• Sonuç bulunamadı

2.3. İlgili Araştırmalar

2.3.2. Yurt Dışı Araştırmalar

Chaney (2017) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, Kuzey Afrika’da çocuk hakları ihlallerinin devam etmesi karşısında, devlet mekanizması dışında yer alan aktörlerin insan hakları uygulamalarına dâhil edilmesinin, ÇHS’nde açıkça belirtildiğine dikkat ekilmiştir. Ayrıca bu durumun şimdiye kadar bilimsel açıdan gözden kaçmış olduğu belirtilmiştir. Araştırmada, altı farklı ülkede çocuk haklarının geliştirilmesi süreçlerine ilişkin sivil toplumun sahip olduğu rol, teorik açıdan ele alınarak analiz edilmiş ve bu konuya ilişkin özellikle Sudan ve Mısır politikalarına ve uygulamalarına atıfta bulunulmuştur. Araştırma bulguları incelendiğinde, mevcut uygulama ve politikaların Sözleşme çerçevesinde; çocuğun şiddet görmesi, eğitim alama, sağlıklı olma, zorla evlendirilme ve ayrımcılık gibi konularda bir dizi tezatlık oluşturduğu görülmüştür. Ayrıca, bu durumun çok yönlü anlamlara sahip olduğu belirtilerek çocuk hakları konusundaki devlet mekanizması ve sivil toplum arasındaki asimetrik güç tablosuna dikkat çekilmiştir. Araştırma sonuçları, çocuk haklarının geliştirilmesinde, devlet ve sivil toplum paydaşlığının devredilebilirliğine

89

yönelik bir yaklaşımın oluşturulması gerektiği, çocuk hakları konusunda ayrı bir uygulama biçiminin varlığı ile bu konuda bir güç asimetrisinin mevcut olduğu ve ilgili belirtilen ülkelerde özgül patolojilerin otoriter ve çatışma yaklaşımları sonrasında, Çocuk Hakları Evrensel Sözleşmesi’nin uygulanması önünde bir engel oluşturduğu biçiminde özetlenmiştir. Araştırma sonucunda, devlet özelliklerine bakılmaksızın bütün sivil toplum örgütleri tarafından, çocuk haklarının gerçekleştirilmesi konusunda daha fazla ilerlemenin sağlanması amacıyla kendi eylem planlarının geliştirilmesi gerektiği önerisinde bulunulmuştur.

To, Helwig ve Yang (2017) tarafından geçekleştirilen araştırmada, on üç-on dokuz yaş arasında yer alan kırsal ve kentsel bölgede yaşayan ergenlerin, çocukların kendi geleceklerine ilişkin konularda karar alabilme hakkı ve beslenme hakkına ilişkin tutumlarının aile ve okul ortamındaki sosyalleşmenin çeşitli boyutları, okul demokratik yapısı ve ebeveyn ve öğretmenlerin özerkliğe destek durumları açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma, ergenlik çağındaki, kentsel ve kırsal bölgeyi temsil eden üç yüz doksan beş çocuğun katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verilerinin edinilmesinde, çeşitli öz bildirim anketleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, daha demokratik olarak biçimlendirilmiş ve bireylerin özerklik ihtiyaçlarına cevap verilen ortamların, çocukların kendilerine ilişkin konularda bağımsız kararlar alabilmelerini kolaylaştırdığı ve çocuk refahının ve psikolojik iyilik haline bu ortamlarda katkı sağlandığı ifade edilmiştir. Yine araştırma sonucunda, çocuk özerkliği ve çocuk hakları üzerinde otorite ve itaati vurgulayan hiyerarşik bir kültür olarak Çin’in olağan karakterizasyonuna rağmen, araştırma bulgularının, ergenlerin kendi haklarından haberdar olduklarını, ev ve okul ortamında da bu hakların daha demokratik ve özerkliği destekleyici yaklaşımlarla algılanmasından dolayı, çocukların psikolojik yarar gördüklerini ortaya koyduğuna dikkat çekilmiştir. Bailey (2017) tarafından gerçekleştirilen çalışmada, güvenlik kavramında görülen değişimin eğitim hukuku ve politikaları alanında da etkisini gösterdiği belirtilmiştir. Bu noktada tercih edilen yasa ve politikaların, okullardaki gizlilik ve eşitlik durumları açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu çerçevede araştırmada Ontario’da ki eğitime ilişkin olarak da yasama ve politika geliştirme süreçlerindeki değişim, 1990’lardaki ‘‘sıfır tolerans’’ anlayışından 2000’li yılların başında gündeme gelmiş olan ‘‘güvenli ve kabul edilebilir’’ anlayışa kadarki süreç yelpazesinde ele alınmıştır. Araştırmada bahsi geçen bu geçişin, eşitlik arayışı içerisinde olan topluluk

