• Sonuç bulunamadı

Kelâmî açıdan Allah'ın affı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kelâmî açıdan Allah'ın affı"

Copied!
118
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

KELAM BİLİM DALI

KELÂMÎ AÇIDAN ALLAH’IN AFFI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yard. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

Hazırlayan Ahmet Müjdeci

044244051012

(2)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ... V KISALTMALAR ...Vİ

GİRİŞ

I. AFFIN SÖZLÜK ve TERİM ANLAMI. ... 1

A. Affın Sözlük Anlamı ... 1

B. Affın Terim Anlamı... 4

C. Af ile İlgili terimler ... 5

1. Mağfiret ... 5

2. Tevbe ... 7

3. Şefaat ... 9

II. DİĞER DİNLERDE AF... 10

A. İlahi Dinlerde Af ... 11

1.Yahudilik'te Af... 11

2. Hıristiyanlık'ta Af... 12

B. Beşeri Dinlerde Af... 15

1. Hinduizm'de Af ... 15

(3)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN VE HADİSTE ALLAH’IN AFFI

A. Kur’an’da Allah'ın Kullarını Affa Davet ve Teşviki... 18

1. İnsanın Bir Kötülüğü Bağışlaması Sonucu Allah’ın da Bağışlayanı Affetmesi34 ... 18

2. Allah’ın Mükâfatını Kazandıran Af... 19

3. Yapılan Zulme Aynıyla Karşılık Vermeyenin Affedilmesi39 ... 21

B. Kur'an'da Affedildiği Bildirilenler ... 23

1.Puta Taparak Allah’a Şirk Koşanların Affı... 23

2. İbadette Kusurlu Davrananların Affı ... 23

3. Hz. Peygamberin Emrine Uymayanların Affı... 27

4. Abdest ve Gusül Gibi Maddi ve Manevi Temizliğe Riâyet Etmeyenlerin Affedilmesi ... 30

5. Hicret Etme Emrine Muhalefet Edenlerin Affedilmesi ... 31

6. Buzağıyı Tanrı Edinenlerin Affedilmesi... 34

7. Geçmişte İhramlı İken Av Hayvanı Öldürenlerin Affedilmesi... 36

8. Gereksiz Soru Soranların Affedilmesi ... 37

9. Peygamber’le Alay Edenlerin Affedilmesi ... 40

10. Allah’a ve Peygamber’ine İftira Edenlerin Affedilmesi ... 43

11. Çeşitli Günahlar Sebebiyle İnsanların Başlarına Gelenler ve Bunların Birçoğunun Affedilmesi ... 45

12. Allah’ın Âyetleri Üzerinde İnkâr İçerikli Tartışmaların Affedilmesi...47

(4)

C. Hz. Peygamber'in Küçük Hatalarının Affedilmesi ... 50

1. Hz. Peygamber'in Emrindeki askerlere Hatalı İzin Vermesinin Affı51 Değerlendirme ... 53

D. Hz. Peygamber'in Ümmetini Affa Teşviki... 54

E. Hz Peygamber'in Kendisine Yapılanları Affetmesi... 59

İKİNCİ BÖLÜM KELAM MEZHEPLERİNİN ALLAH'IN AFFI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ A. HARİCİLERE GÖRE ALLAH'IN AFFI... 65

1. Hariciler'e Göre İmanın Mahiyeti... 66

2. Hariciler'e Göre İman-Küfür Açısından Günahkârın Durumu... 66

3. Hariciler'e Göre Günahların Affı ... 70

B. MÜRCİE'YE GÖRE ALLAH'IN AFFI ... 71

1. Mürcie'ye Göre İmanın Mahiyeti... 72

2. Mürcie'ye Göre İman-Küfür Açısından Günahkarın Durumu... 73

3. Mürcie'ye Göre Günahların Affı... 76

C. MUTEZİLE'YE GÖRE ALLAH'IN AFFI... 77

1. Mutezile'ye Göre İmanın Mahiyeti... 79

2. Mutezile'ye Göre İman-Küfür Açısından Günahkârın Durumu... 81

(5)

3. Mutezile'ye Göre Günahların Affı ... 85

D. EŞ'ARİYYE'YE GÖRE ALLAH'IN AFFI ... 86

1. Eş'ariyye'ye Göre İmanın Mahiyeti ... 88

2. Eş'ariyye'ye Göre İman-Küfür Açısından Günahkârın Durumu... 90

3. Eş'ariyye'ye Göre Günahların Affı... 91

E. MATURİDİYYE'YE GÖRE ALLAH'IN AFFI ... 92

1. Maturidiyye'ye Göre İmanın Mahiyeti... 94

2. Maturidiyye'ye Göre İman-Küfür Açısından Günahkârın Durumu ... 97

3. Maturidiyye'ye Göre Günahların Affı... 99

SONUÇ ... 102

(6)

ÖNSÖZ

İnsanoğlu Allah’ın affı ile ilk olarak cennette şeytanın vesvesesine uyarak işlediği günahtan sonra tevbe etmek suretiyle tanışmıştır. Daha sonra dünya hayatı içinde ilahi vahiyden uzaklaştıkça ve dolayısıyla hataya düştükçe Allah’ın affına ihtiyaç duymuştur. Günümüzde de insanlığın faaliyet gösterdiği tüm alanlarda ilahi vahiyle ve yaratılan her şeyle uyum halinde yaşama yerine vahiyden uzaklaşma ve yaratılan diğer şeyleri tahrip etme eğiliminde olması, insanoğlunun kendi mutluluğu için yüce Yaratıcı’sıyla O’nun affına sığınma zorunluluğunu ortaya koymuştur.

Yine insanoğlu yüce Allah’ın kendisine verdiği tabiatı onun iradesine uygun kullandığı, nimetlerine şükrettiği, buyrukları doğrultusunda yaşadığı oranda Allah’ın affına mazhar olmaktadır. Ayrıca birbiriyle olan ilişkilerinde de Allah’ın bu sıfatıyla muttasıf olma gayretiyle hareket ettiği oranda mutlu ve yaşanabilir bir hayata kavuşmaktadır.

İşte bu noktada tezimiz "Allah'ın Affı" nı örneklerden yola çıkarak Kur'an'da ve hadislerde aramakta, ayrıca kelamcıların görüşlerine başvurmakta ve bir sonuca ulaşmayı amaçlamaktadır. Böylece sadece Allah Teâlâ'ya ait olan affetme yetkisinin mahiyeti ve keyfiyeti konusunda istifade edilebilecek bilgiler ve yorumlar ortaya koymayı, bilimsel araştırma yapma ve yorumlama yeteneği kazanmayı gaye edindik.

Çalışmamda bize her türlü yardımı gösteren danışman hocam Yrd. Doç.

Dr. Durmuş ÖBEK’e, fikir ve görüşleriyle ufkumu açan Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK ve Prof. Dr. Süleyman TOPRAK hocalarıma teşekkürlerimi sunarım.

Ahmet MÜJDECİ

(7)

KISALTMALAR a.g.m. : Adı geçen makale

: Ankara Üniversitesi

AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

bk. : Bakınız

c. : Cilt

DİA : Diyanet İslam Ansiklopedisi

DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı

İA : İslam Ansiklopedisi

h. : Hicri

haz. :Yayına hazırlayan m. : Miladi

md. : Maddesi

m.ö. : Milattan önce

m.s. : Milattan sonra

MÜİF : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi nşr. : Neşreden

SÜİF : Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

s.nşr. : Sadeleştirilmiş neşir

s. : Sayfa

ŞİA : Şamil İslam Ansiklopedisi

şrh. : Şerh eden

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

trc. : Tercüme eden

ts. : Tarihsiz

vb. : ve benzeri

(8)

GİRİŞ I. AFFIN SÖZLÜK ve TERİM ANLAMI

A. Affın Sözlük Anlamı

“Af” kelimesi Arapça “A-F-V” kökünden türemiş bir isimdir. Sözlükte “bir şeyi silmek, yok etmek, silerek yok etmek, kazımak, iptal etmek, hükmünü kaldırmak, bir şeyin izini ve varlığını tamamen gidermek; bir şeyi bırakıp diğer şeyi istemek; bir şeyi almak, ona ulaşmayı istemek, lütuf, ihsan, iyilik, faziletli davranmak; bağışlamak, sorumluluktan kurtarmak; günahı gidermek, günahtan dolayı hesaba çekmeyi terk etmek, hak edilen cezayı düşürmek; ihtiyaç fazlası,

çoğalmak, nafakadan artan şey, fazlalık, artık” gibi manalara gelir.1 Bu kelime

Arap dilinde türevleri (müştakları) ve takılardan (harf-i cerlerden) bazıları ile birlikte kullanılarak yukarıda bir kısmı zikredilen daha farklı mânâları da ifade

eder. Lazım ve müteaddî olarak kullanımı eşittir.2

Araplar rüzgâr binaları yıkıp yok ettiği ve yerle bir ettiği zaman “Afeti’r-Rîhu’d-Dâra” derler. Bu kullanımda “A-F-V” fiili “bir şeyi silmek, kazımak, yok

etmek” anlamını ifade eder.3

Yine “Afeti’n-Nebete ve’ş-Şecera” dedikleri zaman “ağacın fazlasını kırptı, budadı” anlamını kastederler ki burada da “af” kelimesi “fazlalık, artık” anlamında kullanılmıştır.4

1 el-Ezherî (v. 370 h.), Ebu Mansur Muhammed b. Ahmed, Tehzîbü’l-Luğa, (nşr. Abdülhalim Neccar), Masabih-i Sihlü’l-Arab, Kahire, 1964, c. III, s. 222; el-Cevherî (v. 400/1009), İsmail b. Hammad, es-Sıhah (nşr. Ahmet Abdülğafur Atar), Kahire, 1984, c. VI, s. 2431, “A-F-V” md.; el-Isfehânî (v. 565/1170), Hüseyin b. Muhammed el Mâruf bir-Râgıb, el Müfredât fi Ğarîbi’l Kur’an, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, s. 508, “A-F-V” md.; İbn Manzur (v. 711/1311 ), Celaleddin Muhammed b. Mükrem el Afrigî el Mısrî, Lisânu’l Arap, Beyrut, 1990, c. XV, s. 72 “A-F-V” md.; ez-Zâvî, Tahir Ahmet, Tertibu’l- Kamusu’l-Muhit alâ Tarîkat’il-Misbahu’l-Münir ve Esâsü’l-Belâğa, el-Bâbi’l-Halebî, 1973, c. III, s. 267, “A-F-V” md.; Bilmen (v. 1971), Ömer Nasuhi, Hukuki İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kâmusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1970, c. III, s. 8; Çağrıcı, Mustafa, “Af” md., DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1988, c. I, s. 394; Ağırakça, Ahmet, “A-F-V” md., ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, c. I, s. 48; Öztürk, Yaşar Nuri, Kur’an’ın Temel Kavramları, İstanbul, 1991, s. 28; Komisyon, Fikret Karaman ve Diğerleri, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları, Ankara, 2005, s. 8.

