usai?
Londrada bir mart akşamı — Aristo cemiyeti
Bir
konferans — JoacTun makalesi — «Bin Sene»
Makineler, günde dört saat iş — Böyle bir dünya-
nm Maratan görünüşü — Boş zamanların çokluğu
__Harbin sebebi — Joad,un terkibi hükmü
Ç ok »en« oluyor, bir mart gecesi Londra’ nın, ıslak ağırlığını derinizin üstünde duyduğunuz sisi içinde mek tepler ve talebe mahallesinde bir kapının zilini çekiyor ve dar bir k o ridordan geçerek koltuklan kaldı rılmış küçük bir tiyatro kadar bü yük, boş ve ancak bir soba ile ısı tılan soğuk bir salonun ortasında es ki püskü yeşil çuhalı bir masanın et rafındaki rahatsız sandalyelerden birine çöküyorum. Bu, benim haya tımda ilk hazır bulunduğum bir fel sefe cemiyeti toplantısı olduğu için bütün heves ve merakım üstümde- dir. Londra’ nın pek meşhur bir fel sefe cemiyeti olan bu heyetin adına, Aristotelian Society *= Aristo Ce miyeti diyorlar. Masanın etrafında itinasız giyinmiş (bunu kaydediyo rum, çünkü İngiltere de o vakitler akşam sekizden sonra intinasız gi yinmek ancak mütefekkir sınıfın cesaret ettiği bir işti) genç, ihtiyaî on beş yirmi kişi toplandı.
Cemiyetin kâtibi basılmış bir for mayı herkesin eline tutuşturdu. Bun dan anladık ki o akşam J. Levinc,
«Naturalisme ve kıymetler» üzerine bir konuşma yapacaktı. Velhasıl tam bir formalık bu konuşmayı, fi lozofun ağzından, kulağım, foTma- dan, gözümle takibederken o ak şamki mevzuun o seneler (1 9 2 6 ) pek m oda olan ilim ve felsefe il« manevî kıymetler (din ve ahlak) arasındaki münasebetin münakaşa sından ibaret olduğunu anladım. Yalnız münakaşaya karışan par lak bakışlı, kır saçlı genç bir zat peltek dili ve hatibane olmıyan, fakat açık ifadesile nazar-ı dikkati mi celbetti ( I ) . Sonradan öğren dim ki, bu zat O xford üniversitesin den John Locke felsefe mükâfatını kazanarak çıkmış ve orada felsefe müzakereciliğıne getirilmiş C. E. M. Joad adında çok değerli ve canlı bir genç filozoftur; birçok kitapla rı vardır, bilhassa materyalist felse feye karşı bir nevi vitalist nazariye müdafaa eder. Burada bunlen izah edecek değilim (Çünkü büyük şa irimiz makalelerimin kâfi gazeteci- vari olmadığını söylü yor). Bu zat şimdi lngilterenin harb sonrası ha zırlıklarını yapan ve harbin fikirler üzerine tesirlerini tetkik eden Brain Trust —« Fikir loncası âzasmdandır. Ben burada onun Londra'da çıkan Evcning Standard akşam gazetesi nin 4 haziran 1928 tarihli nüsha sındaki bir makalesinden bahsede ceğim :
Genç filozof bu makaleye X IX . asrın meşhur İngiliz Başvekili Disra eli (L ord Beaconsfield) in şu sözile başlar: «Victoria devrinin adamları, ufak tefek bazı mekasıik icatlarla vücuda getirdikleri konforu m ede niyet mânasına alan bir cemiyet kurmağa muvaffak oldukları için terakkiden bahsetmeğe kalkışırlar». Disraeli’ nin bu acı, müstehzi sözleri zamanı için pek doğru iken o de vir babalarının çocukları kendi de virlerinde tabiat kuvvetlerine bir dereceye kadar hâkim olmağa baş layınca artık mutlak saadet ve fazi letin hüküm süreceği «Bin Sene» nin başladığına hükmettiler ( 2 ) . Halbu ki Joed’ m sözüne göre zekâmız me kanik buluşlarımızla, akıl ve hikme timiz, kuvvet ve kudretimizlé mü tenasip olarak ilerlememiştir. İlim insanların arzu ve ihtiyaçlarım de ğiştirmiş değil, sadece o arzuları yerine getirmeği kolaylaştırmış, m
«-(1) İngllizlerde bizim anladığımız mânada, yani Fransız biçimi hatip pek yoktur. Zaten Fransa da bile Comeédie Française’vari konuşmaların İlmi toplantılarda artık yeri kalma mıştır.
