültürel değerler ve alıĢkanlıklar kentlerde (özellikle gecekondu bölgelerinde) farklı bir sosyal tabaka oluĢturmaktadırlar.

Kırsal alandan ve diğer yerlerden göçle gelenler, geliĢmiĢ kent ekonomisine girememekte, geçimlik yeni bir sektörün (pazarcılık, minibüsçülük, iĢportacılık, kapıcılık vb.) oluĢmasına yol açmaktadırlar (Sezal, 1997). Aslında bu sektörler kent ekonomisi gibi de görülmemekte, ancak kentlerde geçimini sağlayabilmek için bu iĢler yapılmaktadır. Bu sorun da kentleĢme hızıyla ekonomik büyüme arasındaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır. KentleĢme hızının, ekonominin büyümesi ve sanayileĢme ile tutarlı ve paralel bir biçimde oluĢmaması, Ģehirlerde istihdam sorununun ve açık iĢsizliğin yaygınlaĢmasına yol açmaktadır (Alpar ve Yener, 1998).

Kırsal alandan göç edenlerle, büyük Ģehir merkezlerinde yığılan iĢsizler ve düĢük gelir grupları, benzer sosyal çevrelere yerleĢerek yeni bir kültür alanı yaratırlar (Türkdoğan, 1996). Bu kültür alanları ile kent yapısı arasında büyük bir sosyal farklılık göze çarpmaktadır. Bu sosyal farklılığın temelinde, 7. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‟nda da belirtildiği üzere, göç edenlerde yeni bir kültürle karĢılaĢmanın yarattığı sarsıntılar, iç çatıĢmalar, bunalımlar gibi birey ve toplulukları derinden etkileyen sorunlar yer almaktadır ki bu sorunların ileri dönük olarak özellikle gençlerde örgütlenmelere, yasadıĢı iĢlere ve suça eğilimlere neden olduğu belirtilmektedir (DPT, 1995).

(15)

1.1.6.2. Kentleşmeye etkisi

GeliĢmekte olan ülkelerde kentleĢmenin kontrol edilemez bir hıza ulaĢması ve bu ülkelerin kentlerinde nüfusun önemli bir bölümünü kent göçmenlerinin oluĢturması göç olgusunun, kentleĢme süresinde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu göstermektedir (Heper, 1983).

„Kırsal yerleĢme‟, köy iĢ bölümünün geliĢmediği, ekonomisi tarıma dayanan geniĢ aile tipinin, yüz yüze komĢuluk iliĢkilerinin bulunduğu ve kent topluluklarından ayrılan, toplulukların yaĢadığı yerleĢmeler (Bayındıroğlu, 1990) Ģeklinde ifade edilmektedir.

„KentleĢme‟ ise, bir ülkenin yerleĢimlerinde tarım dıĢı üretim Ģeklinin büyümesi, üretilen ürünlerin denetim ve koordinasyonunun yoğunlaĢması, merkezileĢmesi nedeniyle bazı yerleĢimlerin büyüklük, yoğunluk, heterojenlik, teĢkilatlanma, iĢbölümü ve ihtisaslaĢma ile entegrasyon derecelerinin artması Ģeklinde ifade edilebilecek sosyal değiĢmenin bir göstergesidir ve aynı zamanda bir uyum, fiziki yerleĢim sürecidir (Çezik, 1982; Irmak, 1999). Sosyolojik açıdan kentleĢme, fert ve toplum iliĢkilerini, sosyal müesseseleri, toplumsal yapıyı değiĢtirici etkileri bulunan bir olgudur (Bilgin, 1991).

KentleĢmenin bir göstergesi olan sosyal değiĢme, sosyal yapıdaki maddi, normatif düĢünsel koĢullar, unsurlar ve güçler arasındaki niceliksel ve niteliksel iliĢkiler bağıntılar arasındaki değiĢimi ifade etmektedir (Sezal, 1992). Diğer bir deyiĢle sosyal değiĢme, sosyal yapıdaki ve normlardaki temel dönüĢümleri içermektedir. Bunlar bilgi, inanç ve değerlerde; teknolojiyi ve maddi kültürde ; aile, eğitim, din, ekonomi gibi çeĢitli kurumlarda, sanatta; sosyal tabakalaĢma ile gruplar arasındaki iliĢkilerde; aynı zamanda insanların dünya ve kendilerine iliĢkin kabullerinde görülen değiĢmelerdir. Sosyal değiĢmenin üç farklı dinamiği ya da türü vardır: Bunlar planlama faaliyetleri, yani toplumu yönetenlerin kendi istekleri doğrultusunda yön verdikleri değiĢtirme süreçleri, kendiliğinden oluĢan sosyal değiĢmeler ve sosyal hareketlerdir. Sosyal hareketler, bir toplumda sosyal

(16)

değiĢmenin hem bir ürünü hem de bir üreticisidir (Kartal, 1992). Buradan hareketle, kentleĢme ile birlikte toplumsal yapıyı oluĢturan faktörler açısından bir değiĢim söz konusudur. Ġnsanların, yaĢam alanlarının değiĢmesi, yaĢam biçimlerini de değiĢtirmektedir (Erkan, 2004).

KentleĢmenin nedenleri incelendiğinde, itici, iletici ve çekici nedenler karĢımıza çıkmaktadır. Ġtici nedenler, kırsal alanda yaĢayan insanları toprağından ayırmaya zorlayan Ģartlardır (Sezal, 1992). YaĢamın daha zor oluĢu, gelir eksikliği, sağlık ve eğitim Ģartlarının yetersiz oluĢu, doğa olaylarının yıkıcı etkilerinin fazla oluĢu, sosyal güvence ve iĢ sahalarının olmaması, yeterli konut, yol su, elektrik yokluğu gibi sorunlar itici nedenlerin baĢında gelmektedir (Güvenç, 1993).

KentleĢmenin itici nedenleri ise, Ģehirlerde yaratılan sosyal ve ekonomik imkanlardır (Sezal, 1992). Bu imkanları açacak olursak, Ģehirlerde yeterli iĢ sahası ve çalıĢma imkanlarının olması, Ģehir ortamının sunduğu kolaylıklar (yol, su, elektrik, iletiĢim vb.), yeterli eğitim, konut ve kamu hizmetlerinin varlığı, renkli bir sosyal yaĢam gibi faktörlerdir.

Ġletici nedenlere gelindiğinde ise bu nedenleri, insanların kentlere akın etmesinde aracılık görevi gören ve bir nevi kentleĢme sürecini hızlandıran nedenler olarak görebiliriz. Bu nedenlerden biri, iletiĢim teknolojisinin köylere girmesi ile Ģehrin modern görünümü ve büyüsünün evlere kadar girmesidir. Bu ise özellikle gençler üzerinde Ģehre göç etme konusunda büyük bir isteğin uyanmasına yol açmaktadır. Bir diğer iletici neden ise, ulaĢtırma imkanlarındaki iyileĢmelerdir. UlaĢım imkanlarının kolay ve rahat olması, insanların kentlere olan ilgisini arttırmakta dolayısıyla da kente doğru bir nüfus hareketine neden olmaktadır (Güvenç, 1993).

