• Sonuç bulunamadı

Göç OLGUSU Göç KARARLILIGIİLEİLİŞKİSİ YABANCILAŞMAveKAYGIDÜZEYLERİNİN

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Göç OLGUSU Göç KARARLILIGIİLEİLİŞKİSİ YABANCILAŞMAveKAYGIDÜZEYLERİNİN"

Copied!
192
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EGİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK ANA BİLİM DALI

YABANCILAŞMA ve KAYGI DÜZEYLERİNİN

Göç

OLGUSU ve

Göç

KARARLILIGI İLE

İLİŞKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

PSK. MÜNEVVER AKTOLGALI

TEZ DANIŞMANI DOÇ. Dr. AYDIN ANKAY

(2)

Enstitü Müdürü Bu çalışma jürimiz tarafından Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan Doç. Dr. Halil Aytekin ..~""'7·~·,::·

Üye Doç. Dr.Ebru Çakıcı ...~··

Üye Doç. Dr Aydın Ankay

9-Qd

.

ONAY

Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım

(3)

Bu Araştırma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gençlerinin eğitim süreçlerini göçe dönüştürmekte olduğu ve 2002 yılı verilerine göre eğitim düzeyleri farklı 1685 kişinin de Güney Kıbrusta günlük vasıfsız işçi olarak çalıştığı gerçeğinden hareketle bu kişiler ömekleminde yabancılaşma ve anomi olgusu, ve kaygı düzeyinin göç ile olan ilişkisinin incelenmesi ve göç sorununa üretilecek çözümlere ışık tutmak amacıyla Mayıs- Ekim, 2002'de gerçekleştirilmiştir. Ortaya çıkan sonuçlar kişilerin Sosyal ve Psikoljik yabancılaşma ve Anomi ile Kaygı düzeylerinin göç olgusu ve kararlılığı ile pozitif bir ilişki içinde bulunduğunu ortaya koymuştur.

Eğitimde Rehberlik ve Danışmanlık Yüksek Lisans Programında değerli bilgileriyle başarılarımızın temelini oluşturan sayın hocalarımız; Ass. Prof M. Çakıcı, Ass. Prof. E. T. Çakıcı, Ass. Prof. H. Aytekin, Ass. Prof A. Ankay ve Dr. M. Beidoğlu'na içtenlikle teşekkür ederim.

Çalışmamın şekillendirilmesi ve sonuçlandınlmasında bana duyduğu güven ve değerli katkılarından dolayı tez danışmanım Ass. Prof A. Ankay'a içtenlikle teşekkür ederim

Bu çalışmanın anketinin sorularına yanıt vermeyi gönüllü kabul ederek ve sorulan dürüstçe yanıtlayarak araştırmanın başarıyla sonuçlanmasında organik unsuru oluşturan o genç ve yürekli insanlara ve onlara ulaşmam ıçın koşulsuz desteklerini gördüğüm yakın dostlarıma candan teşekkür ederim.

Öğrenciliğimin başarılı ve mutlu geçmesinde sürekli olarak bana her türlü desteği sağlayan 'aileme' ve en zor günlerimi sevgi ve destekleriyle kolaylaştıran ve anlamla donatan

(4)

Bu çalışma Mayıs-Ekim, 2002 tarihinde KKTC'de gerçekleştirilmiştir. Son 10 yıldan I yıl öncesine kadar olan bir sure içinde; yabancı bir ülkeye göç etmeye kararlı bulunan, göçü gerçekleştirmiş ve Güney Kıbrıs'ta günlük vasıfsız işçi (göçmen) olarak çalışan 18-29 yaşları arasındaki gençler ve genç yetişkinlerde Sosyal ve Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi ve Kaygı Düzeylerini tespit etmek ve bu düzeylerin göç kararlılığı ve olgusu ile ilişkisirıi ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.

Çalışmanın yürütülmesindeki amaç; kendi ülkelerini terketmekte olan genç bireylerin içinde bulunduğu Yabancılaşma ve Kaygı düzeylerinin ortaya konulmasının genç beyin ve işgücü

göçünün durdurulması ile ülkenin geleceğine yönelik amaçların gerçekleştirilmesinde gençlerirı yükleneceği sorumluluğun sorgulanmasının önemli görülmesi ve sonuçların üretilecek çözümlere ışık tutmasıdır.

Araştırmada; kendi ülkelerinden ayrılmaya kararlı bulunan, eğitim ve çalışma sürelerini göçe dönüştüren ve Güney Kıbrıs'ta gündüz iş saatlerinde günlük işçi göçmen olarak bulunan kişilerden toplam 120 kişi ve bunların kontrol grubunu teşkil etmek üzere gönüllülük esasına göre gelişigüzel seçilmiş kişiler ömeklemi oluşturmuşlardır.

Çalışmanın verileri; sosyodemografik özellikleri ve bazı psikososyal durumları tespit etmek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanmış kişisel bilgi formları ve Yabancılaşma ve Anomi ve Kaygı düzeylerini ortaya koymak amacıyla yapılandırılmış Sosyal Anomi ve Yabancılaşma, Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi ve SCL-53-R Psikolojik Belirti Tarama Ölçekleri kullanılarak elde edilmiştir.

Veriler anket formları araştırmacı tarafından bire-bir görüşmelerle ve yurt dışında bulunanlara ise e-mail iletişimiyle ulaştırılarak elde edilmiştir. Araştırma; anket formu biçiminde bir betimleme çalışmasıdır.

Çalışmanın bulguları; Sosyal Anomi ve Yabancılaşma Düzeylerirıin kişilerin yaş ve eğitim düzeyine, Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi Düzeylerinin ise cirısiyet, iş-meslek ve aylık gelir düzeyirıe bağlı olarak anlamlı olduğunu göstermiştir.

(5)

orta, Psikolojik Yabancılaşma dağılımının ise %46. 6 yüksek ve %53 .3 'te orta düzeylerde, Psikopatojik Belirti dağılımın da% 73.3 olduğu tespit edilmiştir.

Grupların Psikopatolojik Belirti Global İndex'i 1.623 'tür.

Göç Kararlılığı ile Göç Olgusunun Nedenlerinin sırasıyle gelecek umutsuzluğu, adaletsizlik ve norm zayıflığı ile işsizlik olduğu ortaya çıkmıştır.

Gençler ve genç yetişkinlerde yabancılaşma ve anomi düzeylerinin ülkeden ayrılma ve kararında etkili olduğu, göçmenlik yaşantısının da yabanacılaşma düzeylerini olumlu yönde etkileyerek güçlendirdiği her iki süreçte de kaygı düzeylerinin psikopatolojiyi işaret etmekte olduğu ortaya konulmuş göçe çözümler üretilirken nedenlerinin değerlendirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır.

(6)

The Study has been achivede between May and October 2002, in TRNC. İt is conducted to determined the levels of Social and Psycholojical Alienation and Anomy and Anxiety between the 18-29 years old young people who decide to migrate to another country or have migrated to a foreign country or have been working as unqualified worker at the Greek side of Cyprus.

The aim of te sudy; is to get the idea behind the migration of the young people to foreighn country . And thus the determine the relation between their alienation and anxiety levels with the immigration. Because that youth is the future oftheir country.

İn this research ; 120 people are chosen by randomly between the people who are decisive to leave their country and who have been working in Geek side of the country in daily working time and plus this, there is a control group who are chosed randomly by their will.

The results are provided by a questionnaire form in which sosyodemografic information, some sosyo-psychological situations, and the Scale of Social and Psychological Alienetion and anomy and also the Symptom Check List- 53- Revised. The Questionnaire forms have been filled by the researcher by the way of the face to face interview.

The resuts of the research are : Psychological Symptoms Global Severity İndex is 1. 623. The Social Anomy and Alienetion Scale frequency is 63.3% high level and 36.6% moderate -level, Psychological Alienation and Anomy Scale frequency is 46.6% high level and 53.3% moderate level.

The reasons of the migration are the future hoplessness, unbalanced justice and the weakness of norms an the lack of the appropriate jobs.

İt is determined that the levels of alienation of youg people is effected on the desicion to leave their country and also the life as immigrant affect alienation level positively in both of the two conditions.

İn the resuts of the study, The Anxiety levels of the experiment groups indicates the psychopatology and it is accepted the to produce the solution to the migration problem of the young people ofthis country.

(7)

Çizelge - 1 Araştırılan grupların Yaş Ortalamaları 53 Çizelge -2 Türkiye'ye göç edenlerin sosyodemografık özellikleri 55 Çizelge - 3 İngiltere, ABD ve Avustralya'ya göç edenlerin sosyodemografik özellikleri ... 58 Çizelge - 4 Göç etmeye kararlı bulunanların sosyodemografik özellikleri... 61 Çizelge - 5 Güney Kıbrıs'ta günlük işçi olarak çalışanların sosyodemografik özellikleri .. 63 Çizelge - 6 Gruplarda Sosdemografık değişkenlere SAY düzey dağılımları 66 Çizelge - 6A Gruplarada soyodemografık değişkenlere göre PAY düzey dağılımları 69 Çizelge - 7 Göç etmiş grupların göçmenlik süreleri dağılımları 72 Çizelge - 7A Göçmenlik süresine bağlı olarak SAY ve PAY düzey dağılımları 73 Çizelge - 8 Grupların ülkelerinin geleceği hakk. Görüşlerinin dağılımı 74 Çizelge - 8A grupların kendi ülkelerinin geleceğine göre SAY ve PAY dağılımı... 75

Çizelge - 9 Grupların göç nedenlerinin dağılımı 76

Çizelge - 9A Grupların göç nedenlerine bağlı olarak SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı.. 77 Çizelge - I O Grupların göçü nasıl gerçekleştirdiğinin dağılımı 78 Çizelge - 1 OA Göçün gerçekleşmesine bağlı olarak SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı. 79 Çizelge - 11 Yabancı ülkede kalacakları süreye göre dağılımı 80 Çizelge - 11 A Yabancı ülkede kalma süresine göre SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı 81 Çizelge - 12 Grupların Göç öncesi yaşamlarının tanımına göre dağılım 82 Çizelge - 12A Grupların göç öncesi yaşamı tanımlamaları bağlı SAY ve PAY d.dağılımı.. 83 Çizelge - 13 Grupların yaşadıkları ülkeye bağlılığa göre dağılım 84 Çizelge - 13A Grupların ülkelerine bağlılıklarına göre SAY ve PAY düzey dağılımı... 85 Çizelge - 14 Grupların toplumu tanımlamalarınındağılımı 86 Çizelge - 14A Grupları toplumu tanımlamalarına göre SAY ve PAY düzeyleri dağılımı... 87

Çizelge- 15 Grupların benlik gücünün dağılımı 88

Çizelge - 15A Grupların benlik gücüne göre SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı... 89 Çizelge - 16 Grupların kendi emek ve işlerinin değerli ve anlamlı bulduklarının d 90 Çizelge - 16A Grupların emek- işi değerli ve anlamlı bulmaya göre SAY ve PAYd.dağ 91 Çizelge - 17 Grupların yaşamlarını değerli ve anlamlı yapan şeylerin dağılımı... 92

