• Sonuç bulunamadı

Bir afetin meydana gelmesinde iki temel faktör rol oynamaktadır. Birincisi bir tehlikenin bulunması, ikincisi ise bu tehlikenin doğuracağı olaydan riske girebilecek bir şeylerin ya da bir canlı topluluğunun var olmasıdır. Tehlike denilen şey potansiyel olarak bulunan güçlü bir afet tehdididir. Bunun afete dönüşmemesi veya dönüşse bile en az zararla atlatılabilmesi alınacak tedbirler ve riskin azaltılması ile mümkün olabilir. Tehlikenin neden olabileceği riskin belirlenmesi için zarar görebilirlik değerlendirmesi yapılmalıdır. Riskin belirlenmesiyle yaklaşık olarak değişik büyüklükteki afetlerin hangi boyutta etki yaratacağı tahmin edilebilmektedir. Bilimsel kriterler ve istatistikî veriler dikkate alınarak farklı afet türleri için yerleşim bölgelerinin hasar görebilirliğini veya insanların zarar görebilirlik ihtimallerini ortaya koymak mümkündür. Mevcut tehlikelerin yaratabileceği afetlerle ilgili risk analizi yapılmalı, bu riskin gerçekleşmesi halinde eldeki imkân ve kaynaklarla nasıl karşı koyulacağı belirlenmeli, geçmiş deneyimlerden çıkarılan dersler ışığında yeni eylem planları geliştirilmelidir. Afet bir sebep değil, sonuçtur. Afetin büyüklüğü tehlike ile toplumun savunmasızlığına bağlıdır (Kadıoğlu, 2008).

Niekerk (2002’den alıntı yapan Usman vd., 2013)'e göre afetin büyüklüğü, genellikle afetin yaşam, mülkiyet ve altyapı üzerindeki olumsuz etkileri açısından tanımlanmaktadır; bunlar çevresel hasar, afet sonrası kurtarma ve rehabilitasyona bağlı masraflardır. Bu nedenle, afet riski, üç unsurun (savunmasızlık, başa çıkma kapasitesi ve tehlike) birleşiminin sonucu meydana gelmektedir (Usman vd., 2013).

Afetin dolaylı olarak yer bağlılığı, risk algısı ve riskle başa çıkma ilişkisinden etkilendiği belirlenmiştir. Bu sonuca göre yer bağlılığı, risk algısı ve riskle başa çıkma ile ilgili geniş literatür taraması yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre örneğin, afet deneyimi yaşamış yüksek yer bağlılığına sahip insanların mevcutta var olan risklerden dolayı yerlerini terk

22

etseler bile bir süre sonra yaşadıkları yere geri döndükleri bulunmuştur. Yaşadıkları yerdeki risklerin farkında olsalar bile, riskle başa çıkma davranışı göstermeyerek hayatlarını tehlikeye atmaya devam etmektedirler. Başka bir çalışmada ise yüksek yer bağlılığına sahip insanların yaşadıkları yerdeki risklerin farkında olmaları sonucunda mevcutta var olan risklerle başa çıkma davranışları gösterdikleri görülmüştür. Yapılan çalışmaların sonuçları incelendiğinde genel olarak yer bağlılığı ve risk algısı arasındaki ilişkinin afet deneyimi, yaşanılan yere duyulan güven, yaşanılan yer ve sosyo-demografik yapı gibi özelliklere göre değişkenlik gösterdiği görülmektedir. Riskle başa çıkma davranışının da bu ilişkiden etkilendiği belirlenmiştir. İnsanlar arasında yer bağlılığı ve risk algısı yüksek olmakla birlikte riskle başa çıkma genellikle düşüktür. Bunun nedeni yaşanılan yere zamanla geliştirilen güven duygusudur. Sürekli riske maruz kalma, riskler hakkında bilgilendirme, farklı bir güvenli bölgede yaşanılan yerdeki aynı koşullar sağlansa bile insanların riskle başa çıkma davranışı değişmemektedir.

Günümüzde kentlerin gelişimine yön veren ve aynı zamanda afet yönetiminin bir parçası olan mekânsal planlama ve tasarımının yanlış yapılması sonucunda afetlerin verdiği zararlar da artmaktadır. İnsanların afet sonrası sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlarla karşılaşmamaları için afet öncesinde mekânsal planlama ve tasarımının yaşanılan yerin özelliklerine ve o bölgede var olan risklere göre yer bağlılığı gibi duygusal değişkenlerin de bu planlama sürecine dâhil edilerek planlanması önem taşımaktadır. Afet yönetimi sürecinde etkili olan mekânsal planlama ve tasarım ile yaşanılan yerde zamanla oluşan yer bağlılığı konusunu ele alacak olan peyzaj mimarlığı meslek disiplininin bu konu üzerindeki etkisi ortaya çıkmaktadır. Multidisipliner bir meslek olan peyzaj mimarlığı bireylerin yer bağlılığı ve risk algılarının artırılması yönünde çalışmalar yaparak afet yönetimi sürecinde etkili olmaktadır. Teknolojinin gelişmesi, nüfusun artması, iklim değişikliği, çarpık kentleşme, küresel ısınma risklerin artmasına neden olmuştur. Bireylerin giderek artan risklere rağmen yaşadıkları yeri terk etmeme nedenlerinin araştırılması bu konunun önemini artırmıştır ve yer bağlılığının bu süreçte etkili olduğu bulunmuştur. Ancak, günümüzde halen bu konu üzerine yapılan araştırmalar yetersiz kalmaktadır. Bu konu ile ilgili uluslararası yapılan çalışmalarda bireylerin iklim değişikliği, yanardağ tehlikesi, sel, deprem, kasırga, çölleşme, küresel ısınma, terörizm, kirlilik, hava kalitesi gibi konularla ilgili risk algıları, kentsel ve kırsal bölgelerde yaşayan insanların risk algıları, riskle başa çıkma davranışları araştırılmıştır. Yer bağlılığının da araştırılan riskler üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yöntem olarak genellikle örneklem

23

alanlarında anket çalışması ile kavramlar arasındaki ilişki araştırılmıştır. Ayrıca örneklem alanlarında katılımcılar hakkında genel bilgiler incelenerek sosyo-demografik yapı ile bu değişkenler arasındaki ilişki ortaya konmuştur. Yapılan araştırmalarda yer bağlılığı ile risk algısı arasında nedensel ilişkiye dair kavramsal modeller ve hipotezler oluşturulmuştur. Modelin hipotezini ve doğruluğunu test etmek için yapısal eşitlik modeli kullanılmıştır. Ayrıca, regresyon ve tek yönlü varyans analizleri kullanılarak araştırma sonuçları değerlendirilmiştir. Yer bağlılığı ve risk algısı arasındaki ilişkinin zamanla değişebileceği de belirtilmiştir.

Bu tezde kullanılan yer bağlılığı, risk algısı, riskle başa çıkma, mekânsal planlama ve tasarım, kurumlara güven, risk endişesi, afet yönetimi kavramlarının birbirleri ile etkileşimleri ve aralarında kurulan ilişki Şekil 1.8’de verilmiştir.

24