• Sonuç bulunamadı

ZORLA ÇALIŞTIRMA

18.06.1971 2832/66 DE WILDE, OOMS VE VERSYP - BELÇİKA

♦ zorunlu çalışma - tutulan serserilerin çalıştırılması (serserilerinin mahkeme kararıyla tutuldukları kampta düşük ücretle çalışıp belirli bir miktar para biriktirme zorunluluğunun bulunması) ■ kölelik ve zorla çalıştırma yasağı - tutulanların çalıştırılması

DAVANIN ESASI

Başvurucuların üçü de Belçika vatandaşıdır.

Başvurucular 1965 ve 1966 yıllarında çeşitli tarihlerde polis karakollarına giderek, iş bulamadıklarını, yatacak yerleri ve paraları olmadığını, bir sosyal kuruma yerleştirilmek istediklerini söylemişlerdir. Karakol amirleri başvurucuların ‘serseri’ (vagrant) oldukları- nı düşünerek, ertesi gün yargıcın önüne çıkarmışlardır.

Yargıçlar açık duruşmada başvurucuların ‘kimliğini, yaşını, fiziksel ve ruhsal durumunu, yaşama tarzını’ tespit ettikten sonra, kendilerine söz hakkı vermişlerdir. Yargıçlar başvu- rucuları 1891 tarihli ‘serseriliğin ve dilenciliğin’ önlenmesi hakkında kanun uyarınca iki yıl süreyle idarenin gözetimi altına almışlar ve serseriler kampında tutulmalarına karar vermişlerdir. Başvurucular bu kampta saat ücreti 1.75 Belçika Frangı karşılığında çalışıp 2,000 Frank tahliye parası biriktirinceye kadar kurumda çalışmakla yükümlü tutulmuştur.

Çalışmayı reddeden başvuruculara disiplin cezaları verilmiş ve bir süre disiplin birimle- rinde tutulmuşlardır.

Başvurucular serseriler kampından salıverilmesi için çeşitli kereler Adalet Bakanlığına başvurmuş, birincisi yedi ay, ikinci bir yıl, üçüncüsü 1 yıl yedi ay tutulu kaldıktan sonra salıverilmişlerdir. İç hukuka göre serseri kampında tutulanlar belirli kurumlarda çalışmak zorundadırlar. Tutulmuş olan serserilere belirli bir ücret ödenmektedir. Bu kazancı, bir kısmı idari giderler için Devlete kalmakta, bir kısmı kendilerine nakit olarak verilmekte ve bir kısmıyla da ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bakanlık, serserilerin salıverilmesi için biriktirmeleri gereken miktarı 2,000 Frank olarak belirlemiştir.

Başvurucular tutulu bulundukları sırada İnsan Hakları Avrupa Komisyonu’na yaptığı yaptıkları başvurularda Sözleşme’nin 4, 5 ve 6(3) ve 8. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Dava Mahkeme’nin önüne getirilmiştir.

HÜKÜM GEREKÇESİ II. Esas hakkında

A. Hükümetin “genel ve ön savunmaları” hakkında

[64–65]: Hükümete göre, başvurucuların kendi iradeleriyle polise gelip talepte bulunma- larını ‘özgürlükten yoksun bırakma’ olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu nedenle Mahkeme, ‘tutma’nın kendisi ve ‘tutma koşulları’ bakımından Sözleşme’nin ihlal edildi- ği iddialarını hemen reddetmelidir.

Mahkeme bu görüşe katılmamıştır. Geçici bir stres veya sıkıntı, kişiyi polise teslim olma- ya sürükleyebilir. Polisten kendisini tutmasını istemesi, kişinin derbeder veya profesyo- nel bir dilenci olduğunu veya daha ağır tedbirlerin alınmasını gerektiren aylak, içki müp- telası, ahlak düşüklüğü içinde bulunduğunu göstermez. Başvurucuların tutulma isteğinde 323

İHAS: AçIklAMA ve ÖNeMlİ kARARlAR

bulunmaları, şikâyet konusu kararların zorunluluk niteliğini değiştiremez. Sözleşme’deki anlamıyla özgürlük hakkı, ‘demokratik bir toplumda’ o kadar önemlidir ki, bir kimse sırf kendi isteği ile gidip tutulmak istediğini belirttiği gerekçesiyle Sözleşme’nin koruma- sından yararlanma hakkını kaybedemez. Bir tutma, tutulan kimse buna rıza gösterse bile Sözleşme’nin 5. maddesini ihlal edebilir. Avrupa Konseyi içinde kamu düzenini ilgilen- diren bir konuda, Sözleşme’nin güvence altına aldığı hak ve özgürlükleri ihlal edebile- cek nitelikteki bütün tedbirlerin, Sözleşme organları tarafından her davada denetlenmesi gereklidir. Bu nedenlerle Mahkeme olayda 5. maddenin uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır.

