• Sonuç bulunamadı

Şarkî Rumeli Türklerinin sesi: "Hilâl" gazetesi (1883-1885)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şarkî Rumeli Türklerinin sesi: "Hilâl" gazetesi (1883-1885)"

Copied!
178
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANA BİLİM DALI

YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ŞARKÎ RUMELİ TÜRKLERİNİN SESİ:

‘HİLÂL’ GAZETESİ (1883-1885)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Ferudun ATA

Hazırlayan

Ömer KILIÇ

(2)

ÖZET

Bu çalışmada, Hilâl gazetesinin 16 Aralık 1883- 11 Eylül 1885 tarihleri arasında yayınlanan ilk 87 sayısı incelenmiştir. Çalışmanın nedeni, Şarkî Rumeli Vilayeti’nin teşekkülünden, Bulgaristan tarafından ilhak edilmesine kadar geçen dönemde, Türklerin yaşadığı sıkıntıları yine o dönemde vilayetin ilk ve tek Türkçe gazetesi olan Hilâl gazetesinin dilinden öğrenme ve ortaya koyma isteğidir.

Hilâl gazetesi, Şarkî Rumeli Vilayeti’nin merkezi Filibe’de, 16 Aralık 1883’te yayın hayatına başlamış ve 1 Şubat 1889’a kadar yayınlanmıştır. Gazete, Şarkî Rumeli Vilayeti’nde Türk ahalinin hislerine tercüman olmuştur. Vilayet dâhilinde Bulgarlar tarafından Türklere yapılan zulümlerden ve Şarkî Rumeli Vilayeti’ni Bulgaristan Prensliği ile birleştirme amacında olan Bulgarların komite faaliyetlerinden cesurca bahsetmiştir. Aynı zamanda, Bulgar zulümlerinden bunalarak, Şarkî Rumeli Vilayeti’nden İstanbul ve Anadolu’ya doğru göç etmek isteyen Türk ahaliyi, vatan sevgisinin önemine vurgu yaparak engellemeye çalışmıştır.

Çalışma, dört bölümden meydana gelmiştir:

Birinci Bölüm’de; gazetenin yayın hayatına başlaması, amacı, dönemin matbuat özellikleri ve gazetede yer alan başlıca konular açıklanmıştır.

İkinci Bölüm’de; Şarkî Rumeli Vilayeti’nin ortaya çıkışı ile vilayette vali olarak görev yapan Aleko Paşa ve Gavril Paşa dönemleri anlatılmıştır.

Üçüncü Bölüm’de; Komiteci Bulgarların faaliyetleri ve Şarkî Rumeli Vilayeti’ni Bulgaristan’a katma çabalarından söz edilmiştir.

Dördüncü Bölüm’de ise; Şarkî Rumeli Vilayeti’nde, Bulgarlar tarafından Türk ahaliye yapılan muameleler, Dâhilî Nizamname hükümlerinin uygulanması ile ilgili tartışmalar ve göç sebepleri incelenmiştir.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

ncini

n Adı Soyadı Ömer KILIÇ Numarası 984202042001

Ana Bilim / Bilim Dalı

TARİH/YAKINÇAĞ TARİHİ

Danışmanı Doç. Dr. Ferudun ATA

Tezin Adı ŞARKÎ RUMELİ TÜRKLERİNİN SESİ:

(3)

SUMMARY

In this study, initial eighty-seven issues of the newspaper “Hilal” that were published between 16th December 1883 and 11st September 1885 have been analysed. It aims to reveal the hardships the Turks faced, from the foundation of The Eastern Rumelian Province till its annex by Bulgar-ian, via the province’s one and only Turkish newspaper “Hilal”.

The newspaper “Hilal” was published first in Filibe, the center of The Eastern Rumelian Prov-ince on 16thDecember 1883 and was published till 1st 1889. It conveyed the feelings of The Turks in The Eastern Rumelian Province. It mentioned the oppression of Bulgars on The Turks and the struggles of Bulgarian Committees’ agencies to incorporate The Eastern Rumelian Province into Bulgarian Principality boldly. Also it tried to hinder The Turks who were tired of Bulgarian oppression from immigrating to İstanbul and Anatolia by emphasizing the patriotism.

This study consists of four sections.

In the first section; the date of its first issue, its aim, the features of press and the main topics In the second section; the emergence of The Eastern Rumelian Province and the period of Gen-eral Aleko and GenGen-eral Gavril that were the governors

In the third section; the agencies of Bulgarian Committees and their struggles to incorporate The Eastern Rumelian Province into Bulgaria

In the fourth section; Bulgarian’s ill- treatment of The Turks, the arguments about the imple-ment of Internal Regulation and the reasons of immigration have been analysed.

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

ncini

n Adı Soyadı Ömer KILIÇ Numarası 984202042001

Ana Bilim / Bilim

Dalı TARİH/YAKINÇAĞ TARİHİ

Danışmanı Doç. Dr. Ferudun ATA

Tezin İngilizce Adı “The Newspaper “Hilal”, The Eastern Rumelian Turks’ Voice (1883-1885)”

(4)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ... i ÖNSÖZ ... iv KISALTMALAR ... vi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM HİLÂL GAZETESİ I-Dönemin Matbuat Özellikleri ... 21

II-Gazetenin Yayın Hayatına Başlaması ve Amacı ... 25

III-Gazetenin Ele Aldığı Başlıca Konular ... 27

A-Vatan Sevgisi ... 29

B-Maarif ... 31

C-İttihat ... 35

İKİNCİ BÖLÜM ŞARKÎ RUMELİ VİLAYETİ’NİN TEŞEKKÜLÜ VE İDARESİ I-Berlin Antlaşması’na Göre Şarkî Rumeli Vilayeti ... 40

II-Şarkî Rumeli Vilayeti’nin İdare Heyeti ... 42

III-Valiler ... 43

(5)

1-Gazeteye Göre Aleko Paşa’nın Siyaseti ... 44

2-Aleko Paşa’nın Görevinin Sona Ermesi ... 47

3-Valiliğe Kimin Tayin Olunacağı Meselesinin Gazeteye Yansıması ... 48

B-Gavril Paşa ... 53

1-Gavril Paşa’nın Gazetede Yayımlanan Biyografisi ... 56

2-Gazetenin Gavril Paşa’ya Bakışı ve Beklentileri ... 58

IV-Umumî Vilayet Meclisi ... 60

V-Büyük Sancak Meclisi Seçimleri ... 61

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KOMİTECİ BULGARLAR VE ŞARKÎ RUMELİ VİLAYETİ’Nİ BUGARİSTAN’A KATMA ÇABALARI I-Komiteci Bulgar Faaliyetleri ... 64

A-Konservatur (Muhafazakâr-İttihatçı) Fırkası’nın Düzenlediği Mitingler ve Söylemleri ... 65

B- Liberal Fırkası ve Söylemleri ... 69

II-Gazetenin Konservatur (Muhafazakâr-İttihatçı) ve Liberal Fırkası’na Bakışı ... 72

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ŞARKÎ RUMELİ’DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU I- Müslümanlara Yapılan Muameleler ... 77

(6)

II- Dâhilî Nizamnâme Hükümlerinin Uygulanması Konusunda Ortaya Çıkan

Tartışmalar ... 81

III- Göçlerin Sebepleri ve Gazetenin Göçleri Engelleme Çabası ... 92

SONUÇ ... 103

BİBLİYOGRAFYA ... 106

(7)

ÖNSÖZ

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sonuçlandıran Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ile, Balkanlarda Rusya’nın kontrolünde büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulmuştu. Ege Denizi’ne kadar uzanan bu kuruluş, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarının bütünlüğüne de bir son vermekteydi. Rusya’nın Bulgaristan Prensliği sayesinde Balkanlarda elde ettiği üstünlük İngiltere ve Avusturya’yı rahatsız etmişti. Bu rahatsızlık üzerine toplanan Berlin Kongresi’nde, Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması yeniden düzenlenmiş ve “Büyük Bulgaristan Rüyası”, üç parçaya bölünmüş olarak sona ermişti. Küçülen ve Balkan Dağları’nın kuzeyine sıkışan “Bulgaristan Prensliği”nin yanı sıra, “Makedonya” bölgesi tekrar iade edilerek, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki diğer toprakları ile irtibatı sağlanmış, “Şarkî Rumeli Vilayeti” adı altında oluşturulan üçüncü parça ise, iç işlerinde serbest, fakat askerî ve siyasî yönlerden Osmanlı Devleti’ne bağlı bir hale getirilmişti.

Berlin Antlaşması ile oluşturulan Şarkî Rumeli Vilayeti, 1878–1885 yılları arasında “özerk” bir vilayet olarak yaşamıştır. Ancak Berlin Antlaşması’nın öngördüğü yeni düzenin oturtulmaya çalışıldığı Şarkî Rumeli Vilayeti’nde, Türklerin durumu hiç iyileşmemiş, tersine gittikçe kötüleşmiştir. Şarkî Rumeli Vilayeti’nin Bulgaristan Prensliği ile birleşmesini amaç edinen Bulgarlar, Türklere karşı bir çeşit savaş açmıştır. Türk kitlelerini yerinden söküp atmaya ve onların mallarına el koymaya çalışmışlardır. Bulgar zulümleri karşısında Şarkî Rumeli Vilayeti’nden Anadolu’ya doğru göçler başlamıştır. Şarkî Rumeli Türklerini korumak için sık sık diplomatik girişimler yapılmışsa da Bulgar zulümlerinin ardı arkası kesilmemiş ve nitekim Şarkî Rumeli Vilayeti Bulgaristan Prensliği tarafından ilhak edilmiştir.

Hilâl gazetesi, Şarkî Rumeli Vilayeti’nin merkezi Filibe’de, 16 Aralık 1883’te yayın hayatına başlamış ve 1 Şubat 1889’a kadar yayımlanmıştır. Vilayetin 1878’de teşekkülünden, Bulgaristan tarafından 18 Eylül 1885’te ilhak edilmesine kadar geçen dönemde Türk ahalinin hislerine tercüman olmuştur. Şarkî Rumeli Vilayeti’nin ilk ve tek Türkçe gazetesidir. Vilayet dâhilinde Bulgarlar tarafından Türklere yapılan zulümlerden ve Şarkî Rumeli Vilayeti’ni Bulgaristan Prensliği ile birleştirme amacında olan Bulgarların komite faaliyetlerinden cesurca bahsetmiştir. Aynı zamanda, Bulgar zulümlerinden bunalarak, Şarkî Rumeli Vilayeti’nden İstanbul

(8)

ve Anadolu’ya doğru göç etmek isteyen Türk ahaliyi, vatan sevgisinin önemine vurgu yaparak engellemeye çalışmıştır.

