• Sonuç bulunamadı

Rönesans'tan Barok'a resimde anatomi estetiği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rönesans'tan Barok'a resimde anatomi estetiği"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

RESİM ANASANAT DALI

RESİM SANAT DALI

RÖNESANS’TAN BAROK’A RESİMDE ANATOMİ

ESTETİĞİ

Emrah EMİR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Neslihan KIYAR

(2)

Emrah EMİR RÖNESANS’TAN BAROK’A Yüksek Lisans Tezi 2019 RESİMDE ANATOMİ ESTETİĞİ

(3)
(4)
(5)

ÖNSÖZ

İnsanlar resim yapmaya başladığı en eski tarihlerden bu yana, resimde figür kullanmıştır. Çünkü insanlık resmi bir şeyleri ifade etmek maksadıyla kullanmaya başladığı ve yaşamı kendi türü üzerinden yorumladığı için bu dili kullanırken figürler ile ifade etme zorunluluğunu hep hissetmiştir. Rönesans Dönemi’nde sanatta ve bilimde atılımların yaşanması ile birlikte insan bedeni üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen bilgiler resim sanatında da figürleri ifade ederken kullanılmaya başlanmış ve bunun neticesinde resim sanatında anatomi merkezli yeni bir estetik anlayışı belirmiştir. Rönesans’tan sonra gelen Maniyerizm ve Barok Dönemi’nde de anatomi estetiği resmin estetik kavramının merkezinde olmak suretiyle hızlı bir sanat estetiği algısı oluşmuştur.

Araştırmada Rönesans Dönemi’nde başlayan anatomi araştırmalarının yarattığı resim estetiği ve bu estetik kaygının Rönesans’tan sonra gelen Maniyerizm ve Barok Dönemi’nde nasıl geliştiği ve bu gelişimin resim sanatına katkısı incelenmiştir. Söz konusu estetik kavramın sadece resim sanatını kapsayan kısmı ele alınmış olup, konuya dâhil olan sanatçıların çalışmaları incelenmiştir ve araştırmaya dâhil edilecektir.

Yüksek Lisans Tezi araştırma sürecimin başından sonuna kadar öneri ve desteği ile yanımda olan, ayrıca bu zamana kadar akademik ve sanat anlamında gelişmem için emek sarf eden değerli danışmanım Doç. Dr. Neslihan KIYAR’a teşekkür ederim.

Emrah EMİR Konya-2019

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Öğre

ncin

in

Adı Soyadı Emrah EMİR

Numarası 164256001002

Anasanat /

Sanat Dalı Resim/Resim

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Neslihan KIYAR

Tezin Adı RÖNESANS’TAN BAROK’A RESİMDE ANATOMİ ESTETİĞİ

ÖZET

15. yüzyıla değin Avrupa’da Ortaçağ’ın sembolik dünya görünüşü egemendir. Soyut, tartışmaya kapalı bir düşünce sistemi söz konusudur. Bu durum, doğal olarak sanata da yansımıştır. Rönesans Dönemi ile başlayan aydınlanma, bilimsel araştırmaların da ışığında resim sanatını etkilemiş ve hümanist dünya görüşlerinin benimsenmeye başladığı bu zaman diliminde bilimin ve sanatın merkezine insan konumlandırılmıştır. Doğa ve insan anatomisi üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar resim sanatını da beslemiştir ve sanat ile bilimi iç içe sokmuştur. Resimleri daha estetik hale getirmek için Rönesans Döneminde kabul gören doğanın sunduğu idealliği betimleme görüşü zaman içinde “bulunması gereken her şey bulundu” düşüncesi ile terk edilmeye başlamış ve anatomi üzerinden bir sanat estetiği arayışına girilmiştir. Bu arayış zaman içinde resim sanatını bilim ile iç içe olmaktan çıkarmış sanatsal estetik kavramını doğurmuştur ve bu yaklaşım insan anatomisi üzerinden şekillenerek sanatsal estetiğe öncülük etmiştir. İnsan anatomilerinin betimlenmesinde üslup

(7)

farklılıkları meydana gelmiş ve insan anatomisi resim estetiğinin merkezinde yer almıştır.

“Rönesans’tan Barok’a Resimde Anatomi Estetiği” isimli tez çalışmasında amaç resim sanatında estetik anlayışının anatomi üzerinden nasıl şekillendiğini ve geliştiğini araştırmaktır. Eser-metin çalışmasında öncelikle ana hatlarıyla dönemler incelenmiş, bu dönemlerde resme ve estetiğe olan düşünceler anatomi bağlamında resim sanatına nasıl yansıdığı eser analizi yapılarak incelenmiştir. Sonraki bölümde, bu dönemlerde anatomi üzerinden resim estetiği geliştirme kaygısında olan eserler ve sanatçıların incelendiği genel değerlendirme metnine yer verilmiştir ve literatür taraması yapılmıştır. Çeşitli sanatçıların eserlerindeki insan figürlerinin estetik olgularla ilişkisi tarihsel bilgiler ışığında incelenmiş, insan anatomisini estetik açıdan ele alma biçimleri ve anatomi üzerinden resim estetiği yaratma kaygıları hakkında dönemsel ve genel bir inceleme yapılmıştır. Rönesans ile Barok Dönemi arasında resim sanatında estetik anlayışın anatomi üzerinden nasıl şekillendiği ve geliştiği saptanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Resim, Anatomi, Estetik, Rönesans, Barok

Emrah Emir Konya - 2019

(8)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğre

ncin

in

Adı Soyadı Emrah EMİR Numarası 164256001002 Anasanat /

Sanat Dalı Resim/Resim

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Doç. Dr. Neslihan KIYAR

Tezin Adı ANATOMY AESTHETICS IN PAINTING FROM

RENAISSANCE TO BAROQUE

SUMMARY

Until the 15th century, the symbolic world view of the Middle Ages was dominant in Europe. There was an abstract, undiscussed system of thought. This situation was also naturally reflected in art. Enlightenment, which started with the Renaissance period, influenced the art of painting with the help of scientific researches and humanistic world views were accepted during this period. During this period there were people in the center of science and art. Research on nature and human anatomy nourished the art of painting. Science and art acted together. In order to make the paintings more aesthetical, the idea of depicting the ideal of nature accepted in the Renaissance period was abandoned in time with the idea that leme everything was researched kabul and the search for an art aesthetic through the anatomy began. In the course of this search, the art of painting was distinguished from science and gave rise to the concept of artistic aesthetics. This approach pioneered artistic aesthetics starting from human anatomy. There have been stylistic differences in the depiction of human anatomy, and human anatomy is at the center of the aesthetics of painting.

(9)

It’s gave this study the name of “Anatomy Aesthetics in Painting From Renaissance to Baroque”, and I first examined the periods outlined in this study. this study included ideas about painting and aesthetics during these periods. In the next chapter, the works and artists who were concerned about developing the aesthetics of painting through the anatomy were examined and the general evaluation text was included. In the works of various painters, the relationship between human figures and aesthetic cases is examined in the light of historical knowledge. A periodic and general review of the aesthetic aspects of the human anatomy of the painters and the idea of creating an aesthetic image through anatomy has been done.

Key Words: Paint, Aesthetics, Renaissance, Baroque

Emrah Emir Konya - 2019

(10)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No Bilimsel Etik Sayfası ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış.

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ... vi İÇİNDEKİLER ... viii RESİM LİSTESİ ... xi BİRİNCİ BÖLÜM: GİRİŞ ... 1

1.1. Araştırmanın Problem Durumu ... 1

1.2. Araştırmanın Amacı ... 1

1.3. Araştırmanın Önemi ... 1

1.4. Araştırmanın Sınırlılığı ... 2

1.5. Araştırmanın Varsayımları ... 2

1.6. Araştırmanın Evren ve Örneklemi ... 2

1.7. Araştırmanın Yöntemi ... 2

İKİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 4

2. Sanat, Anatomi, Sanatsal Anatomi ve Estetik Kavramları ... 4

2.1. Sanat Kavramına Genel Bakış ... 4

2.2. Anatomi Kavramına Genel Bakış ... 4

2.3. Sanatsal Anatomi Kavramına Genel Bakış ... 5

(11)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DÖNEMLER ... 8

3.1. Rönesans Dönemi ... 8

3.2. Maniyerizm Dönemi ... 9

3.3. Barok Dönemi ... 11

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DÖNEMLERE GÖRE RESSAM ANALİZLERİ ... 13

4.1. Rönesans Döneminde Anatomi Estetiği Bağlamında İncelenen Sanatçılar ... 13

4.1.1. Sandro Botticelli (1445-1510) ... 13

4.1.2. Leonardo Da Vinci (1452-1519) ... 17

4.1.3. Albrecht Dürer (1471-1528) ... 24

4.1.4. Michelangelo di Lodovico Bounarotti Simoni (1475-1564) ... 30

4.1.5. Raphael Sansizo (1483-1520) ... 34

4.2. Maniyerizm Dönemi’nde Anatomi Estetiği Bağlamında İncelenen Sanatçılar 38 4.2.1. Tintoretto (1519-1594) ... 41

4.2.2. El Greco (1541-1614) ... 47

4.2.3. Antonio da Correggio (1489-1534) ... 50

4.2.4. Angolo Bronzino (1503-1572) ... 55

4.3. Barok Dönemi’nde Anatomi Estetiği Bağlamında İncelenen Sanatçılar ... 60

4.3.1. Caravaggio (1571-1610) ... 61

4.3.2. Peter Paul Rubens (1577-1640) ... 68

4.3.3. Rembrandt (1606-1669) ... 72

4.3.4. Vermeer (1632-1675) ... 78

BEŞİNCİ BÖLÜM: UYGULAMALAR ÜZERİNE ... 82

(12)

SONUÇ ... 102 KAYNAKÇA ... 106 ELEKTRONİK KAYNAKÇA ... 107 ELEKTRONİK MAKALE ... 107 TEZ ... 108 GÖRSEL KAYNAKÇA ... 108

(13)

