• Sonuç bulunamadı

Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanması

GÖZALTINDA ÖLÜM

HÜKÜM GEREKÇESİ I. Hükümetin ilk itirazı

VIII. Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanması

[134-144]: Mahkeme başvurucuya maddi tazminat olarak 39,320 Sterlin, manevi tazmi- nat olarak 35,000 Sterlin, ücretler ve masraflar için 21,544 Sterlinden adli yardım olarak alınan 11,195 FF düşülerek ödenmesine hükmetmiştir.

BU GEREKÇELERLE MAHKEME,

1. Bire karşı on altı oyla, Hükümetin ilk itirazının reddine;

2. Bire karşı on altı oyla, Agit Salman’ın gözaltında ölümü bakımından Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine;

3. Oybirliğiyle, Agit Salman’ın gözaltında ölüm sebepleri konusunda yetkililerin etki- li ve yeterli bir soruşturma yapmamış olmaları nedeniyle Sözleşme’nin 2. maddesinin ihlal edildiğine;

4. Oybirliğiyle, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;

5. Bire karşı on altı oyla, Sözleşme’nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;

6. Oybirliğiyle, davalı devletin Sözleşme’nin 25(1). fıkrasından doğan yükümlülükle- rine uygun davranmadığına;

7. ... ödenmesine KARAR VERMİŞTİR.

08.04.2008 42942/02 ALİ ve AYŞE DURAN - TÜRKİYE

♦ gözaltında ölüm - ölüm soruşturması - cezasızlık (gözaltına alınan gencin 18 saat sonra hücrede ölü olarak bulunması, otopside sol kürek kemiği üzerinde geniş bir kanama tespit edildiği halde ölüm sebebinin kalp yetmezliği olarak belirlenmesi, kovuşturmaya yer olma- dığı kararının kaldırılarak polisler hakkında yapılan yargılama sonunda işkence ile öldürme yerine öldürme kastı olmaksızın döverek ölüme sebebiyet vermekten suçlu bulunan polis- lerden hangisinin ölüme sebebiyet verdiğinin belirlenmemesi ve takdiri hafifletici nedenler görülmesi üzerine cezalarının 2 yıl dokuz aya indirilmesi, fiilin ağırlığı ile verilen ceza ara- sında açıkça bir orantısızlık bulunması, ayrıca 4616 sayılı yasa gereğince polislere verilen cezaların infazının ertelenmiş olması nedeniyle cezalarının hiç infaz edilmemiş olması) ■ yaşama hakkı - devletin ölümü soruşturma yükümlülüğü

DAVANIN ESASI

Başvuruculardan Ali Duran 1933, Ayşe Duran 1945 doğumludur. Başvurucular, Bayram Duran’ın anne ve babasıdırlar. Bayram Duran 16 Ekim 1994’te İstanbul’da bir polis mer- kezinde dört polisin dövmesi sonucu ölmüştür.

Başvurucuların oğulları tehditle para alma suçu şikâyeti üzerine, 15 Ekim 1994 günü saat 11:00’de Gazi polis merkezinde gözaltına alınmış ve 16 Ekim 1994 sabahı 05:00 sula- rında gözaltında ölü olarak bulunmuştur. Aynı gün 12:35’te düzenlenen ve savcı, doktor, emniyet amiri ve dört kişi tarafından imzalanan ‘olay yeri ve ölü muayene tutanağına’

göre Bayram Duran’ın cesedinde kötü muamele izi veya kurşun yarası bulunmamaktadır.

Hekim ölüm sebebinin anlaşılabilmesi için otopsi yapılması gerektiği sonucuna varmış- tır. Aynı gün Gaziosmanpaşa savcısına ifade veren polisler, Bayram Duran’a gözaltında tutulduğu sırada işkence veya kötü muamele yapılmadığını, kendisine bir bardak çay gö- türmek için gittikleri sırada hücrede ölü bulduklarını söylemişlerdir.