Şarkî Rumeli Vilayeti’nde Türklerin yaşadığı sıkıntılar ile ilgili birçok eser ve makale yayımlanmıştır. Bunlar arasında; Bilal N. Şimşir’in Rumeli’den Türk Göçleri, Mahir Aydın’ın Şarkî Rumeli Vilayeti ve Nedim İpek’in Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri (1877-1890) isimli eserleri sayılabilir.

Bu çalışmanın nedeni, Şarkî Rumeli Vilayeti’nin teşekkülünden, Bulgaristan tarafından ilhak edilmesine kadar geçen dönemde, Türklerin yaşadığı sıkıntıları, yine o dönemde vilayetin ilk ve tek Türkçe gazetesi olan Hilâl gazetesinin dilinden öğrenme ve ortaya koyma isteğidir.

Çalışmamızın temel kaynağı Hilâl gazetesidir. Bunun yanında farklı kaynaklardan da istifade edilmiştir. Çalışma, dört bölümden meydana gelmiştir:

Birinci Bölüm’de; gazetenin yayın hayatına başlaması, amacı, dönemin matbuat özellikleri ve gazetede yer alan başlıca konular açıklanmıştır.

İkinci Bölüm’de; Şarkî Rumeli Vilayeti’nin ortaya çıkışı ve idare heyeti anlatıldıktan sonra vilayette vali olarak görev yapan Aleko Paşa ve Gavril Paşa dönemlerinin gazeteye yansıması ile Umumî Vilayet Meclisi üzerinde durulmuştur.

Üçüncü Bölüm’de; Komiteci Bulgarlar ve Şarkî Rumeli Vilayeti’ni Bulgaristan’a katma çabalarından söz edilmiştir.

Dördüncü Bölüm’de ise; Şarkî Rumeli Vilayeti’nde, Bulgarlar tarafından Türk ahaliye yapılan muameleler, Dâhilî Nizamname hükümlerinin uygulanması ile ilgili tartışmalar ve göç sebepleri incelenmiştir.

Bu çalışmada sürekli yardım ve desteğini gördüğüm Danışmanım Doç. Dr. Ferudun Ata’ya sabrı ve hoşgörüsü dolayısıyla teşekkür ederim. Yine, teşvik ve yardımlarını esirgemeyen, Hocam Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yılmaz’a ve Yrd. Doç. Dr. Mustafa Arıkan’a teşekkürü borç bilirim.

Ömer KILIÇ

(9)

KISALTMALAR

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

Edit. : Editör

İA : İslam Ansiklopedisi

nr. : Numara

S. : Sayı

s. : Sayfa

TTK : Türk Tarih Kurumu

Yay. : Yayınları

Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan

(10)

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nin 1299 yılında kuruluşunu müteakip Balkanlarda fütuhat, 1352’de Şehzade Süleyman Paşa’nın1

Gelibolu yarımadasına ayak basmasıyla başlamıştır. Süleyman Paşa bir yıl içinde Tekirdağ’a kadar uzanan bir dizi kentte sürekli Osmanlı egemenliğini kurmuştur. Süleyman Paşa’nın 1358’de bir kaza sonucu, babası Orhan Gazi’nin de bir yıl sonra vefat etmesi üzerine tahta geçen Sultan I. Murat (1361–1389) Trakya, Bulgaristan ve Sırbistan’ı fethederek Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’da gerçek kurucusu olmuştur2. I. Murat 1361’de Edirne,

1363’te Filibe, 1364’te Eskizagra, 1371’de Yanbolu, Karnobat ve İhtiman, 1382’de Sofya, 1388’de Pravadı, Şumnu, Varna ve 1393’te Tırnova’yı fethetmiştir. Kosova Savaşı’nda (1389) şehit edilen I. Murat’tan sonra tahta geçen oğlu Yıldırım Bayezıd Bulgaristan’ın tümünü (1396) fethederek Osmanlı Devletine kazandırmıştır3

.

Batı yönünde ilerleme siyaseti güden Osmanlı Devleti için Balkanlar daima önemli olmuştur. Osmanlı Devleti’nin adeta üzerinde titrediği Balkan toprakları, kuzeyde Tuna Nehri’nin aşağı kesimleri ve Sava nehri, doğuda Karadeniz, güneydoğuda Ege Denizi, güneyde Akdeniz, güneybatıda ise Yunan Denizi ile çevrilidir4. Bu topraklar için XIX. yüzyıl başından itibaren kullanılan Balkan

kelimesi Türkçe’dir ve “dağ”5, “sarp, geçit vermez dağlık arazi”6

ya da “sık

ormanlarla kaplı sıradağ”7

anlamına gelmektedir. Osmanlılar ise, “Balkan” yerine

“Roma ülkesi” anlamına gelen “Rumeli” (Diyar-ı Rum) ifadesini kullanmışlardır8

. Osmanlılar, fethettikleri diğer yerlerde olduğu gibi Bulgaristan’a geldiklerinde de kendileri ile birlikte yepyeni bir devlet düzeni getirmişlerdir.

1 Süleyman Paşa; Orhan Bey’in oğludur. Rumeli fatihi olarak anılmaktadır. Bkz. D. Mehmet Doğan, “Rumeli”, Osmanlı Ansiklopedisi(Tarih/Kültür/Medeniyet), C. 1, İstanbul 1996, s. 108.

2 Beğlan Toğrol, 112 Yıllık Göç (1878–1989), İstanbul 1989 s. 11. 3 Hüseyin Memişoğlu, Bulgaristan’da Türk Kültürü, Ankara 1995, s. 25. 4

Balkanlardaki Gelişmeler ve Türkiye’ye Etkileri ile Balkanlar-Türkiye Otoyol Projesi, Harp Akademileri Basım Evi, İstanbul 1999, s. 2.

5 Georges Castellan, Balkanların Tarihi, Çev. Ayşegül Yaraman-Başbuğu, İstanbul 1995, s. 15. 6 Yılmaz Öztuna, Rumelini Kaybımız 93 ve Balkan Savaşları, İstanbul 1990, s. 9.

7 Balkanlardaki Gelişmeler, s. 1. 8

M. Doğan, “Rumeli”, s. 108. Ayrıca bkz. Halil İnalcık, “Rumeli”, İslam Ansiklopedisi, C. 9, s. 766-767; Besim Darkot, “Balkan”, İslam Ansiklopedisi, C. 2, İstanbul 1970, s. 280-281.; “Balkan” Türkçe bir kelime olmasına rağmen daha çok batılılar tarafından kullanılmıştır. Bu konuyla ilgili bkz. Bilal N. Şimşir, Rumeli’den Türk Göçleri, C. 2, Ankara 1989, s. XVII-XX.

(11)

Türklerin fethi sırasında Bulgaristan’da şehir denecek merkezler hemen hemen yoktu. Bulgaristan, bir köy, kasaba ve çoban ülkesi idi. Bölgede karışıklıklar hüküm sürüyor, ne siyasî ne de dini birlik bulunmuyordu. Osmanlı hâkimiyetinden önce ülkede derebeylik düzeni mevcut olup ülke Vidin, Tırnova Krallıkları ve Dobruca Prensliği olmak üzere üçe ayrılmıştı. Bunların arasında birlik ve merkeziyet diye bir şey yoktu. Bu derebeyliklerin halka baskı yapmaları, kendi aralarındaki bitmez tükenmez kavgaları, Bizans’ın sürekli entrikaları, kilisenin halkı ağır vergilere bağlaması, yönetimdeki otorite boşluğu, halk arasında devamlı hoşnutsuzluklara yol açmış bulunuyordu. Bunun için Anadolu’da kurulup gelişen Osmanlı Devleti’nin düzgün ve adaletli yönetiminin Rumeli’de de uygulanmasından ötürü, Bulgar halkı Osmanlılara karşı yakın davranmış hatta bazı tarihçilere göre, Osmanlıları bir kurtarıcı olarak karşılamıştır9

.

Anadolu’yu iskân eden Türklük, Orta Asya’dan, Türkistan’dan geldiği gibi, Rumeli’yi iskân eden Türklükde, 1350’lerden başlayarak ve asırlarca ardı arkası kesilmeyen dalgalar halinde, Anadolu’dan geldi. Sultan Murat yeni fethedilen Balkan ülkelerine Türkmenleri getirip yerleştirmiştir ve bu yerlere yerleşen Türkler burayı vatan yapmışlardır10

.

Her tarafta Türk şehirleri, kasabaları, köyleri kurulmuş, birçok bölgede Türkler nüfus ekseriyeti elde etmiştir. Geniş manasıyla Rumeli bir Türk ülkesi olmuş, imparatorluğun Anadolu gibi vazgeçilmez diğer parçasını teşkil etmiştir.

Osmanlılar, yeni fethedilmiş bölgelerde yaşayan ahaliye zorla İslamlaştırma ve Türkleştirme politikası uygulamamışlardır. Osmanlılar, geleneksel İslam hoşgörü politikasını izleyerek aynı tanrıya inanan Hıristiyanların, Musevilerin ve diğerlerinin Müslüman yönetimini kabul ettikleri ve askerlik hizmeti yerine özel bir vergi olan cizyeyi ödedikleri takdirde hayatlarının, mallarının ve dinlerinin korunması hakkına sahip olduklarını kabul etmişlerdir. Bazı Balkan Hıristiyanları, ya devlet dininden olmanın nimetlerinden yararlanmak, ya da Hıristiyan yönetiminde cezalandırılan ama Osmanlı fethiyle birlikte baskıdan kurtulan Bosnalılar gibi tercihen İslam’ı seçmişlerdir. Osmanlılarda, halkı kütle halinde din değiştirmelere zorlamak için bir

9 Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, C. 12, İstanbul 1970 s. 297.