(8)

Çizelge- 18A Grupların güç aldığı şeylere göre SAY ve PAY d.dağılımı. 95 Çizelge - 19 Grupların kimlerle ilişki kurduğunun dağılımlan. .. . . .. . . .. . . .. . . 97 Çizelge - 19A Grupların ilişki kurduklarına göre SAY ve Pay d.dağılımları 98 Çizelge - 20 Grupların karşılaştığı sorunların dağılımı . . . .. . . .. . . .. . . .. . . .. . . .. . . . 99 Çizelge - 20A Grupların karşılaştığı sorunların dağılımına göre SAY ve PAY d. dağılımı 100 Çizelge - 21 Grupların zorlandıkları durumların dağılımı. 101 Çizelge - 21 A Grupların zorlandıkları duruma göre SAY ve PAY d. dağılımları 102

Çizelge - 22 Grupların duygusal sorunların dağılımı 103

Çizelge - 22A Grupların duygusal sorunlarının dağılımına göre SAY ve PAY d.dağılımı.. .. 104 Çizelge - 23 Grupların hissettiği yetersizlik durumlarının dağılımı 105 Çizelge - 23 A Grupların yetersizlik durumlarına göre SAY ve PAY d. dağılımı... I 06 Çizelge - 24 Grupların kabul edilme düzeylerinin dağılımı 107 Çizelge - 24A Grupların kabul edilmelerine göre SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı 108

Çizelge - 25 Grupların uyum düzeylerinin dağılımı .109

Çizelge - 25A Grupların uyum düzeylerine göre SAY ve PAY d. dağılımı 11 O Çizelge - 26 Grupların beklentilerinin gerçekleşmesinin dağılımı 1 11 Çizelge - 26A Grupların beklentilerine göre SAY ve PAY düzeylerinin dağılımı 1 11

Çizelge - 27 Grupların en temel sorunlarının dağılımı 112

Çizelge - 27 A Grupların en temel sorununa göre SAY ve PAY d. dağılımı 113 Çizelge - 28 Gruplara göre dünyanın en temel sorununun dağılımı 114 Çizelde - 28A Grup lada dünyanın en temel sorununa göre SAY ve PAY d. dağılımı. 115 Çizelge -29 Grupların gelecekten en çok beklediklerinin dağılımı 116 Çizelge - 29 A Grupların gelecekten en çok beklediklerine göre SAY ve PAY d. dağılımı 11 7 Çizelge - 30 Gruplarda Soya} Anomi ve Yabancılaşma Düzeylerinin dağılımları 119

Çizelge - 30A Grupların SAY düzeylerinin dağılımı 120

Çizelge - 30B Gruplada Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi düzeylerinin dağılımı 121

Çizelge - 30C Gruplarda PAY düzeylerinin dağılımı 122

Çizelge - 31 Grupların SAY toplam puan ortalamaları .. . .. . .. . .. 123

(9)

Çizelge -33A Grupların Kaygı belirtilerine göre SAY ve PAY d. dağılımı 127 Çizelge - 34 Grupların Kaygı puan ortalamaları. .. . . .. .. . . .. . . .. I 28 Çizelge - 35 Grupların Kaygı duzeylerinin ortalalamaları 129

(10)

KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

I. Grup: Kendi-ülkelerinden ayrılarak Türkiye'ye yerleşen 18-29 yaşlan arasındaki bireyler If.Grup: Kendi ülkelerinden ayrılarak İngiltere, ABD .ve Avustralya'ya yerleşen

18-29 yaşlarındaki bireyler

III.Grup: Kendi ülkelerinden ayrılarak yabancı bir ülkeye yerleşmeye kararlı bulunan 18-29-yaşlan arasındaki bireyler

IV.Grup: Güney Krbrıs'ta günlük vasıfsız işçi olarak çalışan 18-29 yaşlan arasındaki bireyler

SAY Sosyal Anomi ve Yabancılaşma Düzeyi PAY Psikolojik Yabancılaşma ve Anorni Düzeyi

GSİ Global Severity İndex

X2 Kategorik değişkenler için ki-kare

p. Pearson Momentler ÇarpımıKorelaston Katsayısı

t. İki Ortalama Arasındaki farkın Önemlilik Test İstatistiği Sonucu. n. Üye Sayısı

SS Standart Sapma

*

İstastistiksel olarak anlamlı fark.

(11)

Sayfa No. ÖNSÖZ .I ÖZET II ABSTRACT III ÇİZELGELER DİZİNİ IV KISALTMALAR VE SİMGELERDİZ:iNİ V İÇiNDEKİLER DİZİNİ ··· VI BÖLÜM. I GİR.İŞ 1 BÖLÜM. II

ÇALIŞMANIN KURAMSAL TEMELLERİ... 5

YAB,ı\NCILAŞMA. .. . .. . . .. . .. 5

Sosyal ilişkiler ve Yabancılaşma... 5

Liberal Sistem ve Yabancılaşma... 7

Kültür ve Yabancılaşma... 8

KollektifKültür ve Yabancılaşma... 8

Rekabet Kültürü ve Yabancılaşma... 8

Tüketim Kültürü ve Yabancılaşma... 9

Kendi Kendine Yabancılaşma r ••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••.• 1D Yabancılaşmanın Belirtileri... 13

(12)

Göçün Dinamikleri... 17 Sosyal Değişme... 1 7 Sosyal Hareketlilik... 18 Uyum 18 Göç Teorileri... 21 Göç Kuramları... 21 Göçün Nedenleri... 23 Göçün Sonuçları... 23 Göçmenlik Yaşan tısı... 24 GÖÇ veYABANCJLAŞMA... . . . . .. . .. . . 25 GENÇLİK DÖNEMİ... 27

GENÇ YETİŞKİNLİK DÖNEMİ... 29

KIBRIS TüRK TOPLUMU VE GÖÇ. 30 PROLEM DURUMU:... 33 ARAŞTIRMANIN AMACI. 35 ÇALIŞMANIN ÖNEMİ 36 PROBLEM CtİMLESİ... .. . .. . .. . . .. . .. . .. 37 Alt Problemler 37 KONUYLA İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 38 İÇ KAYNAKLI ARAŞTIRMALAR:: 38 DIŞ KAYNAKLI ARAŞTIRMALAR... 43

SAYILTJLAR: 45 KISITLJLIKLAR... .. . . .. . . .. . . .. . . .. . .. .. . . .. . .. . . .. . .. . . 45

(13)

YÖNTEM 47 Araştırmanın Yöntemi . . . ... . . .. . . .. . . .. . . .. . . .. . . .. . . 4 7 Araştırmanın Evreni . . . .. . . .. . .. . . .. . .. . .. . .. . .. . . .. . . .. . . .. . . 4 7 Araştırmanın Örnek lemi . . . .. . .. . . .. . . .. . . .. . . .. .. . . . .. . . .. . . 48

Veri Toplama Araçları 49

Sosyodemografık Bilgi Formu 49

Psikososyal Durumlar Bilgi Formu 49

Sosyal Anomi ve Yabancılaşma Ölçeği .49

Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi Ölçeği 50

SCL- 53- R Psikolojik Belirti Ölçeği 50

Verilerin Toplanması 51 Verilerin İşlenmesi 51 BÖLÜM. IV BULGULAR ve YORUM 52 Yaş Ortalamaları... 53 Soyodemografık Özellikler 55

Sosyodemografik Özelliklere göre SAY düzey dağılımları... 66 Sosyodemografik Özelliklere göre ~AY düzey dağılımlar... 69 Bazı Psikososyal durumlar ve bunlara bağlı SAY ve PAY düzey dağılımı.. 72 Grupların SAY düzeylerinin değerlendirilmesi 1 19

Grupların PAY düzeylerinin değerlendirilmesi 120

Grupların SAY puan ortalamalarının değerlendirilmesi 122 Grupların PAY puan Ortalamalarının değerlendirilmesi 123 Grupların Kaygı düzeyleri ve buna bağlı SAY ve PAY düzey dağılımı... 126 Grupların Kaygı Puan Ortalamalarının Değerlendirilmesi 128

(14)

TARTIŞMA 131

SONUÇ ve ÖNERİLER 150

ÖNERİLER ··· ··· ··· ··· 157

KAYNAKLAR 160

EKLER 173

Sosyodemografik Bilgi Formu Psikososyal Bilgi Formu

Sosyal Anomi ve Yabancılaşma Ölçeği Psikolojik Yabancılaşma ve Anomi Ölçeği SCL-53-R Psikolojik Belirti Tarama Ölçeği BÖLÜM. VI

(15)

BÖLÜM.

I

GİRİŞ

İnsanoğlu dünya yaşamına dahil olduğu günden beri bir birey olarak kendi öz varlığını, toplumsal kişiliğini ve sosyal ihtiyaçlarını gerçekleştirmek için kendisi, diğer insanlar ve şeylerle hep bir ilişki içinde bulunmayı amaçlamış ve eylemlerini ona göre şekillendirerek, yaşam demek olan ilişkisini geliştirip koruyabilmeyi amaç edinmiş ve bunu da doğuşuyla getirdiği öz niteliklerini herhangi bir şekilde kaybetmemek çabası içinde olarak yapmaya çalışmışve bu amaç doğrultusunda da kendi kültürünü ve uygarlığınıyaratmıştır

(Krişnamurti,J., akt. Erengil, 2000 : 29-44, Parkinson, 1996 : 663-683,

Bozkurt, 1984: 27-30 ).

Günümüzde ulusların sınırlanm ve güçlerini aşan gezegensel boyuttaki sorunların arasında; hızlı nüfus artışı, nükleer birikim, dev boyutta teknoloji ve makinalaşma, işsizlik, yolsuzluk, yalnızlık, çaresizlik, terör, göç ve yabancılaşma sayılmakta; kişi ve toplumlar için yabancılaşmanınvarlığı değil ama ne düzeyde var olduğu ve özdeki nedenleri araştırılmakta ve tartışılmaktadır (Uzunöz, 2002 : 10-12).

Yabancılaşma süreçleri içindeki birey; kendisiyle ilişki kuramamakta ve bir anlamsızlık ve boşluk hissi yaşamaktadır. Özdeğer duygusunda düşme, kararsızlık, eylemlerini kendi seçimi ve istemi doğrultusunda biçimlendirememe, amaçlarım belirleyememe, ve beklentilerine yön verememe gibi süreçlere sürüklenerek bir anlam boşluğu, yalnızlık ve çaresizlik hissetmekte ve bu sorunlarlara karşı kendini güçlendirecek bir yöntem de üretememektedir. Yabancılaşma içindeki kişinin; Doğal ve kültürel çevresiyle bütünleşememeye bağlı olarak uyumu azalmış, içinde yaşadığı toplumu bir arada tutan değerlere ve kurallara karşı bir "aidiyet" duygusunu hissedemez olmuş, güçsüz ve çaresiz olarak; yabancılaşmışlığıile başetme gücünü de giderek yitirerek kendi varlığının etkinliğini ortaya koyamaz olmuştur (Kongar, 1979 : 464, Tolan,

1981 : 233-237, Kızıltan, 1986: 17-20 ).

