• Sonuç bulunamadı

Enerji tüketimi-ekonomik büyüme ilişkisi: Türkiye örneği (1980-2008)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Enerji tüketimi-ekonomik büyüme ilişkisi: Türkiye örneği (1980-2008)"

Copied!
117
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İKTİSAT ANA BİLİM DALI İKTİSAT BİLİM DALI

ENERJİ TÜKETİMİ-EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: TÜRKİYE

ÖRNEĞİ (1980 - 2008)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

YRD. DOÇ. DR. MURAT ÇETİNKAYA

HAZIRLAYAN BİRCAN DOĞAN

(2)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö ğ re n c in in

Adı Soyadı Bircan DOĞAN Numarası 084226001013 Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT / İKTİSAT

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı ENERJİ TÜKETİMİ-EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ: TÜRKİE ÖRNEĞİ (1980-2008)

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (İmza)

(3)
(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğr

en

ci

n

in Adı Soyadı Bircan DOĞAN Numarası 084226001013

Ana Bilim / Bilim Dalı

İKTİSAT / İKTİSAT

Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Murat ÇETİNKAYA

Tezin Adı ENERJİ TÜKETİMİ- EKONOMİK BÜYÜME

İLİŞKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ (1980-2008) ÖZET

Enerji, bir ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasında büyük öneme sahiptir

ve sanayi sektörünün en temel girdisidir. Türkiye ekonomisi, diğer birçok ülke

ekonomileri gibi enerji yoğun büyüyen bir ekonomi konumunda olduğundan

enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki ülke enerji politikaları

açısından oldukça önemlidir. Bu çalışmanın I. bölümünde enerji kaynakları

açıklanarak dünya enerji kullanımı incelenmiştir, II. Bölümünde, Türkiye’de

enerji potansiyeli ve kullanımı ele alınmıştır, III. Bölümde enerji tüketimi ve

ekonomik büyüme ilişkisi büyüme modelleri yardımı ile açıklanmış olup tezin

son bölümünü oluşturan IV. Bölümümüzde enerji tüketimi ve ekonomik

büyüme arasındaki ilişki ekonometrik yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir.

Yapılan ekonometrik çalışmalar sonucunda enerji tüketimi ve GSMH arasında

koentegrasyon testi kullanılarak uzun dönemli bir ilişkinin varlığı sonucuna

ulaşılarak, Granger nedensellik testi sonucunda ise enerji tüketiminden

GSMH’ya doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisine ulaşılmıştır.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

Energy has a great importance due to being a cornerstone of the industry sector in economical and social development of a country. Basic reason of economical power of rich countries in terms of energy is the feature of energy to be the most important industry input. It is known that fossil energy resources which are used intensively to meet the energy demand will be exhausted, therefore it is predicted that big increases will be in energy prices in the future. This expectation directed countries to look for new energy resources. Countries should benefit from the potential that they have with the most productive way and they should be such a country that dominates its own energy consumption and production balance. As our country is very rich in terms of renewable energy resources, it has an advantage.

As Turkish economy is energy intensive growing country such as many countries’ economies, the relationship between energy consumption and economic growth is very important in terms of usability in country energy policy planning step.

The aim of the study is to examine the current potential with energy production and

consumption of Turkey and to reveal its effect on economical growth. In this context, energy concept and energy resources are described and world energy use is examined in the first section. In the second section, current energy potential and use were discussed and energy consumption and economic growth relationship was addressed via growth and development models in the third section; and finally in the fourth section which is the final section of our thesis, the relation between energy consumption and economic growth was analyzed by using econometric methods. As a result of econometric studies performed, existence of a long term relationship was presented by performing a co-integration test between energy consumption and Gross National Income. Also as a result of Granger causality test performed, an unilateral causality relation was detected from energy consumption to the Gross National Income. In other words, energy is the reason of growth. According to obtained results, energy saving policies in Turkey may affect economic growth negatively.

Student Name, Surname Bircan DOĞAN Number

084226001013 Department/Division ECONOMICS/ECONOMICS

Consultant Assis. Prof. Dr. Murat ÇETİNKAYA

Name of Thesis RELATIONSHIP ENERGY CONSUMPTION-ECONOMIC GROWTH : TURKEY SAMPLE (1980-2008)

(6)

ÖNSÖZ

Enerji, sanayileşmenin kilit noktası olan bir girdi faktörüdür. Ülke ekonomileri için önemi gün geçtikçe büyümektedir. Türkiye, enerji üretimi açısından kendi kendine yetebilen bir ülke olamadığından enerji taleplerini karşılama da dışa bağımlı haldedir. Enerji ihtiyacı ithalat yoluyla karşılandığından bu durum ülke ekonomimiz için büyük bir sorundur. Çünkü ülkemizin dış ticaret açığının neredeyse yarısı enerji ithalinden kaynaklanmaktadır.

Türkiye’nin enerji politikalarının esas amacı; ihtiyacımız olan enerjinin zamanında, güvenilir, ucuz ve kaliteli olarak hedeflenen kalkınma hızı ve sosyal gelişmeye destek olacak şekilde sağlanmasıdır.

“Enerji Tüketimi-Ekonomik Büyüme İlişkisi: Türkiye Örneği (1980-2008)” başlıklı tez çalışmasının amacı, Türkiye’de enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ekonometrik modeller kullanılarak analiz ederek uygulanan enerji politikalarına yön verebilmektir.

Yüksek lisans eğitimim boyunca büyük bir özveri ve sabır ile eğitici ve yönlendirici yaklaşımı ile tezin oluşumunda büyük payı bulunan çok değerli tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Murat ÇETİNKAYA’ya, ekonometrik alanda desteğini benden esirgemeyen çok değerli hocam Yrd. Doç. Dr. Savaş ERDOĞAN’a ; eğitim ve öğretim hayatım boyunca bilgileri ile beni aydınlatan Selçuk Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü bölüm hocalarıma derin şükranlarımı sunar teşekkürü bir borç bilirim.

Çalışmalarım esnasında maddi-manevi her açıdan beni destekleyen ve teşvik eden çok sevgili aileme ve arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

(7)

İ

ÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ

İÇİNDEKİLER ... İİ KISALTMALAR ... V TABLOLAR ... Vİ ŞEKİLLER ... Vİİ GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM

ENERJİ KAYNAKLARI ve DÜNYA’DA ENERJİ KULLANIMI 1.1. Enerji Kavramı ... 3

1.2. Enerji Kaynakları ... 3

1.2.1. Fosil Enerji Kaynakları ... 3

1.2.1.1. Petrol ... 5

1.2.1.2. Doğalgaz ... 6

1.2.1.3. Kömür ... 7

1.2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ... 8

1.2.2.1 Jeotermal Enerji ... 9 1.2.2.2 Güneş Enerjisi ... 11 1.2.2.3 Rüzgar Enerjisi ... 12 1.2.2.4 Hidrolik Enerji ... 13 1.2.2.5 Biyokütle Enerji ... 14 1.2.2.6 Nükleer Enerji ... 15

1.3. Dünyada Enerji Politikaları ve Kullanımı ... 16

1.3.1. Dünya Enerji Politikası ... 16

1.3.2. Dünya Enerji Kullanımı ... 17

1.3.2.1. Fosil Enerji Kaynakları Kullanımı ... 17

1.3.2.1.1 Dünya Petrol Kullanımı ... 18

1.3.2.1.2 Dünyada Doğalgaz Kullanımı ... 19

1.3.2.1.3 Dünyada Kömür Kullanımı ... 19

1.3.2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları ... 20

1.3.2.2.1 Dünyada Jeotermal Enerji Kullanımı ... 20

1.3.2.2.2 Dünyada Güneş Enerjisi Kullanımı ... 23

1.3.2.2.3 Dünyada Rüzgâr Enerjisi Kullanımı ... 24

1.3.2.2.4 Dünyada Hidrolik Enerji Kullanımı ... 27

1.3.2.2.5 Dünyada Biyokitle Enerji Kullanımı ... 29

(8)

II. BÖLÜM

TÜRKİYE’DE ENERJİ POLİTİKALARI VE POTANSİYELİ

2.1. Türkiye’de Enerji İthalatı ve İhracatı ... 32

2.1.1. Enerjide Dışa Bağımlılık ... 34

2.2. Türkiye’de Enerji Politikaları ... 35

2.2.1 Enerji Koridoru Olarak Türkiye ... 36

2.3. Türkiye’de Enerji Potansiyeli ve Tüketimi ... 37

2.3.1 Türkiye’de Fosil Enerji Kaynakları Potansiyeli ve Kullanımı ... 39

2.3.1.1 Petrol Potansiyeli ve Kullanımı ... 39

2.3.1.2 Doğalgaz Potansiyeli ve Kullanımı ... 41

2.3.1.3 Kömür Potansiyeli ve Kullanımı ... 42

2.3.2. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Potansiyeli ve Kullanımı ... 44

2.3.2.1 Jeotermal Enerji Potansiyeli ve Kullanımı ... 45

2.3.2.2 Güneş Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı ... 46

2.3.2.3 Rüzgar Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı ... 48

2.3.2.4 Hidrolik Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı ... 49

2.3.2.5 Biyokütle Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı ... 51

2.3.2.6 Nükleer Enerjisi Potansiyeli ve Kullanımı ... 52

2.4. Türkiye’de Enerji Fiyatlarındaki Değişimin Ekonomi Üzerine Olan Etkileri ... 54

III. BÖLÜM

ENERJİ TÜKETİMİ - EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ 3.1. Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Kavramı ... 57

3.2. Enerji ve Kalkınma Teorileri ... 57

3.2.1. Yeşil Devrim Stratejisi ve Enerji ... 57

3.2.2. Dışa Açık Kalkınma Politikası ve Enerji ... 59

3.2.3. İthal İkameci Politikalar ve Enerji ... 60

3.3. Enerji ve Büyüme Modelleri ... 61

3.3.1. Enerjinin Ekonomik Büyümenin Sağlanmasındaki Rolü ... 66

3.3.1.1. Enerji ve Büyüme İlişkisi ... 66

3.3.1.2. Enerji ve Gelişmişlik Düzeyi İlişkisi ... 68

3.3.1.3. Enerji Sanayi İlişkisi ... 69

3.3.1.4. Enerji ve Nüfus Artışı İlişkisi... 69

3.3.1.5. Enerji Verimliliği ve Tasarrufu ... 71

(9)

