• Sonuç bulunamadı

ve Diğerleri – Türkiye davasında erkeğin Kürt kökenli bir Sünni ve kadının Azeri kökenli bir Şii olduğu iki İran vatandaşı başvurucu, kadının babasının ve ağabeyinin mu-

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI

B. ve Diğerleri – Türkiye davasında erkeğin Kürt kökenli bir Sünni ve kadının Azeri kökenli bir Şii olduğu iki İran vatandaşı başvurucu, kadının babasının ve ağabeyinin mu-

halefetine rağmen Sünni dini törenle evlenmişlerdir. Yerel İslam mahkemesi, bu evliliği tanımamış, başvurucular bunun üzerine bir kez de Şii usulle evlenmişler, ancak yerel mahkeme Ceza Kanununun 88. maddesindeki evlilik dışı ilişki suçunun işlendiği gerek- çesiyle her birine 100’er kırbaç cezası vermiş, erkeğin cezası infaz edilmiş, kadının cezası hamileliği ve doğum sonrası sağlık durumu nedeniyle bir süre ertelenmiş, ancak daha fazla ertelenmeyeceği belirtilerek 50 kırbaç olmak üzere iki bölümde infaz edilmesine karar verilmiştir. Kadın başvurucu cezadan kurtulmak için çocuğu ile birlikte 22 Kasım 1999’da pasaportuyla, erkek başvurucu da kaçakçıların yardımıyla Türkiye’ye gelmiştir.

Türkiye başvuruculara daimi sığınmacı statüsü vermemiştir. Başvurucular her an İran’a geri gönderilme riski altındadırlar. Mahkeme, İran’da zina veya evlilik dışı ilişki gibi ahlaka aykırı suçlardan yargısal bedensel ceza verildiğini, geçen zaman içinde durumun değişmediğini kaydederek ve bu durumun Türk makamları tarafından bilindiğini veya bilinmesi gerektiğini, bu cezanın ‘insanlıkdışı’ bir ceza olduğunu, Jabari davasında be- densel ceza verilmesi riski olduğu halde mevcut davada bedensel cezanın verilmiş oldu-

ğunu ve infazının açık ve yakın olduğunu kaydederek, başvurucuların İran’a gönderilmek üzere sınırdışı edilmeleri halinde Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edileceği sonucuna varmıştır (D. ve Diğerleri – Türkiye, §45-54).

Öldürülebileceği veya işkence görebileceği ülkeye gönderme

Ülkenin vatandaşı olmayan bir kimsenin sınırdışı edilmesine veya geri verilmesine karar verilmiş ise ve bu bireyin gönderileceği ülkede öldürülebileceğini veya işkenceye tabi tutulabileceğine dair bir iddiası varsa, gerçek bir riskin bulunup bulunmadığını tespit sorunu ortaya çıkar. Mahkeme, gerçek riskin varlığı halinde, birey henüz gönderilmemiş ise ‘gönderilmesi halinde 3. maddenin ihlal edileceği’, gönderilmiş ise bu ‘gönderme nedeniyle 3. maddenin ihlal edildiği’ sonucuna varabilir.

Bireye karşı risk, gönderileceği ülkedeki kamu görevlilerinin davranışlarından kay- naklanabileceği gibi, kamu görevlisi olmayan kişilerin davranışlarından da kaynaklana- bilir. Sözleşme’nin 3. maddesi, bu bağlamda riskin kamu görevlisi olmayan kişilerden veya gruplardan kaynaklandığı hallerde de uygulanır (H.L.R. – Fransa, §40). Ayrıca kötü muamele riski, bireyin gönderileceği ülkede görevli veya özel kişilerin eylemlerinden değil, sağlık koşullarındaki yetersizliklerden de kaynaklanabilir. Mahkeme bu bağlamda Sözleşme’nin 3. maddesinin korumasını, olayın istisnai koşulları ve insani düşüncelerle, ölümcül hastalığı bulunan ve gönderileceği ülkede tedavisine devam edilemeyecek başvu- rucuları kapsayacak şekilde genişletmiştir (D. – Birleşik Krallık, §46-54; Ben Said, §34-5).