Krişnamurti, J., ( 1981) demektedir ki;

"insanın insanlığınayabancılaşmasısorunu, ne siyasette, ne totaliter yada demokratik denen hükümetlerde, ne bilim adamlarınınarasında, nede dinlerde

(16)

aranmalıdır. Sorunun özü, bizim bilincimizde,zihnimizde, davranışlarımızda,

kalbimizde,ilişkilerimizdeve ürettiğimiz düşüncelerimizdedir." ( akt., Erengil, 2000:9).

Bilinç, insanın kendi hayatındaki sınırların ötesine geçebilmesi için verilen ve daha sonra varlık kazanan yeni sınırların ortaya çıkmasıyla da alanı genişleyen bir ödül olarak değerlendirilmelidir; aksi halde kişi bunu hissedilen kaygı, suçluluk, değersizlik ve içine düşülerek kişiyi benlik ve sosyal düzeylerde kuşatan yabancılaşma süreçleriyle ödemek zorunda kalacaktır (May, 1998 :8-14, Geçtan, 1988 : 82-91 ).

Yabancılaşma; teknolojik gelişmelerle insanın gelişimi arasında kurulan yapay bir köprü vasıtasıyla işlevini sürdürmeye devam etmektedir. Günümüzde yabancılaşma sorununun bireysel yaşamın kalitesiyle ilgili olduğu bildirilmekte ve yakın zamanlarda özel yaşamın kalmayacağı ve bireylerin büyük kurumlarla çevrelenmiş bir yaşam süreceği belirtilmektedir (Milles., akt., Tolan 1981 : 230-254).

Yabancılaşma giderek yoğunlaşıp güçlenmekte, bireysel varlığımızı doğrudan ifade edecek seçeneğimizin ne olduğu, zaten de böyle bir sıkıntımızın bulunup bulunmadığı sorgulanmaktadır ( May, 1998 : 43, Göka, 1997: 83-87 ).

Sorgulama bilinci için hissedilmesi gereken sorumluluğun yalnızca insanın kendinde düğümlenmekte olduğu, şeylerde sorumluluk aramak ve kendinden başka bir şeyi değiştirmeyi ana amaç edinmek insanın eninde sonunda bir çıkmazla karşılaşılmasını yaratacağı bildirilmektedir (Kızıltan, 1986 : 55-59 ).

İnsanı saran yabancılaşma S. Exupery (1940) tarafından;

"Biz insanlar birbirimizeulaşmayı denemeliyiz.Hepimizinistediği kurtulmaktır. Toprağa kazma sallayankimse bunun bir anlamı olsun ister. Zindan kazmaların çınladığıyer ve bedenle ilgilikorku da değildir, zindan anlamı olmayan kazma sesleriningeldiği yerdir, kazma; sallayanıinsan topluluğuna bağlamayan yerdir"

şeklinde tanımlanmakta ve insanın kendi-değerini sorgulaması gerektiğine işaret edilmektedir. (Exupery, 1982: 182 ).

Kişinin gerek kendi benliğinin, gerekse kültürü ve sosyal yapısının temel motivasyonu değişim ve gelişmedir. Değişim süreçleri her zaman insanın kendi varlığının ve varoluşunun

(17)

etkinliklerinin ifadesini karşılayamamakta ve birey kendine, toplumuna, çevresine, yaşam biçimine yabancılaşmaktadır. Yancılaşma sürecine sürüklenen birey; yaşayan değerlerden biçimlendirip yarattığı ve geliştirmeyi amaçladığı en yetkin ürünü olan kültüründen, uygarlığından ayrılmaya ve uzaklaşmaya başlarnmaktadır. Kendi kendinden başlayan yabancılaşma süreci her türlü toplumsal norm ve değere doğru yayılarak giderek bireyin yaşam alanını daraltmakta ve "kendisine ait olduğunu bildiği değerler"le ilişkisini kopararak "kendilik"

alanından soğuyup uzaklaşmasına ve sürecin kişiye yansıyan sonuçlan olan yalnızlık, güçsüzlük, karamsarlık, anlamsızlık,soyutlanmışlıkgibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır

(Eltugay, 1999 : 23-24).

Çağımızda yabancılaşma özellikle makinalaşmış, monoton ve yapay biçimdeki yaşam tarzının bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır (Bayhan, 1997 : 2-3 ).

Yabancılaşma; günümüz bireyi ve toplumu için; giderek kendi yarattığı kültür değerleri, teknoloji, ekonomi gibi sistemler tarafından, robotlaştınldığının yansıtılması olarak; metalaştıran, şeyleştiren ve başkalaştıran rasyonalist, teknokratik ve insanı tutsak eden bir uygarlığa karşı oluşan isyanın bir simgesi haline gelmiştir (Tolan, 1981 : 235,

Homey, 1980: 32 ).

Birey; kendi benliğine ve sosyokültürel çevresine karşı içinde bulunduğu yabancılaşma sürecinde, kendini anlamsız, çaresiz, yalnız ve güçsüz hissederek değerlerinden uzaklaşmakta olduğunun bilinci ile; yeni yaşam organizasyonları arayışı içinde göç etme gibi bir seçeneği gerçekleştirme çabalarına yönelebilmektedir. Göç etmeye karar veren bireylerin bu kararlarının oluşmasında psikolojik ve psikososyal süreçlerin etkilerinin de bulunduğu bilinmektedir (Erdoğınuş, 1997 : 20-23 ).

Günümüzde teknoloji, enformasyon, hız, geçicilik, yüzeysellik, tüketicilik ve belirsizlik çağı olarak yaşanmakta olan postmodern dönem bireyi şeyleşme tehlikesi ite karşı karşıya bırakmıştır (Eltugay, 1999 : 23·24 ).

Tarihi bile reddetme eğilimi içine girmiş olan bu kollektif kültür, bireyi herkesin oluşturduğu kitlesel üretim-tüketim ilişkisinin bir parçası haline dönüştürmektedir. İnsanın

kendi doğasından, doğal ve toplumsal çevresinden uzaklaşmakta onlara karşı

duyarsızlaşmakta ve ortak değerlerin yitirilmesini sorun etmemektedir. Diğer insanlarla yüzeysel ilişkiler kurarak kendi soyutlanmasını güçlendirmesi, genel uyumun dışına

(18)

sürüklenmesi, kendi varlığının etkinliklerini gerçekleştirememesi nedeniyle yaşamsal anlamsızlığa düşmekte, kendini bırakabileceği amaçlar edinemeyerek etkin yaşamdan uzaklaşıp soğumaktadır ki buda insanlığın başlangıcındanberi bir insan-tık sorunu olan yabancılaşmanıngünümüzdeki biçimi olarak değerlendirilmektedir

( Şener, 1995 : 29-30, Adorno, 1996 : 123-26 ).

"kültürlü sınıflarve devletler son derece hor görülmeye değer bir sermaye birikimiylemesafe katediyor. Dünya daha fazla dünya hiç olmamıştı, sevgi ve iyiliktenyoksun hiç olmamıştı."

Nietczche'nin bir asır kadar öncesinde;

Diye yaptığı tanım bugüne tam olarak uymaktadır. Ne varki hiçbir uyan dünyadaki şiddetin güçlenmesini ve artık anlam, us, bütünlük, varlık, birlik ve özne gibi değerlerin yıkılışını önleyememiştir (Kuçuradi, 1971 : 42 ).

Gezegensel düzeyde yaşanan dünya savaşlarıyla insana ait ne varsa herşeyin yıkılmasından sonra, yaşanan acılar sorgulanmadan insan hızlı bir biçimde kendini unutmaya, kimliğini yitirmeye yönelmiş (İonesko, 1965: 15-16 ), kendisiyle ilişkisini 'pazarlama yöntemi olarak' kavramlaştırmış, kendi benlik gücünü etkin bir unsur olarak görmeyerek, insanca güçlerin taşıyıcısıve yaratıcısı olduğunu unutmuş ve bu güçlerden yabancılaşmıştır

(19)

BÖLÜM. II

ÇALIŞMANIN KURAMSAL TEMELLERİ

Günümüzdeki modem kişi; diğer kişilere, kendi yarattığı durumlara ve şeylere psikolojik bağımlılığını güçlendirerek kendini nesnelerle özdeşleştirme sürecine saplanmaya devam etmekte, ilişki dediği; güce ve egemenliğe dayanmakta ve bu yaşantı içinde zorunlu olarak soyutlanma sürecine sürüklenerek kendi yaşamına yabancılaşmaktadır. Yabancılaşmanın ortaya çıktığı süreçlerde birey kendi içinde boşluk hissetmekte, ilişkilerin organik boyutunun yarattığı sorunlar ve güçsüzlük nedeniyle kendisinden daha büyük olarak algıladığı birşeyle özdeşleşmek istemi duymakta ve güvenlik aramaktadır. Kendi özdeğerinin farkında olmamasından ve onu koruyamamasından ortaya çıkan sonuç ise giderek içinde bulunduğu yabancılaşmanıngüçlenmesidir

( Kızıltan, 1986: 63-67, Bayhan, 1997: 2, Yeniçeri, 1997 : 54-65 ).

Sosyal İlişkiler ve Yabancılaşma

Kişinin yaşam biçiminin değişik süreçlerinin iç içe geçerek etkileştiği iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi rastgele kabül edilmiş olan mekanik boyutu, ikincisi ise kişi ile ilişki objesi arasındaki diyalektikbir ilişkiyi gerekli ve zonınlu kılan organik boyutu. Yabancılaşmanın önüne çıkabilecek tek engel; kişinin bu iki boyutunun birlikte etlileşerek yarattığı kendine ait dünyanın anlamlı ilişkilerinbir modeli olmasıdır. Kişi tarafından yaratılan bu dünya ile karşılıklı ilişkileriçindeolunduğunu ( May, 1998 : 46, Arkonaç, 2001 : 80-87 ).

(20)

Kişinin kendi dünyasını anlamlı ilişkilerin bütünlüğü biçiminde gerçekleştiremediğinde; kendi etkinliklerinin ürünlerini kontrol edemeyerek onlar tarafından etkisizleştirilmekte ve sonuçta kendi yetkesinin gücünü yadsıyarak yabancılaşma süreci içinde şeyleşmeye devam edemektedir (İrat, 2001 : 53-55 ).

Başladığı yerde biten, yüzeysel, yoğunluktan uzak, foksiyonalist ve oportinist tutumlar "modüler ilişkileri" yaratmış ve beslemiştir. Modernite çağının biçimlendirdiği insan günümüzdede devam ederek; dış dünyayla yönlenmiş, dikkat çekecek kadar farklı olmayı değil, içinde kaybolacak kadar uyumlu olmayı sürdürmektedir. Davranışları, sürekli başkalarının beklenti ve isteklerini sayıklayan; kafasına bağlanmış bir radarla yönetiliyor gibi, tüm hedef ve talimatları başkasından almakta, kendine ait hiçbir motivasyon gücü bulunmamaktadır. 20. Yüzyıl ortalarında çağımızın hız, geçicilik, belirsizlik ve yüzeysellik gibi normlarıyla etkin bir şekilde sarılmış olan birey; doğada ve ilişkilerinde birliği değilde rekabeti görüp benimseyen 'rekabetçi nevrotik kişi'den (Homey, 1980 : 45 ) günümüzde 'yalnızlık, anlamsızlıkve boşluk' içindeki kişisine doğru değişmektedir ( May, 1998 : 58 ).