IV. BÖLÜM

TÜKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ EKONOMİ BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİNİN EKONOMETRİK MODELLE ANALİZİ

4.1. Modelin Teorik Çerçevesi ... 77

4.1.1.Birim Kök Testi ... 77

4.1.2. Koentegrasyon Testi ... 79

4.1.3. Nedensellik Testi ... 81

4.1.3.1. Granger Nedensellik Testi………...83

4.2. Literatür Taraması ... 85

4.3. Ekonometrik Sonuçlar ... 88

4.3.1. Birim Kök Testi ... 88

4.3.2. Eşbütünleşme Testi ... 90

4.3.3. Granger Nedensellik Testi ... 92

SONUÇ ... 94

(10)

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

BOTAŞ: Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. BTEP: Bin Petrol Eşdeğeri

DEKTMK: Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi DMİ: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü EİE: Elektrik İşleri Etüd İdaresi

EJ: Exa Joule

ETKB: Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanlığı GJ: Giga Joule

GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla GSYİH: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla GWh: Gigawattsaat

HES: Hidro Elektrik Santral IEA: Uluslar arası Enerji Ajansı

İMKB: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası KW: Kilowatt

KWh: Kilowattsaat

MTEP: Milyon Ton Eşdeğer Petrol

MUSİAD:Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği MW:Megawatt

MWh: Megawattsaat

OECD: Avrupa Ekonomik ve İşbirliği Teşkilatı TEP: Ton Eşdeğer Petrol

TMMO: Türkiye Makine Mühendisleri Odası TUİK: Türkiye İstatistik Kurumu

TWh: Terrawattsaat USD: Amerikan Doları

(11)

TABLO LİSTESİ

Tablo 1: Fosil yakıtların Çevresel Zararları ... 4

Tablo 2: Dünya Birincil Enerji Tüketimi ... 18

Tablo 3: Dünyada Jeotermal Enerjinin Durumu ... 22

Tablo 4: Yıllar İtibari ile Güneş Enerjisi Tüketim Değerleri ve Tahminleri ... 23

Tablo 5: Kıtalar İtibari ile Güneş Enerjisi Kurulu Gücü ... 24

Tablo 6: Dünya’da Kurulu Rüzgar Gücü Kapasitesi (MW) ... 26

Tablo 7: 2003 Yılında Dünya’da En Yüksek Hidroelektrik Üretimi Sağlayan ilk 10 Ülke ... 29

Tablo 8: Dünya Biyoyakıt Üretimi, İlk 15 Ülke ve AB, Milyar Litre (2008) ... 30

Tablo 9: 2007 Yılı İçin Enerji İthalatı ve İhracat Verileri ... 33

Tablo 10: Toplam İthalat İçinde Enerji İthalatının Payı ... 33

Tablo 11: Birincil Enerji Kaynakları Üretimi - Tüketimi (Orijinal Birimler) ... 38

Tablo 12: Türkiye Petrol Tüketimi 2004-2008 (Bin Tep) ... 40

Tablo 13: Türkiye Doğalgaz Tüketimi 2004-2008(Bin Tep) ... 41

Tablo 14:Türkiye Kömür Tüketimi 2004-2008 (Bin Tep) ... 43

Tablo 15: Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı ... 47

Tablo 16: G7 Ülkelerinin 2007 GSYİH ve Birincil Enerji Tüketimleri ... 67

Tablo 17: Değişkenlere Ait Uygun Gecikme Değerlerinin Seçilmesi (AIC Değerleri) ... 88

Tablo 18: Değişkenlerin Düzeyde ADF Birim Kök Testi Sonuçları ... 89

Tablo 19: :Değişkenlerin Birinci Dereceden Farklarına Ait Uygun Gecikme Değerlerinin Seçilmesi (AIC Değerleri) ... 89

Tablo 20: Değişkenlere Ait ADF Birim Kök Testi (Birinci Dereceden Farkı ... 89

Tablo 21: Regresyon Sonuçları ... 90

Tablo 22: Regresyon Sonuçları ... 91

Tablo 23: Modeldeki Hata Teriminin Durağanlık Testi (ADF Birim Kök Testi) ... 91

Tablo 24: Hata Düzeltme Modeline Ait Regresyon Analizi Sonuçları ... 92

Tablo 25: VAR Analizine göre Gecikme Sayısı (Akaiki Bilgi Kriteri) ... 93

(12)

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Dünya Jeotermal Elektrik Üretimi (1994-2004) ... 21

Şekil 2: :Dünya Rüzgar Enerjisi Toplam Kurulu Kapasite (1999-2006) ... 25

Şekil 3: 1980–2008 Yıllarında Türkiye’de Petrol Tüketimi (Bin Tep) ... 40

Şekil 4: 1980-2008 Yıllarında Doğalgaz Tüketimi (Bin tep) ... 42

Şekil 5: 1980–2008 Yıllarında Taşkömürü-Linyit-Asfaltit Tüketimi (Bin -Tep)... 44

Şekil 6: 1980–2008 Yıllarında Jeotermal Enerji Tüketimi (Bin –Tep) ... 46

Şekil 7: 1980–2008 Yıllarında Güneş Enerji Tüketimi (Bin –Tep)... 48

Şekil 8: 1980–2008 Yıllarında Rüzgar Enerji Tüketimi (Bin-Tep) ... 49

Şekil 9: 1980–2008 Yıllarında Hidrolik Enerji Tüketimi (Bin –Tep) ... 51

Şekil 10: 1980–2008 Yıllarında Biyokütle Enerji Tüketimi (Bin –Tep) ... 52

(13)

GİRİŞ

Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınmanın en temel ve sürükleyici faktörü olmakla beraber ülkelerin en önemli gereksinimlerinden biridir. Gelişen teknoloji, nüfus artışı, şehirleşme ve sanayileşmeye bağlı olarak dünya enerji ihtiyacı her geçen gün giderek artmaktadır. Bu artış üretim-tüketim dengesinde tam karşılık bulamadığından enerji dünyanın en güncel sorunu haline gelmiştir. Bu sorunun çözümü mevcut rezervlerin en doğru şekilde saptanması ile tasarruflu davranarak kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesinden geçmektedir.

Enerjinin verimli ve gereksinimlere cevap verecek bir şekilde kullanılmasının ülke ekonomisine ve kalkınmasına katkısının büyük olacağı tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçek doğrultusunda her ülkenin etkin bir enerji politikası oluşturması gereklidir. Ülkeler enerji politikalarını oluştururken, kesintisiz, güvenilir, zamanında, temiz ve ucuz enerji stratejisi ile hareket etmelidirler.

Enerjinin, toplumların gelişmesi ve kalkınması aşamasında etkin bir role sahip olmasının en temel nedeni sanayi üretiminde zorunlu bir girdi durumunda olmasıdır. Ulaşımda, iletişimde, imalat da ve evlerde yani hayatın sürdürülebilmesi için gerekli her alanda enerjiye gereksinim duyulmaktadır. Ülkelerin ekonomik gelişme süreçlerinde enerjinin önemli bir etken olması diğer sektörler ile arasındaki yapısal bağdan kaynaklanmaktadır.

Ülkelerin gücünü belirleyen en önemli faktörün enerji olması ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Bir ülkenin milli güvenliği, sosyal refah seviyesi ve ekonomik gücü sahip olduğu enerji rezervleri ile doğrudan ilişkilidir. Ülkelerin, enerji tüketim değerleri, o ülkenin sosyokültürel yapısı, ekonomik durumu ve tüketim alışkanlıkları hakkında bilgi vermektedir.

Türkiye ürettiğinden çok tüketen bir ülke konumunda olduğundan enerjide dışa bağımlı bir durumdadır. Ülkemiz enerji kaynakları potansiyeli bakımında linyit ve hidrolik dışında kalan enerji gereksinimini tek başına karşılayamamaktadır. Bu yüzden yatırımların yapılmasın da enerji sıkıntısı yaşayan Türkiye, mevcut kaynaklarını değerlendirme yoluna giden bir strateji geliştirerek üretim- tüketim dengesi sağlamalıdır.

(14)

Çalışmanın amacı, Türkiye’nin enerji üretimi ve tüketimi ile var olan potansiyelini inceleyerek ekonomik büyümeye etkisini ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda birinci bölümde enerji kaynakları tanıtılarak dünyada enerji potansiyeli ve kullanımından, ikinci bölümde Türkiye’deki enerji potansiyeli ve kaynakları, uygulanan enerji politikaları, enerji ithalatı ve enerji fiyatlarının Türkiye ekonomisine etkisi incelenmiştir. Tezin başlığını oluşturan üçüncü bölümde, enerji, kalkınma ve ekonomik büyüme ilişkisi modeller çerçevesinde incelenmiştir. Tezin dördüncü ve son bölümünde de enerji tüketimi ile ekonomik büyüme ilişkisi, enerji tüketim değerleri ve gayri safi milli hasıla değerleri yardımı ile zaman serileri analizi ve nedensellik testleri ile ele alınmış olup bu ilişkinin ampirik çalışması yapılarak değerlendirilmiştir.

(15)

I.BÖLÜM

TEORİK ÇERÇEVE: ENERJİ KAYNAKLARI VE DÜNYA’DA ENERJİ KULLANIMI

1.1. ENERJİ KAVRAMI

Enerji kelimesi Yunan kökenli bir sözcük olup “en”, “iç”, “ergon”, “iş” kelimelerinden oluşmuştur. Dolayısıyla enerji, içeride oluşan bir “iç iş”tir. Sözcük daha sonraları sosyal bir nitelik kazanmış, iş üretme becerisi, dinamizm, kuvvet, kudret, etkinlikle eş anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Diğer bir ifadeye göre de madde ve maddeler sisteminin iş yapabilme yeteneğidir. Enerji hareket sağlayan güç anlamındadır. Geçmişten günümüze bütün üretim faaliyetlerinde belli bir enerji kaynağının kullanılması zorunluluğu vardır. Bu enerji insan emeğinin olabileceği gibi, başka kaynaklarda olabilir (Demirbaş, 2002:1).