RESİM LİSTESİ

Sayfa No

Resim 1: Madonna of the Pomegranate ... 14

Resim 2: Venüs’ün Doğuşu ... 14

Resim 3: Nastagio degli Onesti'nin Konukseverliği ... 16

Resim 4: Bahar Alegorisi ... 17

Resim 5: Vitruvius Adamı. ... 18

Resim 6: Anatomi Çizimi ... 18

Resim 7: Vaftizci Yahya ... 20

Resim 8: Mona Lisa ... 21

Resim 9: Karikatür ... 23

Resim 10: Son Akşam Yemeği ... 23

Resim 11: Aziz Anne ile Bakire ve Çocuk ... 24

Resim 12: Otoportre ... 26

Resim 13: Âdem ve Havva ... 27

Resim 14: Âdem ve Havva ... 27

Resim 15: Genç bir Tavşan ... 29

Resim 16: Bir Tazı ... 29

Resim 17: Sistina Şapeli İçin Taslak ... 31

Resim 18: Âdem’in Yaratılışı ... 32

Resim 19: Âdem’in Yaratılışı / Ayrıntı ... 32

Resim 20: Son Yargı ... 33

Resim 21: Son Yargı / Ayrıntı ... 34

Resim 22: Alba Madonna. ... 35

(14)

Resim 24: Desen ... 38

Resim 25: Desen ... 38

Resim 26: Son Yemek ... 41

Resim 27: Köle Mucizesi ... 43

Resim 28: Çarmıha Geriliş ... 44

Resim 29: Otoportre ... 45

Resim 30: Çöldeki Yahudiler ... 46

Resim 31: Apokalypsis’in Beşinci Mührünün Açılışı ... 47

Resim 32: İsa’nın Dirilişi. ... 48

Resim 33: Orgaz Kontu’nun Gömülüşü ... 50

Resim 34: Kutsal Gece ... 52

Resim 35: Gemäldegalerie ... 53

Resim 36: Jupiter ve İo ... 54

Resim 37: Dört Aziz Şehitliği ... 55

Resim 38: Genç bir Adamın Portresi ... 57

Resim 39: Eleanora di Toledo col figlio Giovanni ... 57

Resim 40: Venüs ve Cupid Alegorisi ... 58

Resim 41: Çoban Hayranlığı ... 60

Resim 42: Judith Holofernes’in Başını Keserken ... 62

Resim 43: Hilekarlar ... 63

Resim 44: Şüpheci Thomas ... 64

Resim 45: Salome with the Head of John the Baptist ... 65

Resim 46: Sütunda Mesih ... 66

Resim 47: Emmaus’ta Akşam Yemeği ... 67

Resim 48: Samson ve Delilah ... 69

(15)

Resim 50: Amazonların Savaşı ... 71

Resim 51: Kurt ve Tilki Avı ... 72

Resim 52: Dr. Nicolaes Tulp'ın Anatomi Dersi ... 73

Resim 53: Otoportre ... 74

Resim 54: Otoportre ... 74

Resim 55: De Staalmeesters ... 75

Resim 56: Danae ... 77

Resim 57: Belshazzar’ın Bayramı ... 78

Resim 58: Lacivert ... 79

Resim 59: Süt Döken Kadın ... 80

Resim 60: Emrah Emir ... 85

Resim 61: Emrah Emir ... 87

Resim 62: Emrah Emir ... 89

Resim 63: Emrah Emir ... 91

Resim 64: Emrah Emir ... 93

Resim 65: Emrah Emir ... 95

Resim 66: Emrah Emir ... 97

Resim 67: Emrah Emir ... 99

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM: GİRİŞ

1.1. Araştırmanın Problem Durumu

“Rönesans’tan Barok’a Resimde Anatomi Estetiği” konulu yüksek lisans tez çalışmasında problem durumunu; “Anatomi Estetiğinin Resim Sanatına Etkileri Nelerdir?” cümlesi oluşturmaktadır. Araştırmada söz konusu estetiğin Rönesans ile Barok Dönemi arasındaki süreçte ne yönde geliştiği ve resim sanatına etkilerinin ne yönde olduğu konusunda cevaplar aranmıştır.

1.2. Araştırmanın Amacı

“Rönesans’tan Barok’a Resimde Anatomi Estetiği” konulu yüksek lisans tez çalışmasının amacı Rönesans’ta başlayıp Barok Dönemi’ne kadar resim sanatında git gide değişen estetik kaygıların Avrupa sanatında anatomiye yansıması ile sanata kazandırdığı yeniliğin araştırılmasıdır.

1.3. Araştırmanın Önemi

Ortaçağda aydınlanma yaşayan Avrupa’nın sanatta Barok dönemine kadar ne denli hızla ilerlediğini ve resim sanatına bilimsel yaklaşmanın ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Resim sanatında Rönesans’tan Barok’a kadar özellikle estetik algıda büyük bir ilerleme görülmüştür. En eski tarihlerden bu yana resimde kullanılan figürler Rönesans ile birlikte matematiksel incelemeye tabi tutulmuş ve Barok’a kadar sürekli estetik perspektifte gelişmeye devam etmiştir. İnsan anatomisi, Rönesans, Maniyerizm, Barok Dönemleri ve bu dönemler içinde gelişen üsluplar akademide tez konusu olmuş ve sanatın tarihsel niteliklerini anlamamız konusunda aydınlatıcı rol üstlenmişlerdir. Bu araştırmada ise anatomi estetiği kaygısının sanatsal estetik anlayışının doğuşuna nasıl temel hazırladığını, o dönemin resim sanatında bedene yaklaşımını ve estetik açıdan Barok Dönemine kadar sürekli gelişimini incelemek resim sanatı tarihinde estetik kaygısının hangi değerler üzerinde gelişmeye başladığını anlamamızı sağlayacaktır. Ayrıca resim sanatında desenin önemini ve anatominin estetik açıdan günümüz resmindeki konumunu tahlil edebilmemiz hususunda son derece önem teşkil etmektedir.

(17)

1.4. Araştırmanın Sınırlılığı

Bu araştırmanın konusu “Rönesans’tan Barok’a Resimde Anatomi Estetiği”dir. Rönesans Dönemi’nden başlanarak Barok Dönemi’ne kadar anatomi estetiği altında araştırma konusuna hizmet edecek sanat eserlerinin seçilmesiyle ve incelenmesiyle sınırlılığı belirlenmiştir. Rönesans, Maniyerizm ve Barok Dönemini kapsayan üç alt başlık altında toplanmıştır. Rönesans’ta bilimsel araştırmalar ile elde edilen yeni anatomik buluşların resim sanatında kullanılmasıyla Barok Dönemi’ne kadar gelişen estetik algısının o dönemlerin izlerini en iyi şekilde yansıtan Rönesans, Maniyerizm ve Barok sanatçılara yer verilmiştir.

1.5. Araştırmanın Varsayımları

Araştırma kapsamında elde edilen bilgilerin gerçeği yansıttığı varsayılmıştır.

1.6. Araştırmanın Evren ve Örneklemi

Avrupa Rönesans’ı ile birlikte başlayan bilimsel araştırmalar ışığında anatominin keşfinden yola çıkarak Barok Dönemi’ne kadar resimde estetik kavramı üzerindeki etkilerinin araştırılması evrenini oluşturmaktadır. Araştırmanın evrenini 14. ve 17. yüzyıl arasında oluşturulan Rönesans, Maniyerizm ve Barok Dönemi eserlerinde anatomi merkezli gelişen bir estetik kaygısı oluşturmaktadır.

Araştırmanın evreni içerisinde, bilimsel ve tıbbi araştırmalar neticesinde elde edilen anatomi bilgilerinin resim sanatında git gide estetiğe dönüşen sanat eserlerinin örneklemi yer almaktadır. Araştırmanın örneklemini Rönesans ile Barok Dönemi arasında anatomi merkezli estetik kaygısı bulunan 14. ve 17. yüzyıl arasında icra edilen sanat eserleri oluşturmaktadır.

1.7. Araştırmanın Yöntemi

Araştırmada ilk aşamada konuyla ilişkili literatür taramasına başvurulmuş, alan yazı bağlamında kitaplara, akademik dergilere ulaşılmış ve internet kaynaklarından yararlanılmıştır.

Araştırmanın ilk bölümünü oluşturan 1. Bölüm oluşturulduktan sonra tezin 2. Bölümünde araştırmaya alt yapı oluşturması bağlamında Sanat, Anatomi, Sanatsal

(18)

Anatomi ve Estetik Kavramları açıklanmıştır. 3. Bölümde Rönesans, Maniyerizm ve Barok Dönemi’nin tarihsel süreçleri genel olarak ele alınmıştır. Araştırmanın 4.Bölümü’nü oluşturan Bulgular ve Yorum kısmında; Rönesans’tan Barok’a Resim Sanatında Anatomi Estetiğinin Gelişmesi başlığı altında araştırmanın örneklem kısmında belirtilen 14. ve 17. yüzyıl dönemleri arasında eser üreten sanatçılarının eserlerinde anatomi üzerinden şekillendirmek istedikleri estetik kaygı ve bunların örnekleri incelenmiştir. Son olarak araştırmanın 5. Bölümü’nde ise uygulama çalışmalarına ait eser örnekleri incelenerek yorumlara yer verilmiştir.

(19)

İKİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2. Sanat, Anatomi, Sanatsal Anatomi ve Estetik Kavramları

2.1. Sanat Kavramına Genel Bakış

Sanat kelimesi Arapça sana’a fiilinden türemiş bir kelimedir ve ”üretmek-yapmak” anlamlarını taşır. Yani en eski çağlardan beri tüm medeniyetlerde sanat bir insan işidir ve bir insanın yaratması ya da kendini ifade ediş biçimidir. Bu ifadeyi kullanan insanlar sanatçılardır. Sanatçılar; gördükleri, duydukları ve hissettikleri güzellikleri ve olayları, diğer insanlarda güzellik ve estetik bir heyecan oluşturacak şekilde ifade ederler.