Türkiye'de kentleĢmenin hızlı geliĢmesinde, bir baĢka ifadeyle kentsel nüfusun artıĢında yüksek doğum oranları önemli bir yere sahip olmakla beraber, kente olan göçün daha belirleyici olduğu bir gerçektir (KeleĢ, 1990).

(17)

Tablo II net göç hızı, ilgili ilin nüfusu ile orantılı olarak göç kaynaklı nüfus artıĢı ya da azalıĢını göstermektedir.

Net göç hızına göre, 1975-1990 döneminde Kocaeli ve Ġstanbul'un en yüksek göç hızına sahip olduğu görülmektedir. 1985-1990 döneminde iller arası göç nedeniyle 20 ilin nüfusu artarken 53 ilin nüfusu azalmıĢtır. Yirmi ilde toplam 1.3 milyon göç kaynaklı nüfus artıĢı olmuĢtur. Aynı değer daha önceki iki dönemde yaklaĢık 650 bindir. Ġllerin net göç büyüklükleri toplam göç eden nüfusun hangi illeri daha çok tercih ettiğini vurgulamaktadır. Buna göre üç dönemde de Ġstanbul ili Kocaeli'nden sonra ikinci sırada en yüksek göç hızına sahip olmasına rağmen, 1985-90 dönemindeki göç kaynaklı toplam nüfus artıĢının % 49.0‟ına sahiptir. Aynı oran 1980-85 döneminde % 45.6 ve 1975-80 döneminde % 42.4‟tür. Ġstanbul'un yanı sıra Ġzmir, Bursa, Kocaeli ve Antalya'nın da göç akımı açısından en çekici iller olduğu görülmektedir.

Net göç hızı en düĢük illerin baĢında Kars, Tunceli ve Siirt illeri gelmektedir. Özellikle 1985-1990 döneminde göç kaynaklı nüfus azalıĢı daha hızlı olmakla birlikte bu üç dönemde de Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerindeki belirli illerden göç etme eğilimi devam etmektedir (AAK, 2002). Kırdan kente göçlerin fazlalığı, kırsal kesimdeki sorunların varlığını göstermesi ve kentleĢme ile birlikte kentle varolan sorunların artması bakımından önemli bir gösterge olarak kullanılmaktadır (Kocaman, 1998).

(18)

Tablo II. 1975-1990 Dönemindeki Net Göç Hızına Göre En Fazla Göç Alan ve Göç Veren İlk On İldeki Göç Eğilimi (1975-1990)

1975-1980 1980-1985 1985-1990 Net göç Net göç hızı Net göç Net göç hızı Net göç Net göç hızı En fazla göç alan iller Kocaeli 53.640 112.94 41.287 67.00 83.262 108.21 Ġstanbul 288.653 73.44 297.598 60.49 656.677 107.56 Antalya 17.142 26.52 25.339 32.82 82.737 89.65 Ġçel 40.273 57.48 49.593 56.50 74.717 68.30 Ġzmir 119.896 73.75 82.173 41.93 146.208 63.76 Bursa 58.720 61.04 47.434 41.09 83.641 61.62 Tekirdağ 4.849 16.50 3.438 10.30 17.907 46.69 Muğla 1.659 4.29 3.058 7.03 15.998 32.88 Aydın 9.382 16.66 9.365 14.73 19.077 27.05 Ankara 49.499 20.63 36.631 12.96 69.511 24.90 En fazla göç veren iller Ağrı -24.986 -80.55 -19.005 -53.48 -37.312 -95.40 Artvin -12.687 -61.21 -61.21 -10.855 -51.13 -20.372 MuĢ -16.937 -66.43 -14.346 -49.36 -33.829 -100.46 Sivas -50.302 -75.36 -37.687 -54.62 -76.451 -105.83 Erzurum -46.093 -66.34 -48.745 -64.82 -88.298 -113.17 Bayburt -13.808 -133.16 G.hane -21.762 -86.16 -14.075 -54.15 -22.305 -135.29 Siirt -10.922 -29.47 -18.232 -41.70 -31.311 -140.73 Tunceli -13.318 -93.72 -17.797 -123.90 -20.332 -153.81 Kars -70.872 -113.06 -50.426 -77.94 -105.25 -163.54 Kaynak: AAK, 2002.

(19)

KentleĢme ile birlikte (Alpar ve Yener, 1998) nüfusun artıĢına paralel olarak kentlerdeki sorunlar da artmıĢtır.

Son yüzyılların en önemli olaylarından biri olan kentleĢme, Türkiye'nin de içinde bulunduğu geliĢmekte olan ülkelerde, özellikle 2. Dünya SavaĢı'ndan sonra hız kazanmıĢ (Alpar ve Yener, 1998) ve bunun sonucunda kentlerde oluĢan konut talebinin gerek kamu sektörü, gerek özel sektör tarafından karĢılanamaması, gecekondu diye kavramsallaĢtırılan konut türünü ortaya çıkarmıĢtır (ġahin, 1998). Gecekondu, imar ve yapı iĢlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı olmaksızın, kendisine ait olmayan arazi ve arsalar üzerinde, sahibinin rızasını almaksızın yapılan izinsiz yapılardır (ĠĢbir, 1991). „Gecekondu‟ kavramının sosyolojik tanımı ise Ģu Ģekilde yapılmaktadır: ġehirlerin çevresinde bulunan, kentsel hizmetlerden tam olarak faydalanmayan, yaĢam tarzı, toplumsal değer ve alıĢkanlıklar bakımından bir ucu kırda, diğer ucu kentte olan, bir baĢka deyiĢle yeni kentlilerin kentleĢme sürecinde bir ana kurum vazifesi gören konutlar ve bu konutlardan oluĢmuĢ alanlara denir (Kongar, 1985; Yasa, 1971).

Kente uyum ve bütünleĢme süreci içinde, bir tampon mekanizma olarak görülen ve 11 milyona ulaĢtığı sanılan (Ankara'da % 72.0, Ġstanbul'da % 55.0, Ġzmir'de % 45.0) gecekondu nüfusunun oluĢturduğu ve neredeyse kent alanında kırsak karakterli bir yerleĢim türü gibi görünen gecekondulaĢma, gelenlerin kente eklenmesinin en önemli yollarından birisi olmuĢtur (KeleĢ, 1983).