2 İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 72, “A-F-V” md.; ez-Zâvî, a.g.e., c. III, s. 267-268, “A-F-V” md. 3 İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 72, “A-F-V” md.

(9)

“Günahı gidermek” manasında “Afevtü anhü” (ondan yüz çevirerek onun

günahını gidermeyi istedim) derler.5

İbn Manzur (v. 711/1311)’un “Lisanü’l-Arap” isimli eserinde, dilci ve

müfessir İbnü’l-Enbarî’nin (v. 328 h.) et-Tevbe suresinde geçen “Afellahu anke”6

ifadesini “Allah senden silsin” şeklinde manalandırdığı zikredilir.7 İbnü’l-Enbarî

burada rüzgârın çöldeki izleri silip yok etmesi gibi Allah’ın da kullarının günahını silip yok edeceğini belirtir.8

Kur’an’da “af” kelimesi biri “fazlalık” diğeri “bağışlama” manasında olmak üzere iki âyette geçmektedir.9 Bunlardan Bakara Suresi’nde “Sana hayır

yolunda ne harcayacaklarını da sorarlar. Fazlasını(harcayınız) de!”10 buyrulur. Bu

âyette “af” kelimesi “fazlalık” anlamında kullanılmıştır.11

A’raf Suresi’nde ise “(Ey Muhammed!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve

cahillerden yüz çevir”12 buyrulur. Burada ise “af” kelimesi “bağışlama”

manasında kullanılmıştır.13

“A-F-V” ayrıca beş âyette Allah’ın sıfatı olarak “Afüv”14 bir âyette insanların sıfatı olarak “âfîn” şeklinde,15 yirmi yedi âyette de çeşitli fiil kalıplarında kullanılmıştır.16 Fiil kalıplarında kullanılmış olan âyetlerden A’raf Suresi’nde bu kelime “çoğalmak” mânâsında kullanılmıştır. Zikredilen âyetin meâli şu şekildedir. “Sonra kötülüğü (yoksulluk ve darlığı) değiştirip yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihâyet çoğaldılar ve “Atalarımıza da böyle darlık ve sevinç

5 el-Isfehânî, a.g.e., s. 508, “A-F-V” md. 6 et-Tevbe, 9/43.

7 İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 72, “A-F-V” md. 8 İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 72, “A-F-V” md.

9Abdübaki, Muhammed Fuat, el-Mu’cemu’l-Müfehres li Elfazi’l-Kur’an’il-Kerim, Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye, Beyrut, ts., s. 466.

10 el-Bakara, 2/219.

11 el-Isfehânî, a.g.e., s. 508, “A-F-V” md.; İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 75, “A-F-V” md.; Çağrıcı, a.g.m., c. I, s. 394.

12 el-A’raf , 7/199. 13

el-Isfehânî, a.g.e., s. 508, “A-F-V” md.; İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 72, “A-F-V” md.; er-Râzî (v. 666/1267), Muhammed b. Ebî Bekr b. Abdülkadir, Muhtâru’s-Sıhah, Mektebetü Lübnan, Beyrut, 1999, s. 389; Çağrıcı, a.g.m., c. I, s. 394.

14 el-Hacc, 22/60, el-Mücadale, 58/2, en-Nisâ, 4/43,99,149. 15

Âl-i İmran, 3/134.

16 el-Bakara, 2/109,152,155,178,187,219,237,286; Al-i İmran, 3/159; en-Nur, 24/22; en-Nisâ, 4/99,149,153; el-Mâide, 5/13,15,95,101; el-A’raf, 7/95,199; et-Tevbe, 9/43,66; eş-Şûrâ, 42/25,30,34,40; el-Mücadele, 58/2; et-Teğâbun, 64/14.

(10)

dokunmuştu (onlar da sıkıntılı ve sevinçli günler geçirmişlerdi)” dediler. Biz de

onları hatırlarından geçmediği bir anda ansızın yakaladık.”17

Âyetin “çoğaldılar” olarak mâna verilen bölümü “afev” şeklindedir. Bu kalıp geçmiş zaman (fiil-i mazî) ve çoğul, eril (cemî müzekker) kalıbıdır. Kelimeyi müfessirlerden ez-Zemahşerî (v. 538/1144), Kurtubî (v. 671/1273), İbn Kesir (v. 774/1372), Elmalılı M. Hamdi Yazır (v. 1361/1942), Mevdudî ve diğer

birçok müfessir “çoğaldılar” şeklinde açıklamışlardır.18 Kelimenin manasıyla

ilgili olarak ez-Zemahşerî âyette geçen “çoğalma”nın mal ve evlatlarla ilgili olmakla birlikte, bu fiilin yiyecek, tahıl ve benzeri şeylerin artması için de kullanıldığını belirttikten sonra Peygamberimizin sakalları uzatmakla ilgili hadisinde “uzatmak, çoğaltmak” mânâsını ifade eden kelimenin de aynı fiil olduğunu zikreder.19

Bakara Suresi’nde20 de “A-F-V”, “alacaktan vazgeçme” anlamında

kullanılmıştır.21 Diğer âyetlerde “A-F-V” kelimesi “günahtan dolayı sorumlu

tutmama, sorumluluktan kurtarma” manalarında kullanıldığı görülür.

Türkçemizde de “af” kusur, kabahat, suç veya cezayı bağışlama; mazur tutma; istisna etme; azletme manalarını ifade etmek üzere kullanılmaktadır.22

Burada “af” kelimesinin kullanımıyla ilgili örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Ancak zikredilen kelimenin daha çok “hesaba çekmeme ve

17 el-A’raf, 7/95.

18 ez-Zemahşerî (v. 538/1144), Carullah Mahmut b. Ömer, el- Keşşaf an Hakaik-i Gavamizi’t-Tenzil ve Uyuni’l-Ekavil fi Vucuhi’t-Tenzil, Mektebetü’l Abîkan, Riyad, 1998, c. II, s. 477; Kurtubî (v. 671/1273), Ebû Abdillah, Muhammed b.Ahmed, el-Câmiu li Ahkâmu’l Kuran ve’l-Mübeyyinuhu, (trc. Beşir Eryarsoy), Buruc Yayınları, İstanbul, 1998, c. VII, s. 40, İbn Kesîr (v. 774/1372), Ebu’l-Fidâi İsmail b. Ömer, İmâdü’d-Dîn, Tefsîru’l-Kur’an’il-Azîm, (trc..Bedrettin Çetiner, Bekir Karlıağa), Çağrı Yayınları, İstanbul, 1984, c. VIII, s. 89; Yazır (v. 1942), Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Azim Yayıncılık, İstanbul, 1979, (s.nşr. Komisyon-İsmail Karaçam ve Diğerleri), c. IV, s. 82; Mevdûdî, Ebu’l Al’a, Tefhîmu’l Kur’ân, İstanbul, 1991, (trc. Komisyon-Muhammed Han Kayanî ve Diğerleri), c. II, s. 74.

19 ez-Zemahşerî, a.g.e., c. II, s. 98. 20 el-Bakara, 2/237.

21

İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 74, “A-F-V” md.

22 Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Rehber Yayınları, Ankara, 1990, s. 10; Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat (haz. Aydın Sami Güneyçal), Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara, 2006, s. 11.

(11)

sorumluluktan kurtarma; fazlalık, artık; silme, kazıma, yok etme” manalarını ifade etmek üzere kullanıldığını söyleyebiliriz.

B. Affın Terim Anlamı

Af ile ilgili yapılan tanımları şu şekilde sıralamak mümkündür.

“Müstehak olunan cezayı düşürmektir”23

“Suçun karşılığı olan cezayı terk etmektir”24

“Kötülük ve haksızlık edeni, suç ve günah işleyeni bağışlama; cezalandırmaktan vazgeçmedir.” 25

“Bir şahsı affetmek, onun irtikâb ettiği bir kusuru, bir cürmü mahv ve izale

etmek; onu yapılmamış gibi kabul etmektir”26

“Övülen bir vasıf olarak “affetme” korku veya çekingenlikten dolayı başkasını bırakıvermek değildir. Bilakis kişinin karşısındakini cezalandırma

gücüne sahip olmasına rağmen serbest bırakmasıdır.27

“Bir ahlak ve hukuk terimi olarak “afv”, kötülük ve haksızlık edeni, suç ve

günah işleyeni bağışlama; cezalandırmaktan vazgeçmedir.”28

Allah-u Teâlâ Kur’an’da yüce zatını tanıtırken “affedicilik” sıfatıyla “kudret” sıfatını bitişik zikretmesi dikkate değerdir.29 Esasen Kur’an’a göre bir kötülüğün karşılığı ona denk bir cezadır ve bu adaletin gereğidir. Buna karşılık haksızlığa uğrayan taraf suçluyu bağışladığı takdirde Allah Teâlâ onu

mükâfatlandırmayı vaat etmiştir.30 Çünkü bağışlayan kişi adaletin gereğinin

yerine getirilmesinden gönüllü olarak vazgeçmiş, hakkından feragat etmiş, affederek bir ihsanda bulunmuştur.