Son on yıllardaki kişilerarası ilişkilerde insan herhangi bir özelliğine indirgenerek yaratıcılık, cesaret, onur, öz-değer, öz-saygı ve benlik kavramı gibi 'kendini' oluşturan değerlerden uzaklaşmıştır. Bu uzaklaşma süreçleri kişileri birbirleriyle sadece işlevleri bakımından ilişkiye girmeye yöneltmekte, sorumluluk yüklemeyen bir özgürlük duygusu ile

kendini merkez almayan bir problemi konu edinme kaygısı hissettirmeyerek

duyarsızlaştırmakta, kişi kendine dokunmayan bir acıya kafa yormamakta, empatik duyarlılıkla diğerini anlama kaygısı hissetmeyerek, önündeki makinalardan seyrettiği savaşı, terörü, açlığı, işsizliği, göçü, doğal felaketleri sanal bir dünyada oluyorlarmış gibi seyretmektedir. Tüm kaygısı; sahip olduğu statüyü, yükselme, güçlenme olanaklarını, yararlılık ve maddi çıkar üzerine yapılandırdığı eylem ve ilişkilerini elinden kaçırmama korkusundan kaynaklanmaktadır. Bu yaşam biçiminde; kişi, kendi yaşamının hesabını vermek zorunluluğunu belli belirsiz hissedinceye kadar kendi varlığının bütünlüğünü oluşturan ilke ve değerlere yabancı kalmakta, dolayısıyle de kendi özbenliğine yabancılaşmaktadır. Herhangi bir gün belli belirsiz hissettiği bu kaygı, yalnızlık, anlamsızlık, çaresizlik, güçsüzlük gibi belirtilerle ortaya çıkarak bireye kendi 'varlığının etkinliğinden uzaklaşmakta olduğunu' bildirmektedir (Kafka, 1995 : 74 , Erengil, 2000 : 31-34 ).

Bu süreçler; bireyin kendi kendine yabancılaşması olarak; kendi duygu, düşünce, tutum ve davranışlarında belirerek öznel, kendi üretimi olan ürünün nesnelleşerek ondan uzaklaşıp sosyal sistemle kaynaşıp ona yabancılaşmasıyla da nesnel boyuta sahiptir. Yabancılaşmanın

(21)

Liberal Sistem ve Yabancılaşma

hissedilmesiyle toplumsal süreçler kendiliğinden sebeb-sonuç ilişkisi şeklinde gelişip sürmekte ama hiçbirzamantersi olmamaktadır (Doğan, 1998: 3-12 ).

Günümüzün liberal sistemi kendine ait normlarla belirlediği yaşam alanlarında bireylere onur ve konforu birlikte sunmamakta ve bu normlar gereği; hiçbir zaman bireyin bir insan olduğu ve sadece bu nedenle onura sahip olduğu düşünülmemektedir. Konforun tüm boyutları tekrar tekrar sunularak kişilerin yaşam biçimi belirlenmekte, düşünceleri, istemleri, ihtiyaçları, beklentileri ve gelecekleri, sistemin ihtiyacına göre ve uygun görüldüğü ölçülerde yüzlerce defa ayni kavramlarla şekillendirilmekte ve özdeğerini sorgulama ve özbenliğini gerçekleştirme kaygısı duymayan kişilerden teşkil edilmiştoplumlar yaratılmaktadır.

Fukuyama, 1993 : 236-365 )'te günümüzün medeni toplumunu tanımlarken;

"modern toplumlar, belkemiksizyani yalnızca aklı ve arzuyu

tanıyan fakat eski zamanlardaki insan varlığınınçekirdeğini oluşturan

onura ve özdeğer duygusuna sahip olmayan insanlardan oluşmuştur." Demektedir.

Kişi diğerini ayn ve öteki görmekte, her gün dahada güçlenen liberal sistem bireyleri neyin insanın gelişimine yarar sağlayacağını konu etme kaygısı taşımamayacak şekilde etkilemekte, aksine neyin üretim hızını ve kar oranını arttıracağının kaygısı yaratarak tüketim tutkusunu körüklemekte, araç kullanımınıda özendirerek kendine suç ortakları yaratmakta ve kişinin kendisine ve çevresine karşı duyarsızlığınıgüçlendirmektedir

(22)

KÜLTÜR VE YABANCILAŞMA

Kollektif Kültür ve Yabancılaşma

Günümüzde kollektif kültürün yarattığı kollektif kimliklerin bireyin bilinç alanını ne kadar kısmakta olduğunu anlamak için; kişinin, hissedilen anlam boşluğu, artan özkıyımlar, yükselen kaygılar, derinleşen çöküntü, insanı saran boşluk hissi, artan güvensizlik ve kuşku, beklentilerin olumsuzlaşması, ilişkilere, olaylara, yıkım ve acılara karşı duyarsızlık ve gelecek korkusu gibi olgularla yüzleşmek durumunda olduğunun farkına varması gerekmektedir ( Çapar, 1996: 2-3 ).

Günümüzde birey ; kendisine ne olmakta olduğunu kavramayı dert edinerek, en temelde kendi kendisine ve kişilerarası uzaklığa ve niteliğe bakmayı göze alması gerektiği ile yüz yüze gelmiş bulunmakta ve kişinin sahip olduğu bilinç alanı kendi özgürlüğünün ve sorumluluğunun sınırlarınıbelirleyen en güvenilir ölçek olarak durmaktadır

( Krişnamurti, Akt. Erengil 2000 : 43, İrat, 2001 : 53-55 ).

Rekabet Kültürü ve Yabancılaşma

Günümüzdeki batı toplumlarının yapısal özelliğini tanımlayan Rekabet kültürünün kişiler arasında yarattığı; düşmanlık, korku, özsaygı azalması ve soyutlanmışlık süreçleriyle kişiyi güçsüzleştirmektedir. Bireyin kontrol edemediği maddi tüketimin çekiciliği ve buna eşlik eden güç tutkusu ve düşmanlık; soyutlanma duygusunu yoğunlaştırmakta ve ilişkilerin tüm boyutlarını kaplayarak kişinin özbenliğine yabancılaşıp başkalaşmasına yol açmaktadır (murti, irat). Aşın rekabet; bireyin özbenliğinden aldığı gücü düşürerek güç tutkusunu yaratmakta ve bireye güçlü görüntüsünün ötesindeki güçsüzlüğünü yaşatırken hissedilen bu

(23)

( Fromm, 1973 : 14 ).

duyguların anlamı; onun 'acı severliği değil ödediği bedel' olmaktadır. Bireyi travmatik biçimde etkileyen bu bedelin bir yandan da önemli olumlu işlevleri bulunmakta ve bu duyguların; bir patoloji olgusundan çok esasında üzerinde durulması gerekenin; 'insani olan'a duyulan gereksinmenin habercileri oldukları gerçeğidir (Homey, 1980 : 65, İrat, 2001 : 54).

Tüketim Kültürü ve Yabancılaşma

Postmodernizmin belirsizliği içinde günümüz tüketim toplumunun yarattığı tüketim bilinci giderek kişiyi yabancılaşmadan ötekileşmeye dönüştürmektedir. İnsan artık ürünü elde edemeyeceğini bilsede, elde edebileceği yanılsamasına düşerek ötekileşmeyi istemekte ve eylemlerini buna göre şekillendirmektedir. Fakat sorunun kendisi kadar tehlikeli olan bizzat yabancılaşmaya karşı verilen savaşın kendisidir. Amaç olarak hedeflenen ürün uzun vadede elde edilemezse ulaşılamayan ürüne yabancılaşma kaçınılmaz olarak ortaya çıkmakta ve insan bir özgüven yokluğuna sürüklenmektedir (İrat, 2001 : 55 ). Modemite çağında ortaya çıkan bu tehlike; evinde oturan insanı bile bir ideolojik sis altında tutmakta olan tüketim tutkusuna yol açarak, bireylerin toplumsal düşünme ve davranışlarının bir norm altına sokulmasına neden olmaktadır (Davidov, 1990 : 14-15).

Toplumsal normlar bir taraftan birey tarafından uyum çatışmaları olarak deneyimlenmekte diğer taraftan ise kültürün ve ilişkilerin sağladığı olumlu destek güven duygusu hissedilmesineyol açmaktadır.

Toplumsal ilişki boyutunun birey için ne ölçüde etkili olduğu şu şekilde açıklanmaktadır;

'insan doğanın ne tarn içinde, nede tarn dışında olma arasında

ürkütücü bir çatışmayla karşıkarşıyadır.Kendinin farkında oluşu,

insanı dünyadan kopuk, yalnız ve korkak bir yabancı yapmıştır.

(24)

İnsanın Kendine Yabancılaşması

İnsanın varoluşunu nasıl gerçekleştirdiğini değerlendirenler; yabancılaşmayı bir psikososyal hastalık olarak görmekte ama bu sapmanın nereden kaynaklandığında görüş birliğine varamamaktadırlar. Günümüzde; suçluluk, alkolizm, madde bağımlılığının yaygınlaşıp artması, kimlik bunalımları, özkıyımlar, önlenemez boyutlara varan ruhsal bozukluklar, çöküntü, bunaltı, gerilim, amaçsızlık, boşluk, anlamsızlık, çaresizlik ve yalnızlık somut gerçekliğe dönüşerek bireyin dünyasını kaplamaktadır. (Tolan, 1980 : 281-283, Homey, 1980 : 51 ). Hissedilen yalnızlık; aslında kendi yaşanunın anlamını arayan bireyin kendi yarattığı kültürü ve dünyasında ne kadar kendi varlığını hissedebildiği, özbenliğinin gücünü algılayabildiğinianlamaya davettir

( Josephan, 1972, akt. Tolan, 1981 : 282 ).

İnsan kendini gerçekleştirirken 'kendi' çevresi ve kültürü ile kurduğu ilişki biçiminden doğrudan etkilenmekte ,tutum ve davranışlarını ona göre biçimlendirmektedir. Bu biçimlendirme

süreçlerinde hem uyum ve çatışmalar ortaya çıkmakta ve hem de kendi varlığının etkinliğinin kaygısı duyulmakta Dostoyevski (1995)' nin tanımladığı gibi;

'Bütün tatminleri sağlayın ona, öylekiuyumak, çörek yemek,

ve dünya tarihini sürdürmeyi dert edinmekten başka yapacak

bir şeyi kalmasın, yeryüzünün tüm mallarınaboğun ve saç

diplerinekadar mutluluğa gömün; bu mutluluğun yüzeyine

küçük kabarcıklar çıkacaktır, aynen suyun yüzeyinde olduğu gibi.'

(25)

Bu kaygı kişinin varoluşunun dinamiğinde hep gelişim ve değişim ihtiyacı olarak kendi tarafından hissedilecektir.