Bu bölgelerde yaĢayan insanların, kırsal kültürlerine denk düĢen yaĢam özlemlerini, belli ölçülerde sürdürme isteğinde oldukları gözlenmektedir. Gecekondu ve çevresinin, kırsal karakterli, gündelik yaĢamı sürdürmeye dönük olarak düzenlediği görülmektedir. Nitekim bu kesimlerde giyim, beslenme alıĢkanlıkları, komĢuluk iliĢkileri, aile içi iliĢkiler, akrabalık iliĢkileri vb. özellikler, kırsal karakterini büyük ölçüde korumaktadır (Ökten, 1999; ġenyapılı, 1978). HemĢerilik ve akrabalık bu yapı içinde önemli bir dayanıĢma örüntüsü olarak belirtilmektedir.

(20)

Kırdan kente göç sürecinde kentle bütünleĢme olanağı bulan sınırlı kitlenin dıĢında büyük bir nüfus, niteliksiz ve mülksüzdür. Gecekondu nüfusunun konut ve yerleĢimde, kentsel yaĢam alanlarında, devlet ve bürokrasi karĢısında, harcama ve tüketimde kamusal hizmetlerden yararlanmada kendilerini dıĢlanmıĢ veya ihmal edilmiĢ hissetmeleri için önemli gerekçeler bulunmaktadır. Varolan zorluklar, ekonomik çözüm arayıĢlarından dinsel tutumlara, konut kullanımından eğlenceye kadar kendine özgü bir yaĢam biçiminin geliĢmesine neden olmaktadır (AAK, 2002).

Kırsal alandan kente göç eden göçmenlerin, kentlileĢme sürecinde yaĢamıĢ oldukları sorunların genel olarak ekonomik, sosyal psikolojik kaynaklı sorunlar olduğunu görmekteyiz.Ancak bu sorunların yanı sıra, kentte yaĢamanın getirdiği çeĢitli imkanlar da göz ardı edilmemelidir.

KentleĢme hareketleri, yeni kentliler için kırsal alana göre daha iyi Ģartlara sahip konut ve altyapı imkanları sağlamaktadır. Oturulan konutlar çoğunlukla gecekondular olmakla birlikte gecekonduların sahip olduğu konut ve altyapı özellikleri, kırsal bölgedekilerden daha iyi durumdadır (ġahinkaya, 1983).

KentleĢmenin, yeni kentliler için imkan olarak sunduğu diğer bir konu ise eğitimdir. Kentlerde hem okul hem de öğretmen sayısının fazlalığı, hem de bireylerin okula gitmesini engelleyen faktörlerin kırsal alana göre azlığı, eğitim faaliyetlerinden daha fazla yararlanma sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca kentlerde kız çocuklarının okula devam oranlarının arttığını belirtmek gerekir (Özen, 1991).

1.1.6.3. Aileye Etkisi

Toplumun en temel sosyal birimlerinden biri olarak kabul edilen aile, kentselleĢme sürecinde çözülmesi gereken en fazla sorunu olan toplumsal bir kurumdur. Geleneksel özellikleri bünyesinde yaĢatan kırsal toplulukta iĢlevi bünyesinde toplayan ailenin bu iĢlevlerine fazla bir farklılık göstermeden devam ettiği genelde kabul edilen bir gerçektir. Kentlerde ise değiĢmeye açık heterojen bir

(21)

gruplaĢma söz konusudur. DeğiĢik türdeki aileler, büyük kenti oluĢturan farklılaĢma, uzmanlaĢmıĢ ve örgütlenmiĢ bir çevrede ekonomik yaĢamın oluĢturduğu bir kurumlaĢma ile kuĢatılmıĢtır.

Son kırk yıldır ülkemizde yoğun olarak yaĢanan kırdan kente göç, göçmen ailelerin;

* yapısında,

* büyüklüğü ve çocuk sayısında

* aile içi etkileĢim ve rol farklılaĢmasında, * bütçe kontrolünde,

* çocukların eğitim ve çalıĢma yaĢamına hazırlanmasında, * boĢ zamanlarını değerlendirmesinde,

* dayanıklı tüketim malı kullanma eğiliminde,

* sağlık ve beslenme davranıĢlarında değiĢmelere yol açmıĢtır (Tatlıdil, 1990).

Akrabalık iliĢkilerinin yoğun olarak yaĢandığı kırsal kesimde ailenin kentlere göre daha büyük olduğu göze çarpmaktadır. anne, baba ve çocuklardan oluĢan çekirdek ailenin kentlerde yoğunlaĢtığı bir gerçektir. Çocuk sayısı açısından da kentsel ailede çocukların daha az sayıda yer aldığı yine araĢtırmalarda görülmektedir. Gecekondu mekanda oturan ailelerde ise çocuk sayısı doğurganlık oranı kırsal kesimden daha az, kentsel kökenli aileden ise daha çoktur. Bu da kentleĢmeyle birlikte çocuk sayısının azaldığı eğilimini yansıtmaktadır (Tatlıdil, 1990).

KentleĢme ile birlikte göçmen ailelerin, aile içi etkileĢimlerinde de değiĢmeler meydana gelmiĢtir. Kırsal kesimde hane reisi olan babanın ve baba soyuna dayalı yaĢlı erkeklerin aile ile ilgili kararlar alma sürecinde fonksiyonlarını yitirdiği görülmektedir. Büyük alım-satımlarda, hatta çocukların evlendirilmesi kararında anne-babanın ortak karar aldıkları izlenimi ağır basmaktadır (Tatlıdil, 1990). Bu izlenimde de, kadınların önemli bir kısmının kentte ücretli olarak ev dıĢında çalıĢmalarının etkisi büyüktür. Bu da kadına yeni sorumluluk ve roller

(22)

yüklemiĢtir. Özellikle kadının, ücretli iĢlerde çalıĢtığı ailelerde, erkeklerin ev iĢlerine yardım etme oranı giderek artmaktadır (Erkan, 2004).

Ailenin kentsel mekanlarda boĢ zamanlarını değerlendirme eğilimleri, genellikle kırsal kesimden farklılık göstermektedir. Bu farklılığın özellikleri ise, ailenin kentsel olanaklardan yararlanma kapasitesi ile doğrusal bir iliĢki içindedir. Kentin sunduğu olanaklara ve bu olanakları kullanma yollarına yakın ve yatkın olanların daha fazla kentsel davranıĢ sergiledikleri gözlenmektedir.

Kente gelen ailelerin dayanıklı tüketim malı kullanma açısından kırsal kesimden daha istekli oldukları gözlenmektedir (Tatlıdil, 1990). Yapılan bir araĢtırmada, göç eden ailelerin evlerinde dayanıklı tüketim mallarını ne oranda kullandıkları incelenmiĢtir. Buna göre ailelerin, kırsal bölgelerindeki evlerinde dayanıklı tüketim mallarından hiçbiri yokken (% 80.0), kentlerindeki evlerinde ise olmayan dayanıklı tüketim malı oranı % 4.71'e düĢmüĢtür (ErdoğmuĢ, 1977). Dolayısıyla kentlerde, dayanıklı tüketim mallarından faydalanma ve onlara ulaĢma daha kolay olduğu için, göç eden ailelerin istekli olmaları çok doğaldır.