17 Ekim 1994’te Bayram Duran’ın cesedi üzerinde otopsi yapılmıştır. 14 Aralık 1994 tarihli otopsi raporuna göre ölüm sebebi, kalp yetmezliği olarak belirlenmiştir. Adli tıp uzmanları, sol kürek kemiği bölgesinde 3 x 8 cm boyutlarında bir kanama olduğunu tes- pit etmişler, bununla birlikte bu kanamanın Bayram Duran’ın ölümüne doğrudan sebe- biyet vermediğini belirtmişlerdir. Savcı 29 Aralık 1994’te Bayram Duran’ın ölümüyle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Babası Ali Duran’ın 21 Şubat 1995’te bu karara itiraz etmesi üzerine Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi bazı soruşturma işlemlerinin yapılmasını istemiştir. 13 Mart 1996’da Adli Tıp Kurumundan alınan bir ra- porda, kanamaya, kürek kemiği bölgesine bir darbın sebebiyet vermiş olduğu belirtilmiş- tir. Adli tıp uzmanları, darbın ve tutulduğu maddi koşulların Bayram Duran’ın kalbindeki rahatsızlığı ağırlaştırdığı ve kalp krizine yol açtığı sonucuna varmışlardır.

9 Nisan 1996’da Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi, savcının takipsizlik kararını kaldırmış ve Bayram Duran’ın 15 Ekim 1994’te gözaltına alınmasına dair belgeleri imzalayan yedi polis hakkında ceza davası açılmasına karar vermiştir. Bu kararda mahkeme, Bayram Duran’ın işkence sonucu ölmüş olabileceğini kaydetmiş ve bu nedenle ceza davası açıl- ması gerektiğini belirtmiştir.

44

YAŞAMA HAKKI / Önemli Kararlar

Eyüp savcısı, 6 Haziran 1996’da yedi polis memuru aleyhine öldürme kastı olmaksızın şiddet uygulayarak ölüme sebebiyet vermekten, eski Ceza Kanununun 452(2) ve 251.

maddelerine göre Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açmıştır. 28 Ağustos 1996’da kamu güvenliği nedeniyle davanın Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakline ka- rar verilmiştir. Bu mahkeme Kasım 1996 ile Temmuz 1997 tarihleri arasında bazı polisle- rin istinabe yoluyla ifadelerinin alınmasını sağlamış, ayrıca birinci başvurucunun ve olay günü görevli hekimin ifadesini almıştır. Denizli Mahkemesi 7 Temmuz 1997 ile 10 Mayıs 1999 tarihleri arasında ifadesi alınması gereken sanıklardan polis komiseri A.Ş.’nin bu- lunamaması nedeniyle duruşmaları ertelemiş, 10 Mayıs 1999’da A.Ş.’nin gıyabında tu- tuklanmasına karar vermiştir. 22 Haziran 1999’da ikinci başvurucu davaya katılma ta- lebinde bulunmuş, ancak mahkeme bu talep hakkında bir karar vermemiştir. Komiser A.Ş. 3 Kasım 1999’da Denizli Ağır Ceza Mahkemesi önünde ifade vermiş ve Bayram Duran’ın kötü muamele sonucu öldüğü iddiasını reddetmiştir. A.Ş., Bayram Duran’ın basit bir iddia nedeniyle gözaltına alındığını ve kendisine kötü muamele yapmak için bir sebep bulunmadığını söylemiştir. Aynı gün ilk derece mahkemesi, A.Ş. hakkındaki tutuklama kararını kaldırmıştır.

Denizli Mahkemesi 6 Eylül 2000’de davayla ilgili karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında, sanık polis M.S.’nin emekliye ayrıldığını ve diğer sanık polislerin gö- revlerine devam ettiklerini kaydetmiştir. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi A.Ş, A.Ç. ve H.A.

