• Sonuç bulunamadı

Leonardo Da Vinci (1452-1519)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DÖNEMLERE GÖRE RESSAM ANALİZLERİ

4.1. Rönesans Dönemi’nde Anatomi Estetiği Bağlamında İncelenen Sanatçılar

4.1.2. Leonardo Da Vinci (1452-1519)

1480’lerin ortaları Leonardo da Vinci’nin hatırı sayılır envaitürlü bilimsel çizimler yaptığı yıllar olmuştur. 1480’lerin sonlarında ilk kez insan vücudunun oranları, anatomi ve fizyoloji konularında da kapsamlı çalışmalara imza attı. Leonardo'nun ilk gerçek anatomik çalışmaları ilk Milano yıllarına dayanır. İnsan kafatasının boyutları ve beyin karıncıkları üzerine çalışmaları bu döneme rastlar.

İkinci Milano döneminde Leonardo’nun anatomik çizimleri resimlerinin önüne geçmiştir. Anatomiye daha fazla mesai ayırmaya başlamıştır. İlk Milano dönemindeki anatomi çizimlerinin tersine daha çok insan vücudu ile kesik ve parçalanmış organlara yer vermiştir. Kesitlerle, ayrıntılı görünüşlerle ve farklı açılı çizimlerle anatominin detaylarını ortaya çıkarmıştır.

Yüksek Rönesans sanatçıları, her şeyin merkezine insan ve insan edimini yerleştiren hümanist felsefeyi benimserler. Bu dünya görüşü Leonardo Da Vinci’nin çizimleri ve anatomik çalışmaları ile ortaya konur. Vitruvius Adamı olarak bilinen insan figürünün oranları çiziminde bu felsefeyi bulmak mümkündür (Farthing, 2014: 173).

Leonardo, portrelerinde ve kompozisyonlarında daima ruhtan bedene, içten dışa gider ve bize duyguları hareketlerin ve çehrenin dili ile kuvvetle hissettirir. Resimde, insan ruhuna, ruhun ışığına en çok yaklaşan sanatçı Leonardo Da Vinci'dir (Yetkin, 1945: 639).

Resim 5: Vitruvius human, 1492, 35x26 cm, (sanal), Windsor Castle, England.

Leonardo Da Vinci anatominin estetiği dışında bilimsel araştırmalar da yapmıştır. Görme sistemi, sinirler, beyin, tendonlar, kaslar ve iskelet sistemleri üzerine incelemelerde bulunduktan sonra uzun süre bu alanda çalışmamıştır. Fakat hayatının sonuna doğru, Fransa Kralı XII Louis kendisine eşlik etmesini ister. 1508 yılından sonra insan vücudunun nasıl çalıştığı ile ilgili deneylerine devam etmiştir. Hareket, ağırlık, kuvvet ve perküsyon olarak sınıflandırılan dört kuvvet üzerine araştırmalar yapmıştır. Çalışmalarında otuza yakın kadavra kullanmış, notlarında farklı vücutlar üzerinde yaptığı deneyleri resmederek açıklamıştır. Kalp için mükemmel çalışan bir cesedi keşfetmek için yollar bulmak çok zevkliydi. Organlara balmumu enjekte ederek ileride saklardı, garip huylarından biri pazu kaslarına duyduğu hayranlıktı, bu kas sistemini birçok kez resmetmiştir (Nicholl, 2008).

Leonardo Da Vinci estetik ve güzellik anlayışını her yönüyle geliştirmek isteyen bir ressamdı. Bunun için kendisinden önceki anlayışlar üzerine de sıkça kafa yorup onları geliştirmenin yollarını aramıştır.

“Bir başka yenilik ise gerçeğin gözlemidir. Quatrocento’da gerçek, yeni bulunmuş bir görüştü. Bu bakımdan XV. Yüzyıl sanatçısı, gözünün altındaki her şeyi tespit ediyordu. Kısaca bir nesnenin ayrıntıları, bir Quatrocento ressamınca saptanacak öğeler olmaktadır. Çünkü ressam kendini, “doğanın bir hizmetkârı” saymaktadır. Oysa Leonardo, “doğanın hâkimi” olmak istiyordu. O gözünün altındaki her şeyi anlamak yerine, esas olanı, anıtsal olanı alıyordu. XV. yüzyıl, bir şeyin ne olduğuyla, XVI. Yüzyıl ise değerli olanla ilgileniyordu. Leonardo, kendinden öncekilerin sürdürdüğü yüz etütlerini geliştiriyor ve sıradan çehrelerden ilk karikatürleri, olmayan tipleri, ideal güzelliği ortaya koyuyordu. Böylece her zaman değerli olacak ebedi ve ezeli güzelliğe ulaşıyordu.