23 er-Râzî (v. 606/1210), Fahruddin, Mefâtîhu’l-Gayb (Tefsir-i Kebir), (trc. Komisyon-Suat Yıldırım ve Diğerleri), Akçağ Yayınları, Ankara, 1988, c. II, s. 544.

24 Kurtubî, a.g.e., trc., c. 4, s. 433.

25 İbn Manzur, a.g.e., c.XV, s.74, “A-F-V” md. ; Karaman, Fikret ve Diğerleri, a.g.e., s. 8. 26 Bilmen, Hukuki İslâmiyye ve Istılahât-ı Fıkhiyye Kâmusu, c. III, s. 8.

27

el-Behiy, Muhammed, İnanç ve Amelde Ahlakî Kavramlar (trc. Ali Turgut) İstanbul, 1995, s. 229. 28 Çağrıcı, a.g.m., DİA, c. I, s. 394.

29 en-Nisâ, 4/149. 30 eş-Şûrâ, 42/40.

(12)

Kur’an’da Allah’ın affedici oluşu ve affın ilahî bir sıfat ve yüksek bir ahlakî meziyet olduğu çeşitli vesilelerle dile getirilmiştir.31

Allah’ın güzel isimleri(esma-i hüsnâ)nden biri de “el-Afüv” dür.32

“A-F-V” kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olan “Afüv”, kolaylıkla affeden, kulların günahını silen, cezaları kaldıran anlamına gelir.33 Kur’an’da beş âyette geçen “Afüv” ismi dört yerde “Ğafur” ismiyle birlikte kullanılarak teyit edilmiş,34 bir yerde de “Kadîr” ismiyle birlikte zikredilmiştir.35

Yine Kur’an’da Allah Teâlâ kendi zatını “Afüv” olarak isimlendirdikten

sonra mü’minleri de bu faziletli davranışa çağırarak,36 affetmenin İslâm’da bütün

faziletlerin temelini oluşturan “takva” ya en yakın meziyet olduğu bildirilmiştir.

37

C. Af ile İlgili Terimler 1. Mağfiret

Af kelimesiyle yakından ilgisi bulunan “mağfiret” kelimesi sözlükte

“örtmek, gizlemek, birinin kusurunu ifşa etmeyip bağışlamak” manalarına gelir.38

Seyyit Şerif Cürcani (v. 816/1413), “Ta’rîfât” isimli eserinde mağfiretin güç ve kudret sahibi olanın güç bakımından kendisinden aşağıda olanın gerçekleştiği çirkin şeyleri örtmesi olduğunu, bir kölenin efendisinin vereceği cezadan korkarak onun ayıbını örtmesinin “mağfiret” kelimesiyle ifade edilemeyeceğini söyler.39 Mağfiret kelimesi Allah’a nispet edildiğinde “Allah’ın kulların işlediği

31 Âl-i İmran, 3/34; en-Nur, 24/22; eş-Şûra, 42/40. 32

el-Isfehânî, a.g.e., s. 508, “A-F-V” mad; Konevî (v. 1274), Sadreddin, Şerhu Esmâillah’il-Hüsnâ, (trc. Ekrem Demirli), İz Yayıncılık, İstanbul, 2004, s. 212; Yıldırım, Suat, “Afüv” md. DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1988, c. I, s. 442; Topaloğlu, Bekir, “Allah” md., DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1989, c. II, s. 484; Şimşek, M. Sait, “Afüv” md., ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, c. I, s. 47.

33 Konevî, a.g.e., trc., s. 212; Yıldırım, a.g.m., DİA, c. I, s. 442. 34

en-Nisâ, 4/43; el-Hac, 22/60; el-Mücâdele, 58/2. 35 Abdülbaki, a.g.e., s. 500, “Ğ-F-R” md.

36 en-Nisâ, 4/149; el-Hac, 22/60; en-Nur, 24/22; eş-Şûrâ, 42/40; et-Teğabun, 64/14; vb. 37 el-Bakara, 2/237.

38

el-Isfehânî, a.g.e., s. 442, “Ğ-F-R” md.; İbn Manzur, a.g.e., c. XV, s. 25; Bebek, Adil, “mağfiret” md., DİA, TDV Yayınları, Ankara, 2003, c. XXVII, s. 313; Ay, M. Emin, “mağfiret” md., ŞİA., Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, c. V, s. 78.

(13)

günahları örtüp affetmesi, bağışlaması” anlamına gelir.40 Aynı kökten türemiş

olan “istiğfar” “kişinin Allah’tan hatasını bağışlamasını istemesi anlamına gelir.41

Isfehânî (v. 502/1108)’ye göre bu isteğin hem sözlü hem fiilî olması gerekir.

Aksi halde istiğfar kişiyi yalancı durumuna düşürür.42

Kur’an’da “Ğ-F-R” kökünden türeyen 234 kelime geçmektedir ve

bunlardan 229’u Allah’a nispet edilerek kullanılmıştır.43 “Mağfiret” kelimesi bir

yerde “başkasının kusurunu hoş görme” anlamında insana nispet edilirken44

Allah’ın affedicilik vasfını ifade eden “Ğafûr” kelimesi doksan bir yerde, yine aynı mânâya gelen “Ğâfir” kelimesi bir yerde, “Ğaffâr” kelimesi dört yerde geçmektedir.45

Yine Kur’an’da kimlerin Allah’ın mağfiretine kavuşacakları açıklanmıştır. Buna göre görmedikleri halde Allah’a iman etmiş olanlar,46 iman ederek sâlih amel işleyen iyi davranış sahibi kimseler,47 takva sahibi olanlar,48 Allah yolunda Allah’ın ismini yüceltmek (îlây-ı kelimetullah) için canını verenler,49 itâatkâr, doğru sözlü olanlar, gönülden bağlananlar, iffetini koruyanlar, Allah’ı çokça ananlar,50 Allah’ın rahmetine kavuşacaklardır.

Nisa Suresi’nde de Allah’ın kendisine ortak koşanları mağfiret

etmeyeceği, bunun dışında dilediğini bağışlayacağı bildirilmiştir.51

“Mağfiret” kelimesinin “af” kelimesiyle yakın bir ilişkisi vardır. Kurtubî Allah’ın kullarını affetmesinin kimi zaman cezadan önce kimi zaman cezadan sora olabileceğini ancak Ğufrân (mağfiret) söz konusu olduğunda ise hiçbir

40 el-Isfehânî, a.g.e., s. 442, “Ğ-F-R” md.; İbn Manzur, a.g.e., “G-F-R” md. c. XV, s. 25; Konevî, a.g.e., s. 267; Bebek, a.g.m., DİA, c. XXVII, s. 313.

41 el-Isfehânî, a.g.e., s. 443, “Ğ-F-R” md. 42 el-Isfehânî, a.g.e., s. 443, “Ğ-F-R” md. 43 Abdülbakî, a.g.e., “Ğ-F-R” md., s. 499-502. 44 el-Bakara, 2/263. 45 Abdülbakî, a.g.e.,”Ğ-F-R” md., s. 501-502

.

46 Yasin, 36/11.

47 el-Mâide, 5/9; Feth, 48/29; el-Hacc, 22/56; es-Sebe, 34/4,5; el-Fatır, 35/7. 48

Âl-i İmran, 3/133,136.

49 el-Enfal, 8/74; en-Nisâ, 8/74; Âl-i İmran, 3/157. 50 el-Ahzab, 33/35.

(14)

şekilde cezanın bulunmadığını ifade eder.52 Herhangi bir cezayı hak eden

kimseye bu suçundan dolayı ceza verilmezse o kişi affedilmiş olur.53

Bu anlatıma göre “mağfiret” kelimesi, “af” kelimesinden daha kapsamlı görünmektedir. Allah Teâlâ dilerse birtakım iyi amellerden sonra kullarını mağfiret edebilir. Ayrıca dua ve istiğfarın affa vesile olduğu ittifakla kabul edilmiştir.54

2. Tevbe

“Tevbe” kelimesi Arapça “tevebe” fiilinin mastarı olup “günahtan dönmek, pişmanlık duymak, vazgeçmek” manalarına gelir.55 Ayrıca “an” harf-i ceri ile kullanıldığında “günahtan dönmek”, “ala” harf-i ceri ile kullanıldığında “tevbeyi

kabul etmek” anlamlarını ifade eder.56

Dini bir kavram olarak ise “kulun işlediği kötülük ve günahlara pişman olup, onları terk ederek Allah’a yönelmesi, emirlerine uymak ve yasaklarından

kaçınmak suretiyle Allah’a sığınarak bağışlanmasını dilemesidir.57 Yazır, tevbeyi

“kabahatten kabahat olduğu için pişmanlık duyarak vazgeçmektir” şeklinde tarif

eder.58 Ona göre vicdanında meydana gelen çirkinliğinden dolayı değil de

bedenine, malına veya şerefine zarar verme gibi herhangi bir korku yahut ümit sebebiyle vazgeçmek tevbe değildir. Asıl tevbe işlediği kabahatin bir menfaatini

görse bile onun çirkinliğinden dolayı vazgeçmektir.59

Tevbe Allah’a nisbet edildiğinde de tali olan gazap bakışından asli olan

rahmet bakışına dönmek anlamını ifade eder.60 Allah Teâlâ’nın güzel

52 Kurtubî, a.g.e., trc., c. II, s. 93. 53 Kurtubî, a.g.e., trc., c. II, s. 93. 54

Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, Kitap Dünyası Yayınları, İstanbul, 2001, s. 278.

