• Sonuç bulunamadı

HÜKÜM GEREKÇESİ I. Davanın kapsamı

GÖZALTINDA ŞİDDET

HÜKÜM GEREKÇESİ I. Davanın kapsamı

“54. Başvurucu kendisine işkence yapanların yargılandıktan sonra cezasız bırakılmala- rının, Sözleşme’nin 3. maddesindeki hakkın özünü ihlal ettiğinden şikâyetçi olmuştur.

Aynı şikâyetle ilgili olarak başvurucu, ulusal düzeyde başvurduğu hukuk yollarının ama- cının tazminat almak olmayıp, olaylarla ilgili cezai ve idari sorumluluğu ortaya çıkar- mak olduğunu belirterek, Sözleşme’nin 13. maddesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkeme, başvurucunun sunduğu biçimiyle bu şikâyetin, Sözleşme’nin 3. maddesinde yer alan insanların maddi ve manevi bütünlüklerinin hukuk vasıtasıyla korunması şeklin- de pozitif yükümlülükle ilgili olduğu kanaatindedir (Öneryıldız [BD], §95).”

II. Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali iddiası A. Kabuledilebilirlik

“55. Hükümet olayda iç hukuk yollarının tüketilmediğini, çünkü Borçlar Kanunu uyarın- ca bu şikâyete konu olan yanlışlar nedeniyle başvurucunun tazminat davası açabileceğini savunmuştur.

56. Başvurucu ise, idare mahkemesi tarafından dava zamanaşımı süresinin keyfi yorum- lanması sonucu açtığı idari davanın reddedilmesi dışında, teorik olarak bir hukuk davası da açabileceğini inkâr etmemiştir.

Başvurucu, sorumluların hala görevleri başında olduğunu bilmenin, kendisini hukuk da- vası açmaktan caydırdığını söylemiş, ayrıca tazminat davasının bu eylemlerden kaynak- lanan ihlallere karşı ihtiyaç duyulan en önemli araç olmadığını vurgulamıştır.

57. Mahkeme ilk olarak, Sözleşme’nin 35. maddesi gereğince tüketilmesi gereken hukuk yollarının, iddia edilen ihlaller bakımından mevcut olan ve yeterli olan hukuk yolları olduğunu gözlemlemektedir (Manoussakis ve Diğerleri, §33).

58. Mahkeme, başvurucunun işkence eylemlerine karşı tazminatın önemi ve ilgisiyle il- gili iddialarını kaydeder. Mahkeme bu iddiayı kabul eder ve devletlerin Sözleşme’nin 3. maddesi bakımından yükümlülüklerinin sadece tazminat ödenmekle yerine getirilmiş olamayacağına dair içtihatlarına atıfta bulunur (Kaya, §105; ve McKerr, §121). Ceza da- vası, gözaltında uğralanılan muamelelerle ilgili şikâyetler bakımından bir giderim elde

etmek için en uygun vasıtadır (Parlak, Aktürk ve Yay (k.k.), no. 24942/94). 59. Mahkeme mevcut olayda açılan ceza davasının, (eski) TCK 243. maddesi anlamında kötü mua- mele nedeniyle iki polisin mahkûmiyetiyle sonuçlandığını kaydeder. Aslında başvurucu bu mahkûmiyet kararından sonra tazminat için idari dava açmış ve bu dava zamanaşımı nedeniyle reddedilmiştir. Dolayısıyla Mahkeme, olayın özel şartları içinde, başvurucunun ayrıca Hükümetin sözünü ettiği medeni tazminat yolunu da tüketmesi gerekip gerekme- diğini belirlemelidir.

60. Mahkeme, idare mahkemesinin zamanaşımı yorumunun keyfi olduğu iddiası incelen- meden önce bu sorunun yanıtlanamayacağını gözlemlemektedir; çünkü görünüşte etkili ve yeterli olan bir hukuk yolunu tüketen başvurucudan ayrıca mevcut fakat muhtemelen pek de başarılı olamayacak olan başka hukuk yollarını denemesi beklenemez (Aquilina [BD], §39).