1.2. ENERJİ KAYNAKLARI

Enerji kaynakları fosil (birincil) enerji kaynakları ve yenilenebilir (ikincil) enerji kaynakları olmak üzere iki sınıfa ayrılmıştır. Fosil enerji kaynakları tükenebilen enerji rezervlerinden oluştuğundan ülkelerin endüstrileşmesi ve büyümesi açısından gelecek tarihlerde yaşanabilecek olası sıkıntılara tükenmeyebilen enerji kaynakları da dediğimiz yenilenebilir enerji kaynakları ile çözüm aranmaktadır.

1.2.1. FOSİL ENERJİ KAYNAKLARI

Fosil enerji kaynakları; petrol, doğal gaz ve kömür olmak üzere üç türden oluşmaktadır. Fosil enerji kaynakları, enerji elde etmek için en fazla kullanılan enerji çeşididir. Dünya fosil yakıt rezervlerinin coğrafi dağılımı incelendiğinde sıvı ve gaz yakıt rezervleri dünya üzerinde belirli bölgelerde yoğunlaşırken, kömür düzenli bir dağılım göstermektedir. Fosil yakıtlar tükenebilen kaynaklardır ve şu anda var olmalarına rağmen rezervleri sınırlı olduğundan gelecek de tükenecekleri bilinen bir gerçektir. Ömrü sınırlı olan fosil yakıtların zamanla kıt kaynak haline gelmesi de fosil enerji fiyatlarında yüksek bir artışa neden olacaktır. Fosil yakıtlardan faydalanabilmek toplumların sanayileşerek modern hale gelmesine ve ekonomik

(16)

olarak büyümesine elverişli bir ortam oluşturmaktadır. 20. ve 21.yüzyılda dünya çapındaki teknolojik gelişmeler fosil yakıtlardan elde edilen enerjiye olan gereksinimi giderek arttırmıştır. Dünya enerji ihtiyacının yaklaşık %80’i, fosil enerji kaynakları olan petrol, doğal gaz ve kömürden temin edilmektedir. Fosil enerji kaynakları faaliyet alanı oldukça geniştir ve endüstriyel alanda çok geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. Bunun yanında evlerde, ticari sektörlerde, ısı üretiminde, ulaşım sektöründe özellikle petrol ürünlerinde ve elektrik enerjisi üretiminde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.

Fosil yakıtların enerji olarak kullanımları yakıt konusunda kısmen dışa bağımlılık; yüksek ithalat giderleri ve önemli çevre sorunları gibi yadsınamayacak olumsuzları da beraberinde getirmektedir.

Tablo 1: Fosil Yakıtların Çevresel Zararları (Dolar/GJ)

Zarar Tipi Kömür (EKömür) Petrol (EPetrol) Doğal Gaz (EGaz) İnsanlara etkisi 3.48 2.83 2.09 Hayvanlara etkisi 0.51 0.42 0.30s

Bitki ve ormanlara etkisi 1.35 1.09 0.81

Denizlerdeki canlı hayata 0.18 1.05 0.11

İnşa edilen yapılara 1.12 0.90 0.67

Hava kirliliği 0.98 0.79 0.59

İklimsel değişimler 1.49 1.13 0.84

Maden çıkarımında etkiler 0.49 - -

Deniz seviyesine etkileri 0.32 1.13 0.19

Kaynak: Barbir ve Veziroğlu, 1991.

Görüldüğü gibi fosil enerji kaynakları canlılara ciddi zararlar vermektedir. Petrolün insanlara etkisi 2.83 iken kömürün etkisi 3.48 gibi daha yüksek bir rakamdır. Petrolün hava kirliliğine olan etkisi 0.79 iken bu değer kömürde daha yüksektir. Açıkça görülen bu zararlı etkilerden dolayı da yerel doğal zenginlikler olarak bilinen yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı önem arz etmektedir.

(17)

1.2.1.1. Petrol

Petrol, diğer enerji kaynaklarına nazaran ekonomik kalkınma açısından daha etkin ve stratejik bir konuma gelmiştir. Petrol sadece enerji hammaddesi olmayıp aynı zamanda da boya, plastik, kozmetik, demir-çelik, eczacılık ve alüminyum gibi benzeri sanayi alanlarının ana girdilerinin üretildiği hammaddeler içerisinde de bulunmaktadır. Bu durum da petrolün değerinin ve etki alanlarının günden güne artmasına sebebiyet vermektedir.

Petrol, daha öncesinde deniz olan yerlerde hayvan ve bitki kalıntıları gibi organik maddelerin üzerine zamanla yer tabakalarının yığılmasıyla meydana gelen havasız ortamda uygun ısı, basınç ve bakterilerin de yardımı ile çürümesi sonucu milyonlarca yıl gibi bir zaman dahilinde meydana gelmiştir. Bu zaman içerisinde yer kabuğunun hareketi ile deniz altındaki karalar yükselmiş ve kıtalar oluşmuştur. Bu hareketler esnasında basınç altında bulunan petrol, boşluklu ve geçirgen ortamlara doğru göç etmiş ve yerin 2-4.5 km altında petrolün kaynak taşı adı verilen yerde birikmiştir. Bu olaya, petrolün rezerve olması denmektedir. Petrol rezerve olmuş kayaçlara ise petrol rezerve kayaçları denmektedir. Burada oluşmuş olan petrol, zamanla basıncın etkisi ile yukarı doğru hareket ederek geçirgen olmayan uygun kapanlarda sıkışmıştır.

Petrol rezerve kayaçları, metamorfızmaya uğramış sedimanter kayaçlardır ve bunları; gre (kumtaşı), kalker, şeyl (killi taşlar) ve dolomitler oluşturmaktadır. Bundan dolayı petrol, organik oluşumlar sonucunda meydana gelen kaynak taşı olarak ifade edilen kütlenin yeraltına doğru çökmesi ile oluşur. Yeraltında doğal radyoaktivite ile bu kütle ısınır. Bu kütlenin yeterli miktarda yeraltına doğru çökmesi ve ısının etkisi ile; organik madde petrol haline gelir. Bu kütlenin daha derine çökmesi daha fazla ısınmasına yol açacağından doğal gazı oluşturur. Çok da derine çökemeyen kütle ise; daha tam kıvamına gelmemiş olan petrolü oluşturmaktadır ki buna da “şeyl petrolü” denmektedir. Klasik madencilik yöntemleri kullanılarak bu oluşum yeryüzüne çıkarılır, kayalar parçalanır ve sonrasında ısıtılarak petrol kısmı ayrılır. Petrol iki ana çerçevede incelenebilir. İlki, konvansiyonel (fosil) petrol denilen nispeten çıkarılması açısından daha kolay olan sıvı petrol, ikincisi ise

(18)

konvansiyonel olmayan yani; çıkarılması zor, maliyetli, asfalta yakın veya kömüre yapışık bir katran tabakasını andıran ağır bir petroldür.

Ham petrolün kimyasal bileşimindeki ana eleman olan karbon (C) elementi %80-85 oranında, hidrojen (H) % 10-15 oranında değişir ve S, N, O ve bazı organik maddeler %3-10 civarında daha az değerlerde bulunurlar. Petrol, içerdiği sülfür oranına göre; hafif ve ağır petrol olmak üzere ikiye ayrılır. İçerdiği sülfür oranı %1’den az olan petrole “tatlı petrol”, %1’den yüksek olana ise “ekşi petrol” adı verilmektedir. Hafif petrolden benzin elde edilirken, ağır petrolden de mazot elde edilmektedir (MUSİAD, 2006:122).

Petrol çıkarımı işlemi ilk başlarda ilkel yöntemler ile gerçekleştirilmiş ve petrolden asfalt ve yağ üretilerek kullanılmıştır. İlk petrol kuyusu ise 1745’de Fransa’da açılmıştır, 1847 yılında ise ilk petrol ürünlerinin işlemesi İskoçya’da gerçekleştirilmiştir. Petrol üretimi amaçlı açılan ilk kuyu ise ABD’nin Pennsylvania eyaletinde kurulmuştur (http://www.pmo.org.tr , Erişim: 21.02.2010). Petrol arama faaliyetlerinin ana hedefini petrol kapanlarının tespit edilmesi oluşturmaktadır. Bu doğrultuda öncelikler jeopolitik zemin incelemesi yapılması gerekmektedir. Petrol içermesi muhtemel kapan yapısına uygun kuyu açma işlemine sondaj denir. Denizlerde ve karalarda yapılan sondaj çalışmalarından denizlerde yapılanların maliyetleri daha yüksektir. Petrol rezervi ile petrol kaynağı farklı anlamlar içermektedir. Yerinde rezerv belirli alandaki rezervuarlarda bilinen petrol ve gaz miktarı iken bunun büyük çoğunluğunu üretmek mümkün değildir. Yerinde rezervin üretilebilecek olan kısmı üretilebilir rezervdir (Hatemoğlu, 2008:6).

1.2.1.2. Doğalgaz

Fosil yakıtlar grubundan hidrokarbon esaslı doğalgaz, yer altında gözdenekli kayaların boşluklarına sıkışmış olarak yada petrol yataklarının üzerinde gaz halinde büyük hacimler şeklinde bulunur. Doğalgaz; %95’i metan, az miktarda da etan, propan atom, bütan ve karbondioksitten oluşan renksiz, kokusuz ve havadan hafif bir gazdır. Kimyasal yapısının basit olması nedeniyle yanma işlemi oldukça kolaydır ve tam yanma gerçekleşmektedir (http://www.enerjikaynaklari.net, Erişim: 22.01.2010). Yanma sırasında kül, cüruf bırakmadan yanan, depolanma sorunu olmayan, daha da önemlisi yanma sonucunda havayı kirleten kükürdioksit ve karbondioksit gazları

(19)

çıkarmayan çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Geleneksel katı ve sıvı yakıtların tamamı yanma sırasında atmosfere çevre ve insan sağlığı üzerinde zararlı etkileri bulunan bazı gazlar yayarken temiz enerji olarak da adlandırılan doğal gazın çevre üzerinde kirletici etkileri bulunmaz (Gültekin ve Örgün, 1993:37).