55 Razî, Abdülkadir, a.g.e., s. 69; Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 164; Karaman, Fikret ve Diğerleri, a.g.e., s. 657; el-Behiy, a.g.e., s. 175.

56 Razî, Abdülkadir, a.g.e., s. 70. 57

Karaman, Fikret ve Diğerleri, a.g.e., s. 657. 58 Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 164.

59 Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 164.

(15)

isimlerinden biri de “tevvâb” tır. “tevvâb” kelimesi tövbe işini çok çok yapan anlamında aşırılık ifade eden ism-i faildir.61 Kur’an-ı Kerimde bu manayı ifade etmek üzere “Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever, çok temizlenenleri

de sever.”62 Ayetinde “tevvâb kelimesi kullanılmıştır. Yüce Allah’ın bir ismi, bir

sıfatı olarak “et-Tevvâb” ise itaate yönelerek Allah’a dönen kişinin istediği bağışlanmayı kabul edip, o tövbekâr kulunu huzuruna alan ve onu affeden anlamındadır. Kur’an-ı Kerimde bu manayı ifade eden birçok kulanım vardır.63 Bu itibarla tövbe, kul hakkında günahlardan dönmeyi, yüce Rabb’imiz hakkında da cezalandırmaktan dönmeyi ifade eder, yani kul Rabb’ine döner, Rabb’i de onun bu yönelişini kabul eder ve onu cezalandırmaktan vazgeçer. İşte bu mânâda “et-Tevvab” sıfatı, kulların tövbelerini her yönelişlerinde rahmet ve mağfiretiyle kabul eden demektir.

Nasuh64 tevbe küfür ve şirk dâhil, her türlü günahın âhirete ait cezasını

düşürebilir.65 Kur’an-ı Kerimde “İnkâr edenlere söyle, eğer vazgeçerlerse

geçmişteki (günahları) bağışlanır.” buyrulur.66 İleride detaylı bir şekilde

inceleyeceğimiz üzere Allah Teâlâ tevbe etmeleri üzerine kullarının şirk dahil birçok günahlarını bağışladığını Kur’an-ı Kerimde bildirmiş ve kullarını tevbe etmeye davet etmiştir.67 Kelam mezhepleri arasında da ölmeden tevbe edilmesi durumunda günahların bağışlanacağı hususunda esaslı bir tartışma yoktur. Tartışma konusu olan ölmeden tevbe etmeyenler hakkındadır. Hz. Peygamber de her konuda olduğu gibi tevbe konusunda da ümmetine örneklik etmiş ve onları

61 Tunç, Cihat, “Tövbe” md., ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1996, c. VIII, s. 93. 62 el-Bakara, 2/22.

63

el-Bakara, 2/37,54,128,160; en-Nisâ, 4/16,64; et-Tevbe, 9/104,118; en-Nûr, 24/10; el-Hucurât, 49/12; en-Nasr, 110/3.

64 “Nasuh”, “ğafur” vezninde mübalağa siğasıdır. İki manaya gelir. Birincisi “hâlislik ve saflık” demektir. Bu manada nasuh, çok halis ve temiz demektir. İkincisi ise “söküğü dikmek, yırtığı yamamak suretiyle onarıp düzeltmek” anlamına gelir. Bu manaya göre de nasuh, çok ıslah edici, hiçbir gediği eksik bırakmayacak şekilde eksikleri düzeltip onarıcı demektir. Her iki mana dikkate alındığında nasuh, iyi niyet ve temiz kalp ile herkesin iyiliğini isteyerek eksikleri düzeltip ıslah etmek, öğüt vermek, nasihat etmek anlamına gelir. (Yazır, a.g.e., c. VIII, s. 164)

65 Mâturîdî, (v. 333/944), Ebu Mansur, Kitabü’t-Tehid, (trc. Bekir Topaloğlu), TDV İslâmî Araştırmalar Merkezi Yayınları, Ankara, 2005, s. 437.

66 el-Enfal, 8/38.

67 el-Bakara, 2/52,187; Al-i İmran, 3/152; en-Nisâ, 4/43,98,99,153; el-Maide, 5/95,101; et-Tevbe, 9/66; eş-Şûrâ, 42/25, vb.

(16)

tevbe etmeye davet etmiştir.68 Hz. Peygamber’in tevbesi örnek olmasının yanında

bir taat halinden daha yüksek bir taat haline rücu etmek şeklinde anlaşılmıştır.69

Tevbe Allah Teâlâ’nın affına kavuşmak için en kısa yol olarak kabul edilmiş, ayetlerde ve hadislerde insanlar affa davet edilmiştir. Bu yönüyle af ile tevbe arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Ümidi kırılmış insanı yeniden hayata bağlayan, ona yaşama isteği veren, onu ilahi vahye bağlayan, imanını kuvvetlendiren, dürüst davranmasını sağlayan, herkesin hakkını gözeten birey haline gelmesine vesile olan tevbenin insan hayatındaki rolü büyüktür.

3. Şefaat

Sözlükte “ aracılık yapmak, bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir başkasını desteklemek üzere ona katılmak, rica etmek, dua ve niyazda bulunmak” gibi manalara gelir. Şefaat edene “eş-Şâfî” veya “eş-Şefî” denir.70 Istılahta ise ahirette mü’minlerin günahkâr olanlarının affedilmesi, günahı olmayanların derecelerinin yükseltilmesi için Peygamberlerin Allah Teâlâ’ya yalvarıp dua

etmeleridir.71 Ehl-i sünnete göre mü’minlerden büyük günah işleyenlere de şefaat

söz konusudur.72 Kur’an-ı Kerimde Allah’ın izni olmadan şefaatin söz konusu olamayacağı bildirilir. “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah’dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz?”73Diğer bir ayette ise Allah’ın razı

68 Buhari, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail. b. İbrahim b. Muğîre (v. 256/869), el-Câmiu’s-Sahih, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, Deavât, 4; Müslim, Ebu’l- Huseyn el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nîsâbûrî (v. 261/875), el-Câmiu’s-Sahih, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, Tevbe, I, c. III, s. 2101.

69 Yazır, a.g.e., c. IV, s. 418. 70

Razî, Abdülkadir, a.g.e., s. 300; Karaman, Fikret ve Diğerleri, a.g.e., s. 614; Bağçeci, Muhittin, “Şefaat” md., ŞİA, Şamil Yayınevi, c. VII, s. 280.

71 Bilmen, Ömer Nasuhi, Muvazzah İlm-i Kelâm, Bilmen Yayınevi, İstanbul, 1972, s. 322; Karaman, Fikret ve Diğerleri, a.g.e., s. 614; Bagçeci, a.g.m., c. VII, s. 280.

72

Mâturidi, a.g.e., trc., s. 475; Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 322; Gölcük, Şerafeddin, İslam Akaidi, Esra Yayınları, Konya, 1992, s. 232; Gölcük, Şerafeddin-Toprak, Süleyman, Kelâm, Tekin Kitabevi, Konya, 1996, s. 423.

(17)

olmadığı kimse için şefaat edilemeyeceği ifade edilir. “Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!”74 Ayrıca kâfir ve münafık olanlar için de şefaatin olamayacağı da şu ayette bildirilir. “Artık şefaatçilerin şefaati onlara (kâfirlere) fayda vermez.”75

Şefaatin insanın işlediği günahların cezasından kurtulması için vesilelerden biri olduğu ehl-i sünnet bilginlerince kabul edilmiştir.76 Buna karşı Mutezile, şefaatin sadece günahı olmayan veya tevbe etmiş bulunan kimselerin cennetteki

makamlarının yükseltilmesi için mümkün olabileceğini ileri sürmüştür.77

Sonuç itibariyle Peygamberlerin ahirette mü’minler için yapacakları şefaat, günahların affa uğraması için vesilelerden biridir, dolayısıyla da af ile yakın bir ilişkisi söz konusudur.

II. DİĞER DİNLERDE AF

Diğer dinlerde af konusu geniş yer tutmuş; affın ilâhî bir lütuf olduğu kabul edilmiştir. Bu lutfa erebilmek için insanlar çeşitli vesilelere sarılarak dualar etmişlerdir. Ancak hemen belirtelim ki ilâhî kaynaklı dinlerde, beşeri dinlere göre “af” kavramı üzerinde daha çok durulmuş ve “af” müessesesi daha çok işletilmiştir. 74 el-Enbiya, 21/28. 75 Müddessir, 74/48. 76

Mâturidi, a.g.e., trc., s. 475; Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelâm, s. 322; Gölcük, Şerafeddin, İslam Akaidi, s. 232.

