• Sonuç bulunamadı

3. Mesnevi Çözümleme Yöntemi

3.3. Zihniyet ve Temelleri 1. Zihniyet Nedir?

3.3.3. Zihniyet ve Medeniyet

Zihniyetler medeniyetlerin temel şekillendirici unsurudur. Dünya üzerindeki medeniyetlerin kimlikleri zihniyetleri tarafından belirlenmektedir. Medeniyetler zihniyetler ile kurulmakta, zihniyetlerle var olmakta ve zihniyetlerle yıkılmaktadır. Bouthoul, zihniyeti medeniyetinen önemli temsilcisi olarak görmektedir. (Bouthoul, 1975: 55) Medeniyetin bütünlüğü zihniyet ile varlık kazanmaktadır. Bu bakımdan medeniyetlerin tasnifinde zihniyet en temel öğedir. Bouthoul, toplumların zihniyetlerine göre sınıflandırılabileceğini düşünmektedir. Bu konudaki görüşleri şöyledir: “Toplumları gerçekten objektif bir tarzda sınırlandırabilecek ölçütlerin (kriterlerin) en iyisi, psikolojik ölçüttür, yani zihniyet tipidir. Zira siyâsal sınırlar ve din, dil gibi bütün öteki kriterler, birbirinden çok başka olan toplum hâllerini kapsayabilirler (Bouthoul, 1975: 47).” Zihniyetin şekil verdiği unsurlar medeniyetin belli başlı çerçevesini çizmektedir. Bouthoul, zihniyet ve medeniyetin tanımlanma çerçevesini özdeş görmektedir. Ona göre: “Medeniyet genellikle, toplumların zihinsel, ahlâksal, teknik vs. gelişmesinin tarzı olarak tanımlanır; yani tanımı, zihniyetin belli başlı çerçevelerine göre yapılır. Her medeniyet, kendisini, bu çerçevelerin muhtevâsının başlığıyla belirtir (Bouthoul, 1975: 57).” Medeniyet ihtivâsında çokluk (farklı kültür, inanç, sanatsal yaratılar vb.) olmakla beraber medeniyet öz bakımından tek bir kaynağa bağlanmaktadır. Bu şekillenme öz itibâriyle zihniyetin yapısına göredir.

Batıda birçok kültür, dil, din vb. bulunmakla beraber ortak bir Batı medeniyetinden söz edilebilmektedir. Bu kadar farklılığın ortak bir adlandırma altında toplanması zihniyet nedeniyledir. Zira medeniyetin yüz çizgileri zihniyet ile oluşmaktadır. Öyle ise bütün bir Batının zihnî ortaklığı söz konusudur. Batı medeniyeti Batı zihniyetinin ürünü olduğu gibi bu genel bir anlayış olarak tüm medeniyetler için kabuledilebilir bir özellik taşımaktadır. Yeryüzündeki insan topluluklarının sınıflandırılmasında medeniyet bir ölçüt olarak görülmektedir. Medeniyet bir terkibi ve bir ortaklığı ifâde etmektedir.

Sanat eseri kültürel dokunun yanı sıra medeniyetin ortak değerleri ile şekil bulmuştur. Medeniyet kültürülerin dış kabuğudur ve içinde birçok kültür yer almaktadır. Medeniyet bir dış çerçeve olarak homojen, içine aldığı kültürlerle heterojen bir görünüm sergilemektedir. Dış yapı itibâri ile tek, iç örgüsü ile çoğulcu ama müştereklerde buluşulabilen bir anlam dünyası taşımaktadır.

Meseleye İslâm medeniyeti açısından bakıldığında aslında Batı’dakinden farklı bir manzara ile karşılaşılmamaktadır. İslâm dinini benimseyen Türkler evvelâ zihnî bir değişim yaşamışlardır. Hayat algılaları değişen ya da yeni din ile pekişen Türkler yeni bir medeniyet oluşturmuşlardır: Türk-İslâm medeniyeti. Bu medeniyetin oluşması öncelikle zihniyetle şekillenmiştir. Din, farklı etnik yapıları ortak bir paydada toplarken bu ortak dairede Türk kültürü de yer almıştır. Özakpınar’a göre Türk-İslâm medeniyeti Türk kültürünün terk edilen ve pekiştirilen öğeleri ile yeni bir sentezi ifâde etmektedir. (İsen vd., 2009: 59) Osmanlı bir Türk-İslâm devleti olarak kurulurken sentez bir yapı kurabilmiştir. Günlük hayattan devlet yönetimine kadar bu çeşitliliği görmek mümkündür. Öyle ki Osmanlı, devlet ve hükümranlık anlayışını dahi bu mirasın üzerine inşâ etmiştir. Öz’e göre devlet ve hükümranlık anlayışı bir sentez olarak medeniyetin içindeki kültür çeşitliliğinden beslenmektedir: “Osmanlı devlet ve hükümranlık anlaşıyını ele alırken, bu anlayışın temelde bir yanıyla Orta Asya Türk geleneğine, diğer yanıyla da Yakın Doğu devlet anlayışını özümsemiş İslâm devlet geleneğine dayandığını söyleyebiliriz (Öz, 2010: 58).” Medeniyetin geniş çerçevesi Osmanlı’nın her alanına nüfûz ederek sentez bir doku oluşturmuştur. Levis’e göre sentez yapı Osmanlı adlandırmasında dahi görülebilir: “Osmanlı deyimi bile bir millet anlamında değil, Emevîler, Abbasîler ve Selçuklular gibi bir hanedân anlamında anlaşılıyor ve Osmanlı devleti geçmişin büyük İslâm imparatorluklarının doğrudan doğruya vârisi ve halefi sayılıyordu (Levis, 1993: 2).”