Birey; günümüz teknolojisinin gücü ve büyüklüğü karşısında derin bir yetersizlik duygusuna kapılmakta büyük, anlaşılmaz, insanlık dışı makinalarla karşı karşıya bulunduğunu, güçsüzlüğü, soyutlanmışlığı, anlamsızlığı, ve ilişkisizliği; kendini merkeze yerleştirerek aşmakta yetersizlik hissettikçe kendi varlık yapısının bütünlüğünden büsbütün uzaklaşmaktadır. Oluşturulan ilkeler ve değerler bu yapıya uygunluğu ile değil de, toplum modeliyle bağdaşıp bağdaşmadığına göre belirlenmekte; dolayısı ile de amaç ile aracın zaman içinde yer değiştirmesininkaçınılmazlığınıçaresizliklekarşılamaktadır

(Kızıltan, 1986 : 83-87 ).

Yapılan görgül araştırmalar ve belirleme çalışmaları, dünyamız toplumlarında bunaltı ve çöküntü oranlarının %10-20'lerde olduğunu göstermektedir

( Ristner, 1999: 125~139, Ünal, 2002: 52-55, Öner, 1980-81 : 121-133 ).

Çökmekte olan aile, akrabalık, dostluk ve komşuluk gibi geleneksel birincil ilişkilerin yerini dernekler, klüpler gibi kurumlar almakta fakat alt-kültür değer ve kural bütünlükleri hızla bozularak yabancılaşmanın bireysel ve toplumsal boyutlarıyla güçlenmesi giderek artmaktadır(Eltugay, 1999: 38-41, Poe, 1999: 307-317).

Bireyin geleneksel iletişimindeki 'kişinin kendisini kuşatan gerçekliği anlamlandırma ve bu anlamıyla ifade etme eylemi' olan iletişimi çok yüzeysel olarak şekillenmekte; böylece de birey yeni kurumlaşan yapılardan beklentileriyle, değerleriyle, kurallarıyla ve ilişkileriyle uzaklaşmakta ve yabancılaşmaktadır. Uzaklaşma tutumuyla dışa vurulan deneyimsel kayıp duygusu; hissedilen güçsüzlük, güvensizlik, anlamsızlık ve yetersizlik ile de güçlenerek kişi ilgili alandan soğumaktadır. Ortaya çıkan yabancılaşma yaşantısında; birey boş kalan alanı ya yeni bağlılık arayışlarına yönelik davranışlar göstererek daha da güçsüzleşmekte, yada kendini yabancı hissettiği ve yabancı olarak algılandığınıgördüğü toplumsal süreçlerden tecrit olmaktadır ( Ergil, 1980: 32, Camus, 1996: 40, Sartre, 1961 : 181 ).

Bu tecrit süreçlerine Sartre'ın sunduğu; insanın bir sisteme bağlanması şeklindeki çözüme, Camus'ü;

(26)

olarak nitelemekte ve yabancılaşmanın çözümünün insanın bir sisteme bağlanmasının olamayacağını belirtmektedir ( Camus, 1982: 57-58 ).

Kendine yabancılaşan birey; duygularına, düşüncelerine ve tutumlarına bakma cesareti gösterebildiği ölçüde onunla yüzleşerek bu olguyu sağlam bir zemine oturtabilınektedir. Toplumsal ve kültürel çözülmelerin farkına varılarak üzerinde çözümler üretmek bireyin sorumluluğundadır, aksi halde yabancılaşmasını azaltmayı başarmak işlevsiz kalacaktır.

( Kızıltan, 1986 : 13 ) .

İnsan farkında olan, düşünen, tutum belirleyen, eylemde bulunan, değer duygusu olan, zaman ve mekan bilincine sahip, çalışan, seven, karar veren, seçim yapan ve sorumluluk hisseden biyopsişik bir bütündür ve onu diğer canlılardan ayıran, ve ayni zamanda da kendi koşullarını da aşmaya yönelten "dünyaya açık olma" yeteneğinin bulunmasıdır

( Heideger, akt, Kızıltan, 1986: 15 ).

Dünya ile benlik ve benlikle dünya arasında kesintisiz, dialektik bir süreç sürergider ki bu özetle yapma halidir. Yapma hali Kant tarafindanşu şekilde açıklanmaktadır;

"sadece biz dünyayı bilmekle kalmayız, dünyada ayni zamanda kendini bizim bilme yolumuza uydurur"

İnsanın etkinliklerinin anlam ve öneminin insanın değeri bakımından insana göre temellendirilmesi; bugünün kuramcılarının değerden arınmış kuramlarında bulunmamakta, bireylerin; belli işlevlerine göre kategorilere ayrılan kişiler olmayı benimsedikleri ölçüde ayakta kalabileceklerine inanmaları beklenmektedir ( Kant., akt., Kızıltan, 1986: 15-16 ).

" Başka kuşların daha da uzağa uçacaklar"

mı belirten Nietzche, 1997 : 96-97 , insanın gelişimine, büyüklüğüne ve yüksek kültür üretebilme umudunun korunmasını niyet etmiş olsa da günümüzde 'kullan at toplumu'nun uyumlu kişiliklerinin oluşturulması için bireyler, diğerlerini, dostluklarını, ilişkilerini kullanıp atabilecek ve şeylerle, kişilerle 'çok-fakat-geçici' ilişkiler kurabilecek kişilikte yapılanmaları için eğitilmeyi kabul etmekle yüz yüze bırakılmaktadırlar (Toftler, 1981 : 15-16 ).

(27)

Yabancılaşma, günümüzde insanın birey olarak, anlamlı ilişkiler biçimini gerçekleştirerek sığındığı ve doğrudan sorumlu olduğu dünyasıyla arasına güçlü bir duvar olarak -• etmektedir (Tolan, 1981 : 234-235).

Kişi kendi özbenliğini gerçekleştirirken ve insanlığını yaparken kendi etkin tutum, ıvraruş ve eylem biçimine durup bakmamakta; nelerden nasıl ayn düştüğünü, uzaklaştığını, ·endine, toplumuna, kültürel ve doğal çevresine olan uyumunun ve onlarla bütünleşmesinin günden güne ne ölçüde zayıflamakta olduğunu fark etmemektedir (Tolan, 1981 : 232 ).

Yabancılaşmanın Belirtileri

Yabancılaşma; insanın kendi varlığının etkinliklerini gerçekleştirememesi sonucunda kendisiyle ve kendi ürettiği ürünlerle ilişki kuramaması yada ilişkisinin giderek zayıflaması süreçlerinde ortaya çıkan güçsüzlük, yetersizlik, güvensizlik, anlamsızlık, tecrit edilme gibi duygulan içeren ve içinde yaşadığı sistemlerden soğuyup uzaklaşma tutumuyla karakterize olan bireysel ve sosyal boyutu olan bir olgudur ( Larouse : 12342 )

Genel düzeyde yabancılaşma; bireylerin varolan yapılara ve sistemlere bağlı beklentiler, değerler, kurallar ve ilişkilerdenuzaklaşmasıdır.

Bireysel düzeyde yabancılaşma ; bu süreçlerin bireylerin fiili veya anlaşılabilir olgular olarak kendi denetimlerindençıktığına ilişkin deneyim yada deneyimselkayıp duygusudur

( Seemam, 1959 : 783, akt. Eltugay, 1999 : 25, Ergil, 1980 : 267, 214 ).

Davranış düzeyinde yabancılaşma ise; sözü edilen deneyim kaybını ve uzaklaşmayı karşılamaya yönelik yeni bağlılık arayışları biçiminde belirebileceği gibi, kendini toplumsal süreçlerden mümkün olduğunca tecrit etmek, belli alan yada alanların dışındaki şeylere ilgi duymayarak kendini yalnızlık süreçleriyle gerçekleştime sorunları içine itmek şeklindede ifade bulabilmektedir ki kitaplarıyla konuşmayı yaşam biçimi yapan profesör ( Dean, I 96I :

(28)

54, akt., Gültekin ), resim yapmaktan başka şeye ilgi duymayan ve sanatın dışındaki hiçbir şeyin değerli olmadığını düşünenRoquentin gibi (Sartre, 1961:179-181 ).

Yabancılaşma süreçlerini tanımlamada bir kavram gargaşası olduğu belirtilmekte ve bu soruna Seeman'ın güçsüzlük, anlamsızlık, normsuzluk, tecrit ve kendine yabancılaşma boyutları içinde bir belirleme yapılarak çözüm bulunabileceğini ifade etmektedir.

Güçsüzliik; sosyopsikolojik bir boyut olarak yaşanmakta ve bireyin kendi davranışlarının kendi istediği sonuçları sağlayamayacağı ve beklediği desteği bulamayacağına dair olumsuz beklentisinden kaynaklanan olumsuz duygusundan kaynaklanmaktadır. Marx'ın işçi sınıfının içine düştüğü durumu yansıtan tanımı ile yönetici kişi veya kişilerin ayrıcalıklar ve karar verme araçlarını zaptetmesiyle işçi kendi üretimi olan işiyle ilgili kontrolü tam olarak elinden kaçırmakta ve bu zaptetme düzeyine bağlı olarak da yaptığı işe yabancılaşmakta iş ve mesleğinde bir anlamsızlık sürecine sürüklenmektedir. Güçsüzlük sürecine sürüklenen birey kolaylıkla içinde yaşadığı ve 'kendini desteklemiyor, geliştirmiyor, aksine küçültüp daraltıyor ve bunaltıyor ' biçiminde algılayıp değerlendirdiği sistemin siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutlarına yabancılaşmaktadır ( Marx, 2000 : 2-87, Alkan ve Ergil, 1980:211, Bayhan, 1997: 2-3 ).

Güçsüzlük nesnel olmaktan ziyade kişi veya kişilerin ruh hallerini betimlemek ıçın kullanılan bir kavramdır (Tolan, 1981: 233, Petrovich, 1967: 80-82 ).

Güçsüzlük bireyin hem yaptığı iş ve meslekten hem de bu sürecin örgütlenme biçiminden duyduğu tatminsizlik ve memnuniyetsizliğin karşılığı olarak yaşanmaktadır.

Anlamsızlık; bireyin kendi yaşantı süreçleri ile tatmin edici, değerli olarak algılayıp idrak edebileceği bir ilişki kuramayarak neye inanacağına ve neyi değerli bulabileceğine karar veremeyerek kendini şimdiye ve geleceğe bağlı olarak değerlendirememesi durumunda kaynaklanan duygudur. Kişi diğer bireyler ve şeylerle ilişki kurarak ilgi alanları yaratmakta ve bunları anlamak istemektedir. Kişi neye inanması gerektiğini bilmediğinde ilişkilerinde bir anlam bulamamakta, yüzeysellik öz benliğinin beklentilerini karşılayamamakta ve bütünselliğini hissedememektedir (Alkan ve Ergi], 1980 : 217, Seeman, 1959 : 786, akt. Eltugay ).

