• Sonuç bulunamadı

ZÜRAFA FANTAZİSİNİN AÇIKLANIMI

Zürafa fantazisinin açıklamasını Hans'ın babası aynı gün yapmıştı:

"Büyük zürafa benim. Veya büyük penis (uzun boyun) benim. Buruşuk zürafaysa, eşim. Onun cinsel organı. İşte Hans'a uyguladığımız cinsel açıklamanın sonucu.

"Zürafa, Schönbrunn gezintisinin anısı. Yatağının üstünde bir zürafa ve bir fil asılı zaten."

"Bütün bunlar, son günlerde her sabah tekrarlanan sahnenin tekrarlanması: Hans sabahleyin erkenden yanımıza geliyor.

Eşim onu birkaç dakika yatağına almadan edemiyor. Sonra ben başlıyorum. Onu yatağına almaması gerektiği yolunda uyarıyorum. ('Buruşuğu elinden aldığımdan, büyük zürafa ağladı.') Şöyle bir cevap veriyor eşim. Birkaç dakikanın önemli olmadığını söylüyor, biraz gücenik. Hans bir süre annesinin yatağında kalıyor. ('Büyük zürafa ağlamayı bıraktı.

Ben de buruşuk zürafanın üstüne oturdum.')"

"Zürafa yaşamına aktarılmış bu evlilik sahnesinin çözümü şu olabilir: Gece annesini, onun okşamalarını ve cinsel organını özlüyor. Yatak odamıza o yüzden geliyor. At korkusunun devamı..."

"Hans'ın babasının bu etkin yorumuna sadece şunu ekleyeceğim:

"Üstüne binmek", "Hans'ın mülkiyetine almak isteğini anlatır büyük bir olasılıkla. Bütün hepsi meydan okuma fantazisidir. Babanın direncini yenmenin yarattığı tatmin duygusuna bağlanmıştır; "istediğin kadar bağır. Annem yine de yatağına alacak beni. Annem benim işte."

Fantazinin ardından, babanın tahmin ettiği durum şöyle yorumlanabilir: Hans, kendi çiş aygıtını babasınınkiyle oranlayınca, annesinin onu sevmeyeceğinden korkmaktadır.

Baba, yorumunu ertesi gün şöyle açıklığa kavuşturmaktadır:

29 Mart Pazar. Hans ile Lainz'e gidiyorum. Eşimle kapıda vedalaşırken şöyle dedim:

"Allahaısmarladık büyük zürafa."

Hans, "Neden zürafa, diyorsun!"

"Anne büyük zürafa da ondan. Hanna da buruşuk zürafa.

Tamam mı?" Yolda zürafa faztazisini ona açıklayınca, "Evet"

diyor.

Benim büyük zürafa olduğumu, zürafanın uzun boynunun ona çiş aygıtını anımsattığını açıklıyorum: "Annemin de zürafa gibi boynu var. Beyaz boynunu yıkarken gördüm,"

(18) diyor.

30 Mart Pazartesi. Hans erkenden gelip şöyle dedi:

"İki şey düşündüm. Birincisi, seninle Schönbrunn'a gitmiştik. Koyunların bulunduğu yere. Onları çeviren iplerin altından içeri kaymıştık. Sonra kapıdaki bekçiye söylüyoruz bunu. O da bizi tutukluyor. İkinci neydi unuttum."

Gerçekten pazar günü koyunları görmek istemiştik. Giriş bir iple kapatılmıştı. İçeri giremedik. Hans çok

şaşırdı bu işe. Koskoca bir alanın, bir iple kapatılmasını aklı almıyordu. Ben, dürüst kişilerin, ipin altından geçmeyeceğini söyledim. O bunun çok kolay olduğunu söyledi. Geçerse karşılaşacağı olayı anlattım:

"Bekçi gelir seni o zaman götürür."

Bir kez de giriş kapısındaki bekçinin, kötü çocukları tutukladığını söylemiştim. Aynı gün sizi ziyaret etmiştik.