Medeniyetin değişimi ya da başkalaşımı beraberinde pek çok değişimi de getirmektedir. Hiç şüphesiz sanat bu değişimin dışında kalamaz. Türkler, İslâm dini ile tanıştıktan sonra İslâm medeniyeti içinde yeni bir edebiyat vücuda getirmişlerdir. Zihniyetin ortak dünyasında şekillenen sanat zihniyetin ortak izlerini taşımaktadır. Bu nedenledir ki Türk-İslâm sanatında Türk kültürüne ait değerlerin yanı sıra medeniyetin ortak çizgileri görülmektedir ve ardında bir zihniyet dünyası yer almaktadır. Bu açıdan bakıldığında klâsik Türk şiiri ortak bir medeniyetin ürünü

olarak Türk-İslâm medeniyetinin yansımaları ile doludur. Levis’e göre Türkler gelenek ve kültür bakımından İslâmiyet sonrası büyük bir çeşitlenme yaşamışlardır. (Levis, 1993: 2,3) Klâsik Türk şiirinde bu sentez yapının dokusu daima kendini açık ya da gizli göstermektedir.

İslâm medeniyeti içinde bulundurduğu birçok kültür nedeni ile çeşitlilik arz etmektedir. İslâm dini, kültürlerin çeşitliliğine bağlı olarak gözlere farklı renkler çizmektedir. Ülken’e göre İslâm dini kültürlerin çeşitliliğine bağlı olarak farklı görünümler kazanmıştır: “İslâm medeniyeti, İslâm dininin yayıldığı muhtelif kıtalar ve içtimâî teşekküller arasında müşterek olan beynelmilel bir orta zaman medeniyetidir. ‘Ümmet’ rûhu ve İslâm mefkûresi itibâriyle her tarafta aynı vasıflara mâlik gibi görünen bu medeniyet, hakikatte, kendisini temsil eden içtimâî teşekküllerin her birinde ayrı bir mânâ ve hüviyet almıştır (Ülken, 2013: 81).” İslâmiyet Arap dünyası içinde doğmakla beraber bu medeniyetin sentez yapısı çoğunlukla Arap dışı unsurlar tarafından inşâ edilmiştir. Bu nedenle Köprülü, İslâm medeniyetini bünyesindeki kültürlerin ortak bir inşâsı olarak kabul etmektedir. (Köprülü, 2003: 111) Medeniyet, sentez yapısının yanı sıra yekpâre bir görünüm taşımaktadır. İslâm medeniyeti muhtelif farklılıklara rağmen bir bütünlük taşımaktadır. Köprülü, tüm farklılıklara rağmen İslâm medeniyetini bir bütün olarak görmektedir: “Muhtelif din ve medeniyetler kalıntı unsurlarının Arap harsı ile birleşmesinden vücûda gelen İslâm medeniyeti, bütünü ile bir ‘kül’ teşkil eder. Gerek hukuk ve gerek ahlâk telâkkileri, gerek maddî teşkîlâtı bakımından bu medeniyetin bütün cüz'leri arasında bir ahenk vardır (Köprülü, 2003: 112).” İslâm dini bünyesine aldığı çok farklı kültürlere temel prensipleri ile nüfûz ederek sanattan sosyal hayatın yapılanmasına kadar bir birlik oluşturabilmiştir.