Doğal gazın geçmişi yüzlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Tarihsel kaynaklar doğalgazın ilk kez M.Ö. 900’ler de Çin’de kullanıldığını göstermektedir. Taşınması, işlenmesi ve stoklanması kolay olan doğalgazın yaygın kullanımı ise 1790’da İngiltere’de başladı. Boru hattı taşımacılığı ile birlikte 1920’lerde artan doğal gaz kullanımı 2. Dünya savaşından sonra daha da gelişmiştir. Enerji üretim sektöründe ise ilk kez Amerika da kullanılmıştır. 1950’li yıllarda doğalgazın dünya enerji tüketimindeki oranı %10’u geçmemekteydi. Günümüzde ise enerji tüketiminin %24’ü doğal gaz sayesinde karşılanmaktadır. Dünya üzerinde varlığı bilinen doğal gaz rezervlerinin yaklaşık 70 yıllık ömrü olduğu tahmin edilmektedir(

http://www.nukte.org, Erişim: 22.01.2010).

İşyerlerinde ve evlerde ısınma amacıyla kullanılan enerji kaynaklarının başında doğal gaz gelmektedir. Isınma amacı ile yoğun bir şekilde kullanılan doğal gaz oranı %75 civarındadır.

1.2.1.3. Kömür

Kömür bitki kökenli bir maddedir. Bu nedenle ana elemanı karbondur. Bitkilerin, zamanla ve sıcaklık-basınç altında, değişim geçirmesi sonucunda oluşmuştur. Kömür, karbon, hidrojen, oksijen ve azottan oluşan, kükürt ve mineral maddeler içeren, fiziksel ve kimyasal olarak farklı yapıya sahip bir maddedir (http://www.geli.gov.tr, Erişim: 24.01.2010). Kömür yanabilen sedimanter organik bir kayadır ve karbon yönünden zengin (%65-95 ) tabii bir cisimdir. Fiziki özelliklerine bakıldığında siyah renkte, az pırıltılı ve genel itibari ile düzgün yüzeyli bir yapı olduğu görülmektedir. Kolayca kırılıp ufalanmaz bir yapıya sahiptir. Özgül ağırlığı: 1,1 (linyit) ile 1,8 (antrasit) arasında değişir(http://www.turkcebilgi.com , Erişim: 23.01.2010). Kömür işletmelerine ait dökümanlar 12. yüzyıla aittir ve ilk olarak Çinliler tarafından kullanıldığı sanılmaktadır.

Kömür, meydana geliş zamanları ve bileşimindeki karbon miktarlarına göre kendi içinde çeşitli türlere ayrılmaktadır.

(20)

Antrasit: Meydana geliş tarihi 300 milyon yıl geriye dayanmakta olup ve maden kömürleri arasında en eski ve karbon bakımından en zengin olanıdır. Parlak siyah renkli sert bir kömür olup özgül ağırlığı 1,4-1,7 kg/dm3 dür. Bileşiminde yaklaşık olarak %90-95 civarında karbon bulunmaktadır. Taş kömüre nispeten demir endüstrisine daha elverişli bir yapıya sahiptir çünkü içerisinde fosfor ve kükürt gibi zararlı maddeler yoktur. Dünya üzerinde pek yaygın olmayan bir kömür çeşididir. Taş kömürü: 200-250 yıllık bir geçmişe sahip olduğu sanılmaktadır. Doğal katı yakacakların en önemlisidir. Parlak siyah ve mat renkte olup, özgül ağırlığı yaklaşık olarak 1.3 kg/dm3 ‘dür. İçerdiği karbon oranı % 80-90 civarındadır. Hava gazı, kok ve katran elde etme açısından elverişli bir türdür. Yatağından çıkarılan taşkömürleri yıkanıp yabancı maddelerden arındırıldıktan sonra kurutulur. Daha sonra çeşitli değirmenlerde öğütülerek toz haline getirilir.

Linyit: 60 milyon yıl önce oluştuğu tahmin edilen linyitin karbon oranı %65-70 civarındadır. Bir diğer adı da kahverengi kömürdür. Taş kömürden sonra oluşan fakat halen oluşumunu tamamlamamış kömürlerdendir. Yapısında bol miktarda kükürt barındırır. İçerdiği nem ve kül miktarı oldukça fazladır. Yerkabuğunda bolca bulunmasından dolayı Almanya, ABD gibi gelişmiş ülkelerde yoğun bir şekilde kullanılan bir enerji hammaddesidir.

Turba: Yakın bir geçmişe sahip olan bir kömür çeşididir. Genelde bataklık yerlerde rastlanır ve içerisindeki su miktarı fazladır. Barındırdığı karbon miktarı %60’ı geçmez.

Bitüm: Karbonlu hidrojenler karışımı veya onların bileşimlerinden oluşan, siyah renkli maddelerdir. Ham petrolden elde edilir. İçinde az miktarda kükürt, azot, oksijen ve hidrojen vardır.

Kömürün enerji üretiminde başta olmak üzere elmas mücevher yapımı ve cam gibi çok sert maddelerin kesim işleminde, nükleer reaktörlerdeki kontrol denetim çubuğunun yapımı gibi çeşitli alanlarda kullanılmaktadır (http://megep.meb.gov.tr , Erişim: 17.05.2010).

1.2.2. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Fosil enerji rezervlerinin aksine yenilenebilir enerji kaynakları kendilerini sürekli olarak yenileyebileceklerinden dolayı tükenmez bir kaynaktır. Yenilenebilir

(21)

enerji, “doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı” olarak tanımlanabilir (http://www.infinitepower.org, Erişim:04.02.2010.).

Yenilenebilir enerji çeşitlerinin çoğunun temel kaynağı güneştir. Yenilenebilir enerji çeşitleri doğrudan ya da enerjinin başka bir şekline dönüştürülerek kullanılabilir. Bu enerji türüne olan ilgi insanların kullanımına bağlıdır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ilk çağlardan da izler taşımaktadır öyle ki günümüze kadar gelen odun ve bitki artıkları enerji kaynağı olarak ilk çağlardan beri kullanılmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının ucuz olması ve çevreyi kirletmeyerek zarar vermemesi kullanımı açısından büyük bir avantaj sağlamaktadır. Bunun yanında yenilenebilir enerjinin kullanımı ve teknolojilerinin yaygınlaşmasında bazı teknolojilerin yüksek maliyetli olması ve devlet desteği alınamaması gibi bazı engeller söz konusu olabilir.

Bugün Avrupa’da tüm enerji kaynakları arasında yenilenebilir enerjinin üretim payı halen %7 seviyelerindedir. Şu anki durumun 2020 hedefi olarak gösterilen %20’nin çok altında olduğu ifade ediliyor (Karadağ, vd., 2009:25). Bu oran Türkiye’de %1’in altında yer almaktadır buda yenilenebilir enerjinin ülkemizde beklenen ilgiyi görmediğinin bir göstergesidir.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Çeşitlerini; • Jeotermal Enerji

• Güneş Enerjisi • Rüzgar Enerjisi • Hidrolik Enerji • Biyokütle Enerjisi

• Nükleer Enerji olmak üzere altı başlık altında inceleyebiliriz.

1.2.2.1. Jeotermal Enerji

Yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde yoğunlaşarak birikmiş ısının oluşturduğu ve bu ısının meteorit kökenli sularda yüzeye taşınması ile oluşan sıcaklıkları sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki normal yeraltı ve yerüstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli

(22)

tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su ve buhar, jeotermal enerjidir (Koçak, 2001: 294-295). Yeraltına inen yağmur suları veya diğer su kaynakları uygun yerlerdeki sıcak kaya ve magma tabakasına yakın yerlerden geçerken ısınarak yeniden yeryüzüne çıkar. Bu durumda jeotermal enerjinin yenilenebilir olmasına neden olur.

Jeotermal enerji teknolojileri; elektrik ve ısı teknolojileri olmak üzere iki kısımda incelenmektedir. Jeotermal ısı teknolojisi kullanımında 1995-2005 yıllarında önemli bir ilerleme kaydedilmiş; kurulu kapasite ve üretim miktarı açısından %100’ün üzerinde bir gelişme yaşanmıştır. Su ısıtma, alan ısıtma, termal tesis-kaplıca uygulamalarının başta olduğu alanlarda faaliyet göstermektedir. Bu uygulama alanları toplam ısı enerjisi üretiminin %81lik bir kısmını kapsamaktadır. Elektrik teknolojisinde ise görülen gelişme ısı teknolojisine nazaran oldukça geride kalmıştır. Jeotermal enerjiden temin edilen elektrik üretim miktarı 2005 yılı itibari ile 56,8 TWh/yıl olarak belirlenmiştir. Küresel elektrik tüketiminde jeotermal enerjinin payının %1’den az durumdadır.

Jeotermal enerji hem düşük karbondioksit emisyon oranı ile hava kirliliği yaratmaması ve hem de yenilenebilir olması nedeniyle önemli bir alternatif enerji kaynağıdır. Güneş, rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile kıyaslandığında jeotermal enerji kesintisiz olmasından dolayı avantajlı bir konuma sahiptir (Arslan, Darıcı, Karahan, 2001:22 ). Jeotermal enerjiden doğrudan ya da dolaylı olarak yararlanılabilmektedir. Dolaylı kullanımı, yüksek entalpili dediğimiz 50°C’den sıcak sulardan yeryüzüne kurulan bir düzenekle elektrik enerjisi elde edilmesi ile olur. Jeotermal enerjinin en ekonomik ve geniş kullanım biçimi olan doğrudan kullanım, en geniş uygulama alanını sera ve konut ısıtmasında bulmaktadır. 150°C ısılı bir jeotermal kaynak doğrudan kullanılırsa enerjinin %80 olan verimi, dolaylı kullanılma halinde %10-15’e kadar düşebilmektedir (Gürsoy, 2004: 133).