Olgun Klasiğin Quatrocento’dan ayrılan en önemli özelliklerinden biri, arka plandaki manzarada belli oluyordu. XV. Yüzyılda gerek Hollanda ve Felemenk’te, gerekse İtalya’da portrelerin fonlarında doğadan gözlemlenmiş açık kır ve kasaba şehir görüntüleri saptanmıştır. İşte doğadan alıntılanan optik görüntülü kır ve kent resimleri, olgun-klasik dönemde görülmez. Örneğin; Leonardo’nun Evliya Anna’da ya da Mona Lisa’da görülen fon resmi, herhangi bir yerden yapılmış herhangi bir açık hava resmi

değildir. Leonardo resimlerinin zeminini meydana getiren o kayalıklı açık hava resimlerini, kendi hayalinden bulmuştur. Bu çağın sanatı her ne kadar görüneni yansıtıyorsa da, bunlar tamamen yaratıcı hayal gücünden bulup çıkarılmış bir görüntü kompozisyonudur. Bu yeni resim anlayışı eğer bir formüle indirgenmek istenirse Quatrocento’nun gerçekliği bir idealizme dönmüştür, denilebilir” (Turani, 2014: 374).

Resim 7: St. John the Baptist, (1513-1516), 69x57 cm, (sanal,2016), Luvre Museum, Paris.

Leonardo Da Vinci anatomi üzerine olan düşkünlüğünü sadece bilimsel anatomi araştırmaları ile tatmin etmemiştir. Resim sanatında anatomi üzerinden şekillendirmek istediği estetik algısını geliştirmek için birçok araştırmalar yapmıştır ve bu araştırmalarını eserlerinde kullanmıştır. Bunlardan en çok bilineni sfumato tekniğidir. Rönesans döneminde ressamlar figürlerin estetiğini ya da tablonun atmosferini geliştirmek için çeşitli denemeler yapmışlardır. Amaçları figürlerin daha çok ön plana çıkmasını sağlamak, manzara içinde eriyip gitmesini önlemek ve daha büyük bir estetik algıya ulaşmaktır.

“Ressamlar, bu zorluğu aşmak için çeşitli yollar denediler. Örneğin Botticelli, saçların dalgalanmasını ve giysilerin uçuşmasını vurgulayarak, figürlerinin dış katlarını yumuşatmaya çalışır. Fakat sorunun doğru çözümünü yalnız Leonardo buldu.

Ressam bazı şeyleri seyircinin hayal gücüne bırakmalıdır. Dış hatlar çok katı çizilmez ve biçim, sanki gölgede kayboluyormuşçasına gölgede bırakılırsa, her türlü katılık ve kuruluk izlenimi yok olacaktır. İşte Leonardo’nun İtalyanlar tarafından sfumato adı verilen ünlü buluşu budur. Yani bir formun diğeriyle kaynaşmasını sağlarken, daima hayal gücümüze bir şeyler bırakan, bulanık dış hatların ve yumuşak renklerin kullanıldığı “erime” tekniği.

Mona Lisa’da, onun gizemli etkisini biraz anlayabiliriz. Leonardo, sfumato yöntemini büyük bir dikkatle kullanmıştır. Bir insan yüzü çizmek girişiminde bulunan herkes, şunu bilir ki, bizim ifade dediğimiz şey, özellikle iki noktada, ağzın köşeleri ile gözlerin köşelerinde gizlidir. İşte Leonardo da, bu noktaları yumuşak bir loşluğa daldırarak belirsiz bırakmıştır. Bu nedenle biz, “Mona Lisa”nın nasıl bir ruh durumuyla bize baktığından tam olarak emin olamayız. Yüzündeki ifade her defasında elimizden kaçıyormuş gibidir. Bu yüzden dikkatimiz, tablonun sol tarafına odaklanınca, kadın bize daha uzun boylu ve dik görünüyor. Yüzü de, odaklandığımız yere göre değişiyor, çünkü yüzde bile iki yan, bir biriyle aynı değil” (Gombrich, 2007: 303).

Leonardo Da Vinci’nin anatomi üzerindeki bu arayışları, denemeleri resimde yakalamak istediği estetik algının tamamen insan anatomisi üzerinden şekillendirme gibi bir çabasının olduğunun göstergesidir.

Resim 8: Mona Lisa, (1503), 77x53 cm, (Rynck-2016:107), Louvre Museum, Paris.