Kötü muamele riskinin değerlendirilmesiyle ilgili olarak Mahkeme şu ilkeleri tespit etmiştir: i) Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir kötü muameleyle ilgili ger- çek bir riskin varlığına inanmak için maddi sebeplerin bulunup bulunmadığını belirler- ken, meseleyi önündeki mevcut, gerekirse kendisinin re’sen toplayacağı bütün materyal- ler ışığında değerlendirir. ii) Bu tür davalarda Sözleşmeci Devletin sorumluluğu, bireyi kötü muamele riskine maruz bırakma işlemiyle ortaya çıktığından, riskin varlığı öncelikle sınırdışı etme tarihinde Sözleşmeci Devletin bildiği veya bilmesi gereken olaylara da- yanılarak değerlendirilir. Fakat Mahkeme’nin sınırdışı etmeden sonra gün ışığına çıkan olayları dikkate almasına bir engel yoktur. Bu bilgiler, Sözleşmeci Devlet tarafından ya- pılan değerlendirmenin teyit edilmesinde veya çürütülmesinde, ayrıca başvurucunun kay- gılarının temeli olup olmadığı konusunda değer taşır. iii) Kötü muamelenin Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebilmesi için, asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması gerekir; bu asgari düzeyin değerlendirilmesi işin doğası gereği görecelidir; olayın içinde bulundu- ğu şartlara bağlıdır (Vilvarajah ve Diğerleri, §107). Bu ilkelerden çıkan sonuca göre bu meselenin incelenmesi, kişinin gönderileceği ülkede o tarihteki ‘genel koşullar’ ile ‘baş- vurucunun kişisel durumu’ ışığında, geri göndermenin öngörülebilir sonuçları üzerinde odaklanmaktadır (Vilvarajah ve Diğerleri, §108).

Mahkeme riskin varlığını ‘başvurucunun özel koşulları’, ‘gönderileceği ülkedeki ge- nel durum’ ve ‘geri gönderme kararının verilmesinde yeterli esas ve usule ilişkin gü- venceler bulunup bulunmaması’ kriterleri açısından incelediği ilk davada, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir. Eşi ve çocuklarıyla birlikte Haziran 1987’de Şili’den İsveç’e gelen bir başvurucu siyasal sığınma talebinde bulunmuş, an- cak İsveç Hükümeti başvurucunun bu talebini reddederek Ekim 1989’da başvurucuyu ülkesine geri göndermiştir. Mahkeme, başvurucunun kişisel durumuyla ilgili koşulları incelerken, başvurucunun sunduğu tıbbi delillerin başvurucunun geçmişte insanlıkdışı muameleye tabi tutulmuş olduğunu desteklemekle birlikte, İsveç’teki ilk sorgusundan itibaren 18 ay boyunca geçmişteki gizli faaliyetleri ve Şili polisinin kendisine işkence yaptığı konusunda sessiz kalmış olmasının kendisinin güvenilirliği üzerinde kuşku uyan- dırdığını, başvurucunun her polis sorgusunda sürekli öyküsünü değiştirmesinin ve gizli 154

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Açıklama

siyasi faaliyetleri konusunda kanıt bulunmamasının kuşkuyu artırdığını, başvurucunun geri gönderilmesi nedeniyle ruhsal bir travmaya uğradığına dair bir doktor raporu da bulunmadığını kaydetmiştir. Ayrıca Mahkeme başvurucunun gönderileceği ülkedeki genel koşullarla ilgili olarak, Şili’de siyasal durumun iyileşmesine ve aslında İsveç’ten ve başka ülkelerden çok sayıda mültecinin gönüllü olarak ülkelerine dönmelerine yol açan demokratik gelişmenin sürdüğünü dikkate almıştır. Mahkeme, İsveç makamlarının 1973’ten beri İsveç’e çok sayıda Şili’li sığınmacının gelmiş olması nedeniyle mevcut durumu değerlendirme konusunda özel bir bilgiye ve deneyime sahip olduklarını, başvu- rucunun geri gönderilmesi kararının derin incelemelerden sonra verildiğini kaydetmiştir.