Kuralsızlık (normsuzluk); etmektedir

(29)

(Durheim, 1992 : 259 ). Kişinin davranışları ile sosyal normların örtüşmediği durumlardan ortaya çıkan çatışmalı süreçlerdir. Sosyal olarak onaylanmamış davranışların yaşandığı sıkıntılı durumları içermektedir (Seeman , 1959 : 788, akt. Eltugay ).

( Tolan, 1981 :128, Doğan, 1998 : 3,45-51, Kızıltan, 1986: 25).

Tecrit; Bireyin, toplum tarafından yüksek değer verilerek konınan şeylere karşı düşük

ödül atfetmesinden ortaya çıkan sonuçların yaşandığı yabancılaşma boyutu olarak kabul edilmektedir. Bu durumda kişi yaşadığı toplumdan ve kültürden ayrılmıştır. Bu ifadesiyle tecrit bir sosyal düzendeki samimiyetin, güvenliğin ve kişinin sosyal ilişkilerinin yoğunluğundaki yetersizliğin karşılığı olarak yaşanmaktadır. Tecrit boyutunda yabancılaşmış olan birey içinde yaşadığı toplum tarafından yüksek değerler verilmiş amaç ve inançlara az ölçüde ödül değeri vermektedir (Seeman, 1959: 788, akt. Eltugay ).

Kendi kendine yabancılaşma; kişininkendi olarak kabul edip değerlendirdiği duygu,

düşünce, inanç , amaç, tutum ve davranışlarıylagüçlü bir ilişki içinde olamayarak , kendi eylemlerininöznesi konumundan koparak kendi etkinliklerineyabancılaşmasısüreçleriyle beliren yaşantılardır. Kişi bu süreçlerde kendi davranışlarıile geleceğe yönelik beklentilerini örtüştürememekte ve kendi varlığınınetkinlikleriile bütünleşemeyerek, varoluşunu bu etkinlikler doğrultusunda gerçekleştiremeyerek kendi varlığına yabancılaşmaktadır

Tolan (1981, S: 186)' da Yabancılaşmayışu şekilde özetlemektedir:

Etkinlik alanlan Nesnel Boyut Öznel Boyut

Maddesel yaratma Üretim araçları karşısında yabancılaşma güçsüzlük

Zihinselve tinsel yaratma Zihinselyaratma karşısında yab. anlamsızlık

Kişiler ve tomlumla ilişkiler kişi ve toplum karşısında yab. toplumsal yalnızlık

ölçütyokluğuveya

yetersizliğive aşın uyum

İnsanın öz etkinliği ile ilişkisi

toplumsal rol karşısında yab. Kendi özüne yabancı hissetme

(30)

ANO Mİ

Anomi; kişinin gördüğü ve tepki gösterdiği bir sosyal ve kültürel yapı bozukluğu urumudur (Durheim, 1992 : 259 ) ve böylesi yapılanmalarda kişi kendi istekleri ve kararları ile oluşturduğu amaçlarının gerçekleşme olanaksızlığına karar vererek anomik davranışlara . önelmekte ( Merton, 1968, akt. Bayhan, 1997 : 3-4 ), topluma bağlılık duygusunu aybetmekte ( Mac ıver akt.Kağıtçıbaşı, 1973 : 13 8-141 ) ve diğerleriyle kendisi arasındaki mesafeyi oluşturarak çevresinden uzaklaşmaktadır ( Srole, akt., Kağıtçıbaşı, 1973 : 19 ), kişi çalıştığı örgütü, yaşadığı toplumu, ilişkide bulunduğu araçları, entellektüel hayatı ve psikolojik dünyasını tamamen yabancılaştırıcı unsurlarla sarılmış olarak algılamakta ve öylesine anomik ortamlarda yabancılaşma süreçleri daha etkin bir biçimde işleyerek onu olumsuz etkilemektedir ( Erkuş, 1994: 12, Ege, 2000: 21-114 ).

Yeni bir toplum, yeni bir kültür, yeni bir devlet yaratmak isteyenlerin istediklerinin ve kendilerini yönlendiren güdünün ne olduğunu anlamaları önemli olmalıdır. Çünkü çevreyi oluşturacak olan bu güdüdür. Yeni sistem; kişinin kendi güç tutkusunu farketmesiyle ortaya çıkar ve çatışmaya değil anlayışa dayanan bir kültürün yolunu açacak olan bu farkında olmadır.

Bireyin yaratıcılığının kayanağı olan dinamik güç; yeniyi yeniyle karşılama süreçlerini gerçekleştirebilmesidir ( Kişnamurti, 1984, akt. Erengil, 2000: 29 ).

Yabancılaşma ve anomi sorunlarının gerçek çözümlerinin; insanlığın 'evrensel kimliğinin' tanımlanması ile gerçekleşebileceği ve bütünü karşılayan duygu, düşünce, tutum ve davranışları belirleyen bir kimlik tanımı yapılmadığı takdirde insan ve kültürün devamının tehlikede olduğu belirtilmektedir ( Skinner, 1986, akt. Uzunöz, 2002 ).

Yabancılaşına- Şeyleşıne- anomi arasındaki ilişki

Bu üç kavram arasında bir içiçelik ilişkisi söz konusudur. Yabancılaşmayı oluşturan koşullar bireysel ve toplumsal yalnızlığı ön plana çıkartırken ayni zamanda kişinin bir anlam boşluğu hissetmesine ve toplum karşısında kendi benlik değerini unutmasına neden

(31)

lmaktadır. Birey kendi varlığının etkinliğinin farkında olmayarak yalnızca bir 'sosyal nesne' olmakta dolayısı ile de kendi tutum, davranış, düşünce, eylem ve değer sistemlerinin sosyal

elirleyicilik gücü giderek azalmaktadır ( Eltugay, 1999 : 41 ).

GÖÇ

Bireyler kendileriyle ve çevreleriyle ilişki sürecini yaratarak kendi toplum ve kültürlerini oluşturmuşlar ve bu kültüre dinamik bir biçimde bağlanmışlardır. Toplumdaki dinamizmi sağlayan unsurlar, toplumsal değişim, gelişme, toplumsal hareketlilik, doğum, ölüm ve göçlerdir (Kağıtçıbaşı, 1984 : 219-227, Okçay, 1996: 424- 429, Durugönül, 1996: 82-83, Türkaslan, 1996: 206-209, Akkayan, 1986: 8-10 ).

19. uncu yüzyılda Hegel ;

" bir kere özgürlük düşü insanların kafasına girdimi onu oradan kimse çıkaramaz"

demişti. Bir kez insanlar daha yüksek, daha iyi, daha insana uygun yaşam düşü kurmaya başladılarmı onun peşinden sürüklenecekler, içinde bulunduktan yaşam düzeyini aşmak için yeni koşullan, yeni olanakları, daha ileri özlemler olarak gerçekleştirmenin yollarını bulup deneyeceklerdir ( Hegel, akt., Akkayan, 1986: 7 ).

Bireylerden ve bireylerin kendi yaşam biçimlerinin anlamını derinleştirmek ve genişletmek için yaratıp yapmakta olduğu kültüründen oluşan toplumun dinamiğini üç unsurun sağladığı kabul edilmekte, bunların da doğum, ölüm ve göç olduğu bildirilmektedir (Akkayan, 1986: 12-13)

Eğer bir toplumun sahip olduğu değerlerin gücü; içinde yaşayan bireyin psikolojik güvenliğinin gücüne denk değilse o birey oradan göç etmekte ve bu güvenliği hissedebileceği yeni yerlere yerleşmektedir (Heintz, akt. Türkaslan, 1996 : 207, Enç, 1979: 47 ).

(32)

Göç; ülkelerinden ayrılanların amaç ve göçü gerçekleştirme boyutlanna bağlı olarak iç göç, dış göç, gönüllü yada zorunlu göç, geçici yada sürekli göç biçimlerinde gerçekleşebilmektedir (Hilman 1994: 920 akt. Durugönül, 1996: 82-83 ).

Göç; kişilerin gelecek yaşantılarının tamamını yada bir bölümünü geçirmek üzere bir coğrafi ve sosyokültürel yerleşim biriminden diğerine yerleşmek amacıyla yapmış oldukları coğrafi, ekonomik, sosyokültürel nitelikli bir yer değiştirme olayıdır. Belli şartlar altında ekonomik çıkarını, refahını ve insani gelişimini daha yükseğe çıkarabilmek amacıyla görece gönüllü yada zorunlu olarak ülkesinden başka bir ülkeye göç edenlere de"göçmen" denilmektedir. Göç edenler yeni çevrelerinde sosyokültürel değişmelere neden oldukları gibi kendileri de birtakım değişme süreçleri yaşamaktadırlar.

Göçün Dinamikleri

Göç olgusunun temel ögeleri olan değişme, gelişme, sosyal hareketlilik insan topluluklarınıntarihi kadar eski süreçlerdir.

Göç nedenlerine ve eşzamanlı olarak göçün neden olduğu olgulara bakılarak toplumun göçle ilişkisine açıklık kazandırmak mümkün olacaktır. Bunlar ise; göç ve sosyal hareketler; sosyokültürel ve ekonomik yönleri olan, sosyal değişmeye yol açan veya ona ivme kazandıran olaylardır ama ayni zamanda sosyal değişim içindeki toplumlar hem sosyal haraketlilik hemde göç yaşayabilmektedirler.

Evrensel bir olgu olan göç günümüzde yeni bir nitelik kazanmış, geçmişteki nüfus hareketlerinin yerine giderek artan biçimde insan gücü hareketleri haline dönüşerek gerçekleşir olmuştur (Demir, 1996 : 85-93 ).

Göç edilen yerlerde göçmen tanımı alan birey yada topluluk kendi yaşam koşullarını daha iyiye götürmeyi amaçlamakta yeni bir sosyokültürel çevre ile karşılaşarak zorunlu bir sosyal değişme ile yüzyüze gelmekte ( White, 1978 : 2 ) ve bu süreçlere bağlı olarak da bazı çatışmalar yaşamaktadır. Sosyal değişme süreçlerinin özelliklerinden olan bu çatışmalar; kişi veya grupların kendi geleneksel norm ve değerlerinden kopma, modem çevreye yönelme,

(33)

lfiC in<:,e\\~~m~1~ fa-ç~\\~\\~Ô.~m1\e ~\a~\\~\~\'?:}~\~e\\Ô.\~\\\\m\\e yaba\\c\\.a~ma 'I~ -,~'-~ "\).~"\).~ ·~:Ifü~';,,~~~ '\~~ ~'\\.\..~~~~~~'\~ ~~ ~~~~\. ~~~"\.\\.'\\~ ~~

yaşanabilmektedir (White, 1978 : 2, Alicik, 1997 : 13, Abadan, 2002 : 112, Abadan, 19'77 : 407-411) bu noktayı şöyle ifade etmektedir ;

"göçmenler kişiliklerini,kimliklerini,kültürlerini korurken bulundukları topluma nasıl uyum sağlayacaklarve bunu başaramadıkları ölçüde de alt-sınıflarını oluşturacaklardır".