Sanatın doğuşu insanlığın doğuşu ile başlar. Genel olarak ise herhangi bir etkinliğin ya da işin yapılmasıyla ilgili yöntem, bilgi ve kuralların tümüne birden sanat denir (Sadık, 7, Ağustos, 2018: Sanat Nedir?).

Tolstoy sanat hakkında; “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır.” demektedir (Ertan, 2017: 15).

Sanat hakkında “Yunanlılara göre sanat bir çeşit zevk vererek öğretme yöntemidir, bunu da görünen dünyayı öykünme (taklit) ve ülküleştirme (idealisation) yoluyla yapmaktır (Lyton, 2015: 55).

Sanat insanlığın en eski çağlarından beri var olan bir ifade biçimidir. Taklit ile başlamış ve çağlar ilerledikçe gelişerek duygu ve düşüncelerin ifade edildiği bir dil haline gelmiştir.

2.2. Anatomi Kavramına Genel Bakış

Anatomi terimi, eski Yunanca Ana (=içinden) ve Tome (-Temnein) (=kesmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Keserek ayırma, parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi teriminin Latince’deki karşılığı dissection’dur. Günümüzde, kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak disseksiyon terimi kullanılmaktadır.

(20)

“Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini, yapısını; vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki yapısal, görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır” (Cankur, 2012:1).

2.3. Sanatsal Anatomi Kavramına Genel Bakış

Sanatsal anatomi, mekân içinde hareket halinde olan insan bedeninin yapısını ve biçimini inceleyip resmini doğru çizmeyi ve aynı zamanda ivme ile hacim arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamaktadır. İnsan bedeninin sanatsal yapısıyla ilgilenmek onun tıbbi anatomisiyle ilgilenmeyi gerektirmez. İkisi birbirini tamamlar (Hogart, 1999: 28).

Sanatsal anatomi dış şekillerin anatomisidir. Vücudun çeşitli kısımlarını yerlerine yerleştirmeyi, organların iz düşümlerini, bölme planlarının kullanılmasını, hareketin meydana getirdiği değişiklikleri öğretir. Artistik anatomi üzerine birçok kişi çalışmalar yapmıştır. Mathias Duval,3 sanatsal anatomi okuttu. Bu konuda önemli bir eser yazan Richer’den beri de güzel sanatlar okullarında sanatsal anatomi okutulmaktadır. Şekillerin dıştan incelenmesi, bir orantı incelemesini gerektirir; bu da bir ideal insan vücudu anlayışı doğurur. Vitruvius’a göre yunan heykeltıraşları başın uzunluğunun vücudun sekizde biri olduğunu kabul ederlerdi; bu, Doryphoros’un temsil ettiği Lysippos’un kabul ettiği ölçülere göre insan vücudu daha uzun ve daha az tıknazdı.

İskelet yapımız, sadece bilim insanlarının değil sanatçıların da üzerinde çalıştığı ve eserlerine yansıttığı bir konu olarak yüzlerce yıldır karşımıza çıkıyor. 1500‘lü yıllardan günümüze kadar gelen bu çizimlerde bazen sanatçı ve anatomi uzmanlarının birlikte yaptığı çalışmalara, bazen de bireysel eserlerine rastlıyoruz. İşin ilginç yanı, bunlar çoğu kez sanatçı tarafından mı anatomi uzmanı tarafından mı çizildiği anlaşılamayacak kadar güzel sanat eserleridir (Larousse, 1969: 585-586).

2.4. Estetik Kavramına Genel Bakış

Güzeli ve güzel sanatların doğasını inceleyen felsefe dalıdır. Estetiği bağımsız bir bilim olarak ilk ileri süren ve adlandıran alman düşünürü Alexander Baumgarten’dir. Baumgarten’in verdiği anlamda estetik, duyusal bilginin bilimidir,

(21)

konusu duyusal yetkinliktir. Gerçekleştirmek istediği de güzel üstünde düşünme sanatıdır. Bununla beraber estetik bir felsefe kolu olarak alman düşünürü Immanuel Kant ile önem kazanmıştır.

Estetik, insanın dış dünyaya gösterdiği, “güzel” ve “çirkin” sözcükleriyle dile gelen tepkileriyle ilgilidir. Ama “güzel” ve “çirkin” terimlerinin kapsamları belirsiz, anlamları da öznel ve görelidir. Üstelik etkileyici bir doğa görünümüyle ilgili gözlemlerde ya da sanat eleştirilerinde kullanılan nitelemeler yalnızca güzel ve çirkinle sınırlı değildir; anlamlı, dengeli, uyumlu, ürpertici, yüce gibi bir dizi başka kavram da değerlendirmeye girer. Estetik kuramı, bir yandan güzelin yalnızca öznel olmayan, nesnel bir içerik de taşıyan bir tanımını yapmaya, bir yandan da bu değişik terimler arasındaki bağıntıları belirlemeye çalışır. Temel sorunları ise estetiğin öznesine, estetiğin nesnesine ve estetik yaşantıya ilişkindir (Hançerlioğlu, 1980: 81).

Estetiğin görevi, bulanık ve karmaşık olan duyusal bilginin mükemmelliğini araştırmaktır. Duyusal bilginin mükemmelliği güzellik adını alır. Buna göre, estetiğin asıl konusu güzelliktir. Estetiğin konusu içine yalnız güzellik ve estetik değerler girmez, sanat da girer. Çünkü sanatın amacı da sanat eserlerinde güzelliği ya da estetik değerleri ortaya koymaktır.

Estetik, güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu açıklamadır. Estetiğin yöneldiği şey, doğruluğu amaçlayan mantığın tersine, güzelliktir; duyusal olanın bilgisinin yalnızca güzellikle olan ilgisini ele alır. Güzelliğin felsefesi olarak ortaya çıkan estetik, insan tarafından yapılmış olan ya da doğada bulunan güzel şeylere yönelir; bizim güzel diye nitelediğimiz bu şeylerle ilgili tecrübelerimizde ve yargımızda söz konusu olan değerleri, tavırları ve standartları analiz eder.

Platon'dan Hegel'e kadar, güzel kavramının estetik spekülasyonların merkezinde yer aldığı görülür ki, bu açıdan, haklı olarak felsefi estetiğin felsefe tarihi içinde sürekli bir geleneğe sahip olduğu söylenebilir. Yani estetik'e ilişkin felsefi çabalar, estetik adı altında özel bir felsefe disiplini altında toplanmazdan önce de, çok eski bir geçmişe sahip bulunuyordu. Estetik, sanatı inceleyen felsefe dalıdır. Sanat da felsefenin bir konusu, bir disiplinidir. Sanata felsefe açısından yaklaşım sanat felsefesini oluşturmuştur. Sanat felsefesinin temel sorusu, sanatın nasıl bir etkinlik olduğudur.

(22)

Sanat felsefesi sanatın, beğenilerin, sanat eserinin özünü ve anlamını konu alır. Sanat felsefesi estetiğin bir bölümüdür. Yalnız insan etkinliği sonucu ortaya çıkan sanat ürünlerini değerlendirir. Estetik ise, sanatın yanında doğadaki ‘güzeli’ de kapsamına alır. Sanat felsefesinde, sanat eserlerinin nasıl oluştuğu üzerine değişik yaklaşımlar oluşmuştur (Sevin, 2010: Estetik Felsefe).

(23)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: DÖNEMLER

3.1. Rönesans Dönemi

İtalyanca “rinascimento” sözcüğünden kaynaklanan bu terim, dilimizde “yeniden doğuş” anlamına gelmektedir. Rönesans genelde, 14-16. yüzyıllarda İtalya’da klasik modellerin etkisi ile sanat ve yazın alanındaki canlanış olarak tanımlanır. Daha 1550’de, sanat tarihçiliğinin öncüsü sayılan Giorgio Vasari (1511-1574), sanat alanındaki bu canlanışı tanımlamak için “rinascita” sözcüğünü kullanmıştır. Ama deyim bugünkü anlamda kullanımını, büyük oranda Jacob Burchardt’ın ilk kez 1860’da basılan “İtalya’da Rönesans Kültürü” adlı yapıtına borçludur. Rönesans, Burchardt’ın da değindiği gibi, İtalya’da yalnız sanat alanında görülmez; sosyal yaşantının bütün dallarındaki hareketliliği, canlanışı içerir.

Rönesans günümüzde klasik Avrupa sanatını başlatan dönem olarak benimseniyor. 15. yüzyıla değin Avrupa’da Ortaçağ’ın sembolik dünya görünüşü egemendi. Soyut, tartışmaya kapalı bir düşünce sistemi söz konusuydu. Bu durum, doğal olarak sanata da yansımıştı. Daha çok Kutsal Kitap’tan alınan konular, şemalara bağlı ve sembolik bir dille anlatılıyordu. Daha da önemlisi, Ortaçağ’ın sanat dalları arasında Güzel Sanatlar diye adlandırdığımız resim, heykel ve mimari yer almıyordu. Ortaçağ’ın “Yedi Sanat”ını (Trivium ve Quadrivium) Diyalektik (mantık), Gramer, Retorik (söylev sanatı) ve Aritmetik, Geometri, Astronomi, Armoni (genel anlamda müzik sanatı) oluşturmaktaydı. Resim ve heykel ise zanaatla ilgili görülüyor, bu alanlarda çalışanlar da zanaatçı olarak adlandırılıyordu.