(2) — Kitab-ı Mukaddese güre İsa’ nın yer yüzüne İnerek hâkim olacağı bin sene = Millenium = Règne millé naire.
Yazan: A. ADNAN - ADIVAR
detıî adam tavrım takman iptidai vahşiyi alıp onun eline ilâhlara lâ yık kudretler vermiştir.
Joad, bu kadar büyük kudretin iki tehlikesini 1928 d « görmüş ve demişti ki, «insanlar sulh zamanın da makine - adam (r o b o t) haline girecekler, harb zamanında ise biri- birlerini sonuna kadar imha edecek lerdir». insanların sulh zamanında tamamen makine - adam haline gir diğini gördük dersek mübalâğa et miş oluruz. Müellif o zaman pek meşhur olan Metropolis filmini görmekten müteessir olduğu gibi, kendisinin ve kendisi gibi düşünen lerin yazıları son senelerde CharJes Ghapelin’ e meşhur «Şehrin ışıkları» filmini ilham etmiştir. Fakat harb zamanı için yaptığı kehanete bir di yeceğimiz yoktur. Her gün dört nöbet işittiklerimiz bu hakikati göz önüne bütün çıplaklığile seriyor.
Filozof, bundan sonra, makinele rin kendi mahiyet ve tabiatlarını, yani bir örnekliklerini, ruhsuzlukla rını insanlara aşıladığı, bir vakit ler insanlara hizmetkâr olan bu ma kinelerin nihayet onlara efendi ola cağı yolunda yazıla, söylene yıp ranmış sözleri tekrar ettikten sonra bir takım terkibi mülâhazalar öne sürüyor. Makineler o kadar çoğala cak, o kader türlü türlü işlerde kullanılacak ki, istihsal pek ziyade leşecek ve herkese müsavi surette taksim olununca fıkaralık ortadan kalkacak, günde ancak dört beş j saat çalışan insanlar tam konforlu j bir hayata kavuşacaklardır. Fakat filozofun zihnini burada bir nokta gıcıklıyor: A caba insanlar bu boş zamanlarını hasıl geçirecekler? Ona göre bu boş kalan uzun zamanlan doldurmak ve sergüzeşt aramak için insanlaT harbe kadar gideceklerdir. Hattâ Joad, gazetecilik yapm ak he- vesile, böyle bir dünyamn Mars sey yaresinden görünüşüne dair bir de utopique fıkra ilâve ed iyor: MaTS seyyaresinin sakinleri, A rzd a insan ların diğer canlı mahlûkları hep bi tirdikten sonra nihayet atomun için deki kuvvetleri de çıkanp kullan mağı öğrenince o kuvvetlerle biri- birlerini de mahvedip bitirdiklerini seyrediyorlar ve bu hali o seyyare nin ilâhiyatçıları ruhî bir kudretin lüzumuna dair en kuvvetli bir de lil gibi kullanıyorlar.
Filozofun burada yaptığı terkip ten, deha doğrusu tâmimden çıkar dığı evvelden görüş, doğru bile ol sa, «b oş zamanların çokluğu» nun harbe sebep olacağının yanlış oldu ğunu bize bu ikinci büyük harb pekâlâ gösterdi. Bu haıbe makine lerin çokluğu dolayısile hasıl olan boş zamanlar ve makine istihsalinin çokluğu değil, daha ziyade medenî adam kılığındaki vahşi insan insi yakı yanında dünya ekonomisinin iyi ve haklı bir surette tanzim edil memiş olması, devletlerin biribiri- ne karşı koydukları yüksek güm rükler neticesinde her memleketin bendi kabuğu içine çekilerek bazı yerlerde milyonlarla insanın işsiz kalması sebep olmuştur. Yoksa çalı şanların boş zamanını çoğaltacak derecede makine istihsalinin ziya deleşmesi mâkul bir ekonom i siste mi içinde insaniyeti harbe değil, sulha v e refaha götürür.
işte filozof Joad ’ m güzel makale sinde b ö y le yanlış bir terkip yoîile verdiği büküm, yani makinelerin çoğalması b o ş zamanı çoğaltır, boş zamanın çoğalması da harbi getirir hükmü, pastahane masaları başın da bir fincan çay ile iki nefis pasta arasında memlekette terkibi eserler yazılmıyor diye hayıflanan müte fekkirlerimize, heT vakit söylediği miz gibi, terkip ve tâmimlerin çok defa tehlikeli olduğunu bir kere da ha gösterse gerektİT.