Nazım H ikm etin
hapisanede
buruşturup
attığı
müsveddelerden
savcı A kçal’ ın
toplattığı
iki dosya şiir
27 Mayıs
döneminde
yok edildi
—
19
—M e clis lokantasının yanında küçük bir pasta ne var, izzet A kcal'la orada söyleşim izi sürdürü yoruz.
«Birer bardak süt içelim mİ?» dedi. «İçelim.»
Tane tane, donuk konuşuyor, geçm işe dönük kendi yaşam ını anlatm ası onu duygulandırıyor. Yormak istemiyorum, arada bir soluklanıyoruz. S o racaklarım ı, yorulm asın diye geciktiriyorum . A slın da ben ne sorarsam sorayım , o kendi belleğinin açık kapılarından ne çıka rsa onu anlatıyor. Çoğu sorularım ın yanıtlarını da alamıyorum.
«1950'de B ursa'da A ğırceza Savcısı'ydım , de miştiniz. Kaç yılında Bu göreve başladınız?»
«1946 sanıyorum.» «Demek dört yıl.» «Evet.»
«Nazım Hikmet Bursa hapisanesinde mİ İdi o zam anlar?»
«Bu soru da nereden çıktı?» gibilerden duraio- dı. Ö nce çevresini kolladı, sonra yüzüme baktı. B i raz ötemizde C elal B ayar’ ın kızı ile damadı bazı arkadaşları ile oturuyordu. CH P'nın bir yetkilisi ile M S P 'li Asıltürk, bir köşede heyecanlı bir konuya dalm ışlardı.
«Bakın.,, size bir şey anlatayım.» dedi. «Biz hü kümette iken, bakan arkadaşlarım ızdan biri, bizim Zafer gazetesinin hanım yazarlarından (Adviye Fe nik) birinin yanında ağzından bir laf kaçırıyor. Aman, hanırrefendi^ dıyor, bu aram ızda kalsın, ya zılm asını istemiyorum. Hay hay, diyor hanım. Fa kat görüyor ki birkaç gün sonra yazmış. Şim di ben de anlatayım ama. siz bilirsiniz. Bu yastan sonra bano komünist oldu dem elerini istemem.»
Kağıt kalemi bırakıyorum . Dinlemeye başlıyo rum. Not alm adığım ı görünce rahatlıyor, anlatıyor: «Nazım Hikmet öyle sandıkları gibi bir adam değildi. Çok büyük bir insandı. İnsanlığı bir ço k larınca anlaşılam adan gitti. Büyük bir sair ve sa natkar olduğunu bildiğim izden, biz onu hapisane de hoş tutmaya çalışırdık. Kendisine bir oda ver miştik.. Öteki m ahkûm lardan ayrı, idareye yakın bir odaydı Zaten kapısı do m ahkûm lara doğru de ğil. İdareye doğru a çılırd ı Bir geceyarısı bir top lantıdan dönüyordum. Hapisaneye uğrayayım , bir bakayım istedim İdareye girdim, bir de ne göre yim N azım 'ın odasında ışık yanıyor, tık tık daktilo sesleri geliyor. N azım ’ın ortaçağdan kalm a, eski bir yazı m akinesi vardı, onunla ça lışırd ı. Harfleri kopuk, çok gürültü çıkaran bir makine. O m akine de ondan başka kim se yazam azdı. Nazım
geceye-.R aftaki
Demokrasi
Mehmed KEMAL
■ İZZET AKÇAL, DAHA
SONRA MECLİS ADA
LET KOMİSYONU’NDA
AF YASASI HAZIRLA
NIRKEN, NÂZIM HİK
METİN HÜKÜM GİYDİ
Ğİ MADDEYİ DE KAP-
'SAM A ALARAK, ONUN
AFFINI SAĞLAYANLAR
ARASINDA
OLDUĞU
NU ANLATIYOR.
rısı olmuş, hâlâ çalışıyor. Kapıyı açtım , içeri girdim.
— Kolay gele... dedim. Kağıdı takm ış ş iir ya zıyordu.
— Hoş geldiniz savcı bey. dedi. Bu saatte hâ lâ buralardasınız?
— Görev yapıyoruz. Bakıyorum , sen de uyu mamışsın!..
— B iz de görev yapıyoruz, sa vcı bey dedi. Ş iir yazıyorum.
O sıra la r Kuvayı M illiye D estanı’m yazıyordu. Biliyorduk ne yaptığını, ne yazdığını... Nazım ç a lı şırken şiirlerini küçük küçük kağıtlara yazar, son ra temize çekerdi. Beğenm ediklerini de avucunun içinde ufalar çöp sepetine atardı. Bizim kiler, orta lığı tem izlerken çöp sepetine attıklarım , onun ha beri olm adan a lırlar bana getirirlerdi. Ben de bun- , lerl saklardım , hem de ne ile uğraştığını bilirdim.»
«Nazım bilmez miydi?»
«Bilm ediğini sanıyorum . B ilse kağıtları ufala maz. çok küçük parçalara böler yırtardı.»
«Onlardan sizde var mı?» B ir of çekti, kedertenmiştl.