hakkında mahkûmiyet için yeterli delil bulunmadığını, çünkü bu sanıkların 15 Ekim 1994 günü 19.00 sularında polis merkezinden ayrıldıkları ve başvurucunun Bayram Duran’ı aynı gün 19.00’a kadar birkaç kez ziyaret ettiğini belirtmiş ve bu nedenle isnat edilen suç- lardan haklarında beraat kararı vermiştir. İlk derece mahkemesi, 15 Ekim 1994 saat 19.00 ile 16 Ekim 1994 saat 05.00 arasında nöbetçi olan M.S., A.A., A.K. ve İ.U.’nun Bayram Duran’ı belirlenemeyen bir nedenle öldürme kastı olmaksızın döverek Duran’ın ölümüne sebebiyet vermekten mahkûm etmiştir. Bu mahkeme, ölümün Bayram Duran’ın polisler tarafından daha önce bilinmeyen kalp hastalığıyla birleşmesi sonucu meydana geldiğini kaydederek, eski Ceza Kanununun 448 maddesi ve 452(2). fıkrası gereğince M.S., A.A., A.K. ve İ.U.’ya beşer yıl hapis cezası vermiştir. Bu mahkeme, mahkûm edilen polislerin Bayram Duran’ı suçunu ikrar ettirmek için dövdüklerinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle, suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan eski Ceza Kanununun 243. maddesindeki işkence suçunu uygulamamıştır. Bu mahkeme verdiği kararda, Bayram Duran’nın mahkûm edi- len polisler tarafından dövüldüğünü ve travmanın sebep olduğu stresin bir sonucu olarak öldüğünü kaydetmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, Bayram Duran’ın başındaki travmaya se- bep olan gerçek failin belirlenememiş olduğunu dikkate alarak, eski Ceza Kanununun 463. maddesi gereğince polislerin hapis cezasını iki yıl altı aya indirmiştir. Bu mahkeme, polislerin görevleri sırasında suç işlediklerini göz önünde tutarak, eski Ceza Kanununun 251. maddesi gereğince hapis cezalarını üç yıl dört aya çıkarmıştır. Son olarak mahkeme, mahkûm edilen bazı polislerin soruşturma ve ceza davası sırasında verdikleri ifadele- rin olayın aydınlatılmasına yardımcı olduğu gerekçesiyle, eski Türk Ceza Kanununun 59. maddesi gereğince hapis cezalarını iki yıl dokuz ay on güne indirmiştir. İlk derece mahkemesi ayrıca, başvurucuların maddi ve manevi zararlarına ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar vermiştir.

Birinci başvurucunun avukatı temyiz dilekçesinde, eski Ceza Kanununun 452. maddesi- nin uygulanmasının ve verilen cezaların hafif olmasının ilk derece mahkemesinin kararını etkisiz kıldığını ve dolayısıyla Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’yi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni ve İşkencenin ve İnsanlıkdışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesine dair Avrupa Sözleşmesi hükümlerini ihlal ettiğini belirtmiştir.

Yargıtay bu kararı 1 Ekim 2001’de ikinci başvurucunun müdâhil olma talebi hakkında karar verilmemiş olması nedeniyle usulden bozmuştur. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi

ikinci başvurucunun talebini kabul etmiş ve sanıkları aynı cezalara mahkûm etmiş ve maddi ve manevi tazminat haklarını saklı tutmuştur. Başvurucular bu kararı da temyiz ederek, oğullarının işkenceyle öldürüldüğünü ve ilk derece mahkemesinin maddi olayla- rı yanlış yorumladığını iddia etmişlerdir. Başvurucular polislerin eski Ceza Kanununun 243. maddesi ve 450(3). fıkrası gereğince cezalandırılmaları gerektiğini ileri sürmüşler- dir. Başvurucular son olarak, mahkûm edilen polislerin memuriyetten men edilmeleri ge- rektiğini iddia etmişlerdir.

10 Haziran 2003’te Yargıtay başvurucuların temyizini reddetmiş ve 25 Mart 2002 tarihli kararı onamıştır. 1 Haziran 2005’te, 5237 sayılı yeni Ceza Kanunu yürürlüğe girmiş- tir.

A. A., A. K. ve İ. U. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe vererek, haklarındaki mahkûmiyetlerin yeni Ceza Kanunu hükümlerine göre yeniden incelenmesini istemiş- lerdir. Polisler kendi eylemlerinin ‘hafif yaralama’ olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Ayrıca meslekten çıkarıldıklarını belirtmişlerdir. 24 Kasım 2005’te Denizli Ağır Ceza Mahkemesi bu talepleri reddetmiştir.