Kentsel alanlarda sağlık kurumlarına baĢvurma oranları kırsal kesime göre çok daha fazla geliĢmiĢtir. Özellikle iyi çalıĢan sağlık ocaklarının, ana ve çocuk sağlığı merkezlerinin çevresinde yer alan gerek kentli gerekse gecekondulu alanların bu imkanları daha çok kullanma eğilimleri ortaya çıkmaktadır.

Okur-yazarlık ve okula devam etme yılları karĢılaĢtırıldığında kır ile kent arasında, kent lehine büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. KentlileĢme ile birlikte ailelerin okullaĢmaya daha fazla önem verdikleri görülmektedir. Kat ve gecekondu üzerinde yapılan araĢtırmalarda yer alan ailelerin büyük bir kısmı kırsal kesimde görülemeyecek bir boyutta kız ve erkek farklılığı gözetmeksizin çocuklarının eğitimine önem vermektedirler. Buna rağmen gecekonduda yaĢayan ailelerin kent merkezlerinde yaĢayan ailelere göre çocuklarının daha fazla oranda okul dıĢına düĢtüğü bir gerçektir. Bunun en önemli nedeni ailelerin çocuklarının eğitimine yardımcı olacak deneyim birikimlerine sahip olmamalarıdır. Ġkinci neden ise, kentsel

(23)

kurum ve kuruluĢları tanımamaları, sunulan hizmetlerden yararlanabilme yollarını kullanamamalarıdır (Tatlıdil, 1990).

1.2. Göç Olgusu ve Kadın

Türkiye'de 1950'li yıllardan itibaren baĢlayan belli baĢlı sosyal, politik ve ekonomik olgulardan biri olan iç göçü ele alan araĢtırmalar, çoğunlukla kırdan kente ekonomik göçü "kentleĢme ve gecekondulaĢma" konuları çerçevesinde irdelerken, niteliksiz iĢ gücü üzerinde yoğunlaĢır. Oysa 1970'lerin ikinci yarısından itibaren iç göç, küçük ve orta boydaki Ģehirlerden büyük Ģehirlere aile göçüne dönüĢerek, Batı'daki üç büyük metropol üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Ayrıca 1990'lar itibariyle nüfus hareketlerini etkileyen unsurlara, gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan diğer bölgelere, gerekse bölge içindeki zorunlu göç de etkili olmuĢtur. Ġç göçün dinamiklerinde zaman içinde meydana gelen bu değiĢimleri mevcut araĢtırmaların bir çoğunda yer bulmazken, eksikliklerden birisi de toplumsal cinsiyet bakıĢ açısıdır. Ġç göç kadın-erkek ayrımında çok az tartıĢılmıĢtır. Türkiye'deki iç göç literatüründe, kadınların göçe iliĢkin deneyimleri 1980'li yıllardan baĢlayarak daha çok 1990'lı yıllarda yapılan "kırdan kente göç" araĢtırmalarında, aile, iĢgücü ya da sağlık kapsamında ele alınmıĢ; zorunlu göç literatüründe ise cinsiyet farklılıklarına bugüne dek yer verilmemiĢtir. Ayrıca yapılan bazı araĢtırmalarda (ErdoğmuĢ, 1977; Yanık, 1993) bu türden bir cinsiyet ayrımında, hane reisi olarak erkekler baz alınmıĢ ve kadınların göç olgusuna yönelik düĢünceleri gündeme getirilmemiĢtir.

Kadınların göçe iliĢkin yaĢantıları ile ilgili, 1998 yılında Ġlkkaracan'ların yapmıĢ oldukları araĢtırma, iç göçü kadın açısından inceleyen tek çalıĢma olarak göze çarpmaktadır.

Mevcut çalıĢmalar göç nedenleri, göç sürecine katılım, bu süreç içerisindeki yaĢam deneyimleri ve göçün etkileri, göç edenlerin tutumları, tepkileri açısından kadın ve erkekler arasında önemli farklılıklar olduğuna iĢaret etmektedir. Bu

(24)

farklılıkların temelinde kadın-erkek arasındaki aile içindeki iĢbölümü ve buna paralel olarak gelenekler ve görenekler tarafından tanımlanan toplumsal kadın-erkek rolleri yatmaktadır (Ġlkkaracan P. ve Ġlkkaracan Ġ., 1998). Toplumdaki bu roller, erkek egemen, sosyal, kültürel vb yapılar içinde kadınların çeĢitli haksızlıklara ve eĢitsizliklere uğramasına neden olmaktadır (Erel ve Kılıçarslan, 2000). Kadınların göçe, iliĢkin yaĢantıları genellikle bir eĢ, anne ya da evlenmek üzere olan genç kız olarak aile içindeki konumlarıyla yakından iliĢkilidir (Ġlkkaracan P. ve Ġlkkaracan Ġ., 1998).

Bu konumları itibariyle kadınlar, hem ailesine destek vermenin getirdiği bir sorumluluk, hem de bu göç süreci içerisinde yaĢadıkları uyum sorunları nedenleriyle daha fazla yıpranmaktadırlar. Bu nedenle kadınların göç öncesinde, göç sırasında ve sonrasında yaĢamıĢ oldukları sorunlar, uyum durumları önem kazanmaktadır.

1.2.1. Kadınların göç etme nedenleri

Kadınların göç etme nedenleri arasında ilk sırayı "bağlantılı göç" almaktadır. Bağlantılı göç, ailedeki erkek üyelerin iĢ bulmak, iĢ tayini vb. gibi nedenlerle göçleri sonucunda, kadınların onları takip etmesiyle meydana gelen bir olgudur. Burada kadının birey olarak bağımsız bir göç kararından ziyade, aile içindeki konumuna (eĢ, anne, kız, çocuk) bağlı olarak yeni bir mekana taĢınması söz konusudur. Ġlkkaracanlar'ın Ümraniye'de kadınların göç etme sorunları üzerine yapmıĢ oldukları bir araĢtırmada, kadınların göç etme nedenleri arasında % 35.0' lık bir dilime sahip olan "evlenmek için ya da eĢiyle, ailesiyle birlikte olmak için" cevabı bağlantılı göç olgusunu desteklemektedir .

