• Sonuç bulunamadı

DIŞKISAL İŞLEVLERE BAĞLI ŞEHVET

1 Mayısta Hans yanıma gelerek şu soruyu sordu: "Biliyor musun? Profesöre yazacağım bir şey buldum." Konuşmasını sürdürdü:

"Sabahleyin, çocuklarımla tuvalete gitmiştim. Önce lumpf umu, sonra çişimi yaptım. Çocuklarım da bana bakıyorlardı.

Sonra onları da tuvalete oturttum. Onlar da çiş ve lumpf

yaptılar. Çocuklarımın popolarını sildim. Biliyor musun niye?

Çocuklarımı seviyorum da ondan."

Bu fantazinin itirafından sonra, Hans'ta dışkısal işlevlere bağlı şehveti yadsımak pek kolay değildir.

Öğleden sonra ilk kez Kent Parkı'na gitmekten kaygı duymadı. 1 Mayısta yollar arabayla dolu. Başarısından onur duyuyor. İkindi kahvaltısından sonra onunla yine parka gittik.

Yolda bir omnibüs arabasına rastlayınca:

"Bak leylek çantası arabası," dedi.

Sabahleyin, planladığımız gibi, yine Kent Parkı'na gittiğinde, hastalığı düzelmiş gibiydi.

2 Mayısta Hans sabahleyin yanıma gelerek:

"Hey, ne düşündüm biliyor musun?" diye söze başlıyor.

Önce ne söyleyeceğini unutuyor. Sonra epey direnmeyle anlatmaya koyuluyor:

"Muslukçu gelmiş. Bir kerpetenle popomu koparmış.

Başka bir popo ve çiş aygıtı vermiş bana. 'Bakayım popona,' dedi bana. Arkamı döndüm. Kopardı popomu. Ardından.

'Bakayım çiş aygıtına,' dedi."

Bu istek fantazisinin karakterini baba kavrıyor ve onun tek yorumundan hiçbir türlü kuşku duymuyor: Söze karıştım:

"Muslukçu sana daha büyük bir popo ve daha büyük bir çiş aygıtı vermiştir."

"Doğru söyledin." diyor Hans.

"Aynı babanınki gibi. Sen baba olmak istiyorsun çünkü."

"Evet. Böyle sakal da, böyle kıllar da istiyorum."

(Göğsümdeki kılları gösteriyor.)

Bir süre önce öykülediği fantazinin yorumunu düzeltebiliyorum artık. O zaman, bir muslukçunun, banyo küvetini boşalttığını ve karnını matkapla deldiğini söylüyordu. Şimdi, büyük banyo küvetinin 'popo', matkap veya tornavidanın, o zaman da belirttiğimiz gibi çiş aygıtı olduğu anlaşılıyor. (49) özdeş fantazilerdir onlar. Hans'ın büyük banyo küveti korkusuna yeni bir kapı açmaktadırlar.

Başka noktalarda ortadan kalkmış bir korkudur bu. Kocaman küvet için, poposunun bu denli küçük oluşunu hoş karşılamıyor.

Bir hafta sonra Hans'ın babası şu mektubu yazdı:

Sayın Profesör:

Hans'ın hastalık tarihini aşağıdaki biçimde tamamlamak istiyorum:

1. Yaptığım ilk cinsel açıklamalardan sonra, hastalıktaki düzelme, her halde size de aktarabildiğim

gibi, tam değildi. Hans gerçi dolaşmaya çıkabiliyordu.

Ancak, zorla ve büyük kaygıyla yapabiliyordu. Bir kez istasyon gümrük binasına kadar gitti. Evimizin görülebileceği bir uzaklıktaydı o. Daha öteye götüremedik.

2. Ahududu şerbeti ve tüfek. (Hans'ın kullandığı motiflerden Ç.N.) Ahududu şerbetini kabızken içiyordu.

Scheissen ve schiessen (büyük abdest etmek ve tüfekle vurmak) birbiri yerine kullandığı sözcüklerden.

3. Yatak odasını ayırdığımızda 4 yaşındaydı Hans.

4. Hastalığın bir kalıntısı var. Korku biçiminde değil de, normal soru itkisi biçiminde kendini gösteren bir kalıntı bu.

Çeşitli nesnelerin neden yapıldığı (tramvaylar,

makineler gibi nesneler), nesneleri kimin yaptığı soruları onlar.

