• Sonuç bulunamadı

Düzce kentinde risk algısının yer bağlılığı ile ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Düzce kentinde risk algısının yer bağlılığı ile ilişkisi"

Copied!
132
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DÜZCE KENTİNDE RİSK ALGISININ YER BAĞLILIĞI İLE

İLİŞKİSİ

İPEK GÜLER

YÜKSEK LİSANS TEZİ

PEYZAJ MİMARLIĞI ANABİLİM DALI

DANIŞMAN

DOÇ. DR. ELİF KUTAY KARAÇOR

(2)

T.C.

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

DÜZCE KENTİNDE RİSK ALGISININ YER BAĞLILIĞI İLE

İLİŞKİSİ

İpek GÜLER tarafından hazırlanan tez çalışması aşağıdaki jüri tarafından Düzce Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Tez Danışmanı

Doç. Dr. Elif KUTAY KARAÇOR Düzce Üniversitesi

Jüri Üyeleri

Doç. Dr. Elif KUTAY KARAÇOR

Düzce Üniversitesi _____________________ Dr. Öğr. Üyesi Pınar KÖYLÜ

Düzce Üniversitesi _____________________ Dr. Öğr. Üyesi Eylem AKGÜL YALÇIN

Abant İzzet Baysal Üniversitesi _____________________

(3)

BEYAN

Bu tez çalışmasının kendi çalışmam olduğunu, tezin planlanmasından yazımına kadar bütün aşamalarda etik dışı davranışımın olmadığını, bu tezdeki bütün bilgileri akademik ve etik kurallar içinde elde ettiğimi, bu tez çalışmasıyla elde edilmeyen bütün bilgi ve yorumlara kaynak gösterdiğimi ve bu kaynakları da kaynaklar listesine aldığımı, yine bu tezin çalışılması ve yazımı sırasında patent ve telif haklarını ihlal edici bir davranışımın olmadığını beyan ederim.

9 Temmuz 2019

(4)

TEŞEKKÜR

Yüksek Lisans öğrenimimde ve bu tezin hazırlanması süresince benden yapıcı eleştirilerini, bilgi ve yardımlarını esirgemeyen çok değerli danışman hocam Doç. Dr. Elif KUTAY KARAÇOR’a desteklerinden dolayı en içten dileklerimle teşekkür ederim. İçerisinde yer aldığım 115K475 No’lu TÜBİTAK Projesi süresince değerli katkılarından dolayı Prof. Dr. Azime TEZER’e, Prof. Dr. Osman UZUN’a, Prof. Dr. Nilgün OKAY’a, Prof. Dr. Fatih TERZİ’ye, Doç. Dr. Elif KUTAY KARAÇOR’a, Dr. Öğr. Üyesi Pınar KÖYLÜ’ye, Arş. Gör. Melek YILMAZ KAYA’ya, Zeynep TÜRKAY ŞENKESEN ve Bilge AYDIN’a çok teşekkür ederim.

Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünde görev yapan tüm hocalarıma eğitimim boyunca manevi destek ve yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Değerli jüri üyelerim Dr. Öğr. Üyesi Pınar KÖYLÜ ve Dr. Öğr. Üyesi Eylem AKGÜL YALÇIN’a katkılarından dolayı teşekkür ederim.

Düzce Üniversitesi Orman Endüstri Mühendisliği Bölümünde görev yapan Doç. Dr. Tarık GEDİK’e tezimin anket aşamasında sağladığı katkıdan dolayı teşekkür ederim. Çalışmam esnasında manevi desteğini hiçbir zaman esirgemeyen sevgili Tuğba CAN ve Mehmet Kazım ÖZTAŞ’a çok teşekkür ederim.

En önemlisi bugünlere gelmemde büyük emek ve özveri sağlayan eğitim sürem boyunca hep yanımda olan, beni koşulsuz destekleyen sevgili annem Şengül GÜLER, babam Nedim GÜLER ve kardeşim Umut GÜLER’e sonsuz teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunarım.

Bu tez çalışması, 115K475 No’lu ve Mekansal Risklerin Yönetiminde Ekolojik Planlama Odaklı Katılımcı Planlama Modelinin Geliştirilmesi başlıklı TÜBİTAK 1001 projesiyle desteklenmiştir.

(5)

şlş

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

ŞEKİL LİSTESİ ... vii

ÇİZELGE LİSTESİ ... viii

KISALTMALAR ... x

SİMGELER ... xi

ÖZET ... xii

ABSTRACT ... xiii

1.

GİRİŞ ... 1

1.1.ÇEVRESELRİSKLERİNAFETVETEHLİKEKAVRAMLARIİLE İLİŞKİLENDİRİLMESİ ... 8

1.1.1. Risk ... 8

1.1.2. Tehlike ... 8

1.1.3. Afet ... 9

1.1.4. Zarar Görebilirlik ... 10

1.2.YERBAĞLILIĞIVERİSKALGISI ... 10

1.2.1. Yer Bağlılığı ... 10

1.2.2. Risk Algısı ... 14

1.2.3. Riskle Başa Çıkma ... 15

1.2.4. Yer Bağlılığı ve Risk Algısı Arasındaki İlişki ... 16

1.2.5. Yer Bağlılığı ve Riskle Başa Çıkma Arasındaki İlişki ... 18

1.3.BÖLÜMSONUCU... 21

2.

MATERYAL VE YÖNTEM ... 24

2.1.MATERYAL ... 24

2.1.1. Düzce İlinin Konumu ve Genel Özellikleri ... 24

2.1.2. Düzce İlinin Doğal Özellikleri ... 25

Jeoloji ve Jeomorfoloji ...25

Toprak ...26

İklim ...26

2.1.3. Düzce İlinin Sosyal ve Kültürel Özellikleri ... 27

Düzce’nin Tarihi ...27

Yerleşim ...28

Nüfus ...32

Eğitim ...33

Turizm ve Rekreasyon ...34

2.1.4. Düzce İlinde Meydana Gelen Afetler ... 34

Deprem ...34 Heyelan ve Çığ ...37 Sel ...39 2.2.YÖNTEM ... 39 2.2.1. İçerik İnceleme ... 42 2.2.2. Görüşme ... 43

(6)

Yapısal Eşitlik Modeli ...46

3.

BULGULAR VE TARTIŞMA ... 51

3.1.1. Sosyo-Demografik Yapı Analizleri ... 51

Sosyo-Demografik Yapı ve Afet Yönetiminde Rol Alan Aktörlere Duyulan Güven İlişkisi 52 Sosyo-Demografik Yapı ve Doğal Risk Endişesi ...58

3.1.2. Risk Algısı Analizleri ... 64

Risk Algısı Ölçeği Açımlayıcı Faktör Analizi ...64

Risk Algısı ve Sosyo-Demografik Yapı Analizleri ...68

3.1.3. Yer Bağlılığı Analizleri ... 73

Yer Bağlılığı Ölçeği Açımlayıcı Faktör Analizi ...73

Yer Bağlılığı ve Sosyo-Demografik Yapı Analizleri ...74

3.1.4. Yapısal Eşitlik Modeli Analizleri ... 78

Risk Algısı Ölçeği Yapısal Eşitlik Modeli Analizi ...78

Yer Bağlılığı Ölçeği Yapısal Eşitlik Modeli Analizi ...83

Risk Algısı ve Yer Bağlılığı İlişkisi Ölçüm Modeli Analizi ...84

4.

SONUÇLAR VE ÖNERİLER ... 90

5.

KAYNAKLAR ... 102

6.

EKLER ... 112

6.1.EK1:ÖNANKETÖRNEĞİ ... 112 6.2.EK2:ANKETÖRNEĞİ ... 115

ÖZGEÇMİŞ ... 118

(7)

vii

ŞEKİL LİSTESİ

Sayfa No

Şekil 1.1. SCOPUS veritabanı taraması anahtar kelimelere göre uluslararası yayın

sayıları (1998-2018) (SCOPUS, 2019). ... 3

Şekil 1.2. Yer bağlılığı ve risk algısı çalışmasının yıllara göre dağılımı (SCOPUS, 2019). ... 4

Şekil 1.3. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunun çalışma alanlarına göre dağılımı (SCOPUS, 2019). ... 5

Şekil 1.4. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunu çalışan araştırmacılar ve yayın sayıları (SCOPUS, 2019). ... 5

Şekil 1.5. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunun çalışıldığı ülkeler ve araştırmacıların sayıları (SCOPUS, 2019). ... 6

Şekil 1.6. Ulusal tez merkezi veri tabanı taramasına göre ulusal yayın sayıları (1998-2018) (YÖK, 2019). ... 7

Şekil 1.7. Yer bağlılığı ve risk algısı ilişkisi (Scannell & Gifford 2010’dan değiştirilerek). ... 18

Şekil 1.8. Tezin kavramsal ilişkisinin kurgulanması. ... 23

Şekil 2.1. Düzce ili sınırı (Google Earth 2019’dan değiştirilerek). ... 25

Şekil 2.2. Kalıcı konutlar (Yenikent) (Anonim, 2019). ... 30

Şekil 2.3. Teze ilişkin akış şeması. ... 41

Şekil 3.1. Risk algısı ölçeği doğrulayıcı faktör analizi yol şeması. ... 82

Şekil 3.2. Yer bağlılığı ölçeği doğrulayıcı faktör analizi yol şeması. ... 84

(8)

viii

ÇİZELGE LİSTESİ

Sayfa No

Çizelge 2.1. Düzce ili ve merkez ilçe 2018 yılı nüfusu (TÜİK, 2019). ... 32

Çizelge 2.2. Düzce ili merkez ilçesi nüfusunun yaş bazında dağılımı (TÜİK, 2019). ... 33

Çizelge 2.3. Düzce ili merkez ilçesi cinsiyete göre eğitim düzeyi (TÜİK, 2019). ... 33

Çizelge 2.4. Düzce ili ve çevre illerde son 100 yılda meydana gelen yıkıcı depremler ve büyüklükleri (Düzce Valiliği, 2011). ... 35