I-Sosyal Değişme

Sosyal yapı ve normlardaki (düşünce, duygu ve eylem kalıplarındaki) temel dönüşümleri içermektedir. Bu dönüşümler; bir yandan bilgi, inanç, değerler, teknoloji vemaddi kültürde, aile,eğitim,din,ekonomi gibi çeşitli kurumlarda,sanatta, sosyal tabakalaşma ve gruplararası ilişkilerde,diğer yandan ise insanların dünya vekendilerine ilişkin kabullerinde görülen değişimlerden sonra gerçekleşebilmektedir (Biesanz, akt., Durugönül, 1996 : 82-83, Croply,

1983 : 88-95 ).

2-Sosyal Hareketlilik

Sosyal değişmenin üç dinamiğinden biridir ve bir alt grubun; parçası olduğu toplumda ya da grupta değişme meydana getirmeye ya da değişmeyi engellemeye yönelik sürekli eylemlerini ifade eder (Biesanz). Sosyal hareketler, sosyal değişmenin aynı zamanda hem ürünü hem de üreticisidir (Rucht, akt., Durugönül, 1996: 82 ).

Sosyal hareketler sosyal değişmenin hem nedeni hemde sonucudur (Rucht, 1988 :306, akt., Durugönül ).

Göç edenler kullanabileceklerifırsatların sayısını çoğaltarak kendilerine iş, meslek, eğitim, maddi gelirde artma, bireysel gelişme sağlamakta ve böylece sosyal hareketlilik gerçekleşmektedir ( Bal, 1996 : 431-432 ). Sosyal hareketlilik kuramlarına göre en önemli sonm bir toplumun fırsat eşitliklerini ne ölçüde gerçekleştirebildiğidir . Bu toplumda sosyal statüler kişinin sosyal kökeni, aile çevresi ve ilişkileri, cinsiyet farklılığı ile belirlenmeyip kişilerin kendi yeteneklerini geliştirme ve uygulamaya geçmeleri ile kazanılmışsa, toplumun o

(34)

oranda gelişmiş, eşitlikçi, meritokratik olduğu değerlendirmesinin yapıldığı bildirilmektedir. Böyle bir toplumu yapılandıran; eğitimle kazanılan niteliklere uygun olarak kişinin elde edebildiği sosyal, iş ve meslek konumları ve en sonunda bu konumlara erişimin her kesimden bireylere açık olmasıdır. Toplumsal hareketlilik kuramlarında bir başka önemli öngörü de çocukların ailelerinden belli düzeyde maddi, sosyal, kültürel kaynaklan ve birkimleri devraldıklarıdır ( Kaypakoğlu , 2000: 15-17 ).

Sosyal değişim yaşayan ailelerin en belirgin özelliği aile kontrolünün azalmasının görülmesidir ( Kağıtçıbaşı, 1984: 219-227 ).

3-Uyum

Göç olgusu; birey ve topluluğa sosyal değişme süreçlerinde çatışmalar, uyum problemleri, kültürselleşme ve gelişmeye direnç ve kimlik bunalımları gibi sorunları yüklemesine rağmen kişilerin kendi gelişimleri için kullanabilecekleri fırsatların sayısını çoğaltarak kişiye mesleksel ve sosyal hareketlilik sağlamak gibi olumlu işlevlere de sahiptir

(Bal, 1996: 431-432, Dinçer, 1996: 101-112 ).

Göçü gerçekçekleştiren kişiler; yeni bir sosyokültürel çevreyle karşılaşmakta; yem ınsan ilişkiler kurma çabaları içinde, yeni bir dil, sosyal destek ve sosyal kabulde yetersizlikler yaşamakta, uyum süreçleri, kültürselleşme ve özümsemeye karşı direnç tutumu oluşturmakta ve kişisel kimliğinin yanında, özkültürüne ait kimliğini de koruyamama, yeni kültürel kimliğini gerçekleştirememe kaygılan içinde "Benlik Bilinci" gücünün ileri derecede zorlanması hatta yetersizliğe dönüşmesi ile yüz yüze gelmektedir (Sorel, 1993 : 44, Alicik,

1997: 15, Bal, 1996: 431-432, Dereboyu, 1993: 21 ).

Göç eden kişiler temel güvenlik duygularında zorlayıcı bir gerginlik yaşamakta, yeni sosyokültürel çevreden gelen baskı, ayrımcılık, uzak durma, "yabancı" olarak algılanarak siyasal ve sosyal bir tecrit edilme sonucu tam bir ikili yabancılaşma sürecine sürüklenmektedirler (Abadan, 2002: 92, Keleş, 1990: 56-89 ).

(35)

Göç Teorileri

Göç teorileri bireylerin yada grupların yaşam koşullarını daha iyiye götürmek için bir yerden bir başka yere doğru hareketliliğinitartışır (Okçay, 1996 : 424-429, Durugönül, 1996 : 82-83, Türkaslan, 1996 : 206-209 ).

Evrensel bir olgu olan göç, günümüzde yeni bir nitelik kazanmış, geçmişteki nüfus hareketlerinin yerine bugün giderek artan biçimde 'insangücü' hareketleri şekline dönüşmüştür. Kişi yada kişilerin kendi ülkelerinden ayrılmasının amacının, daha iyi iş elde etmek ve daha yüksek refah düzeyine ulaşmak olduğu bildirilmektedir( Demir,I 996 : 85-93 ).

Göçün nedenleri arasında ise; savaşlar, terör, insan haklan ihlalleri, kötü ekonomi politikaları, hızlı nüfus artışı ve doğal kaynakların yok edilmesi gibi gerçekler sıralanmakta, günümüzde göç ve göç nedenlerinin dünyanın büyük sorunlarından oldukları kabul edilmektedir ( Arnold,1990: 64, akt., Demir).

Göçle ilgili yapılan çalışmalarda üç farklı kuram çerçevesinde incelemeler yapılmakta ve elde edilen verilerin değerlendirilmesibu temele dayandırılmaktadır:

1-Fonksiyonalist görüşe yakın olanlara göre;

Birey kendisine sunulan veya karşısına çıkan seçenekler arasında bir değerlendirme yaparak göçe karar vermekte (Ravenstein, akt., Türkaslan, 1996 : 206-209) ve içinden çıkılan ve içine dahil olunan yörelerdeki insan niteliğinde bir değişme ve niteliksizleşme söz konusu olduğunda göçü gerçekleştirmektedir. Yaşadığı yerden ayrılan kişi sahip olduğu olanaklar yönünden içine girdiği yeni topluma göre daha geride olacağından gittiği yerdeki düzeyi de aşağı çekmektedir (Lee, akt., Türkaslan, 1996: 207 ).

Heitz' e göre ise; göç olgusunda belirleyici olan birey ve belli grupların toplum içindeki psikolojik güvenleri ile bu güven gücüne denk düşen değerlerin varlığıdır ve sonuç olarak ikisi arasında ortaya çıkacak bir dengesizlik göçün gerçekleşmesini sağlayacak şartlan oluşturmuş olmaktadır. Bu yaklaşıma yakın duranlar göçü uyum ve bütünleşme temelinde ele

(36)

almakta; uzun zamanda göçmen kitlelerin yada bireylerin o toplumca özümsenmesi sürecinde bazı çatışmaların kaçınılmazlığı üzerinde birleşmektedirler

Gitmez, 1983:76, akt., Türkaslan ). Bu kurama bağlı olanların tartışmaları kültürselleşme üzerine odaklanmıştır.

Kültürselleşme süreci; göç eden kişi ve grnbun yerli olan kişilerle teması, iletişimi ve atılımına bağlı olarak zor yada görece kolay yaşanabilmekte ve göç edenin sahip olduğu sosyal destek, kendisine karşı oluşturnlan sosyal tutumlar, yeni yaşamdan beklentiler, yeni kültürde bulunan değerler bu yeni yaşamla bütünleşme için önemli faktörler sayılmaktadır

2- Çatışına kuramını benimseyenler ise;

( Toğrol, 1989: 69-113 ).

Kültürselleşme sürecinde göç eden kişiler dört farklı seçenekle karşı karşıya kalırlar ki bunlar; assimilasyon, entegrasyon, seperasyon ve marjinalizasyondur (Berry 1972, akt, Türkaslan, 1996 : 205 ).

Birey düzeyinden bakıldığında bu süreçleri; bir yandan yaş, cinsiyet, eğitim, din, sağlık, sosyal statü gibi demografik özellikler diğer yandan ise göçten önceki temas, sosyalleşme, kültürel uzaklık ve kültürel benzerlik gibi sosyokültürel unsurlar ve birde bireylerin aidiyet hissedip hissetmediklerigibi psikolojik durumların etkilediğibildirilmektedir.

Genel olarak göçü şartların zorlaması sonucu doğan coğrafi bir hareketlilik olarak görmekte ve göçü belirleyen temel etmenlerin ekonomik, toplumsal ve siyasi tutum ve davranışlar olduğunu ileri sürmektedirler ( Kongar, 1981: 207 ).

3- Sistemler Kuramı;

Fonksionalist ve Çatışma kuramlarını birleştirmeye çalışan bir üçüncüsü de sistemler kuramıdır. Bu yaklaşımına göre de; birey-çevre ve köktenci tutum göçün sebebi olmaktadır. Assimilasyonakarşı çıkan Bulgaristan Türkleri'nin göçü sistemler kuramıyla açıklanmaktadır

(37)

Göçün Nedenleri

Birey ve topluluklar ekonomik, kültürel, eğitim, psikolojik, sosyolojik, coğrafi, doğal afetler, toplumsal güvensizlik, huzursuzlık ve yaşam kaygısı içinde güvenlik nedenlerine bağlı olarak göç süreci yaşadıkları gibi siyasal ve görece gönüllü olarak da ~öç etmektedirler.

Zamanımızda göçü başlatan; gelişmiş ülkelerdeki ekonomik , ve teknolojik olanakların çekici, gelişmekte olan ülkelerdeki itici etkileridir. Bunlar; işgücü açığı ve zenginlik, teknoloji kullanımındaki dengesizlik, nüfus artışının hızı dolayısıyla istihdam sorunu, büyüme, işgücü kaynağındaki yetersizlik, hizmetler sınıfı çalışan sayısındaki hızlı artış, gelir dağılımındaki eşitsizliğin yanında, ekonomik yetersizlik içindeki ailelerde doyumsuzluk, umutsuzluk, aile sorunlarının artması, eğitim olanaklarının yetersizliği, kültürün gelişememesi, eğitim, iş, kariyer, ekonomik güçlülük, hukuk, rehabiliyasyon,güvenli ve güçlü bir gelecek beklentisi ve özgürlüktür. Yaşanılan yerdeki düzenin kurallarını oluşturan bu sistemler bireylerin gelişmesine yanıt verememekte ve kişilerin psikolojik güvenleri güçsüzleşmektedir. Özellikle dengesiz teknoloji kullanımınınçekici göç nedenlerinden olduğu vurgulanmaktadır

( Davis, akt., Öztek, 1982: 67-78 ).

Günümüzdeki göç; uluslararası boyutta yaşanan bir olgu olarak büyük ölçüde dünya ticaratinin, iletişim ve ulaşımının globalleşmesinden kaynaklanmakta, önemli bir kısmı da devletlerin politik, ekonomik ve dış politikaya ilişkin çıkarları için ülkelerinden veya ülkelerine göçü desteklemelerindenkaynaklanmaktadır

(Weiner, 1995:25, akt., Öztek, 1982: 14 ).