Ülkelere göre değişik sınıflandırmalar olmasına rağmen jeotermal enerji, sıcaklık içeriğine göre düşük sıcaklıklı sahalar (20-70°C), orta sıcaklıklı sahalar (70-150°C), yüksek sıcaklıklı sahalar (150°C’ den yüksek) olmak üzere üç gruba ayrılır. Düşük ve orta sıcaklıklı sahalar, bugünkü teknolojik ve ekonomik koşullar altında başta ısıtmacılık olmak üzere, endüstride, kimyasal madde üretiminde kullanılmaktadır. Yüksek sıcaklıklı alanlardan elde edilen akışkan elektrik üretiminin yanı sıra entegre olarak diğer alanlarda da kullanılabilmektedir. Bunun yanında orta

(23)

sıcaklıklı alanlardaki akışkanlardan da elektrik üretimi için teknolojiler geliştirilmiş ve kullanıma sunulmuştur(Kaymakçıoğlu ve Çirkin, 2005:200).

Kullanım alanları açısından jeotermal enerji; konutların ısıtılmasında, tarımda ve seracılıkta, saunalarda, üretimde proses ısı olarak, kültür balıkçılığı gibi alanlarda kullanılmaktadır. Jeotermal enerjiden elektrik enerjisi üretimi için farklı santral tipleri kullanılmaktadır. Güncel olarak kullanılan jeotermal santral çeşitlerini;

I-Kuru Buharlı Jeotermal Santraller II-Buhar Ayırmalı Santraller

III-Buhar Ayırma ve Su Buharlaştırmalı Santraller

IV-Buhar Ayırma ve Çok Kademeli Su Buharlaştırmalı Santraller

V-Kuyudan Pompayla Jeotermal Sıvı Çekilen Sıvı Buharlaştırmalı Santraller şeklinde sıralanmaktadır.

Jeotermal kaynaklardan elektrik üretiminin yolu yüksek rezerv sıcaklığına (150°C’ den büyük) sahip kaynaklardan geçtiği için her kaynaktan bu türde bir enerji çevrimi yapılması mümkün olmamaktadır. Jeotermal enerjinin verimlilik düzeyi oldukça yüksektir. Temini doğrudan olduğu için maliyeti düşüktür, kesintiye uğramayan, yenilenebilir ve çevreye duyarlı bir enerji kaynağıdır. Bu enerji çeşidinden elde edilen birim gücün maliyeti hidroelektrik haricinde termik ve diğer santrallerden temin edilen enerjiye nazaran daha ucuzdur. Jeotermal enerjinin bir diğer özelliği de hava kirliliğinin azaltılmasına katkıda bulunmaktadır. Örneğin; ABD’de jeotermal enerjiden elde edilen elektrik her yıl 22 milyon CO2, 200 bin ton

sülfürdioksit oluşumunu engellemektedir (Ataman, 2007: 129).

1.2.2.2. Güneş Enerjisi

Yarıçapı, dünya yarıçapının 109 katı ve kütlesi, dünya kütlesinin 330 katı olan, yüksek basınçlı ve yüksek sıcaklıklı gaz küresi Güneş, Dünya’ya 1,496x1018 km uzaklıkta bir yıldızdır (Ültanır, 1996: 50).

Dünyanın en önemli enerji kaynağı güneştir. Güneşin ışınım enerjisi, yer ve atmosfer sistemindeki fiziksel oluşumları etkileyen başlıca enerji kaynağıdır. Dünyadaki madde ve enerji akışları güneş enerjisi sayesinde mümkün olabilmektedir. Rüzgar, deniz dalgası, okyanusta sıcaklık farkı ve biyokütle enerjileri, güneş enerjisinin değişim geçirmiş biçimleridir. Güneş enerjisi, doğadaki

(24)

su döngüsünün gerçekleşmesinde rol oynayarak akarsu gücünü yaratmaktadır. Doğal enerji çeşitlerinden pek çoğunun kökeni olan güneş enerjisinden, ısıtma ve elektrik elde etme gibi amaçlarla doğrudan yararlanılmaktadır (Varınca, Gönüllü, 2006: 270). Güneş enerjisi, kaynağının sonsuz olması yeryüzünün her noktasına erişiminin mümkün olması sayesinde büyük bir enerji potansiyeli konumundadır. Çünkü yenilenebilir bütün enerji kaynaklarının ana kaynağı güneştir. Bazı bölgelerde yıl boyunca sürekli, bazı yörelerde ise mevsimlik dalgalanmalar gösteren bu enerji çeşidi, bol bulunduğu ülkeleri enerji bağımlılığından kurtarabilecek kapasiteye sahiptir (Karadaş, 2008:82).

Güneş enerjisi, güneşin çekirdeğinde devam eden füzyon ile açığa çıkan 178 trilyon kilovatlık enerjiden ileri gelmektedir. Başka bir ifade ile dünyanın yüzeyine ulaşan güneş ışınları harcamakta olduğumuz enerjinin 2.850 katını sağlayabilecek güce sahiptir. Yeryüzünün her metrekaresi, ortalama 1.700 kilovat/saat enerji üretecek kadar güneş ışını almaktadır. Avrupa’da ortalama ışınım metrekarede 1.000 kilovat/ saat iken bu rakam Ortadoğu’da 1.800 kilovat/saate kadar yükselmektedir (İspanya Güneş Enerjisi Raporu, 2008:1).

Güneş enerjisi işletme maliyeti düşük olması, temiz ve güvenilir bir kaynak olmasından dolayı kullanımı giderek yaygınlaşan bir enerji çeşidi olmaktadır. Bu avantajlarının yanında kullanımı için çok büyük alanlara gereksinim duyulması da dezavantajları arasında sayılabilir.

1.2.2.3. Rüzgar Enerjisi

Rüzgar enerjisi ile elektrik üretimi CO2 salımı yaratmayan, asit yağmurlarına

ve atmosferik ısınmaya yol açmayan, fosil yakıt kullanımından tasarruf sağlayan, radyoaktif etkisi olmayan bir yöntemdir. Sürekli ve sonsuz bir enerji kaynağı olarak rüzgar enerjisi; teknolojik gelişimi hızlı, döviz kazandırıcı özelliğe sahip, dışa bağımlılığı olmayan, kısa sürede devreye alınabildiği gibi yine kısa sürede sökülebilen bir güç kaynağıdır (Koçaslan, 2006:74).

Rüzgar, güneş enerjisinin oldukça değişken olan yüzeyini eşit ısıtmasından kaynaklanan sıcaklık, yoğun ve basınç farklarından oluşur. Rüzgar enerjisi, güneş enerjisinin oluşturmuş olduğu karaların, denizlerin ve atmosferin aynı şekilde ısınmasından kaynaklanan sıcaklık ve basınç farklarından doğurmuş olduğu bir enerji

(25)

şeklidir. Rüzgar enerjisinin tarihi M.Ö. rüzgar değirmenlerinin kullanılmasına kadar uzanmaktadır. Rüzgar enerjisinden elektik üretimi ise 100 yıl önce başlamıştır. 1970’lerde yaşanan petrol krizi rüzgar türbinlerinin gelişiminin başlamasında önemli bir rol oynamıştır. Modern rüzgar türbinleri 23 kanatlı olup, kanat çapları 1 m’den 30 m’ye kadar değişmektedir. Rüzgar türbinlerinden elde edilen enerji o bölgedeki rüzgar hızı ve kanat uzunlukları ile doğru orantılıdır (Kükrer, 2007:18). Rüzgarın hızı yükseklikle, gücü ise hızının küpü ile orantılı biçimde artar. Sağlayacağı enerji, gücüne ve esme saat sayısına bağlıdır ( Akkaya, 2007:45).

Rüzgar enerjisi, özelliğinden dolayı çevreye en az zarar veren, bu sayede de dış maliyetleri en düşük enerji kaynağıdır. Rüzgar enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren teknoloji büyük bir sermaye gerektirmektedir. Ancak, yakıt ve işletme giderlerinin çok düşük olduğu da bir gerçektir. Bu aşamada, finansman koşullarının iyi olması, rüzgar enerjisinden elde edilecek elektrik enerjisinin diğer bir çok enerji kaynaklarından elde edilenden çok daha ucuza mal edileceğini göstermektedir (Gençoğlu, 2001:12).

1.2.2.4. Hidrolik Enerji

Hidrolik enerji; suyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüştürülmesi sonucu elde edilen bir enerji türüdür. Alternatif bir kaynak oluşu, çevreye etkisinin en alt düzeylerde olması, herhangi bir çevre kirliliğine neden olmaması, işletme ve bakım masraflarının az olması, ulusal bir kaynak olması ve güvenilir bir enerji arzı sağlayan bir kaynak oluşu ile hidroelektrik enerjisi, gün geçtikçe önem kazanmaktadır (Çukurçayır ve Sağır, 2008:267). Başka bir ifade ile suyun akış gücünden faydalanmak suretiyle generatöre hareket kazandırmak esasına dayanarak elektrik üretme işlemine hidrolik enerjiden faydalanarak enerji üretimi denilmektedir. Bu şekilde çalışan enerji santrallerine de hidroelektrik enerji santralleri adı verilmektedir (Bozkurt, 2008:63). Hidroelektrik enerji santrallerine suyun aktarılması suyun depolanmasında rol oynayan barajlar sayesinde gerçekleşmektedir.

Endüstrinin bütün alanlarına girmiş olan hidrolik enerjinin kullanım alanları da giderek genişlemektedir. Hidrolik enerji endüstriyel alanlarda, demir çelik ve madencilikte, hareketli hidrolik araçlarda, denizcilikte ve gemicilik endüstrisinde, özel alanlarda ve enerji üretiminde kullanılmaktadır.