Çizelge 2.5. 17 Ağustos 1999 depremi ilçelerdeki ölü ve yaralı sayısı (Düzce Valiliği, 2011). ... 36

Çizelge 2.6. 12 Kasım 1999 depremi ilçelerdeki ölü ve yaralı sayısı (Düzce Valiliği, 2011). ... 37

Çizelge 2.7. Yapısal eşitlik modelinde kullanılan şekiller ve semboller (Çokluk vd., 2016). ... 48

Çizelge 2.8. Yapısal eşitlik modelinde uyum indekslerinin kriterleri ve kabulü için kesme noktaları (Çokluk vd., 2016). ... 49

Çizelge 3.1. Örnekleme ilişkin sosyo-demografik yapı analizi. ... 51

Çizelge 3.2. Afet yönetiminde rol alan aktörlere duyulan güvenin bağımsız t testi analizi. ... 52

Çizelge 3.3. Afet yönetiminde rol alan aktörlere olan güvenin tek yönlü varyans analizi. ... 55

Çizelge 3.4. Afet yönetiminde rol alan aktörlere olan güvenin korelasyon analizi. ... 58

Çizelge 3.5. Doğal risklerin Düzce kentini etkilemesi konusundaki endişenin bağımsız t testi analizi. ... 59

Çizelge 3.6. Doğal risklerin Düzce kentini etkilemesi konusundaki endişenin tek yönlü varyans analizi. ... 61

Çizelge 3.7. Doğal risklerin Düzce kentini etkilemesi konusundaki endişe ve sosyo-demografik yapı arasındaki korelasyon analizi. ... 63

Çizelge 3.8. Deprem risk algısı ölçeğinin faktör deseni. ... 64

Çizelge 3.9. Heyelan risk algısı ölçeğinin faktör deseni. ... 65

Çizelge 3.10. Sel/Taşkın risk algısı ölçeğinin faktör deseni. ... 66

Çizelge 3.11. Orman yangını risk algısı ölçeğinin faktör deseni. ... 67

Çizelge 3.12. Kuraklık risk algısı ölçeğinin faktör deseni. ... 67

Çizelge 3.13. Risk algısı bağımsız t testi analizi. ... 68

Çizelge 3.14. Meslek gruplarına göre risk algısı tek yönlü varyans analizi. ... 70

Çizelge 3.15. Hane sahipliğine göre risk algısı tek yönlü varyans analizi. ... 71

Çizelge 3.16. Risk algısı korelasyon analizi. ... 72

Çizelge 3.17. Yer bağlılığı ölçeğinin faktör deseni. ... 74

Çizelge 3.18. Yer bağlılığı bağımsız t testi analizi. ... 75

Çizelge 3.19. Yer bağlılığı tek yönlü varyans analizi. ... 76

Çizelge 3.20. Yer bağlılığı korelasyon analizi. ... 77

Çizelge 3.21. Risk algısı ölçeği maddeleri. ... 78

Çizelge 3.22. Risk algısına ilişkin modelin uyum değerleri. ... 80

Çizelge 3.23. Yer bağlılığı ölçeği maddeleri. ... 83

(9)

ix

Çizelge 3.25. Risk algısı ve yer bağlılığı ölçeği maddeleri. ... 85 Çizelge 3.26. Yer bağlılığı ve risk algısı modelinin uyum değerleri. ... 87

(10)

x

KISALTMALAR

AFAD Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı

AGFI Düzenlenmiş iyilik uyum indeksi

CFI Karşılaştırmalı uyum indeksi

DİÇDR Düzce il çevre durum raporu

GFI İyilik uyum indeksi

FEMA Federal emergency management agency

KMO Kaiser-meyer-olkin

LİSREL Linear structural relations

MTA Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü

NFI Normlaştırılmış uyum indeksi

NNFI Normlaştırılmamış uyum indeksi

PGFI Basitlik uyum indeksi

RMR Artık ortalamaların karekökü

RMSEA Yaklaşık hataların ortalama karekökü

SEM Structural equation modeling

SPSS Statistical package for the social sciences

SRMR Standardize edilmiş artık ortalamaların karekökü

TDK Türk Dil Kurumu

TOKİ Toplu konut idaresi başkanlığı

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

(11)

xi

SİMGELER

°C Santigrat derece ha Hektar km Kilometre km2 Kilometrekare m Metre mm Milimetre

(12)

xii

ÖZET

DÜZCE KENTİNDE RİSK ALGISININ YER BAĞLILIĞI İLE İLİŞKİSİ

İpek GÜLER Düzce Üniversitesi

Fen Bilimleri Enstitüsü, Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

Danışman: Doç. Dr. Elif KUTAY KARAÇOR Temmuz 2019, 117 sayfa

Afet bölgelerinde yaşayan insanlar sosyal-fiziksel çevreleriyle ilişkili olarak zaman içinde yaşadıkları yere geliştirdikleri bağlılıkları nedeniyle sık sık can ve mal kaybına uğramalarına rağmen yaşam alanlarından uzaklaşmayı kolaylıkla kabul etmezler. Bu durum aynı zamanda risk algısını ve afet öncesi hazırlığı da şekillendirmektedir. Yer bağlılığı, bireylerin çevreleriyle kurdukları duygusal bağı, risk algısı ise herhangi bir riskle karşılaşma olasılığının ve sonuçlarının bireyler tarafından değerlendirilmesini ifade etmektedir. Bu çerçevede daha önce deprem, sel/taşkın, heyelan gibi afetler meydana gelen Düzce kent merkezinde yer bağlılığının risk algısı üzerindeki etkisi ve bu değişkenlerin sosyo-demografik yapı ile ilişkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Ayrıca sosyo-demografik yapının afet yönetiminde rol alan aktörlere duyulan güven ve doğal risklerin Düzce kentini etkilemesinden duyulan endişe ile ilişkisi araştırılmıştır. Yöntem olarak içerik inceleme tekniklerinden ikincil veri analizi ve Düzce merkez mahallerinde yaşayan 290 birey ile kapalı ve açık uçlu sorular kullanılarak yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Yapılandırılmış görüşme sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesinde SPSS 25.0 ve LISREL 8.80 programlarından faydalanılmıştır. Sosyo-demografik yapı ile ilgili analizler için bağımsız t testi, tek yönlü varyans ve basit korelasyon uygulanmıştır. Yer bağlılığının risk algısı üzerindeki etkisi ve bu amaca uygun olarak oluşturulan hipotez, yapısal eşitlik modeli (YEM) ile test edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre yer bağlılığı arttıkça risk algısının arttığı ortaya konulmuştur. Afet hazırlığı ve riskle başa çıkmada önemli rol oynayan risk algısını artırmaya yönelik öneriler geliştirilmiştir.

(13)

xiii

.

ABSTRACT

THE RELATIONSHIP BETWEEN RISK PERCEPTION AND PLACE ATTACHMENT IN DUZCE CITY

Ipek GULER Düzce University

Graduate School of Natural and Applied Sciences, Department of Landscape Architecture

Master’s Thesis

Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Elif KUTAY KARACOR July 2019, 117 pages

Due to their commitment to the place they live in relation to their social-physical environment people living in disaster areas often do not accept to move away from their living spaces despite their loss of life and property. This attitude shapes risk perception and pre-disaster preparation. Place attachment refers to the emotional bond that individuals establish with their environment, and risk perception refers to the evaluation of the likelihood and of the consequences of any risk by individuals. In this context, it was aimed to determine the effect of place attachment on risk perception and the to identify relationship of these variables with the socio-demographic structure in Duzce city center in which disasters such as where earthquake, flood and landslide occurred.In addition, the relationship between the socio-demographic structure and their confidence in the actors in disaster management as well as the concern that natural risks affect the city of Duzce was investigated. Secondary data analysis among content review techniques and structured interviews with 290 people living in the central district of Duzce with closed and open ended questions were employed as the method of the study. SPSS 25.0 and LISREL 8.80 programs were used to evaluate the data obtained from the structured interviews. Independent t-test, one-way variance and simple correlation tests were applied for socio-demographic analysis. The impact of place attachment on risk perception and the hypothesis created in accordance with this purpose were tested with structural equation model (SEM). According to the results, it was revealed that the risk perception increased as place attachment increased. Recommendations have been developed to increase the risk perception that plays an important role in disaster preparedness and risk management.

(14)

1

1. GİRİŞ

Tarih boyunca insanoğlu çeşitli risklerle karşılaşmış ve yaşamış olduğu afetler sonucunda yer değişikliği yapmak zorunda kalmıştır. Örneğin, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmelerinin altında yatan sebeplere bakıldığında iklim değişikliği, kuraklık, salgın hastalıklar gibi afetlerin olduğu görülmektedir. Yaşanılan yerde meydana gelen afetlerden sonra yer değişikliği yapmak zorunda kalan farklı kültürdeki insanlar bir araya gelerek hayatlarını sürdürmek zorunda kalmıştır. İnsanların yaşadıkları göç sonucunda mekân ile duygusal bağ kurmaları bazen kolay olmamaktadır. Günümüzde de halen bu tür riskler ile karşı karşıya kalınmaktadır. Yaşamımızı etkileyen risklerin görülme oranları teknolojinin gelişmesiyle de artış göstermektedir.