15. yüzyıldan itibaren ise düşünce alanında, İlkçağ anlayışının etkileri görülmeye başlanır. Büyük düşünürlerin yapıtları İtalyancaya çevrilir, İlkçağ mitolojisindeki öyküler Hıristiyanlığa uyarlanır. Bu arada resim, heykel ve mimari, yapılan kuramsal çalışmaların da etkisiyle sanat niteliği kazanmaya başlar. İlkçağ felsefesinin de etkisiyle, insanı “Küçük evren” (micro cosmos) olarak gören hümanist anlayış gelişir. Bu değişim, ekonomik bir temele de dayanmaktadır. Zenginleşen kent dükalıklarında klasik sanat eğitimi görmüş patronların egemenliği, Rönesans’ın oluşmasında hayli etkili olmuştur. Özellikle Rönesans’ın beşiği Floransa’daki Medici ailesi, sanatın en büyük koruyucusuydu. Çeşitli alanlarda pek çok sanatçıyı barındıran Floransa, bir

(24)

bankerlik merkezi haline gelirken kuzeyde Venedik de özellikle doğuya açık deniz ticaretinin en önemli limanı olmuştu. Sanatsever prenslerin de desteğiyle sanatçılara tüm olanaklar sağlanıyor, Roma’da İlkçağ kalıntıları üstüne kazılar yapılıyordu. Bu kazılarda çıkan buluntular prenslerin saraylarında sergileniyor, sanatçılar bunlardan yararlanıyorlar, İlkçağdaki oranlar ve düzenler konusunda çalışmalar yapıyorlardı. Euclid’den beri bilinen “Altın kesim”, 15. yüzyılda sanat yapıtlarının temel ilkesi durumundaydı (Atasoy, Tükel, 2010: 1).

“Yeniçağın mantığı önce resim sanatında biçimlenmeye başladı. Öbür dünyanın, mekânsız temsili biçimlenmesine, Rönesans’ta mekân anlatımında kullanılan perspektifin gereği yoktu. Çünkü Yeniçağda bakış, insanın görüş açısıydı ve bu bir noktadan bakışa dayalı optik görüntüyü oluşturan perspektife gereksinim duyuluyordu. Böylece doğa görüntüsü, biçimlenecek nesne oluyordu. Bu nedenle Rönesans, yenidünya görüşüne paralel olarak, bilimsel perspektifi ortaya getirecekti” (Turani, 1990: 346)

3.2. Maniyerizm Dönemi

Diğer adı üslupçuluk olan Maniyerizm, 1520 ile 1580 yılları arasında Avrupa’da belirmiş sanat üslubunun adıdır. Rönesans'a karşı hareket olarak ortaya çıkmıştır. Rönesans'ın estetik algısına tepki niteliğindedir. Rönesans'ın getirdiği geleneksel üslubu yadırgayan ve sonraki akımların da ortaya çıkışını hızlandıran Maniyerizm, İtalyanca'da "tarz" ve "üslup" anlamına gelen "Maniera" sözcüğünden türemiştir. Osmanlıcada, "tasannuculuk" kelimesi ile tanımlanan bu akım, "yapmacıklı üslup" manasına da gelir.

Maniyerizm sözcüğünün ilk kullananlar, dönemin Alman sanat tarihi uzmanlarıdır. Rönesans dönemi ile Barok dönem arasındaki sanatçıların eserlerini tanımlamak için kullanılmıştır. Bu nedenle, bu akım bir geçiş akımı olarak da görülür.

Maniyerizm, klasik kuralları ve klasik öğeleri yerle bir etmiş olmasına rağmen klasik bir üslup olarak kabul edilir. İlk dönemleri geçiş dönemi olmasının da verdiği karmaşa nedeniyle, Rönesans'ın son döneminden zor ayırt edilir. Ancak, sonraki dönemlerindeki biçim keskin farkları, bu dönemi hem Rönesans'tan, hem Barok

(25)

döneminden hem de sanat tarihinin belli başlı pek çok akımından kolayca ayrılmasını sağlar.

Maniyerizm’de, ideal ve klasik olanın yerine deformasyona uğramış figürler, abartılı ve orantısız insan formları vardır. Rönesans'ın ölçülü, uyumlu ve oranlı figürleri artık yoktur, onun yerine abartılı, havada uçuyor hissi veren, bozuk, orantısız ve biçimsiz figürler görülür. Örneğin, Maniyerizm akımı dâhilinde yapılmış resim ve heykel eserlerinde baş, vücuda göre daha ufak olur, boyun kol ve eller ise daha uzundur. Tüm bu değişiklikler, bilinçli olarak yapılır. Bozulma, yeniyi, olağandışını aramak için bilinçli olarak yapılmış bir müdahaledir.

Uyumsuz öğelerle bezenmiş, devinim halindeki Maniyerist resimlerde, anlatılanın açık bir şekilde anlaşılması zordur. Bu özgün stil, sanatsal nitelik arayışındadır ve bu nedenle resmin tüm öğeleri birbirine karışır.

Maniyeristler, içinde bulundukları devrin kendileri üzerindeki etkisini eserlerine yansıtır. Eserlerinde, yaşanan huzursuzluk ve karamsarlık net olarak hissedilir. Rönesans döneminin parlak ve canlı renklerinin yerini, ışık ve renk oyunlarıyla süslenmiş soğuk ve mat renkler alır. Genellikle tek bir eserde, Rönesans'taki tekil manzara görüntülerinin aksine, birden fazla mekân kullanılır. Bu mekânlara, irrasyonel kompozisyonlar, teatral ışıklar, arasında bir bağ bulunamayan renk ve konular eşlik eder.

Maniyerist eserler, farklı zevklerden, ikilemlerden, yapmacıklıktan, kimi zaman aşırılık ve gariplikten ilham alır.

Eskinin kalıplarından sıyrılma, kişisel yorumlar, çok serbest ve çok özgün duruşlar, yenilik arayışı ve "bilinçli bozulma" bu tarzın en mühim özelliklerindendir. Bu durum, başta anlaşılmamış, dönemin sanatçıları işinin ehli olmayan, sanatı beceremeyen, yalnızca taklit eden ve bu konuda başarısız olmuş insanlar olarak kabul edilirler. Stillerini bilinçli olarak geliştirdikleri, Rönesans'ın kusursuz insan anatomisini ve denge kurallarını özellikle deforme ettikleri çok sonra anlaşılır.

(26)

Tüm bu özelliklerle, Maniyerizm, kuralların ötesine geçmiş ve dolayısıyla resmin daha da bireyselleşmesini sağlamış bir akım olarak kabul edilir. Maniyerizm, klasik güzellik anlayışına da bir başkaldırı niteliği taşır (Kutluay, 2016: 1).

3.3. Barok Dönemi

Barok çağı, genelde tarihçiler tarafından 1600’den 1750’ye kadar süren dönem olarak tarihlenir. Sanatsal tarz, Protestan Reformları ve Katolik Karşı Reformların arka planına karşı, gelişmesi itibarı ile farklı özelliklerin birbiriyle yarışması yüzünden tüm Batı Avrupa’da yayıldı. Barok sanatı, genelde teatral, duygusal olarak hitap eden, dinamik ve huşu uyandıran bir tür olarak tarif edilir.

“Barok” kelimesi, “şekli bozuk inci” anlamına gelen Portekizce bir kelimeden doğmuştur. Bu, kabaca 1600’den 1750’ye kadar süren dönemin sanat, mimari ve müziği için uygun bir semboldür. Zıtlıkların – sanatta açık ve koyu renkler, pürüzsüz ve bozuk yüzeyler arasında ve müzikte gürültülü ve yumuşak, hızlı ve yavaş arasında - çağıydı. Başlangıçta karmaşık Rönesans müzikal tarzının bir sadeleştirmesi ve sonraları tüm önceki düşünce akımlarına çok büyük bir meydan okuma gibi görünen yeni estetik yapıların süslemesi olarak karakterize edildi.

İtalya ve diğer Katolik ülkelerdeki Barok sanatının çoğu, Protestanlığa doğrudan bir yanıttır. Martin Luther ve takipçileri, Roma kilisesini aşırı şatafatlı olması ve görsellere olan aşırı saygıyı yaygınlaştırması yüzünden eleştirmişlerdi. Katolik yetkililer, ibadet görsellerinin kullanımını savunarak yanıt verdiler, ama sanatçıların İncil’deki olaylarla açıkça, canlı ve gerçekçi bir şekilde ilgi kurduran resimler yaratmalarının ve daha katı kısıtlamaları takip etmelerine zorlanmaları gerektiğine de karar verdiler. Böylesi görsellerin inananların içindeki Tanrı’ya hürmeti beslemeye yardımcı olacağını düşünüyorlardı. Diğer yandan mimarlık, asi Protestan mezhepler üzerindeki papalığın gücünü ve zaferini övmeliydi.

İtalya’daki en büyük Barok projesi, yeni St. Peter Kilisesi’nin tamamlanmasıydı. Bu, oldukça fazla işbirliği içinde oluşturulan bir projeydi. Ünlü heykeltıraş ve mimar Gian Lorenzo Bernini (1598-1680), tüm kilisenin heykel programını denetledi ve öndeki oval sıra sütunlu verandayı tasarladı. Carlo Maderno (1556-1629) dış cepheyi yaptı. Çok çeşitli barok ressamı, iç alandaki sanat eserlerini yaptılar (Özlü, 2016: 1)

(27)

Barok, Hollanda gibi Protestan ülkelerde biraz farklı bir yön aldı. Orada papalıktan veya yöneten aristokrasiden ziyade genç cumhuriyeti yüceltmek için kullanıldı. Bu, aynı zamanda 17. yüzyılın en ünlü iki Hollandalı sanatçısının – Rembrandt van Rijn (1606-1669) ve Jan Vermeer (1632-1675) eserlerinde de görülebileceği gibi atmosfer etkilerine ve resimde insan duygusuna gösterilen daha büyük bir ilgiye yol açtı. Protestan İngiltere’de, Barok Sir Christopher Wren’in (1632-1723) mimarisinde, özellikle 1675 ile 1710 arasında yapılan yeni St. Paul Katedrali için yaptığı tasarımla şöhreti yakalamıştır.