(18)

A. İlahi Dinlerde Af 1.Yahudilik78te Af

Yahudilik hakkında dayanılacak tek kaynak muharref79 Tevrat’tır.80 Aslında

Tevrat İsrail oğulları’nın tarihinden başka bir şey değildir.81 Fakat Tevrat’ta anlatılan bu olayların hikâyesi Yahudi halkının dinî hayatı ile yaşayışına ilişkin kuralların genel hatlarını çizmektedir.82

Tevrat’a göre günah Tanrı–insan ilişkisinde Tanrı’yı seçmeyi reddediş,

dolayısıyla bu ilişkinin bozulması ve parçalanması anlamına gelir.83

Yine Tevrat’ta insan tabiatının kötülüğü hususundaki meyil insanın

topraktan yaratılmış olmasına bağlanır.84 Ayrıca insan nefsi ve şeytan da daima

insanı kötülüğe sevk eden etkenlerdendir.85

İşlenen günahlar konusunda Ahd-i Atik’te sert ifadelere rastlanır. Yahudiliğe göre Tanrı günahın peşini bırakmaz ve günaha karşı Tarı’nın adaleti

mutlaka kendini gösterir.86 Eğer belli zamanlarda yerine getirilmesi gereken dini

görevler yapılmamışsa bunun telafisi yoktur.87 Ahd-i Atik’e göre “zina etmek,

78 Yahudilik: Yaşayan ilahi kaynaklı dinlerin en eskisidir. Yahudiliği tebliğ etmekle Hz. Musa görevlendirilmiştir. Kutsal kitabı Tevrat’tır. Yahudiliğin başlangıçta evrensel bir din olmasına rağmen Bâbil sürgününden sonra milli bir din haline geldiği kanaati yaygındır. Ancak bu din, tektanrı inancına ve vahye dayanması, kutsal kitaba ve Peygamber’e yer vermesiyle milli dinlerden; millileştirilip bir ırka tahsis edilmesiyle de ilahi dinlerden ayrılır. Yahudilik ismi Hz. Yakup’un büyük oğlu Yehuda’dan türetilmiş, daha sonra onun izinden yürüdüğü söylenen bir millete ad olarak verilmiştir. Bugün Yahudiliği din olarak benimseyenlerin sayısı 18-20 milyon civarındadır. Bunların 4.4 milyonu İsrail’de, 6 miyonu Amerika Birleşik Devletleri’nde, 3 milyonu Rusya’da, geri kalanı da Avrupa ülkelerinde ve dünyanın diğer ülkelerinde yaşamaktadır. (bk. Aydın, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 1996, s. 65,91; Tümer-Günay; Küçük, Abdurraman, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, Ankara, 2002, s. 204,205; Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2002, s. 249.)

79 el-Bakara, 2/75,59,79; en-Nisâ, 4/46; el-Mâide, 5/13,41; Ayrıca Tevrat’taki tahrif belirtileri ve çelişkiler için bk. Aydın, a.g.e., s. 81; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 231.

80 Aydın, a.g.e., s. 65. 81

Aydın, a.g.e., s.66; Maurıce, Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur’an, (trc. Mehmet Ali Sönmez), DİB Yayınları, Ankara, 2001, s. 35.

82 Bucaille, a.g.e., s. 35.

83 Harman, Ömer Faruk, “günah” md., DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1996, c. XIV, s. 280. 84

Tevrat, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1976,Tekvin, 6/5; 8/21. 85 Tevrat, Tekvin, 6/5; 8/21.

86 Tevrat, Yeremya, 5/25. 87 Tevrat, Yoma, 8/9.

(19)

Tanrı’dan başka ilahlara tapmak, Tanrı’ya küfretmek gibi bazı günahların ölüme

sebebiyet veren suçlar olduğundan bahsedilir.88

Yahudilikte Tanrı otoriterdir ancak günahları da bağışlar.89 Dua, tevbe,

istiğfar, sadaka, oruç, kurban gibi bazı ibadetlerle günahlardan kurtulmak mümkündür. Ancak bunun iki şartı vardır, günahları itiraf etmek ve samimi

pişmanlık duymak.90

Yahudilikte milli şuuru güçlendirmek, Yahudi tarihi ile bütünleşmek

amacıyla yüzyıllardır dinî ve milli bayramlar kutlana gelmiştir.91 Bunlardan biri

de kefaret bayramı (yom kippur) dır. Bu bayramda Yahudiler kendilerini ibadete verir, oruç tutar ve günahlarının bağışlanması için dua eder.92

Sonuç olarak Yahudilikte bazı günahların öldürücü olduğundan bahsedilmekle birlikte Tanrı’nın günahları affedeceği inancı mevcuttur ve Yahudiler bunun için çeşitli vesilelerle dua ederler.

2. Hıristiyanlık93ta Af

Hz. İsa’nın çok kısa süren peygamberlik hayatı ve karşılaştığı Yahudi, Roma reaksiyonu sonunda getirdiği mesaj kendi zamanında derlenip

toparlanamamıştır.94 Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı resmen din olarak

tanıdıktan sonra (313 m.) hızla yayılmaya başlamış ancak bu süre zarfında Hıristiyanlar arasında yüzlerce İncil, yüzlerce mezhep belirmiştir.95 Zikredilen bu

88 Tevrat, Tersniye, 2/22. 89 Tevrat, Eyup, 7/21. 90

Aydın, a.g.e, s. 88; Tümer-Küçük, a.g.e., s.254; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 280. 91 Aydın, a.g.e, s. 90; Tümer-Küçük, a.g.e., s.256; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 281. 92 Aydın, a.g.e, s. 90; Tümer-Küçük, a.g.e., s.259; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 281.

93 Hıristiyanlık: Yaşayan ilahi kaynaklı dinlerden olan Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil’dir. Bu dini tebliğ etmekle görevlendirilen peygamber de Hz. İsa’dır. Hırisyiyanlık Filistin bölgesinde doğmuştur. Özde tektanrılı olmakla beraber sonradan üçleme (teslis) inancına yer vermiş ve tevhid inancından sapmıştır. Buna göre Tanrı kavramı Baba-Oğul ve Kutsal Ruh olmak üzere üç unsurdan meydana gelir. Bugünkü Hıristiyan inancının oluşmasında Pavlus’un yorumlarının önemli bir tesiri söz konusudur. “Hıristiyan”, “Mesih’e bağlı” demektir. Yunanca “Hıristos” kelimesinden türemiştir. Bu gün büyük bir çoğunluğu Avrupa ülkelerinde olmak üzere 1.400.000 civarında mensubu bulunmaktadır. (bk. Aydın, a.g.e., s. 92; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 260; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 292.)

94 Aydın, a.g.e., s. 92; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 268. 95 Aydın, a.g.e., s. 92; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 268.

(20)

durum üzerine gerek inanç gerek ibadet yönünden birçok ihtilaflar çıkmış,

bunların giderilmesi için konsiller96 düzenlenmiş ancak tam olarak

çözümlenememiştir.97

Kur’an’ın yerleştirmek istediği “tevhit” inancının dışındaki inanç sistemlerinin Hıristiyanlar arasında yaygın oluşu aslında İncil’in tahrif edildiğine işarettir.98 Ayrıca Kur’an mevcut Hıristiyanların “Mesih Allah’ın oğludur” gibi

sözleri kendi ağızlarıyla uydurduklarını99 Meryem oğlu İsa’yı kendilerine

Allah’tan başka Rab edindiklerini100 açıkça zikrederek İncil’in tahrifine işaret eder. Elimizde bulunan İncil’in Hıristiyanlar tarafından tahrife uğratıldığından kısaca bahsettikten sonra Hıristiyanlıkta af konusuna geçebiliriz.

İncillerde günah Tanrı’dan uzaklaşmak, onunla beraber yaşamayı

reddetmek ve Tanrı’nın sözüne itâat etmemek olarak tanımlanır.101

Hıristiyanlıkta “asli günah” üzerinde önemle durulur.102 Asli günah terimini

ilk defa Saint Agustin kullanmış ve doktrinleştirmişse de bu konuda ilk yorumu

yapan Pavlus olmuştur.103 Pavlus’a göre “günah” dünyaya Âdem’in işlediği hata

ile gelmiştir. Âdem’in işlediği bu hatadan dolayı tüm insanlık bu “asli suçun” tesiri altındadır. İnsanlığı bu günahtan temizlemek için İsa gönüllü olarak kendini

feda etmiş, günahkâr insanlar uğrunda can vermiştir.104 Bununla beraber, insanlar

“vaftiz” olmak suretiyle “asli günahtan” kurtulmuş olacaklardır.105

96 Konsil: m.s. IV. yy.’da başlayan Hristiyanlığın ana problemleri üzerinde tartışmalar, yorumlar ve açıklamalar yapılması; takip edilecek yolun belirlenmesi ve disiplin kuralları konması için yapılan özel dini toplantılardır. (Aydın, a.g.e., s. 114).

97

Aydın, a.g.e., s. 92.

98 Aydın, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlığa Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, SÜİF Yayınları, Konya, 1989, s. 172. Ayrıca İncillerdeki çelişkiler için bk. Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 112. 99 et-Tevbe, 9/30.

100 et-Tevbe, 9/31. 101

İncil, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 1995, Matta, 7/22, Luka, 15/11,32.

102 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 93 ; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 263; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 345; Tümer, Günay, “Asli Günah” md., DİA, İstanbul, 1991, c. III, s. 496.

103 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 93; Tümer, a.g.m. DİA, c.III, s. 496; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 263. 104

Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 93; Tümer, a.g.m. DİA, c. III, s. 496; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 263; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 345.

105 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 116; Tümer, a.g.m. DİA, c. III, s. 496; Harman, a.g.m. DİA, c. XIV, s. 280; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 297; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 349.