10 Stanford Shaw, “ Osmanlı İmparatorluğu’nda Azınlıklar Sorunu” , Tanzimat’tan Cumhuriyet’e

(12)

çaba göze çarpmamaktadır11. Balkan Türklüğü, bir avuç ihtida etmiş yerli halk ile

değil, Anadolu Türklerinden teşekkül etmiştir. Birçok Balkan Türk ailesi kökenlerinin Konya yahut Bursa, Aydın veya Ankara olduğunu bilmektedir.

Osmanlı Devleti Rumeli’yi Türkleştirmek için yalnız Anadolu’dan değil, başka diyarlardan da Türk soyundan gruplar getirmiştir. Bunların en önemlileri Tatarlardır. Bu Tatarlar için ayrı bir teşkilat kurulmamış, Anadolu kökenli Türklerle karıştırılmışlardır12

.

Bulgar tarihçisi N. V. Michoff, XIX. yüzyılda Bulgaristan nüfusunun 1/3’ün Türk, 2/3’ünün Bulgar olduğunu ileri sürmüşse de, Türk vesikalarından, nüfusun yarı yarıya Türk ve Bulgar olduğu anlaşılmaktadır. XIV. yüzyıldan itibaren Bulgaristan’a gelen Türkler, yerlilerle evlenmemişler oralara kendi ailelerini getirmişlerdir. Bunlar, yerleştiği bölgeyi imar edebilecek nitelikte Türklerdir. Rumeli öylesine kalkınmıştır ki, 1402 yılında Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü karışıklıkta bile Rumeli’de Osmanlı Devleti aleyhine tek bir hareket olmamıştır13

.

İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra Avusturya ile on beş yıl süren savaşlar sonunda; Rumeli Türkleri yeni bir teşkilata bağlanarak, “Evlad-ı Fatihan” olarak anılmaya başlanmışlardır. Onlar da yeni bir şevk ve sadakatle devlete hizmeti sürdürmüşlerdir14

.

Osmanlılar döneminde bütün Balkanlar’da olduğu üzere, Bulgaristan’da da her türlü ferdi hak ve hürriyetler serbest kılınmış, Bulgarların kendi aralarında teşkilatlanmalarına dahi izin verilmiştir. Bulgaristan’ın Hıristiyan ahalisinin o devirlerde kendi içişleri, dini yetkileri yanında idarî yetkileri de olan kilise tarafından ve köylerde “Kınez” adlı muhtarlar aracılığı ile yürütülmektedir. Hıristiyan din ve akidesine en küçük bir sataşma bahis konusu olmamış, asayişi bozmayan her Hıristiyan, “Tanrı’nın Türk’e emaneti” kabul edilmiştir. Merkeze yakınlığı sebebiyle,

11

Stanford Shaw- Ezel Kural, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C. 1, İstanbul 1983 s. 42. 12 Y. Öztuna, Tarih, C. 12, s. 301.

13 B. Toğrol, Göç, s. 13. 14 B. Toğrol, Göç, s. 14.

(13)

Bulgaristan bir ticaret merkezi olmuş, devletçe Bulgar tüccarlara birçok imtiyazlar tanınmıştır15

.

Bulgar tarih ve edebiyat kitaplarında “beş yüz yıllık esaret” denilen Osmanlı idaresinde; Bulgar halkı, prenslikler zamanındakinin tersine, can, mal ve ırz güvenliği ile huzur içinde yaşarken; Avrupa’nın diğer yörelerindeki halklar, XV. ve XVI. yüzyıllarda, din ve mezhep çatışmaları yüzünden savaşlarla kırılmaktaydılar. Katoliklerin engizisyon mahkemelerinde yüz binlerce kişi canından olmaktaydı16

. Osmanlı Devleti XVI. yüzyıldan itibaren duraklama dönemine girmiş ve 1699 Karlofça Antlaşması’nın belirlediği gerileme döneminden itibaren sürekli toprak kayıplarına uğramıştır. XVII. yüzyıl boyunca Anadolu’da meydana gelen karışıklıklarla uğraşmak zorunda kalan ve Avrupa’daki gelişmelerden haberdar olmayan Osmanlı Devleti giderek batı karşısındaki gücünü yitirmeye başlamıştır.

XIV. ve XV. yüzyıllarda Rönesans ve Reform dönemlerini; XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ise iki sanayi devrimini yaşayarak kendini şekillendirmiş olan Avrupa, denizaşırı ülkelerden gelen kaynaklarla da mali yönden ilerlemeye başlamıştır. Avrupa’nın sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel gelişmelerine17

yabancı kalan Osmanlı Devleti ise; yaptığı uzun savaşların da etkisiyle büyük sıkıntılara düşmüştür. XVIII. yüzyıldan itibaren bu sıkıntılardan kurtulmayı planlayan Osmanlı Devleti çeşitli düzenlemeler yapmış; ancak yaptığı ıslahatlar daha çok askerî alanda düşünülmüş ve gerilemenin getirdiği sonuçları ortadan kaldırmak niyetiyle yapılmış olduğu için kısa vadede işe yaramıştır18.

Üç kıtaya yayılmış toprakları ve 36 milyon nüfusu ile Osmanlı Devleti,19

XIX. yüzyıla gelindiğinde yıkılma devrine girmiştir. Osmanlı Devleti için XIX. yüzyıl, hâkimiyeti altında bulunan Hıristiyan milletlerin, ya istiklâllerini elde etmek ya da yarı müstakil bir hale gelmek suretiyle, devlet idaresinden ayrıldıkları bir dönemdir. Yunanlar, Sırplar, Romenler, Karadağlılar ve Bulgarlardan meydana gelen bu milletleri istiklâl mücadelesine sevk eden birinci sebep, 1789 yılında gerçekleşen

15 H. Memişoğlu, Türk Kültürü, s. 45. 16 B. Toğrol, Göç, s. 15.

17

Bayram Kodaman, “ II. Meşrutiyet Dönemi (1908–1914)”, Türkler, C. 13, Edit. Hasan Celal Güzel- Kemal Çiçek- Salim Koca, Ankara 2002, s. 166.

18 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, Ankara 2000, s. 28. 19 Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, İstanbul 1992, s. 1.

(14)

Fransız İhtilali’nin getirdiği milliyetçilik akımı, ikincisi de, Ortodoks mezhebine mensup milletlerin haklarının korunması ile başlayıp, daha sonra bütün Slavların himayesini gaye edinen, Rusya’nın Panslavizm20

siyaseti olmuştur21. Esasen Rusya’yı Panslavizm siyasetini gütmeye iten sebep, XVIII. yüzyıl başlarında Çar I. Petro’nun belirlediği İstanbul’un fethi, boğazların ele geçirilmesi ve sıcak denizlere inme hedefidir22. Bundan sonra rejim hangisi olursa olsun, bu hedefe hizmet, bugüne kadar Rus politikasının ana hatlarından birini teşkil etmiştir23.

Bulgaristan’daki milliyet hareketleri, İstanbul’daki Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin maksatlı idaresine bir tepki olarak başlamıştır. Zira, İstanbul’un fethinden sonra Bulgarların dini yönden Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanması, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar herhangi bir mahzur teşkil etmezken, Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmak isteyen Patrikhane’nin, Panhelenizm siyasetini takip ile Bulgarları asimile etmek istemesi, Bulgaristan’daki Rum papazların idaresine karşı bir mukavemetin meydana gelmesine ve milliyet hislerinin uyanmasına zemin hazırlamıştır24

.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoks tebaanın himaye hakkını kedisine yakıştıran Rusya, Rum İsyanı’nın sebep olduğu 1828/29 Osmanlı- Rus Harbi esnasında, Bulgar milletini tanıma imkânı bulmuş ve hatta Bulgaristan’da yayınlattığı ilanlar ile onlardan Rus askerlerine yardımcı olmalarını istemiştir. Diğer taraftan, Varna’ya kadar gelen Rus Çarı I. Nikola, yakın bir gelecekte müstakil bir Bulgaristan Prensliği’nin kurulması için kumandanları ve Bulgar milletinin temsilcileri ile fikir alışverişinde bulunmuştur25

. Fakat 1829 Edirne Antlaşması’nda Yunanlara bağımsızlık verilip kendilerinin bahis konusu edilmemeleri, Bulgarları gücendirmiş ve bazı köylüler isyana başlamışlarsa da bu isyan bastırılmıştır. Zira millet olma bilincini henüz idrak edememiş olan

20

Fahir Armaoğlu, “19. Yüzyıl Siyasî Tarihi 1789–1914”, Ankara 1997, s. 489–494. Panslavizm ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. Akdes Nimet Kurat, Panslavizm, A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya

Fakültesi Dergisi, XI. Cilt, Haziran-Aralık 1953, sayı 2–4, s. 241–278.

21 Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilayeti, Ankara 1992, s. 1. 22

Durmuş Yılmaz, Osmanlı’nın Son Yüzyılı, Konya 2001, s. 176. 23 B. Toğrol, Göç, s. 15.

24 Mahir Aydın, Osmanlı Eyaletinden Üçüncü Bulgar Çarlığına, İstanbul 1996, s. 17–22. 25 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2000, s. 60–61.

(15)

Bulgarların, Rusya’dan yardım görmesi için vaktin erken olduğuna kanaat getirilmiştir26

.

Bulgarların, Osmanlı Devleti’ne karşı ilk ciddi isyanı, 1841 senesinde Niş’te meydana gelmiştir. 1839 Tanzimat Fermanı’nın aleyhinde olarak, kendilerinden fazla vergi alındığını söyleyen Niş’in zengin Hıristiyanları, Bulgar ahaliyi tahrikle isyan başlatmışlar fakat isyan bastırılmıştır. Bir diğer Bulgar İsyanı da Vidin’de meydana gelmiştir. 1849 yılında başlayan isyan 1850’de bastırılmıştır27

.