Başvurucular, 6 Eylül 2002 tarihinde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine yaptıkları baş- vuruda, Sözleşme’nin 2, 3, 6 ve 13. maddelerine dayanarak, oğullarının güvenlik güçleri tarafından işkenceyle öldürüldüğünden ve polisler aleyhine açılan davanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve oğullarının işkence görmesinden ve ölümünden sorumlu olanlara caydırıcı bir ceza verilmemesi nedeniyle yetkililerin etkili bir soruşturma yapmadıkların- dan şikâyetçi olmuşlardır.

HÜKÜM GEREKÇESİ

I. Bayram Duran’ın ölümü nedeniyle Sözleşme’nin 2, 3, 6 ve 13. maddelerinin ihlal edildiği iddiası

A. Kabuledilebilirlik

[52-54]: Hükümet, başvurucuların Sözleşme’yle ilgili şikâyetlerini ulusal makamlar önünde ileri sürmediklerini iddia etmiştir. Mahkeme, Bayram Duran’ın ölümünün ar- dından, Gaziosmanpaşa savcılığı tarafından re’sen bir soruşturma başlatıldığını ve bu soruşturmanın 29 Aralık 1994 tarihinde takipsizlik kararıyla sonuçlandığını gözlemle- mektedir. Başvurucuların itirazı üzerine, 29 Aralık 1994 tarihli karar kaldırılmış ve yedi polis aleyhine ceza davası açılmış, bu davaya başvurucular aktif bir şekilde katılmışlardır.

Başvurucular ilk derece mahkemesine ve Yargıtay’a verdikleri dilekçelerde, sanık polis- lerin cezai sorumlulukları iddiasıyla ilgili beyanlarda bulunmakla kalmamışlar, ama aynı zamanda açıkça oğullarının ölümünün Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’yi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni ve İşkencenin, İnsanlıkdışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesi Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini belirtmişlerdir. Bu unsur- ları göz önünde tutan Mahkeme, başvurucuların şikâyetlerini ulusal makamlar önünde dile getirdiklerini tespit etmiş ve Hükümetin ilk itirazının birinci kısmını reddetmiştir.

[55-56]: Hükümet ikinci olarak, Gaziosmanpaşa savcılığı tarafından soruşturma yapıl- masının, dört polis aleyhine ceza davası açılmasının ve polislerin Denizli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkûm edilmesinin, Sözleşme’yi ihlal iddialarıyla ilgili etkili bir hukuk yolu oluşturduğunu iddia etmiştir. Hükümet ayrıca, başvurucuların ulusal mahke- melerin kararlarıyla tatmin olmamaları halinde, önce idari makamlardan ve daha sonra idare mahkemelerinden tazminat talebinde bulunabileceklerini ileri sürmüştür. Mahkeme, bu başvurunun esas itibarıyla kişinin yaşamının ve maddi ve manevi bütünlüğünün hukuk vasıtasıyla korunmasına dair pozitif yükümlülükle ilgili olduğunu hatırlatır. Dolayısıyla hükümetin bu konudaki itirazı, başvurucuların şikâyetlerinin esasıyla ayrıştırılamaz bir biçimde bağlantılıdır. Bu nedenle bu itiraz, davanın esasıyla birleştirilmelidir.

46

YAŞAMA HAKKI / Önemli Kararlar

B. Esas

1. Tarafların iddia ve savunmaları

Hükümet Bayram Duran’ın ölümüyle ilgili yapılan soruşturmanın hızlı, tam ve etki- li olduğunu savunmuştur. Başvurucular ise Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin Bayram Duran’ın işkenceyle öldürüldüğünü dikkate almadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucular göre işlenen suçun eski Ceza Kanununun 452. maddesine göre nitelendirilmesi ve so- nuçta verilen hapis cezalarının ertelenmesi, mahkûm edilen görevlilere fiilen cezasızlık getirmiştir.