Geçmişten günümüze yaşanılan afetler sonucunda insanların yaşadıkları yere karşı göstermiş oldukları davranışlar araştırılmıştır. Bununla ilgili ilk çalışmalar ise riskler yüzünden yaşadıkları çevreden ayrılmak zorunda kalan ve sonrasında duydukları bağlılıktan dolayı geri dönme isteği göstermiş olan insanlar üzerinde yapılmıştır (De Dominicis, Fornara, Cancellieri, Twigger-Ross, & Bonaiuto, 2015). Araştırmalara göre, risklere rağmen geri dönme isteğinin yere duyulan bağlılık ile ilişkili olduğu bulunmuştur ve bu durum yer bağlılığı ile risk algısı arasında ilişki olduğunu göstermektedir. Kimi araştırmalarda yer bağlılığı yüksek olan bireylerin riskleri daha düşük düzeyde algıladığı (Armas, 2006; Bonaiuto vd., 1996; Bonaiuto vd., 2016; Donovan, 2012); kimi araştırmalarda ise yer bağlılığı yüksek olan bireylerin riskleri daha yüksek düzeyde algıladığı belirlenmiştir (Bernardo, 2013; Bihari & Ryan, 2012; Bird, Gísladóttir, & Dominey-Howes, 2011; Bonaiuto vd., 2011; Bonaiuto, Alves, De Dominicis, & Petruccelli, 2016; Burley, Jenkins, Laska, & Davis, 2007; Gallina & Williams, 2014; Stain vd., 2011). Genel olarak yer bağlılığının risk algısını pozitif yönde etkilediği, bu ilişkinin ise afet deneyimleri, yaşanılan yere duyulan bağlılık sonucu oluşan güven, yaşanılan yerdeki maddi kazanç gibi faktörlerden etkilendiği sonucuna ulaşılmıştır (Armas, 2006). Ayrıca bu ilişki, sosyo-demografik yapıya göre değişkenlik göstermektedir (Gallina & Williams, 2014; Kimpton vd., 2014).

(15)

2

Bu tezin konusu insanların yaşadıkları yere duydukları bağlılıklarının risk algıları üzerindeki etkisini sosyo-demografik değişkenleri de dikkate alarak ortaya koymaktır. Çalışmanın amacı, Düzce kentinde yaşayan insanların kente duydukları bağlılıklarının risk algısı üzerindeki etkisini ortaya koyarak, mekânsal planlama ve tasarımda doğal riskler konusunda politikaların geliştirilmesine katkı sağlamaktır. Düzce kentinde risk algısı üzerine daha önce araştırma yapılmamış olması ve yer bağlılığının risk algısıyla olan ilişkisini ortaya koyan bir çalışmanın bulunmaması bu çalışmayı özgün kılmaktadır. Uluslararası literatür incelendiğinde SCOPUS veri tabanı kullanılarak son 20 yıl (1998-2018) içerisinde yapılmış olan çalışmalar araştırılmıştır. Veri tabanının sistematik bir şekilde araştırılması sonucunda yer bağlılığı (place attachment) ve risk algısı (risk perception) anahtar kelimeleri kullanılarak 19 adet çalışma saptanmıştır. Ayrıca, yer bağlılığı (place attachment) anahtar kelimesi kullanılarak 832 adet çalışma; risk algısı (risk perception) anahtar kelimesi kullanılarak 42976 adet çalışma; yer bağlılığı (place attachment) ve doğal risk (natural risk) anahtar kelimeleri kullanılarak 3 adet çalışma; risk algısı (risk perception) ve doğal risk (natural risk) anahtar kelimeleri kullanılarak 1336 adet çalışma; yer bağlılığı (place attachment), risk algısı (risk perception) ve doğal risk (natural risk) anahtar kelimeleri kullanılarak 2 adet çalışma; yer bağlılığı (place attachment), risk algısı (risk perception) ve riskle başa çıkma (risk coping) anahtar kelimeleri kullanılarak 3 adet çalışma tespit edilmiştir (Şekil 1.1).

Yer bağlılığı ile ilgili yapılan çalışmaların alanlarının büyük çoğunlukta sosyal bilimler alanı olduğu belirlenmiştir. Sonrasında sırasıyla çevre bilimleri, işletme, yönetim ve muhasebe alanı ile psikoloji alanı şeklinde sıralandığı görülmüştür. Yer bağlılığı konusunda yapılan çalışmaların özellikle 2003 yılından sonra artış göstermeye başladığı saptanmıştır. Risk algısı konusunun 2000 yıllarda artış göstermeye başladığı, 2005 yılından sonra ise yıllık çalışma sayısının 1000 ve üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Risk algısı çalışma alanları incelendiğinde ise en fazla çalışma sayısının tıp alanında olduğu belirlenmiştir. Bunu mühendislik alanı, çevre bilimleri alanı, bilgisayar bilimleri alanı ve sosyal bilimler alanı takip etmektedir (SCOPUS, 2019).

(16)

3

Şekil 1.1. SCOPUS veritabanı taraması anahtar kelimelere göre uluslararası yayın sayıları (1998-2018) (SCOPUS, 2019).

Yer bağlılığı (place attachment) ve risk algısı (risk perception) anahtar kelimelerine göre SCOPUS veri tabanının taranması sonucunda iki konunun bir arada çalışıldığı çalışma sayılarının özellikle 2010 yılından sonra artış gösterdiği belirlenmiştir (Şekil 1.2). Yer bağlılığı ve risk algısı konularıyla ilgili ayrı ayrı çok sayıda çalışma bulunmaktadır ve bu çalışmaların başlangıcı 1950’li yıllara dayanmaktadır. İki konunun bir arada 2000’li yıllar ve sonrasında çalışılmaya başlandığı belirlenmiştir. Geçmiş yıllardan beri yapılan yetersiz ve yanlış kent planlamaları, günümüzde meydana gelen afetlerde bireylerin zarar görmesine neden olmuştur. Bireylerin afetlere rağmen yaşadıkları yerde kalmalarının nedeninin yer bağlılığı ile açıklanabildiği yapılan çalışmalar sonucunda ortaya konmuştur. Bu yüzden 2001 yılından sonra yer bağlılığı ve risk algısı konularının bir arada çalışılmaya başlanıldığı düşünülmektedir.

3 2 1336 3 42976 832 19 0 10000 20000 30000 40000 50000

Yer Bağlılığı & Risk Algısı & Riskle Başa Çıkma Yer Bağlılığı & Risk Algısı & Doğal Risk

Risk Algısı & Doğal Risk Yer Bağlılığı & Doğal Risk

Risk Algısı Yer Bağlılığı Yer Bağlılığı & Risk Algısı

Yayın Sayısı A na hta r K elim e

(17)

4

Şekil 1.2. Yer bağlılığı ve risk algısı çalışmasının yıllara göre dağılımı (SCOPUS, 2019).

Yer bağlılığı ve risk algısı anahtar kelimelerine göre belirlenen 19 adet çalışmanın konularına bakıldığında, en fazla sosyal bilimler alanında çalışma yapıldığı saptanmıştır. İkinci sırada çevre bilimleri alanı gelmektedir. Sosyal ve çevre bilimleri alanı çalışmalarında genellikle yer bağlılığı ve risk algısı konusunun sosyo-demografik yapı ile ilişkisi incelenmiştir. Afet oluşumu sonrasında veya mevcutta var olan risklerle ilgili bireylerin vermiş olduğu tepkiler araştırılmıştır. Afet hazırlığını önemli ölçüde etkileyen yer bağlılığı ve risk algısını artırmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Üçüncü sırada yer alan psikoloji alanındaki çalışmalarda ise, bireylerin yaşadıkları yerde mevcutta var olan risklere rağmen veya afet yaşanan bölgelerde neden hala riskle başa çıkma davranışı göstermemelerinin psikolojik nedenleri incelenmiştir (Şekil 1.3).

1 0 0 0 0 1 0 0 0 0 2 1 2 1 2 1 3 5 0 1 2 3 4 5 6 2001 2003 2005 2007 2009 2011 2013 2015 2017 2018 Y ayı n Sa yı sı Yıllar

(18)

5

Şekil 1.3. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunun çalışma alanlarına göre dağılımı (SCOPUS, 2019).

Yer bağlılığı ve risk algısı konularını bir arada çalışan araştırmacıların başında Marino Bonaiuto ve Stefano De Dominicis gelmektedir. Bu tez çalışması kapsamında da bu araştırmacıların yayınlarından faydalanılmıştır. Daha sonrasında Glenn A. Albrecht, Zeynep Altinay, Susana Alves, Diedrich Amy, Sandanam Anushka, Fátima Bernardo, Pradip K. Bhowmick ve Miriam Billig şeklinde sıralanmaktadır (Şekil 1.4).

Şekil 1.4. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunu çalışan araştırmacılar ve yayın sayıları (SCOPUS, 2019). Sosyal Bilimler 32% Çevre Bilimleri 29% Psikoloji 14% Yer ve Gezegen Bilimleri

11%

Sanat ve Beşeri Bilimler 3%

Ekonomi, Ekonometri ve Finans

3% Enerji4% Tıp4% 1 1 1 1 1 1 1 1 2 2 0 0,5 1 1,5 2 2,5 Billig, M. Bhowmick, P. K.Bernardo, F. Anushka, S.Amy, S. Alves, S. Altinay, Z. Albrecht, G. A. De Dominicis, S.Bonaiuto, M. Yayın Sayısı A ra ştır m ac ıla r

(19)

6

Yer bağlılığı ve risk algısı konusunu en fazla yayın sayısı ile Avustralya’daki araştırmacılar çalışmıştır. Avustralya’nın Hint ve Pasifik okyanusları arasında yer almasından dolayı kıyı boyunca sürekli kasırga ve sert kuraklık yaşanmasının bu konular üzerine çalışılmasına neden olduğu düşünülmektedir. Daha sonrasında Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İtalya, Hollanda, Birleşik Krallık, Kanada, Kolombiya, İzlanda ve Hindistan gelmektedir (Şekil 1.5). Türkiye’de ise Susana Alves isimli yazarın 1 adet çalışma yaptığı ancak çalışma alanı olarak farklı ülkeleri araştırdığı belirlenmiştir.

Şekil 1.5. Yer bağlılığı ve risk algısı konusunun çalışıldığı ülkeler ve araştırmacıların sayıları (SCOPUS, 2019).