B. Sözleşme’nin 5(1). fıkrasının ihlali iddiası

[67–70]: Başvurucular Sözleşme’nin 5(1). fıkrasının ihlal edildiğini iddia etmişler, buna karşılık Hükümet, başvurucuların kişi özgürlüğünün ihlal edilmediğini savunmuştur.

Mahkeme’ye göre itiraz konusu olan işlem, başvurucuların polis tarafından gözaltında tutulması değildir; başvurucular kendi iradeleriyle polise gelip serseri konumunda olduk- larını bildirdikleri için, iç hukuka göre bu kişilerin magistra karşısına çıkarılmak üzere tutulmaları normal bir usuldür. Mahkeme’ye göre magistraların başvurucular hakkında verdikleri kararlar nedeniyle kendilerini özgürlükten yoksun bırakan tutma meydana gel- miştir. Bu nedenle söz konusu magistra kararlarına göndermede bulunarak her üç başvu- rucunun tutulmalarının hukuka uygunluğu değerlendirilebilir.

Mahkeme’ye göre, Sözleşme ‘serseri’ kavramının tanımına yer vermemektedir. Belçika Ceza Kanununun 347. maddesine göre ‘sabit bir ikametgahı bulunmayan, geçim kaynağı olmayan ve düzenli bir işi ve mesleği bulunmayan kişiler serseri sayılır’. Yetkili ma- kamlar bu üç şartın bulunması halinde, bu durumdaki kişilerin serseri olarak Hükümet gözetimine alınmalarına karar verebilirler. Bu serseri tanımı, Sözleşme’nin 5(1)(e) ben- dindeki ‘serseri’ kavramı ile uzlaşmaz görünmediğinden, bu benddeki istisnaya girmek- tedir. Başvurucular ‘derbeder’ özelliklerine sahiptirler. Bu nedenle, iç hukuka uygun olarak yetkili makamlar tarafından tutulmalarını öngören Sözleşme’nin 5(1)(e) bendine göre tutulabilirler. Başvurucular, Belçika makamları tarafından usulüne uygun olarak yetkili makamlar tarafından Hükümet gözetimine alınıp tutulduklarından, bu işlemlerde Sözleşme’ye bir aykırılık ve keyfilik bulunmamaktadır. Mahkeme, olayda serserilerin hu- kuka uygun olarak tutulması şartının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

C. Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının ihlali iddiası

[71–71]: Başvurucular olayda Sözleşme’nin 5(3). fıkrasındaki derhal yargıç önüne çı- karılma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Komisyon ise bu iddiayı reddetmiştir.

Mahkeme’ye göre Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının atıfta bulunduğu 5(1)(c) bendi sadece,

‘suç işlediğinden makul kuşku duyulması üzerine’ veya ‘suç işlemesini ve suç işledik- ten sonra kaçmasını engellemek üzere tutmayı gerektiren makul sebeplerin bulunması halinde’ kişinin yargıç önüne çıkarılması amacıyla tutulmasıyla ilgilidir. Basit serserilik durumu Belçika yasalarına göre suç değildir. Başvurucular 5(1)(a) veya (c) bendine göre değil, (e) bendine göre tutulmuşlardır. Bu nedenlerle Mahkeme, olayda Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının uygulanabilir olmadığı sonucuna varmıştır.

D. Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının ihlali iddiası

[72–73]: Başvurucular Sözleşme’nin 5(4). fıkrasındaki tutulmanın hukukilik denetimi için mahkemeye başvurma hakkının ihlal edildiğini iddia ederken, Hükümet ihlal edilme- diğini savunmuştur. Başvurucuların iddialarını belirli bir ölçüde kabul eden Komisyon da Mahkeme’den bu konuda karar vermesini istemiştir.