Soruların çoğu için ilgi çekici olan, Hans'ın cevabı kendisi zaten vermiş gibi sorması. Sorduğunda, sadece pekiştirilmesini bekliyor.

Beni sorularıyla bir hayli yorduğu bir gün şöyle dedim:

"Senin her sorduğuna karşılık verebileceğimi mi sanıyorsun?"

"Hayır. Ama atları bildiğin için, bunu da bilirsin sanmıştım."

5. Hastalığından, geçmişteymiş gibi söz ediyor Hans hep.

'Hani bir zamanlar, enayiliğim üzerimdeyken' gibi.

6. Hans'ın kafasını zorlayan bir kalıntı, çocukların dünyaya gelmesinde babanın rolüne değgin. Anne çocuğu dünyaya getiriyor. Pekiyi baba ne yapıyor? Bu sorunu onun şu karşılığından da çıkarmak mümkün.

"Doğru değil. Aynı zamanda sana aitim ben." ('Sadece anneye ait değilim' demek istiyor. Bana nasıl ait olduğu açık değil. Anne ve babasının cinsel ilişkisini gözetlemiş olduğu yolundaki düşüncenize karşı bir kanıt çıkaramıyorum.)

7. Olayı açıklarken, kaygının şiddetine de eğilmeliydim belki.

Babanın mektubuna ben de birkaç şey eklemek isterim:

Hans'ın son fantazisiyle, iğdişlerime kompleksinden doğma kaygı yenilmiş oluyor. Acılı bir bekleyiş, mutlu bir bekleyişe dönüşüyor.

Doktor, muslukçu geliyor, onun penisini kesiyor. Ama sadece ona daha büyüğünü takmak için.

Öte yandan, küçük araştırmacımız, her bilginin sadece bir bilgi parçası olduğunu ve her bilgi aşamasında çözülmemiş bir tortu kaldığını erken çağda öğrenmiştir.

İKİNCİ BÖLÜM

YORUM

Henüz 5 yaşındaki çocuğun fobisinin gelişme ve çözümlenmesi üzerinde bu gözlemi üç noktada ele alacağım:

1. Önce, onun Cinsel Kuram Üzerine Üç Deneme'de ileri sürdüğüm düşünceleri ne ölçüde desteklediğini sınayacağım.

2. Onun, çok sık görülen bu hastalık biçimini açıklamakta ne denli yararlı olabileceğini saptayacağım.

3. Son olarak, bu gözlemin, çocukların cinsel yaşamının anlaşılmasında ve eğitim amaçlarımızın eleştirilmesinde ne

denli işe yarayacağını inceleyeceğim.

Çocukluktaki cinsel yaşam tablosunun, küçük Hans'ın gözlenmesinden de açığa çıktığı gibi, büyükler üzerinde yaptığım psikanaliz araştırmalarının tasviriyle uyuştuğunu sanırım. Ancak, bu uyuşmayı açıklamadan önce, bu psikanalize karşı çıkarılacak iki itirazı cevaplamak zorundayım.

İtirazlardan birincisi, küçük Hans'ın normal bir çocuk değil, nevroza eğilimli, sosyal bozuklukluğa uğramış biri olduğu ve varılan sonuçların sadece ona uygulanabileceği ve normal çocuklara uzanamayacağı yolundadır. Bu karşı duruşu, gözlemin değerini ortadan kaldırmayıp, sadece sınırladığından daha sonra ele alacağım.

İkinci ve daha güçlü karşı duruş, çocuğun, benim kuramsal görüşlerime kapılmış, benim ön yargılarımla işe girişmiş olan babası yönünden psikanalize tabi tutuluşunun, nesnel bir değere sahip olamayacağı görüşünü kapsar. Bir çocuk babasından çok kimsenin telkini altında kalmaz. Kendisiyle böylesine meşgul olan babanın etkisine bırakır kendini.

Babasının, kendisiyle meşgul oluşundan doğan teşekkür duygusuyla. (Karşı duruş böyle diyor. Ç.N.) Kanıt gücü taşımaz dolayısıyla, çocuğun açıklamaları. Onun bütün düşünceleri, fantazileri, fantazileri ve rüyaları, her türlü yola baş vurularak yöneltildiği yanda ortaya çıkacaktır. Bir kez daha belirtilmiş, onların tümü telkindir. Bu telkin çocukta büyükte olduğundan daha kolay açığa çıkabilmektedir.