Nihayet Mahkeme, başvurucunun korkularının maddi temeli bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucunun sınırdışı edilmesinin Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal etmediği sonucuna varmıştır (Cruz Varas, §77-84).

Riskin ‘ihtimal’ değil, ‘gerçek’ olması gerekir. Mahkeme’ye göre, geri göndermeden sonra birey kötü muamele görmüş olsa bile, geri gönderme tarihinde koşullar incelene- cek olduğundan, bu tarihte sırf kötü muameleye maruz kalmaya dair sadece bir ‘ihtimal’

bulunması, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edilecek olmasına karar vermek için ye- terli değildir. Sri Lanka’da kötü muameleye maruz kalmış olan Tamil etnik kökenli Sri Lanka vatandaşı beş başvurucu, 1987 yılında çeşitli tarihlerde geldikleri Birleşik Krallık Hükümeti’nden sığınma istemişlerdir. Başvurucuların talepleri Birleşik Krallık makam- ları tarafından normal göçmen usullerine göre incelenip reddedilmiş ve Sri Lanka’ya geri gönderilmişlerdir. Dört başvurucu döndüklerinde kötü muameleye tabi tutuldukla- rını iddia etmişlerdir. Başvurucular yeniden Birleşik Krallık’a geldiklerinde kendilerine oturma izni verilmiştir. Mahkeme, başvurucuları geri gönderildikleri Şubat 1988 tarihin- de, karışıklığın olduğu Sri Lanka’nın kuzey ve doğu bölgelerindeki durumda bir iyileş- me olduğunu, Temmuz 1987’de yapılan anlaşma gereğince Hindistan Barış Gücünün hâkimiyeti sağladığını ve asıl çatışmanın sona erdiğini tespit etmiş, ancak bu anlaşmayı reddeden Tamil militanları ile Barış gücü arasında nadiren çatışmalar olduğunu, bunun- la birlikte Birleşmiş Milletler gönüllü eve dönüş programının işlemeye başladığını ve Şubat 1988’de çok sayıda Tamilin Sri Lanka’ya döndüğünü kaydetmiştir. Başvurucuların geçmişleri ve genel durumla ilgili olarak, başvurucuların durumunun Tamil toplumunun genelinden daha kötü olmadığını, durumun tam olarak düzelmemiş olması nedeniyle, başvurucuların durumunda olduğu gibi bazılarının gözaltına alınıp kötü muamele görme ihtimali bulunduğunu belirtmiştir. Ancak Mahkeme, böyle bir durumda sırf kötü mua- mele görme ihtimalinin, kendiliğinden Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal etmediğini, bazı başvurucular geri gönderildikten sonra kötü muameleye tabi tutulmuş olsalar bile, geri gönderme kararı veren Bakanlığın bu başvurucuların böyle bir muameleye maruz ka- lacaklarını öngörmesini sağlayacak özel bir durum bulunmadığını; bazı başvurucuların kimlik belgeleri bulunmaksızın geri gönderilmiş olmalarının kendilerini 3. madde eşiğini aşacak bir muamele riskine maruz bırakmadığını ifade etmiştir. Mahkeme aynı davada, Birleşik Krallık makamlarının Sri Lanka’dan gelen çok sayıda sığınmacı nedeniyle bil- giye ve deneyime sahip olduklarını Sri Lanka’daki mevcut durum ve Tamil toplumu açı- sından eldeki bilgi birikimiyle, her birinin şahsi durumunun Bakanlık tarafından titizlikle incelendiğini kaydetmiş ve sonuç olarak 3. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir (Vilvarajah ve Diğerleri, §109-114).