Ulusal literatür incelendiğinde Ulusal Tez Merkezi’ndeki arama bölümünde yer bağlılığı ve yere bağlılık terimleri tarandığında 31 adet çalışma (1998-2018) tespit edilmiştir. Bu kavramların çoğunlukla 11 adet çalışma ile mimarlık meslek disiplininde çalışıldığı belirlenmiştir. Daha sonrasında 5 adet çalışma ile şehircilik ve bölge planlama, 3 adet çalışma ile peyzaj mimarlığı, 2’şer adet çalışma ile psikoloji, iç mimarı ve coğrafya alanları sıralanmaktadır. Risk algısı kavramı tarandığında 163 adet çalışma (1998-2018) bulunmaktadır ancak bu çalışmalardan hiçbiri peyzaj mimarlığı alanında yapılmamıştır. Risk algısı konusunun en fazla 56 adet çalışma ile işletme alanında çalışıldığı belirlenmiştir. Bu sıralamayı 21 adet çalışma ile eğitim ve öğretim alanı, 17 adet çalışma ile ekonomi alanı, 15 adet çalışma ile psikoloji ve 13 adet çalışma ile halk sağlığı alanı takip etmektedir. Yer bağlılığı ve risk algısı konularının bir arada incelendiği çalışmaya ise rastlanılmamıştır (Şekil 1.6).

1 1 1 1 2 2 2 2 3 5 0 1 2 3 4 5 6 Hindistanİzlanda KolombiyaKanada

Birleşik KrallıkHollanda

İtalya Fransa

Amerika Birleşik DevletleriAvustralya

Yayın Sayısı

Ü

lk

ele

(20)

7

Şekil 1.6. Ulusal tez merkezi veri tabanı taramasına göre ulusal yayın sayıları (1998-2018) (YÖK, 2019).

Yer bağlılığı ve risk algısını ele alan çalışmalar incelendiğinde, bazı araştırmalarda aynı yerleşim yerindeki birden fazla riskin algılanmasında yer bağlılığının etkisi incelenmiş, bazı araştırmalarda ise farklı yerleşim alanlarında aynı riskin algılanmasında yer bağlılığının etkisi karşılaştırılmıştır. Ayrıca bazı çalışmalarda afet deneyimi olan insanların risk algısı ölçülerek yer bağlılığı ile ilişkisi de belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarının genel olarak sosyo-demografik yapıya göre değişkenlik gösterdiği belirlenmiştir. Sonuçlar birbirleriyle karşılaştırılarak bu ilişkiyi açıklayan ortak veya farklı faktörler hakkında yorum yapılabilmektedir. Ancak, ulusal çalışmalara bakıldığında yer bağlılığı ve risk algısı ilişkisini ortaya koyan örnek bir çalışma eksik kalmaktadır. Ulusal düzeyde Düzce kent merkezi örneğinde yapılacak olan çalışmanın literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Tez çalışması kapsamında ortaya çıkan araştırma soruları şu şekildedir;

1-Düzce kentinde yaşayan insanların kente duydukları bağlılık risk algıları üzerinde etkili midir?

2-Düzce kentinde yaşayan insanların sosyo-demografik yapıları “risk algıları” üzerinde etkili midir?

3-Düzce kentinde yaşayan insanların sosyo-demografik yapıları “yer bağlılıkları” üzerinde etkili midir? Soruları, bu tezin oluşması için gerekli hipotezlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

0

163 31

0 20 40 60 80 100 120 140 160 180

Yer Bağlılığı & Risk Algısı Risk Algısı Yer Bağlılığı Yayın Sayısı A na hta r K elim e

(21)

8

Bu tez için doğruluğu araştırılacak olan hipotezler;

H1: Düzce kentinde yaşayan insanların kente duydukları bağlılık arttıkça risk algıları da artmaktadır.

H2: Düzce kentinde yaşayan insanların sosyo-demografik yapıları risk algıları üzerinde etkilidir.

H3: Düzce kentinde yaşayan insanların sosyo-demografik yapıları yer bağlılıkları üzerinde etkilidir.

Olarak belirlenmiştir.

1.1. ÇEVRESEL RİSKLERİN AFET VE TEHLİKE KAVRAMLARI İLE İLİŞKİLENDİRİLMESİ

1.1.1. Risk

Türk Dil Kurumu (TDK, 2016)’na göre risk kelimesi zarara uğrama tehlikesi, riziko veya bir olayın meydana gelme olasılığı olarak tanımlanmaktadır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD, 2015)’na göre ise belirli bir alandaki tehlike olasılığına göre kaybedilecek can, mal, ekonomik ve çevresel değerlerin ölçüsünü ifade etmektedir. Usman, Olorunfemi, Awotayo, Tunde & Usman, (2013)’ne göre risk, genellikle yaşamsal kayıplar, çevresel ve sosyo-ekonomik zararlar gibi olumsuz sonuçlar doğuran tehlikelerin yönetiminde eksik kalmakla ilişkilendirilmektedir. Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında hazırlanan rapora göre risk, afet yönetiminde önemli bir faktördür. İnsan, tehlike ve zarar görebilirlik koşullarının etkileşiminden dolayı, kötü sonuçların ya da beklenen kayıpların (yaşamsal kayıplar, yaralanmalar, çevrenin zarar görmesi, ekonomik aktivite ya da sosyal sistemlerin hasar görmesi) meydana gelme olasılığı şeklinde tanımlanmaktadır. Tüm bu yaklaşımlardan yola çıkarak riskin, bir zarar görebilirliğe neden olabilecek tehlikenin meydana gelme olasılığı olduğu söylenebilir (Usman, vd., 2013). Kadıoğlu (2008)’na göre ise bir tehlikenin bölgenin sakinleri, özellikleri, etkinlikleri, özgün tesisleri, doğal ve kültürel kaynakları üzerine olan tahmini kötü etkisi olarak tanımlanmaktadır.

1.1.2. Tehlike

TDK (2016)’na göre büyük zarar veya yok olmaya neden olabilecek durum olarak tanımlanmakta olan tehlike, AFAD (2014)’a göre belirli bir zaman veya coğrafyada

(22)

9

ortaya çıkarak yaşamı tehdit eden, toplumun sosyo-ekonomik düzen ve etkinliklerine, doğal çevreye, doğal, tarihi ve kültürel kaynaklara zarar verme potansiyeli olan; doğa, teknoloji ya da insandan kaynaklanan fiziki olay ve olgu olarak tanımlanmaktadır. Makoka & Kaplan (2005)’a göre ise, yaşam kaybı, yaralanma, sosyal, ekonomik ve çevresel bozulmalara neden olan ve potansiyel olarak zarar verebilen fiziksel olay veya insan aktiviteleri olarak tanımlanmaktadır. Usman vd., (2013) her bir tehlikenin, meydana geldiği konum, şiddet ve olasılık ile tanımlandığını belirtmiştir. Örneğin, yağış yetersizliğinde kuraklık tehlikesinden söz edilirken, aşırı yağışlarda sel ve taşkın tehlikesinden söz edilmektedir. Aynı şekilde yerleşim alanlarına yakın mesafede konumlanan kimyasal üretim tesisleri tehlikeli olarak görülebilmektedir (Usman vd., 2013). Kadıoğlu (2008)’na göre ise tehlike, can ve mal kayıplarına neden olmak ile birlikte sosyo-ekonomik düzen ve etkinliklere, doğal ve kültürel kaynaklara zarar verme potansiyeli olan her şeydir.

Doğal olayların insanlar tarafından kontrolü oldukça sınırlı olduğu için hafifletme, hazırlıklı olma, müdahale ve kurtarma eylemlerine odaklanmak gerekmektedir. İnsan kaynaklı tehlikelerin ise önlenmesi mümkündür. İnsan kaynaklı tehlikeler, doğal tehlikeler kadar sık meydana gelmemelerine rağmen hayati önem taşımaktadırlar. Bireylerin yaşamlarında daha fazla can ve mal kaybına neden olmaktadırlar. Tehlikeler çevresel olaylar iken, afetler mevcut insan zarar görebilirliğinin ve tehlikenin doruk noktasıdır (Anonim, 2016a).

1.1.3. Afet

Tehlike ve risk kavramları ile ilişkilendirilen afet, TDK (2016)’na göre çeşitli doğa olaylarının sebep olduğu yıkım iken; AFAD (2015)’a göre ise, toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olayları ifade etmektedir. Oluşan bu kayıplar sonucunda zarar gören topluluğun kendi imkânlarıyla başa çıkmaya çalıştığı ve bireylere ciddi bir şekilde zarar veren yıkım olarak tanımlanmaktadır (Anonim, 2016a).

Deprem, heyelan, çığ, sel ve don gibi bazı afetlerin sonuçları hemen ortaya çıkarken, bazı afetlerin sonucu ise uzun yıllardan sonra ortaya çıkabilmektedir. Afet, risk sürecinin bir parçasıdır ve potansiyel risk sonuçlarını azaltacak önlemlerin alınmaması nedeniyle, yanlış risk yönetiminin sonucu olarak ya da zarar görebilirlik koşullarının tehlike ile

(23)

10

bütünleşmesinden dolayı ortaya çıkmaktadır (Anonim 2016b; Anonim 2016c; Usman vd., 2013).

1.1.4. Zarar Görebilirlik

Zarar görebilirlik, bir sistem, alt sistem ya da sistem bileşeninin bir tehlikeye maruz kalması nedeni ile bir zararı deneyimleme olasılığıdır (Barnett, Lambert & Fry, 2008). Usman vd. (2013)’ne göre ise, bir topluluğun tehlikelerini etkileyen fiziksel, sosyal, ekonomik ve çevresel faktörlerden kaynaklanan mevcut veya sonuçsal durumdur. Potansiyel olarak zarar verici doğal olay veya tehlikeden kaynaklanan kayıp derecesi olarak ifade edilebilmektedir. Diğer bir ifadeyle ölüm sayısı, mal kaybı veya para vb. ile ölçülebilmektedir (Usman vd., 2013).