(21)

İnsanların kendilerinin işlediği fiilî günahlar da “ölüme götüren

bağışlanmaz günahlar” ve “bağışlanabilir günahlar” olmak üzere ikiye ayrılır.106

Ölüme götüren günah Tanrı’nın kanununu çiğneme sebebiyle insanı Tanrı’dan uzaklaştırmaktadır. Bu günahın bağışlanmaz sayılması için ciddi ve ağır olması, bile bile işlenmesi gerekir. Kişi bu günahlardan dolayı tevbe edip bağışlatmazsa ebedi olarak cehennemde kalmasına sebep olur.107 Bağışlanabilir günahlar ise

ibadet ve iyi işlerle silinir.108

Hıristiyanlıkta günahları affetme yetkisi Tanrı ile birlikte oğul İsa ve

havarilere verilmiştir.109 İsa’nın havarilerine verdiği bu yetki İsa’nın

yeryüzündeki vekili olan papazlar vasıtasıyla kullanılmaktadır.110

Hıristiyanlık ayinleri arasında yer alan “vaftiz”, Âdem’in işlediği ve tüm insanların taşıdığı asli günahtan kurtuluştur. Vaftiz olmadan ölen günahkâr olarak ölmüş olur.111 Ayrıca yine ayinler içinde bulunan “günah itirafı “ konumuzla doğrudan ilgilidir. Bu ayinde günahkâr kişi papazın önünde işlediği günahı itiraf eder. Bu kişi ne kadar günah işlemiş olursa olsun papaz onu affedebilir, gerek görürse ceza da verebilir.112

Sonuç olarak Hıristiyanlıkta Hz. Âdem’in yasak meyveyi yemesinden kaynaklanan asli günah vaftiz olmakla affolunur. Bunu yapmayan günahkâr olarak kalır. Ciddi ve ağır olup bile bile işlenen günahlar tevbe edilirse bağışlanır. Tevbe edilmezse ebedi olarak cehennemde kalmaya sebep olur. Bağışlama yetkisi Tanrı ile birlikte İsa’nın ve onun yeryüzündeki vekilleri olan papazlarındır. Bağışlanabilir küçük günahlar ibadet ve iyi işlerle silinir.

Hıristiyanlıkta da günahların affı söz konusudur. Tevbe edildikten sonra affedilmeyecek günah yoktur. Diğer dinlerden tamamen farklı olarak din adamlarına da affetme yetkisi verilmiştir.

106 Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 282. 107 İncil, Markos, 10/19.

108 Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 282. 109

İncil, Luka, 24/27; Yuhanna, 20/23. 110 Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 282.

111 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 116; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 297; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 349. 112 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 117; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 298; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 350.

(22)

B. Beşeri Dinlerde Af 1. Hinduizm113‘de Af

Hinduizm’de günah ve günahların affı konusunda “karma” inancı önemli bir yer tutar. Bu inanca göre insan geçmişte nasıl yaşamışsa gelecekte onu görecektir. Bu gün yaşanılan “geçmiştir”, bu günün amelleri de gelecekte meyve verecektir. Yani hayatta işlenen ameller canlının kaderine tesir eder.114 Bu noktada “karma” inancı da “tenasüh” inancıyla yakından ilgilidir. Tenasüh inancına göre insanın ruhu bir bedenden ötekine geçer. Bu geçişte önceki beden ile yaşanmış olan hayatın niteliği belirleyici konumdadır.115 Hinduizm’e göre insanların içinde doğduğu kast116 işlenen amellerin sonucudur. Kişi daha önce

hayatında işlediği günahların karşılığını bu hayatında ödediği gibi şimdi işlediği günahlar da bir sonraki hayatında daha düşük bir kastta dünyaya gelmesine, hatta

hayvan veya bitki olarak yeniden doğmasına sebep olur.117

Buraya kadar anlatılanlarda günahların karşılığının bir şekilde cezalandırılmasının söz konusu olduğunu görüyoruz. Bununla birlikte halk arasında yaygın din anlayışında geçmişteki kötü fiillerin cezasını ortadan kaldırmak (affedilmek) için hac, kutsal sayılan yerlerde yıkanmak, kutsal

113 Hint yarımadasında yaşamakta olan halkın büyük çoğunluğunun milli dinidir. “Hindu” kelimesi “İndus nehrinin etrafında oturan” anlamına gelen Farsça bir kelimeden faydalanılarak Batılılarca bu bölge insanının dinini ifade etmek üzere kullanılmıştır. Hinduizm’in tahminen m.ö. 1500’lü yıllarda Doğu Avrupa’dan Hindistan’a göç eden Ariler’le yerlilerin inanışlarının sentezi olduğu kabul edilmektedir. Belli bir inanç sistemi ve ibadet esasları yoktur. Politeist yapıya sahiptir. Bazı kaynaklar Hinduizm’de otuz üç milyon tanrının varlığından bahseder. Tanrı sayısının bu kadar çok olması tanrıların tecellilerinin de tanrı kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hinduların dinsel yazılarının başında Sanskritçe yazılmış “Vedalar” gelir. Vada kelime olarak “bilgi, ebedi hikmet” anlamına gelir. (bk. Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 43; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 96; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 166.)

114 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 45; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 101; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 171; Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 280.

115

Aydın, a.g.e., s. 46; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 172; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 102; Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s.279.

116 Kast: Hint toplumunun sosyal tabakalaşmasını gösteren sistemdir. Bu sistem dört sınıftan meydana gelmektedir.

1.Brahmanlar (din adamları ve âlimler) 2.Kşatriyalar (Prensler ve Askerler) 3.Vaisiyalar (Tüccar, Esnaf ve Çiftçiler) 4.Sudralar (İşçiler, Sanatkârlar ve Köleler)

Bu kastlar dışında insanlığın en aşağı tabakası sayılan bir sınıf insan vardır ki onlara “Parya” denir. Modern Hint toplumu kast sistemini aşmak için büyük mücadele vermektedir. (Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 45).

117 Aydın, a.g.e., s. 46; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 178; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 102; Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 279.

(23)

metinleri dinlemek, tanrıların kutsal isimlerini zikretmek, günahlara tevbe etmek gibi bazı uygulamalar faydalı kabul edilmiştir.118 Kurtuluş dünyayı terk ederek

samsara çarkından kurtulup nirvana’ya ulaşmakla mümkündür.119

Sonuç olarak Hinduizm’de işlenen günahların karşılığının görüleceği düşüncesi yerleşmiş olmakla birlikte, çeşitli amellerle affedilebileceği inancı da mevcuttur.

2. Budizm120‘de Af

Budizm işlenen günahların affı noktasında oldukça katı olan dinlerdendir. Bu dine göre işlenen günahın telafisi ancak sonucuna katlanmakla

mümkündür.121 Fakat önemli olan günahların telafi edilmesi değil günah

işlememeye çalışmaktır.122 İnsanı günaha sürükleyen yaşama hisleri ve daha

başka heveslerin öldürülmesi Buda’nın genel ilkeleri arasında yer alır.123 Çünkü

ızdırabın kaynağı, canlıları doğumdan doğuma sürükleyen zevk ve ızdırapların

refakat ettiği yaşama arzusudur, yani zevkleri tatmin etme arzusudur.124

Budizm’de işlenen günahların hayırlı işlerle affedilebileceği inancı oldukça geç dönemlerde ortaya çıkmıştır. Sonraki dönem Budizm’inde günahların öldükten

sonra ve yeniden doğmadan önce gidecekleri “sekiz cehennem” inancı vardır. 125

118 Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 192; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 103; Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 279. 119 Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 192.

120 Budizm m.ö. VI. Yüzyılda Hindistan’da Hintli bir filozof olan Gautama Buddha tarafından kurulmuş ve evrensel nitelik kazanmış bir dindir. Günüzde yaşayan dinler içinde mensuplarının sayısı açısından ilk beş din arasındadır. Budizm ilk bakışta dinden ziyade felsefi bir sistem sayılabilir. Ancak bir dinde bulunması gereken her şey Budizm’de vardır. Budizm daha ziyade mistik temayüllü bir görüntü arzeder. Önemli olan “nirvana” ya ulaşmaktır. “Nirvana” mutlak anlamda bir “iç huzur” a erme olayıdır. Budizm dört asra yakın sözlü olarak yayılmış, m.ö. I. Yüzyılda Buddha’nın sözleri yazıya geçirilmiştir. Bu sözler Budizm’in kutsal kitabını meydana getirir. Bu kitaba “üç sepet” anlamına gelen “Tripitaka” adı verilmiştir. Budizm’de tanrı kavramı müphemdir. Günümüzde 400 milyon civarında mensubu bulunmaktadır. Daha çok Güney Asya ve Uzakdoğu ülkelerinde yaşamaktadırlar.(bk. Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 49; Tümer-Küçük, a.g.e., s.159; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 196.)

121 Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 280. 122

Harman, a.g.m., DİA, c. XIV, s. 280.

123 Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 52; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 164; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 206. 124 Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 206.

(24)

Budizm’de kurtuluş “nirvana” ya ulaşmakla olur.126 Nirvana henüz bu

dünyada üç büyük yükten (kin, hırs ve boş ümitler) kurtuluştur.127

Budizm’in ibadet şekilleri arasında Buda’nın ve azizlerin heykelleri önünde tazimde bulunma, günahlara tevbe etme yer alır.128 Bu durum bize Budizm’de günahların affı inancının var olduğunu gösterir.

Görüldüğü üzere Budizm’de işlenen günahın bir şekilde affa uğramasından çok, günahın cezasının çekilmesi üzerinde durulmuş, son dönemlerde de günahların affedilebileceği inancı ortaya çıkmıştır.

126 Aydın, a.g.e, s. 53; Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 206; Tümer-Küçük, a.g.e., s.164. 127 Sarıkçıoğlu, a.g.e., s. 208; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 164.

(25)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN VE HADİSTE ALLAH’IN AFFI A. Kur’an’da Allah’ın Kullarını Affa Davet ve Teşviki

Daha önce Allah Teâlâ’nın Zatını “affedici” ve “bağışlayıcı” olarak nitelendirmesiyle birlikte insana da affetmeyi tavsiye ettiğine değinmiştik. Esasen Kur’an’a göre bir kötülüğün karşılığı ona denk bir cezadır ve bu adaletin

gereğidir.129 Ancak Allah Teâlâ insanlar arası ceza yolunu açık tutmakla birlikte

af yolunu tavsiye etmiş, affedenlerin de Allah’ın affına mazhar olacaklarını haber

vermiştir.130 Bu noktada affedilmenin gerekçesi başka bir insanı affetmek

olmaktadır.

Aşağıda inceleyeceğimiz ayetler, yukarıda söz konusu ettiğimiz affa mazhar olma ile ilgili ayetlerdir.

