• Sonuç bulunamadı

"Doğum sabahı düşündüm. Ha baba. Buzağı dünyaya geldiğinde. Bay Relsenbichler de oradaydı." (40)

"Haberim yok. Öyle mi dersin?"

"Öyle derim... Hem baba, sen ağzı siyah atları görüyordun, değil mi?"

"Gmunden'de görüyordum."

"Orada, annemle yatardın sık sık." (41)

"Evet."

"Kendini baba mı sanıyordun o zaman?"

"Evet."

"Sonra babandan korkuyordun değil mi?"

"Sen de her şeyi biliyorsun. Benim bilmediğim."

"Fritzl düştüğünde, babanın da aynı öyle düşmesini istedin.

Koyunun sana tos vurması gibi, sen de babana tos vurdun.

Gmunden'deki cenaze törenini anımsıyor musun? (Hans'ın gördüğü ilk cenaze töreniydi. Sık sık anımsadığı bir tören.

Kuşkusuz gizleyici bir anımsama.)"

"Evet. Ne olacak?"

"Baba öldüğünde, ben baba olacağım diye düşünüyordun."

"Evet."

"Asıl hangi arabalardan korkuyorsun?"

"Hepsinden."

"Gezinti arabalarından, tek atlılardan korkmuyorum.

Omnibüslerle yük arabalarından, yüklü oldukları zaman korkuyorum. Tek at olunca, çok yüklü olunca korkuyorum.

İki atlı olunca, çok yüklü de olsa korkmuyorum."

"Omnibüs arabasından, içinde çok kişi olduğu için mi korkuyorsun?"

"Üstünde çok yük olduğu için."

"Hanna doğmadan da o kadar yüklüydü anne değil mi?"

"Anne, yine bir bebek gelirken yüklü olacak öyle. Yeni bir bebek onun içinde büyüyünce, içinde yeni bir bebek olunca."

"Öyle olmasını istiyor musun?"

"Evet."

"Annenin başka bir bebek getirmesini istemiyordun ya?"

"Öyle yüklenmesini istemiyordum. Annem dedi ki; 'anne istemeyince, Tanrı baba da istemez' dedi. Demek, annem, istemeyince bebek olmayacak. (Hans dün, annesinin karnında daha bebek olup olmadığını sormuştu. Yok demiştim ona.

'Tanrı baba istemezse, annenin de çocuğu olmaz.')

"Ama anne bana dedi ki" diye sürdürdü konuşmasını, 'ben istemezsem bebek olmaz içimde' dedi. Sen de diyorsun ki 'Tanrı baba istemezse olmaz.'

Hans'a durumun söylediğim gibi olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Görüşünü şöyle belirtti:

"Sen annemin yanındaydın. Daha iyisini bilirsin."

"Annesine yöneliyor. Aramızdaki çelişmeyi gidermek için.

Annesi işin kolayını buluyor 'ben istemezsem, Tanrı baba da istemez' diyor." (42)

"Galiba, annenin bir bebek getirmesini istiyorsun sen"

dedim.

"Yok yok. Ona bakamam."

"İstiyorsun ama."

"Eh istiyorumdur."

"Neden istiyorsun, biliyor musun? Baba olmak istiyorsun da ondan."

"Evet... Bu nasıl bir öykü?"

"Ne öyküsü?"

"Hani babaların çocuğu olmuyordu? E, ben baba olmak istiyormuşum. Bunu nasıl anlatacaksın?"

"Annenle evlenmek istiyorsun. Baba olmak istiyorsun.

Benim gibi büyümek, bıyıklı olmak istiyorsun. Annenin bir bebek getirmesini de istiyorsun."

"Baba. Ben evlenince, sadece bir çocuğum olacak.

İstediğim zaman. Annemle evlenince. Ben çocuk istemeyince, Tanrı baba da istemeyecek."

"Gerçekten annenle evlenmek istiyor musun?"

"Gerçekten."

Babanın rolü üzerine yeterli bilgiye sahip olamamak ve çocuk doğurma denetimindeki kuşku nedeniyle fantazideki mutluluğu nasıl sarsıldığı görülüyor. Aynı günün akşamı, yatağına yatırıdığımda Hans:

"Şimdi ne yapacağım biliyor musun?" dedi.

"Saat 10'a değin Grete'yle konuşacağım. Bak o da burada, yatağımda. Benim çocuklarım hep benim yatağımdadır. Nasıl buluyorsun bunu?"

"Hadi şimdi uyu, bunu yarın konuşuruz." Uykuya dalıyor.

Daha önceki belirtilerden de Hans'ın, Gmunden'den dönüşünden beri, hep 'çocukları'yla uğraştığı ve onlarla konuştuğu anlaşılıyor." (43)

26 Nisanda, neden hep çocuklarından söz ettiğini soruyorum.

Hans şöyle cevapladı:

"Niçin mi? Çocuk sahibi olmayı istediğim için. Yok istemiyorum. Çocuk sahibi olmayı istemiyorum." (44)

"Berta'nın, Olga'nın filan, senin çocukların olması gerektiğini düşündün mü?"

"Franzl'ın Fritzl'in, Paul'un, Lodi'nin olmasını düşündüm."

(Uydurma bir addı, Lodi. Onun en sevdiği, sık sık sözünü ettiği çocuktu.)