Dönüşte, yasaklanan bir şeyi yapma isteği gösterdi.

"Baba ne düşündüm biliyor musun? Trene binmiştik. Bir cam kırmıştık. Kontrolör bizi yakalamış." Zürafa fantazisinin tam anlamıyla sürmesi. Annesini mülkiyetine almasının yasaklandığını seziyor. Yasak sevi engeline çatıyor. Onu kendi içinde yasaklanmış sayıyor. Düşündüğü yasak işlerde, babası kendisiyle birlikte, tutuklanıyor veya yakalanıyor.

Baba ona göre, yasaklanan işi annesiyle birlikte yapıyor. Bu

işi fantazisinde, cam kırma veya kapalı bir yere girme eylemleriyle simgeliyor.

O gün öğleden sonra baba oğul muayenehaneme gelmişlerdi. Sevimli küçüğü zaten tanıyordum.

Kendine güvenen haliyle cana yakındı. Onu görmekten memnun oluyordum. Beni anımsayıp anımsamadığını bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey varsa, o da çocuğun, toplumun eksiksiz bir bireyi gibi davrandığıydı.

Muayene kısa sürdü. Baba, bütün açıklamalara karşın, çocuktaki kaygının azalmadığını belirterek söze başladı.

Sonra, çocuğun korku belirtisi gösterdiği, anlarla, annesine karşı gösterdiği şefkatli özlemler arasındaki ilişkilerin pek fazla olmadığı sonucuna vardık.

Çocuğa özellikle sıkıntı veren kimi ayrıntıları da o sırada öğrendim. Onlar, atların gözlerinin önünde olan şeyler ve ağızlarının çevresindeki siyah gibi şeylerdi ve bizim Hans üzerine bildiklerimizle henüz açıklanmıyordu.

Fakat, baba oğul karşımda otururlarken, Hans'ın korkutucu at öyküsünü dinlerken, babanın dikkatinden kaçmış başka bir açıklama geldi aklıma. Atların gözlük takıp takmadıklarını şaka yollu sordum Hans'a. Hayır, dedi. Babasının gözlük takıp takmadığını sordum. Onu da, gerçeğe karşın aynı biçimde cevapladı. Ağız çevresindeki siyahlıkla bıyığı amaçlayıp amaçlamadığını öğrenmek istedim. Böylece, babasından korktuğunu anlatmak istedim. Anneyi seviyordu çünkü. Ama bu doğru değildi. (Yani o inancının doğru olmadığını çocuğa anlatmaya çalıştım.) Babası onu seviyordu. Babasına her şeyi itiraf edebilirdi.

Daha o dünyaya gelmeden çok önce, onun dünyaya geleceğini ve annesini seveceğini bildiğimi ekledim

sözlerime. Dünyaya gelecek olanın babasından korkacağını da biliyordum. Bunu babasına da söylemiştim.

O sırada baba sözümü keserek Hans'a sordu:

"Neden sana kızdığımı düşünüyorsun? Sâna hiç bağırdım mı? Seni hiç dövdüm mü?"

"Beni dövdün," diye düzeltti Hans.

"Doğru değil, bu. Ne zaman?"

"Bu sabah."

Baba o zaman hatırladı. Sabahleyin Hans, karısına bir kafa atmış, o da tepkiyle bir tokat patlatmıştı. Babanın, bu olayı nevroza bağlamlı olarak ele almaması dikkate değerdi. Fakat şimdi o, her şeyi, çocuğunu kendisine düşmanca cezalandırılma eğilimi duymasının belirtisi olarak yorumlayabiliyordu (19).

Eve dönerken Hans babasına sormuştu:

"Profesör Tanrı Baba'yla mı konuşuyor da her şeyi önceden biliyor?"

Bir çocuğun ağzından çıkan bu sözlerden onur duyacaktım, eğer onu şaka yollu övünmelerimle, ben yaratmamış olsaydım.