61. Bunu söyledikten sonra Mahkeme, kötü muamele ile sınırlı olamayan ve insanların maddi ve manevi bütünlüklerinin hukuk yoluyla korunması şeklinde pozitif yükümlülük- le ilgili olan şikâyetin gerçek konusuna odaklanacaktır. Mahkeme, Hükümetin iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazının şikâyetin esasıyla yakından bağlantılı olduğunu kabul eder ve buna göre itirazın esasla birleştirilmesine karar verir.” Mahkeme daha sonra bu ilk itirazı reddetmiştir.

B. Esas

1. Tarafların görüşleri

Hükümet, polislerin mahkûmiyetine yol açan ceza davasının, Sözleşme’nin gereklerini tam olarak karşıladığını savunmuştur.

Başvurucu ise, kendisine işkence yapan polislerin beş yıl içinde başka bir suç işleme- meleri halinde, kendileri hakkında verilen cezanın hiçbir zaman infaz edilmeyeceğini belirtmiş, polislere daha ağır disiplin cezaları verilmesinin daha tatmin edici olacağını söylemiştir.

Başvurucuya göre, verilen cezaların gülünçlüğü, disiplin tüzüğündeki hükümlere rağmen idari yaptırım uygulanmaması ve dava devam ederken sanıklardan birinin terfi ettirilmiş olması, kötü muamele yasağı ile sağlanması amaçlanan korumayı kağıt üzerinde bırakmış ve dolayısıyla Sözleşme’nin 3. maddesi ihlal edilmiştir.

2. Mahkeme’nin değerlendirmesi a) Genel ilkeler

“65. Mahkeme’nin yerleşik içtihatlarına göre, bir kimse devlet görevlilerinin elinde Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir muameleye uğradığına dair güvenilir bir iddiada bulunduğu takdirde, ulusal makamlar olayları ortaya çıkarabilecek ve sorumluların be- lirlenmelerini ve cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte ‘etkili bir resmi soruştur- ma’ yapmakla görevlidirler (Slimani, §30, 31; ve Assenov ve Diğerleri, §102). Dahası, Sözleşme’nin 3. maddesinin usuli gerekleri, mevcut olayda olduğu gibi soruşturmanın ulusal mahkemeler önünde dava açılmasına yol açması halinde, hazırlık soruşturması- nın ötesine geçer; yargılama aşaması dâhil muhakeme bir bütün olarak, Sözleşme’nin 3.

maddesindeki yasağın gereklerini karşılamak zorundadır. Bu demektir ki, ulusal yargısal makamlar, çektirilmiş maddi ve manevi ıstırabın hiçbir şekilde cezasız kalmasına imkân vermemelidirler. Bu ilke, halkın hukukun üstünlüğüne bağlılığını sağlamak ve güvenini sürdürmek, hukuka aykırı eylemlerde bulunmayı veya bunlara hoşgörü görüntüsü verme- mek için temel bir şarttır (Öneryıldız [BD], §96).

66. Dolayısıyla mevcut olayda Mahkeme’nin görevi, ulusal mahkemelerin önlerindeki

238

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Önemli Kararlar

davada bir sonuca varmadan önce, işkence yasağını ve yargısal sistemin caydırıcı gücünü korumak suretiyle oynadığı önemli rolü sürdürmek için, Sözleşme’nin 3. maddesinin ge- rektirdiği vicdanın sesini dinleyen (scrupulos) bir incelemeyi yapıp yapmadıklarını veya ne ölçüde yaptıklarını belirlemektir.”

(b) Yukarıdaki ilkelerin mevcut olayda uygulanması

“67. Mahkeme, her şeyden önce başvurucunun polisin elindeyken kötü muamele gördü- ğü konusunda bir tartışma bulunmadığını kaydeder. Başvurucu, biri ceza davasına katılan olarak ve diğeri idari dava olarak iki dava açmıştır. İlki sanıkların mahkûmiyetiyle ve ikincisi zamanaşımından ret ile sonuçlanmıştır.

68. Mahkeme, usul gereklerini tam olarak karşılayan bir hazırlık soruşturması yapılıp yapılmadığını belirlemek yerine, ki böyle bir soruşturma olduğu görülmektedir, insan- ların maddi ve manevi bütünlüklerini korumak için getirilmiş yasaların muhafızları olan yargısal makamların, gerçekten sorumluları cezalandırmak için kararlılık gösterip göster- mediklerini incelemelidir (Öneryıldız [BD], §115).”

(i) Bir çocuk olarak başvurucunun sahip olduğu ek korumanın bulunmaması

“69. Mahkeme, çocukların gözaltına alınmaları halinde yetkililerin hukuki yükümlülük- leri bulunmasına rağmen, gözaltına alınan başvurucuya ne bir müdafinin tayin edilmiş ve ne de sorgusunun bizzat savcı tarafından yapılmış olduğunu kaydeder. Başvurucunun polis merkezinde bir şüpheli olarak gözaltına alınmasından suçlanmaksızın salıverilme- sine kadar yaklaşık bir buçuk saat gibi kısa bir süre kalmış olması, yukarıda sözü edilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesini açıklamamaktadır; çünkü özellikle dosyada bir küçüğün gözaltına alınması halinde polisin bir işlemde bulunmadan önce hemen anne babasına haber verilmesi yükümlülüğünün yerine getirildiğine dair bir ibare bulunma- maktadır.

70. Mahkeme, mağdurun yaşı veya çocukların korunmasıyla ilgili iç hukuk hükümleri dikkate alındığında, ulusal makamların kararlarında ve Hükümetin savunmalarında tar- tışma konusu eylemlerin özel bir ağırlığı olduğundan söz edilmemiş olmasını üzüntüyle kaydeder. Çeşitli şiddet biçimlerine karşı korunmasız olan çocukların, bu tür ağır kişi bütünlüğü ihlallerine karşı etkili caydırıcılık biçiminde devlet tarafından korunma hak- kına sahip olduğunu söyleyen Mahkeme’nin içtihatları ışığında (A. – Birleşik Krallık,

§22), yetkililer başvurucunun korunmasızlığı meselesine özel bir ağırlık verebilirlerdi.

Bununla birlikte Mahkeme, kaygılanılması gereken şeyin sadece çocuğa bütün bu mu- hakeme boyunca hiçbir şekilde ekstra koruma verilmemesi olmayıp, ama ayrıca mevcut olayda küçük veya büyük herkesi Sözleşme’nin 3. maddesindeki mutlak yasağın ihlal- lerine karşı korumak üzere yeterince caydırıcı bir sonuç üretmesi için harekete geçirilen yargısal mekanizmanın bu konudaki kabiliyeti hakkında kuşku duymak için yeterli olan cezasızlık da olduğunu gözlemlemektedir.”

(ii) İç hukukun sorumlu polislerin fiilen cezasızlığıyla sonuçlanacak şekilde yorum- lanması ve uygulanması

“71. Olayın disiplin yönü bakımından, Hükümet söz konusu polislerin ceza yargılaması boyunca görevlerinden alındıklarını söylemiş, fakat görevden alındıklarına dair bir bel- ge sunmamıştır. Bu polislerin görevden alındıkları varsayılsa bile, haklarında hem hapis cezası ve hem de meslekten uzaklaştırma cezaları verildiği halde, kendileri hakkında bir disiplin soruşturması yapılmamış ve disiplin cezaları verilmemiştir. Hatta başvurucuya göre bu memurlar terfi ettirilmiştir; Hükümet ise bu konunun üzerinden sessizce geçmiş- tir. Mahkeme, bu sessizlikten belirleyici bir sonuç çıkarmak istememektedir, fakat bunu kayda değer görmektedir.

72. Ayrıca, dava mahkemesi yargıçları, polislerin yargılama sırasındaki davranışlarını ve

‘tevilli ikrar’larını hafifletici sebep olarak görmüşlerdir. Ancak Mahkeme, dosyada sa- nıkların suçu zımnen de olsa kabul ettiklerine dair bir delil görmemektedir. Mahkeme, örneğin İ.D.’nin 25 Şubat 1998 tarihli yazılı savunmasında, söz konusu suçu kesinlikle işlemediğini veya başvurucuya herhangi bir şekilde şiddet uygulamadığını söylediğini kaydeder. Dahası Hükümet, söz konusu kararda ‘tevilli ikrar’ kavramının niçin böyle uygulandığını açıklayamamıştır. Aslında, bu kavramın burada uygulanış şeklinin, bu kav- ramın Türk hukuk teorisindeki tanımına karşılık geldiği söylenemez. Mahkeme bu açık tutarsızlığı kaydettikten sonra, hafifletici neden tanımı üzerinde daha fazla durmayacaktır.

73. Verilen hapis cezalarının ağırlığıyla ilgili olarak sadece, mahkemelerin hapis cezası verirken, Türk hukukuna göre suçun özel niteliği ve verilen zararın ağırlığı gibi bazı fak- törleri dikkate almaları gerektiği halde, polislere hapis cezaları verirken bu faktörleri göz önüne almadıkları söylenebilir.

74. Son olarak Mahkeme, verilen hapis cezalarının tecil edilmesi açıklanırken kullanılan

‘pişmanlığın’, mevcut olayda polislerin de gösterdiklerinin mahkemeler tarafından kabul edilmiş olmasının tuhaflığını kaydeder. Mahkeme, dosyada böyle bir pişmanlık işareti görmemektedir.

75. Yukarıda anlatılanların ışığında Mahkeme, tartışma konusu mahkeme kararında yar- gıçların, yetkilerini, bu aşırı ağırlıktaki yasadışı eylemlere hiçbir zaman hoşgörü gösteril- meyeceğini göstermekten çok, bu eylemlerin sonuçlarını asgariye indirmek için kullan- dıkları kanaatindedir.

76. Mahkeme, bir devlet görevlisinin Sözleşme’nin 3. maddesini ihlal eden suçlarla suç- landığında, ceza davasının ve cezanın zamanaşımına girmemesi ve genel affa veya özel affa uğramaması gerektiğini hatırlatır (Abdülsamet Yaman, §55; krş. Laurence Dujardin – Fransa, no. 16734/90, Komisyon [k.k.], DR 72, s. 236-240). Bu olayda iç hukukun uygulanma şekli, Mahkeme’nin içtihatlarına göre kaçınılmaz olarak kabul edilemeyecek

‘tedbirler’ kategorisine girmektedir; çünkü bu tedbirler bir mahkûmiyeti etkisiz kılmıştır.

77. Bununla birlikte, daha yüksek veya en yüksek mahkemenin, bazı hallerde Sözleşme hükümlerinin başlangıçtaki ihlalini onarma ihtimali de mevcuttur (De Cubber, §33).

Ancak mevcut olayda Yargıtay onarmamış ve dolayısıyla yukarıda sözü edilen kusurları telafi etmemiştir.

78. Sonuç olarak, ceza hukuk sisteminin mevcut olayda uygulanma şekli titiz olmak bir yana, başvurucu tarafından şikâyet edilen türdeki yasadışı eylemleri etkili bir şekilde ön- lemek için yeterince caydırıcı değildir. Böylece Mahkeme, olayın özel koşulları içinde, tartışma konusu ceza davasının Sözleşme’nin 3. maddesindeki ilkeyi ihlale karşılık uygun bir giderim sağlamadığı sonucuna varmaktadır. Mahkeme, hiçbir hukuk davasının yuka- rıda anlatılan durumu telafi edemeyeceği görüşüne katılmaktadır. Buna göre Mahkeme, Hükümetin ilk itirazını reddetmekte ve Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiği sonu- cuna varmaktadır.”

III. Sözleşme’nin 41. maddesinin uygulanması

Mahkeme başvurucuya manevi tazminat olarak 10,000 Euro ödenmesine hükmetmiştir.

BU GEREKÇELERLE MAHKEME OYBİRLİĞİYLE, 1. Hükümetin ilk itirazının esasla birleştirilmesine ve reddine;

2. Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlaline;

3. ... ödenmesine KARAR VERMİŞTİR.

240

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Önemli Kararlar