Her ne kadar Balkanlarda çevrilen entrikaların büyük bir kısmı Rusya’ya ait olsa da, Rusya’nın Balkanlarda gelişmesinden rahatsız olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’da Bosna ve Hersek’teki Hıristiyan köylülerin ayaklanmalarını desteklemiş; bu bölgenin Rusya’nın kontrolüne geçmesini önlemeye çalışmıştır28

. İngiltere ise, Anadolu’daki askerî konsoloslukları vasıtasıyla her an gelişmeleri takip ederek çıkarlarına uymayacak durumları kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Balkanlarda fitili ateşlenen milliyetçilik akımı, 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasını sağlamıştır. Fakat ilk kıpırdanış daha öncesinde Sırp ayaklanması ile olmuştur. Nihayetinde Sırplar da Bükreş Barışı ile özerk hale gelmiş; arkasından 1829’da Eflak ve Boğdan muhtariyet kazanmıştır. Fransa ise, Osmanlı’nın içinde bulunduğu bu olumsuz ortamdan yararlanarak Cezayir’i işgal etmiştir29

.

Rusya, görünüşte, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodoks tebaanın hukukunu korumak, gerçekte ise, bu topraklar üzerindeki siyasî emellerini tahakkuk ettirmek düşüncesi ile Kırım Harbi’ni başlatınca, karşısında Osmanlı Devleti’nden başka İngiltere, Fransa ve Piyemonte’yi bulmuş ve neticede, 1856 Paris Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü teminat altına alındığı gibi, Karadeniz tarafsız hale getirilmiş ve bu sularda, tersane ve donanma bulundurulması yasaklanmıştır. Böylece, Osmanlı Devleti’ne karşı olan tecavüzkâr siyasetinden vazgeçmek mecburiyetinde kalan Rusya, bir taraftan Paris Antlaşması’nın hükümlerini değiştirmek için fırsat kollarken, diğer taraftan da, kendi

26

M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 2. 27 M. Aydın, Osmanlı, s. 38-45. 28 S. Shaw, Azınlıklar, s. 1003.

(16)

toprakları haricindeki Slavları, bağlı oldukları idareden ayırmayı hedefleyen Panslavizm siyasetini takibe başlamıştır. Bu siyasetin tatbiki için kurulan Slav Yardım Cemiyetleri vasıtasıyla, daha ziyade Bulgaristan’da tahriklerde bulunulmuş ve bu türlü faaliyetlere zemin hazırlanmak amacıyla Nikolay İvanoviç İgnatyef, 1864 yılında, Rusya’nın İstanbul Elçisi olarak tayin edilmiştir30

.

Slav Cemiyetleri’nin Bulgaristan’daki gizli faaliyetleri devam ederken Bulgarlar da, 1862 yılından itibaren muhtelif komiteler kurmuşlar ve 1862–1868 yılları arasında teşkil ettikleri çetelerle, Bulgaristan toprakları üzerinde dokuz defa isyana teşebbüs etmişlerdir. Fakat bu teşebbüsler, özellikle Tuna Valisi Mithat Paşa’nın zamanında aldığı tedbirler sayesinde, sonuçsuz kalmıştır.

Bulgarların, istiklâle giden yolda halletmeleri gereken mühim bir konu da kilise meselesi olmuştur. Zira Bulgarlar, Bulgaristan’daki komite faaliyetlerini istedikleri şekilde yürütebilmek için, Fener Patrikhanesi’nin tesirinden kurtulmak mecburiyetindeydiler. Bulgarlar, 1856 Islahat Fermanı’nın gayrimüslimler lehindeki müsamahakâr hükümlerinden de cesaret alarak, Fener Patrikhanesi’nden kesin surette ayrılmaya karar vermişler ve 1860 yılından itibaren, Rum Patrik’in ruhani başkanlığını tanımadıklarını, açıkça ilan etmişlerdir. Başlangıçta hadiselere müdahale etmek istemeyen Bâbıâli, daha sonra, Fener Patrikhanesi’nin nüfuzunun kırılması için, Bulgarlar lehinde tarafgir bir siyaset takibine çalışmışsa da, meselenin Rusya tarafından istismarı karşısında, 12 Mart 1870’te Bulgar Kilisesi’nin istiklâlini ilan etmiştir31

.

Kilise meselesinin bu şekilde hallinden sonra Rusya da, Osmanlı Devleti’ne karşı takip ettiği siyasetine tehditkâr hükümler getiren Paris Antlaşması’nın en hararetli savunucusu olan Fransa’nın 1870’te Prusya’ya mağlup olması üzerine, beklediği fırsatı elde etmiştir. Paris Antlaşması’nın Karadeniz’in tarafsızlığına dair olan ve bu sularda tersane ve donanma bulundurulmasını yasaklayan hükümlerini, artık kabul etmeyeceğini, antlaşmada imzası bulunan devletlere birer nota ile bildirmiştir. Bu durum karşısında ilgili devletler, ya kayıtsız bir siyaset takip ettikleri ya da Rusya’ya cephe almak istemedikleri için itirazda bulunmayınca, Almanya’nın

30 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 4.

(17)

teklifi ile Londra’da bir protokol tertip edilmiş ve 13 Mart 1871’de imzalanan Londra Mukavelenamesi’ne göre, Paris Antlaşması’nın ruhunu meydana getiren maddeler değiştirilmiştir. Bundan sonra Rusya, Osmanlı Devleti’ne karşı harekete geçebilmek için, kendisini Avrupa Devletleri nazarında haklı gösterecek mazeretler aramaya başlamış ve bunu da, Balkanlardaki Slav ahalinin, Osmanlı idaresinden memnun olmadıkları için isyan ettikleri intibaını uyandırmakla, yapmaya çalışmıştır32

.

Panslavistlerin tahrikleri sonucu ortaya çıkan ilk isyan, Hersek İsyanı olmuştur33. 1875 Haziran’ında basit bir vergi meselesi yüzünden başlayan bu isyan,

Rusya’nın asileri himaye etmesi ve Osmanlı Devleti’nin asilere tavizkâr bir şekilde yaklaşması üzerine büyümüş ve kısa zamanda beynelmilel bir mesele halini almıştır. Hersek İsyanı’nın devam ettiği sırada Bulgar komiteciler de, 16–21 Eylül 1875 tarihleri arasında “Zagralar Vak’ası” olarak bilinen yeni bir isyana teşebbüs etmişlerse de, başarılı olamamışlardır34. Bu başarısızlık en çok Rusya tarafından

hoşnutsuzlukla karşılanmış ve İstanbul Elçisi General İgnatyef, Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’ya yaptığı tesir neticesinde, isyana mani olan devlet memurlarını azlettirirken, yakalanan asileri serbest bıraktırmıştır35

.

Bundan sonra Bulgaristan’da Slav ajanları Rusya’nın himaye ve yardımına güvenerek, 2 Mayıs 1876’da yeniden isyan etmişlerdir. İsyan merkezi Otluk köyü ve civarıdır. Bu isyan sonucunda, dört yüz civarında Türk ve üç bin kadar Bulgar hayatını kaybetmiştir. Fakat Türkler, müdafaasız oldukları halde ve vahşi bir şekilde öldürülürken, Bulgarlar, silahlı birer asi sıfatıyla ve kendi istekleriyle giriştikleri müsademeler neticesinde telef olmuşlardır. Ayrıca, isyan esnasında, dördü Türk, altısı Türk ve Bulgar karışık ve on sekizi de sırf Bulgar olmak üzere yirmi sekiz köy, tamamen veya kısmen yanmıştır. Türk köyleri Bulgarlar tarafından yakılırken, karışık ve yalnız Bulgar olan köylerin yirmi kadarı da, yine asilerce yakılmıştır. Zira Merkez Komite, isyanın şiddetini arttırmak için, yakılacak evlerin yerine, daha sonra mermerden evler yapılacağını vaat etmiş ve bu fikre iştirak etmeyen Bulgar ahalinin

32 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 7. 33

N. İpek, Göçler, s. 8.

34 M. Aydın, Osmanlı, s. 84–87. Ayrıca bu isyan için bkz. Yuluğ Tekin Kurat, “1877–1878 Osmanlı Rus Harbinin Sebepleri”, Belleten, C. XXVI, S. 103, Ankara 1962, s. 570–574.

(18)

evleri ise, asiler tarafından ateşe verilmiştir. Her şeye rağmen Osmanlı Devleti, açılan yaraları sarmak amacıyla, tahrip olan evleri yeniden yaptırmış, zarar gören köylülere yardımlarda bulunmuş ve suçluları cezalandırmıştır36

.

Bulgar İsyanı’nın meydana gelmesini yeni bir fırsat olarak değerlendiren Rusya, Almanya ve Avusturya’yı beraberine alarak hazırladıkları Berlin Memorandumu’nu,37

11 Mayıs 1876’da Bâbıâli’ye tebliğ etmişlerse de, Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmak maksadıyla hazırlanan bu memorandum, diğer devletler tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, İngiltere’nin muhalefeti ile karşılaşınca hükümsüz kalmıştır. Bunun üzerine, Rusya’nın, kesin olarak arkasında olduğunu gören Sırbistan artık kartlarını açık oynamaya başlamıştır38. 1 Temmuz 1876’da

Sırbistan ve 2 Temmuz 1876’da ise Karadağ Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir. Rusya, diğer taraftan da, İngiliz umumî efkârını Türkler aleyhine çevirebilmek için yoğun bir kampanya başlatmış ve isyan esnasında, 40.000 Bulgar’ın Türkler tarafından katledilip, 100 köyün yakıldığı iddiaları ile mesele, kısa zamanda bir “Hıristiyanlık-Müslümanlık” mücadelesi haline getirilmiştir. İngiltere de, doğru olmadığını bildiği halde, Bulgar katliamı iddiasını kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır39

.

Böylece Avrupa Devletleri’ni kendi safına çeken Rusya, Sırbistan ve Karadağ’ın mağlup olduklarını görünce, Bâbıâli’ye verdiği bir ültimatom ile askerî harekâtın derhal durdurulmasını istemiştir. Şartların, Osmanlı Devleti’nin aleyhine geliştiğini gören İngiltere ise, meseleyi müzakereler yoluyla halletmek için ilgili devletleri, 23 Aralık 1876’da İstanbul Konferansı’na davet etmiştir. Konferans devam ederken Osmanlı Devleti “meşruti yönetim” in, yani anayasalı hükümdarlık yönetiminin başladığını ve anayasanın (Kanun-i Esasi)40

yürürlüğe konulduğunu açıklayarak konferansa katılan devletleri etkilemeye çalışmışsa da bunda pek başarılı olamamıştır41. Zira bu konferansa göre, Sırbistan ve Karadağ’a toprak,

Bosna-Hersek’e muhtariyet verilmesi ve yine muhtariyet idaresi altında, doğu ve batı olmak

36 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 8.