90

üyeleri için okulları daha az güvenli hale getiren ayrımcılığın temel nedenlerine yönelik proaktif tepkiler üzerine yoğunlaşmış olmasına rağmen, günümüz uygulamalarında sıfır tolerans anlayışının izlerinden olan cezalandırıcı unsurların, hâlihazırda belirtilen okullarda yer aldığına dikkat çekilmiştir. Bu durumdan dolayı okullarda, eşitlik arayışında olan toplulukların orantısız olarak gözetime ve cezalara maruz kalabilecekleri belirtilmiştir. Bu doğrultuda araştırma sonucunda, bu uygulamaların başta okullarda olmak üzere ırk, cinsiyet, sınıf ve diğer ayrımcılık eksenlerine ve kesişmelerine dayalı olarak mevcut güç ayrışmalarını tarihte olduğu gibi yeniden ortaya çıkarabileceğine dikkat çekilmiştir. Bu noktada eğitime konusundaki hukuki ve politik çalışmaların ve bunlara yönelik mevcut uygulamaların, okullarda ayrımcılık konusuna yönelik yürütülecek yeni araştırmalar açısından iyi okunup değerlendirilmesi gereken unsurlar olduğu ifade edilmiştir.

Livingstone ve Third (2017) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, çocukların sosyal medya uygulamalarına yönelik hak temelli yaklaşımların, çocukların çevrimiçi korunma ihtiyaçları, bağlantı olanaklarının geliştirilmesi ve onların kapasitelerini en üst düzeye çıkaracak ve dengeleyebilecek araştırma, girişim ve politikalar için bir tür çerçeve olduğu ifade edilmiştir. Araştırmada çocuk, dijital ve hak kavramlarının ilişkisel bir diyalog zemininde ele alınmasının ne anlam ifade ettiği irdelenmiştir. Bu doğrultuda araştırmacılar tarafından, çocuk haklarına ilişkin gelişen gündeme ilişkin dijital ortamda ortaya çıkan gerilimlere ve ikilemlere yönelik düşünceler sergilenmiştir. Araştırma sonucunda, hak çerçevelerini yönlendirecek yaratıcı vizyonların ufuk alınması gerektiği ve çocukların dijital, çocuk ve hak kavramları ile ilişkili alanlar içerisindeki kuşatılmışlıklarının önene geçilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca, dijital ortamların, nasıl çocuk haklarını destekleme ve geliştirme amacıyla harekete geçirilebilecekleri ve bu alanların dezavantajlı ve savunmasız kişiler için nasıl fırsat kapısı haline getirilebileceğine ilişkin sorular ortaya atılmıştır. Bu sorular ele alınırken ise dijital alanları, çocuk haklarına aykırı bir karşı unsur olarak ele almak yerine çocukların kendi haklarına ilişkin farkındalık oluşturmalarında ve haklarını savunarak yaşama aktarmalarında bu alanların çocuklara nasıl destek olabileceği noktasına odaklanılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Araştırmada ayrıca, çocukların dijital ortamlardaki aktivite alanlarının, gerçek yaşamdan kopuk bir faaliyet kümesi olduğu anlayışından öteye geçilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Casares, Collins, Tisdall ve Grover (2017) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, çocukların uluslararası kalkınma ve insani yardım çabalarına katılım ve korunma hakkının