Barok resim sanatı ülkelere göre farklılık gösterir. Resimlerde portreler, natürmortlar, mitoloji, günlük yaşamdan alınan sahneler ve dini konular işlenmiş, manzaralara önem verilmiştir. Figürlü kompozisyonlarda belirli bir düzen yoktur. Havada uçuşan, savrulan figürlerin anlık görüntüleri, eğri bir çizgi oluşturacak biçimde resimde yer alır. Kuvvetli ışık, gölgeler oluşturarak duyguyu ve hareketli anlatımı güçlendirir. Figürlerin konturları gölge içinde kaybolmuş ve sınırlar eriyerek yok olmuştur. Kubbe ve tavanlardaki dekoratif amaçlı resimler sonsuzluk duygusu uyandırır, bu yönüyle mimariyi tamamlayan bir öğe durumundadır. Ayrıca çiçek ve meyvelerin belirli bir düzende yer aldığı natürmortlar, bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Dönemin sanatçısı eserlerinde acayipliği, orijinalliği, yeniliği ve cüretli olanı seçmektedir. Tavan resimlerinde kullanılan göz alıcı ve göz aldatıcı resimler ile sonsuzluğa giden mekân tasviri sağlanıyordu. Gerçek olmayan mekânlar gerçek olana eklenerek hayal ile gerçek bütünleştiriliyordu.

Barok resimde önemli tekniklerden biri, iç mekân duvarlarının gözü aldatacak biçimde süslenmesidir. Bu devrin sanatçıları sarayların ve kiliselerin duvarlarında ve özellikle tavanlarında, seyircide duvarlar ya da tavan sanki hiç yokmuş ya da en azından heyecan verici bir biçimde dışarıya açılıyormuş izlenimini uyandıracak büyük ve hareketli sahneler resmediyorlardı. İhtişam, hareket, coşkunluk, teknik beceri ve alışagelenden kurtulup sonsuzluk fikrini vermek için resmi yandan kısaltarak vermek gibi Barok devrin en çok dikkati çeken özelliklerinin hemen hepsini bu tür resimlerde bulmak mümkündür (Noah, 2012: 117).

(28)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DÖNEMLERE GÖRE RESSAM

ANALİZLERİ

4.1. Rönesans Dönemi’nde Anatomi Estetiği Bağlamında İncelenen Sanatçılar

Rönesans Dönemi’nde bilimsel araştırmaların da ışığında anatomi hakkında pek çok yeni bulgular edinilmiş ve bu resim sanatına yansımıştır. Anatomi estetiğinin dönemin resim anlayışında merkezi konumda olması gerektiğini düşünen ve bu yönde icra eden sanatçılar olduğu görülmektedir.

Ortaçağ’da toplumsal olarak insan vücuduna çok az ilgi vardır ve beden ruh için geçici bir gemi olarak görülür. Günahın kaynağı olan vücut günahkâr olarak kabul edilir. Fakat ressamlar sanat estetiği kaygısından dolayı insan bedenine ve incelemesine daha titiz önem gösterirler. Ressamların bu kaygısı anatominin resim estetiği için önemini gösteriyor. Derinin altındaki kasları anlama ve yorumlama onların resimleri için son derece önemlidir.

Rönesans döneminde insan anatomisini öğrenmenin en iyi yolu sadece vücudun dışına bakmak değil, anatomiyi otopsi ile incelemektir. Katolik Kilisesi otopsiyi yasaklamış olsa da, sanatçılar ve bilim insanları anatomiyi iyi anlayabilmek için cesetlere otopsi yapmışlardır. Rönesans sanatçıları, insan vücudunun iç işleyişleri konusunda uzmanlaşmış bilgi edinmek istemişlerdir. Sanatçılar insanın ideal ölçülerini bulmak için çeşitli ölçümler yapmışlar, insan figürü için birimler belirlemişlerdir. Bu birime genel olarak KANON denmiştir. Kanon’u “insan figürü çiziminde kullanılan orantılar ve bunların birbirleri ile olan ilişkilerini içeren bir kural ya da sistem” olarak tanımlamıştır. Kanonun bir ölçü birimine karşılık gelen ölçü ise Modül olarak tanımlanmıştır. Rönesans’tan beri kullanıla gelmekte olan modül, insan başına ölçüt olan bir yüksekliktir (Ertaş, Keser: 2016: 1)

4.1.1. Sandro Botticelli (1445-1510)

Botticelli 1445’de Floransa’da dünyaya geldi. Çoğu zaman büyük madalyonlar (tondi) içine yerleştirdiği, zarif ve özgün kompozisyonlar yaratmasına fırsat veren

(29)

Manolyalar yapmıştır, (Şamdanlı Madonna, Berlin; Magnifat Madonna’sı, 1485, Uffizi; Narlı Madonna, 1487;Uffizi).

Son yapıtlarında daha sert bir anlatımcılık çabası ve yer yer Floransa’da Savonarola’nın vaazlarıyla yaratılan ahlak bunalımının etkileri sezilir. Ayrıca figürlerindeki yoğun anlatım gücü çizgilerindeki kesinlikle dikkati çeken desenleri ile İlahi Komedya’yı resimlemiştir. Rönesans resim sanatının gelişmesinde Botticelli’nin büyük payı vardır.

Resim 2: Venüs’ün Doğuşu – 1486, 172x278 cm, (Goumbrich-2007:265), Florence, Gallerie degli Uffizi, Italy.

Resim 1: Madonna of the Pomegranate – 1487 (sanal, 2016), Florence, Galleria degli Uffizi, Italy.

(30)

Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” isimli tablosunda kendi tarzından ödün vermemiş, belirli noktalarda gerçekdışı duruş ve biçimler yaratırken özgünlüğünü korumuştur. Venüs’ün standart insan ölçülerinden fazla uzun olan vücut oranları, imkânsız biçimde aşağıda duran sol omzu, Zephyr ve Chloris’in tuhaf sarılma şekli Botticelli’nin kendine özgü tarzına dair ayrıntılardır. Resimdeki figür merkezli estetik kaygısı hemen her tablosunda görülmektedir.

“Botticelli, Pollaiuolo’nun başaramadığını başarmıştır. Resminde mükemmel uyumlu bir kompozisyon vardır. Ama Pollaiuolo, Botticelli’nin bunu, kendisinin korumak için bin bir özen gösterdiği bazı duruşları ileri sürerek yaptığını ileri sürebilirdi. Botticelli’nin figürleri daha az kütlelidir ve bunlarda Pollaiuolo’nun ya da Massaccio’nun figürlerinin çizim doğruluğu yoktur. Botticelli’nin kompozisyonunun zarif hareketleri ve ahenkli çizgileri, Ghiberti’nin ve Fra Angelico’nun Gotik geleneğini, hatta belki de XIV. Yüzyıl sanatının - Simone Martini’nin “Meryem’e Müjde”si ya da Fransız Kuyumcunun yapıtı gibi: “vücudun zarif dalgalanışı ve kumaş kıvrımlarının nefis dökülüşüyle” dikkatimizi çeken – yapıtlarını hatırlatıyor. Botticelli’nin Venüs’ü o denli güzel ki boynunun doğal olmayan uzunluğunun, aşağı sarkan omuzlarının, sol kolun vücuda garip bir şekilde bağlanışının farkına bile varmıyoruz. Veya şöyle diyebiliriz: Çizgi zarifliğini elde etmek için, Botticelli’nin doğaya karşı bu kadar özgürce davranışı, tasarımın güzelliğini ve ahengini artırıyor; çünkü böylece, Venüs’ün Gök’ten bir armağan olarak kıyılarımıza taşınmış, son derece yumuşak ve zarif bir varlık olduğu izlenimini güçlendiriyor” (Gombrich, 2007: 264).

“Dikkat edilirse bu anlatım, bu döneme kadar İtalyan Quatrocento’sunda görülmüyordu. Böylece Botticelli’nin antik değerleri kendi değerlerinin anlayışıyla birleştirdiğini ve lirik, efsanevi bir konu yarattığını görüyoruz. Neşe ve dünyevi etüt, onun, eserlerinde değer verdiği değerler oluyor” (Turani, 1990: 369).

(31)

Resim 3: Nastagio degli Onesti'nin Konukseverliği– 1487, (sanal, 2014), 138x83 cm, Museo del Prado, Madrid.

Botticelli gerçekçi resme hareket anlayışını geliştirmiştir. Öte yandan hastalık derecesine varan zarafet duygusu, yapıtlarına, kendine özgü şiir dolu bir hava verir. Seçtiği konular ve renklerdeki uyumla, doğayı yansıtmaktan çok, kendi duyuş tarzını gerçekleştirmeye çalışmıştır. Botticelli bu bakımdan Rönesans’ın ilk bölümünü kapayarak, sanatta bireyciliğin zaferini haber verir.

Eserlerinde insan figürlerini gerçeğe çok yakın resmetmekle birlikte kompozisyonlarına anatomi bağlamında estetize etmektedir. Bunun nedenlerinden birisi 149’lı yıllarda Floransa’yı kasıp kavuran ikonoklast öfkedir. Etkileyici Katolik rahip Girolano Savonarola, resimler de dâhil olmak üzere insanların dikkatini Tanrı’dan uzaklaştıran “utanmaz” mülklerin yakılmasını teşvik etmiştir.

Resimlerinin ana unsuru figürler olmasına karşın, Botticelli, figürlerini o denli zarif resmeder ki figürler estetiği temsil eden semboller haline gelir.

Doğal, ruhsal ve zihinsel birliktelikle entelektüel boyut kazanan, dekoratif, etkileyici, estetik ve alegorik yönü güçlü bir anlatıma sahip resimde figürler sihirli ortamdan doğanın içine atlamak ister gibiler. Konu antik dünyadan olsa da düşünce ve aktarım Rönesans’a özgüdür. Floransalıların doğaya ve insana yöneldiği hümanist yaşamında neşe, mutluluk, güven gibi duygularını dile getirir. Yeni Platoncu anlayışa uygun güzellik kavramı, kutsal ve felsefi aşk, iyimserlik, yaşam sevinci ve tazelik hissedilir. Bilimsel gözlemin önem kazanması doğanın incelenmesine yol açar. İnsan doğanın bir parçasıdır, bireydir, özgürdür, kendine güvenir, kişiliğini önemser. Resim biçim ve içeriğin bütünleşmesi yönünden de başarılıdır.