37 E. Z Karal, Tarih, C. VII, s. 99–101. Ayrıca bkz. F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 501–502. 38

F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 504–505. 39 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 9.

40 E. Z. Karal, Tarih, C. VIII, 215–230. 41 F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 512–513.

(19)

üzere ikiye ayrılan geniş bir Bulgaristan’ın tesisi kararlaştırılmıştır ki, devletin hükümranlık haklarını ihlal eden bu kararlar, Rusya ile bir savaşa girmek pahasına, Bâbıâli tarafından reddedilmiştir. Ayrıca, Rusya’nın diplomatik faaliyetleri sonucunda 30 Mart 1877’de imzalanan Londra Protokolü’de İstanbul Konferansı kararlarından bir farkı olmadığı gerekçesiyle Bâbıâli tarafından kabul edilmemiştir.42

Sonuçta Avrupa Devletleri, Rusya ile Osmanlı Devleti’ni karşı karşıya bırakmışlardır. Rusya’da, “Şark Meselesi”ni43

halletmek ve Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyanları korumak bahanesiyle Osmanlı Devleti’ne 24 Nisan 1877’de savaş açmıştır. 31 Ocak 1878’e kadar süren “93 Harbi”44

Kafkas ve Tuna olmak üzere iki cephede gerçekleşmiş, Osmanlı Devleti bazı başarılar elde ettiyse de Kars, Ardahan ve Çatalca Rusların eline geçmiş; Plevne’yi aşan Ruslar Edirne’ye girmeyi başarmışlardır45. Rusya’nın ilerlemesini kendi çıkarlarına tehdit olarak gören Avrupa

Devletleri duruma müdahale etmiş, önce 31 Ocak 1878’de Edirne Ateşkesi; ardından 3 Mart 1878’de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalanmıştır46.

29 maddeden meydana gelen ve uygulanması durumunda Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarının % 70’ini Bulgarlara vermesi gerekeceği47

bu antlaşmaya göre Osmanlı Devleti; Sırbistan, Karadağ ve Romanya’nın istiklâllerini onay ile topraklarının genişlemesini kabul edecek ve bu meyanda, Sırbistan Niş’i, Romanya Dobruca’yı alırken, Karadağ’da Adriyatik kıyılarına kadar uzanacaktır. Ayastefanos Antlaşması’nın en önemli hükümleri Bulgaristan’a ait olanlardır. Osmanlı Devleti’ne vergi bağı ile bağlı 163.965 km2’lik bir Bulgaristan Prensliği ortaya çıkmıştır48. Bu Prensliğin sınırları, kuzeyde Tuna’ya, doğuda Kara Deniz’e, güneyde Ege Denizi’ne ve batıda da Arnavutluğa dayanmaktadır. Yani Şarkî Rumeli, Batı Trakya ve Makedonya, Bulgaristan sınırları içinde kalmaktadır. Ayrıca, Bosna-Hersek ve Girit

42

E. Z. Karal, Tarih, C.VIII, 25-–40.

43 Şark Meselesi: İlk kez Viyana Kongresi’nde (1815) ifade edilen Şark meselesi deyimi ile Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri anlatılmak istenmiştir. Şark Meselesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarından çıkarılması ve buraların paylaşımı ile İstanbul’u alarak eski Bizans İmparatorluğu’nun canlandırılması şekline dönüştürülmüştür. Bu süreçte Rusya’nın kışkırtması ile Balkanlarda Hıristiyan azınlıkların isyanı da başlamıştır. Bkz. F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 520.

44 Hicri 1293 yılında olduğu için tarihimize “93 Harbi” olarak geçmiştir. 45

S. Shaw- E. Kural, Modern Türkiye, C. II, s. 230–231. 46 Ahmet Maranki, Balkan Mezalimi, İstanbul 1993, s. 283. 47 N. İpek, Göçler, s. 111.

(20)

ile Doğu Anadolu’daki Ermeniler lehine ıslahat yapılacaktır. Rusya ise, Romanya’dan Basarabya’yı, Osmanlı Devleti’nden de Kars, Ardahan, Eleşkirt ve Beyazıt ile 300 milyon rublelik savaş tazminatı alacaktır49

.

Ayastefanos Antlaşması’nı, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı takip ettiği Panslavizm siyasetinin bir zaferi olarak saymak gerekir. Zira Sırbistan, Karadağ ve Romanya istiklâllerini, Bulgaristan da muhtariyet idaresini, Rusya sayesinde elde etmişler ve bu devletin birer nüfuz sahası haline gelmişlerdir. Bulgar Prensliği’nin Ege Denizi’ne açılması ise Rusya’nın sıcak denizlere inme siyasetinin önemli bir sonucudur50.

Diğer taraftan bu antlaşma, Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne dikte ettirdiği maddelerden ibaret bir antlaşma olmuştur. Başta İngiltere ve Avusturya; Rusya’nın Osmanlı ve Balkanlar üzerinde elde ettiği nüfuzdan rahatsız olarak antlaşmanın maddelerinin değiştirilmesi için teklif vermişlerdir. Fransa ve Almanya da, Rusya’nın Balkanlardaki nüfuzunun kırılmasına taraftar olunca, Rusya bu teklifi kabul etmek zorunda kalmıştır51. Bu arada Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü

bunalımdan istifade eden İngiltere ise Kıbrıs’ın idaresini üzerine almıştır. 52

Böylece Berlin Kongresi toplanmış ve 64 maddelik Berlin Antlaşması 13 Temmuz 1878’de imzalanmıştır. Osmanlı Devleti’nin 287.510 km2

toprak kaybedeceği antlaşmanın53

başlıca esasları şöyleydi: Ayastefanos Antlaşması ile Bulgaristan’a verilen 163.965 km2’lik topraklar üç bölgeye ayrılıyordu. Bulgaristan

Prensliği’ne, 63.972 km2’lik bir alan bırakıldı. Bulgaristan Prensliği Tuna Nehri ile

Balkan Dağları arasına sıkıştı. Böylece, Avusturya için itiraz konusu olan büyüklük ortadan kaldırıldı. Makedonya’nın iadesi ile de, Bulgarların Ege Denizi ile ilgileri kesildi. Büyük Bulgaristan’dan geriye kalan 32.594 km2’lik ikinci bölge, Şarkî

Rumeli Vilayeti (Doğu Rumeli) adı ile ayrıldı. Yaklaşık altı yüz bin nüfuslu Balkanların güneyinde ki bu bölge; Kocabalkan’la Rodop Dağları arasında, İhtiman kentinden Kara Deniz’e kadar uzanıyordu54

. Şarkî Rumeli Filibe merkezli özerk bir

49 F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 521–522. Ayrıca bkz. E. Z. Karal, Tarih, C. VIII, 64–67. 50 Rifat Uçarol, Siyasî Tarih, İstanbul 2000, s. 360.

51

M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 12. 52 D. Yılmaz, Son Yüzyıl, s. 60–61. 53 F. Armaoğlu, Siyasî Tarih, s. 529.

(21)

Osmanlı vilayeti haline getirildi. Siyasî bakımdan doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Hıristiyan bir vali tarafından beş yıllık süreler ile idare edilecek ve vali, Osmanlı Devleti tarafından, Avrupa Devletleri’nin onayı ile atanacaktı. Osmanlı Devleti’nin imzaladığı ve imzalayacağı tüm antlaşmalar burada da geçerli olacaktı. İç veya dış tehlike durumunda, vali, Osmanlı askerinin yardımını isteyebilecekti. 67.399 km2’lik üçüncü bölge, Makedonya ise; daha problemliydi. Onun paylaşımı veya herhangi bir tarafa verilmesi, henüz söz konusu olamazdı. Bu bakımdan, konunun çözümünü ileri bir tarihe bırakmak amacıyla, Makedonya doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne iade edildi. Bundan başka Girit’teki özel statü korunacak, Bosna ve Hersek, Osmanlı Devleti’ne bağlı olacak; ancak Avusturya tarafından yönetilecekti. Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsız olacak; Kars, Ardahan ve Batum Rusya’ya verilecekti. Buna karşın Rusya’da Eleşkirt ve Beyazıt’ı Osmanlı’ya bırakacaktı. Osmanlı Devleti Ermenilerle ilgili ıslahat yapacak ve savaş tazminatının ne kadar olacağı ise daha sonra taraflarca belirlenecekti55

.

Şarkî Rumeli’nin ayrılmasını, Bulgarlar büyük bir üzüntü ve tepki ile karşıladılar. Bunu, bir bedenin, iki parçaya ayrılması olarak değerlendirdiler. Bu tepkiyi, yalnız prenslik sınırları içinde bulunanlar değil, Şarkî Rumeli Bulgarları da gösterdiler. Duydukları kızgınlığı, düzenledikleri mitinglerde, Avrupa devletlerini protesto ederek gösterdiler. Ayrıca, daha önce bu topraklarda yaşayan ve savaş sırasında İstanbul’a doğru göç eden Türklerin, Şarkî Rumeli’ye geri dönmelerine karşı çıkarak, vilayete girmelerini engellemek istediler. Şarkî Rumeli’de bulunan Türkler ise; mahalli idarelerin hukuklarını korumamasından dolayı zulüm ve saldırılara maruz kaldıklarından ırz ve canlarını kurtarmak için bütün mallarını ve mülklerini terk ederek göç etmeye başladılar56

. Nitekim Bulgarlar, Şarkî Rumeli’deki Türk ahaliyi göç ettirmek amacıyla, her an Müslümanların izzet-i nefislerine, din ve milliyetlerine dokunacak tarzda davranmışlar, dehşet ve korku salmışlardır. Böylece

55

Osmanlı açısından değil, fakat Avrupalı devletler açısından önemli farklılıklar gösteren Berlin Antlaşması’nın tam metni için bkz. Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakikât (Hazırlayan: İsmet Miroğlu), İstanbul, 1983 s.684-698.