Fransa, El Kaide ile bağlantılı radikal İslami bir grup üyesi olmakla ve intihar bom- bacısı olarak terör faaliyetine hazırlanmakla suçlayıp mahkûm ettiği Cezayir köken- li başvurucunun cezasını çektikten sonra ülkesine sınırdışı edilmesine karar vermiştir.

Mahkeme, BM İşkenceye Karşı Komitenin raporlarına, Uluslararası Af Örgütünün ra- porlarına, Human Rights Watch’un raporlarına, ABD yıllık İnsan Hakları Raporlarına ve Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığının raporlarına dayanarak, terör eylemlerine karış-

mış Cezayirlilerin Cezayir İstihbarat ve Emniyet Teşkilatı tarafından yakalanıp gözaltına alındıklarını, adli amaçla değil ama sırf bilgi toplamak için sorgulandıklarını, bu kişilerin gözaltında tutulmaya itiraz hakları bulunmadan ve bir avukat veya doktor veya aile üyesi ile görüştürülmeden tutulduklarını ve böylece işkence ve kötü muameleye tabi tutulabi- leceklerini belirtmiş ve başvurucunun ülkesine sınırdışı edilmesi halinde Sözleşme’nin 3.

maddesinin ihlal edileceği sonucuna varmıştır (Daoudi, §64-73).

Bireyin bulunduğu ülkedeki kamu düzenini bozan faaliyetlerde bulunması, gönderi- leceği ülkede maruz kalacağı riskin gerçekliğini hafifletmez. Bir başka deyişle, yabancı- nın gönderileceği ülkede 3. maddeye aykırı bir muameleyle karşılaşacağına dair gerçek bir risk varsa, halen bulunduğu ülkede kamu düzenini bozan faaliyetlerde bulunmuş ol- ması, geri gönderilmesini haklı kılmaz. Çünkü Sözleşme’nin 3. maddesi, başvurucunun eylemi ne olursa olsun, işkence ve kötü muameleyi mutlak bir şekilde yasaklamakta- dır.

Hindistan’da işkence görmüş bir ayrılıkçı Sih militanı olan başvurucu, bulunduğu Birleşik Krallık’ta da bazı faaliyetleri nedeniyle defalarca gözaltına alınmış ve hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. İçişleri Bakanlığı 27 Temmuz 1992’de, başvurucunun Birleşik Krallık’ta kalmasının, ulusal güvenlik ile uluslararası terörizmle mücadele bakı- mından uygun olmadığı gerekçesiyle başvurucunun Hindistan’a geri gönderilmesine ka- rar vermiştir. Birleşik Krallık Hükümeti Mahkeme önünde, Sözleşme’nin 3. maddesinin sağladığı korumanın mutlak olmadığını, sınırdışı etme kararı ulusal güvenlik gerekçesine dayanıyorsa bu güvencenin zımnen sınırlı olduğunu; ayrıca, bireyin gönderileceği ülkede kötü muamele riski konusunda şüpheler varsa, bulunduğu ülkedeki ulusal güvenlik tehdi- dinin ağır bastığını iddia etmiştir. Mahkeme’ye göre ise gerçek bir risk varsa, Sözleşmeci Devletin o kimseyi bu tür muamelelere karşı koruma sorumluluğu söz konusudur; kişinin faaliyetleri ne kadar tehlikeli olursa olsun, önemli değildir; dolayısıyla kötü muamele riski, sınırdışı etme gerekçeleriyle dengelenemez (Chahal, §79-81). Ahmed – Avusturya davasında, kendisine mülteci statüsü tanınan bir başvurucunun, daha sonra gasp suçu işlemesi üzerine, vatandaşı olduğu Somali’deki durumda bir değişiklik olup olmadığı incelenmeksizin mültecilik statüsünün kaldırılarak geri gönderilmesine karar verilmesi, Mahkeme’ye göre Somali’deki durum hala değişmediğinden, geri gönderilmesi halinde Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal edecektir (Ahmed, §42-44).