Mahkeme’ye göre Sözleşme’nin 5(4) fıkrası, diğerlerine olduğu gibi bu maddenin birin- ci fıkrasının (e) bendine göre tutulan serserilere de uygulanır. Bu olayda 5(1). fıkrasına aykırılık bulunmamış olması, dördüncü fıkra bakımından ihlal bulunup bulunmadığını incelemeyi önlemez. Bu maddenin dördüncü fıkrası ayrı bir hükümdür; 5(1). fıkrasına uygunluk kendiliğinden dördüncü fıkraya uygunluk sonucunu doğurmaz. Özgürlükten yoksun bırakma kararı hukuka uygun da olsa, herkesin tutulmasının hukukiliğinin bir mahkeme tarafından denetlenmesini isteme hakkı vardır. Bu nedenle bir ihlal, birinci fıkraya aykırı bir tutma işleminden veya dördüncü fıkraya uygun bir denetimin bulunma- masından veya her iki sebebin aynı anda varolmasından kaynaklanabilir. Bu nedenlerle Mahkeme olayda, 5(4). fıkrasının uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır.

1. Tutma kararlarının verilmesi konusunda

[74–80]: Mahkeme bundan sonra, tutma kararlarının denetim usulünü incelemiştir.

Mahkeme, Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının, birincisi tutma kararı veren ve ikincisi tutulan kişinin başvurusu üzerine tutma kararının hukukiliğini inceleyen olmak üzere iki ayrı ma- kamın olaya el atmalarını gerektirip gerektirmediğini, tutma kararının ‘mahkeme’ kavra- mında yer alan unsurlara sahip bir makam tarafından verilmesinin yeterli olup olmadığını sormuştur. Mahkeme’ye göre ilk bakışta Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının ifade tarzı, tutulan bir kimseye her zaman, kendisini özgürlükten yoksun bırakan önceki bir kararın huku- kiliğinin bir mahkeme tarafından denetlenmesini isteme hakkını güvence altına aldığını düşündürecek şekildedir. Mahkeme’ye göre Sözleşme’nin 5. maddenin dördüncü fıkrası, gözaltına alınan veya tutulan kimselere, tabi tutuldukları muamelenin hukukiliğinin de- netlenmesini isteme hakkı vermektedir. Kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakan karar idari bir makam tarafından verilmiş ise, dördüncü fıkranın, Sözleşmeci Devletleri gözaltına alınan veya tutulan kimseye mahkemeye başvurma hakkı tanımaya zorladığından kuşku yoktur. Ancak tutma kararı bir yargılama yapılarak verilmiş ise, bu karar için başka bir mahkemeye başvurulabileceğine işaret eden bir hüküm de yoktur. Tutma kararı yargısal bir organ tarafından verilmiş ise, dördüncü fıkranın gerektirdiği denetim, tutma kararının içinde yer almakta, bu karara içselleştirilmiş bulunmaktadır. Bu nedenle, bir kimsenin gözaltına alınmasına veya tutulmasına bu fıkra anlamında bir ‘mahkeme’ tarafından karar verilmesi halinde, fıkradaki hukukilik denetimi şartının yerine getirildiği söylenebilir.

Mahkeme daha sonra, tutulmanın hukukilik denetimi yapan ‘mahkeme’nin özellikleri- ni incelemiştir. Mahkeme’ye göre, tutma kararı veren ulusal makamın bir ‘mahkeme’

olabilmesi için, özgürlükten yoksun bırakma konusunda uygulanabilecek temel usul gü- vencelerini uygulayabilmesi zorunludur. Eğer tutma kararı veren yetkili makam önünde temel usul güvenceleri uygulanmıyor ise, tutulan kimseye bütün yargısal usul güvenceleri sağlayan ikinci bir makama başvurma hakkı tanınması gerekir. Sözleşme’nin çeşitli mad- delerinde ‘mahkeme’ terimi kullanılmıştır. Bunların hepsinde mahkeme terimi, sadece yürütmeye ve taraflara karşı bağımsızlık gibi temel ortak özelliklere sahip olmayı değil, yargısal usul güvencelerini uygulama özelliğine sahip olmayı da gerektirmektedir. Ancak Sözleşme’nin aradığı usulün, bir mahkemenin işe karıştığı her olayda tamamıyla aynı ol- ması gerekmez. Bir muhakemenin yeterli usul güvencelerini sağlayıp sağlamadığına, yar- gılamanın yapıldığı şartlara bakılarak karar verilebilir. Bu nedenle Neumeister davasında Mahkeme, savcılık ile salıverilmesini talep eden birey arasında ‘silahların eşitliği’nin bulunmadığı bir yargılama yapan yetkili mahkemeyi de ‘mahkeme’ saymıştır. Ancak aynı şey, yine 5(4). fıkrasına giren bir başka olayda geçerli olmayabilir.