2. Mahkeme’nin değerlendirmesi a. Genel ilkeler

“59. Mahkeme Sözleşme’nin 2. maddesinin, Sözleşme hükümleri arasında en temel hükümlerden biri olduğunu hatırlatır. Bu madde, askıya alınmasına izin verilmeyen Sözleşme’nin 3. maddesiyle birlikte, Avrupa Konseyi’ni oluşturan demokratik toplumla- rın temel değerlerinden birini içermektedir. Tek tek bireylerin korunmasına dair bir bel- ge olan Sözleşme’nin konusu ve amacı, bu maddelerin getirdiği koruyucuların pratik ve etkili kılacak şekilde yorumlanmasını gerektirir (bk. Uçar §102; ve Anguelova, §109).

60. Mahkeme, gözaltında tutulan bir kimsenin, polislerin veya diğer devlet görevlileri- nin Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı kötü muameleleri sonucu öldüğüne dair güvenilir bir iddianın bulunması halinde, bu madde ve Sözleşme’nin 2. maddesindeki yaşama hakkını koruma yükümlülüğünün, devletin Sözleşme’nin 1. maddesinden doğan “bu Sözleşme’(de)… tanımlanan hak ve özgürlükleri, kendi egemenlik yetkisi içinde bulunan herkes için güvence altına alırlar” şeklindeki Sözleşme’nin 1. maddesindeki genel yü- kümlülüğü ile birlikte yorumlandığında, sorumluların belirlenmelerine ve cezalandırıl- malarına yol açabilecek nitelikte etkili bir resmi soruşturma yapılmasını gerektirdiğini hatırlatır (bk. mutatis mutandis, Slimani, §30-31; ve Assenov ve Diğerleri, §102). Aksi taktirde yaşamı koruma yükümlülüğü ve kötü muamele yasağı, temel bir öneme sahip olmalarına rağmen, pratikte etkisiz kalacak ve bazı hallerde devlet görevlilerinin gerçek anlamda bir cezasızlıkla kontrolü altındaki kişilerin haklarını ihlal etmeleri mümkün olacaktır (bk. mutatis mutandis, Zeynep Özcan, §40; ve Khashiyev ve Akayeva, §177).

61. Ulusal mahkemelerde dava açılmış ise, Sözleşme’nin 2. ve 3. maddelerinin gerekleri, resmi soruşturma aşamasının ötesine geçer. İlk derece mahkemesi önündeki yargılama aşaması dâhil, dava bir bütün olarak, hukuk vasıtasıyla yaşamı koruma şeklindeki pozitif yükümlülüğünün ve kötü muamele yasağının şartlarını yerine getirmiş olmalıdır. Bütün kovuşturmaları mahkûmiyetle ve özellikle de hapis cezasıyla sonuçlandırmaya dair mut- lak bir yükümlülük bulunmasa da, ulusal mahkemeler yaşamı tehlikeye sokan suçların ve maddi ve manevi bütünlüğe karşı ağır saldırıların cezasız kalmasına imkân vermemelidir- ler (Öneryıldız, §95 ve Salman kararı, 104-109; Okkalı, §65).

62. Dolayısıyla Mahkeme tarafından ele alınması gereken bir önemli nokta da, ulusal mahkemelerin bir sonuca varırken Sözleşme’nin 2. ve 3. maddelerinin gerektirdiği dik- katli ve derinden incelemeyi yapıp yapmadıkları ve ne ölçüde yaptıklarıdır. Böylece yü- rürlükteki yargı sisteminin caydırıcı etkisi ve yaşama hakkı ile kötü muamele yasağı ihlal- lerinin önlenmesinde oynadığı rolün önemi zedelenmemiş olur (Okkalı, §66).

63. Bu bağlamda, makul bir özen ve hızlılık şartının zımnen bu yükümlülük kapsamında yer aldığından kuşku yoktur (Hugh Jordan, §108). Gözaltında tutulan bir kimsenin öldüğü bir olayda yetkililerin buna hızla cevap vermeleri, halkın hukukun üstünlüğüne bağlılık duygusunun sürdürülmesinde ve hukuka aykırı eylemlere karşı hoşgörü ve işbirliği görün- tüsü verilmemesinde genellikle esaslı bir unsur olarak görülebilir (Slimani, §32).

