• Sonuç bulunamadı

ENERJİ TÜKETİMİ EKONOMİK BÜYÜME İLİŞKİSİ

3.2. ENERJİ VE KALKINMA TEORİLERİ

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda tarım, ekonominin hakim sektörü konumundadır. Gelişmekte olan ülkelerde toplam çıktının %40-90’ı tarım sektöründen kaynaklanmaktadır. Üstelik tarım sektörü çalışan nüfusun %40-80’ini istihdam etmektedir.

Az gelişmiş ülkelerde geleneksel tarımın kullanılması birkaç ayrı aşama içermektedir. Birinci aşamayı geçinme çiftçiliği oluşturmaktadır. Bu aşamada genellikle çiftçiler kendileri için üretim yaparlar. Burada üretimin temel amacı kar sağlamaktan çok yaşama şansını maksimize etmektir. İkinci aşamada karma çiftçiliğin büyümesini gözlemliyoruz. Bu aşamada çiftçiler kısmen kendi tüketimleri ve kısmen de piyasa için üretim yapmaktadır. Piyasa için bu üretim AGÜ’lerde tarımın ticaretleşme sürecinin başlangıcını göstermektedir. Üçüncü aşamada tarım tamamen ticarileşmiştir. Üretim esas itibariyle piyasa için yapılmaktadır. AGÜ’lerde bazı arazilerde geçim çiftçiliği yapılırken, birçok diğer arazide de bir dizi faktör karma ve modern çiftçiliğin yapılmasına katkı yapmaktadır. Böylece prodüktive, özellikle dekar başına hasılat ve bazı tür tarımsal ürün hızla yükselmektedir. Tarımdaki böyle ilerlemeye “yeşil devrim” denilmektedir.

Yeşil devrim sosyal modernleşme sürecini kolaylaştırır (kırsal eğitime katkı yapar, doğum ve ölüm oranında düşüşe neden olur). Bu aşamada toprak birimi başına tarımsal üründe şu gelişmeler meydana gelir.

i- Çıktı karmasında bir değişme meydana gelir. ii- Ürün yoğunluğunda bir değişme meydana gelir. iii- Ürün getirisinde bir değişme olur.

Yeşil devrimin doğasını özetlersek;

i- Bazı AGÜ çiftçileri mucize tohum çeşitlerini ( buğday, pirinç vb) büyük oranda kullanmaya başlamıştır. Böylece tarımsal ürünlerin üretiminde büyük artış sağlanmıştır.

ii- Yeni üretim teknikleri sayesinde büyük ve küçük tarım işletmelerinde ölçeğe göre yansız üretim gözlenmektedir. Bir diğer değişle hem büyük hem küçük çiftçiler aşağı yukarı aynı getiriye sahip olmaktadır. Bununla birlikte çok küçük toprağa sahip olan fakir çiftçiler bir başlangıç donanımına, kredi olanağına ve diğer tamamlayıcı girdiye sahip olmadıkları için yeni teknolojileri kullanamamaktadır.

iii- Yüksek getirili teknolojilerin devreye girmesi çiftlik çalışanlarının talebinde bir artış yaratmakta ve bu durum reel ücretlerde bir artışa neden olmaktadır. Bu durum büyük ölçüde yeşil devrimini mekanizasyon ve traktörleşme olarak görülmesi sonucu istihdamda ve reel ücretlerde düşüşe neden olacağı yaklaşımıyla bir tezat oluşturmaktadır.

iv- Yeni teknolojilerin devreye girmesi bir çok durumda mevcut gelir dağılımı dengesizliğini arttırmaktadır. Reel ücretlerde bir artış olmasına rağmen büyük toprak sahipleri küçük toprak sahiplerine ve topraksız çiftçilere göre daha fazla gelir elde etmektedir.

Birçok araştırma;

Yeşil devrimi izleyen dönemde nispi koşullardan çok mutlak koşullarda gelir farklılıklarının meydana geldiğini ortaya koymaktadır.

Öte yandan yeşil devrimi izleyen dönemde bir ülkenin bölgeleri arasında gelir farklılıkları meydana gelmektedir. Bunun başlıca nedenleri şunlardır;

- Bölgeler arasında sulama ve su farklılıklarının olması.