91

ele alınması amaçlanmıştır. Araştırmada, Kanada’da gerçekleştirilen ‘Uluslararası Çocuk Korumada Çocuk Katılımını Kolaylaştırmak’ isimli uluslararası konferansa ilişkin seçilmiş özet çalışmaların katkıları incelenmiştir. Bu doğrultuda, çocuğun katılımı ve korunması kavramları üzerinde durulmuştur. Son yıllarda çocukların ve genç insanların uluslararası kalkınmaya ve insani müdahalelere katılımın büyümesi noktasında uluslararası ilginin arttığı belirtilmiştir. Araştırma sonucunda bu konuda gerçekleştirilen çalışmalardan hareketle, çocuk haklarına ilişkin geniş bir uygulama yelpazesinin sunulabileceği ve aynı zamanda bu araştırma etkilerinin çocuk insan hakları teorisine yansıtılması beklentisi ifade edilmiştir. Ayrıca, çocukların ve gençlerin uluslararası anlamda çocukların korunmasına katılımları konusunda önemli sorunlara dikkat çekilmiştir. Bu çerçeve içerisinde de, çocukların ve gençlerin etkili çocuk koruma çalışmalarında ortaya koyabilecekleri gerçek potansiyel katılımcı rollerine ilişkin çeşitli zorluklara ve fırsatlara vurgu yapılmıştır. Dieterich ve Smith (2015) tarafından eğitim hukuku bağlamında gerçekleştirilen çalışmada, kariyer ve teknik eğitimin tüm öğrencilere orta öğretim sonrası süreç için tüm yetkinlik seviyelerini ve becerilerini geliştirme fırsatı sunduğu ifade edilmiştir. Özel gereksinimi olan engelli öğrencilere yönelik olarak, bu eğitim süreçlerine katılmaları ile birlikte eğitimcilerin yasal bir gereklilik olarak bu öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarını karşılanmasına ilişkin uygun bir program ortaya koymalarının gerekliliği belirtilmiştir. Diğer taraftan araştırmacılar tarafından eğitimde fırsat eşitliği hakkı ekseninde, bu yasal mevzuatta belirtilen görevlerin özünün ele alındığı tartışmaların sınırlı sayıda olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu doğrultuda yazarlar tarafından, yasalar, ilgili içtihat hukuku ve bu konuda ki öneriler çerçevesinde yetersizliği olan öğrenciler için belirtilen eğitim kapsamında uygun bir programın ortaya konmasına yönelik yasal konulara ait genel bir bakışın ortaya konmasına çalışılmıştır. Araştırma sonucunda, eğitim yasalarının okul bölgeleri için uyumlu olabilmesi için, bu konuda sürekli olarak personel gelişiminin desteklenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu noktada yasal okuryazarlığın özel eğitim ve belirtilen eğitim ile ilgili yasal mevzuat ve içtihat hukuku anlayışının çok ötesine geçmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Yöneticilerin ve öğretmenlerin, eğitimcileri ve öğrencileri etkileyen bütün konularda sağlam bir hukuki anlayış geliştirmeleri gerektiği önerisinde bulunulmuştur. Bu doğrultuda özellikle özel gereksinimi olan öğrencilere yönelik olarak, ölçme-değerlendirme işlemlerinde eğitimcilerin gerekli hukuki bilgilere sahip olmaları ve bu doğrultuda öğrencilere adaletli ve eşitlikçi katılım fırsatlarına erişimlerini

92

desteklemeleri gerektiği, bu noktada öğretmenlerin ve yöneticilerin sorumluluk sahibi olmaları gerektiği ifade edilmiştir.

Zirkel (2015) tarafından gerçekleştirilen çalışmada eğitim hukuku bağlamında, engelli öğrenci eğitimi başlığı altında yer alan temel bileşenler ve gereksinimler, ilgili eğitim alanına ilişkin yasal mevzuat çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmada, bahsi geçen eğitim bileşenlerine ilişkin yasal düzenlemelere ve bu konuda ki mahkeme içtihatlarına değinilmiştir. Araştırmada bu doğrultuda, engelli eğitimine ilişkin unsurların, bilimsel ve mesleki anlamda kesinlik taşımadığı ya da içtihatların yorumunda ve uygulanmasında belirli bir yaklaşımın benimsenmediği tespitinde bulunulmuştur. Çalışma sonucunda, tecrübeli ve yeni eğitimcilerin çalışma alanlarına yönelik olarak hukuksal bilgi düzeylerinin iyileştirilmesine, bu konudaki yasal okuryazarlığın sürdürülebilirliğinin sağlanmasına ve okullarda ilgili eğitim alanına ilişkin profesyonel eğitimcilerin istihdam edilmeleri gerektiğine ilişkin öneriler sunulmuştur.