(22)

Türklerin Şarkî Rumeli Vilayeti’ni terk etmelerini sağlayacak olan Bulgarlar, vilayetin Bulgar Prensliği ile birleşmesi hususunda Avrupa’yı ikna edebileceklerdir57

. Osmanlı Devleti ise, Rumeli’deki varlığını koruyabilmek için Şarkî Rumeli Vilayeti’ndeki Türk nüfus nispetini korumaya çalışmıştır. Öncelikle savaş sırasında göç edenleri geri döndürmeye çalışmıştır. Bunun dışında maddi yardımda bulunarak, kapı kethüdaları vazifelendirerek, ağır arazi vergilerini azaltarak, gayrimenkulleri ile ilgili sorunlarını çözerek, bir cemaat halinde teşkilatlanmalarını sağlayarak ve bilhassa Müslüman mektepleri için kitap ve malzeme göndererek Şarkî Rumeli Türklerinin ihtiyaçlarını karşılama cihetine gitmiştir. Bütün bunlara rağmen, Şarkî Rumeli idaresi’nin “Dâhilî Nizamnâme”58 hükümlerini Bulgarların lehinde ve Türklerin aleyhinde tatbik etmeleri Türk ahalinin hukukunu koruma amacıyla gösterilen gayretleri yetersiz kılmıştır.

Bulgarların, “Güney Bulgaristan” olarak adlandırdıkları Şarkî Rumeli, 18 Eylül 1885’te Bulgaristan Prensliği tarafından ilhak edilmiştir. Bulgarlar bu durumu, zaten başlangıçtan beri arzu etmektedir ve Berlin Antlaşması ile gelen bu ayrılığı, bir türlü kabul edememişlerdir. Değişen siyasî dengelerden istifade eden Bulgaristan Prensliği, bu ayrılığa son vermiştir59 . Bu durumda Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşması’nın kendisine verdiği hakkı kullanabilir ve Şarkî Rumeli’ye asker gönderebilirdi. Fakat öyle yapılmamıştır. Saltanatı boyunca savaş aleyhtarı bir politika izleyen Sultan II. Abdülhamit, konuyu diplomatik yoldan çözmeye karar vermiştir. Bu kararda, Osmanlı Devleti’nin içerisinde bulunduğu mali buhranda etkili olmuştur. Sonuçta, bu oldu bitti sadece protesto edilebilmiştir.60. 1908’de ise;

Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Bulgar Prensliği, II. Meşrutiyet sebebiyle Osmanlı Devleti içindeki karışıklıklardan istifade ederek bağımsızlığını ilan etmiştir.

Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarını fethettiğinde Balkan milletlerine uyguladığı adalet ve hoşgörülü politika, Osmanlı Devleti gücünü kaybedip

57

N. İpek, Göçler, s. 112–113.

58 Dâhilî Nizamnâme; Şarkî Rumeli Vilayeti için Berlin Antlaşması’nın 18. Maddesine göre bir araya gelen Avrupa Komisyonu tarafından 24 Eylül 1879’da Filibe’de hazırlanmış 495 esas ve 637 ilave maddeden oluşan Şarkî Rumeli Vilayeti Anayasası’dır. Dâhilî Nizamnâme ve hükümleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 43–113.

59 Haluk Ülman, “ Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Dış Politika ve Doğu Sorunu” , Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. 1, İstanbul (basım tarihi yok), s. 272–278.

(23)

buralardan çekilmek zorunda kaldığında aynı milletler tarafından Türk ahaliye uygulanmamıştır. 93 Harbi ve sonrasında masum Türklere karşı girişilen acımasız katliamlar mezalim haline dönüşmüş ve bu katliamlardan kurtulabilenler, işgal edilmeyen bölgelere yani Anadolu’ya doğru mal ve mülkünü terk etmiş olarak can havliyle göç etmeye başlamışlardır61. Bu savaş sonucunda üç yüz binden fazla Türk,

Bulgaristan’dan göç etmek zorunda kalmıştır62. Bulgaristan’da nüfusun yarıdan

fazlasını teşkil eden Türkler63

azınlık durumuna düşmüştür. Bundan sonra, Balkan Türkleri beş yüz yıl boyunca muhafaza ettikleri Rumeli’den çekilmeye başlamışlardır. Böylece göçmen kafileleri Türk tarihinin karakteristik bir manzarası haline gelmiştir64 . 61 N. İpek, Göçler, s. 10. 62 A. Maranki, Mezalim, s. 283.

63 İlker Alp, Bulgarian Atrocities Documents And Photograraphs, İstanbul 1988, s.ix. 64 B. Toğrol, Göç, s. 17.

(24)

BİRİNCİ BÖLÜM

HİLÂL GAZETESİ

Hilâl gazetesi, 16 Aralık 188365

tarihinden 1 Şubat 188966 tarihine kadar Şarkî Rumeli Vilayeti’nin merkezi Filibe’de yayımlanmıştır. Gazetenin elimizde bulunan nüshaları, ilk sayısından 11 Eylül 1885 tarihinde çıkan 87. sayısına kadardır. Bu nüshalar içinde de; 3, 8, 11, 13, 20, 25, 38, 40, 41, 42, 51, 53, 55, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 67, 83, 84, 85 ve 86. sayılar eksiktir. (Bkz. Ek: 1) Türkçe olarak haftada bir gün (Pazar) yayımlanan Osmanlı siyasî gazetesidir. Gazetenin sahibi ve müdürü Pehlivanoğlu Ahmet’tir67. Şarkî Rumeli Vilayeti’nin 1878’de teşekkülünden, 1885’te Bulgaristan Prensliği tarafından ilhak edilmesine kadar geçen dönemde vilayetin ilk68

ve tek Türkçe gazetesi Hilâl’dir69

. (Bkz. Ek: 2)

Gazetenin idarehanesi, Filibe İmaret sokağındaki üç numaralı handır70. Gazete aynı adreste bulunan Hilâl matbaasında basılmıştır71. Gazetenin yazarı Ahmet

Faik’tir72.

Gazete, 31X46 boyutunda, 4 sayfa ve sayfası 4 sütun üzerine çıkarılmıştır. Gazetenin en üst sağ kısmında birinci sene ve Hicri tarih, solunda ise sayfa numarası ve Rumi tarih yazılıdır. Birinci sayfanın üst orta kısmında gazetenin logosu bulunmaktadır. (Bkz. Ek: 3) Logonun hemen altında; “Şimdilik haftada bir defa

65

Hilâl gazetesinin ilk sayısında, Hicri 16 safer 1301 ve Rumi 4 Kanun-ı Evvel 1299 tarihleri yazılıdır. Bu tarihler miladi tarihe çevrildiğinde 16 Aralık 1883 tarihine denk gelmektedir. Bkz. Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1.

66 İsmail Hakkı Tevfik Okday, “Bulgaristan’da Türk Basını”, (Basım yeri ve tarihi yok.), s. 92. 67

Gazetede, Pehlivanoğlu Ahmet’in gazetenin sahibi olduğuna dair herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte her sayının son sayfasının en alt köşesinde, “Müdür Pehlivanzade Ahmet” ifadesi yer almak-tadır. Bunun yanında bazı eserler Pehlivanoğlu Ahmet’i gazetenin sahibi olarak göstermiştir. Bkz. İ. H. T. Okday, “Bulgaristan’da Türk Basını”, s. 92.

68

Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1. 69 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 252. 70 Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1.

71 İ. H. T. Okday, “Bulgaristan’da Türk Basını”, s. 92. 72

Kızanlık’ta doğmuştur. Filibe’de Ali Bey Mahallesi’nde otururdu. Eskiden Edirne Belediye Başkanlığı, İpsala Kaymakamlığı ve Gümülcine Mutasarrıflığı yapmıştır. Bkz. İ. H. T. Okday,

“Bulgaristan’da Türk Basını”, s. 92; Ahmet Faik, “İttihat”, Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 3; Hilâl,

(25)

Pazar günleri çıkar ve her türlü mevaddan bahs eder Osmanlı gazetesidir.”73

yazmaktadır. Gazetenin birinci sayısında yayımlanan, “Mukaddime” başlıklı yazıda ki; “Şimdilik haftada bir defa çıktığı halde ilerde iki defa neşr olunmak üzere şu

gazetenin ihdasına muvaffak olduk.”74

ifadesinden, gazetenin haftada iki defa

çıkmayı hedeflediğini anlıyoruz. Ancak gazete, bu hedefini gerçekleştirememiştir. Gazete, 52. sayısında, birinci senesini doldurmanın sevincini okurlarıyla paylaşmış, devamında ise bazı okurlarının abone ücretlerini ödemede ağır davrandıkları için zor durumda kaldığını belirterek, gazetenin bundan sonra da sürekli olarak haftada bir gün çıkacağını duyurmuştur. Bu sayıdan itibaren logonun altında; “Pazar günleri

çıkar, Osmanlı gazetesidir.”75

ifadesi yer almıştır. İsmin sağ kısmında sırasıyla

abonelik şartları, ilan şartları ve fiyatı yazılıdır. Gazetenin yıllık aboneliği; vilayet içindekiler için 80 kuruş, vilayet dışındakiler için 100 kuruş, altı aylığı; vilayet içindekiler için 45 kuruş, vilayet dışındakiler için 60 kuruş, üç aylığı ise; vilayet içindekiler için 25 kuruş, vilayet dışındakiler için 40 kuruştur. İlanatın her satırı 2 kuruş ve tekrarı halinde 1 kuruştur. Gazetenin bir nüshası 2 kuruştur ve ilk sayısından son sayısına kadar bu fiyatı değişmemiştir. Sol kısmında ise gazetenin adresi ve mektupların kabul ve yayımlanma şartları yazılmıştır. Buna göre, milletin genel menfaatleri ile ilgili mektupların kabul edilip yayımlanacağı, yayımlanması uygun görülmeyen mektupların iade edilmeyeceği ve posta ücreti ödenmemiş mektupların kabul edilmeyeceği belirtilmiştir76

. (Bkz. Ek:3)

Gazete, ilk sayısında yer alan “Arz-ı Mahmedet” [Methetme, övme, şükür ve teşekkür]77

başlıklı yazıda, kendisinden MİLLİ GAZETE olarak söz etmiştir. (Bkz. Ek: 4) Ayrıca Şarkî Rumeli Vilayeti’nde Türkçe bir gazetenin yayınlanmasında geç kalındığını ifade etmiş ve bu boşluğu doldurmuş olmanın sevincini okurlarıyla paylaşmıştır78

. Gazete aynı yazının devamında, kendisine Hilâl ismini uygun görmesini zamanın şartlarına bağlamıştır. Gazetenin, zamanın şartlarından kastı o dönemde Şarkî Rumeli Müslümanlarının Bulgarlar tarafından maruz bırakıldıkları

73 Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1. 74 Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1. 75 Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 1. 76 Hilâl, 14 Aralık 1884, nr. 52, s. 1.