(32)

Botticelli’de renk ve özellikle çizgi ön plandadır. Resme canlılık getiren ateşli ve atılgan çizişi aynı zamanda tarzını da belirler. Mavi, sarı, kırmızı, yeşil, beyaz sınırlı ve lokal olarak bir denge içindedir. Figürler anıtsal ve hacimli, kumaşlar kıvrımlıdır. İfade yoğun ve kontrollüdür. Karakterler genellikle melankolik ve düşüncelidir. Yalınlık, geometrik kurgu, narin ve yumuşak çizgiler, simetri, inandırıcı bir doğa, sevgi ve güzelliğin önemsendiği gösterişsiz bir şiirsellik onun sanatının özelliklerindendir (Yılmaz, 2011: Lebriz Sanal Dergi)

Resim 4: Bahar Alegorisi, (1477-1482), Florence, Gallerie degli Uffizi, Italy.

4.1.2. Leonardo Da Vinci (1452-1519)

1480’lerin ortaları Leonardo da Vinci’nin hatırı sayılır envaitürlü bilimsel çizimler yaptığı yıllar olmuştur. 1480’lerin sonlarında ilk kez insan vücudunun oranları, anatomi ve fizyoloji konularında da kapsamlı çalışmalara imza attı. Leonardo'nun ilk gerçek anatomik çalışmaları ilk Milano yıllarına dayanır. İnsan kafatasının boyutları ve beyin karıncıkları üzerine çalışmaları bu döneme rastlar.

İkinci Milano döneminde Leonardo’nun anatomik çizimleri resimlerinin önüne geçmiştir. Anatomiye daha fazla mesai ayırmaya başlamıştır. İlk Milano dönemindeki anatomi çizimlerinin tersine daha çok insan vücudu ile kesik ve parçalanmış organlara yer vermiştir. Kesitlerle, ayrıntılı görünüşlerle ve farklı açılı çizimlerle anatominin detaylarını ortaya çıkarmıştır.

(33)

Yüksek Rönesans sanatçıları, her şeyin merkezine insan ve insan edimini yerleştiren hümanist felsefeyi benimserler. Bu dünya görüşü Leonardo Da Vinci’nin çizimleri ve anatomik çalışmaları ile ortaya konur. Vitruvius Adamı olarak bilinen insan figürünün oranları çiziminde bu felsefeyi bulmak mümkündür (Farthing, 2014: 173).

Leonardo, portrelerinde ve kompozisyonlarında daima ruhtan bedene, içten dışa gider ve bize duyguları hareketlerin ve çehrenin dili ile kuvvetle hissettirir. Resimde, insan ruhuna, ruhun ışığına en çok yaklaşan sanatçı Leonardo Da Vinci'dir (Yetkin, 1945: 639).

Resim 5: Vitruvius human, 1492, 35x26 cm, (sanal), Windsor Castle, England.

(34)

Leonardo Da Vinci anatominin estetiği dışında bilimsel araştırmalar da yapmıştır. Görme sistemi, sinirler, beyin, tendonlar, kaslar ve iskelet sistemleri üzerine incelemelerde bulunduktan sonra uzun süre bu alanda çalışmamıştır. Fakat hayatının sonuna doğru, Fransa Kralı XII Louis kendisine eşlik etmesini ister. 1508 yılından sonra insan vücudunun nasıl çalıştığı ile ilgili deneylerine devam etmiştir. Hareket, ağırlık, kuvvet ve perküsyon olarak sınıflandırılan dört kuvvet üzerine araştırmalar yapmıştır. Çalışmalarında otuza yakın kadavra kullanmış, notlarında farklı vücutlar üzerinde yaptığı deneyleri resmederek açıklamıştır. Kalp için mükemmel çalışan bir cesedi keşfetmek için yollar bulmak çok zevkliydi. Organlara balmumu enjekte ederek ileride saklardı, garip huylarından biri pazu kaslarına duyduğu hayranlıktı, bu kas sistemini birçok kez resmetmiştir (Nicholl, 2008).

Leonardo Da Vinci estetik ve güzellik anlayışını her yönüyle geliştirmek isteyen bir ressamdı. Bunun için kendisinden önceki anlayışlar üzerine de sıkça kafa yorup onları geliştirmenin yollarını aramıştır.

“Bir başka yenilik ise gerçeğin gözlemidir. Quatrocento’da gerçek, yeni bulunmuş bir görüştü. Bu bakımdan XV. Yüzyıl sanatçısı, gözünün altındaki her şeyi tespit ediyordu. Kısaca bir nesnenin ayrıntıları, bir Quatrocento ressamınca saptanacak öğeler olmaktadır. Çünkü ressam kendini, “doğanın bir hizmetkârı” saymaktadır. Oysa Leonardo, “doğanın hâkimi” olmak istiyordu. O gözünün altındaki her şeyi anlamak yerine, esas olanı, anıtsal olanı alıyordu. XV. yüzyıl, bir şeyin ne olduğuyla, XVI. Yüzyıl ise değerli olanla ilgileniyordu. Leonardo, kendinden öncekilerin sürdürdüğü yüz etütlerini geliştiriyor ve sıradan çehrelerden ilk karikatürleri, olmayan tipleri, ideal güzelliği ortaya koyuyordu. Böylece her zaman değerli olacak ebedi ve ezeli güzelliğe ulaşıyordu.

Olgun Klasiğin Quatrocento’dan ayrılan en önemli özelliklerinden biri, arka plandaki manzarada belli oluyordu. XV. Yüzyılda gerek Hollanda ve Felemenk’te, gerekse İtalya’da portrelerin fonlarında doğadan gözlemlenmiş açık kır ve kasaba şehir görüntüleri saptanmıştır. İşte doğadan alıntılanan optik görüntülü kır ve kent resimleri, olgun-klasik dönemde görülmez. Örneğin; Leonardo’nun Evliya Anna’da ya da Mona Lisa’da görülen fon resmi, herhangi bir yerden yapılmış herhangi bir açık hava resmi

(35)

değildir. Leonardo resimlerinin zeminini meydana getiren o kayalıklı açık hava resimlerini, kendi hayalinden bulmuştur. Bu çağın sanatı her ne kadar görüneni yansıtıyorsa da, bunlar tamamen yaratıcı hayal gücünden bulup çıkarılmış bir görüntü kompozisyonudur. Bu yeni resim anlayışı eğer bir formüle indirgenmek istenirse Quatrocento’nun gerçekliği bir idealizme dönmüştür, denilebilir” (Turani, 2014: 374).

Resim 7: St. John the Baptist, (1513-1516), 69x57 cm, (sanal,2016), Luvre Museum, Paris.

Leonardo Da Vinci anatomi üzerine olan düşkünlüğünü sadece bilimsel anatomi araştırmaları ile tatmin etmemiştir. Resim sanatında anatomi üzerinden şekillendirmek istediği estetik algısını geliştirmek için birçok araştırmalar yapmıştır ve bu araştırmalarını eserlerinde kullanmıştır. Bunlardan en çok bilineni sfumato tekniğidir. Rönesans döneminde ressamlar figürlerin estetiğini ya da tablonun atmosferini geliştirmek için çeşitli denemeler yapmışlardır. Amaçları figürlerin daha çok ön plana çıkmasını sağlamak, manzara içinde eriyip gitmesini önlemek ve daha büyük bir estetik algıya ulaşmaktır.

“Ressamlar, bu zorluğu aşmak için çeşitli yollar denediler. Örneğin Botticelli, saçların dalgalanmasını ve giysilerin uçuşmasını vurgulayarak, figürlerinin dış katlarını yumuşatmaya çalışır. Fakat sorunun doğru çözümünü yalnız Leonardo buldu.

(36)

Ressam bazı şeyleri seyircinin hayal gücüne bırakmalıdır. Dış hatlar çok katı çizilmez ve biçim, sanki gölgede kayboluyormuşçasına gölgede bırakılırsa, her türlü katılık ve kuruluk izlenimi yok olacaktır. İşte Leonardo’nun İtalyanlar tarafından sfumato adı verilen ünlü buluşu budur. Yani bir formun diğeriyle kaynaşmasını sağlarken, daima hayal gücümüze bir şeyler bırakan, bulanık dış hatların ve yumuşak renklerin kullanıldığı “erime” tekniği.

Mona Lisa’da, onun gizemli etkisini biraz anlayabiliriz. Leonardo, sfumato yöntemini büyük bir dikkatle kullanmıştır. Bir insan yüzü çizmek girişiminde bulunan herkes, şunu bilir ki, bizim ifade dediğimiz şey, özellikle iki noktada, ağzın köşeleri ile gözlerin köşelerinde gizlidir. İşte Leonardo da, bu noktaları yumuşak bir loşluğa daldırarak belirsiz bırakmıştır. Bu nedenle biz, “Mona Lisa”nın nasıl bir ruh durumuyla bize baktığından tam olarak emin olamayız. Yüzündeki ifade her defasında elimizden kaçıyormuş gibidir. Bu yüzden dikkatimiz, tablonun sol tarafına odaklanınca, kadın bize daha uzun boylu ve dik görünüyor. Yüzü de, odaklandığımız yere göre değişiyor, çünkü yüzde bile iki yan, bir biriyle aynı değil” (Gombrich, 2007: 303).

Leonardo Da Vinci’nin anatomi üzerindeki bu arayışları, denemeleri resimde yakalamak istediği estetik algının tamamen insan anatomisi üzerinden şekillendirme gibi bir çabasının olduğunun göstergesidir.

Resim 8: Mona Lisa, (1503), 77x53 cm, (Rynck-2016:107), Louvre Museum, Paris.

(37)

“Leonardo’dan önce aslına sadık portreler keskin, net hatlarla gösterilmekteydi. Oysa bu resmin gücü, belirsizliğinde, bulanıklığında ve kararsız konturlarında yatmaktadır. Tabii ki her şey o gülümsemeyle başlar: Ne tür bir gülümsemedir bu? Kadının ağzının ve aynı şekilde gözlerinin köşelerindeki gölgeler sorunun cevabını belirsizleştirmektedir. Bu, modelin ruh halini, etkileyicilik potansiyelini de genişleterek yoruma açmaktadır. Leonardo yüz hatlarının kenarlarını gölgelerle yumuşatarak esere gizemli bir ifade veren ve sfumato olarak bilinen bir teknik icat etmiştir. Leonardo, incelikli ve şeffaf ışık etkileri uygulamak suretiyle resimsel bir devrim yapmıştır. Bu gülümseme Leonardo’nun diğer çalışmalarında da yinelenmektedir” (Rynck, 2016: 106).