Bağlantılı göç ve evlilik göçü kadınlar açısından önemli bir göç nedeni olsa da, birey olarak kendilerine ait itici-çekici nedenler yüzünden göç eden kadınlar da vardır. Örneğin, iĢ olanakları nedeniyle, ailenin erkek bireylerinden bağımsız olarak göç eden kadınlar... (Ġlkkaracan P. ve Ġlkkaracan Ġ., 1998). Özdağ ve bir grup bilim adamının, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan Batı'ya göç edenler üzerinde kültürel

(25)

yapı ve kültürel kimlik sorununu incelemek için yapmıĢ oldukları araĢtırmada % 15.0' lık bir dilimi oluĢturan kadın katılımcıların % 45.0' ının geçim sıkıntısı, % 23.0‟ının ise iĢsizlik nedeniyle göç ettiği belirlenmiĢtir (Özdağ, 1996). Bu araĢtırma sonucundan da anlaĢılacağı üzere, kadınların göç nedenini sadece bağlantılı göç ya da evlilik göçü oluĢturmamaktadır.

Türkiye'de son 10 yılda kırsal alandan kente göç eden kadınların, göç nedenleri içerisine "güvenlik"i sağlamak amacıyla yapılan göç de eklenmiĢtir. Kadınların içinde yaĢadığı koĢullar gereği, kendi istekleri dıĢında baskı ile yapmıĢ oldukları zorunlu göçte son rakamlara göre 3,193 köy boĢaltılmıĢtır (Özkalp, 1992).

Yapılan bir araĢtırmada, kadınların % 15.7'sinin can güvenlikleri olmadığı, % 4.7'sinin ise devletin baskısı nedeniyle göç ettikleri tespit edilmiĢtir (Özdağ, 1996).

Görüldüğü gibi kadınların göç etme sürecinde birçok faktör rol oynamaktadır. Ancak kadınların aile içindeki konumlarına bağlı olarak gerçekleĢtirdikleri "bağlantılı göç" bu faktörler arasında birinci sırayı almaktadır. Bununla birlikte, kadınlarımız kırsal alanda yaĢamanın verdiği zorluklar ve sorunlar ile yüz yüze kalmaktadırlar. Bu sorunlar, elbette ki kadınların göç etme kararını yakından etkilemektedir.

1.2.2. Kırsal alanda kadının özellikleri ve yaşadıkları sorunlar

Kırsal olsun, kentsel olsun, kadının toplumdaki rolü; ülkenin geliĢme düzeyi, yaĢadığı toplumun sosyal statüsü ve toplumda geçerli olan örf ve adetler tarafından belirlenmiĢ olduğu ifade edilebilir.

Ülkemizde çoğunlukla geçerli olan örf ve adetler, gereğince toplumsal faaliyetler, cinsiyete bağlı bir iĢbölümüne göre düzenlenmekte ve kadının yeri, ev kadını olarak eĢ ve analıkla tanımlanmaktadır. Ancak, bu durum kadının ait olduğu toplumdaki sosyal durumuna göre değiĢiklik göstermektedir. ġöyle ki eğitim düzeyi

(26)

yüksek olan kadınların yaĢadığı büyük kentlerde kadın-erkek arasındaki sosyo-ekonomik statü farkı azalırken, eğitim ve gelir düzeyi düĢtükçe fark büyümekte, köylü ailelerinde ise bu fark maksimum düzeye ulaĢmaktadır. Ülkemizde kır ve kentte yaĢayan kadınlar arasındaki yaĢam farklılıkları da, geliĢmiĢ Batı Avrupa ülkeleri ve ABD'ye kıyasla daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır (Akbay, 2000).

Kırsal kesim olarak adlandırılan alanlar, genellikle tarımsal faaliyetin egemen olduğu alanlardır (Ceylan ve Kılıç, 2000) ki, burada kadınlar tarımsal faaliyetlerle uğraĢmaktadırlar. Tarım sektöründe çalıĢan toplam 8.5 milyon nüfusun, 4.3 milyonunu kadınlar oluĢturmaktadır (KSSGM, 2000) ve kadınların çalıĢma saatleri erkeklerin çalıĢma saatlerine oranla daha uzundur (Akbay, 2000).

Ülkemizde süre gelen geleneksel görüĢ ve ataerkil yapımız, erkek egemenliğini ön plana çıkarmakta ve bu durum kırsal kesimde daha fazla yaĢanmaktadır. Özellikle evli çiftlerde, erkeğin aile reisi olması, yasal bir zorunluluk gibi görülmektedir (Elmacı, 1998; KSSGM, 2000).

Kırsal kesim kadınının eğitim düzeyi ile ilgili açıklamalarda ise, "kırsal yapı" ölçütüne, "cinsiyet" ölçütünün de eklenmesi ile, eğitim düzeyinin daha da aĢağı düzeylerde olacağı, bir sayıltı olarak kabul edilmektedir (KSSGM, 2000). Bu sonucun temelinde yatan nedenlere bakacak olursak eğer, geleneksel cinsiyetçi ayrımların hakim olduğu düzenlerde, kadınlara verilen değerin az olması, kızların ailenin temel öğesi olarak görülmemesi, onların okullara gönderilmemesi bu nedenlerin baĢlıcalarındandır (Elmacı, 1998).

Dünyada okuma-yazma bilmeyen kesimin 2/3'ünü kadınlar oluĢturmaktadır (KSSGM, 2003). DĠE‟nin 2000 yılı okur-yazarlık verilerinde ise, okuma-yazma oranı erkeklerde % 93.8, kadınlarda % 80.6‟dır. Özellikle kadın nüfusta okuma-yazma oranı çok düĢük olup, kadınların % 19.3'ü okur-yazar değildir(DĠE, 2000). Kadınların okuma-yazma bilmemeleri demek; alıĢveriĢe çıktıklarında malın fiyatını, sağlık ocakları ve doktorlara gittiklerinde, reçete ve ilaçları, herhangi bir taĢıta bindilerinde üzerindeki yazıyı okuyamamaları demektir. Doğu illerimizde

(27)

okuma-yazma bilmemenin yanı sıra, bir de Türkçe bilmeme buna eklendiğinde, kadınların gerek aile içi kararlarda gerekse toplumda ikinci planda kaldıkları ve kendilerini ifade edemedikleri gerçeği ön plana çıkmaktadır (Elmacı, 1998).

Özellikle Doğu illerimizde aĢiret tipi bir örgütlenmenin yansıması olarak görülen çokeĢlilik, kadınların baĢka sorunları arasındadır. AraĢtırmalar, bu tip bir evliliğe maruz kalan kadınların mutlu olmadıklarını, kıskançlıklarla dolu sıkıntılı bir yaĢam sürdürdüklerini göstermektedir. Diğer taraftan imam nikahlı kadınların ve çocuklarının, nüfus kağıdı sorunları gündeme gelmektedir. Nüfus kağıdı olmayan bu insanlar topluma sunulan eğitim, sağlık vb. hizmetlerden yararlanmada önemli zorluklar yaĢamaktadırlar. Sağlık hizmetlerinden yararlanamayarak sağlık sorunları yaĢayan kadınlar, sorunlarını geleneksel yöntemlerle iyileĢtirmeye çalıĢmaktadırlar (Elmacı, 1998).