(26)

Dünyada su enerjisinin hidroelektrik üretim olarak kullanılması 1880 yılında, Amerika’nın Wisconsin kentinde küçük bir doğru akım santralinin yapımı ile başlamıştır. Su kaynaklarından elde edilen enerjinin uzak mesafelere götürülememesi sebebiyle, dünya üzerinde hidrolik enerjinin yaygınlaşması 1900’lü yılların başına kadar uzamış, özellikle büyük kapasiteli baraj ve HES’in devreye alınması son 50 yılda olmuştur (Fidan, 2006:17).

İlk kullanılan hidroelektrik santralleri suyun mekanik enerjisinin ancak %5’ini elektrik enerjisine çevirebilirken günümüzde bu oran %90’lara varmaktadır. Bugün hidroelektrik elde edilmesinde çok üst teknolojik imkanlara erişilmiştir ve bu imkanlar sayesinde hidroelektrik enerji santrallerinin verimi diğer güç santralleri verimlerine oranla birkaç kat daha fazladır. Hidroelektrik santralleri önlerinde oluşturdukları su toplama havzalarıyla yani barajlarla düzensiz olarak gelen su debisini toplayarak enerjinin sürekliliğini sağlamaktadır. Bu da diğer enerji kaynaklarına göre hem devamlılığı hem de yenilenebilirliliği açısından önem teşkil etmektedir. Ancak büyük barajların günümüzde bazı sakıncalar içerdiği görülmüştür. Her ne kadar fosil enerji kaynakları kadar zararlı olmasa da yine de göz önünde bulundurulması gereken problemlerdendir. Bunlar arasında, barajın kurulduğu bölgenin ekolojik dengeyi bozması, tarihi yerleri sular altında bırakması, tarım ve yerleşim bölgelerine zarar vermesi gibi etkilerinin olduğu söylenebilir (Yıldız, 2006:32-33).

1.2.2.5. Biyokütle Enerjisi

Biyokütle, yaşayan ve yeni ölmüş biyolojik maddeler anlamına gelmektedir. Bu maddeler ekinler, ağaçlar, algler, tarımsal ve ya ormancılık kalıntılarından, atık sulardan ve şehir atıklarından oluşmaktadır. Doğal ürünlerden elde edilen enerjidir. Biyokütle enerjisi olarak adlandırılan bu enerji türü organik maddelerden elde edilen enerji türü olmakla beraber bitki ve hayvan atıklarından yararlanma yöntemidir. Biyoyakıtlar dahil biyokütleden elde edilen her türlü enerjiye biyokütle enerjisinin kapsamına girmektedir (http://web.ogm.gov.tr, Erişim: 13.01.2010).

Biyokütle enerjisi elektrik ve diğer enerji şekillerinim üretiminde kullanılan yenilenebilen önemli bir kaynaktır. Biyokütle güneş enerjisinin depolandığı organik madde olarak tekrar enerjiye dönüştürülebilir. Biyokütle yakacakları, biyo-yakacak,

(27)

katı, sıvı veya gaz olarak biyokütle kaynağından elde edilmektedir. Tarımsal bitkiler ve atıkları, endüstriyel odun ve tomruk atıkları, çiftlik hayvanı atıkları ve yöresel organik madde atıkları da biyokütle kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır. Biyoyakacak teknolojileri ile biyokütledeki enerji ulaşım, ısınma ve elektrik üretiminde etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Günümüzde ısı tesislerinde, odun atıkları, tarımsal/çiftlik atıkları ve besin maddesi üretimi işleminde oluşan atıklar ve çöp yığınlarından oluşan metan gazı kullanılmaktadır. Isı tesislerinde odun ve tarım materyallerinin yakılması sürecinde çevreye kömür ve petrole nazaran daha az SOx,

NOx ve CO2 bileşiklerinin verilmesi, biyokütlenin çevre dostu bir enerji kaynağı

olduğunu vurgulamaktadır. Yanma sonucunda oluşan enerji ya elektrik enerjisine dönüştürülerek elektrik şebekesine verilmekte, ya da ısı tesislerinde yer alan dev su tanklarındaki suyun ısıtılması sağlanmaktadır. Sıcak su borular vasıtası ile yerleşim yerlerindeki ev, okul, hastane gibi binaların radyatörlerine ulaşmaktadır. Buda petrol ithalat oranının azalmasına yol açmaktadır (Saraçoğlu, 2002: 792).

Ayrıca biyokütleden; fiziksel süreçler (boyut küçültme-kırma ve öğütme, kurutma, filtrasyon, ekstraksiyon ve biriketleme) ve dönüşüm süreçler ( biyokimyasal ve termokimyasal süreçler) ile yakıt elde edilmektedir. Dönüşüm şüreçleri ve ürünlerine örnek olarak biyogaz, hidrojen, biyoetanol, pirolitik sıvı, gaz yakıt, biyokömür ve biyomotorin-biyodizel gibi biyoyakıtlar verilebilir. Verilen bu örnekler içinde biyogaz, biyoetanol ve biyomotorin diğerlerine göre daha çok ilgi görmektedir (http://www.ekoses.com, Erişim: 24.01.2010).

Dünyanın çoğalan nüfusu ve sanayileşmesi ile hızla artan enerji ihtiyacını çevreye zarar vermeden ve devamlı şekilde temin edebilecek kaynaklardan biri de biyokütle enerjisidir. Bitki yetiştirilmesi sonsuz bir kaynak olan güneşin varlığı sürecinde devam edeceği için biyokütle enerjisi tükenmez bir enerji çeşidi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu enerji çeşidinin tükenmez bir kaynak oluşu ve her yerde kolayca yetiştirilebilmesi ve sosyo-ekonomik açıdan gelişime katkı sağlamasından dolayı önemli bir enerji kaynağı olarak görülmektedir.

1.2.2.6. Nükleer Enerji

Ağır radyoaktif atomların bir nötronu çarpması ile daha küçük atomlara bölünmesi (fizyon) veya hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları

(28)

oluşturması (füzyon) sonucu çok büyük bir miktarda enerji açığa çıkar. Açığa çıkan bu enerji türüne nükleer enerji adı verilir. Nükleer reaktörlerde fizyon reaksiyonu ile elde edilen enerji elektriğe çevrilir. Güneşteki reaksiyonlar ise füzyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonun yarattığı sıcaklık fizyon reaksiyonundakinden çok daha fazladır. Bu yüzden bu sıcaklığı kontrol edebilecek bir füzyon reaktörü henüz kurulmamıştır (Nalbant, 2005:60,).

Nükleer enerjinin hammadde kaynakları uranyum ve toryum elementleridir. Bu iki cevherin radyoaktivitesi oldukça yüksek birer metaldir. Uranyum ve toryum arasındaki en önemli fark; nükleer enerji üretimi için uranyumdan, daha az bazı teknolojik işlemlerden sonra yarar sağlanır. Toryum ise; birtakım teknolojik işlemlerden sonra parçalanıp uranyum durumuna getirildikten sonra bu amaçla kullanılabilir. Dolayısı ile toryumdan sağlanan nükleer enerji uranyuma göre daha pahalı ve zor elde edilir (Zengin, 1957:84-86).

Nükleer santrallerin enerji üretiminde tercih edilişinin nedenleri • Kolay ulaşabilirlik şartının sağlanması

• Sera gazı etkisi bulunmaması • Düşük işletim maliyeti • Yüksek kullanım kapasitesi • Yakıt fiyatlarının stabilitesi • Enerji yoğun üretim

• Santral ömrü uzunluğu sayılabilmektedir (Dujardin, 2005:14). 1.3. Dünya’da Enerji Politikaları ve Kullanımı

1.3.1.Dünya Enerji Politikaları

Teknolojinin hızla gelişmesine rağmen enerji en önemli sanayi girdisi olma özelliğini sürdürdüğünden elde edilmesi ve maliyetine verilen önem artmaktadır. Hidrokarbon kaynaklarının çok olduğu bölgelerde karışıklıkların olması ülkelerin stratejik enerji planlarını da içeren ulusal enerji politikalarının oluşturulmasına yol açmaktadır. Fosil enerji kaynaklarını temin amaçlı oluşturulan politikalar ülkeler arası ilişkilerde büyük önem taşımaktadır. Yeni dengelerin oluşmasına ve var olan dengelerin değişmesine yol açan etkili bir unsurdur.

(29)

AB ülkelerinin fosil enerji kaynaklarına olan bağımlılığı giderek artmaktadır. Bu bağımlılık arz güvenliği probleminin de beraberinde getirmektedir. AB ülkeleri, enerjinin arz güvenliği riskini en aza indirebilmek amacıyla yıllık doğal gaz tüketimlerinin %20’si kadar bir miktarı depolama imkanı yaratmışlardır. AB ülkelerinin üyesi olduğu Uluslar arası Enerji Ajansı, bu bağlamda, petrol alanında da depolama kabiliyeti yaratılmasını savunmaktadır. ABD ise stratejik petrol rezervleri adı verilen rezervler ile yaklaşık 90 günlük petrol ihtiyacını yer altındaki tuz madenlerinde depolamaktadır. AB de benzer politikayı hayata geçirmek için çaba sarf etmektedir. Riskin azaltılmasında bir diğer husus da arz kaynaklarının çeşitlendirilmesidir. AB kaynak çeşitlendirilmesi hedefi çerçevesinde çoklu boru hatları politikası yanında, doğal gazı sıvılaştırılmış olarak almak amacıyla termaller inşa etmeye yönelmişlerdir (Kızılkaya ve Engin, 2002: 199).