Leonardo, yaşadığı dönemin özelliklerinden etkilenmekle yetinen bir sanatçı değildir. Rönesans, çağ itibariyle bilimsel arayışların sanat ile iç içe geçtiği ve hatta bilimsel bulguların sanat ile ifade edildiği bir dönemdir. Leonardo da bilimsel merakını sanat ile iç içe harmanlamıştır fakat resimlerinde bir kavram olarak “estetik” olanı aramış, daha da ileri taşımak için çaba sarf etmiştir. Rönesans Dönemi “İnsan”a olan merak, insanı arayış, bilimsel araştırmaların temelini oluşturduğu gibi resmin de temeli haline geldiği bir çağdır. Resmin, heykelin merkezinde de insan vardır. İnsanı keşfetme arayışı bilimsel olduğu kadar sanatsal temelde de devam eden bir arayıştır. Bu nedenledir ki insan anatomisi bilimsel bulgular elde etmek için araştırıldığı kadar, sanatsal ilerleme için de elzemdir. Bu arayış Rönesans resminde ideal güzellik kavramı yaratmıştır. İdeal olan her şey doğrudur ve doğru olan her şey de güzeldir.

Leonardo Da Vinci kadavralar üzerinde yaptığı araştırmalar, çizdiği taslaklar yardımı ile bilimsel anatomi hakkında ciddi bir bilgi edinmiştir. Edindiği tüm bu bilgileri resimlerinde kullanarak ideal insan ölçülerine ulaşmış ve gerçekçi insan figürleri elde etmiştir. Resimde elde ettiği bu ideal insan çizimlerini daha estetik hale getirmek için birçok araştırmalar yapmıştır. İnsan bedeninin en karakterize yerlerini karikatürize çizdiği deneyleri bu zaman dilimine denk gelmektedir.

(38)

Resim 9: Karikatür

Araştırmalarında insanı daha estetik resmetmenin yollarını aramıştır. Kendisinden önceki İtalyan ustalar insanı anlatmak istedikleri hikâyeye uygun resmetmeyi resimde amaca ulaşma olarak görmekteydiler. Leonardo, daha etkili, daha estetik resmetmek istemiştir, çünkü doğayı anlamaktan ziyade ona hükmetme isteğindedir. Bu araştırmaları sırasında çok fazla desen çalışması yapmıştır. İnsan ifadesini artırmak için karikatürize yöntemine başvurmakla kalmamıştır. İnsan anatomisini resimde ideal çizmenin yanında daha estetik resmetmek için rakursi denemeleri yapmıştır. Örneğin; oturan bir figürü tam karşıdan ya da tam cepheden resmetmek yerine çapraz duruşları denemiş ve iki diz arasındaki derinliğin figürü daha estetik göstereceğini düşünmüştür. Ya da, ayakta duran bir figürü kendisinden önceki ustalar gibi dimdik çizmek yerine hafif öne eğilen, hafif ayakları açık, dizleri kırık gibi küçük nüanslarla onları monotonluktan kurtarmanın yollarını aramıştır. Ustası Verrecchio gibi figürlerin saçlarını dağıtarak ya da kıyafetlerini rüzgârda uçuyormuş gibi savrularak resmetmek yerine kıyafetleri, bedeni gizlemeyecek şekilde resmetmeyi tercih ederek anatomiyi ve hareketi ön plana çıkarmaya gayret göstermiştir.

Resim 10: Son Akşam Yemeği, (1495-1498), 406x808 cm, (Gombrich-2007), Santa Maria delle Grazie.

(39)

Leonardo Da Vinci, kalabalık figürler kullandığı çalışmalarında figürleri bir birine çok bitişik resmetmeyi tercih etmiştir. Figürler iç içe geçecek kadar yakındır ve genellikle belden yukarısı aşırı hareketlidir. Ekseri olarak elleri bir yönü işaret ederken baş yanındaki figürlere bir şey anlatma çabasındadır. Beden hareketlerini daha çok ön plana çıkarmak için sıcak-soğuk renk zıtlıklarını kullanmaya özen gösterir. Bu sayede figürler resmin odak noktası olmakla kalmaz, teatral bir sunuma dönüşür.

Resim 11: Aziz Anne ile Bakire ve Çocuk, (1503), 168x112 cm, (sanal), Louvre Museum, Paris.

4.1.3. Albrecht Dürer (1471-1528)

Alman asıllı ressam Rönesans’ın en büyük temsilcilerinden olup taş baskı ve gravürleri ile dikkat çekmiştir. Eserlerinde Anatominin mekân ile ilişkisine çok önem veren Dürer’in İtalyan Rönesans’ından etkilendiği çok açıktır. Uzun süre İtalya’da da araştırmalar yapmıştır. Çağdaşları gibi Albrecht Dürer de resimde estetik anlayışının anatomi üzerinden şekillenmesi gerektiğini düşünmüştür. Çalışmalarında insan figürleri merkeze alınmıştır. Kendine has anatomi estetiği yaratmış ve çalışmalarını bu doğrultuda şekillendirmiştir. Leonardo Da Vinci gibi anatomi üzerine bilimsel araştırmalar yapmamış olsa da Dürer de bazı çizimlerinde insan uzuvlarının bir bölgesini çalışmıştır. Beden hareketlerinin formuna göre kompozisyonlar seçmiştir ve

(40)

anatomi estetiğini merkeze alan sanat anlayışı görülmektedir. Ustalık dönemi eserlerinde sık sık oto portre çalışmaları yaptığı bilinmektedir. Tarihte kendi portresini yapan ilk ressam olması, anatomi estetiğini merkeze alan sanat anlayışında önemli bir etkiye sahiptir.

“Tabi Dürer, Kuzey Rönesans’ının bir sanatçısı olarak Floransalı ustalardan uzak bir coğrafyadaydı. Anatomi araştırmaları hem kısıtlı hem de kendisinden önce olagelmiş bir gelenek söz konusu değildi.

Gotik sanatının hemen hemen tamamen dışa ittiği, ama şimdi tüm ilgileri üstüne çeken bir amaç vardı: İnsan vücudunu, klasik sanatın ona kazandırmış olduğu ideal güzellikte göstermeyi başarmak.

Ama bu noktada Dürer, gerçek doğanın salt taklidinin, Van Eyck’ın “Adem ve Havva”sında olduğu kadar ısrarlı bir çalışmayla ve sadakatle de yapılsa; bu çabanın, sanatın güneyde yapılmış yapıtlarındaki farklı ve şaşırtıcı güzellik kalitesine ulaşmak için hiçbir zaman yeterli olmadığını kısa bir süre sonra fark edecekti. Raffaello bu sorunla karşılaştığı zaman kafasında oluşturduğu “belirli bir güzellik kavramı”ndan yararlanmıştı. O bu kavramı klasik heykelleri ve güzel modelleri incelerken geliştirmişti. Dürer için basit bir sorun değildi bu. Dürer’in hem inceleme imkânları onun kadar geniş değildi, hem de bu gibi şeylerde ona yön gösterecek sağlam bir geleneğe ya da keskin bir içgüdüye sahip değildi. İşte bu nedenle, insan vücudunda güzel’i öğretecek o güvenilir reçetenin, o aktarılabilir kesin kuralın peşine düştü” (Gombrich, 2007: 347).

(41)

Resim 12: Otoportre, (1500), 67,1x48,7 cm, (Ulmann – 1980), Alte Pinakothek, Munih.

Bu nedenle araştırmalar yapmak ve oradaki ustaların anatomi bilgilerini ve bununla harmanladıkları estetik algısını nasıl geliştirdiklerini öğrenmek, gözlemler yapmak için İtalya’ya gitmiştir.

“Albrecht Dürer insanın iç fizyonomisini ve dış görünüşünü kavramak istemiştir. Alman sanatçılar İtalyan Rönesans’ından ne denli beslendilerse de, Alman sanatını elbette etkileyen en önemli gelişme Reform hareketi olmuştur. Reform hareketiyle birlikte Kuzey ülkelerinde dinsel içerikli resmin modası geçmeye başlamış, dinsel resim yapılmıyorsa doğal olarak portre en çok betimlenen konu haline gelmeye başlamıştır” (Ullmann, 1980: 47).

“Dürer anatomi üzerinden şekillenen estetiğe en çok önem veren Rönesans ustalarından biridir. Bu alanda birçok denemeler yapmıştır. Estetiği anatomi bağlamında daha da ilerletmenin yollarını aramıştır. Gerçek insan ölçülerinde üretilmiş ilk Âdem ve Havva betimlemesi olan eser dönem Almanya’sında da tam ölçekli ilk figürler olarak bir ilk oluşturur. Dürer’in konu ile ilgili üç yıl önce ürettiği bir diğer eseri Âdem ve Havva Gravürü’ne kıyasla bu eserdeki figürler çok daha ince ve uzun görünmektedir. Dürer, İtalya yolculuğu sonrası özellikle Venedik’te

(42)

deneyimlediği İtalyan sanatının etkisi ile döndüğü ülkesinde, Nümberg’de eseri yapmıştır. Figürlerde İtalyan sanatının verdiği ilham açıkça görülmektedir. Siyah geri plan üzerine üstlerine vuran ışıkla aydınlanmış olan figürler Dürer’in yumuşaklığı ile ortaya çıkarlar” (Ullmann, 1980: 48).

Resim 13: Âdem ve Havva-1504 (sanal-2013)

Resim 14: Âdem ve Havva, (1507), 209x163 cm, (Gombrich-2007), Museo Nacional del Prado, Madrid.