77 Şemsettin Sâmi, “Kâmûs-ı Türkî”, Dersaadet 1317, s. 1304; Ferit Devellioğlu, “Osmanlıca-Türkçe

Ansiklopedik Lugat”, Ankara 2002, s. 568.

(26)

zulümler sebebiyle içinde bulundukları zor durumdur. Gazeteye “Hilâl” isminin verilmesinde etkili olan unsurların başında, hilâlin İslamiyet’in sembolü olması ve Osmanlı’nın Müslüman olması gelmektedir. Dolayısıyla hilâl Osmanlıdır. Hıristiyan dünyasını temsil etme bakımından, tek bir devlet söz konusu değildir. Ama İslam dünyasını temsil, Osmanlı’nın sorumluluk ve yetkisindedir. Bu bakımdan, Ruslar, Osmanlı Devleti’ne üstün geldiklerini vurgulamak açısından, Şıpka’da yaptıkları manastıra hilâl üzerine hâkim Ortodoks haçını koymuşlardır79. Gazete o dönemde

arkasına Rusların desteğini de alarak iyice şımarmış olan ve bu şımarıklıklarını Türk ahaliye kin ve nefret dolu hareketleriyle gösteren Bulgarlara rağmen “Hilâl” ismiyle çıkmıştır. Bu yönden gazete, çıktığı ilk günden itibaren düşünce yapısını, amacını, tarafını ve cesaretini ismiyle ortaya koymuş ve tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. Gazete, yayım hayatı boyunca ismine yakışır bir şekilde hareket etmiş ve Türk ahalinin haklarını sonuna kadar savunmuştur.

Gazete, dönemin diğer gazeteleri gibi haber toplarken çeşitli ajansları kullanmış80

, vilayet içinde ve dışında bulunan muhbirleri vasıtasıyla gelişmeleri takip etmiştir81. Bunun yanında Şarkî Rumeli Vilayeti, Bulgaristan Emareti, İstanbul,

Makedonya, Bosna, Hersek, Arnavutluk, Avrupa Devletleri, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın değişik yerlerinde çıkan gazetelerden haber ve yazılar alarak bunları yayımlamıştır 82. Aldığı bu haber ve yazılar hakkında

gerektiğinde yorumlar yapmıştır83. Haber ve yazıların, doğruluğu veya yanlışlığı

üzerinde durarak Şarkî Rumeli Müslümanlarını bilgilendirmeye çalışmıştır. Ayrıca kendisine vilayet içinden ve dışından gönderilen mektuplardan genel menfaatlere uygun gördüklerini yayımlamıştır84. Gazete, yayımladığı bir haber, yazı veya

79 Mahir Aydın, “Şıpka’da Rus Manastırı”, İstanbul 1991, s. 387. 1876 Bulgar Ayaklanması sırasında komiteciler, kendileri için özel bir bayrak kullandılar. Bu bayrağın bir yüzünde, ayaklarının altında

“Hilâl” bulunan bir aslan ve diğer yüzünde ise, büyük harflerle “Bağımsızlık veya Ölüm” yazısı yer

aldı. Bunun yanında “Hilâl”e üstün gelme kompleksi, yalnız Balkanlarda değil, Ruslarda da görülmektedir. Bu konuda ayrıca bkz. M. Aydın, Osmanlı, s. 96-97.

80

Hilâl gazetesi genellikle “Ajans Havas” isimli Bulgar telgraf şirketinden aldığı haberleri yayımla-mıştır. Hilâl, 11 Mayıs 1884, nr. 22.

81 Hilâl, 26 Ekim 1884, nr. 44, s. 2-3; Hilâl, 9 Kasım 1884, nr. 46, s. 2-3; Hilâl, 8 Mart 1885, nr. 63, s. 2.

82

Hilâl, 8 Mart 1885, nr. 63, s. 3-4; Hilâl, 15 Mart 1885, nr. 64, s. 3-4; Hilâl, 22 Mart 1885, nr. 65, s. 3-4; Hilâl, 19 Nisan 1885, nr. 69, s. 3-4; Hilâl, 26 nisan 1885, nr. 70, s. 3-4.

83 Hilâl, 23 Kasım 1884, nr. 48, s. 1. 84 Hilâl, 10 Ağustos 1884, nr. 34, s. 2.

(27)

mektupla ile ilgili olarak yapmak istediği yorumları, “Hilâl” başlığı altında yeni bir bölüm açarak kaleme almıştır85

.

Gazete, birinci sayfasında Şarkî Rumeli Vilayeti içinde meydana gelen gelişmeleri haber yapmıştır. Hafta içerisinde kendisine göre meydana gelen en önemli gelişmeyi manşet haber olarak, “Hal-i Hazır” veya “Havadis-i Mahalliye” başlıkları ile okurlarına duyurmuştur. Bazen bu başlıklar yerine haberin konusunu direk ifade eden; “Şarkî Rumeli’de Muhakim”86, “Şarkî Rumeli’de Askerlik”87 ve

“Mekteplerimiz”88

gibi başlıklarda kullanmıştır. Daha sonra ise vilayet içinde

meydana gelen diğer önemli gelişmeleri “Havadisat” başlığı altında anlatmıştır. Öte yandan Şarkî Rumeli Müslümanlarını bilinçlendirmeye ve göç etmelerini engellemeye yönelik olarak “İttihat”89

, “Vatan Muhabbeti”90 ve “Maarif”91

başlıkları altında makalelere de yer vermiştir. Gazete, bazı sayılarının birinci sayfasında manşet haberden önce kendisine ait duyurular yayımlamıştır. Bu duyurularını, “İlan-ı Mahsus” 92

, “Beyan-ı Mazeret” 93 , “Rica” 94 , “İfade-i

Mahsusa” 95 ve “İhtar-ı Mahsus” 96 başlıkları ile yapmıştır. Gazetenin bazı sayılarında birinci sayfada yer verdiği diğer bir konu ise “Tevcihat”97

başlıklı haberlerdir. Bu haberlerde, memur atamaları ve memurlara verilen rütbe ve nişanlar hakkında bilgi verilmiştir.

Gazete, ikinci sayfasında genel olarak kendisine vilayet içinden98

ve dışından99

gönderilen mektuplara yer vermiştir. Bu mektuplar gazetenin temel haber kaynaklarından birini teşkil etmiştir. Vilayet içinden gönderilen mektuplarda, Şarkî Rumeli Müslümanlarının Bulgarlar tarafından maruz bırakıldıkları zulümlerden,

85 Hilâl, 3 Mayıs 1885, nr. 71, s. 1. 86 Hilâl, 17 Ağustos 1884, nr. 35, s. 1. 87 Hilâl, 22 Haziran 1884, nr. 28, s. 1. 88 Hilâl, 12 Temmuz 1885, nr. 81, s. 1. 89

Hilâl, 16 Mart 1884, nr. 14, s. 1; Hilâl, 30 Mart 1884, nr. 16, s. 1. 90 Hilâl, 6 Ocak 1884, nr. 4, s. 1; Hilâl, 17 Şubat 1884, nr. 10, s. 1. 91 Hilâl, 23 Aralık 1883, nr. 2, s. 1. 92 Hilâl, 17 Şubat 1884, nr. 10, s. 1. 93 Hilâl, 16 Mart 1884, nr. 14, s. 1. 94 Hilâl, 15 Haziran 1884, nr. 27, s. 1. 95 Hilâl, 21 Aralık 1884, nr. 52, s. 1. 96 Hilâl, 29 Mart 1885, nr. 66, s. 1. 97

Hilâl, 13 Ocak 1884, nr. 5, s. 1, Hilâl, 26 Nisan 1885, nr. 70, s. 1.

98 Hilâl, 13 Ocak 1884, nr. 5, s. 2-3; Hilâl, 17 Şubat 1884, nr. 10, s. 2; Hilâl, 2 Mart 1884, nr. 12, s. 2. 99 Hilâl, 30 Mart 1884, nr. 16, s. 2; Hilâl, 26 Ekim 1884, nr. 44, s. 2-3; Hilâl, 9 Kasım 1884, nr. 46, s. 2-3.

(28)

dâhilî hükümetin haksız uygulamalarından ve bu yüzden yapılan göçlerden bahsedilmiştir. Vilayet dışından gönderilen mektuplarda ise mektubun gönderildiği yerde yaşanılan gelişmeler haber verilmiştir. Gazete, vatandaşların gönderdiği mektupların yanında vilayet içinde ve dışında bulunan muhbirlerinin gönderdiği mektuplara da yer vermiştir100. Gazete yayımladığı mektuplarda genellikle mektubu gönderen kişilerin isimlerini belirtmemiştir. Mektupları, “İslimye’den Mektup”101

,

“Eskizagra’dan Yazıyorlar”102

gibi nereden geldiklerini belirten bir başlık altında

okurlarına duyurmuştur. Gazete, ikinci sayfasında mektupların yanında Şarkî Rumeli Vilayeti’nde çıkan Bulgar ve Rum gazetelerinin verdiği haberlerden yaptığı alıntıları yayımlamıştır103

. Zaman zaman aldığı bu haberler hakkında yorumlara yer vermiştir. Gazetenin haber aldığı Şarkî Rumeli gazeteleri; Mariça104

, Ojna Bulgarya105, Filibe Polis106, Narodniy Galas107, Borba108 ve Sıedenina109 isimli gazetelerdir.