Bireyin gönderileceği ülkede kötü muamele riskine karşı korunabilmesi için, sınırdan geri çevirme veya sınırdışı etme işlemlerine karşı başvuru yolunun bulunması yetmez; bu hukuk yoluna başvurma etkili olmalı ve geri çevirme veya sınırdışı etme işlemini otomatik olarak durdurucu bir etkiye sahip olmalıdır. Mahkeme’ye göre, Sözleşme’nin 13. maddesi ve diğer maddeleri, sırf bir niyet beyanı değil ama bir güvence olarak gö- rülmelidirler; bu durum Sözleşme’nin bütün maddelerine içkin olan demokratik bir top- lumun temel ilkelerinden biri ve hukukun üstünlüğünün bir sonucudur (Gebremedhin [Gaberamadhien], §66). Mahkeme, başvurucunun ülkeye girdikten sonra beş gün içinde sığınma başvurusunda bulunmadığı gerekçesiyle risk incelemesi yapılmaksızın sığınma talebinin reddedilmesini Sözleşme’nin 13. maddesine aykırı bulmuştur. Mahkeme’ye göre olayda Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir muamele riskinden kaygılanmak için esaslı sebepler bulunduğu iddiasını bağımsız ve titiz bir şekilde inceleme şartı yerine getirilmemiştir (Jabari, §50). Yine Mahkeme, sınırda bekleme bölümünde tutulan baş- vurucunun sınırdan geri çevrilme işlemine karşı yaptığı başvurunun bu işlemi durdurucu etkiye sahip olmamasını Sözleşme’nin 13. maddesine aykırı görmüştür (Gebremedhin [Gaberamadhien], §66-7).

Türkiye, İran vatandaşı Halkın Mücahitleri Örgütü eski üyeleri olan iki başvurucuyu geldikleri Irak sınırından geri göndermiş, başvurucuların yeniden Türkiye’ye girmelerinin ardından sığınma taleplerini reddetmiş ve İran’a sınırdışı etme teşebbüsünde bulunmuş- tur. Başvurucular, Arapça konuşup Farsça anlamıyor gibi davranarak sınırdışı edilmele- rine engel olmuşlardır. Mahkeme, İran’da Halkın Mücahitleri Örgütü üyelerinin ölüm

156

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Açıklama

cezası, işkence ve kötü muamele riskine maruz kaldıklarını kaydederek başvurucuların İran’a veya Irak’a sınırdışı edilmeleri halinde Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edileceği, öte yandan başvrucular hakkında verilmiş sınırdışı etme kararları kendilerine tebliğ edil- mediğinden bunlara karşı yargı yolunu kullanamadıkları, ayrıca sınırdışı etme kararlarına karşı başvurunun işlemi durdurucu etkisi bulunmadığı için Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Abdolkhani ve Karimnia, §90-91, 107-117).

İnsanlıkdışı cezalar vermeme Ölüm cezası

Ölüm cezası (death penalty/capital punishment), Sözleşme’nin 2. maddesinde yer al- makla birlikte, bazı koşullarda Sözleşme’nin 3. maddesi bağlamında bir sorun doğurabi- lir. Mahkeme’ye göre adil olmayan bir yargılamanın ardından bir kişiye ölüm cezası ver- mek, bu kişiyi haksız yere idam edileceği korkusuna maruz bırakmak demektir. Kararın uygulanacağına ilişkin gerçek bir olasılığın var olduğu durumlarda, ölüm cezasının yol açacağı geleceğe dair korku ve belirsizlik duyguları, önemli derecede üzüntüye neden olur. Bu tür bir üzüntü, insan hayatının tehlikede olduğu düşünüldüğünde, Sözleşme ba- kımından hukuka aykırı olan kararın temelini oluşturan işlemlerin adaletsizliğinden so- yutlanamaz (Öcalan [BD], 169). Bu ilkeler ışığında Mahkeme, Türkiye’nin henüz ölüm cezasını kaldırmadığı bir dönemde, başvurucuya bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmaya açık bir mahkeme tarafından adil olmayan bir yargılama sonucu ölüm cezası verilmesi- nin, Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal eden insanlıkdışı bir muamele oluşturduğu sonucu- na varmıştır (Öcalan [BD], 175). Mahkeme ölüm cezasının bazı hallerde kendiliğinden insanlıkdışı muamele oluşturduğunu kabul etmiştir. Ancak Mahkeme, 1989 yılında ölüm cezasına mahkûm edildikten bir yıl kadar sonra ölüm cezalarını infaz etmeme mora- toryumu ilan etmiş olan Bulgaristan’daki bir başvurucunun ölüm cezasının kaldırıldığı 1998 yılına kadar infaz edilmemiş olmasını, insanlıkdışı muameleye aykırı görmemiştir (Iorgov, §74-79).