Tuhaftır. 22 yıl önce, bilimsel tartışmalara girmeye başladığımda, eski nörolog ve psikiatristler kuşağının aynı tür saldırılarıyla karşılaşmıştım. Telkin ve telkin sonuçlarıyla ilgili saldırılarıyla yani. O zamandan beri çok değişti durum.

Hem de temelden. Liebeault, Bernheim ve onların haleflerinin ortaya çıkmış bir değişme değildir bu sadece. 'Telkin"

sözcüğüyle nasıl bir düşünce arttırımı sağlanabileceğinin bulunması da rol oynamıştır bunda.

Telkinin ne olduğunu kimse bilmiyor, bilmeye de çalışmıyor. Onun nereden doğduğu, nerede Kendini ortaya koyduğu da belli değil. Ket vurucu her ruhsal olaya "telkin"

denip çıkılıyor.

Çocuk anlatımlarının, keyfi ve güvenilmez olduğu yolundaki güncel görüşe katılmıyorum. Ruhsal alanda, keyfi diye bir şey yoktur. Çocuk anlatımlarının güvensizliği, onların fantazilerinin ağır basmasından ileri gelir. Büyüklerin anlatımlarının güvensizliğinin, onların ön yargılarından ileri gelişi gibi. Yoksa çocuk, bir neden yokken yalan söylemez.

Genel olarak, büyüklerden daha çok eğilimlidir doğruluk sevgisine.

Küçük Hans'ımızın sözlerini bir çırpıda reddedersek, ağır bir haksızlık etmiş oluruz. Onun nerede bir direnmenin baskısı altında yalan söylediği veya bazı şeyleri sakladığı, nerede kararsız kalıp sözü babasına bıraktığı onun sözlerinin hesaba katılmayacağı yerdir burası; nerede baskılardan kurtulup bir çağlayan gibi iç dünyasını, o zamana kadar, sadece kendisinin bildiği şeyleri açığa vurduğu açıkça ayırtedilebilir. Büyüklerin anlatımlarının daha büyük bir güvenlik taşıdığı söylenemez.

Hiçbir psikanaliz tasvirinin, onu uygularken alınan izlenimleri aktaramayışı, psikanaliz konusunda inandırılmanın, okumakla değil, yaşamakla olanaklı bulunabilmesi de üzücüdür. Ama bu eksiklik, yetişkinlerin psikanalizi için de aynı ölçüde söz konusudur.

Küçük Hans'ı, anne ve babası, neşeli ve açık sözlü bir çocuk sayıyorlar. Bu özellikler ona eğitimden gelmiş olabilir.

Anne ve baba, alışılagelen eğitim günahını işlemekten kaçınmışlardır. Hans, araştırmalarını, hoş bir masumluk içinde onlardan doğan kargaşalardan habersiz olarak sürdürdüğü zaman, kendini hiç çekinmeden açığa koymaktadır.

Hastalık ve psikanaliz sırasında, Hans'ın söyledikleriyle düşündükleri arasında tutarsızlıklar baş göstermiştir. Bu tutarsızlık, kısmen, hiçbilinçsel (bilinçaltı) gerçeklerin, egemen olunamayan baskısından, kısmen de çocuğun anne ve babasıyla ilişkilerinden doğan engellere dayanır. (Anne ve babasıyla ilişkileri, düşüncelerinin kapalı geçilmesine yol açıyor. Ç.N.)

Bu güçlüklerin de pek çok yetişkinin psikanalizinde rastlanandan daha büyük olmadığını söylersem taraflı davranmış olmam.

Psikanaliz sırasında Hans'a çok şey söylenmiş olmalıdır.

Hans'ın, kendi kendine söyleyemeyeceği çok şey. Çok düşünce, karşısına çıkarılmalıdır onun. Kendi kendine düşünemeyeceği çok şey. Dikkati, babanın bir şey ortaya çıkaracağını umduğu yöne yöneltilmelidir. Gerçi, psikanalizin gücünü azaltır bunlar. Ancak her psikanalizde böyle davranılır. Ayrıca, bir psikanaliz, bilimsel bir araştırma da değildir. Tedaviye dayanan bir iştir. Kendiliğinden bir şey kanıtlamaz. Yalnız, bazı şeyleri değiştirir. Her zaman doktor, hastaya, ondan gelmesi beklenen bilinçli tasavvurları verir. O tasavvurların yardımıyla hasta, hiç bilincini (bilinçaltı) tanır ve kavrar. Hem daha zengin, hem daha iddiasız bir biçimde.

Kimse kendini, bu yardım olmaksızın açığa vuramaz.