"Lodi kim? Gmunden'de mi oturuyor?"

"Hayır."

"Lodi diye biri var mı?"

"Var, tabii. Tanıyorum onu."

"Kim?"

"Oradaki çocuğum."

"Nasıl biri?"

"Kara gözlü, kara kaşlı. Mariedl'le kasabada (Gmunden) gezerken karşılaştım onunla."

İşin esasını öğrenmek için sıkıştırınca, Lodi'nin uydurma biri olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. (45)

"Onların annesi olduğunu mu düşündün?"

"Gerçekten anneydim."

"Çocuklar ne yapıyordu?"

"Kızlar ve erkekler yanımda uyuyorlardı."

"Her gün mü?"

"Evet."

"Onlarla konuşuyor muydun?"

"Onları yatağıma yatıramayınca, birkaçını divana uzatıyor, birkaçını çocuk arabasına yatırıyordum. Geri kalan olursa, onları da yere ve çantaya koyuyordum. Daha da kalırsa, onları da başka çantaya alıyordum."

"Demek, leyleklerin çocuklarının çantaları yerdeydi."

"Evet."

"Ne zaman çocukların oldu senin? Hanna dünyada mıydı?"

"Çoktan."

"Kimden oldu çocukların?"

"Kimden olacak? Benden."(46)

"O zaman çocukların herhangi birinden geldiğini biliniyordun ama."

"Onları leyleklerin getirdiğini sanmıştım." (Açıkça bu yalandı.)

"Dün Grete yatağındaydı senin. Ama sen de artık biliyorsun ki, bir erkek çocuğun çocukları olamaz."

"Evet ama, ben böyle düşünüyorum."

"Lodi adını nasıl buldun? Kız adına benzemiyor. Lotti olmasın?"

"Hayır, hayır. Lodi. Bilmiyorum. Ama güzel bir ad Lodi."

Ben, "Belki de 'şokolodi' demek istiyorsun" diyerek şakaya vurdum.

"Hayır Saffalodi(47) demek istiyorum... Sosisi çok sevdiğimden. İspanyol salamını da severim ya." "Saffalodi lumpf gibi görünüyor değil mi?"

"Doğru."

"Lumpf nasıl görünüyor?"

"Kara. Bak (kirpiklerimi ve sakalımı göstererek) işte bunlar gibi."

"Daha başka ne gibi? Saffalodi gibi yuvarlak değil mi?"

"Evet."

"Lâzımlığa oturup, lumpf ettiğinde çocuk doğurduğunu düşündün mü hiç?" Hans gülerek:

"Sokakta da, burada da düşündüm," dedi gülerek.

"Omnibüs atlarının nasıl düştüğünü biliyor musun? Bebek çantasına benziyor araba. Kara at yere düştüğünde, sanki..."

Hans, "Çocuk doğmuş gibi oluyor" diye tamamladı. "At yerde ayaklarıyla çırpındığında ne düşündün?" "Dur bakayım.

Lâzımlığa oturmadığımda, oynamayı yeğlediğimde, ayaklarımla, yerdeki at gibi böyle eşineceğimi düşündüm.

(Ayaklarıyla eşindi.)"

Hans, isteyerek mi, istemeyerek mi çocuk sahibi olunduğu sorunuyla ilgileniyordu.

Hans bugün, yük çuvallarını yükletip boşaltma oyunu oynuyor. Böyle çuvalları olan oyuncak bir araba istiyor.

Karşımızdaki gümrük avlusunda yüklenip boşaltma onu ilgilendiriyor, hareket etmek üzere olan bir araba çok korkutuyor onu. 'Atlar düşecek' (48) diyor. Gümrük kapılarına 'delik' adını vermişti. Şimdiyse 'popo' diyor.

Kaygı, kaybolmuş gibi. Ancak, korktuğu zaman hemen kaçabilsin diye evin yakınından ayrılmıyor. Ama, eve de kaçıyor. Hep caddede kalıyor.

Hastalığın bir yürüyüşten ağlayarak dönerken başladığını biliyoruz. Bir kez daha dolaşmaya yollanmak istendiğinde sadece, istasyon gümrük binasına kadar gidebilmişti. Gümrük binasından görünüyordu evimiz. Eşimin doğumdan sonra, annesinden ayrılmıştı. Şimdi evin yanından ayrılmaması anne özlemini dile getiriyor.

30 Nisan. Hans hayali çocuklarla oynuyor. O konuya yeniden dönüyorum:

"Hâlâ çocukların var mı? Erkeklerin çocuk doğuramayacağını biliyorsun artık." "Biliyorum. Eskiden anneydim. Şimdiyse baba."

"Çocuklarının annesi kim?"

"Kim olacak? Annem. Sen de büyük babasın."

"Sen de benim gibi büyümek ve anneyle evlenmek istiyorsun anlaşılan. Annenin de, senden çocukları olmasını diliyorsun."

"Ya onu istiyorum. Lainz'li de (benim annem) büyük anne olacak o zaman."

Her şey yolunda gidiyor. Küçük Ödipus mutlu bir çözüm bulmuştur. Bilimin saptadığı bir çözüm. Babasını ortadan kaldırmaktansa, ona, kendi mutluluğundan bir parça sunuyor.

Onu büyük baba yapıyor ve kendi öz annesiyle (babanın annesi Ç.N.) evlendiriyor.