Klyasen ve Goncharenko (2015) tarafından gerçekleştirilen çalışmada, yükseköğretim hukukunun Ukrayna’da ki lisansüstü eğitim sistemine uygulanması konusu ele alınmıştır. Bu doğrultuda araştırmada, yükseköğretim mevzuatı ele alınmış ve lisans öğrenimi sonrası lisansüstü eğitim ile ilgili hukuki düzenlemelerde uygulanabilecek temel hususlara dikkat çekilmiştir. Araştırma sonucunda, ülkenin demokratik öğretmenlerin yetişeceği, bireylerin eleştirel düşünme ve benlik saygılarını yükseltici modern bir yükseköğretim sistemine ve buna ilişkin yasal mevzuata ihtiyacının olduğu belirtilmiştir. Bu doğrultuda, uluslararası uygulamalar göz önüne alınarak lisansüstü eğitim sonrası eylem sürecine ilişkin yasal çerçevelerinin belirlenmesi, öğretim personelinin yeterliliğinin sağlanması gerektiği ve bu konuya ilişkin olarak devlet başkanlarına ve ulusal/yerel politikalarına odaklanılması gerektiği önerilerinde bulunulmuştur.

Warrier ve Ebbeck (2014) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, televizyon yayınlarının çocuk hakları boyutu ile ele alınması amaçlanmıştır. Araştırma, çok yöntemli araştırma paradigmasına uygun olarak tasarlanmıştır. Bu kapsamda araştırmada, altı aylık boyunca Singapur’da, yirmi dört saat İngilizce dilinde eğlence içerikli yayın yapan ücretsiz bir kanalın yayın içerikleri çocuk ve çocuk hakları açısından incelenmiştir. İncelenen yayın örnekleri, Çocuk Hakları Evrensel Sözleşmesinde belirtilen katılım, korunma, yaşama ve gelişim hakları kategorileri çerçevesinde analiz edilmiştir. Dolayısıyla bu araştırma ile Singapur medyasında ki çocuk imajının, ülkenin ÇHS’ne uyma şartlarını yerine getirme

93

konusunda argüman sağlayacağı belirtilmiştir. Araştırma bulguları, Singapur’un Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede yer alan yükümlülüklerine yardımcı olması noktasında, televizyon yayınlarının önemini ortaya koymuştur. Ayrıca araştırmada, yayın içeriklerinin Singapur toplumunun sahip olduğu çocuk algısının bir yansıması olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada incelenen medya yayınlarının içerik analizleri, çocukların korunmasının ve gelişmesinin Singapur’da önceliğe sahip olduğunu göstermiştir. Yine araştırma sonucunda araştırmacılar tarafından, medyada yer alan çocuk tasvirlerinde gerçekleştirilecek değişikliğin, Singapur’un Çocuk Hakları Sözleşmesinin yükümlülüklerini yerine getirmede kesinlikle yardımcı olabileceği görüşü öne sürülmüştür. Sonuç olarak araştırmacılar Singapur’un, çocukların artan temel ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, çocukların kendilerini etkileyen konularda görüşlerini ifade etmelerine ve onların seslerini duyurmaya olanak sağlamaları konusunda ilerlemeler kaydedebilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur.