Halen Sözleşme’nin 2(1). fıkrasındaki ölüm cezasıyla ilgili hüküm kaldırılmamış olmakla birlikte, barış zamanı suçlar bakımından ölüm cezasını kaldıran Sözleşme’ye ek 6. Protokole Avrupa Konseyine üye 46 devlet tarafından taraf olunduğundan, Avrupa

‘ölüm cezasından arındırılmış’ bir bölge olarak görülebilir; dolayısıyla mevcut duruma göre ölüm cezası bakımından da 3. madde sorunu doğmayacağı düşünmek mümkündür.

Bedensel ceza

Bedensel ceza, bir insanın diğer bir insana fiziksel şiddet kullanmasıdır. Mahkeme’ye göre, kanunla düzenlenen, ulusal mahkeme tarafından hükmedilen ve devletin polisi ta- rafından infaz edilen bir ‘yargısal bedensel ceza’, kurumsallaştırılmış bir şiddettir (Tyrer,

§33). Mahkeme, Man Adası Çocuk Mahkemesi tarafından 15 yaşındaki çocuğa verilen ve hekim kontrolünde, kapalı olarak polis karakolunda infaz edilen üç kez sopayla vur- ma cezasını, Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir aşağılayıcı ceza olarak görmüştür.

Mahkeme’ye göre bu cezanın başvurucuya müessir fiil suçu işlemiş olması nedeniyle verilmiş olmasının, hapis cezasına bir alternatif olmasının veya Man Adası halkının ço- ğunluğu tarafından benimsenen bir ceza olmasının bir önemi yoktur (Tyrer, §31 ve 34);

ayrıca, başvurucunun kendi gözünde aşağılanmış olması yeterlidir.

Mahkeme disiplin amacıyla ‘okulda bedensel ceza’yı Sözleşme’nin 3. maddesi ba- kımından incelemiştir. Özel bir okulda, disiplinsiz hareketleri nedeniyle yedi yaşındaki çocuğun kaba etine terlikle üç kez hafifçe vurulması cezası verildikten üç gün sonra okul müdürü tarafından uygulanması, aşağılayıcı bir ceza oluşturmamıştır (Costello-Roberts,

§29-32).

Mahkeme, Campbell ve Cosans – Birleşik Krallık davasında, bazı okullarda öğret- menler tarafından öğrencilerin ellerine kayışla vurulmak suretiyle bedensel ceza uy- gulamasını, birinci başvurucunun çocuğu için okulda bedensel ceza uygulanmayacağı güvencesi verilmemesi, ikinci başvurucunun çocuğuna verilen bedensel cezanın uygu- lanmasına karşı çıkılması üzerine okuldan kaydının silinmesi nedeniyle aşağılayıcı ceza şikâyetlerini incelemiştir. Mahkeme bu olayda başvurucuların çocuklarının bedensel ce- zayla karşılaşma riski veya tehdidi nedeniyle ruhsal durumlarının olumsuz etkilendiğinin bir sağlık raporuyla gösterilemediği gerekçesiyle 3. maddenin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Campbell ve Cosans, §30).

Sözleşme’nin 3. maddesi, çocukları, ‘anne babanın bedensel ceza’ uygulamalarına karşı da korur. Üvey baba, dokuz yaşındaki yaramaz bir çocuğu 3. madde kapsamına girecek ağırlıkta, birkaç kez sopayla dövmüş, yargılanan üvey baba, uygulanan şiddet makul olduğu ve ebeveynin böyle bir hakkı bulunduğu gerekçesiyle beraat ettirilmiştir.

