• Sonuç bulunamadı

3. Mesnevi Çözümleme Yöntemi

3.2. XVII. Yüzyıl Mesnevi Edebiyatının Genel Görünümü

XVII. yüzyılla beraber Osmanlı’nın ve Osmanlı sahası mesnevi edebiyatının yeni bir döneme girdiği görülmektedir. XVII. yüzyıl mesnevi edebiyatında çoğunlukla eğiticiliği ön planda tutan dinî, ahlâkî, tasavvufî mesneviler kaleme alınmıştır. Toplumsal sıkıntıların yoğun yaşandığı bir asır olması sebebi ile dinî, tasavvufî ve ahlâkî konulu mesnevilere ağırlık verildiği söylenilebilir. Mevlid, hilye, kırk hadîs çevirileri, mi’râciyeler bu asırda kaleme alınan bu türden eserlerdir ve başarılı örnekler verilmiştir. (Mengi, 2000a: 1999; Kartal, 2013: 442)

Mesnevilerde alışılmış konuların yanı sıra yerli ve mahallî unsurlar ele alınmaya başlanmıştır. Toplum hayatı ve günlük yaşantıdan kesitlerin ve yöre tasvirlerinin yer aldığı mesneviler kaleme alınmıştır. Önceki asrın alegoriye dayanan mesnevi anlayışından farklı bir anlayışa yöneliş söz konusudur. Asrın mesnevi türleri olan şehr-engizler, sur-nâmeler, ta’rifatlar ve hasbi-hâllerde mahallî çizgiler görülmektedir. Sadece konu olarak değil dil ve anlatım, seçilen tipler, tasvirler vb. mahallî özelliği tüm yönüyle yansıtmaktadır. Gerek dîvânlarda ve gerekse de müstakil olarak birçok sâki-nâme kalame alınmıştır. (Mengi, 2000a: 1999; Banarlı, 2001: 673; Kartal, 2013: 442).

Bu yüzyılda mesnevi edebiyatında önemli gelişmeler görülmektedir. Klâsik Türk edebiyatının klâsik bir görünüm kazanması sonrasında mesnevi edebiyatı sahasında güçlü isimler yetişmiştir ve mesnevi şairleri İran etkisinden kurtularak kendilerini İranlı meslektaşlarından üstün görmeye başlamıştır (Mengi, 2000a: 1999; Banarlı, 2001: 673) Banarlı’ya göre Nâbî ve Atâyî, bu asır mesnevi edebiyatının en güçlü isimleridir: “Bu asrın ikinci yarısında bir tefekkür edebiyatı çığırı açan Nâbî, yâhud mesnevî edebiyatına yeni mevzularla iltihak eden Nev’î-zâde Atâyî, XVII. asrın zirvelerinde bulunan isimlerdir (Banarlı, 2001: 651).” Hamse sahibi şairlerin bulunması mesnevi edebiyatının büyük bir gelişme gösterdiğini açıkça doğrulamaktadır. İsen, şairin hamse sahibi olmasını büyük bir başarı olarak değerlendirmektedir: “Eskiler, dîvân sahibi olmayı ev yapmaya, mesnevi yazmayı ise şehir kurmaya benzetmişlerdir. Bir şair için varılabilecek son hedef ise, beş mesnevi yazarak hamse sahibi olmaktı. Bu hedefe ulaşabilenlerin sayısı ise birkaç şairle sınırlı kalmıştır ( İsen vd., 2009: 21).”

Bu asır mesnevi edebiyatının en dikkate değer taraflarından biri yaşanan çağın pek çok boyutuyla edebiyat ortamına taşınmasıdır. XVII. yüzyılın bir dönüm noktası olduğu, çok cepheli değişikliklere yol açtığı görülmektedir. Bilkan’a göre bu çağ gerek edebiyat açısından gerekse de siyâsî ve kültürel tarih açısından özel bir yere sahiptir: “Bu dönemdeki bazı tarihî vak’alar, devletin geleceğini belirlemiş ve sosyo-kültürel değişmeler de yeni bir anlayışın ve dünya görüşünün yayılmasına zemin hazırlamıştır (Bilkan, 2002: 104).” Dönem içinde hayat bulan mesneviler ise çağın izdüşümü gibidir. Mesnevi edebiyatı konularında Osmanlı İmparatorluğu’nun tekâmül ya da inkırazlarına bağlı olarak çeşitlenme görülmektedir. Okuyucu’ya göre seçilen konular ile yüzyılın kimliği arasında paralellikler bulunmaktadır: “Tercih edilen konuların yüzyıllara göre dağılımı gözden geçirildiğinde XV. yüzyıla kadar daha çok din, tasavvuf, ahlâk ve hamâsetin hâkim olduğu görülmektedir. XVI. yüzyıldan itibaren öğretici konular ikinci plana düşmüş, aşk ve estetik öne çıkmıştır. XVII. yüzyıldan sonra ise mahallî konular hissedilir derecede artmıştır (Okuyucu, 2010:173).” Aşk konusunun bir önceki yüzyıl kadar popüler olmamasında Osmanlı’nın siyâsî, sosyal ve ekonomik problemlerinin bir sebep teşkil ettiği söylenebilir. Mesnevi edebiyatında eğitici olma sanatsal kaygının önüne geçmiştir. Bu dönemdeki aşk içerikli mesneviler gerek sayı gerekse de nitelik bakımından önceki asrın gölgesinde kalmıştır. (Kartal, 2013: 442) Mesneviler üzerine toplu bir değerlendirme yapan Kartal, bu çağ mesnevilerini konularına göre sınıflandırarak sayısal veriler ortaya koymuştur. Bu sınıflandırmaya göre mesnevi tarzında yazılmış irili ufaklı toplam 150 mesnevi mevcuttur. Bu dönemde yazılan mesnevilerden 60’ı dinî, ahlâkî, tasavvufî; 16’sı aşk konulu; 6’sı tarihî, destanî, menkıbevî, 1’i sûr-nâme; 4’ü sergüzeşt-nâme, hasbi-hâl; 14’ü sâkî-nâme; 6’sı şehr-engîz, 1’i insanın fizikî yapısıyla ahlâkî yönü arasında ilişki kuran bir mesnevi; 1’i şâir tezkiresi, 7’si diğer mesneviler; 10’u asrın dikkat çeken mesnevî şâirleri Nev’i-zâde Atâyî ve Sâbit’in mesnevileri; 11’i manzum sözlüklerdir. (Kartal, 2013: 443)