Mahkeme’ye göre olayda, başvurucuların özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları, ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara benzemektedir. Bu nedenle bu olayda, Avrupa Konseyi’ne üye Devletlerde cezai konularda uygulanan usulden daha aşağı güvencelere sahip bir usul uygulanamaz. Belçika hukukuna göre serseri durumda bulunan bir kimse

325

İHAS: AçIklAMA ve ÖNeMlİ kARARlAR

gözaltına alındıktan sonra kural olarak 24 saat içinde Sulh Mahkemesi önüne çıkarılır.

Magistra, kişinin kimliğini, yaşını, fiziksel ve ruhsal durumunu ve yaşama tarzını tespit etmektedir. Bu mahkeme (magistra) önünde izlenen usul bakımından duruşmanın sadece üç gün ertelenmesini isteme hakkı vardır. Hükümetin verdiği bilgiye göre serserilerin tu- tulmasıyla ilgili bir davada Ceza Usul Kanunu uygulanmaz. Magistra, organizasyon bakı- mından bir mahkemedir; yürütmeye ve taraflara karşı bağımsızdır; Belçika Anayasasının 99 ve 100. maddelerindeki güvencelere sahiptir. Ancak magistra önünde serserilikle ilgili yargılama, ceza muhakemesindeki tutuklamaya birçok yönden benzediği halde, ceza mu- hakemesindeki usul güvencelerden yoksundur. Basit serserilik için gözaltına alınan kim- selere böylesine kısa bir usul uygulanmasını anlamak mümkün değildir. Magistra tarafın- dan uygulanan usul, bir duruşmanın yapılmasını, kararların aleni olarak verilmesini içer- diği için, bir kısım yargısal usuller bulunmaktadır. Ancak, uzun süre özgürlükten yoksun kalma gibi bir tehlikenin ciddiliği göz önünde tutulacak olursa, bu usullerin magistrayı 5. maddenin dördüncü fıkrası anlamında bir ‘mahkeme’ saymak için yeterli değildir. Bu nedenle, başvuruculara Üst Mahkemeye veya Yüksek İdare Mahkemesine başvurma gibi bir hukuk yolunun açık bulunması gerekirdi. Bu nedenlerle Mahkeme olayda, tutulmanın hukukilik denetimi için başvurma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.

2. Başvurucuların idari makamlara yönelttikleri salıverilme taleplerinin reddilmesi [81–84]: Başvurucular ayrıca, idari makamlara (Adalet Bakanlığına) yönelttikleri salı- verilme taleplerinin reddedilmiş olması nedeni ile de dördüncü fıkranın ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

Mahkeme’ye göre Bakanlığın red kararına karşı başvurucuların Yüksek İdare Mahkemesinde itirazda bulunmaları gerekirdi; Bakanlığın salıverilme talebini reddetme- sinin 1891 tarihli kanunu ihlal etmesi halinde, bu itiraz etkili olabilecekti. Öte yandan 1891 tarihli kanun Adalet Bakanlığına, tutulmuş bir serseriyi yasal sürenin veya magistra tarafından tayin edilmiş sürenin dolmasından önce salıverme yetkisi vermiştir. Bu konu Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının tamamen uygulama alanı dışındadır. Çünkü Sözleşme’nin bu fıkrası sadece tutma kararının veya tutmaya devam kararının hukukiliğinin denetlen- mesini gerektirmektedir. Bu nedenlerle Mahkeme olayda bu yönlerden tutulmanın huku- kilik denetimi için başvurma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

E. Sözleşme’nin 6 ve 7. maddelerinin ihlali iddiası

[85–87]: Başvurucular Sözleşme’nin 6. maddesindeki bazı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Komisyon ve Hükümet, olayda bu maddenin uygulanabilir olmadığı- nı kabul etmişlerdir. Mahkeme’ye göre yukarıda Sözleşme’nin 5(4). fıkrası bakımından varılan sonuç göz önünde bulundurulduğunda, olayda 6. maddenin uygulanabilir olup olmadığı, uygulanabilir ise ihlal bulunup bulunmadığı konusunda bir inceleme yapmak gereksiz görünmektedir. Bu nedenle Mahkeme, 6. maddenin uygulanabilirliği konusunda incelemenin gerekli olmadığı sonucuna varmıştır. Başvurucular, Sözleşme’nin 7. mad- desindeki kanunsuz ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Belçika hu- kukuna göre basit serserilik bir ‘suç’ değildir. Magistra başvurucuları ‘suçlu’ bulmamış, kendilerine bir ‘ceza’ vermemiştir. Bu nedenlerle Mahkeme olayda, kanunsuz ceza olmaz ilkesinin uygulanabilir olmadığı sonucuna varmıştır.