“Leonardo’dan önce aslına sadık portreler keskin, net hatlarla gösterilmekteydi. Oysa bu resmin gücü, belirsizliğinde, bulanıklığında ve kararsız konturlarında yatmaktadır. Tabii ki her şey o gülümsemeyle başlar: Ne tür bir gülümsemedir bu? Kadının ağzının ve aynı şekilde gözlerinin köşelerindeki gölgeler sorunun cevabını belirsizleştirmektedir. Bu, modelin ruh halini, etkileyicilik potansiyelini de genişleterek yoruma açmaktadır. Leonardo yüz hatlarının kenarlarını gölgelerle yumuşatarak esere gizemli bir ifade veren ve sfumato olarak bilinen bir teknik icat etmiştir. Leonardo, incelikli ve şeffaf ışık etkileri uygulamak suretiyle resimsel bir devrim yapmıştır. Bu gülümseme Leonardo’nun diğer çalışmalarında da yinelenmektedir” (Rynck, 2016: 106).

Leonardo, yaşadığı dönemin özelliklerinden etkilenmekle yetinen bir sanatçı değildir. Rönesans, çağ itibariyle bilimsel arayışların sanat ile iç içe geçtiği ve hatta bilimsel bulguların sanat ile ifade edildiği bir dönemdir. Leonardo da bilimsel merakını sanat ile iç içe harmanlamıştır fakat resimlerinde bir kavram olarak “estetik” olanı aramış, daha da ileri taşımak için çaba sarf etmiştir. Rönesans Dönemi “İnsan”a olan merak, insanı arayış, bilimsel araştırmaların temelini oluşturduğu gibi resmin de temeli haline geldiği bir çağdır. Resmin, heykelin merkezinde de insan vardır. İnsanı keşfetme arayışı bilimsel olduğu kadar sanatsal temelde de devam eden bir arayıştır. Bu nedenledir ki insan anatomisi bilimsel bulgular elde etmek için araştırıldığı kadar, sanatsal ilerleme için de elzemdir. Bu arayış Rönesans resminde ideal güzellik kavramı yaratmıştır. İdeal olan her şey doğrudur ve doğru olan her şey de güzeldir.

Leonardo Da Vinci kadavralar üzerinde yaptığı araştırmalar, çizdiği taslaklar yardımı ile bilimsel anatomi hakkında ciddi bir bilgi edinmiştir. Edindiği tüm bu bilgileri resimlerinde kullanarak ideal insan ölçülerine ulaşmış ve gerçekçi insan figürleri elde etmiştir. Resimde elde ettiği bu ideal insan çizimlerini daha estetik hale getirmek için birçok araştırmalar yapmıştır. İnsan bedeninin en karakterize yerlerini karikatürize çizdiği deneyleri bu zaman dilimine denk gelmektedir.

Resim 9: Karikatür

Araştırmalarında insanı daha estetik resmetmenin yollarını aramıştır. Kendisinden önceki İtalyan ustalar insanı anlatmak istedikleri hikâyeye uygun resmetmeyi resimde amaca ulaşma olarak görmekteydiler. Leonardo, daha etkili, daha estetik resmetmek istemiştir, çünkü doğayı anlamaktan ziyade ona hükmetme isteğindedir. Bu araştırmaları sırasında çok fazla desen çalışması yapmıştır. İnsan ifadesini artırmak için karikatürize yöntemine başvurmakla kalmamıştır. İnsan anatomisini resimde ideal çizmenin yanında daha estetik resmetmek için rakursi denemeleri yapmıştır. Örneğin; oturan bir figürü tam karşıdan ya da tam cepheden resmetmek yerine çapraz duruşları denemiş ve iki diz arasındaki derinliğin figürü daha estetik göstereceğini düşünmüştür. Ya da, ayakta duran bir figürü kendisinden önceki ustalar gibi dimdik çizmek yerine hafif öne eğilen, hafif ayakları açık, dizleri kırık gibi küçük nüanslarla onları monotonluktan kurtarmanın yollarını aramıştır. Ustası Verrecchio gibi figürlerin saçlarını dağıtarak ya da kıyafetlerini rüzgârda uçuyormuş gibi savrularak resmetmek yerine kıyafetleri, bedeni gizlemeyecek şekilde resmetmeyi tercih ederek anatomiyi ve hareketi ön plana çıkarmaya gayret göstermiştir.

Resim 10: Son Akşam Yemeği, (1495-1498), 406x808 cm, (Gombrich-2007), Santa Maria delle Grazie.

Leonardo Da Vinci, kalabalık figürler kullandığı çalışmalarında figürleri bir birine çok bitişik resmetmeyi tercih etmiştir. Figürler iç içe geçecek kadar yakındır ve genellikle belden yukarısı aşırı hareketlidir. Ekseri olarak elleri bir yönü işaret ederken baş yanındaki figürlere bir şey anlatma çabasındadır. Beden hareketlerini daha çok ön plana çıkarmak için sıcak-soğuk renk zıtlıklarını kullanmaya özen gösterir. Bu sayede figürler resmin odak noktası olmakla kalmaz, teatral bir sunuma dönüşür.

Resim 11: Aziz Anne ile Bakire ve Çocuk, (1503), 168x112 cm, (sanal), Louvre Museum, Paris.