Devlet yönetiminde rüşvetin, adam kayırmanın, yolsuzluğun kendini göstermeye başladığı dönem içinde mesnevilerde yer alan çeşitli uyarılar dikkate değer niteliktedir. Uzun yıllar birçok yerde çeşitli görevlerde bulunan Atâyî, tespit ettiği toplumsal olguları nefhâlarda ve hikâyelerde dile getirmektedir. Kortantamer, onu bu açıdan realist ve naturalist yazarlara benzetmektedir: “Atâyî, âdeta bir realist,

hatta naturalist yazar tavrıyla, çağında ve çevresinde yaşanan olayların kahramanlarını almakta, onları bir sanatçı olarak işleyip eserlerinde çeşitli tipler olarak başarılı çizgilerle ve sık sık ilgi çekici olaylar içerisinde okuyucusuna sunmaktadır (Kortantamer, 150; Kuzubaş, 2005: 31).” Atâyî’nin yerli konulara yönelmesinde yaşadığı çağın payı büyüktür. Çağın olumsuzlukları şairi sanatlı bir söyleyiş yerine, toplum hayatında gözlemlediği bozulan ya da yaşatılan ahlâkî değerleri, törpülenen insanî ve toplumsal kıymetleri anlatmağa sevk etmiş ve böylelikle şair çağının insanını eğitmek ve bilgilendirmek amacını gütmüştür. Bütün bunlar onun klâsik mesnevi konularından sıyrılarak çoğu kez klâsik edebiyatın genel sanat anlayışı içerisinde hoş görülmeyecek konulara kadar girmesine sebep olmuş ve sanatkâr toplum hayatını tüm renkliliği ile gözler önüne sermiştir. (Kuzubaş, 2005: 31, 32)

Nâbî, bu asır mesnevi edebiyatının önde gelen simalarındandır. Özellikle tefekküre yönelen tarzıyla dikkat çekmektedir. “Hayriyye” bu hususta devrine ışık tutan önemli bir eserdir. Mengi’ye göre bütün bir Osmanlı toplumunu bu eserde görebilmek mümkündür: “Eser kuru bir pend-nâme olmayıp o dönem Osmanlı toplum yapısını gözler önüne seren bir manzum eserdir. Hayriyye’de o dönem Osmanlı toplumunun, bozuk ve çürük yanları, kötü ve ahlâksız tipleri espirili bir dille anlatılır. Zamanın müflis devlet adamları, rüşvet yiyen kadıları, âlim geçinen câhil ulemâsı başarıyla canlandırılır ve davranışları ustalıkla kınanır (Mengi, 2000a: 203).” “Hayriyye” de çağın özellikleri sürekli olarak kendini göstermektedir. Eserde çağın tarihî ve sosyolojik manzarası dikkat çekecek bir yoğunluktadır.

Çözülüş asrında şekil bulan Osmanlı sahası mesnevi edebiyatı önceki asır mesnevi edebiyatı örnekleri ile benzerlik göstermekte midir, yoksa yüzyılın kendi kimliğine ait yansımaları mı içermektedir? Çözülüş asrında devletin, çağ insanının ve şairin hayata bakışı nasıldır? Bir çağı anlamada sadık ve özünü muhafaza eden unsurlar sanat ürünleri ise çözülme devri Osmanlısının edebî ürünlerinden mesnevilerde ne anlatılmaktadır? Bu ve benzeri sorular çağın mesnevi edebiyatına dikkatleri çekmektedir. XVII. yüzyıl mesnevi edebiyatının çağ ve edebî eser ilişkisi bağlamında birçok zihniyet unsuru ile dolu olduğu görülmektedir.

3.3. Zihniyet ve Temelleri