Klâsik Türk edebiyatı, ortak bir medeniyetin ürünü idi. Tanpınar, klâsik edebiyatı medeniyetin ortak dehâsının ürünü olarak kabul etmektedir: “Eski edebiyatımız dil bakımından aralarında hiçbir yakınlık bulunmayan, zaman itibâriyle aynı çağ içinde muayyen fasılalarla teşekkül etmiş iki edebiyatın, Arap ve Fars edebiyatlarının kuvvetli tesirleri altında müşterek medeniyetin son yaratıcı büyük halkası olarak teşekkül eder (Tanpınar, 2006: 19).” Bununla beraber Osmanlı şiirini anlayabilme eski Türk kültürüne kadar uzanan bir bakışı gerektirmektedir. Osmanlı sanatı İslâm medeniyetinin değerlerinden beslenirken selefi olarak eski Türk

kültüründen de önemli ölçüde beslenmiştir. Osmanlı sanatını anlama zihniyetten kültüre, kültürden medeniyete, millî olandan dinî olana kadar uzanan pek çok rengi bir arada görebilmeyi gerekli kılmaktadır. Klâsik edebiyatın kaynaklarına bakıldığında medeniyetin geniş yelpâzesine ait renkli dünyanın iç içeliği görülebilmektedir. Klâsik edebiyatın kaynakları arasında tasavvuf, din, felsefe, îmân, itikat, tarih, esâtir, bâtıl ve hakikî bilgiler, hayat, bezm ü rezm, hadîsler, âdet ve ahlâk, sanat ve güzellik telakkisi, gelenek, diğer hususlar, mefhumlar vb. bulunmaktadır. (Levent, 1974: 9,10)

Osmanlı’nın Türk - İslâm medeniyeti dairesinde ideali yakalamış; mütekâmil terkipçi bir yapısı vardır. Davutoğlu, kültürleri “ben idrakleri”ne göre sınıflandırırken Osmanlı’yı bir sentez medeniyet olarak tanımlamaktadır. Osmanlı’nın bu sınıflandırmada sahip olduğu vasıfları şöyle belirtmektedir: “Nüfûz edilebilir olması, diğer kültür unsurlarını paylaşmasıdır. Büyük İskender zamanında oluşan elektik Abbasî-Endülüs-Osmanlı-Hint eksenindeki İslâm medeniyeti bu modelin örnekleridir. Bu modelde Zeus ve Buda; rasyonalizm ve Hint mistisizmi bir araya gelmiştir. İskenderiye büyük kültürlerin buluşma noktasıdır (Okuyucu, 2010: 16).” Okuyucu, Tanpınar’ın Osmanlı’yı sentez bir yapı olarak gördüğünü düşünmektedir: “Tanpınar’da II. Yezid’e atfedilen: “Ben; Mervan’la Hüsrev’in oğluyum, dedem Bizans kayseridir. Türk hakanı atamızdır.” sözlerini yeni yeni teşekküle başlayan bu renkli medeniyetin programı gibi görür (Okuyucu, 2010: 17).”

Sonuç olarak bütün oluşumların temelinde zihniyet gerçeği vardır. Zihniyet kültüre nazaran daha içte olan, asıl olan, öz olandır. Kültürler zihniyetlere göre hayat bulmaktadırlar. Hayat bulan bu kültürler kendine has bir karakter taşımakta ve özgülükleri ile beraber başka kültürlerle belli ortak prensipler içerisinde bir araya gelerek medeniyeti oluşturmaktadırlar. (Kafesoğlu, 2009: 16) Medeniyet bu hâli ile bir dış kabuk ve kuşatıcı değerdir. Bu iç ve dış ilişki bağlamında medeniyetlerin sınıflandırılması toplumların içe ait olan zihniyetlerine göre yapılmaktadır. Zihniyet bir hayat üslûbudur ve medeniyetler hayat üslûbunun somut göstergeleridir. Rothacker’a göre algı bakış açısına yani zihniyete göre bir şekil kazanmaktadır: “İnsan dâimâ etrafındaki şeyler arasından, sadece herhangi bir mânâda kendisini ilgilendiren, alâkasını uyandıran, canlı bir şekilde bağlı olduğu şeyleri görür. Bu hayat bağının, bu ilginin olmadığı yerde insan hiçbir şey görmez. Fakat görülen şey

dâimâ görenin varlığıyla, özelliğiyle, karakteriyle, yetişmesiyle, ilgileriyle sıkı ve kanûnî bir correlation bulunur (Kaplan, 2004: 89-90).” Klâsik şiirin karakteristik özellikleri, içinde vücûd bulduğu Türk-İslâm medeniyetinin karakteri ile ilişki taşımaktadır. Bu bağlamda medeniyetin mahsulü olan sanat eserinin anlaşılması en temelde zihniyetin anlaşılması ile mümkündür. Klâsik şiir hayatı belli bir algı ile görmektedir.