47

64. Mahkeme son olarak, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muamele ile ilgili suç- larla itham edildiği hallerde, soruşturma ve yargılama süresince görevinden alınmasının ve mahkûm edilmesi halinde görevine son verilmesinin büyük bir öneme sahip olduğunu hatırlatır (Abdülsamet Yaman, §55).”

b. Genel ilkelerin olaya uygulanması

“65. Mahkeme ilk olarak, Gaziosmanpaşa savcısı tarafından bir hazırlık soruşturması yapıldığını, bu soruşturmanın takipsizlik (kovuşturmaya yer olmadığı) kararıyla sonuç- landığını kaydeder. Bununla birlikte, başvurucuların bu karara itirazı üzerine, yedi po- lis aleyhine Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nde ceza davası açılmış ve bu davada maddi olaylar yargısal olarak karara bağlanmıştır. Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucu- nun oğullarının dört polis tarafından dövüldükten sonra öldüğünü ortaya çıkarmıştır.

Mahkeme ayrıca, olayların Denizli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ortaya konulduğu şekliyle, Mahkeme önündeki taraflar arasında tartışmalı olmadığını kaydeder.

66. Dolayısıyla Mahkeme’ye göre, Hükümet tarafından söylendiği gibi (bk. yukarıda pa- rag. 57) hazırlık soruşturmasının bütün usul gereklerine tam olarak uygun olup olmadığı- nı incelemek yerine, egemenlik alanlarında bulunan kişilerin maddi ve manevi bütünlük- lerini düzenleyen hukuk kurallarının koruyucuları olan yargısal makamların, sorumlulara cezalarını verip vermedikleri meselesi değerlendirilmelidir (Okkalı, §68; ve Öneryıldız,

§115). Kişisel ceza sorumluluğuyla ilgili iç hukuk meseleleri hakkında söz söylemek veya kişinin suçlu veya suçsuz olduğuna hükmetmek Mahkeme’nin görevi olmamakla birlikte (Öneryıldız, §116), Mahkeme davalı devletin Sözleşme’den doğan uluslararası hukuktaki yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini belirleyebilmek için (Tanlı, §111), Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin dört polisi mahkûm ederken ve sonuç olarak kendilerine ceza verirken sahip olduğu düşünceleri göz önünde tutmak zorundadır. Elbette Mahkeme bunu yaparken, ulusal mahkemelerin devlet görevlilerinin kötü muameleleri veya adam öl- dürmeleri için uygun cezaları seçişlerine büyük bir saygı göstermelidir. Ancak yine de Mahkeme, fiilin ağırlığı ile verilen ceza arasında açıkça bir orantısızlığın bulunduğu du- rumlarda belirli bir denetim ve müdahale yetkisi kullanmalıdır.

67. Bu bağlamda Mahkeme, M. S., A. A., A. K. ve İ. U.’nun öldürme kastı olmaksızın dövmek suretiyle Bayram Duran’ın ölümüne sebebiyet verdiklerinin kanıtlandığını hatır- latır. Ayrıca Bayram Duran’ın gasp suçundan bir polis merkezinde gözaltında tutulduğu ve kendisini döven polislerin kontrolü altında bulunduğu bir durumda ve yine aleyhindeki suçlamalar hakkında Bayram Duran’ı sorgulama görevi sırasında dövme suçunun işlendi- ği ve böylece Bayram Duran’ın öldüğü kanıtlanmıştır. Aslında ilk derece mahkemesi de, polislerin Bayram Duran’ı görevleri sırasında dövdüklerini ve ölümüne sebebiyet verdik- lerini dikkate alarak, eski Ceza Kanununun 251. maddesi gereğince hapis cezalarını üçte bir oranında artırmıştır (bk. yukarıda parag. 32).

68. Ancak mahkûm olan polisler, ‘verdikleri ifadelerle soruşturma ve ceza davası sıra- sında olayın aydınlatılmasına yardım ettikleri’ için, ceza indiriminden yararlanmışlardır.

Polisler Gaziosmanpaşa savcısı ve Denizli Ağır Ceza Mahkemesi önünde aleyhlerindeki iddiaları ısrarlı bir şekilde inkâr etmenin dışında bir beyanda bulunmadıklarından (bk.

yukarıda parag. 9, 19, 30, 31 ve 37), Mahkeme, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin takdir yetkisini, tutulan bir kimseye kötü muamele sonucu ölümle sonuçlanacak kadar ağır bir suç fiiline hiçbir biçimde hoşgörü gösterilmeyeceğini göstermek için kullanmak yerine (Okkalı, §75), bu ağır suçun sonucunu hafifletmek için kullandığını düşünmektedir.