1. İnsanın Bir Kötülüğü Bağışlaması Sonucu Allah’ın da Bağışlayanı Affetmesi

Bu konuda ilk olarak inceleyeceğimiz ayette şöyle buyrulur:

“Bir iyiliği açıklar yahut gizlerseniz veya bir kötülüğü (açıklamayıp) affederseniz, şüphesiz Allah da ziyadesiyle affedici ve kadirdir.”131

Fahruddin Râzî, ayetin bütün hayırları kapsadığımı, Allah’ın intikam almaya kâdir olduğu halde affedici olduğunu, dolayısıyla kullara düşenin de

sünnetullaha uygun davranarak affedici davranmak olduğunu zikreder.132

Kurtubî, ayetin affı teşvik ettiğini, intikam alma gücü olmasına rağmen affetmenin Allah’ın sıfatları arasında yer aldığını ifade eder.133

129 eş-Şûrâ, 42/40. 130

en-Nisâ, 4/149; el-Hacc, 22/60; vb. 131 en-Nisâ, 4/149.

132 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. VIII, s. 390. 133 Kurtubî, a.g.e., trc.,c. V, s. 543.

(26)

İbn Kesir, hadislerden örnekler vererek Allah’ın affedici olduğunu, bunu kullarına tavsiye ettiğini, bunu yapanın Allah’ın affına mazhar olacağını izah etmiştir.134

Yazır da Allah’ın affının çok, kudretinin pek büyük olduğunu, insana düşenin de ilahi ahlakla ahlaklanarak gücü yettiği halde affetmek olduğunu

söyler.135 Yazır ayrıca bu ilahi affa nail olamayacak kimselere ayetin devamında

işaret edildiğini belirterek bunların Allah’ı ve Peygamber’ini inkar edenler, Allah ile Peygamber’i arasını ayırmak isteyenler ve imanla küfür arasında bir yol tutmak isteyenler olduğunu söyler.136

Mevdudî, Allah’ın “rahman” ismiyle kulların kendi karakterlerini yoğurması gerektiğini ifade eder. Zira Allah Teâlâ o kadar bağışlayıcıdır ki, en asi kullarını bile bağışlar ve onlara rızık verir. Bu nedenle mü’minler de en sinirli ve kritik zamanlarında bile bağışlayabilmelidirler.137

Tefsircilerin yorumlarında ortak olan nokta, Allah’ın intikam almaya gücü yettiği halde affedici olduğu ve kullarına da bunu tavsiye ettiğidir.138 Ancak Yazır, ayeti devamı ile birlikte değerlendirerek affedilmesi mümkün olmayanları da izah etmiştir.

Netice olarak diyebiliriz ki Allah Teâlâ ceza vermeye kâdir olduğu halde affetmeyi kendi sıfatı olarak zikretmiş, insanlara da bunu tavsiye etmiş, bunu yapanın Allah’ın affına kavuşacağını haber vermiştir.

2. Allah’ın Mükâfatını Kazandıran Af

İnsanı affetmeye teşvik eden diğer bir ayette ise şöyle buyrulur:

“Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı

sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.” 139

134 İbn Kesir, a.g.e., trc.,c. V, s. 1975. 135 Yazır, a.g.e., c. III, s. 113. 136

Yazır, a.g.e., c. III, s. 113. 137 Mevdûdî, a.g.e., trc., c. I, s. 422.

138 Kur’an Yolu Tefsirinde Allah’ın affı konusuna değinilmemiştir. 139 eş-Şûrâ, 42/40.

(27)

Fahruddin Râzî, ayetin fıkıh ilminde temel teşkil ettiğini belirtir. Zira ayet

her suça onun dengi ile karşılık vermek gerektiğini bildirmektedir.140 Fahruddin

Râzî konumuz olan ayet ile Fussilet Suresi’nde geçen “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” ayetiyle ilişkilendirerek affın neticesinde kazanılacağı vaad edilen mükâfatın bir başkasıyla kıyas

edilemeyecek kadar dopdolu olduğunu söyler.141

İbn Kesir, ayetin adaleti meşru kıldığını ancak bundan daha üstün olan affa davet ettiğini söyler.142

Yazır da ayetin ceza hukukunda temel olan bir ilkeyi ifade ettiğini dile getirdikten sonra affın büyük ecir kazanmak için vesile kılındığını belirttir.143 Ayrıca ayetteki “kim bağışlarsa” ifadesindeki kipin tekil olmasının, affın kamu hakkına ilişkin konularda değil, şahsi haklar hususunda söz konusu olduğuna işaret ettiğini ifade eder.144

Kur’an Yolu’nda ise aynı şekilde ayetin ceza hukuku alanındaki fıkhi hükümlerin belirlenmesi noktasında temel teşkil ettiği, buradaki affın şahsi haklarla ilgili konularda söz konusu olduğu, ayrıca olabildiğince sabredip özverili davranmanın büyük bir erdem olduğu ve bunun teşvik edildiği ifade edilmiştir.145

Mevdûdî, intikam almanın caiz olmakla birlikte makbul olanın intikam almaktan vazgeçerek affetmek olduğunu söyler. Zira bu af karşıdaki insanın ıslahına sebep olursa çok daha faydalıdır.146

Sonuç itibariyle diyebiliriz ki bir kötülüğe karşılık ona denk bir ceza verilmesi adaletin gereği olarak kabul edilmiş bir haktır. Ancak bu cezada haddi aşmamak gerekir. Ayrıca her şeye rağmen sabretmek, özverili davranıp affetmek

140

Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. IXX, s. 469. 141 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. IXX, s. 473. 142 İbn Kesir, a.g.e., trc., c. VIII, s. 7124. 143 Yazır, a.g.e., c. VII, s. 32.

144

Yazır, a.g.e., c. VII, s. 32.

145 Komisyon-Hayreddin Karaman ve Diğerleri, Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006, c. IV, s. 755.

(28)

övülen bir davranıştır ve bu Allah’ın ecrini kazandırır. Bu ecrin ne olduğu açıklanmamıştır. Bu durum bekli de varlığı kesin olan mükâfata insanların ilgisini çekmek içindir.

3. Yapılan Zulme Aynıyla Karşılık Vermeyenin Affedilmesi

Aşağıdaki ayette de benzer bir konu işlenmiş, haksızlığa uğrayanın aynıyla karşılık verme hakkından bahsedilmiştir.

“İşte böyle. Her kim kendisine verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve zulüm vaki olursa emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir.”147

Ayette eziyete uğrayanın ona aynıyla karşılık verdikten sonra tekrar eziyete uğraması durumunda Allah’ın yardımına kavuşacağı ve Allah’ın çok bağışlayıcı, mağfiret edici olduğu bildirilmektedir.

Tefsirlerde ayetin iniş sebebi olarak şu olay nakledilir. Haram aylar148dan olan Muharrem’in son iki günü Müslümanlar saldırıya uğrayınca istemeyerek karşılık vermek zorunda kalmışlar, neticede düşmanlarını yenmişler ama yine de haram ayda savaştıkları için üzülmüşlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ bu ayeti indirerek onları affettiğini bildirmiştir.149

147 el-Hacc, 22/60 148

Haram ay: Cahiliye devri Arapları kamerî esasa göre tespit ettikleri ayları “olağan aylar” ve “haram aylar” şeklinde ikiye ayırıyorlardı. Haram olarak kabul ettikleri aylar Zilkâde, Zilhicce, Muharrem, Recep idi. Bu uygulamayı Hz. İbrahim ve İsmail’in şeriatından alan cahiliye devri Arapları haram aylar girdiği zaman bunların kutsallığına karşı gösterilmesi gereken saygının bir işareti olarak savaştan ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı. Haram aylarla ilgili hükümler Hz. İbrahim tarafından konulmakla birlikte hac ibadetinde olduğu gibi zamanla temel amacından uzaklaştırılmış ancak İslâmiyet’in gelmesiyle asli hüviyetine kavuşmuştur. Kur’an’da Allah katında ayların on iki olduğu, bunlardan dördünün haram aylar olduğu açıklanmış ve o aylar için birtakım hükümler konmuştur. Bu hükümleri çiğneyerek insanların kendilerine zulüm etmemeleri istenmiş (et-Tevbe, 9/36), haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu (el-Bakara, 2/217), bu aylara karşı saygısızlık edilmemesi gerektiği bildirilmiştir (el-Mâide, 5/2). bk. Algül, Hüseyin, “Haram aylar” md., DİA, TDV Yayınları, İstanbul, 1997, c. XVI, s. 105.

149 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. XVI, s. 354; Kurtubî, a.g.e., trc., c. XII, s. 141; Karaman, Hayreddin ve diğerleri, Kur’an Yolu, c. III, s. 747.

(29)

Fahruddin Râzî, ayetteki “Afüvv” ve “Ğafur” ifadelerinin ayetin öncesiyle ilişkisi konusunda birkaç izah yapar.150 Buna göre:

1. Allah Teâlâ haksızlığa uğrayan kimseyi çeşitli ayetlerde affetmeye

teşvik etmiştir.151 Dolayısıyla bu kimse mendup olanı terk etmekle bir kötülük işlemiş olur. Burada affedilen bu kötülüktür.