- Verimi artıran tohum ve diğer tamamlayıcı girdiler hakkında farklı bilgi akışının olması.

- Yeni tohum, gübre ve ilaçlama imkanlarının kullanılma farklılıklarının olması (Parasız, 2005:131).

Birçok gelişmekte olan ülkede 1950’li yıllarda ve 1960’ların başında nüfusun sürekli artması kişi başına reel gelirin kişi başına gıda miktarının azalmasına neden olmuştur. Bu koşullarda tarıma teknik ilerlemeyi sokmak zorunlu hale gelmiştir. Bu strateji kırsal bölgelerin enerji talebini büyük oranda etkilemiştir. Yeni tohumların bulunması, verimliliğin arttırılması, gübre kullanımının artması, sulama kolaylıkları, tarımın mekanikleşerek traktör kullanımının artması neticesi enerji talebi artmaktadır ( Fidan, 2006:58).

3.2.2. Dışa Açık Kalkınma Politikası ve Enerji

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türkiye’nin en önemli sorunu, öncelikle hızla sanayileşmek ve kalkınmak olmuştur. 1980’lere gelindiğinde ekonomide dışa açılma

önemli hale gelmiş ve bu dönemden itibaren dışa açık kalkınma politikası kabul edilmişti. Kabul edilen bu politikalar sonucunda ihracatın yapısında büyük değişiklikler meydana gelmiş, 1980’li yıllara kadar tarım ürünleri ağırlıklı olarak gerçekleştirilen ihracattan, katma değeri yüksek sanayi ürünleri ağırlıklı ihracata geçmiştir.

Gelişmiş ülkelerde iktisadi kalkınmanın başarı ile sürdürülebilmesinin, sadece sanayileşmeye değil aynı zamanda dışa dönük sanayileşmeye bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Sanayileşme stratejileri dendiğinde iktisadi kalkınma ve sanayileşmede sadece sanayileşme politikaları seçiminin önemli olduğu anlaşılmamalıdır. Çünkü, sınai kalkınmaya ülkenin büyüklüğü ve yeri, dış ekonomik ilişkileri, yabancı sermaye, dış borç politikaları, eğitim yapısı, politik ve sosyal şartlarının yanında sahip olduğu enerji potansiyeli de etki etmektedir. En önemli sanayi girdisi olan enerjiyi temin etmekte bağımsız olan ekonomiler sanayileşme ve dışa açık kalkınmada diğer ülkelerden bir adım önde olacaklardır (http://www.ekodialog.com , Erişim: 10.05.2010).

3.2.3. İthal İkameci Politikalar ve Enerji

Türkiye 1980 yılına kadar ithal ikameci bir sanayileşme politikası izlemiştir. Bu politikanın en önemli özelliği yerli sanayiyi korumak için ithalata getirilen kısıtlamalar sonucu yaratılan montaj sanayiinin sürekli ithal talebi yaratmasıydı. İthal ikamesi kısaca, daha önce ithal edilen malların yurt içinde üretilmesi olarak ifade edilebilir. İthal ikamesi politikası, serbest ticaret politikasından sapmayı ve yurt içinde üretilmek istenen mallara ait endüstrilerin gümrüklerle ve kotalarla dışa karşı korunması demektir(http://www.ekodialog.com , Erişim: 11.05.2010). Başka bir ifade ile, içe dönük bir sanayileşme amacını temsil etmektedir.

İthal edilen ürünlerin yurt içinde üretimine başlanması sanayileşme de her alanda oldukça yoğun bir şekilde kullanılan enerjinin zaten fazla olan talebini daha da artıracaktır. Taleplerde meydana gelecek bu artış günümüzün en güncel sorunlarından olan enerji ihtiyacını karşılamayı daha da güç hale getirecektir. Bu noktadan, enerji zengini ülkelerin neden güçlü konumda olduğunun nedenine ulaşmak mümkündür. Üretimin ana kaynağı olan enerji girdisine çözüm bulamadan

ülkemizin ithal mallarında bir daralmaya gidip kendi iç üretimini yapması şu an için pek de mümkün görünmemektedir.