Kırsal alanda bu kadar çok sorunu bir arada yaĢayan kadınlar, kente göçü bir kaçıĢ olarak görmekte ve kentteki yaĢamlarının çok daha farklı olacağını düĢünerek, beklentiler içerisine girmektedirler. Ancak bu beklentilerinin karĢılanamaması durumunda, kente uyum sürecinde sorunlar yaĢadıkları ifade edilebilir.

1.2.3. Göç eden kadınların yeni yaşama alanlarındaki uyum durumları

Ġhtiyaçlarını karĢılama yollarını kırsal alanda kendiliğinden öğrenebilen kadınların durumu kente geldikten sonra değiĢmektedir. Ġhtiyacı karĢılama yolları ve sorunları çözebilme için gerekli nitelikler kentte kendiliğinden öğrenilememektedir (Kabadayı, 1997).

Kentlere gelindiğinde kendiliğinden kültürleĢme, kentleĢme için gerekli davranıĢları garanti edememektedir. Kadınların öncelikle bunları öğrenmesi, yani kültürlenmesi (kasıtlı olarak) gerekmektedir. Bir baĢka deyiĢle, kadınların yeni çevresine uyumuna kentlileĢme ya da yeniden toplumsallaĢmasına iliĢkin sorunlar, onun yeni davranıĢlar (bilgi, beceri ve tutum) ve yaĢama biçimi geliĢtirmesini

(28)

gerektirmektedir (Kabadayı, 1997).

Göç edilen yerdeki iĢ, eğitim, sağlık, barınma olanakları gibi mevcut kaynakların kadınlara açık olup olmaması, toplumun kadınlara yaklaĢımı, hane karakteristiklerindeki değiĢiklikler, göç etmiĢ olan kadınların yeni çevrelerine uyumlarını olumlu veya olumsuz etkileyen ana etkenleri oluĢturmaktadır (Ġlkkaracan P. ve Ġlkkaracan Ġ. , 1998).

 İstihdam durumu: ÇalıĢmak bireyin yaĢamını çok yönlü etkileyen sonuçlara sahiptir. Öyle ki çalıĢma olanağı bulamayan kiĢinin yaĢamında karĢılaĢacağı sorunların pek çoğu çalıĢma fırsatının yokluğuyla açıklanabilir. Aynı Ģekilde yaĢanılan sorunların pek çoğunun çözümü de çalıĢma olanağının yaratılmasıyla bulunabilir (KarataĢ, 1996).

Kente gelmeden önce, yaĢadıkları geleneksel çevrede, kendi iĢlerinde daha bağımsız çalıĢan kadınlar, yaĢadıkları kentsel çevrede daha çok ev içinde tanımlanan rollerle sınırlandırılmıĢlardır. Tutucu eğilimlerin de etkisiyle, çalıĢma yaĢamından soyutlanan kadının bu yeni durumu, onun statüsünü geliĢtirmesinin önündeki en büyük engeldir (KarataĢ, 2001).

Ekonomik koĢulların ağırlaĢması sonucunda çalıĢmak durumunda kalan göçmen kadınlar ise, kentsel iĢlerin gerektirdiği yeterli bilgi birikimi ve vasıflarla donatılmamıĢ olmalarının da etkisiyle, itibarlı sayılamayacak iĢlerde çalıĢmak zorunda kalmıĢlardır. Örneğin, kadınların kentin üst sosyo-ekonomik düzeyinden ailelerin evlerinde „gündelikçi‟ (temizlik, çocuk bakımı, hasta ve yaĢlı bakımı vb.) olarak çalıĢmaları bu türden iĢler arasındadır. Dikkatle incelendiğinde görülecektir ki bu iĢlerin çoğu kadının geleneksel rolleriyle örtüĢmektedir ve bu anlamda bireyin geliĢmesinde bir katkı sağlamamaktadır. Her Ģeye rağmen kadınlar yaĢadıkları kente uyum ve bütünleĢme sürecinde, oldukça önemli roller üstlenebilmektedirler. Örneğin kent içerisinde, kendi geliĢimlerine olumlu katkısı olacak çeĢitli etkinliklere (beceri ve meslek kursları vb.) erkeklerin ve yaĢadıkları koĢulların engelleyici etkisine karĢın, daha istekli katılmaktadırlar (KarataĢ, 2001a).

(29)

Özetle; kırsal alanlardan kentsel alanlara göç eden kadınların, iĢgücü istihdamı içindeki konumunun değiĢtiğini görmekteyiz. Bir yandan ücretsiz aile emeği olarak tarımsal alanlarda kullanılan kadın emeği, kentsel iĢgücü piyasası için ücretli emek konumuna gelirken, öte yandan da tarımsal alanda iĢgücü olma özelliğini yitiren kadın, nüfus kentsel yaĢamda „ev kadınlığı‟ statüsünü kazanmaktadır (Çabuk, 1997). Kentte kadının iĢ gücüne katılımı çok düĢük, iĢsizlik oranı çok yüksekken; kırda kadının iĢ gücüne katılımı daha yüksek iĢsizlik oranı daha düĢük gözükmektedir. 1995 verilerine göre, kentte kadının iĢ gücüne katılım oranı % 15.5, kırda % 48.7‟dir. ĠĢ gücüne katılım oranları kırsal ve kentsel kesimde kadınlar için büyük farklılıklar göstermektedir (Erel ve Bener, 1998).

 Gelir dağılımı / yoksulluk durumu: Kırsal alanlardan kent merkezlerine yoğun Ģekilde devam eden göç, daha öncede belirtildiği üzere nüfusu artırmıĢtır. Nüfusun artması demek, herkese yeterli oranda iĢ imkanının sağlanamaması demektir. ĠĢsizliğin olduğu yerde, gelir dağılımındaki eĢitsizliğin ve yoksulluğun yaĢanması doğal bir sonuçtur (AAK, 2002).

Türkiye'de yaĢanmakta olan son krizle birlikte, gelir dağılımında yaĢanan çarpıklığın daha da kötüleĢtiği bir gerçektir. Gelir dağılımında yaĢanan eĢitsiz bölüĢümün en önemli sonuçlarından biri yoksulluktur. Yapılan araĢtırmalar gösteriyor ki yoksulluktan en çok çocuklar etkilenmektedir. Ayrıca kadınlar, engelliler, yaĢlılar, tek ebeveynli aileler, parçalanmıĢ aileler de yoksulluktan en çok etkilenenler arasındadır (AAK, 2002).