Mahkeme’ye göre çocuklar ve diğer korunmasız bireyler, kişi bütünlüğüne yönelik bu tür ağır ihlallere karşı devlet tarafından etkili bir caydırıcılıkla korunmalıdır; oysa iç hukuk başvurucu çocuğa Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı muamele veya cezaya karşı yeterli koruma sağlamamıştır (A. – Birleşik Krallık, §23 ve 24).

Askerlik hizmeti sırasında yapılan bazı eylemler, 3. madde kapsamına giren bir ceza oluşturabilir. Mahkeme, zorunlu askerlik hizmeti yapmakta iken dizlerinden sorunları bulunduğu bilinen başvurucuya, koğuşu yeterince temizlemediği gerekçesiyle komutan- ları tarafından bir disiplin cezası olarak verilen 350 kez çökme kalkma hareketini, in- sanlıkdışı bir ceza olarak nitelendirmiştir (Chember, §57). Mahkeme bu davada, tutuklu ve hükümlüler için insanlıkdışı ve aşağılayıcı muamele oluşturabilecek birçok eylemin, silahlı kuvvetlerin özel misyonuna katkıda bulunmaları şartıyla askerlikte kötü muamele eşiğine ulaşmayabileceğini kabul etmiş, ancak yine de, devletin bir kimsenin askerlik hizmetini insan onuruna saygıyla bağdaşan koşullarda yerine getirmesini sağlama ödevi bulunduğunu belirtmiştir. Mahkeme’ye göre askeri eğitim usulleri ve yöntemleri, kişiyi askeri disiplinde kaçınılmaz olarak mevcut zorluğun düzeyini aşacak yoğunlukta sıkıntı veya ıstıraba tabi tutmamalı, bu hizmetin pratik gerekleri çerçevesinde kişinin sağlığı ve esenliği yeterince korunmalıdır. Mahkeme’ye göre olayda başvurucu, fiziksel çöküşe ka- dar fiziksel egzersiz yapmaya zorlandığı, bu ceza, komutanları tarafından başvurucunun özel sağlık sorunları bilinerek ve askeri bir gereklilik bulunmadığı halde kasten verildiği için, Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal edilmiştir.

Hapis cezası

Hapis cezası gibi, bir kimseyi özgürlükten yoksun bırakan bir tedbir, kendiliğinden Sözleşme’nin 3. maddesi bakımından bir sorun doğurmaz, çünkü bir kimseyi özgürlükten yoksun bırakan meşru bir hapis cezası, zorunlu olarak küçük düşürme ve ıstırap unsuru içerir. Bir hapis cezasının Sözleşme’nin 3. maddesi bakımından sorun oluşturabilmesi için, küçük düşürme veya ıstırabın, meşru bir muamele veya cezada zorunlu olarak bulu- nan küçük düşürme veya ıstırap düzeyinin ötesine geçmesi gerekir (Kudla, §92-93). Yine bir cezanın Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında ‘aşağılayıcı’ olup olmadığı incelenirken, Mahkeme bu cezanın söz konusu kişide utandırma ve küçültme duyguları yaratma amacı bulunup bulunmadığına ve bu kimsenin kişiliğini Sözleşme’nin 3. maddesiyle bağdaşma- yacak bir biçimde olumsuz etkileyip etkilemediğine bakar (Albert ve Le Compte, §22).

Kişinin yaşının düşüklüğü veya yüksekliği gibi objektif koşulların, hapis cezasının in- fazını otomatik olarak aşağılayıcı cezaya dönüştürücü bir etkisi olmadığı görülmektedir.

Çocukların hapis cezasıyla cezalandırılmaları, asgari ceza yaşının çok düşük olmaması

Çocukların hapis cezasıyla cezalandırılmaları, asgari ceza yaşının çok düşük olmaması