• Sonuç bulunamadı

Hans'ın bu kaygısının iki katlı olduğunu bilmekteyiz:

a. Babadan korku.

b. Baba için kaygılanma.

Birincisi babaya düşmanlıktan, ikincisi sevecenliğin düşmanlıkla çatışmasından doğuyor. Sevecenlik, tepki yoluyla burada abartılmıştır.

Baba bildirisini sürdürüyor:

Kuşkusuz, bu kapı önüne çıkış önemli bir evrenin başlangıcı. Ama evden uzaklaşmıyor. İlk kaygı nöbetinde yolun yarısından geri dönüyor. Bütün bunlar, ana babayı evde bulamama korkusundan doğuyor. Anneye olan sevgisi nedeniyle eve bağlanıyor. Benim evden uzaklaşmamdan korkuyor. Bana karşı düşmanca istekler duymasının sonucu.

Çünkü ben gidersem, o baba olacak.

Yazın sürekli olarak, mesleğim gereği Gmunden'den Viyana'ya gittim. O sırada baba oydu. At korkusunun Gmunden'deki deneyimlere bağlı bulunduğunu anımsıyorum.

Lizzi'nin bavulunu bir atın istasyona götürmesi olayına bağlayabiliriz. Benim de istasyona birlikte gitmem, onun evde annesiyle yalnız kalması yolundaki itilmiş istek ('at uzaklaşmalı'), sonradan atın uzaklaşmasından kaygı duymaya dönüşüyor. Hans'ı, evimizin karşısındaki gümrük binasından, bir at arabasının uzaklaşması, atların o anda harekete geçmesi kadar hiçbir şey kaygıya düşürmüyor.

Bu yeni evre (babaya karşı, düşmanca eğilimleri) onun annesini sevmesine kızmadığımı öğenmesinden sonra ortaya çıkabildi ancak.

Öğleden sonra Hans'la kapı önüne çıkıyoruz. Kapı dışına çıkıp orada kalabiliyor. Arabalar geçerken de kalabiliyor

orada. Kimi arabalar gelirken hole kaçıyor.

Sonra bana şöyle bir açıklama yaptı: "Her beyaz at ısırmaz."

Yani çözümlemeyle, sadece kimi beyaz atlar, ısırmayan türden, yani 'baba' olarak kabul ediliyor. Öbür beyaz atlarsa ısırıyor.

Evimizin önündeki durum şöyle:

Karşımızda Yiyecek Maddeleri Vergi Dairesi var. Vergi Binasının önündeki yüksek eğimden (rampa) arabalar gelip sandıkları yüklüyorlar. Dairenin avlusunu, caddeden, bir parmaklık ayırmış. Evimizin tam karşısındaysa, Vergi Dairesi avlusuna giriş kapısı yer alıyor. (Şekle bkz.)"

"Hans'ın özellikle, arabalar, vergi dairesinin avlusuna girerken korktuğunu fark ettim birkaç günden beri. Avluya girerken, kıvrılmak zorunda arabalar (Şekilde gösterilmiştir).

Hans, "Arabalar kıvrılırken atların düşeceğinden korkuyorum," dedi.

"Niye korkuyorsun Hans?"

"Araba köşeyi dönünce atların düşeceğinden korkuyorum.".

A. Yükleme rampası yanında duran araba birden harekete geçince de korkuyor.

B. Küçük atlardan çok büyük yük atlarından, küçük gezinti atlarından çok iri yarı köy atlarından korkuyor.

C. Arabanın, hızla geçmesi durumunda, yavaşça geçmesi durumunda olduğundan daha çok korkuyor. Bu ayrımlar, daha yeni çıktı ortaya.

Çözümleme sonucu, sadece hastanın değil, aynı zamanda, fobinin cesaretlendiğini ve kendini gösterebildiğini söylemek isterim.

5 Nisanda Hans gene yatak odasına geldi. Yatağına geri gönderildi. "Erkenden odamıza gelirsen at kaygısı düzelmez."

Karşı koydu o anda.

"Geleceğim işte. Korktukça geleceğim." Annesini ziyaretten kendisini bir türlü alamıyor.

Kahvaltıdan sonra aşağı indik. Hans sevinçli. Kapı önünde kalmaktansa, arkadaşlarının oyununu seyretiği karşıki avluya geçmeyi planlıyor.

Avluya giderse (memnun) kalacağımı belirttim. Fırsattan yararlanarak da sordum: "Arabalar hızlı gidince niye korkuyorsun? (C durumu.)

"Kendimi arabada sanıyorum. Araba hızlı kalkınca beni, düzlüğe (yükleme rampası) fırlatacakmış

gibime geliyor."

"Arabalar durunca korkmuyorsun? Niye?"

"Araba dururken, ona binip düzlüğe atlayabilirim."

Hans, arabaların üstünden yükleme rampasına geçmeyi planlıyor. Tam o sırada, arabanın kalkıp, kendisini düşürmesinden kaygılanıyor. (Şekle bkz.)

"Arabayla gidince, eve gelememekten mi korkuyorsun?"

"Arabayla veya binek atıyla gelebilirim anneme. Arabacıya evin numarasını da söylerim."

"Öyleyse neden korkuyorsun?"

"Bilmem. Belki Profesör cevap verir. Bilir mi dersin?"

"Neden malların arabaya yüklendiği o düzlüğe çıkmak istiyorsun?"

"Hiç çıkmadım da onun için. Çok isterim oraya çıkmak.

Niye çıkmak istiyorum biliyor musun? Yük yüklemek, boşaltmak, sandıkların üstüne tırmanmak istiyorum da ondan.

Tırmanmayı kimden öğrendim biliyor musun? Çocuklardan.

Onlar tırmanıyorlar. Ben de öyle yapmak istiyorum."