YaĢadıkları kente uyum sağlamada zorlanan aileler, çocuklarının sosyalleĢme sürecinde, yoksullukla da iliĢkili çeĢitli sorunlarla karĢılaĢmaktadırlar. Yoksulluk nedeniyle eğitimlerini sürdüremeyen çocuklar, çalıĢma yaĢamına erken atılmaktadırlar. Ayrıca yoksulluk, aile içi Ģiddet, aile parçalanmaları, kötü sağlık koĢulları, yetersiz konut ve beslenme, düĢük eğitim, suça yönelme, aile içinde ve toplumsal çevreyle iliĢkilerin bozulmasına da neden olmaktadır (AAK, 2002).

(30)

 Eğitim durumu : Kırsal kesimden kentlere doğru yaĢanan göçler, eğitim açısından pek çok olumlu ve olumsuz sonuçlar doğurmuĢtur (AAK, 2002). Bu sonuçlar Ģu Ģekilde açıklanabilir:

a) Olumlu yön : Kırsal kesimde temel eğitim ötesi eğitim olanakları yoktur (Tezcan, 1997). Oysa ki göç edenlerin kentte istihdamında, meslek kazandırıcı yaygın eğitim olanaklarından yararlanabilme durumları vardır. Yaygın eğitim yolu ile göç eden kadınların kentsel iĢ bölümüne geçiĢteki eğitim ihtiyaçları karĢılanabilmektedir. Yaygın eğitim ve halk eğitimi, aynı zamanda eğitimde fırsat eĢitliği sağlama açısından da kadınlar için önemlidir. Zira sosyo-kültürel ve diğer nedenlerden dolayı önceki yaĢam dönemlerinde eğitim görememiĢ kadınların bu durumunu telafi etmeye imkan vermektedir. Ayrıca yaygın eğitim kentlileĢmenin önemli unsurlarından biri olan kentteki iĢ bölümünde istihdam olma yanında kente özgü davranıĢların kazandırılmasında ya da sosyal ve kültürel bütünleĢmenin (Kabadayı, 1997) sağlanmasında kadınlar için ayrı bir önem taĢımaktadır

Kadınların kente göç nedenleri arasında, çocuklarını okutma isteği (özellikle yüksek öğrenim yapmalarını istemektedirler) de yer almaktadır. Dolayısıyla kente göçle birlikte, çocukların yüksek öğrenim yapma olasılıkları kırsal alanlara göre artmaktadır.

b) Olumsuz Yön : Ġç göçler, eğitimin niteliğini olumsuz biçimde etkilemektedir. Kalabalık sınıflarda eğitimin niteliği düĢmektedir. Nüfusumuzun artıĢı da eğitimde nitelik değiĢmesine yol açmaktadır. Hızlı nüfus artıĢı, eğitime giderek daha fazla kaynak ayrılmasını gerektirmektedir (Tezcan, 1997).

Kente uyum ve kentsel bütünleĢme sürecinde kadınların eğitimine yüklenen iĢlev dikkat çekicidir. Kadınların eğitimi birkaç nedenle önem taĢımaktadır. Bunlardan ilki kadınların eğitiminin, erkeklere oranla daha düĢük olmasıdır. Diğeri ise genel eğitim düzeyi düĢük olan kadınların kente uyum ve bütünleĢmede adeta bir anahtar rol oynamalarıdır. DüĢük eğitimli kadın bu süreçte engelleyici olurken, eğitim düzeyi yükselen kadın da sürükleyici olabilmektedir (AAK, 2002).

(31)

 Sağlık durumu: Bilindiği gibi sağlıklı olma hali, vücut ile çevre arasındaki iliĢkiden hareket ederek tanımlanabilir. Sağlıklılık hali, bu iliĢkideki azami denge, kendini koruma ve uyum yeteneği ile nitelenir. Ġnsan topluluklarında bireyin sağlığından söz ederken kültürel uyum kavramının da söz konusu olması gerekir. ĠĢte insanın çevresine biyolojik uyumu, sağlıklı olma durumu olarak adlandırılabilinir.

Göç olgusu, aileleri pek çok stres faktörünü deneyimlemek durumunda bırakmaktadır. Ġklim, yer ve ev değiĢikliği, iĢ yeri değiĢikliği, iĢ biçimi değiĢikliği, bazı durumlarda aile bireylerinden geçici veya devamlı ayrı kalma, yaĢam biçiminde değiĢiklik, okul değiĢikliği, ekonomik durumda değiĢiklik, çevre değiĢikliği gibi. Bunlar, bir göç olayında hepsi bir arada yaĢanan streslerdir ve aileler değiĢik sosyo-kültürel çevrelere ait olma durumlarına göre bu değiĢikliklere farklı baĢ etme yanıtları verirler. Bu yanıtlar kısa sürede tam uyumdan, tam bir çözülme ve krize kadar değiĢiklikler gösterebilir (Özen, 1997).

Göç edenlerin kentsel mekanlarda sağlık açısından pek de elveriĢli sayılmayacak yerlerde yaĢamaları sonucunda, bireyin bedensel, ruhsal ve toplumsal sağlığını olumsuz etkileyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır (AAK, 2002).

Göç eden kiĢiler; ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak en sıkıntılı dönemlerinde, yabancı oldukları bir ortamda en ucuz ancak yaĢam koĢulları en kötü konutlara yerleĢmektedirler. Yeni göçe maruz bölgelerin altyapıları, konut koĢulları, ekonomik olanaklarının diğer bölgelerden çok daha kötü olduğu bir gerçektir (Özen, 1997). Oysa ki, yerleĢilen çevrenin fiziksel koĢulları, alt yapı olanakları, konutların özellikleri insan sağlığı için çok önemlidir. Ayrıca yeterli ve temiz içme suyundan yoksunluk, atıkların sağlık kurallarına uygun yollarla uzaklaĢtırılmaması, konutlardaki ısınma koĢulları, dar mekanlarda çok sayıda bireyin bir arada yaĢamak zorunda kalması gibi sayısız değiĢken de sağlıkla doğrudan iliĢkilidir.

(32)

vurgulanmıĢtı. Bu bağlamda kadınların yeterli ve dengeli beslenme, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması baĢta olmak üzere sağlığa iliĢkin yanlıĢ inanç ve tutumları da onların, sağlık açısından yaĢam niteliklerini doğrudan etkilemektedir (AAK, 2002).

Bu dönemde, kırdan taĢınan geleneklerin etkisiyle doğurganlık yüksek, yabancılık ve tutuculuktan ötürü aile planlaması gibi hizmetten yararlanım düĢüktür. Yeni göç eden ailenin sağlık örgütlerince tespitinin gecikmesi, bilinçsizlik, eğitimsizlik, yoksulluk, yabancılık ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler, bu kiĢilerin temel sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamalarına, sağlık riskleriyle karĢı karĢıya kalmalarına yol açmaktadır (Özen, 1997).