69. Dahası, yeni Ceza Kanununun 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra A. A., A. K. ve İ. U. tarafından Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçelerden anlaşıldığına göre, mahkûm olan polisler 4616 sayılı Kanun gereğince cezalarının infa- 48

YAŞAMA HAKKI / Önemli Kararlar

zı ertelendiğinden, hiç hapis cezası çekmemişlerdir. Mahkeme daha önce de, bir devlet görevlisinin kötü muameleyle ilgili suçlarla itham edildiği zaman, davanın ve cezanın zamanaşımına girmemesinin büyük önem taşıdığını ve genel veya özel af çıkarılması gibi tedbirlerin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir (Abdülsamet Yaman, §55). Mahkeme’ye göre, mahkûm olan polislerin hapis cezalarının 4616 sayılı Kanun gereğince infazının ertelenmesi, kısmi bir affa benzemekte olup (Kalan [k.k.] no. 73561/01), Mahkeme’nin içtihatları bakımından kabul edilemeyecek bir tedbirdir; çünkü mahkûm olan görevliler mahkûmiyetlerine rağmen gerçek anlamda bir cezasızlıktan yararlanmışlardır.

70. Mahkeme, A. A., A. K. ve İ. U tarafından 1 Haziran 2005 tarihli yeni Ceza Kanununun yürürlüğe girmesinin ardından Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçelerden anlaşıldığına göre, bu polisler, mahkûmiyet kararından sonra meslekten çıkarılmışlardır.

Mahkeme bu tedbirin, mahkûm olan polislerin hapis cezalarının hiç infaz edilmemiş ol- masını telafi etmek için yeterli olmadığını düşünmektedir. Mahkeme, cezai soruşturma devam ederken veya ceza davasının sonucu öğrenildiği zaman polisler hakkında herhangi bir disiplin işlemi yapılmamış olduğunu kaydeder (krş. Fazıl Ahmet Tamer ve Diğerleri,

§97).

71. Yukarıda anlatılanların ışığında Mahkeme’ye göre, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin takdiri ile birlikte mahkûm edilen polislerin hapis cezalarının hiçbir zaman infaz edilme- miş olması, söz konusu suçun ağırlığı ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık bu- lunduğunu göstermiştir (Zeynep Özcan, §43, ve krş. Dölek, §76-83, Dölek kararına konu olan olayda ulusal mahkeme başvurucunun kocasının bir güvenlik mensubunun tabanca- sını ele geçirmeye çalıştığı sırada yine bir güvenlik mensubu tarafından öldürüldüğünü tespit etmiş, öldüren güvenlik mensubunu eski Ceza Kanununun 452. maddesi gereğince mahkûm ettikten sonra 647 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince hapis cezasının infazını ertelemiştir; bu olayda Mahkeme gerekli kişisel sorumluluğun kanıtlandığını ve böylece etkili bir soruşturma yapılmış olduğunu kabul etmiştir).

71. Yukarıda anlatılanların ışığında Mahkeme’ye göre, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin takdiri ile birlikte mahkûm edilen polislerin hapis cezalarının hiçbir zaman infaz edilme- miş olması, söz konusu suçun ağırlığı ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlık bu- lunduğunu göstermiştir (Zeynep Özcan, §43, ve krş. Dölek, §76-83, Dölek kararına konu olan olayda ulusal mahkeme başvurucunun kocasının bir güvenlik mensubunun tabanca- sını ele geçirmeye çalıştığı sırada yine bir güvenlik mensubu tarafından öldürüldüğünü tespit etmiş, öldüren güvenlik mensubunu eski Ceza Kanununun 452. maddesi gereğince mahkûm ettikten sonra 647 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince hapis cezasının infazını ertelemiştir; bu olayda Mahkeme gerekli kişisel sorumluluğun kanıtlandığını ve böylece etkili bir soruşturma yapılmış olduğunu kabul etmiştir).