(43)

Dürer, insan vücudunu klasik sanatın ona kazandırdığı ülküsel güzellikle beraber imgeselleştirmeye çalışmıştır. Çalışmalarında ideal insan oranlarına göre biçimlenen insan vücutları ve figürlerindeki renkçi anlayış Venedik Okulu sanatçılarından etkilenmesinin ürünüdür. Bu yaklaşımı ile Dürer, Kuzey Rönesans’ın yayılmasını sağlamış ve Alman sanatçıların Gotik yaklaşımları onunla birlikte değişmeye başlamıştır.

Rönesans ile başlayan insanı arama, insanı sorgulama ve ideal olana ulaşarak insanı yüceltme anlayışı Albrecht Dürer’i de etkilemiştir. Ne var ki Almanya’da kendisinden önce gelişen bir sanat zemini olmadığı için Dürer, İtalya’daki çağdaşları gibi bir temele sahip değildir ve bu nedenle kendi yolunu çizmek zorunda kalmıştır. Doğanın insana tanıdığı ideal güzelliği aramaya kendisinden başlayan Dürer, oto portrelerinde kendisini İsa’ya benzeterek kutsamıştır. Çalışmalarında katı bir biçimleme ve titizlik göze çarpar. Özellikle elbise kıvrımları ve saçlarda ayrıntılı bir gerçeklik vardır.

Gravürlerinde ve desenlerinde özellikle çizgi formları belirgin haldedir. Köklü bir resim sanatına sahip olmayan Kuzey Rönesans’ın ona kazandırmadığı çizim geleneğini kendisinin geliştirmek istediği gayreti açıktır. İnşacı desen anlayışı ve gerek çizgi ile gerek leke ile ideal güzelliğin en duru halini yakalama girişimleri eskizlerinde görülür.

Dürer, figürlerini daha estetik hale getirmek için Botticelli gibi dağınık saçlar, aşırı kumaş kıvrımları ve havada süzülüyor gibi salınan insan figürleri çizmemiştir. Ya da Leonardo Da Vinci gibi sfumato tekniği ile sertlikleri eritmemiştir. Onun estetik anlayışı natüralist tavırda saklıdır. Dürer, aşırı ayrıntıcı titizliğin estetik olduğu düşüncesiyle yola çıkar ve gerek insan gere hayvan anatomilerinde saç, tüy, figür ve mekân ilişkilerinde titiz bir işçilik göstermiştir. Bu nedenle resimlerinin odak noktası figürler olduğu kadar o figürleri ön plana çıkaran algoritma sadece ideal orantılarla sınırlı olmamakla beraber titiz ayrıntılı resmedilmesidir.

Hayvan anatomileri konusunda da Leonardo Da Vinci’den sonra en fazla araştırmalar yapmış Rönesans ressamıdır. Hayvan anatomisi araştırmalarında ideal

(44)

anatomiyi aramak, idealize edilen anatomi üzerinden bir estetik kaygısı yaratmak Dürer’in eserlerinde en sık rastlanan örneklerdir.

Resim 15: Genç bir Tavşan, (1502), 25x23 cm, (sanal-2014), Museum of Albertina.

Resim 16: Bir Tazı -1500 (sanal)

Albrecht Dürer’in İtalya Rönesans’ından etkilenen resim temeli, insan merkezli hümanist sanat yaklaşımı, Rönesans’ın felsefi temellerini o dönem içinde Floransa sınırları dışına çıkarmayı başarmıştır. Dürer’le beraber Kuzey Rönesans’ı insan merkezli bir sanat anlayışına sahip olmuştur.

(45)

4.1.4. Michelangelo di Lodovico Bounarotti Simoni (1475-1564)

Michelangelo, Rönesans Dönemi’nin anatomi estetiğini en yalın biçimde yansıtan önemli ressamları arasındadır. Bir ressam ve heykeltıraş olarak bütün çalışmalarının merkezinde anatominin estetiği ön plandadır. Sanatını ve sanatının estetik anlayışını figüratif anlatım üzerine inşa eden Michelangelo, İtalyan Rönesans’ının en etkili isimlerindendir. Eserlerinde dönemin anatomi merkezciliği belirgin şekilde görülür. İdealize edilmiş anatominin daha estetik olduğuna inandığı için eserlerinde figürler tanrısal idealizme sahiptir. Çalışmalarında yaşlı insanlar kullansa dahi anatomiler asla cılız değildir. Kaslı, kütleli ve adalelidir. Anatominin idealize edilmesi estetik açıdan doğrudur anlayışından yola çıkarak genel kütleye önem vermiştir ve hemen hiçbir eserindeki figürlerin yüzlerinde insani ifadeler bulunmamaktadır. Bakışlar son derece durağan, ifadesiz ve donuktur. Çünkü estetik açıdan önemli olan figürlerin bedenlerindeki insani duygular değil, bedenin bizzat kendisidir. Michelangelo anatomiye o kadar önem vermiştir ki ustalık eseri kabul edilen Davut heykeli tıpçılara göre neredeyse kusursuzdur.

En önemli eserlerinden sayılan Sistina Şapeli’ne yaptığı resimlerde estetik algısı tamamen figürler üzerinden yaratılmak istenmiştir.

Michelangelo’nun her ayrıntıyı nasıl incelediğini, her figürü taslaklar yaparak ne kadar dikkatle hazırladığını biliyoruz. Michelangelo burada, kâhin kadınlardan biri için bir modelden çalışma yapmıştır. Bu çalışmada, insan vücudundaki kasların, Yunanlı ustaların döneminden beri görülmemiş bir biçimde gözlemlenmesine ve betimlenmesine tanık oluyoruz (Gombrich, 2007: 310).

(46)

Resim 17: Sistina Şapeli için taslak, Desen, Jovanovich-1971:86 (Gombrich-2007:312)

Michelangelo, yaşamının büyük bir kısmını insan vücudunu inceleyerek geçirdi; çünkü ona göre vücut ruhun fiziksel temsiliydi. Katolik Kilisesi’nden aldığı özel izinle kadavraları inceleyerek anatomi öğrendi ve bu anatomik bilgiyle sanatsal yeteneğini birleştirerek estetik bir armoni yakalamıştır. Michelangelo’nun çağdaşları gibi bilimsel araştırmaların da ışığında estetik kaygısını sanatsal anatomi üzerinden inşa etmesi, kendisinden sonraki dönemleri de etkilemiştir.

“16. yüzyılın ikinci yarısında Rönesans karşıtı sayılabilecek Maniyerizm akımı gelişmeye başlar. Diğer adı “üslupçuluk” olan bu akım, klasik sanat anlayışına karşı çıkarak özgün tarzlar oluşturmayı amaçlamıştır. Rönesans sanatçıları bilimsel ve gerçekçi ögeler kullanırken Maniyeristler deformasyona uğraşmış orantısız formlarla ilgilenir. Michelangelo tam olarak Maniyerist addedilemez ama Maniyeristler üzerindeki etkisi büyüktür ve hayatının sonlarına doğru sanat anlayışında bu çizgiye kayan eserler vermiştir. Sistina Şapelindeki “Son Yargı” freski, çoğu kişi tarafından Maniyerist akımın ilk eserlerinden biri olarak kabul edilir” (Tinaz, 2018: sanal).

(47)

Michelangelo’nun anatomi tutkusu eserlerinde sadece idealizm ya da estetik maksadıyla kullanılmamıştır aynı zamanda bazı eserlerinde mesaj gönderme yolu da olmuştur.

Resim 18: Âdem’in Yaratılışı-1514, Jovanovich-1971:15, 280x570 cm, (Gombrich-2007:312), Sistina Şapeli.

“1990 yılında Frank Lynn Meshberger adlı bir doktor, Tanrı figürünün etrafındaki meleklerin pelerinleriyle oluşmuş beyin şeklini keşfediyor. Michelangelo’nun engin anatomi bilgisini düşündüğümüzde, bunun bilinçli yapılmış olduğu su götürmez bir gerçek. Peki, ama ne demek istedi?

Tanrı’nın insanlığa zekâyı bahşetmesini mi, yoksa ilahi gücün üst bir varlıkta değil de kendi zihinlerimizin içinde saklı olduğunu mu?

Michelangelo’nun verdiği bu mesajın ancak 500 sene sonra keşfedilmesi, onun çağının ne kadar ilerisinde bir deha olduğunun kanıtı” (Tinaz, 2018:1).

Şekil

figür ve anatomi ekseninde aramıştır. El Greco gibi figürleri deforme etmemiş, ya da  Correggio gibi ışık-gölge oyunları yaparak konturları eritmemiştir

Referanslar

Benzer Belgeler

•  Rönesans Dönemi Ortaçağ ile Yakın Çağ arasındaki en önemli dönemler

mimari, heykel, moda ve resim etkileşimleri incelenmiş Velázquez’in eserlerinde yer alan kadın, erkek ve çocuk giysileri, Barok dönemi modası ışığında

Melodik (serbest) süslemeler: Rönesans döneminde doğaçlama olarak yapılan süslemelerin Barok dönemdeki yansımaları olarak değerlendirilebilecek olan bu süslemeler

• Bahçe klasik heykeller için müze olarak kullanılır... b)Villa Capra Rola(Roma):. • Saraydan uzanan 2 ana aks üzerinde önce tek fıskiyeli yuvarlak bir havuz, daha sonra

Petraia (Florensa),Villa Castello (Milano), Villa Pietra (Floransa), Villa Capponi (Arcetri) dönemin önemli örnekleridir....  Roma'da papaların hakim olduğu bu

Bu villalardan bazıları; Villa Pietra, Villa Petraia, Villa Medici(Fiesole), Villa Poggio a Caiana, Villa Careggii... Floransa villa bahçelerinde

Organizmanın Yapısal Düzeni - Sistemler Deri Sistemi Hareket Sistemi Solunum Sistemi Dolaşım Sistemi Sindirim Sistemi Boşaltım Sistemi Üreme Sistemi

Oküler motor çekirdeklerin ise serebellumun da içinde yer aldığı yolaklar sonucu vestibüler sistem, refleks göz hareketlerini de kontrol ederek, baş hareketleri ve vücut