~,

Göçün Sonuçları

Göç yapısal bir olaydır ve dinamizmi ile toplumların bünyelerini derinden etkiler. Göç veren ve göç alan iki ülkenin de kantitatif yapısını etkilediği gibi kalitatif yapısını da etkilemektedir. Özellikle gençlerin ve yüksek eğitimlilerin göç etmesi; ekonomide, demografik yapıda, kültürde, kültür değerlerinde ve insani değerlerin yaşamla bütünleşme

(38)

biçimlerinde değişmelerin yanında, ülkede bir sosyal hareketliliğe yol açarak toplumsal değişimlerede neden olmaktadır.

Göç olgusunu yaşayan ülkelerde nüfusun iç yapısı da değişmektedir. Göç veren yerlerde daha fazla yaşlı kalırken genç nüfus dışarıya akmakta, kadın erkek oranı değişmekte, aile parçalanmaları ortaya çıkmaktadır. Genç bireylerin göç süreçlerini 22 yaşlarında gerçekleştirdikleri ve göç etmedeki kümelenmelerin bu yaşlar dolaynda olduğu bildirilmektedir (Ozankaya, 1986 : 299 ).

Göçün ortaya çıkardığı dinamizm o toplumun yapısal boyutta etkilenmesine kadar gitmekte ve değişmesineyol açmaktadır (Demir, 1996: 85-93, Demir. 1996: 163-167 ).

Değişmenin en büyük etkeni ilişkidir. Göç edenler kendi geleneksel çevrelerinden farklı bir çevreye girmekte, hem maddi hem manevi kültür alanında değişmelerle yüzyüze gelmektedirler. Maddi kültür alanındaki değişme otomatik ve çabuk olmasına karşılık, değerler, ilkeler, inançlar ve tutumlardan oluşan manevi kültür alanındaki değişme bu çabukluğa uyamamaktadır. Değişmenin olabilmesi için ihtiyaç duyma ve öğrenme isteğine sahip olunması ve ayni zamanda değişime uğratılacak ögelerin geleneksel değerlerlede çatışmaması gibi zorlayıcı süreçler bulunmaktadır. Değişmenin süresi ve düzeyi; zaman, uyum düzeyi ve hissedilen mutluluk, eğitim düzeyi, yaş, işin türü ve kuşaklar çatışması ile olumlu fakat kültürselleşmeye direnç ve kimlik sorunları ile negatif bir bağlantı içindedir. Genç bireyler yeniliğe daha açıktır ve değişim daha hızlı gerçekleşmektedir. Kuşaklar çatışmasındaki gerginlik de değişme dinamizmi yaratmakta ve gelişmeyi olumlu etkilemektedir (Öztek, 1982: 85- 90 ).

Göçmenlik Yaşantısı

Göçmenlik yaşantısında; yeni ülke, ilişkiler, dil, duygular, düşünme biçimi, amaç ve gelecekle ilgili beklentiler kurulacak yeni dünyanın asli parçalan olmayı ne ölçüde başarabilmelerine bağlı olarak bireyin içinde bulunduğu anorni ve yabancılaşma düzeyleri olumsuz etkilenmektedir. Yabancılaşma; göç etmiş bireyin insanlığını oluşturan parçalarının ondan ayn durması, denetimden kaçması ve karşısına yabancı bir zor olarak çıkmasıdır. Kişinin kendini ifade biçiminin; toplumsal biçim, birey ve bireylerin faaliyetinden bağımsız

(39)

olarak bir etki alanı kazanmasıyla yabancılaşma olgu haline gelmektedir. Esasında yabancılaşmanın özü de budur (Davidov, 1990: 14-15 ).

Yeni bir göçmen türü olarak kabul edilen yüksek öğrenimdeki öğrenciler gittikleri yerlerde kendi ülkelerinden farklı olan ülke ve kültürün değerleriyle karşılaşmakta ve geçici göçmenler (mevsimlik ) olarak o ülkenin yaşamına dahil olmaktadırlar. Bu dönemde kültürel etkileşimin ve insan ilişkilerinin kalitesi karşılıklı olarak yerli ve göçmen bireylerin olumlu yada olumsuz duygu, düşünce, tutum edinmelerine yol açmaktadır (Tekeli, ender, 1978, akt., Öztek ). Belirli bir süre, belirli amaç (Kritz, Keely, Tomasi, 1981, akt., Öztek ) doğrultusunda yaşanılan süre farklı kültürel temas adına önemli kazanım yada kayıpları ortaya çıkarmaktadır.

Göç ve YABANCILAŞMA

Yabancılaşma sürecinde; birey kitle içinde yalnızdır, ürettiği nesnelere ulaşamaz, iletişim araçlarının etkin bir şekilde yürüttüğü "aşın tüketicilik" karşısında çaresizlik hissetmektedir. Yeni değerlerle bütünleşememekte, kendini açığa vuracak ilişki biçimlerini yaratamamakta, anlamlı ilişkiler kuramamaktadır. Yalnızlık hissetmekte, kendini yaşamındaki anlamı yakalayamayan "boşluk içinde" güçsüz olarak algılamakta ve sonuç olarak hem kendi kültüründen uzaklaşmış olma kaygısı, hem de kültürselleşmeye direnç sonucu çatışma yaşamaktadır. Hem göç alan hemde veren ülkelerde de göç olgusu, demografik yapıyı değiştirdiği gibi sosyal yapıdaki ilişki boyutlarını da değiştirmektedir. Yerli güçlü kültürel değerlerle ve o toplumun ayırımcı, dışlayıcı yabancı gören yargılanyle karşılaşan göçmen duruşu içindeki bireyler gerginlik ve çatışmalarım anomik davranışlarla da ortaya koyabilmektedirler.

Sürekli göç alan ülke ve kentlerde meydana gelen yapısal değişme; anomi ve yabancılaşmayı yeniden üreterek gerçekleşmektedir. Anomi; sosyal yapınn ürettiği bir olgu olarak ekonomik, sosyal ve kültürel alanda kişilerarası ve kişilerle kurumlar arasındaki

(40)

ilişkilerde karışıklık, düzensizlik, kural yokluğu ve bireyin normlar karşısındaki sapma davranışlarıolarak ortaya çıkmaktadır

Günümüzde hızlı nüfüs artışı, makinalaşma, çevre kirliliği, terör, finans hakimiyeti, işsizlik, yolsuzluk, çaresizlik, güvensizlik, yalnızlık, anlamsızlık ve yabancılaşma gibi; insanlığın varlığını tehdit eden bazı sorunlar ülkelerin sınırlarını aşmış ve evrensel boyutlara ulaşmıştır (Uzunöz, 2002 : 30- 36 ).

Göç edenler çoğunlukla yerleşilen yeni yerin toplumsal normları hakkındaki doğru ve yeterli bilgiye sahip, seçimini biliçli ve gönüllü yapmadıkları için bu olguya bağlı sorunların patolojik oldukları üzerinde durulmaktadır (Bal, 1996 : 431-432, Aycan, 1999 : 17-30, Aker, 2002: 97-103, Doğan, 1998: 51-53 ).

Bir ülkede ekonomik koşullar daha iyiye gitmedikçe ayni düzeyde kalmayı koruyabilse bile; insanlar dış ülkelere kalıcı olarak göç etmeyi yada geçici süre için gittikleri ülkelerde daha uzun süre kalmayı çare olarak görmekte ve göçmen kimliği içinde sosyal ve psikolojik sorunlarınhem yaşayanı hemde kaynağı olmayı sürdürmektedirler (Öztek, 1982: 46 ).

Toplumların yabancı toplumları ve bireyleri kabul edip sindirebileceği bir doygunluk noktası bulunmaktadır. Bu nokta aşıldığında yabancı olanlar o toplumu huzursuz edmekte, toplumsal gerilim artmakta ve yabancılara karşı birtakım tepkiler ortaya çıkmaktadır (Gültekin, 1990 : 68 ), WHO kaynaklarına göre bu doygunluk oranı % 10-12 olarak tespit edilmiştir. Yerli halk yabancıları dışlamakta, "yabancı" ve "kendilerini rahatsız eden, düşük sosyoekonomik sınıfa ait" olarak görmekte, kişiler ve kurumlar tarafından göçmen konumunda bulunanlara ayırımcılık yapılmaktadır. Bu süreçler de; uyumu azaltmakta ve güçleştirmekte, kültürselleşme ve sosyal değişmeye direnç yaratmakta yada öz kimliğini koruyamama kaygısının . kaynağı olarak bireyleri, kendi kültüründen olanlarla yakınlaşıp sıkılaşmaya, etnik grup veya kültürüne uygun ama yerli kültüre yabancı bir yaşam biçimi oluşturmaya yöneltmektedir (Who reports, akt., Tomul, 2000: 15 ).

May, (1998)' e göre bireylerin yüksek düzeyde kaygı duymalarının temel nedeni dışlanmayıkabul edememeleridir (May, 1998 . 65 ).

Göç eden birey öz kimliğinden, kendine ait hissettiği değerlerden, kültüründen, yakın çevresinden, yakın ilişkiler kurabildiklerinden, ve temel uyaranlarından uzaklaşmakta, gittiği yerde bireyselleşme ile yüz yüze gelmekte, kimliğini koruma kaygısı duymakta, geleneksel yaşam pratiklerinden kopmakta, yalnızlık, amaçların anlamsızlığı ve güçsüzlük hissetmektedir. Göç etmekle kaybettiği prestijini yeniden kazanabilmek, eğitimli olmak, iyi

Referanslar

Benzer Belgeler

more blessed than the previous generations, yet they lost the opportunity to inherit the blessings God had chosen for them. There is a great purpose for your life. God is calling

Sanat yaratımlarını göç, kimlik, kültür, aidiyet gibi kavramlar üzerinden kurgulayan, Türkiye çağdaş sanatının önemli isimlerinden Gülsün Karamustafa; göçmen bir

In the present study, ia tramadol and bupivacaine either applied preoperatively or postoperatively provided better pain control without any signifi- cant side effects, compared to

Hızlı nüfus artışı ve iç göç oranları okullardaki öğrenci sayısını kapasitenin

1908 yılında, Türkiye'de İkinci Meşrutiyetin ilanı üzerine, Bulgaristan da bağımsızlığını ilan etti ve krallık oldu. 19 Nisan 1909 günü İstanbul'da Bulgar Krallığı

Bu araştırmanın genel amacı; daha iyi bir yaşam için büyük şehirlere göç eden sosyo- ekonomik ve kültür seviyesi düşük, kalabalık ailelerin çocuklarının okullarda

Zeliha Koçak Tufan, YÖK Yürütme Kurulu Üyeleri, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Başkanı, Kızılay Genel Müdürü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Top-

Sonuç olarak Ukrayna’dan Erzincan’a gelen Ahıskalı öğrencilerin eğitim problemlerini öğretmen ve öğrenci görüşlerine göre tespit etmeye yönelik yapılan