1.2. YER BAĞLILIĞI VE RİSK ALGISI 1.2.1. Yer Bağlılığı

Yer, bireyler tarafından çeşitli aktivitelerin yapılabildiği, anlama sahip belirli bir konum olarak tanımlanmaktadır (Karaçor, 2012). Cresswell (2004’den alıntı yapan Karaçor, 2012), yerin anlam boyutundan söz ederek, bir çocuk odasının, bir kent parkının, kent pazarının, New York’un, Dünya’nın arasındaki bağlantıya vurgu yapmıştır. Bunların sıradan bir oda, sıradan bir park, sıradan bir pazar yeri, şehir ve gezegen olmadığını, mekânların anlam kazanmasıyla yer olduğunu ve insanların mekâna bağlanması sonucunda o mekânın bir yere dönüştüğünü belirtmiştir (Karaçor, 2012).

Norberg-Schulz (1980’den alıntı yapan Karaçor, 2012), “yer” kavramını, peyzaj (landscape) ve yerleşim (settlement) kavramlarıyla belirtmiş, ayrıca “mekân” ve “karakter” kavramlarının anlamlarıyla da çözümlemiştir. “Mekân”, bir yeri oluşturan elemanların üç boyutlu düzenlenmesini ifade ederken, “karakter” ise herhangi bir yerin en kapsamlı özelliği olan genel “atmosfer”ini belirtmektedir. Yerin buradaki “mekan” denilen üç boyutlu düzenlemesi o yerin yapısına denk olurken, “karakter” olarak tanımlanan genel atmosferi, o yerin kimlik ve anlam bütünlüğünden oluşmaktadır (Karaçor, 2012). Arslan (2009)’a göre yer, sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik ve etkileşimli bir kavrama karşılık gelen sosyal ve fiziksel niteliklerin birleşiminden oluşmaktadır. İnsanların yaşamları boyunca çevrelerine verdikleri anlamları kapsayan bir çerçevedir. Yere bağlılık ise mekânın oluşturduğu deneyimin insanın ona yüklediği

(24)

11

anlamla şekillenmesidir. Bu yüzden yer, boşluktaki bir noktadan çok daha fazlası olarak görülmelidir (Arslan, 2009). Yer, fiziksel özellikleri ve sembolik anlamları aracılığıyla da yer bağlılığı üzerindeki etkisini göstermektedir (Lewicka, 2008; Stedman, 2003). Relph (1976’den alıntı yapan Karaçor, 2012), ise benimsemişlik (insiderness) terimi ile bir yeri betimlemeye, tecrübe etmeye ve o yere ait olmaya, kökleşmişlik (rootedness) terimi ile de bir yerde yaşamaya başlamaya atıfta bulunmuştur. Ayrıca, yabancılaşmışlık (outsiderness) terimini bir yerden soğuma, o yere olan ilgisini yitirme, yersizlik (placelessness) terimini ise kişinin özel bir yer tanımının olmaması, sembollerin değerini kaybetmesi, bir yerle olan bağların kalmaması şeklinde tanımlamıştır.

Yer bağlılığı, insanların yerler ile geliştirdiği bağı ifade etmektedir (Giuliani, 2003; Hidalgo & Hernandez, 2001; Lewicka, 2008). Yer bağlılığının üç temel bileşeni; duygusal, bilişsel ve davranışsal bileşenlerdir (Jorgensen & Stedman, 2001; Kyle, Mowen, & Tarrant, 2004). Aralarında en sık ölçülen ise duygusal bileşendir. Bu amaç için sayısız yer bağlılığı ölçeği oluşturulmuştur (örn, Bonaiuto, Aiello, Perugini, Bonnes, & Ercolani, 1999; Hidalgo & Hernandez, 2001; Kyle vd., 2004; Shamai & Ilatov, 2005; Stedman, 2002).

Brown, Perkins & Brown (1992)’a göre yer bağlılığı, insanların sosyal ve fiziksel çevreleriyle ilişkili olarak zaman içinde geliştirdikleri genel duygular, bağlar, düşünceler ve davranışlardır (De Dominicis vd., 2015). İnsan coğrafyası üzerine çalışmalar yapan araştırmacılar yer bağlılığını, yer duyusunun bir alt bileşeni olarak tanımlarken; sosyal bilimciler ve rekreasyon üzerine çalışmalar yapan bilim insanları, yer bağlılığı ile yer duyusunun birbirlerinin yerine kullanılabileceğini belirtmişlerdir (Karaçor, 2012). Yer bağlılığı, hayatımıza anlam katar ve kimliklerimizi ifade etmektedir (Giuliani, 2003). Özellikle, yaşadığımız yerlere yönelik duygusal bağlılık hayatımız boyunca şekillenerek bize güven duygusu vermektedir (Twigger-Ross & Uzzell, 1996). Fried (1963’den alıntı yapan Bonaiuto vd., 2016), insanları normal yaşam alanlarından ayırarak zorla yer değiştirmenin, insanların önemli bir sosyal ilişkisini kaybetmesine ve üzüntü yaşamalarına neden olduğunu gözlemlemiştir.

Scannell & Gifford (2010) ise yer bağlılığını tanımlamak amacıyla üç boyutlu "kişi-süreç-yer" kavramlarını bir arada ele alan genel bir çerçeve önermiş; yer bağlılığını kişinin psikolojik sürecini ve fiziksel yer boyutlarını kapsayan çok boyutlu bir kavram olarak tanımlamışlardır. Scannell & Gifford (2010)’un önermiş olduğu çerçevenin birinci

(25)

12

boyutunda, kimin bağlı olduğu, bireydeki ya da gruptaki bağlılığın neden kaynaklandığı ve bağlılığın hangi ortak anlamları ifade ettiği ele alınmaktadır. İkinci boyut olan psikolojik süreçte bağlılıkta nasıl etki, algı ve davranış sunulduğuna değinilmektedir. Üçüncü boyut ise, yer karakterlerini içeren bağlılık objesidir. Neye bağlanıldığını, bağlanılan yerin doğasını içermektedir (Karaçor, 2012).

Yer bağlılığı, hem birey ve hem de grup düzeyinde ortaya çıkmaktadır. Twıgger-Ross & Uzzell (1996)’e göre, bireysel düzeyde, bir yere ilişkin kişisel bağlantıları kapsamaktadır. Örneğin, yer bağlılığı, bireyin belleğini uyandıran ortam için daha güçlüdür ve yer bağlılığının bu çeşidinin içsel duyuyu dengelemeyi destekleyeceği düşünülmektedir. Low’a göre ise, grup düzeyinde bağlılık, üyeler arasında paylaşılan bir yerin sembolik anlamlarının bir araya gelmesinden meydana gelmektedir. Bu yüzden bağlılık, grupların tecrübe edecekleri ve böylece kendi kültürlerini koruyabilecekleri alanlara bağlandıkları toplumsal bir süreç olarak açıklanmaktadır. Grup bazında yer bağlılığı farklı kültürler, cinsiyetler ve dinlerde araştırılmıştır (Karaçor, 2012; Scannel & Gıfford, 2010). Birey düzeyinde olan yer bağlılığının sadece mekâna yönelik olması, toplumsal birlik ve beraberliğe herhangi bir destek sağlamayacak olmasıdır. Bu sebeple kentsel çalışmalarda grup bağlılığı daha önemli olmaktadır. Yani, her bir bireyin kendi başına evini ya da sokağını sevmesi ya da ona bağlılık duyması oldukça kısmi bir durumdur. Ancak grubun ya da toplumun diğer üyeleri ile paylaştığı kamusal alanlar, parklar ve kentin tüm peyzaj ögeleri, birlik ve beraberlik duygusunu geliştirerek toplumsal bağı artırmaktadır. Esasen kentsel çalışmaların her bireyin ayrı ayrı zevk ve tercihi ile yapılamayacağı da düşünülürse, grup ya da toplum temelindeki ortak tercihlerin önemi anlaşılabilir (Karaçor, 2012).

Yer bağlılığının ikinci boyutu, bir yere bireylerin ve grupların bağlanma şekli ve onlar için önemli olan çevrede meydana gelen psikolojik etkileşimlerin doğası ile ilgilenmektedir (Scannel & Gıfford, 2010). Örneğin bir yerde daha önce olumsuz deneyimlerin yaşanmış olması, savaş ya da doğal afetler gibi olumsuz koşullara maruz kalmak o yere olan bağlılığı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu durumda o yerle ilgili geçmişe dayanan deneyim ve bellek araya girmektedir. İnsanlar bellekleri ile yerlerin anlamını oluşturarak kendilerini o yere bağlamaktadırlar (Karaçor, 2012).

Yer bağlılığında yer boyutu, yerin üç boyutlu yapısı, anlamı ve kimliği ile alakalıdır. Bunlar yer bağlılığını artıracak ya da azaltacak zemini oluşturmaktadırlar. Fiziksel, sosyal ve ekonomik çevrenin katmanları ile kimlik ve anlam bileşenleri yeri etkilemektedirler.

(26)

13

Kentlerin bu katmanlarındaki bozulmalar ya da yetersizlikler, kimlik erozyonuna, kentin imgesel değerini kaybetmesine ve bağlılığın azalmasına neden olmaktadır (Karaçor, 2012). Yer bağlılığının yer boyutu ile ilgili olarak, farklı coğrafi ölçeklerde yanıt aranmış (bir evdeki oda, bir kent, ya da dünya) ve sosyal ve fiziksel yer bağlılığı olarak iki düzeyde araştırılmıştır (Karaçor, 2012). Hıdalgo & Hernandez (2001), sosyal ve fiziksel yer bağlılığını üç farklı mekânsal düzeyde (ev, mahalle ve kent) ölçmüştür. Bağlılığın gücü, bu mekânsal düzeylere göre farklılık göstermektedir. Ev ve kent düzeyindeki bağlılık mahalle düzeyindeki bağlılıktan daha güçlü çıkmıştır. Yer bağlılığının sosyal boyutunun ise fiziksel boyutundan daha güçlü olduğu bulunmuştur. Buna rağmen, Hıdalgo & Hernandez (2001), fiziksel ve sosyal bağlılığın yer bağlılığı üzerinde etkisi olduğunu vurgulamışlardır. Fried (1963’ten alıntı yapan Scannel & Gıfford, 2010), yoğunluk, yakınlık, kamusal hizmetler ve diğer sosyal olanakların varlığının bağlılığı etkilediğini belirtmiştir.