«Hepsini saklam ıştım . Bu kadar büyük bir adamın hiçbir şeyinin yitm esini İstemiyordum. K im sede olm ayan şiirleri bende vardı. Kuvayı M illiye Destanı’nı siz öyle yayınlandığı gibi sanıyorsunuz, daha bam başkaydı, ihtilal olduktan, ben Y a ssıa d a ’- /a düştükten sonra çocuklarım , babam ızın başı aır de kom ünistlikten derde girm esin diye İki d o s ya vardi, İkisini de yakm ışlar. Artık bende yoktur.» «öteki m ahkûm lar N a z ırr’a nasıl bakarlardı?»
«M ahkûm larla ilgisi yoktu, dediğim gibi, onu ötekilerden bir oda vererek ayırm ıştık. Hergün ç a lışırdı. Çeviriler gönderirlerdi, onlarla uğraşırdı. N azım ’ın Fra n sızcası zayıftı ama, R usçası çok kuv vetliydi. Rusçadan birçok çeviriier yaptı. B ir arka daşı vardı. Akşam gazetesinde ça lışırd ı, adı ney di?»
«Vâlâ Nurettin.»
«Ha. evet, o İşte. Y a zıla rı getirir, onları Nazım çevirdikten sonra bitenleri a lır götürürdü. M illî Eği tim Bakanlığı yayınları arasında çıkm ıştır o çeviri leri.»
«Şiirleri ne yapardı?»
«Durmadan yazardı. A rtist adam, yazm aktan başka işi gücü yoktu. Ya za r yazar, sonra orada gaz tenekeleri vardı onun içine doldururdu. Bazan da idareye çağ ırırdık, kahve söylerdik, yeni yazd ıkları nı bize okurdu. Tok, gürül gürül bir sesi vardı. Onun dayısı bir paşa olacak..»
«Ali Fuat Cebesoy.»
«O da uzaktan uzağa onu korurdu. Bursa'da ol duğum uz için, ipek böceği boldu, yani ipek İpliği. M ahkum lar boş durm asın diye, onlara ipek doku m aları için tezgah verdik. B ir tane de Nazım Hik- met’e verdim. Hem vakit geçirirsin ipek dokursun, hem de eline üç-oeş kuruş geçer, dedim. Nazım ciddi adam dı, İşe canla başla sarıldı. Tezgah bir ken iki oldu, ikiyken beş oldu, nihayet dokuza ka dar çıktı. Nazım ipek dokuyor, yanındaki işçilere dokutuyor, iyi de para kazanıyordu.»
«Ne yapardı parayı?»
«Parayı tutm azdı, arkadaşlarına verirdi, başka hapishanelerde yatan arkadaşların a gönderir yar dım ederdi. Bir gün karşım a dikildi:
’ — S avcı bey, dedi. Tezgah dokuza çıktı, sen beni nendeyse fabrikatör yapacaksın.
— Fena m ı? dedim.
— Ben bu işte yokum, dedi. Tezgahları kapatı yorum. kime verirseniz verin!
Tezgahları aldık. Zaten savaş içinde ipek İp liği de zor bulunuyordu. Nazım da hastalanm ıştı biraz. Kendisini muayene ettirdik. H astalığı hapisha nede yatacak gibi değildi. Rapor alm ıştı. İstanbul'a gönderm em iz gerekiyordu. Bakanlığa yazdım. A d li ye Bakanı Fuat Sirm en’di. Telefonla beni aradı.
— H astalığı gerçek mİ? diye sordu.
— Doktor raporları gerçek olduğunu g österi yor, dedim.
— Hastaneye, İstanbul’a gönderecek m isiniz? — Doktor raporlarına göre gönderm ek gereki yor.
— Ö yleyse gönderin, dedi.
İstanbul’a Cerrahpaşa H astanesi’ne öyle gitti. O rada uzun süre tedavi edildi. Sonradan ihbar fa lan olmuş, T op ta şı’na kaldırm ışlar. Benim deneti mimden çıkm ıştı.» .
«Siz 1950’de m illetvekili oldunuz?»
«Evet, m illetvekili oldum af yasası görüşm ele ri başladı. Çoğu a rkad aşlarım ız Nazım Hikm et’ ın affedilm esini istemiyordu. A dalet Kom isyonu'ifba af yasası hazırlığında ben de çalıştım . Halil Özyörük’ le birlikte öyle m addeler koyduk ki, N azım 'ın affı da sağlandı. Zaten Nazım kom ünistlikten hapis yat mıyordu. A skeri C eza Y asası'nın bir m addesinden yargılanm ıştı. O maddeyi af kapsam ına a lın ca N a zım da kurtuldu.»
«Sonra hiç gördünüz mü?»
«Hayır, görmedim. S iz tan ır m ısınız?» «Bir kez görmüştüm.»
«Hapiste birçok kişiyi sanatçı olarak yetiştir miştir. B ir de ressam vardı, onu yetiştirdi, ço k m eş hur oldu. Şim di ne yapıyor?»
«Alm anya'da resim yapıp, satıyor.»
«Hapisteyken de biraz tüccardı o- Bir köylü çocuğuydu.»
Belleğini yokladı, duraladı.
«Bakın size N azım ’ın bir şiirini okuyayım. Hiç bir yerde bulam azsınız.»
Okudu.
«Yazsam.» dedim.
«Hayır, olmaz. D inlediniz ya yeter.»
Sonra araştırdım , okuduğu şiir Nazım Hikm et’ n Sofya basım ında vardı.
YARIN: ADNAN MENDERES
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi