• Sonuç bulunamadı

Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının ihlali iddiası

GÖZALTINDA ŞİDDET

HÜKÜM GEREKÇESİ I. Hükümetin ilk itirazlar

B. Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının ihlali iddiası

65. Komisyon’un görüşüne katılan başvurucu, gözaltında tutulmasının Sözleşme’nin 5(3). fıkrasını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

66. Mahkeme, Brogan ve Diğerleri – Birleşik Krallık kararında (parag. 62), yargısal de- netime tabi olmaksızın dört gün altı saat gözaltında tutma süresinin, Sözleşme’nin 5(3).

fıkrasının izin verdiği dar sınırları aştığına karar verdiğini hatırlatır. Buradan çıkan açık sonuca göre, Aksoy’un bir yargıç veya yargılama yetkisine sahip bir görevlinin önüne çıkarılmadan gözaltında tutulduğu on dört gün veya daha fazla süre, “derhal” şartını kar- şılamamaktadır.

67. Ancak bu düşünceler karşısında Hükümet, Türkiye’nin Sözleşme’nin 15. maddesine göre yükümlülük azaltma bildiriminde bulunduğundan, Sözleşme’nin 5(3). fıkrasına ay- kırılık bulunmadığını ileri sürmüştür.

202

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Önemli Kararlar

Hükümet, Türkiye’nin 5 Mayıs 1992 tarihinde Sözleşme’nin 15. maddesindeki yükümlü- lüklerini azalttığını (bk. yukarıda parag. 33) hatırlatmıştır.

1. Mahkemenin değerlendirmesi

68. Mahkeme, ulusun yaşamının bir “olağanüstü durum”la tehdit edilip edilmediği- ne, eğer tehdit ediliyorsa, bu olağanüstü durumla baş edebilmek için nereye kadar ile- ri gitmenin gerekli olduğuna karar vermenin, kendi ulusunun yaşamından sorumlu olan Sözleşmeci Devletlere düştüğünü hatırlatır. Ulusal makamlar, günün ihtiyaçları ile doğru- dan ve sürekli ilişki içinde olmaları nedeniyle, böyle bir olağanüstü durumun öncelikleri ve bunu gidermek için yapılacak yükümlülük azaltmaların niteliği ve kapsamı üzerinde karar verirken, genellikle uluslararası yargıçlara göre daha iyi konumdadırlar. Bu neden- le, bu konuda ulusal makamlara geniş bir takdir alanı bırakılmalıdır.

Ne var ki, Sözleşmeci Devletler sınırsız bir takdir yetkisi kullanamazlar. Mahkeme, dev- letlerin krizin “zorunluluklarının kesinlikle gerektirdiği ölçü”nün ötesine geçip geçme- diklerine karar vermekle yetkilidir. Ulusal takdir alanı, bu tür bir Avrupa denetimi tara- fından denetlenir. Mahkeme bu denetim yetkisini kullanırken, yükümlülük azaltma ile etkilenen hakların niteliği, olağanüstü duruma yol açan sebepler ve olağanüstü durumun süresi gibi, konuyla ilgili faktörlere gereken ağırlığı vermek zorundadır (Brannigan ve McBride – Birleşik Krallık, §43).

2. Ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir durumun varlığı

69. Hükümet, Türkiye’nin Güneydoğusunda “ulusun yaşamını tehdit eden” olağanüstü bir durumun varolduğunu belirtmiş, Komisyon da bu görüşe katılmıştır. Başvurucu bu konuya itirazda bulunmamış, bu konuda karar vermenin esas olarak Sözleşme organları- na düştüğünü belirtmiştir.

70. Mahkeme, önündeki bütün verilerin ışığında, PKK terör faaliyetlerinin boyutları ve sonuçları itibariyle Türkiye’nin Güneydoğusunda, hiç kuşkusuz, “ulusun yaşamını tehdit eden bir olağanüstü durum” yarattığını kabul etmiştir (bk. 01.07.1961 tarihli Lawless – İrlanda kararı, parag. 28, yukarıda geçen İrlanda – Birleşik Krallık kararı, parag. 205 ve yukarıda geçen Brannigan ve McBride kararı, parag. 47).

3. Alınan tedbirlerin durumun zorunluluklarının kesin olarak gerektirdiği tedbirler olup olmadığı

(a) Denetimsiz gözaltında tutma uzunluğu

71. Hükümet, başvurucunun PKK teröristlerine yardım ve yataklık ettiği, PKK’nın Kızıltepe bölümünün bir üyesi olduğu ve PKK bildirileri dağıttığı kuşkusuyla, 26 Kasım 1992 tarihinde diğer on üç kişi ile birlikte gözaltına alındığını belirtmiştir (bk. yukarıda parag. 12). Başvurucu, olağanüstü hal bölgesinde toplu suçlarda bir kimsenin otuz güne kadar gözaltında tutulmasına imkân veren Türk hukukuna (bk. yukarıda parag. 29) göre gözaltında tutulmuştur.

72. Hükümet, başvurucunun gözaltına alındığı ve tutulduğu bölgenin Türkiye’nin yü- kümlülük azalttığı bölge kapsamına girdiğini belirtmiştir (bk. yukarıda parag. 31-33).

Türkiye’de ve özellikle Güneydoğu bölgesinde PKK terörünün yoğunluğu karşısında bu yükümlülük azaltma gerekli ve haklıdır. Mahkeme’nin daha önce kabul ettiği gibi terör suçlarının soruşturulması, yetkilileri özel bazı problemlerle karşı karşıya bırakmaktadır;

çünkü terör örgütü mensupları sorguya dayanıklı kalmada uzmanlaşmış olup, gizli bir destek ağına ve maddi kaynaklara sahiptirler. Komşu ülkelerin stratejik ve teknik des- teğine sahip bir terör örgütü ile geniş bir alanda mücadele ederken, delilleri toplamak ve doğrulamak için geniş bir zamana ve büyük bir çabaya ihtiyaç vardır. Bu güçlükler, zanlılar gözaltındayken yargısal denetim sağlamayı imkânsız kılmaktadır.

73. Başvurucu, 24 Kasım 1992’de gözaltına alındığını ve 10 Kasım 1992’de salıveril- diğini belirtmiştir. Başvurucu, gözaltına alma işlemine sonraki bir tarihin atılmasının, olağanüstü hal bölgesinde yaygın bir uygulama olduğunu iddia etmiştir.

74. Başvurucu, Türkiye’nin yükümlülük azaltmasının geçerliliğine karşı ayrıntılı argü- manlar getirmemekle birlikte, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesindeki durumun, yargısal denetime tabi tutmaksızın şüphelilerin on dört veya daha fazla süreyle tutulmalarını ge- rektirip gerektirmediğini sormuştur. Başvurucu, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde yar- gıçların gözaltında tutmanın hukukiliğini daha önce incelemelerine izin verilecek olsa, kendilerinin tehlikeye sokulmuş olmayacağını belirtmiştir.

75. Komisyon, başvurucunun iddia ettiği gibi 24 Kasım 1992’de mi, yoksa Hükümetin iddia ettiği gibi 26 Kasım 1992’de mi gözaltına alındığını kesin olarak belirleyememiş- tir. Bu nedenle Komisyon, başvurucunun bir yargıç veya yargılama yetkisi kullanan bir görevli önüne çıkarılmadan gözaltında en az on dört gün tutulduğunu kabul ederek, yar- gılamaya devam etmiştir.

76. Mahkeme, Sözleşme’nin 5. maddesinin Sözleşme sistemindeki önemini şu şekilde vurgular: Sözleşme’nin 5. maddesi, temel bir insan hakkını, yani bireyi, sahip olduğu kişi özgürlüğünü devletin keyfi müdahalelerine karşı korumaktadır. Bireyin özgürlük hakkı- na idarenin yaptığı müdahalelerin yargısal denetimi, keyfilik riskini asgariye indirmeyi amaçlayan Sözleşme’nin 5(3). fıkrasındaki güvencelerin temel bir unsurudur (Brogan ve Diğerleri §58). Dahası, hemen yapılacak bir yargısal denetim, Sözleşme’nin mutlak ve yükümlülük azaltılamaz bir biçimde yasakladığı yukarda belirtilen (bk. yukarıda parag.

62) kötü muamelelerin önlenmesine ve ortaya çıkarılmasına yol açar.

77. Mahkeme, Brannigan ve McBride kararında (bk. yukarıda 68. paragrafta gönderme yapılan karar), Birleşik Krallık Hükümetinin Sözleşme’nin 5. maddesindeki yükümlülük- lerinde azaltma yaparak, terör suçlarından zanlı kişileri yargısal denetime tabi olmaksızın yedi güne kadar gözaltında tutmasında takdir alanının aşılmadığına karar vermiştir.

Mevcut davada ise başvurucu, bir yargıç veya diğer bir görevlinin önüne çıkarılmaksı- zın, en az on dört gün gözaltında tutulmuştur. Hükümet bu tedbiri, dışarıdan destek alan bir terör örgütüyle geniş bir coğrafi alanda mücadele etmek zorunda olan polisin yaptığı soruşturmadaki özel ihtiyaçlarını ileri sürerek haklı göstermeye çalışmıştır (bk. yukarıda parag. 72).

78. Mahkeme, daha önce birçok davada belirttiği gibi (bk. örneğin yukarıda belirtilen Brogan ve Diğerleri kararı), terör suçlarının soruşturulmasının yetkililer için özel prob- lemler doğurduğu görüşünde olmasına rağmen, yargısal denetime tabi olmaksızın bir kimsenin on dört gün tutulmasını kabul edemez. Bu süre çok uzun bir süre olup, başvu- rucuyu sadece kişi özgürlüğünün keyfi müdahalesine (bk. yukarıda parag. 64) karşı değil, işkenceye karşı da korunmasız bırakmaktadır. Ayrıca Hükümet, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesindeki terör ile mücadelenin neden yargısal denetimi imkânsız kıldığına dair ayrın- tılı bir gerekçe vermemiştir.

(b) Koruyucular

79. Hükümet, hem ulusal hukuk sisteminin ve hem de yükümlülük azaltmanın, insan hak- larının korunması için yeterli koruyucular sağladığını vurgulamıştır. Bu suretle yükümlü- lük azaltma, kesinlikle terörle mücadelenin asgari gerekleriyle sınırlı tutulmuş, gözaltında tutma süresi yasada öngörülmüş ve polisin bir zanlıyı daha uzun bir süre tutmak istemesi halinde bu ek süre savcının onayına tabi kılınmıştır. İşkence, Ceza Kanunun 243. mad- desinde yasaklanmış (bk. yukarıda parag. 24), Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun

204

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Önemli Kararlar

135(a) bendi, işkence veya herhangi bir biçimde kötü muamele yapılması sonucu elde edilen ifadelerin delil değeri bulunmadığını hükme bağlamıştır.

80. Başvurucu, uzun süreli denetimsiz gözaltında tutmanın, tutulanların korunması için öngörülen koruyucuların yokluğuyla birleştiğinde, işkenceyi kolaylaştırdığına işaret et- miştir. Bu suretle başvurucuya gözaltında tutulmasının ikinci ve üçüncü günü özel ola- rak yoğun bir işkence yapılmış, daha sonra yaralarının iyileşmesi için bekletilmiştir. Bu zaman zarfında bir avukata veya bir doktora ulaşması engellenmiştir. Dahası, sor- gulama sırasında kendisine kötü muamele yapan kişileri tanımaması için gözleri bağlı tutulmuştur. Uluslararası Af Örgütü’nün (bk. “Turkey: a Policy of Denial” [“Türkiye: Bir İnkar Politikası”]) ve İşkencenin Önlenmesi için Avrupa Komitesi’nin ve İşkenceye karşı Birleşmiş Milletler Komitesi’nin (bk. yukarıda parag. 46) raporları, Türk Ceza Kanunundaki yetersiz koruyucuların bile, olağanüstü hal bölgesinde sürekli olarak ihmal edildiğini göstermiştir.

81. Komisyon, Türk hukuk sisteminin gözaltında tutulanlara yeterli koruyucu sağlama- dığını, örneğin hızlı bir habeas corpus usulü bulunmadığını ve kullandırılması hukuken zorunlu bir avukata, doktora, arkadaşa veya akrabaya ulaşma hakkı bulunmadığını kabul etmiştir. Bu koşullarda, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde ciddi bir terör tehlikesi bu- lunmasına rağmen, başvurucunun bir yargıç veya yargılama yetkisine sahip bir görevlinin önüne çıkarılmadan en az on dört gün süreyle gözaltında tutulmasına imkân veren tedbir, devletin takdir alanını aşmış olup, durumun zorunluluklarının kesin olarak gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu söylenemez.

82. Mahkeme, yukarıda adı geçen Brannigan ve McBride kararında (bk. yukarıda be- lirtilen Brannigan ve McBride kararı, parag. 68), keyfi davranışlara ve incomminicado (tecrit halinde) gözaltında tutmaya karşı önemli koruma tedbirlerini kapsayan koruyucu- ların, Kuzey İrlanda’da işler halde bulunduğuna kanaat getirmiştir. Örneğin, ilk gözaltına alma ve tutma kararının hukukilik denetimi yaptırılabilir; gözaltına alındıktan kırk sekiz saat sonra mutlak ve kullandırılması hukuken zorunlu bir avukatla görüşme hakkı vardır;

gözaltında tutulanlar, bir arkadaşa veya yakınına tutulması hakkında bilgi verme ve bir doktora ulaşma hakkına sahiptir (Brannigan ve McBride, § 62-63).

83. Buna karşılık Mahkeme mevcut davada, uzun bir süre gözaltında tutulan başvurucuya yeterli koruyucu verilmediğini kabul etmektedir. Özellikle bir avukata, doktora, akrabaya veya arkadaşa ulaşma hakkı verilmemesi ve gözaltında tutulmasının hukukilik denetimini yapabilecek bir mahkeme önüne çıkarılmak için gerçekçi bir imkânın bulunmaması, baş- vurucuyu tamamen kendisini tutanların insafına bırakmak anlamına gelmiştir.

84. Mahkeme, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesindeki terör probleminin hiç tartışmasız ciddiliğini ve devletin buna karşı etkili önlemler alırken karşılaştığı güçlükleri dikkate almıştır. Ancak Mahkeme, terör suçlarına karıştığı kuşkusuyla başvurucunun, bir yargıca veya yargılama yetkisine sahip görevliye ulaşamadan tecrit halinde on dört gün veya daha uzun bir süreyle tutulmasının, durumun zorunluluklarının gerektirdiğine ikna olmamıştır.

4. Türkiye’nin yükümlülük azaltmasının Sözleşme’nin 15(3). fıkrasındaki şekil şar- tına uyup uymadığı

85. Mahkeme’nin karşısına çıkan hiç kimse, Türkiye’nin yaptığı yükümlülük azaltma bil- diriminin, Sözleşme’nin 15(3). fıkrasındaki şekil şartlarına, yani Avrupa Konseyi Genel Sekreterinin Sözleşme’ye karşı yükümlülük azaltmak için alınan tedbirle ve bunların ge- rekçelerinin bildirilmesi şartlarına uygunluğu hakkında bir itirazda bulunmamıştır.

86. Mahkeme bu konuyu re’sen incelemeye yetkili olup (Lawless, §22 ve İrlanda – Birleşik Krallık, §223), özellikle Türkiye’nin Sözleşme’nin 15(3). fıkrasındaki şartları

yerine getirmek üzere verdiği yükümlülük azaltma bildiriminin, başvurucunun yargısal denetime tabi tutulmaksızın en az on dört gün gözaltında tutulmasına imkân veren ted- birleri kapsayıp kapsamadığını inceleyebilir. Ne var ki Mahkeme, söz konusu tedbirin durumun zorunluluklarının gerektirdiği bir tedbir olmadığını tespit ettiğinden (bk. yuka- rıda parag. 84), bu konu üzerinde karar vermenin gerekli olmadığı sonucuna varmaktadır.

5. Sonuç

87. Sonuç olarak Mahkeme, Sözleşme’nin 5(3). fıkrasının ihlal edildiğini tespit etmiştir.

2. Sözleşme’nin 13. maddesi

Başvurucuya göre, savcının soruşturma açmama kararı, tazminat almak için kişisel hak- larını kullanmasını imkânsız hale getirmiştir. Bu nedenle dava hakkı ve etkili bir hukuk yoluna başvurma hakkı ihlal edilmiştir. Mahkeme, bu şikâyeti Sözleşme’nin 13. maddesi bakımından ele almayı uygun bulmuştur.

“95. Sözleşme’nin 13. maddesi, Sözleşme’deki hak ve özgürlükler iç hukuk düzeninde hangi biçimde sağlanmış olursa olsun, bu hak ve özgürlüklerin özünün uygulanmasını sağlamak için, ulusal düzeyde bir hukuk yolunun kullanılabilirliğini güvence altına al- maktadır. Her ne kadar bu madde, Sözleşmeci Devletlere maddedeki yükümlülüklerine uygun davranış tarzı için belirli bir takdir yetkisi tanıyorsa da, yetkili ulusal makamların Sözleşme’deki haklar bakımından yapılan bir şikâyetin esasını ele almalarını ve uygun bir çözüm getirmelerini sağlayacak bir hukuki yol için, iç hukukta bir düzenlemenin bulunmasını gerektirmektedir (Chahal, §145). Sözleşme’nin 13. maddesindeki yüküm- lülük, başvurucunun Sözleşme bakımından yaptığı şikâyetin niteliğine göre değişebilir (Chahal, §150-151). Bununla beraber, Sözleşme’nin 13. maddesinin bulunmasını gerek- tirdiği hukuki yol, hukuken olduğu kadar uygulamada da ‘etkili’ olan bir hukuki yoldur;

hukuki yolun ‘etkili’ olması için, bu hukuki yolun kullanımının özellikle devlet görevlile- rinin eylemleri veya ihmalleriyle haksız yere engellenmemesi gerekir.

96. Mahkeme, yukarıda başvurucuyu iç hukuk yollarını tüketmekten muaf tutmayı ge- rektiren özel şartların bulunduğu konusunda vardığı sonucun, mevcut hukuki yolların Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde etkisiz olduğu anlamına çekilmemesi gerektiğini be- lirtir (Akdıvar ve Diğerleri, §77).

97. İkinci olarak Komisyon gibi Mahkeme de, gözaltında işkence gördüğünü iddia eden bir mağdurun, kendisine destek verecek ve gerekli delilleri toplayacak olan doktora, avu- kata, ailesine veya arkadaşına ulaşmaktan yoksun bırakılarak, dış dünyadan yalıtılmış olması halinde, bu iddiasını kanıtlamasının ziyadesiyle zor olduğu konusunda yargısal bir not düşmüştür. Ayrıca bu şekilde kötü muameleye uğrayan bir kimsenin şikâyet etme gücü ve isteği zayıflar.

98. Sözleşme’nin 3. maddesinde güvence altına alınan hakkın özelliği, 13. madde üze- rinde sonuçlar doğurmaktadır. İşkence yasağının büyük önemi ve özellikle işkence mağ- durlarının korunmasız durumu düşünüldüğünde, iç hukukta kullanılabilir diğer haklar saklı kalmak kaydıyla, Sözleşme’nin 13. maddesi devletlere işkence olayları hakkında tam ve etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü yükler. Buna göre, bir kimsenin devlet görevlileri tarafından kendisine işkence yapıldığına dair savunulabilir bir iddiası varsa, Sözleşme’nin 13. madde bakımından ‘etkili hukuk yolu’ kavramı, uygun bir tazminatın ödenmesinin yanı sıra, işkenceden sorumlu olanların belirlenmesini ve cezalandırılmala- rını sağlayabilen ve şikâyetçinin etkili bir biçimde katılmasını içeren bir usulle, tam ve etkili bir soruşturma yapılmasını gerektirir. Bir işkence fiilinin işlendiğine inanmak için makul nedenler bulunduğu takdirde, ‘derhal ve tarafsız’ bir soruşturma yapma yüküm- lülüğü yükleyen İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele ve 206

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE YASAĞI / Önemli Kararlar

Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 12. maddesindeki gibi bir hükmün, bu Sözleşme’de bulunmadığı açıktır. Ancak Mahkeme’nin görüşüne göre böyle bir gerekli- lik, Sözleşme’nin 13. maddesindeki ‘etkili hukuk yolu’ kavramının içinde zımnen yer alır (Soering, §88).

99. Gerçekten de Türk hukukuna göre savcılar soruşturma yapmakla görevlidir. Ne var ki, Aksoy, savcıya açık bir şikâyette bulunmuş olsa da olmasa da, savcı başvurucunun işkenceye tabi tutulduğuna dair gözle görülebilir delilleri görmezlikten gelmiş ve her- hangi bir soruşturma yapmamıştır. Başvurucunun yaralandığından savcının bilgi sahibi olmasına rağmen, başka herhangi bir işlem yapıldığı konusunda Mahkeme’ye bir delil sunulmamıştır. Mahkeme’ye göre ayrıca, cezai bir fiili soruşturmakla yükümlü olan bir devlet görevlisinin Aksoy olayındaki şartlarda bu tür bir davranışı, var olabilecek diğer hukuk yollarının etkililiğini de zayıflatmak anlamına gelir.

100. Bir soruşturmanın yapılmamış olması durumunu göz önünde tutan Mahkeme, baş- vurucunun işkence gördüğü iddiaları karşısında etkili bir hukuk yoluna sahip olmadığını tespit etmektedir.”