Bu çerçeve, risk durumlarında insan-çevre ilişkilerini anlayarak, riskli bölgeden ayrılma söz konusu olduğunda başa çıkma stratejilerinin uygulanmasına da yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Riskle başa çıkma konusunda Psikoloji ile ilgili literatürdeki, birçok model bireysel veya sosyal grup düzeyinde psikolojik hazırlık, önleme ve baş etme davranışına yöneliktir. Farklı çerçeveler farklı başa çıkma biçimlerini vurgulamaktadır. Hallman & Wandersman (1992’den alıntı yapan Bonaiuto vd., 2016)’nın çalışmasında bireylere çevre sorunları konusunda sorumluluk vermenin başa çıkma konusunda önemli etkileri olduğunu göstermiştir.

Yerlerle kurulan bağları açıklamak için ortaya çıkan bu kavramların ortak özelliği, insanların ya da toplumların belleğini oluşturan anı ve tecrübeler ile hayal edilen yerler arasındaki ilişkiye dayanmasıdır. Bu ilişki zayıf olabileceği gibi, güçlü de olabilmektedir. Yerin ve yer bağlılığının tanımlarını esas alarak, yerin kimliğini kaybetmesi, anlamını kaybetmesi, imgesel değerini yitirmesi, kişisel tercihler ya da o yere ait kötü tecrübe, deneyim ya da anılar (bellek), yer bağlılığının zayıf olmasına neden olabilmektedirler (Karaçor, 2012).

İnsanların yerleriyle oluşturdukları duygusal bağlar için çevre psikologlarının artan ilgisi, son zamanlarda sosyolojinin bileşenlerinde, insan coğrafyasında, kent planlamada ve felsefede de araştırılmıştır. Araştırmacılar arasındaki genel olarak onaylanan bu ilginin nedeni, küreselleşme, homojenleşme, göç, dünya bölgelerinin bütünleşmesi ve eşsiz yer kimliklerinin tehlike altına girmesine karşı oluşan bir tepkidir. Günümüzde yer,

(27)

14

disiplinlerarası araştırmanın hedefi olup; hem nitelemeye eğilimli araştırmacıların, hem de nicelemeye ya da psikometriye eğilimli araştırmacıların ilgisini çekmektedir (Karaçor, 2012; Lewicka, 2010).

1.2.2. Risk Algısı

Farklı tanımları bulunan risk kavramı, genel bir ifade ile tehlikeyi deneyimleme olasılığı iken; risk algısı, herhangi bir risk ile karşılaşma olasılığının ve sonuçlarının sübjektif bir değerlendirilmesidir (Sjöberg, Moen & Rundmo, 2004). Sınırlı bilgiler bağlamında bireyler ve gruplar tarafından risklerin sezgisel değerlendirilmesi olarak da tanımlanmaktadır (Slovic, 1987). Raaijmakers, Krywkow & van der Veen (2008) risk algısını, duruma özgü risk özellikleri arasındaki ilişkiyle tanımlamaktadır. Bu özellikler farkındalık, endişe ve hazırlıktır. İnsanlarda bu özelliklerden bir tanesinin algısı arttığında genel risk algısı da artmaktadır. Tehdidin belirgin bir özelliği göz önüne alındığında, risk algısı tehdit olarak algılanan nesneye ilişkin riskin yorumlanması veya izlenimidir. Afetlere ve tehlikelere ilişkin deneysel çalışmalar, çevresel risklerin tüm insan grupları arasında eşit olarak dağılmadığını veya paylaşılmadığını ortaya koymaktadır (Lee, Tung & Lin, 2018).

Risk algısı, olayların, faaliyetlerin veya teknolojilerin belirsiz etkileri hakkındaki işaretleri toplama, seçme ve yorumlama sürecini içermektedir. Algılar, risk türüne, risk içeriğine, bireyin kişiliğine bağlı olarak değişebilmektedir (Wachinger vd., 2010). Bireyler arasında değişkenlik göstermektedir: örneğin, kadın ve erkek aynı riskle ilgili farklı algılara sahiptir ve risk, cinsiyet özelliğine göre farklı anlamlara gelebilmektedir (Gustafson, 1998).

İnsanlar zayıf belleklere sahiptirler ve bir afet oluştuktan sonra riskler üzerine yoğunlaşmaktadırlar (Baan & Klijn, 2004). Çevresel kriz yönetimi çalışmalarında; afet farkındalığının, çevresel tehdit oluşumunda ve hemen sonrasında ortaya çıktığı görülmüştür, ancak bu farkındalık afetlerin meydana gelmesinden sonra zamanla azalmaktadır (Stefanovic, 2003). Bazı araştırmalarda afet sonrasında risk algısının zamanla azaldığı belirtilmiştir. İnsanlar yüksek risk algısına sahip olmaları durumunda önlem almak için istekli olsalar da, sorun ortaya çıktıktan sonra harekete geçmektedirler (Covello, 2003). İnsanları risklerle başa çıkmak için önleyici davranışlarda bulunmaya tam olarak neyin götürdüğü konusunda henüz bir görüş birliği bulunmamaktadır (De Dominicis vd., 2015). Yapılan çalışmalarda, insanların normal davranışlarını

(28)

15

değiştirebilmeleri için sadece riskler hakkında bilgilendirmenin yeterli olmadığı ortaya konulmuştur (Schultz, 2011).

Risk algısı seviyesinde, iyimser önyargılara göre bireyler çevrelerinin diğer yerlere göre daha güvenli olduğuna inanmaktadırlar (Gifford vd., 2009). Yaşadıkları yerlerin tehlikelerden etkilenme olasılığının diğer yerlere göre daha düşük olduğunu düşünmektedirler (Hatfield & Job, 2001). İnsanlar, düşük olasılıktaki riskleri göz ardı etme eğilimi gösterebilirler ancak bu riskler felaket potansiyelinde bir etkiye sahip olabilmektedirler (De Dominicis vd., 2015).

Risk algısı, politika bağlamında riskin anlaşılması ve yönetilmesinde büyük önem taşımaktadır. Risklerle ilgili çelişkili görüşler birçok bağlamda oldukça büyük sosyal ve politik bir sorun teşkil etmektedir (Sjöberg, 2000). İnsanların risk algıları afet yönetimi politikalarına dâhil edilmelidir (Lavigne vd., 2008).

Bilim insanlarına ve yerel yönetimlere duyulan güven geçmişte insanların risk algılarını etkilemiştir. Örneğin, 1979'da Sinila kraterinden kaynaklanan zehirli gaz emisyonundan sonra göç eden Dieng caldera'dan kırk yedi aile, sahip oldukları toprakların belirlenmiş tehlike bölgesi içinde olmadığını öğrendikten sonra eski köylerine geri dönmüşlerdir (Lavigne vd., 2008).

Bazı araştırmalar algıların davranışı etkilemediğini ve bireylerin riskli durumla karşılaşsalar bile kendileri için kazanç sağlayıcı bir durum bulunmadığında, güçlü algı olsa bile riskle başa çıkmanın zayıf olacağını tespit etmiştir (Lee, Tung, & Lin, 2018).

1.2.3. Riskle Başa Çıkma

Riskle başa çıkma, içerisinde risk bulunan durum veya koşullarda önleyici, hafifletici ve koruyucu davranışları içermektedir. Afet öncesinde risklerle ilgili önlem alınması afet sonucu oluşan zararın hafifletilmesine, daha az can ve mal kaybı yaşanmasına ve daha hızlı bir şekilde afetin yönetilmesine yardımcı olmaktadır. Riskle başa çıkma davranışının boyutunu yer bağlılığı ve risk algısının derecesi etkilemektedir.

Yer bağlılığının riskle başa çıkma davranışını etkilemesinin nedeni yapılan araştırmalar sonucunda halen belirsiz bulunmaktadır (De Dominicis vd., 2015). Bazı çalışmalara göre yer bağlılığı yüksek olan insanların riskle başa çıkmak için daha fazla çaba harcadığı (Silver & Grek-Martin, 2015; Kalternborn, 1998), bazı çalışmalara göre de tam tersi isteksiz olduğu görülmektedir (Bird vd., 2011; Bonaiuto, De Dominicis, Fornara,

(29)

16

Cancellieri, & Mosco, 2011). Araştırma sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde yüksek yer bağlılığı olan bireylerin risk algısının da yüksek olduğu ancak, riskleri göz ardı etme eğiliminde oldukları, dolayısıyla da riskle başa çıkma davranışı konusunda isteksiz oldukları görülmüştür.

Tehlikelerin risk algısını olumsuz yönde etkilemesi, Uzzell (2000)'in önerdiği çevresel hipermetrop önyargısı ile bağlantılı olabilir. Çevre sorunlarına ilişkin olarak, insanlar riskleri yanlış algılamakta ve risklerle başa çıkma davranışı göstermemektedirler (García‐ Mira, Real, & Romay, 2005; Uzzel, 2000). Yani yakınlarında olan ve zarar gördükleri riskleri gözardı etme eğilimindedirler.