1.3.2.Dünya Enerji Kullanımı

Dünya nüfusunun %20’sini oluşturan gelişmiş ülkeler, enerji arzının %60’sini tüketirken gelişmekte olan ülkeler %40’lık bir kısmını tüketmektedirler. 2000 yılı itibariyle, dünyadaki 6 milyar insanın enerji tüketim hızı, yılda 420 EJ’u (Exa Joule=1018J) aşkın durumda. Bu tüketimin %68’i, dünya nüfusunun %15’ini oluşturan sanayileşmiş ülkelerin 0.9 milyar insanı; kalan %32’si ise, dünya nüfusunun %85’ini oluşturan gelişmekte olan ülkelerin 5.1 milyar insanı tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısı ile kişi başına ortalama tüketim 63 GJ kadardır. Fakat bu rakam gelişmiş ülkeler için 250, ABD içinde 400 Gj’ü buluyor. Sonuç olarak dünya nüfusunun %85’i, kişi başına yılda ortalama sadece 25 GJ tüketiyor. Türkiye’de, dünya ortalamasının altında 54 GJ’dir. Dünya ekonomisinin yılda %3 büyüdüğü, ekonomilerin enerji yoğunluğunun yılda ortalama %1 azaldığı varsayımıyla, dünya enerji talebi 2023 yılına kadar %54 artarak, 650 EJ’a ulaşmış olacağı tahmin edilmektedir(Altın, 2004:2).

1.3.2.1.Fosil Enerji Kaynakları Kullanımı

Fosil yakıtlar petrol, doğalgaz ve kömürden oluşmaktadır. 2004 yılı içinde dünya birincil enerji tüketimi 10,2 milyar ton petrol enerjisi eşdeğeri (PEE) kadardır. Bunun %37’si petrolden, %27’si kömürden ve %24’ü doğal gazdan

(30)

karşılanmaktadır. Dünya enerji tüketiminin %85’ini fosil kaynaklardan karşılamaktadır (Satman, 2008:1).

BP Enerji İstatistikleri Raporu’na göre, dünyanın ispatlanmış petrol rezervleri 1.258 milyar varil seviyesindedir. Bu da 2008 tüketim rakamlarına göre petrolün 42 yıl, gazın 60 yıl ve kömürün 122 yıl yeterli durumda olduğunu gösteriyor. 2008 yılında dünya ekonomisindeki çalkantılı durumların yansıması olarak BP Enerji İstatistikleri Raporu’na göre, dünyanın toplam enerjisi %1,4 oranında yükselmiştir. Bu artışın 2001 yılından beri gerçekleşen en düşük büyüme olduğu ifade edilmiştir (http://www.bp.com, Erişim: 22.04.2010).

Tablo 2:Dünya Birincil Enerji Tüketimi

2007 Artış Oranı 2006 Tüketim Payı

Dünya 11100,0 Mtep 2,4 10843,0 Mtep 100

ABD 2361,4 Mtep 1,7 2322,3 Mtep 21,3

AB 1744,5 Mtep -2,2 1783,4 Mtep 15,7

Hindistan 404,7 Mtep 6,8 378,5 Mtep 3,6

Türkiye 101,7 Mtep 5,0 96,9 Mtep 0,9

Kaynak: ÖZDEN, S. Yücel., “Enerji Parametreleriyle Türkiye’nin Konumu ve Geleceği”, Ankara, 2009:10.

Dünya birincil enerji tüketimi 2007 yılında, bir önceki yıla göre %2,4 artış göstermiştir. Bu oran 2006 yılından 2007 yılına geçişte %2,7 idi.

1.3.2.1.1.Dünya Petrol Kullanımı

Petrol diğer birincil enerji kaynakları arasında kullanımı oldukça yoğun bir enerji türüdür. Bunun nedeni ise sanayi girdisi olmasının yanında insanların yaşamsal ihtiyaçlarına da cevap veren bir enerji çeşidi olmasıdır.

Tüm dünyada, birincil enerji kaynakları arasında ilk sırada yer alan fosil yakıtlardan petrolün, stratejik konumunu uzun yıllar sürdürmesi beklenmektedir. 2008 yılı itibariyle global enerji ihtiyacının %34,6’sını karşılayan petrolün Uluslar arası Enerji Ajansının projeksiyonlarına göre 2030 yılında toplam enerji tüketimindeki oranının %33 olması beklenmektedir. Dünya petrol fiyatlarındaki aşırı artışa rağmen 2007 yılı dünya petrol tüketimi artmaya devam etmiş, 2006 yılına

(31)

oranla 1,8 milyon v/g artarak 85,2 milyon v/g olarak gerçekleşmiştir. 2008’de ise çok bir değişim göstermeyerek 85,7 milyon varil/gün olarak gerçekleşmiştir (http://www.enerji.gov.tr, Erişim: 21.04.2010).

2008 yılı dünya petrol rezervinin %56’sı Orta Doğu’da bulunmaktadır. Son on yıla bakıldığında Orta Doğu ülkeleri rezervlerinin toplam rezerve oranı %9,1’e gerilerken, Kuzey Amerika’nın oranının %8,7 civarında bir yükseliş gösterdiği görülmektedir.

1.3.2.1.2. Dünyada Doğalgaz Kullanımı

Dünya toplam doğal gaz tüketimi 2007 yılında %3,1 yükselerek 2638 Mtep değerine ulaşmıştır. 2006 yılında ise bu yükseliş %2,5 olarak gerçekleşmiştir (BP Statistical Review, 2008). Doğal gaz tüketimi dünya çapında enerjiye olan ihtiyacın giderek büyümesi ile günden güne artmaya devam etmektedir. 2007 yılı verileri incelendiğinde son yılların en çok doğal gaz tüketim artışı %5,2’lik bir yükseliş gösteren Kuzey Amerika’nın olduğu görülmektedir. 2007 yılı toplam doğalgaz 2922 trilyon kübik feet olup, %39’u Avrupa ve Avrasya, %27’si Kuzey Amerika, %15’i Asya Pasifik, %10’u Ortadoğu %4’ü Orta ve Güney Amerika’ya aittir (BP Statistical Review of World Energy, 2008).

Doğal gaz tüketimi büyüme oranının 2025 yılına kadar ortalama %2,3 seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Söz konusu oranın petrol için %1,9, kömür için %2, nükleer enerji için %1,1 ve hidroelektrik için %1,8 olarak ifade edildiği göz önüne alınırsa doğal gazın yüzyılın ilk çeyreğine kadarki en fazla talep edilen enerji kaynağı olma özelliğini koruyacağı anlaşılmaktadır (Gloria, 2006:15).

Dünya toplam doğal gaz rezervlerine bakıldığında en yüksek paya %39,2 ile Avrasya ve %36 ile Orta Doğu’nun sahip olduğu ifade edilmektedir. En düşük paya sahip olan bölgeler ise %4,6 ile Kuzey Amerika ve Güney Amerika’dır (Tüylüoğlu, Ofluoğlu, 2004:93).

1.3.2.1.3. Dünyada Kömür Kullanımı

Kömür, fosil kaynaklı yakıt olarak, yüzlerce yıldır enerji kaynağı olarak kullanılmaktadır. Dünya toplam antrasit-bitümlü, alt-bitümlü kömürler ve linyit rezervlerinin 909 milyar ton olduğu ve bu rezerv toplamının 478 milyar tonunun

(32)

antrasit-bitümlü kömür (taşkömürü) rezervleri olduğu belirtilmektedir. Kömür rezervleri birçok ülkede bulunmasına rağmen dünya kömür rezervlerinin %63’ü dört ülkede bulunmaktadır. En fazla rezerve sahip ülke Kuzey Amerika olup rezervlerin %25’ine sahiptir. Rusya %15, Çin %13 ve Hindistan rezervlerin %10’una sahiptir (http://www.enerji.gov.tr , Erişim: 20.05.2010).

Dünya toplam kömür rezervi 2007 yılı itibari ile 848 milyar ton olarak belirlenmiştir. Dünya kömür tüketimi ise 2007 yılında %4,5 yükselerek 3177,5 Mtep’e ulaşmıştır ( BP Statictical Review, 2008). 2008 yılı dünya toplam kömür tüketimi 3303.7 milyon ton iken dünya toplam kömür üretimi ise 3324.9 milyon tondur (DEKTMK, 2008:1).

Kömür ömrüne bölgeler açısından incelendiğinde en uzun kömür rezervlerine Amerika Kıtasının sahip olduğu görülmektedir. Güney Amerika’nın 404 yıllık, Kuzey Amerika’nın ise 240 yıllık kömür rezervi bulunmaktadır. Avrasya’nın bugünkü teknolojik imkanları dahilin de 306 yıllık, Afrika ve Orta Doğunun kömür rezervleri 247 yıllık, Avusturalya ve Pasifik bölgelerinin ise 126 yıllık kömür rezervi bulunmaktadır. OECD ülkelerinin kömür rezervlerinin ömrü ise dünya ortalamasının üzerinde olup 217 yıldır (Tüylüoğlu, Ofluoğlu, 2004:91).

1.3.2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kullanımı

Dünya enerji ihtiyacında fosil yakıtlara olan bağımlılığın giderek artmasının doğuracağı olumsuzluklara karşı tedbir almak amacı ile fosil yakıtlara bir alternatif olarak yenilenebilir enerji kaynaklarına gereken önemin verilmesi ve kullanımının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmaktadır. Fosil yakıtların sınırlı bir ömrü olması ve çevreye zarar vermesi de yenilenebilir enerjiye yönelmenin bir başka gereğidir. Bunlar dahilinde 2020 yılında elektrik ihtiyacının yaklaşık %50’sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması planlanıyor.

1.3.2.2.1. Dünya’da Jeotermal Enerji Kullanımı

İlk çağlardan beri, sağlık amaçlı olarak yararlanılan doğal sıcak su kaynakları ilk defa 1827 yılında İtalya’da, asitborik elde etmek amacıyla kullanılmıştır. Daha sonra 1905 yılınca Lardello (İtalya) yöresinde yine ilk defa jeotermal buhardan elektrik üretimine başlanmış ve 1912 yılında, gücü 250 KWe olan ilk turbo jeneratör

(33)

kurulmuştur. 1930 yıllarında ise jeotermal enerji İzlanda’nın Reykjavik kentinde ısıtma amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. 1949 yılında Yeni Zelanda Wairakei sahasında turistik bir otele sıcak su temini amacıyla başlanan sığ sondajlara daha sonra, elektrik elde edebilmek amacıyla devam edilmiş ve 1954 yılında 200 MWe kapasiteli bir santral kurulmuştur. 1960 yılında Amerika’da, 1961 de Meksika’da ve 1966’da Japonya’da santraller kurularak jeotermal enerjinin kullanımında önemli gelişmeler sağlamıştır (Karadaş, 2008: 85).