İsteği yerine gelmedi. Kapı önüne çıkmayı göze aldığında, avluya sadece birkaç adım uzaklıktaki bu yerde, içten gelen büyük direnmeyle karşılaştı. Çünkü avluya sürekli olarak arabalar girip çıkıyordu. Hans'ın, bu yüklü arabalarda oynamayı tasarladığı oyunun, simgesel değiştirici bir ilişkiyle o isteğin henüz açıklanmamış başka bir isteğe dönüşmesi gerektiğini profesör biliyor. Beceri istese bile, somutlaştınlabilir o istek yine de.

Öğleden sonra, Hans'la kapı önüne çıkıp geri döndük.

Hans'a dönerek: "En çok hangi attan korkuyorsun?" dedim.

"Hepsinden."

"Doğru değil bu."

"En çok, ağzında bir şey olandan."

"Ne olandan örneğin. Demir olandan mı?"

"Hayır. Şöyle siyah olandan." (Eliyle ağzını örtüyor.) 'Yani bıyığı olandan mı?"

Hans gülerek, "Yok canım" diye cevaplıyor.

"Hepsinde var mı o siyah şey?"

"Bir bölümünde var."

"Peki neymiş o?"

"Şöyle siyah bir şey."

Sanıyorum Hans, geniş burunsalık kayışını kastediyor.

(Şekle bkz.)

"Mobilya taşıyan arabalardan da korkuyorum çok."

"Neden?"

"Mobilya taşıyan at, mobilya ağır olduğu için düşecek sanıyorum."

"Küçük arabalardan korkmuyorsun öyleyse."

"Küçük arabalardan korkmuyorum. Posta arabasından korkmuyorum. Ama omnibus (yolcu taşıyan atlı araba) geldiğinde çok korkuyorum."

"Niye? Omnibüs çok büyük olduğundan mı?"

"Yok. Omnibüs atı bir kez yere düştüğünden."

"Ne zaman?"

"Bir zamanlar. Enayiliğime rağmen, annemle yelek almaya gittiğimizde olmuştu."

Annesi sonradan olayı doğruladı.

"At düşünce aklına ne geldi?"

"Her zaman böyle olacak. Bütün Omnibüs atları düşecekler."

"Her omnibüs atı düşer mi?"

"Evet. Mobilya arabalarının atları da. Ama onlar öyle sık düşmüyor."

"O zaman 'enayiliğin' üstünde miydi? (Hans'ın, fobisine 'enayilik' adını verdiğini biliyoruz.)"

"Yooo. İlk kez, omnibüs atı düştüğünde geldi enayilik üstüme. Sahiden. Onu görünce, enayiliğe kapıldım."

"Enayilik, kendini bir atın ısıracağını sanmandı. Şimdiyse, bir atın düşmesinden korktuğunu söylüyorsun."

"Düşmesinden ve ısırmasından." (20)

"Niye bu kadar dehşete kapıldın?"

"Çünkü at düşünce yere sırt üstü yatıp ellerini ayaklarını havada sallamaya başladı. İşte bunun için korktum."

"O gün annenle nereye gitmiştiniz?"

"Önce paten alanına, sonra bir kahveye, sonra yelek almaya va tatlıcıya. Akşamüstü eve döndük. Kent Parkı'ndan geçtik."

Bütün bunları eşim doğruladı. Bu olayın ardından kaygı belirtileri ortaya çıkmış.

"At düşünce öldü mü?"

"Evet."

"Nereden biliyorsun?"

"Gördüm, (Bunu söylerken gülüyor). Hayır hayır, ölmemişti."

"Sen belki öldüğünü sandın."

"Hayır, kesinlikle değil. Şaka söyledim. (Ama öldü derken ciddiydi.)"

Yorulduğu için, konuşmayı burada kestim. Önce, omnibüs atlarından, sonra bütün atlardan ve en sonra da eşya, mobilya taşıyan atlardan ürktüğünü söylemişti.

Lainz'e dönerken de aramızda şöyle bir konuşma geçmişti:

"Omnibüs atı nasıl düşmüştü? Ne renkti? Beyaz mı, kırmızı mı, kahverengi mi, gri mi?"

"Siyahtı. İki at da siyahtı."

"Büyük müydü, küçük müydü?"

"Büyüktü."

"Zayıf mıydı, besili miydi?"

"Besiliydi; koskocamandı."

"At düşünce, babanı düşündün mü?"

"Belki. Olabilir. Mümkün."

Babanın araştırması, kimi noktalarda başarısız. Ama, yeni nesnelerine göre adlandırabileceğimiz böyle bir fobiyi yakından tanıma yolunda da yararları dokunabilir. Böylece, fobinin ne kadar yaygın olduğunu öğreniyoruz. Atlara, arabalara, atların düşmesine, ısırmasına, belli yapıdaki atlara, yüklü arabalara uzanıyor.

Bütün bu özelliklerden, kaygının, atlardan doğmadığını ama atlara yüklendiğini ve çeşitli abartmalarla elverişli at fobisi biçiminde saptandığını çıkarıyoruz.

Babanın araştırmasının temel sonucunu özellikle kabullenmek zorundayız. Fobinin nasıl, hangi olaydan doğduğunu gördük. İri, ağır bir atın düşüşü. Bu izlenimin yorumlarından en azından biri, babanın üzerinde durduğu yorumdur. Yani, Hans'ın, babasını da düşmüş görmek istemesi. Hatta ölü görmek istemesi.

Olayı anlatırken, çocuğun yüzünün aldığı ciddilik bu bilinç dışı anlama uzanır. Onun ardında başka anlam da var mıdır?

Atın yere düşüp debelenmesi ne anlama gelir?

ATIN YERDE DEBELENMESİ NE