 Konut durumu: Kırsal alanlardan kente göç edenler, barınma sorununu, sadece baĢlarını sokabilmek amacıyla, yasal olmayan yollarla, kendilerine ait olmayan, kamuya, devlete, belediye ya da bir baĢkasına ait arsalar üzerine gecekondular yaparak çözmektedirler. Kent çevresinde boĢ duran bir alana aynı köyden ya da aynı mahalleden birkaç ailenin gelip yerleĢmesiyle, gecekondu alanları oluĢmaktadır. Daha sonra hemĢeri, tanıdık, hısım, akraba da bu alanlara katılır ve gecekondularını yaparken çoluk-çocuk çalıĢıp, konu-komĢu yardımıyla desteklenmektedirler (Akgür, 1997).

Barınma sorununu gecekondu ile çözümleyip kente yerleĢtikten sonra gecekondu insanının önünde, gerçekleĢtirmeyi planladığı daha baĢka beklentileri vardır; iyi bir iĢ, iyi bir gelir, çocukların eğitimini sağlayıp, geleceklerini garanti altına almak gibi hedefler (Kongar, 1986).

 Kültürel durum: KentleĢme, göç eden insanların yaĢam biçiminden (kültüründen) yani tüketim, beslenme, sofra, giyim alıĢkanlıklarından tutun, siyasi davranıĢlarına kadar önemli değiĢmelere neden olan bir süreçtir. Bu süreçte, bireylerin daha önceden yaĢadıkları yerdeki geleneksel kültürleri ile göç ettikleri yerdeki kent kültürü karĢı karĢıya gelmektedir. Her alanda olduğu gibi, egemen olan kent kültürü geleneksel kültürü kendi lehine çözmektedir. Ancak bu çözülme,

(33)

geleneksel kültürün tam ortadan kalkması anlamına gelmemektedir (Erkan, 2004).

Kırdan göç eden insanlar, kentte eskiyseler, köylü olmaktan uzaklaĢmıĢ ancak tam anlamıyla da kentli olmamıĢ insanlardır. Köydeki yaĢantılarını, alıĢkanlıklarını, kentlerde de kısmen sürdürmekte, bu yüzden bir "geçiĢ süreci" yaĢamaktadırlar. Bu değiĢme ve geçiĢ sürecinde, kendilerine özgü bir "gecekondu kültürü" yaratmaktadırlar. Bu alt-kültür bir bölümüyle köyden getirdikleri alıĢkanlıklar, gelenek ve göreneklere bağlılık, davranıĢ biçimi, giyinme biçimi, yeme içme alıĢkanlıklarında kendisini gösterirken, bir bölümüyle de kente özgü birtakım değer ve alıĢkanlıkları yansıtmaktadırlar (Akgür, 1997).

Erman (1997)‟ın kırsal alandan kente göç eden 144 kiĢi üzerinde yapmıĢ olduğu kentteki kır göçmeninin kendini tanımlaması konulu araĢtırmasında, çoğu göçmenin kendisini köylü ya da köy kökenli (% 49.5) olarak gördüğü tespit edilmiĢtir. Kendilerini köylü hissetmelerinin en önemli nedenlerinden birisi olarak, özellikle kadınlar tarafından günlük yaĢamlarını birlikte geçirdikleri kiĢilerin çoğunun kendileri gibi köyden göç etmiĢ olmaları gösterilmektedir. Köyle süren iliĢkilerde, bu, köylü çevresine sıkıĢmıĢlık hissini arttırmaktadır. Özellikle kadınlar, kendilerini köye gittiklerinde giyim ve davranıĢlarında birtakım değiĢiklikler yapmak zorunda hissetmektedirler. Göçmeni ziyarete gelen köylüler de, yine özellikle kadınlar üzerinde bir kontrol ve baskı aracı olarak iĢlev görmekte, göçmenin kente aidiyet hissini örselemektedir. Kendilerini köylü görmelerinin diğer bir nedeni olarak Ģehirlilerin kentteki göçmene karĢı küçümseyici ve dıĢlayıcı, tutum, davranıĢları gösterilmektedir. YerleĢik kentlinin olumsuz tutum ve davranıĢlarına ek olarak, yine özellikle ikinci kuĢak göçmenler, içinde bulundukları dezavantajlı ekonomik Ģartları, köylü kalmıĢlıklarına önemli bir neden olarak belirtmektedirler. Diğer yandan, ilk kuĢak göçmenler arasında yaygın olan görüĢ, kendilerinin yerleĢik kentlilere göre kültürel olarak eksik ya da dezavantajlı olduklarıdır. Onlar kentli gibi düzgün ve kibar konuĢamamaktadır, dillerini düzeltememiĢlerdir, kentliler kadar görgülü ve bilgili değildirler.

Şekil

Tablo I. Türkiye’de Yıllara Göre Kır ve Kent Nüfusu
Tablo II. 1975-1990 Dönemindeki Net Göç Hızına Göre En Fazla Göç Alan ve  Göç Veren İlk On İldeki Göç Eğilimi (1975-1990)
Tablo III. Ümraniye İlçesinin Nüfus Gelişimi
Tablo 1. Kadınların demografik özelliklerinin dağılımı (n=280)
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Göç edilen yere ilişkin çekici faktörler ise, içinde bulunulması durumunda bir önceki yaşam şartlarına göre daha iyi koşullara ulaşılacağı beklentisine neden olarak

Aktif euthanasia da, hekimin, yüksek dozda potasyum klorür veya barbiturat gibi maddelerini damar içi zerkleri gibi, kullandığı farmakolojik vasıtalarla haya-

Bu çalışmanın sonuçlan; gelecek umutsuzluğu, işsizlik, geliri daha yüksek bir iş, eğitim kariyerden sonra kendi ülkesine dönmeme gibi nedenlere bağlı olarak görece

Ayrıca geçici vergi hesaplanması sırasında dönemsellik esasına aykırı işlemler yapıldığı görülmekte ve bu durumda pek çok soruna yol

Mah­ mut ve Koca Sinan Paşa Türbele­ ri de Bakanlar Kurulu kararıyla belirli süreler için “Eserin işlet­ mesi, bakımı ve onaranının yapıl­ ması

▼Türkiye’deki nüfus planlamasına kat­ kıları nedeniyle Birleşmiş Milletler Ö- dülü’ne layık görülen Vehbi Koç, dün ödülünü Genel Sekreter Butros

Benim eşim operacı. İstanbul'da başka bir çevrem var. Tasavvuf müziğine merak sarmıştım. Öyle bir çevrem oldu. Fuat'ın karısı da öyle, çok basma çıkmazlar. Bir de

Abidin Dino'nun cenaze törenine sanatçının eşi Güzin Dino ve aile ya­ kınlan aynca SHP onursal başkanı ve İzmir milletvekili Erdal İnönü, Kültür Bakam