Gazetenin üçüncü sayfası, dış haberler sayfası niteliğindedir. Öncelikle İstanbul’da yaşanılan gelişmeler; İstanbul Havadisi”110

, “Payitaht Havadisi”111 ve “İstanbul Gazetelerinde Görülen Havadisat”112

başlıkları ile haber verilmiştir.

Gazete, bu haberleri, İstanbul’da yayımlanan gazetelerden alıntılar yaparak veya İstanbul muhbirinin gönderdiği mektupları yayımlayarak okurlarına duyurmuştur. Gazetenin haber ve yazılarından alıntılar yaptığı İstanbul gazeteleri, Ceride-i Havadis113, Tercüman-ı Hakikat114, Vakit115, Ziraat116, Tarık117, Osmanlı118 ve

100 Hilâl, 26 Ekim 1884, nr. 44, s. 2-3; Hilâl, 9 Kasım 1884, nr. 46, s. 2-3. 101 Hilâl, 15 Haziran 1884, nr. 27, s. 2.

102 Hilâl, 13 Temmuz 1884, nr. 31, s. 2. 103

Hilâl, 22 Haziran 1884, nr. 28, s. 2; Hilâl, 24 Ağustos 1884, nr. 36, s. 2. 104 Hilâl, 23 Aralık 1883, nr. 2, s. 2. 105 Hilâl, 13 Nisan 1884, nr. 18, s. 2. 106 Hilâl, 18 Mayıs 1884, nr. 23, s. 2. 107 Hilâl, 8 Mart 1885, nr. 63, s. 2. 108 Hilâl, 5 Temmuz 1885, nr. 80, s. 2. 109 Hilâl, 10 Ağustos 1884, nr. 34, s. 1. 110 Hilâl, 13 Aralık 1883, nr. 1, s. 3. 111 Hilâl, 8 Mart 1885, nr. 63, s. 3. 112 Hilâl, 18 Mayıs 1884, nr. 23, s. 3. 113 Hilâl, 23 Mart 1884, nr. 15, s. 3. 114 Hilâl, 27 Ocak 1884, nr. 7, s. 3. 115 Hilâl, 20 Ocak 1884, nr. 6, s. 4. 116 Hilâl, 16 Aralık 1883, nr. 1, s. 4. 117 Hilâl, 20 Temmuz 1884, nr. 32, s. 3. 118 Hilâl, 11 Mayıs 1884, nr. 22, s. 2-3.

(29)

Saadet119 gazeteleridir. Daha sonra Şarkî Rumeli Vilayeti’ne komşu olan Bulgaristan Prensliği, Makedonya, Sırbistan, Selanik, Edirne, Bosna, Hersek ve Arnavutluk’ta meydana gelen gelişmeleri bu bölgelerde yayımlanan gazetelerden yaptığı alıntılar veya muhbirlerinin verdiği bilgiler vasıtasıyla okurlarına duyurmuştur. Bunun yanında Avrupa, Amerika, Rusya, Hindistan, Mısır, Sudan ve daha dünyanın pek çok yerinde meydana gelen gelişmelerde bu sayfada yer bulmuştur. Bu gelişmeler, ya buralarda yayımlanan gazetelerden ya da İstanbul gazetelerinden alıntılar yapılarak anlatılmıştır. Bazen, vilayet içinden ve dışından gönderilen mektuplarda bu sayfada yayımlanmıştır. (Bkz. Ek: 1)

Gazete, dördüncü sayfasında ilanlara yer vermiştir120

. Bu ilanlar, “İlanat” başlığı altında topluca yayımlandığı gibi “İlan”, “Mühim İlan”, “Diğer İlan”,

“Dahi” ve “Bu Dahi” başlıkları altında ayrı ayrıda verilmiştir. İlanlar genellikle

mahkeme ilanlarından oluşmaktadır. Bunun yanında satılık veya kiralık tarla ilanları, satılık gazino ilanı, İstanbul’da yayımlanan dergi ve gazetelere abone olmak isteyenlere yönelik ilanlar, ordunun ot ihtiyacını karşılamaya yönelik ilanlar ve Rumeli Şimendüfer Kumpanyası’nın verdiği ilanlar yer almaktadır. (Bkz. Ek: 1) Gazete, 18. sayısından itibaren hemen her sayısında ilanların arkasından Rumeli trenlerinin hareket saatlerini yayımlamıştır121

. (Bkz. Ek: 5)

Gazete, 10 Mayıs 1885 tarihli sayısında, “Rica” başlığıyla yaptığı duyuruda, Hilâl’in İstanbul’da da dağıtılmaya başlandığını belirtmiş ve müşterilerinden abone bedellerini ödemelerini rica etmiştir122. Bu durum gazete açısından çok önemli ve

sevindirici bir gelişme olarak görülmüştür. Zira bu sayede Filibe’de meydana gelen her türlü gelişme, Hilâl vasıtasıyla başkentte duyurulmuş olacaktır.

Gazetenin elimizde olan son nüshası123, 11 Eylül 1885 Cuma günü çıkmıştır. Neden Cuma günü çıktığına dair gazetede bir açıklama yapılmamıştır. Ancak, o tarihte Filibe’nin içinde bulunduğu karışık durumun buna neden olduğu söylenebilir. Çünkü gazete o gün yayımlanan sayısında, 6 Eylül 1885 Pazar günü

119 Hilâl, 8 Mart 1885, nr. 63, s. 3. 120

Hilâl, 13 Ocak 1884- 11 Eylül 1885, nr. 5-87, s. 4. 121 Hilâl, 13 Nisan 1884- 11 Eylül 1885, nr. 18-87, s. 4. 122 Hilâl, 10 Mayıs 1885, nr. 72, s. 1.

(30)

Filibe’de Bulgarlar tarafından Osmanlı Devleti aleyhine bir yortu düzenlendiğini haber vermiş, hatta bu yortuya Bulgar Metropoliti Kırvasiyof Efendi ile bazı Bulgar memurlarında katıldığından bahsetmiştir. Bu yortuda, Makedonya ve Bulgaristan ittihadı üzerine konuşmalar yapılmış ve günün akşamında belediye binası Bulgar bayraklarıyla süslenerek sabaha kadar Bulgar marşları çalınmıştır. Gazetenin verdiği bu haberden anlaşılacağı üzere artık Bulgarlar, Şarkî Rumeli Vilayeti ile Bulgaristan’ın birleşmesi konusundaki fikirlerini açıkça beyan etmeye başlamışlar ve birleşmek için başlatacakları isyanın ilk işaretlerini vermişlerdir. Zira gazetenin bu haberinden bir hafta sonra, yani 18 Eylül 1885 Cuma günü Bulgar Binbaşı Nikolayef, emrindeki Bulgar askerleriyle, Filibe hükümet konağını işgal ederek valiyi esir almış ve Şarkî Rumeli Vilayeti’nin Bulgaristan ile birleştiğini ilan etmiştir. Bulgar Prensi Aleksandr ise 21 Eylül 1885’te Filibe’ye gelerek, Şarkî Rumeli’nin idaresini ele almıştır124

. Bu oldu bitti karşısında Osmanlı Devleti durumu Avrupa devletleri nezdinde protesto etmekten öte bir şey yapamamıştır125

.

I- Dönemin Matbuat Özellikleri

Bugün büyük bir bölümü Türkiye sınırları dışında kalmış olan geniş Osmanlı coğrafyasında ilk yerel gazeteler XIX. yüzyılın ortalarında çıkmıştır. Bu ilk yerel gazeteler, vilayet matbaalarında basıldıkları için vilayet gazeteleri adını almışlardır. Bu gazeteler için kurulan altyapı, yetişen basım elemanları ve gazeteciler Osmanlı Devleti’nde İstanbul dışında bir gazetecilik kültürü oluşmasını sağlamıştır126

.

Osmanlı Devleti’nde ulusal resmi basının yönetimsel nedenlerle doğmuş olması gibi vilayet gazetelerinin doğmasını sağlayan vilayet matbaaları da, siyasal sorunlarla ve değişimlerle bağlantılı bir sürecin sonucudur. 1864 yılında eyalet sistemi yerine vilayet sistemine geçilmesi kararıyla127

birlikte Tuna, Bosna, Suriye, Erzurum, Halep, Edirne ve Trablusgarp vilayetleri kurulmuştur. Vilayet matbaaları

124 M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 258.

125 Osmanlı Devleti’nin bu birleşmeye karşı neden asker sevk etmediğine dair ayrıntılı bilgi için bkz. M. Aydın, Şarkî Rumeli, s. 292–293; E. Z. Karal, Tarih, C. VIII, s. 106–110; F. Armaoğlu, Siyasî

Tarih, s. 546–555; S. Shaw- E. Kural, Modern Türkiye, C. II, s. 246–249.

126 Mustafa Şeker, “Yerel Gazeteler”, Konya 2007, s. 28.

127 İlber Ortaylı, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tanzimat’tan

Referanslar

Benzer Belgeler

Maamafih Türkler yalnız topu Tophanede dökmezlerdi.. Muhare­ be meydanına arabalarla bakır taşıtırlar, kuşattıkları kaleler önünde de top

Bu çalışma ile diyabetin tipi ve cinsiyete bağlı olmadan genelde diyabetlilerin mevcut sağlıklarını orta düzeyde yorumladıkları, diya- beti ciddi olarak algılamaları

Hasat edilen bitkilerde verim, sürgün boyu, sürgün çapı, yaprak rengi (hue ve kroma değerleri), değerleri ile oksalik asit ve nitrat içerikleri

However, because of the risk of complications, moderate to severe reduction in GFR and kidney failure (ESRD) were defined as chronic kidney disease, irrespective of the presence

Berin alâka ye hayrajılığğımı gö­ rünce “ oluyor mu defsin?” diye gülümser, fnzhı metih edecek olursam hemen insafsız bir müstebit gibi keııdl

Hastanede değer akım haritası analizine dayanılarak ulaşılan sonuçlara göre, değer katma- yan faaliyetlerin hizmet sürecinin yavaşlamasına ve uzamasına, katlanılan

Metastaz yeni kan hücresi ya da kan damarı oluşumuna mevcut tümörlere göre daha çok bağlı olduğu için Cherish kansere karşı ilaçlarla yeni kan damarlarının