Yerel ve küresel çevresel sorunlarda mekânsal önyargı veya mekânsal iyimserlik yer bağlılığı ve risk algısı arasındaki ilişkiyi açıklayabilmektedir (Gifford vd., 2009). Mekânsal önyargı etkisi, duygusal değişkenlerden (yer bağlılığı vb.) birinin, bireylerin kendi kimliğini savunmasına olanak tanımaktadır. Birçok araştırma, çevresel risklerin algılanması üzerine iyimserliğe dayalı özel bir mekânsal önyargı oluşabileceğini ortaya koymuştur. Bireyler, çevresel riskleri yerel olarak değil, yaşadıkları mekânlardan uzak yerlerde daha ciddi olarak algılama eğilimindedir. Bu mekânsal önyargı, bireylerin kendi yaşadıkları yerlerdeki doğal çevre riskleriyle başa çıkmamasına yol açmaktadır. Bu önyargı bireylerin duygusal önyargılarına bağlı olarak doğru bilginin yanlış algılanmasına neden olmaktadır (Bonaiuto, Alves, De Dominicis, & Petruccelli, 2016). Bu nedenle, güçlü yer bağlılığı olan kişilerde risklerle başa çıkmaktan kaçınma eğilimi görülmektedir (Radcliffe & Klein, 2002; De Dominicis vd., 2015). Yer bağlılığı, kişinin kendi yer kimliği ile kuvvetli bir şekilde ilişkilidir ve çevresel risklerle başa çıkmak için engel oluşturmaktadır (De Dominicis vd., 2015).

1.2.4. Yer Bağlılığı ve Risk Algısı Arasındaki İlişki

Armas (2006)'ın araştırma sonucuna göre, insanlarda yer bağlılığının yüksek olması yaşadıkları yere olan güven hissini artırmaktadır. Güven duygusu arttıkça risk tehlikesinin ihmali veya tamamen riskin kabul edilmemesi durumu ortaya çıkmaktadır. Bunun aksine, Bonaiuto vd. (2011) yaptıkları çalışmada yer bağlılığı yüksek olan insanlarda daha yüksek risk algısı ve buna bağlı olarak yüksek düzeyde risk endişesi belirlemişlerdir. Bernardo (2013)’nun araştırmasında ise farklı riskler göz önüne alındığında, yer bağlılığının yüksek olasılıklı risklerin algılanmasını artırmaya katkıda bulunduğunda, düşük olasılıklı risklerin algılanmasını hafiflettiği sonucuna ulaşılmıştır.

(30)

17

Bu örneklerde olduğu gibi araştırma sonuçlarının değişkenlik göstermesi, yer bağlılığının risk algısı üzerindeki etkisinin daha fazla araştırılması gerektiğinin önemini ortaya koymaktadır.

Yer bağlılığı ve risk algısı arasındaki pozitif ilişkiye odaklanılan çalışmalarda risk algısının bilgi, endişe ve farkındalık gibi faktörlerle ölçüldüğü ve işlevsel hale getirildiği vurgulanmaktadır. Farklı şekilde işlevsel hale getirme ve ölçümlere rağmen, sonuçlar genel olarak yer bağlılığı ve risk algısı arasında pozitif bir ilişki olduğunu göstermektedir. Risk oluşma seviyesi veya şiddeti değişse bile pozitif ilişki değişmemektedir. Örneğin, Bonaiuto vd. (2011) farklı sel riski seviyeleri olan alanları ele almıştır. Bernardo (2013) ise aynı ortamda birden fazla riski incelerken, aynı zamanda meydana gelme düzeylerindeki farklılaşmayı incelemiştir. Her iki çalışmada da aynı sonuca ulaşılmıştır. Risk alanına veya risk türüne bakılmaksızın, yer bağlılığı yüksek olan bireyler, maruz kaldıkları doğal riskleri güçlü bir şekilde algılamaktadırlar (Bird vd., 2011; Bonaiuto vd., 2016; Burley vd., 2007). Stain vd. (2011)’nin Avustralya’daki çalışmasında uzun süre kuraklığa maruz kalma yer bağlılığı ile ilişkilendirilmiştir. Çalışma daha güçlü yer bağlılığı olanların kuraklık konusunda daha fazla endişe duyduklarını ve dolayısıyla riskin farkında olduklarını göstermektedir. Bireylerde farkındalığın artması, meydana gelebilecek risklere karşı tedbir alınmasını ve böylece afet sonuçlarının en az düzeyde can ve mal kaybı ile sonuçlanmasını sağlamaktadır. Ontario (Kanada) 'da hava kalitesi konusundaki yüksek endişe seviyesi de yer bağlılığı ile ilişkili bulunmuştur. Göçmen kadınlara kıyasla, Kanada'da yaşayan kadınların daha güçlü yer bağlılığına sahip olduğu ve hava kirliliğinin sağlık riskine yol açabileceğinin farkında oldukları görülmüştür (Gallina & Williams, 2014). Bonaiuto vd. (2011), yer bağlılığı ile konut sakinlerinin taşkın riski algısı arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Yer bağlılığı yüksek olan insanlar taşkın riskini daha fazla algılamaktadırlar. Bununla birlikte, Portekiz’de yer bağlılığı, yüksek olasılığı bulunan risklerin (kirlilik, çölleşme ve küresel ısınma vb.) algısının artmasına ve daha az olasılığı olan risklerin (deprem ve terörizm vb.) algısının azalmasına neden olmaktadır (Bernardo, 2013). Araştırmacılar, yer bağlılığının riskler üzerinde doğrudan bir etki yerine, hem algılama hem de eylem seviyeleri üzerinde etkisi olduğu sonucuna ulaşmışlardır (De Dominicis vd., 2015).

Bazı çalışmalarda daha az sıklıkta olsa da yer bağlılığı ve risk algısı arasında negatif bir ilişki olduğu görülmektedir. Yer bağlılığı yüksek olan bireylerin daha az sıklıkta risk endişesi gösterdiği ve bu nedenle riskleri hafife aldığı belirlenmiştir (Bonaiuto vd., 2016).

(31)

18

Araştırmacılar, bu olumsuz ilişkiyi niteliksel yöntemler kullanarak anlamaya çalışmışlardır. Yer bağlılığının, yer kimliği ve yerin sembolik değeriyle ilgili güçlü bir bağlılık duygusu içeren kültürel yoğunluk olarak tanımlanan duyguyla yakından ilişkili olduğu sonucuna ulaşmışlardır (Donovan, Suryanto, & Utami, 2012). Negatif ilişki çıkmasının diğer bir sebebi ise yaşanılan yere duyulan güven duygusu olabilir. Örneğin, Armas (2006)’ın Romanya’da yaptığı çalışmada yer bağlılığı arttıkça yaşanılan yere olan güven duygusunun arttığı dolayısıyla deprem riski algısının daha düşük olduğu bulunmuştur. Donovan vd. (2012)’nin Endonezya'daki çalışmasında yanardağ riski bağlamında kültürel önemi fazla olan volkanik bölgeye bağlılığın düşük risk algısı oluşturduğu ve bu bölgede yaşayanların risklerin bölgelerini etkilemeyeceği düşüncesinde oldukları görülmüştür. İngiltere'de yapılan bir araştırmada da plaj kirliliği tehdidine odaklanılmış ve yer bağlılığının daha yüksek olduğu yerlerde risk algısının düşük seviyede olduğu görülmüştür (Bonaiuto, Breakwell, & Cano, 1996).

Bu tezde kullanılan yer bağlılığı ve risk algısı kavramlarının birbirleri ile etkileşimleri ve aralarında kurulan ilişki Şekil 1.7’de verilmiştir.

Şekil 1.7. Yer bağlılığı ve risk algısı ilişkisi (Scannell & Gifford 2010’dan değiştirilerek).

1.2.5. Yer Bağlılığı ve Riskle Başa Çıkma Arasındaki İlişki

Yapılan bazı çalışmalarda yer bağlılığı ve riskle başa çıkma arasında pozitif bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu pozitif ilişki, kişi riskli bir yerde bulunduğunda veya önlem almak istediğinde ortaya çıkmaktadır (Bonaiuto vd., 2016). Zhang, Zhang, Zhang, & Cheng (2014) çalışmasında, Büyük Jiuzhaigou (Çin)’da, yer bağlılığı yüksek olan bireylerin, taşkın sonuçları hakkındaki farkındalıklarının yüksek olduğu belirlenmiştir. Kaltenborn (1998)’in çalışmasında bireylerin yüksek yer bağlılığı sonucunda yeri

(32)

19

koruyucu ve çevresel tutum davranışlarını daha yüksek oranda gerçekleştirdikleri ortaya çıkmıştır. Svalbard takımadalarında da (Norveç) bağlılığı yüksek oranda olan kişilerin petrol sızıntısı sorunu ile başa çıkma eğiliminde bulunduğu görülmüştür (Kaltenborn, 1998). Silver & Grek-Martin (2015) çalışmalarında, 2011'de Ontario (Kanada) kentindeki F3 fırtınasını incelemiştir. Bu çalışma bireylerin yer bağlılığının hem kısa hem de uzun vadeli afet yönetiminde yer alan iyileştirme aşamasını nasıl etkilediğini belirlemeyi amaçlamıştır. Sonuç olarak, yer bağlılığının riskle başa çıkma üzerine olumlu etkileri olduğu ortaya koyulmuştur.