Young, McKenzie, Schjelderup, Omre ve Walker (2014) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, çocuk refahı konusunda Yeni Zelanda, Norveç ve Batı Avusturalya’daki sosyal hizmet eğitmenleri tarafından ortaya konan çalışma çerçevesine ilişkin olarak uygulama deneyimlerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Ortaya konan bu çerçevede çocuğun hakları, çocuğun korunması ve toplumsal gelişim konularının yer aldığı belirtilmiştir. Bu doğrultuda araştırmada bu çerçeve ilkeleri ve teorik temelleri açıklanmış, uygulama örnekleri aracılığıyla da kullanımı gösterilmiştir. Araştırmada belirtilen yaklaşımın, yukarıda belirtilen ülkelerin çocuk refahı konusunda ki uzun süreli etkileşimlerinin bir sonucu olduğu, güçlü yaklaşımları bünyesinde barındıran topluluk geliştirme ilkelerinin ve yerel uygulamaların, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi maddeleri ile tamamlandığı belirtilmiştir. Ayrıca belirtilen çerçevede, çocuğun ve haklarının korunması konusu, en iyi ilgi kriteri zemininde değerlendirilerek çocuk katılımının merkezileştirilmesi gibi tek boyutlu bir yaklaşımdan uzaklaşılıp kültür, aile ve kimlik konularına odaklanmaya sevk eden çok boyutlu bir yaklaşımın ortaya konduğuna dikkat çekilmiştir. Bu noktada araştırmacılar, Jim Ife’ın, birinci kuşak, ikinci kuşak ve üçüncü nesil hakları tanımını, Jens Qvortrup tarafından yapılan çocuk haklarını sınıflandırmasına bağlamışlardır (koruma, sağlama ve katılım). Araştırmada, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme maddelerinin nesiller boyu sürecek koruyucu ve katılımcı fonksiyonları ile incelenerek; toplumsal gelişme ilkelerine ve çocuk haklarına göre bildirildiği bir uygulama çerçevesi sunulmuştur. Bu kapsamda araştırmacılar tarafından, çocukların korunması ve refahına ilişkin katılım

94

düzeyi konusunda, üçüncü kuşakta gerçekleştirilecek çalışmaların güçlü yönlerine dayalı bir perspektifin kilit uygulama esasları ortaya konmuş ve bu çalışmanın çocuk hakları ve çocuk refahı konusunda çalışmalar gerçekleştirecek uzmanlara ilave bilgi ve beceri sağlayacağı öngörüsünde bulunulmuştur.

Lino (2014) tarafından gerçekleştirilen araştırmada iki farklı lisansüstü eğitim programının, öğretmenlerin mesleki gelişimlerine ve çocukların öğrenme ortamına katılım hakları çerçevesinde çocukların öğrenmeleri ile ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırmada, erken çocukluk döneminde kalite uygulamalarının geliştirilmesinde, Minho Üniversitesindeki iki lisansüstü eğitim programının çocukların seçim yapma, kendi planlarını oluşturma ve sorumluluk alma yetkinlikleri açısından etkisi incelenmiştir. Nitel araştırma yaklaşımına uygun olarak tasarlanan çalışma, durum çalışması desenine sahiptir. Araştırmanın katılımcı grubunu, kırk okul öncesi öğretmeni oluşturmuştur. Araştırma verileri uygulama kalitelerinin belirlenmesi, çocuklara seçim yapma ve sorumluluk alma becerilerinin geliştirilmesi için veriler fırsatların değerlendirilmesi amacıyla bir vakıf tarafından geliştirilen beşli likert tasarımına sahip, program uygulama profili ile gerçekleştirilen doğrudan gözlemler ve saha notları aracılığıyla elde edilmiştir. Araştırma bulguları incelendiğinde, çocukların günlük planlarını yapma ve bu planları gerçekleştirme fırsatına yetişkinlerin ve akranların desteği ile ulaşabildikleri görülmüştür. Bu durum araştırmacı tarafından, çocukların belirli bir amaçla ve esneklik olmadan çalıştıkları şeklinde yorumlanmıştır. Öğretmenlerin gözlemlenmesi sürecinde, öğretmenlerin çocukları yapılan faaliyetlere ilişkin hatırlatma yapma, geri dönüt verme, yetişkinler ve akranları ile de yapılanları paylaşmaları konusunda cesaretlendirdikleri görülmüştür. Diğer taraftan araştırmada, çocukların seçim yapma fırsatına ulaştıkları zamanlarda öğretmenlerin, onları gerçek planlar yapmaya teşvik etmedikleri bulgusu, bu durumunda çocukların ne yapmak istedikleri ve bu konuda düşünmeleri noktasında cesaretlendirilmedikleri tespiti olarak ifade edilmiştir. Araştırma sonucunda genel olarak, programın gerçekleştirildiği sınıflarda, çocukların öğretmenler tarafından düşünmeye teşvik edildiği, alternatifler üzerinde düşünme kapasitesinin artırılacağı palanlar hakkında düşünmelerinin ve ne yapmak istediklerine ilişkin kararlar vermelerinin desteklendiği görülmüştür.