Dünyada tüketilen enerjinin sadece %4’ü jeotermal kaynaklardan elde edilmektedir. Jeotermal enerji, doğrudan ya da dolaylı olarak ABD, Filipinler, İtalya, Meksika, Endonezya, Japonya, Yeni Zelanda gibi pek çok ülkede kullanılmakta, İzlanda’da sıcak jeotermal sular, ısıtma amacıyla kullanılmak için doğrudan binalara pompalanmaktadır. Filipinler’ de toplam elektrik üretiminin %27’si, Kaliforniya Eyaleti’nde %7’si, İzlanda ‘da toplam ısı enerjisi ihtiyacının %86’sı jeotermal enerjiden karşılanmaktadır (http://www.jeotermaldernegi.org.tr , 03.01.2010).

Şekil 1: Dünya Jeotermal Elektrik Üretimi (1994-2004)

Kaynak: http://www.mmo.org.tr/resimler/ekler/29295d860c049a9_ek.pdf

Jeotermal enerji dünyanın çeşitli yerlerinde ısıtmada, endüstride, tarımda, elektrik üretiminde kullanılmaktadır. 1990 yılında 6000 MWh elektrik ve 11.400

(34)

Mwh termal kurulu kapasite ile toplam 708.000 GWh kadar enerji üretimi yapılmıştır

(http://www.asif.co.sr, Erişim Tarihi: 22.11.2009). Elektrik üretiminin

başlangıcından 100 yıl sonra, jeotermal santraların kurulu güç kapasitesi 25 ülkede 8900 MWe’ a çıkmış olup, 56830 GWh/yıl enerji üretilmektedir

(http://www.mmo.org.tr, Erişim Tarihi: 09.01.20109.

Tablo 3: Dünyada Jeotermal Enerjinin Durumu Ülkeler Elektrik

(MWh)

Isı (MWh) Elektrik (BTEP/yıl)

Isı (Btep/yıl) Toplam

ABD 2837 1776 3999 642 4641 Japonya 270 4764 381 1675 2056 Filipinler 894 - 1260 - 1260 İtalya 548 631 772 240 1012 Meksika 700 - 987 - 987 İzlanda 45 1306 63 650 713 Macaristan - 1580 - 630 630 BDT - 1404 16 640 656 Yeni Zelanda 264 176 372 111 483 Fransa 4 676 6 266 272 Çin 25 395 35 216 251 El-Salvador 95 - 134 - 134 Endonezya 143 - 202 - 202 Romanya 1 273 1 95 96 Türkiye 20 200 28 75 103 Toplam 5989 13990 8443 5544 13987 Kaynak: ( http://www.asif.co.sr, 05.01.2010)

Günümüzde jeotermal enerjiden elde edilen elektrik üretimi ABD, Japonya, Filipinler ve İtalya başta olmak üzere toplam 15 ülkede yapılmaktadır. Bugün dünyadaki jeotermal enerji bazlı elektrik üretim kapasitesi 5989 MW düzeyindedir. Yukarıda verilen ülkelerin toplam jeotermal enerji kapasitesi 13987 MW

(35)

düzeyindedir. Tablo rakamlarından da anlaşılacağı üzere genel toplamda en büyük pay ABD’ye ait iken en küçük payda Romanya’nındır.

1.3.2.2.2. Dünyada Güneş Enerjisi Kullanımı

Dünya üzerinde güneş enerjisi kullanımı yüzyıllar öncesine dayandığı gibi günümüzde halen kullanılmaktadır. 17. ve 18. yüzyıllarda, güneş enerjisinden, Archimedes’in kullanmış olduğu odaklayıcı aynalarda toplama yöntemi daha da geliştirilerek madenlerin eritilmesinde; 19. yüzyılın sonlarına doğru buharlı ısıtıcılarda yararlanılmıştır. 20. yüzyılın ortalarında, güneşli su ısıtıcıları, insanoğlunun yaşamına girerken; aynı dönemlerde, güneş ışınlarını doğrudan elektrik enerjisine dönüştüren güneş pili sistemi geliştirilmiştir. 21. yüzyıl ise, bu alandaki teknolojik gelişmelerin hızla arttığı bir dönem olmaktadır. Tablo 4, 2000’li yıllarda güneş enerjisi kullanımına yönelik gerçekleşmeleri ve öngörüleri göstermektedir (Gülay, 2008:41).

Tablo 4: Yıllar İtibari ile Güneş Enerjisi Tüketim Değerleri ve Tahminleri

(Değerler Milyon ton petrol eş değeri “Mtpe” cinsindendir) Kaynak: (Gülay, 2008, s:42).

Dünya’nın tüm yüzeyine bir yıl boyunca düşen güneş enerjisi, 1,22x1014 ton eşdeğer taşkömürü veya 0,709x1014 ton eşdeğeri petrol kadardır. Bu değer dünyanın bilinen kömür rezervinin 157, petrol rezervinin 516 katıdır (Ültanır, 1996:51).

Dünyadaki güneş kurulu gücü 1.311.737 Kw olup en büyük pay %48.6 ile Japonya’ya (636.842 Kw) aittir. Bunu %21 ile Almanya (277.300 Kw) ve %16 ile Amerika (212.000) izlemektedir. En fazla güneş kolektörü olan ülke 15 milyon m2 ile Japonya ve Türkiye izlemektedir. Avustralya 4 milyon m2 ile önemli güneş

2001 2010 2030

Güneş Işıl 4,1 11 127

Güneş Işıl Elektrik 0,1 0,4 9

Güneş Pili-PV 0,2 1 110

Toplam Enerji Tüketimi

(36)

kolektörü kullanıcıları arasında yer almaktadır. Kişi başına düşen güneş kolektörü olarak dünyada en çok kullanım 0.85 m2/kişi ile Kıbrıs, bunu 0.55 m2/kişi ile Yunanistan izlemektedir. Ülkemizdeki durum ise 0.15 m2/kişi ile bunların gerisindedir. ABD, Japonya ve Almanya gibi ülkeler de bu açıdan Türkiye ile aynı durumdadır (Fidan, 2006:24).

Kurulu güç bakımından dünya üzerindeki kıtaların oranlarına Tablo 5’e göre baktığımızda; Güneş enerjisi kurulu gücü bakımından %46 oran ile en zengin bölgesinin Asya kıtası olduğunu görmekteyiz.

Tablo 5:Kıtalar İtibari ile Güneş Enerjisi Kurulu Gücü

Kıtalar Fotovoltaik Kurulu Güç (MWp)

Kuzey Amerika 136 Güney Amerika 5 Avrupa 146 Afrika 8 Okyanusya 25 Asya 273 Orta Doğu 1 Toplam 594 Kaynak: (Yıldız, 2006:55)

Asya kıtasını 146 MWp’ lik kurulu gücü ile %25 orana sahip Avrupa kıtası, 136 MWp’ lik kurulu gücü ile de %23 oranına sahip olan Kuzey Amerika kıtası izlemektedir. Fosil kaynaklar bakımından çok zengin olan Ortadoğu Bölgesi ise yenilenebilir enerji kaynağı olan güneş enerjisinden mahrumdur.

1.3.2.2.3. Dünya’da Rüzgar Enerjisi Kullanımı

Rüzgar enerjisi, dünyada kullanım oranı en çok artış gösteren yenilenebilir enerji kaynaklarından biri durumundadır. Rüzgar enerjisinin Dünya üzerindeki potansiyelini hesaplamak için değişik yöntemler kullanılmaktadır. Küresel planda teknik olarak kullanılabilir rüzgar kaynağı enerjisi toplam 53 TWs/yıl olarak hesaplanırken 2020 yılında dünya elektrik enerjisi talebinin 25,579 TWs/yıl olacağı öngörülmektedir. Diğer bir ifade ile, dünyadaki rüzgar enerjisi potansiyelinin

Şekil

Tablo 1: Fosil Yakıtların Çevresel Zararları  (Dolar/GJ)
Tablo 2:Dünya Birincil Enerji Tüketimi
Şekil 1: Dünya Jeotermal Elektrik Üretimi (1994-2004)
Tablo 3: Dünyada Jeotermal Enerjinin Durumu   Ülkeler  Elektrik
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Önceleri çekirdek halinde getirilip satılan kahve ilk kez 120 yıl önce Mehmet Efendi tarafından toz haline getirilip satılmış.. Nescafeye karşı

 Sanayileşme politika ve önceliklerini gözden geçirmek, yarattığı katma değeri görece düşük, enerji yoğun sanayi sektörleri (çimento, seramik, ark ocaklı

Çalışmamızda önce Türkiye daha sonra da panel veri yaklaşımıyla OECD ülkeleri için Birincil Enerji Tüketiminin Gayri Safi Yurt Đçi Hasıla miktarının bir

Aşağıda verilen sözcüklerin zıt anlamlılarını tablodan bulup karşısına yazınız?. Kelime Zıt Anlamlısı savaş güzel soğuk kolay usta Kelime Zıt Anlamlısı

111 Şekil 6.34 : Yönelme açılarının standart kayma kipli ve PD kontrolcü ile elde edilen yakınlaştırılmış zaman cevapları...112 Şekil 6.35 : Açısal

Pedroni eşbütünleşme testine göre modelde seçilen 33 OECD ülkesi için enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasında istatistiksel açıdan uzun dönemde

Temel amacımız yenilenebilir enerji ile ekonomik büyüme arasındaki uzun dönem ilişkisini analiz etmek olduğundan yenilenebilir enerji tüketiminin yanı sıra

Bu ülkeler için “geri bildirim hipotezi” varsayımı önerilmektedir.Jumbe'nin (2004) belirttiği gibi nedenselliğin enerji tüketiminden ekonomik büyüme ve ilişkinin