Yer bağlılığı ve riskle başa çıkma arasında çoğunlukla olumsuz ilişki bulunmaktadır. İnsanların yerler ile kurdukları bağlar tehdit altında olduğunda, o yerin korunmasına ilişkin eylemler sergileyebilecekleri öne sürülmektedir (Devine-Wright, 2009; 2014). Ancak, yer bağlığı sadece yeri korumaya yol açmaz, yaşanılan yerde zararlı eylemlerin oluşmasına da neden olur (De Dominicis vd., 2015). Örneğin Fried (1963)’in çalışmasında yer bağlılığı yüksek olan toplulukların sel riski uyarılarına rağmen evlerini boşaltmayı kabul etmediği belirlenmiştir (De Dominicis vd., 2015). Doğru bilginin, duygusal temelli önyargılara göre hatalı bir şekilde yorumlanabileceği ve bunun sonucunda savunmasızlığın, dolayısıyla olumsuz davranışların ortaya çıkabileceği anlaşılmaktadır (De Dominicis vd., 2015). Bird vd. (2011)’nin çalışmasında kırsal yerleşimde yaşayan insanlardaki yer bağlılığının, bir taraftan riskin doğru bir şekilde algılanmasına diğer taraftan da tahliye planlarının daha az kabul görmesine neden olduğu vurgulanmaktadır. De Dominicis vd. (2015)’nin çalışmasında yer bağlılığı, risk algısını etkilemezken, eylem seviyesini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu nedenle, yer bağlılığının riskin değerlendirilmesi ve algılama seviyesindeki etkisine; aynı zamanda, riskle başa çıkma istekleri ve eylemlerine de odaklanılmalıdır. Bunlara ek olarak, bazı çalışmalar yer bağlılığı, risk algısı ve riskle başa çıkma davranışları arasındaki ilişkinin bulunulan yere özgü olarak değişebileceğini göstermektedir. İnsan-çevre ilişkisi ile ilgili konuları tanımlarken belirli bir yere özgü yer bağlılığı gibi duygusal, sosyal-psikolojik değişkenlerin dikkate alınması gerektiği anlaşılmaktadır. Yer bağlılığı yüksek olan bireylerin riskle başa çıkma ile ilişkisi yer değiştirme zorunluluğu olduğunda da gözlemlenmektedir. Kişinin bağlılık duyduğu yer, tehlike ve risk dönemlerinde güvenli alan olarak algılanabilir. Aynı şekilde bağlılık duyduğu yer, risk tehdidi altında olduğunda tahliye etmek zorunda kaldığı yer olarak da değerlendirilebilir. Buradaki zor konu ise hem tehdit hem de güvencenin aynı kaynaktan gelmesidir (Bonaiuto vd., 2016).

(33)

20

Donovan, Suryanto, & Utami, vd. (2012)’nin çalışmasında riskli alana duyulan bağlılık ve yer değiştirme isteği arasında negatif ilişki bulunmaktadır. Bağlılığın yüksek olduğu yerlerde bireyler riskli alandan göç etmeyi reddetmişlerdir. Hindistan, ABD ve Avustralya'daki taşkın riski ile ilgili araştırmalarda, yüksek bağlılığı olan kişilerin yer değiştirmeye isteksiz oldukları ve daha önceden taşkınla ilgili tecrübelere sahip oldukları görülmüştür (Bonaiuto vd., 2016). Araştırma sonuçlarında genel olarak, bireylerin yer bağlılığı arttıkça afet sonrası yaşanılan yere geri dönmeye istekli oldukları görülmektedir. Bu durum, farklı doğal riskler karşısında geçerli olan deneysel bir sonuçtur. Örneğin, İzlanda ve Endonezya'daki çalışmalarda, volkanik riskle bağlantılı olarak yer bağlılığı yüksek olan bireylerin yaşadıkları yerleri tahliye etmek istemedikleri ve yetkililer tarafından geçici olarak tahliye edildiklerinde bile risk altındaki yerlerine geri dönmeye istekli oldukları görülmüştür. Yapılan çalışmada bireylerin yer değişikliğine daha az istekli olmalarının sosyal, manevi ve ekonomik bağlılıklarıyla ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır (Bonaiuto vd., 2016). Batı Himalaya'da yaklaşık 50 yıl önce Bhakra Nangal Projesi nedeniyle riskli bölgeden ayrılan köylülerin risk altında olduğunun farkında olsalar bile yerli yaşam alanlarına geri döndükleri görülmüştür (Pirta, Chandel & Pirta, 2014). Benzer sonuç Katrina kasırgası öncesi ve sonrasında New Orleans sakinlerini araştıran bir çalışmada da gözlenmiştir. Kasırga sonrasında bireylerin yere olan bağlılığı yüzünden New Orleans'a geri dönmek istedikleri görülmüştür (Chamlee-Wright & Storr, 2009). Bu nedenle yer bağlılığı, insanların afet sonrası yaşadıkları yerlere geri dönmeleri için motive edici olan önemli bir faktördür. Ancak bu alanlar halen yüksek riske maruz olma eğiliminde olabilirler. Ayrıca yer değiştirme tek başına tamamen riskle başa çıkma anlamına da gelmez, çünkü insan-yer ilişkisiyle ilgili sosyal boyut hesaba katılmamıştır (O'Sullivan vd., 2012). Bunun anlamı, insanlar yer değişikliği yaptıklarında riskli alandan uzaklaştıkları için güvende olacaktırlar, fakat bağlılık duydukları yerden uzaklaştıkları için geri dönme isteği gösterebilmektedirler. Yeni yaşam alanlarının bağlılık duyduğu yere benzer özellikler göstermesine dikkat edilerek geri dönme isteği azaltılabilir. Bird vd. (2011)’nin Güney İzlanda'daki volkanik riskler bağlamındaki çalışmasında ise tahliye planlarının daha az kabul edilmesinin, yer ve yaşam koşulları ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kentsel alanda yaşayanların kırsal alana göre risklerle başa çıkmada daha istekli oldukları görülmüştür. Kırsal alanda yaşayanlar, volkanik alanlardaki riski doğru olarak bilmelerine rağmen, yer bağlılıkları yüksek olduğu için daha düşük başa çıkma davranışları göstermektedirler. Yüksek oranda yer bağlılığı olan kişilerin tahliye planlarını uygun olarak algılamadıkları ve bir eylem planı üzerinde karar vermek için

(34)

21

kendi değerlendirmelerine güvendikleri görülmektedir. Afet durumunda riskli bölgeden ayrılarak riskle başa çıkma davranışı Avustralya'da yapılan orman yangınlarına hazırlık konusundaki çalışmada da bulunmuştur. Düşük bağlılığı olan bireyler yangın oluştuğunda yaşadıkları yerlerden ayrılma eğilimi göstermişlerdir (Paton, Burgelt, & Prior, 2008). Taşkın riski bağlamında yapılan çalışmalarda yüksek yer bağlılığı olan kişilerin sel riski ile başa çıkmada isteksiz oldukları görülmüştür (Boon, 2014; Kick, Fraser, Fulkerson, McKinney, & De Vries, 2011; Mishra, Mazumdar, & Suar, 2010).

1.3. BÖLÜM SONUCU

Bir afetin meydana gelmesinde iki temel faktör rol oynamaktadır. Birincisi bir tehlikenin bulunması, ikincisi ise bu tehlikenin doğuracağı olaydan riske girebilecek bir şeylerin ya da bir canlı topluluğunun var olmasıdır. Tehlike denilen şey potansiyel olarak bulunan güçlü bir afet tehdididir. Bunun afete dönüşmemesi veya dönüşse bile en az zararla atlatılabilmesi alınacak tedbirler ve riskin azaltılması ile mümkün olabilir. Tehlikenin neden olabileceği riskin belirlenmesi için zarar görebilirlik değerlendirmesi yapılmalıdır. Riskin belirlenmesiyle yaklaşık olarak değişik büyüklükteki afetlerin hangi boyutta etki yaratacağı tahmin edilebilmektedir. Bilimsel kriterler ve istatistikî veriler dikkate alınarak farklı afet türleri için yerleşim bölgelerinin hasar görebilirliğini veya insanların zarar görebilirlik ihtimallerini ortaya koymak mümkündür. Mevcut tehlikelerin yaratabileceği afetlerle ilgili risk analizi yapılmalı, bu riskin gerçekleşmesi halinde eldeki imkân ve kaynaklarla nasıl karşı koyulacağı belirlenmeli, geçmiş deneyimlerden çıkarılan dersler ışığında yeni eylem planları geliştirilmelidir. Afet bir sebep değil, sonuçtur. Afetin büyüklüğü tehlike ile toplumun savunmasızlığına bağlıdır (Kadıoğlu, 2008).

Niekerk (2002’den alıntı yapan Usman vd., 2013)'e göre afetin büyüklüğü, genellikle afetin yaşam, mülkiyet ve altyapı üzerindeki olumsuz etkileri açısından tanımlanmaktadır; bunlar çevresel hasar, afet sonrası kurtarma ve rehabilitasyona bağlı masraflardır. Bu nedenle, afet riski, üç unsurun (savunmasızlık, başa çıkma kapasitesi ve tehlike) birleşiminin sonucu meydana gelmektedir (Usman vd., 2013).

Afetin dolaylı olarak yer bağlılığı, risk algısı ve riskle başa çıkma ilişkisinden etkilendiği belirlenmiştir. Bu sonuca göre yer bağlılığı, risk algısı ve riskle başa çıkma ile ilgili geniş literatür taraması yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre örneğin, afet deneyimi yaşamış yüksek yer bağlılığına sahip insanların mevcutta var olan risklerden dolayı yerlerini terk

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırma bulguları, modelde yer alan fonksiyonel uyum öncülleri (uygunluk ve misafirperverlik) ile birlikte gerçek benlik uyumu, yaşam tarzı uyumu ve marka özdeşleştirme

Daha sonra bu karıncanın yol listesine kaynak düğümün adı ve hedef düğüm bilgisi yazılır ve karınca kendini düğümün sahip olduğu yol sayısı kadar klonlar.. Her

Bunun en önemli sebebi sanayileşme ve ener- ji tüketiminin hızına paralel olarak orta- ya çıkan karbondioksit ve diğer sera gaz- ları; bu gazların atmosferde sera etkisi

Bu karşılamaya varsanız , hemen diyim ki size,b iz çok - tan bıraktık bıyık altından gül­ m eyi, 142 dişim izle birden gü­ lüyoruz.. Bu da ancak zekamızı

Kendisini bir tür kapitalizmin devamı ve tarihsel olarak ileri aşaması olarak gören bu kavray ış bize ne yazık ki çernobil felaketini yaşattı. yüzyılın sosyalizmi ise

Aydınlatılmış onamın alınması (Madde 5); hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmaması (Madde 6); genetik verilerin gizliliği (Madde 7); hiçbir araştırmanın insanın

Kendisini olduğundan kilolu olarak algılayan erkek öğrencilerin toplam ve fiziksel işlevsellik yaşam kalitesi puanları, kendisini olduğu gibi algıla- yan erkek

Bu genel amaç çerçevesinde, internet bağımlılık düzeylerinin belirlenmesi; internet bağımlılığı ve saldırganlık düzeylerinin cinsiyet, anne baba eğitim durumu,