Bu muayeneden sonra, çocuğun durumundaki değişmeler, her gün rapor halinde gelmeye başladı. Çocuğun, benim bildirimle, bir çırpıda kaygısından kurtulması beklenemezdi.

Ancak, onun hiç bilinçsel (bilinç altı) üretimlerini gün ışığına çıkarmak ve fobisini aydınlatmak, mümkün olmuştu böylece.

O zamandan başlayarak Hans, babasına daha önce bildirdiğim bir program uygulamaya başlandı.

İlk esaslı iyileşme 2 Nisanda başladı. O zamana kadar uzun süre kapı önünde kalamaz, bir at gördü mü hemen içeri kaçardı. Bugün bir saat kapı önünde kaldı. Gelip geçen arabaları korkmadan seyretti. Kapımızın önünden sık sık araba geçer. Arada Hans, arabaları görüp içeri kaçıyor, sonra yine kapı önüne çıkıyordu. Birden karar değiştirir gibi. Bir kaygı artığı kaldı geride. Açıklama olayından beri ortaya çıkan gelişme gözle görülecek kadar belirgin değil.

Akşam Hans şöyle söyledi:

"Madem kapı önüne çıkabiliyoruz. Kent Parkına da gidebiliriz."

3 Nisan sabahı yatağıma geldi. Son günlerde pek gelmiyordu. Bu davranışından da adeta övünç duymaktaydı.

"Neden bugün geldin?" diye sordum.

"Korkmazsam gelmem," diye cevapladı.

"Korktuğun için mi geldin?"

"Seninle değilken korkuyorum. Yatakta seninle olmazsam korkuyorum. Artık korkmadığını zaman gelmem."

"O halde beni seviyorsun. Sabah yatağında korkuyorsun.

Onun için bana geliyorsun."

"Tamam. Neden bana 'anneni seviyorsun da ondan korkuyorsun' dedin? Halbuki ben seni seviyorum." Küçük apaçık konuşuyor burada. Düşünülüp taşınılmış bir açıklık bu.

Hans, babasına karşı sevgiyle, annesine rakip olmasından doğan düşmanlık duygusunun kendi içinde çatıştığını anlatıyor. Kaygıya dönüşen bu güç gösterisinde dikkati çekilmediği için babasını kınıyor.

Baba onu tam olarak anlayamıyor. Çünkü yukarki konuşma sırasında, küçüğün kendisine düşman olduğu kanısına varıyor.

(Muayenehanemde ileri sürmüştüm onu.) Aşağıki bildiri, çocuktan çok, babanın aydınlatılması konusunda önemli. Onu hiç değiştirmeksizin aktarıyorum:

Bu karşı duruşunu hemen anlayamadım ne yazık ki. Hans annesini sevdiğinden benim ondan uzaklaşmamı isteyecek, babanın yerine geçecektir. Bu bastırılmış düşmanca istek, baba üzerine kaygıya dönüşüyor. Sabahleyin gelip benim annesinden uzaklaşmış olup olmadığıma bakıyor. Bunu o anda anlayamadım ve, "Yalnızken beni merak ediyorsun ve bana geliyorsun değil mi yavrum?" dedim.

"Sen yokken, eve gelmeyeceğinden korkuyorum."

"Sana hiç eve gelmeyeceğimi söyledim mi?"

"Sen değil. Ama annem söyledi. Annem, gidip bir daha eve dönmeyeceğini söyledi."

Bir gün yaramazlık yaptığında annesi böyle söylemiş.

"Yaramazlık ettiğin için mi öyle dedi sana?"

"Öyle."

"Yaramazlık ettiğin için evden gideceğimi düşünüp bana geliyorsun demek."

Kahvaltı masasından kalkarken, "Dört nala gitme baba"

dedi.

"Kaçma" yerine "Dört nala gitme" sözünü kullanıyordu.

"Ha anladım. Atın senden dört nala kaçtığını sanıyorsun,"

dedim. Güldü.