2. Bu ifadeyle Allah Teâlâ haksızlığa uğrayanı affa teşvik etmiştir.

3. Affettiğini bildirerek cezalandırmaya kâdir olduğunu

bildirmiştir.152

Kurtubi, haram ayda savaşanların günahlarını Allah Teâlâ'nın bağışladığını, zira kâfirlerin Hz. Peygamber ve ashabına zulüm ve haksızlık ettiklerini, onların da buna haddi aşmaksızın karşılık verdiklerini zikreder.153

Mevdûdî, haksızlığa uğrayanın “esirgeyen” ve “bağışlayan” Allah’ın kulu olarak bağışlamasının teşvik edildiğini zikreder.154

Sonuç olarak yapılan zulme aynıyla karşılık verenin bir kötülük işlediğini savunmak kanaatimizce uygun değildir. Zira bunun adaletin gereği olduğunu

daha önce belirtmiştik.155 Ayrıca el-Bakara Suresin’de geçen “Kim size saldırırsa

sizde ona mukabele bil misil olacak kadar saldırın (ileri gitmeyin).”156 Ayetini de hatırlarsak bunu daha rahat söyleyebiliriz. Dolayısıyla buradaki bahsedilen affetme bir günahtan dolayı değil, Müslümanları affa teşvik etmek için olduğunu ifade edebiliriz.

Ayette dikkatimizi çeken diğer bir husus bir saldırıya aynıyla karşılık vermenin tekrar saldırıya yol açabileceğidir. Bunun bir kısır döngü haline gelmesini önleyecek olan şey affetmektir.

150

Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. XVI, s. 355. 151el-Bakara, 2/237; eş-Şûrâ, 42/40,43; vb. 152 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. XVI, s. 355. 153 Kurtubî, a.g.e., trc., c. XII, s. 141.

154

Mevdûdî, a.g.e., trc., c. III, s. 385; İbn Kesir,Yazır ve Kur’an Yolu tefsirlerinde Allah’ın affı konusuna değinilmemiştir.

155 bk., Affın Terim Anlamı. 156 el-Bakara, 2/194.

(30)

İncelediğimiz ayetlerde Allah Teâlâ kullarını affa davet ve teşvik

etmektedir. Af yolunu tutanlara Allah’ın af ve yardımının ulaşacağı bildirilmektedir.

B. Kur’an’da Affedildiği Bildirilenler

1. Puta Taparak Allah’a Şirk Koşanların Affı

Aşağıda gelen âyette Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük eden ve puta tapmak suretiyle Allah’a şirk koşan İsrail oğullarının affedilmeleri konu edilmiştir.

Ayette şöyle buyrulur:

“O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.”157 Kur’an’da konu ile ilgili verilen geniş bilgiye göre; Allah Teâlâ İsrail oğullarını mucizelerle Firavun’un zulmünden kurtarmıştı. Hz. Musa Allah Teâlâ’dan söz almak üzere Tur dağına çıkacağında kardeşi Harun’u yerine vekil bırakmış, İsrail oğullarını ıslah etmesini ve bozgunculardan korumasını istemişti.

İsrail oğulları Hz. Harun’un bütün uyarılarına rağmen buzağıyı Tanrı edindiler.158

Hz. Musa Tur dağından döndükten sonra İsrail oğullarının işlediği bu ağır suçtan dolayı tevbe edip yaratanlarından af dilemelerini istemiş ve “nefislerinizi öldürün” demişti.159 Bu ifadeden kastedilenin ne olduğu konusunda tefsirciler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Kurtubi'ye göre buzağıyı Tanrı edinmekten tevbe edip vazgeçenler vazgeçmeyenleri öldürecekti ve öyle oldu. İsrail oğulları durumlarını düzeltip uslandılar.160

Yazır'a göre gerçek mananın kastedilmiş olma ihtimali yok gibidir. Eğer

böyle olsaydı ilahi vahye muhatap olacak nesil ortadan kalkmış olurdu.161

157

el-Bakara, 2/52. 158 el-A’raf, 7/103,163. 159 el-Bakara, 2/54

(31)

Bazılarına göre bu ifadeden kasıt nefse zor gelen kötülüklerden vazgeçip tevbe etme, hayırlı amellere yönelmedir.162

Mutasavvıflar ise “kötü duygularınızı, bencil isteklerinizi yok edin” şeklinde anlamışlardır.163

Söz konusu olan affın İsrail oğullarının tevbesinden önce mi sonra mı olduğu konusunda âyette kesin bir bilgi yoktur. Ancak Bakara Suresi’nde Hz. Musa’nın kavmini “Yaratanınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur.”164 şeklinde uyardığı bildirilmektedir. Âyette önce tevbeden, daha sonra aftan bahsedildiği için affetmenin tevbeden sonra gerçekleştiğini söylememiz mümkündür.

Fahruddin Râzî (v. 606/1210), İbn Kesir ve Yazır, konumuz olan âyetteki affetmenin nasıl gerçekleştiğini yukarıda zikrettiğimiz Bakara Suresi’nin 54. âyetinin açıkladığını ifade etmişlerdir. Buna göre İsrail oğulları işledikleri “şirk” günahından sonra “nefislerini öldürmüşler”, akabinde de Allah Teâlâ onların tevbesini kabul etmiş ve onları affetmiştir.165

Tefsirlerde buzağıya tapmak suretiyle şirke giren Yahudilerin o halleri ile zalimler oldukları, tevbe etmeleriyle Allah’ın onları affettiği, affın büyük bir nimet olduğu, bu nimetin şükrünü yerine getirmelerinin beklendiği ifade edilir.166 Ayrıca “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur”167 buyrulur. Başka bir ayette de “inkâr

edenlere vazgeçerlerse geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle…”168 buyrulur.

161 Yazır, a.g.e., c. I, s.297.

162 Karaman, Hayreddin ve diğerleri, Kur’an Yolu, c. I, s. 123.

163 Karaman, Hayreddin ve diğerleri, Kur’an Yolu, c. I, s. 123; Mevdûdî, konumuz olan ayette "Allah'ın affı" ile ilgili herhangi bir yorum yapmamıştır.

164 el-Bakara, 2/54.

165 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. II, s. 542; İbn Kesir, a.g.e., trc., c. II, s. 539; Yazır, a.g.e., c. I, s. 297. 166 ez-Zemahşeri, a.g.e., c. I, s. 280; Kurtubî, a.g.e., trc., c. II, s. 94; Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. II, s. 542; İbn Kesir, a.g.e., trc., c. II, s. 340; Yazır, a.g.e., c. I, s. 297; Karaman, Hayreddin ve diğerleri, Kur’an Yolu, c. I, s. 123.

167 en-Nisâ, 4/48. 168 el-Enfal, 8/38.

(32)

Zikredilen âyetlerde Allah’a şirk koşanların ve puta tapanların bu durumdan kurtulup tevbe etmedikçe bağışlanmayacakları açıkça ifade edilmektedir.

Fahruddin Râzî, affetmenin hak edilen cezayı düşürmek olduğunu, zalimin mazluma zulmetmesinin zaten haksızlık olduğu için bundan vazgeçmesinin de af sayılamayacağını ifade ettikten sonra Allah Teâlâ’nın nimetlerine karşı nankörlük yapan ve buzağıya taparak şirk günahını işleyen İsrail oğullarını tevbe etmelerinden sonra affettiğini, buna mukabil Muhammed ümmetinin

günahkârlarını affetmesinin daha kolay olduğunu söyler.169

Sonuç itibariyle Allah Teâlâ’nın tevbe edip durumunu düzelttikten sonra nankörlük ve şirk günahını bağışlayacağını ifade edebiliriz.

2. İbadette Kusurlu Davrananların Affı

Aşağıdaki âyette Müslümanların oruç gecesinde kadınlara yaklaşma konusunda işlemiş oldukları hatanın affedilmesi konu edilmiştir.

Bakara Suresi’nde şöyle buyrulur:

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde ibadete çekilmiş olduğunuz zamanlarda kadınlarla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara

açıklar. Umulur ki korunurlar.”170

Âyetin Hz. Ömer’in ramazan gecesinde eşi ile cinsel ilişkide bulunması ve bundan dolayı tevbe edip af dilemesi, birçok sahabenin de aynı hatayı işlediğini itiraf etmesi üzerine nazil olduğu zikredilmektedir.171

169

Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. II, s. 544. 170 el-Bakara, 2/187.

171 Râzî, Fahruddin, a.g.e., trc., c. IV, s. 385; İbn Kesir, a.g.e., trc., c. III, s. 728; Kurtubî, a.g.e., trc., c. II, s. 585; Yazır, a.g.e., c. II, s. 13.

Referanslar

Benzer Belgeler

Özetle mesele şudur; şayet bir beldede Allah'tan başkasına dua etmek ve bunun tamamlayıcıları olan ameller ortaya çı- karsa; belde ehli bunu devam ettirirse; bunun için

“Hiçbir küçük günah da ısrar edildiği takdirde, küçük kalmaz/büyür Hiçbir büyük günah, tövbe ve isti ğfar edildiği takdirde, büyük kalmaz.”.. (Ebu Hureyre

Bu kan zehirli maddelerle de akar, yine vücutta ürik asit vard ır, zararlı ve faydalı maddeler vardır, vitaminler, mineraller, mineral benzeri maddeler, çözünmü ş gazlar,

“Kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava kan davasıdır.” 45 Bir insanın başkasını haksız yere öldürmesi büyük günah olduğu gibi, kişinin kendi canına

—Allah’a ortak koşmak, efsûn yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir kimseyi haksız yere öldürmek, yetim malı yemek, riba (faiz) yemek, düşmana hücum

Vakit, ilim talebi için, ibadet, r ızık kazanmak, çocuk e ğitimi ve salih ameller için gerekli bir şeydir ve sahip oldu ğun en değerli şeydir.. Vakit tek sermayendir,

Bu iki doktor, çörek otu ile ilgili laboratuvar çal ışmalarında şu sonuca ulaştılar: "dört hafta boyunca günde iki kere bir gram çörek otu kullan ımı, lenf

Bu üç nitelik şu demektir: Güzel olan ı doğrulamak ki güzel olan cennettir, Allah’a isyandan sakınmak ve tüm hayat ını Allah için vermek üzerine inşa etmek.. Bunlar