Quennerstedt and Quennerstedt (2014) tarafından gerçekleştirilen araştırmada, John Dewey’ in eğitim teorisi ve çocukluk sosyolojisi arasındaki karşılaşma neticesinde oluşturulan bir eğitimde, çocuk haklarının araştırılmasına yönelik bir teorik yaklaşımın

95

keşfedilmesi ve geliştirilmesi hedeflenmiştir. Çalışma içeriği incelendiğinde çocuğun, çocuk haklarının eğitim sistemi içerisinde olmasına ve çocuk haklarına ilişkin araştırma durumlarının oluşturulmasına yönelik bazı yaklaşımların sunulduğu görülmektedir. Bu doğrultuda, eğitimde çocuk hakları ile ilgili konularda çalışılmasını mümkün kılacak yeni çıkış kapılarının ortaya konmasının mümkün kılınacağı düşünülmüştür.

Patel, Balmer ve Smith (2014) tarafından gerçekleştirilen çalışmada, diğer yasal konularda olduğu gibi eğitim mevzuatı konusunda İngiltere’de kamusal hizmet olarak ortaya konan yasal danışmanlık hizmetlerinde yapılan reformlarla, bu hizmetlerin yüz yüze hizmetlerden telefon ile hizmetlere doğru taşınmaya çalışıldığı ifade edilmiştir. Bu noktada, eğitim konusunda ve diğer konularda verilen kamusal hizmet niteliğindeki yasal danışmanlık hizmetlerinin, telefon ile sağlanması gerektiğinin temel gerekçesinin, hizmete ulaşımda eşitlik anlayışı olarak açıklandığı ifade edilmiştir. Bu noktada araştırmada, eğitime ilişkin sunulan hukuki danışmanlık hizmetlerine ilişkin idari kayıtlar incelenmiş ve telefon aracılığıyla gerçekleştirilen danışmanlık hizmetlerinin hizmet sunma kalitesi, hizmetin amacına ulaşması ve sonuçları gibi kriterler açısından incelenmesi gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, eğitim konusunda yasal danışmanlık sunacak kaynak ile hizmet talep edenin arasında ki mesafe arttıkça yüz-yüze danışmanlık hizmeti alma durumlarında net bir düşmenin olduğu görülmüştür. Diğer taraftan araştırmada, yüz-yüze danışmanlık hizmeti alınan durumlarda sonuca ulaşma ihtimallerinin ciddi şekilde arttığı sonucuna ulaşılmıştır.

McMorrow (2014) tarafından eğitim hukuku bağlamında hukuk olgusunun ele alındığı çalışmada, eğitim hukukunun eğitim sistemi ile hukuki uygulamaların birleşimine odaklanan bir alan olduğu ve eğitim ve hukuk sistemine ilişkin akademik araştırma ve yorum alanlarını geliştiren bir unsur olduğu ifade edilmiştir. Araştırmada, eğitim hukuku alanının temelini besleyen kuramsal yasal pozitivist bakış açısının çeşitli bağlamlarda eleştirildiği görülmektedir. Bu noktada eğitim hukukuna gereksinim duyulma sebeplerinden hareketle, eğitim hukuku bağlamındaki yaklaşımların ve çalışmaların, bazı öğrenim düzeylerinde daha adil ve ödüllendirici yaşam imkânlarını ortadan kaldıracağına yönelik varsayımları başarısız kıldığı belirtilmiştir. Bu noktada eğitim hukukunu sadece imtiyazlı bir şekilde resmi yasanın işaret ettiği kişileri değil herkesi kapsayan amaçlı bir çabanın ürünü olduğu ve hukukun eğitim sistemi içerisinde yer alan gençlerin yaşamında son derece önemli bir unsur olduğu ifade edilmiştir. Araştırma sonucunda eğitim hukuku

96

içerisindeki yasaların, eğitimin nihai amacı olan insanın erdem sahibi olmasını sağlayacak ortamların oluşturulması ve bu alanların desteklenmesi gayesi ile uyumlu olması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca eğitim ve hukuk alanlarının birleşimi noktasında, çoğulcu yaklaşımla pratik çalışmaların sürdürülebileceği ifade edilmiştir.

Lıu (2014) tarafından gerçekleştirilen çalışmada, eğitim hukuku bağlamında Çin’de ki mesleki eğitim kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu doğrultuda mevzuatın, tam olarak insan gelişimine ve kariyer