F. Sözleşme’nin 4 maddesinin ihlali iddiası

[87–90]: Başvurucular tutulu bulundukları sırada düşük bir ücret karşılığı çalışmaya zorlanmaları, 4. maddedeki zorla çalıştırılma yasağını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir.

Komisyon’a göre, Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının ihlal edilmiş olduğu için, Sözleşme’nin 4. maddesi de ihlal edilmiştir.

Mahkeme’ye göre Sözleşme’nin 5(4). fıkrasının ihlal edilmiş olmasından, Sözleşme’nin 4. maddesinin de ihlal edildiği sonucu çıkarsanamaz. Sözleşme’nin 4(3)(a) bendi, 5(1) (e) bendine göre özgürlüğünden yoksun bırakılanların olağan biçimde çalıştırılmalarına imkân vermektedir. Başvurucular bakımından 5(1)(e) bendi ihlal edilmiş değildir. Öte yandan, başvuruculara yüklenen çalışma ödevi, 4(3)(a) bendi anlamında ‘olağan’ çalıştır- ma sınırlarını aşmamaktadır; çünkü bu çalıştırma, kendilerinin rehabilitasyonunu amaçla- makta ve Avrupa Konseyi diğer bir çok Üyesindeki benzer hükümlerinden biri olan 1891 tarihli yasanın 6. maddesindeki genel hükme dayanmaktadır. Bu nedenlerle Mahkeme olayda, zorla çalıştırılma yasağının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

G. Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal iddiası

[91–93]: Başvurucular, tutuldukları sırada mektuplarının açılıp incelenmesinin haber- leşmeye saygı hakkını ihlal ettiğini iddia etmişlerdir. Komisyon’a göre, bu madde iki nedenle ihlal edilmiştir. Bir yandan başvurucuların 5(4). fıkrasındaki haklarının ihlal edil- miş olması söz konusudur. Öte yandan, serserilik nedeniyle tutma sırasında haberleşme özgürlüğüne kısıtlama konamaz; çünkü bu kısıtlamalar sadece cezai nedenle tutulanlar bakımından uygulanabilir.

Mahkeme’ye göre ilkin, 5(4). fıkrasına aykırılık bulunması haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna da varılmasını gerektirmez. İkinci olarak olayda başvurucuların mektuplarının denetlenmesi hiç kuşkusuz haberleşme özgürlüğüne kamu makamları ta- rafından yapılan bir müdahaledir. Bu müdahale, 21 Mayıs 1965 tarihli Kraliyet karar- namesinin 20-23. maddeleri ile 95. madde birlikte okunduğunda, iç hukukta dayanağı bulunan, yani Sözleşme’nin 8(2). fıkrası anlamında ‘hukuken öngörülmüş’ bir müdahale- dir. Bu müdahale ikinci fıkradaki ‘suçun veya düzensizliğin önlenmesi’ ve ‘başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması’ meşru amaçlarını izlemektedir. Müdahalede bulunan Belçika yetkili makamları, ikinci fıkrada kendilerine tanınan takdir yetkilerini aşmamış- lardır; ilgili kararnamede denetimin yapılamayacağı haller belirtilmiş olup İnsan Hakları Avrupa Komisyon’u ile haberleşmeleri de denetlenmeyecektir; ayrıca yetkililer başvuru- cuların haklarına zarar verecek şekilde yetkilerini kötüye kullanmamış veya ayrımcılık yapmamışlardır. Bu nedenlerle Mahkeme, başvurucuların mektuplarının denetlenmesini demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olarak görmüş ve haberleşmeye saygı hak- kının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

H. Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali iddiası

[94–94]: De Wilde ve Versyp, çalışmamaları nedeniyle kendilerine verilen disiplin ceza- larının 3. maddeyi ihlal ettiğini ileri sürmüşler, ancak Komisyon bu cezaların 3. maddeyi ihlal etmediği sonucuna varmıştır. Mahkeme bu konuda her hangi bir belirti görmemiştir.

I. Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlali iddiası

[95–95]: Başvurucular Sözleşme’nin 5, 3, 4, 6 ve 8. maddelerindeki haklarını korunması- nı sağlamak için ulusal makamlar önünde etkili bir hukuk yoluna sahip olmadıklarını ve bu nedenle Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Mahkeme’ye göre başvurucuların 5(4). fıkrasına uygun hareket etmedikleri yukarıda belirtildiğinden, bu maddedeki hak bakımından 13. maddenin ihlali konusunda bir inceleme yapmanın gereği bulunmamaktadır. Öte yandan Sözleşme’nin 3 ve 8. maddeleri Belçika hukukunda doğrudan uygulanabilir niteliktedir. Başvurucular idari kararların bu maddelerdeki hak- larını ihlal ettiği gerekçesiyle Belçika Yüksek İdare Mahkemesine başvurabilirlerdi. Bu nedenlerle Mahkeme olayda, etkili bir hukuki yola başvurma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.

327

İHAS: AçIklAMA ve ÖNeMlİ kARARlAR

BU GEREKÇELERLE MAHKEME,

I. Bu davada yargı yetkisine ve kabuledilebilirliğe ilişkin sorunlar bakımından:

1. Dörde karşı on iki oyla, Mahkeme’nin iç hukuk yollarının tüketilmesi ve bu olay- larda ileri sürülen gecikme sorunlarını ele almaya yetkili olduğuna;

2. Oybirliğiyle, Hükümetin Ccharleroi, Namur ve Brüksel’deki yargıçların verdikleri kararlar bakımından iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralına dayanmasına bir engel bulunmadığına;

3. Oybirliğiyle, Hükümetin, Edgard Versyp tarafından yapılan başvurunun süresi için- de yapılmadığı iddiasını ileri süremeyeceğine;

4. Oybirliğiyle, Hükümetin her üç başvurucunun salıverilme taleplerinin reddine dair Adalet Bakanlığının kararları bakımından iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralını ileri süremeyeceğine;

5. Oybirliğiyle, Hükümetin tutma kararlarıyla ilgili olarak şikâyetler bakımından iç hukuk yollarının tüketilmediği iddiasının temelsiz olduğuna;

6. Buna göre oybirliğiyle, Mahkeme’nin bu olayların esası hakkında karar verme yet- kisi bulunduğuna;

II. Davanın esası bakımından:

1. Oybirliğiyle, başvurucuların ‘kendi iradeleriyle (polise) gelmelerinin’, Sözleşme’ye aykırılık bulunmadığını ortaya koymaya yetmediğine;

2. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 5(1). fıkrasının ihlal edilmediğine;

3. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının bu davada uygulanabilir olmadığına;

4. Yediye karşı dokuz oyla, başvurucuların tutulmalarına dair kararlara karşı bir mah- kemeye başvuru yolunun açık olmaması nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin dör- düncü fıkrasının ihlal edildiğine;

5. Bire karşı on beş oyla, başvurucuların idare makamlarına yönelik salıverilme ta- leplerinin reddedilmesi nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlaline;

6. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlali iddiası konusunda bir karar verme- ye gerek olmadığına;

7. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 7. maddesinin bu davada uygulanabilir olmadığına;

8. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 4. maddesinin ihlal edilmediğine;

9. Bire karşı on beş oyla, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edilmediğine;

10. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edilmediğine;

11. Oybirliğiyle, yukarıda II-4. bendde sözü edilen sorun bakımından 13. maddenin ihlali konusunda bir karar vermenin gerekli olmadığına;

12. Oybirliğiyle, başvurucuların diğer şikâyetleri bakımından Sözleşme’nin 13. mad- desinin ihlal edilmediğine;

13. Gerektiğinde, başvurucuların yukarıda II-4. bendde sözü edilen sorunla ilgili ola- rak adil karşılık için başvurma haklarının saklı tutulmasına

KARAR VERMİŞTİR.

24.06.1982 7906/77 VAN DROOGENBROECK - BELÇİKA

♦ zorunlu çalışma - hükümlülerin çalıştırılması (çeşitli suçlardan mahkûm olup denetimli serbestlik altında tutulan başvurucunun kendisine bulunan işlerde çalışmaya ve belirli bir miktar para biriktirmeye zorlanması) ■ kölelik ve zorla çalıştırma yasağı - zorunlu çalışma yasağı - tutulanların çalıştırılması