• Sonuç bulunamadı

YSFC 1974 ANAYASASI VE KOSOVALI ARNAVUTLARDA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ

MODERNLEŞTİRME YAKLAŞIMLAR

5. KOSOVA’DA SOSYALİST DÖNEMİN İKİNCİ EVRESİNDE (1974-1989) KARŞI-ULUSAL VİZYONUN ÜRETİMİ VE

5.1. YSFC 1974 ANAYASASI VE KOSOVALI ARNAVUTLARDA MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ

Kosova’da, 1940’ların ikinci yarısından itibaren, 1968’deki küresel özgürlükçü ve talepkâr hareketlere eklemlenmesiyle ilk ciddi kamusal açılımını yapmış, karşılığında da öncelikli olarak üniversite, medya, dil serbestisi, daha sonrasında da 1974’teki anayasayla birlikte geniş çaplı bir bağımsız özyönetimsel idari yetki ile yetkilendirilmiş ve dolayısıyla kinetize edilmiş bir toplumsal potansiyelin, sadece 70’lerden 80’lere kadarki süreci kapsayan 10 yıl içerisinde kamusal “görünürlüğe” yönelik kazanımlar elde edişi oldukça dramatik bir hızla gelişmiştir.7 Bu on yıllık süreçte, merkezden, federatif anayasanın öngördüğü şekilde, çok

boyutlu yaşamsal rutine bire bir yansıyacak özgürlük, bağımsızlık ve milli çıkar gütme gibi bileşenlerin yasal zemin kazanmasıyla, başta Kosovalı Arnavutlar olmak üzere tüm topluluklara hem hukuki hem toplumsal hem de siyasal açıdan kopmak, kamusal alanda “görünürlük” kazanmak fırsatı tanınmış ve “özgürleşerek müşterekleşmek” üzerine vazedilen yeni özyönetimsel gevşeklik sayesinde erken dönemin ateşli söylemi “kardeşlik ve birlik”e (diğer sosyalist rejimle yönetilen ülkelerden farklı olarak), bir nevi kendi kaderini tayin, konformist ve refah çağrışımı yapan yeni söylemle ulaşılacağı bir döneme geçilmiştir.

1980’lerin başlarına gelindiğinde yerli popülasyonun “gelenek” ve “milliyetçilik” üzerine, sosyalist dönem itibarıyla çökeltilmiş pratikleri yeniden kamusal düzeyde yüzeye çıkaracağı, neredeyse arkeolojik bir kazım çalışması yürüteceği bir süreç içerisine girdiği görülmüştür. Öyle ki Arnavutlardaki toplumsal örgütleniş, tarihsel süreçte ortaya çıkardığı kültürel tabanlı üretimler ve sınıfsal gruplar aracılığıyla gündelik rutinde ulusal uyanış hareketlerinde ve kamusal düzeydeki mekânsal kullanımlarında farklılaşma, dolayısıyla kamusal yaşamda görünürlük bazında dramatik bir artış söz konusu olmuştur.

7

19.yy.’daki kentsel alana yönelen göçler ile birlikte, kentsel mekanizma ve dolayısıyla, öncül yaşamsal biçimlerinden oldukça farklılaşan reel bir heterojenlik içerisindeki çok dinli, çok dilli, çok uluslu ve de en önemlisi kendilerinin üzerinde hegemonik bir irade tanımlayacak bir üst’ün mekanına yerleşmelerinden itibaren 1980’lere kadar geçen süreç, sosyalist yönetimin kendileri için sunduğu modenist ulusal vizyona karşılık Arnavutların kendi karşı ulusal vizyonlarını üretmesi için tarihsel bir birikim yapmalarını sağlamıştır. Dahası, sosyokültürel ve sosyoekonomik açıdan ‘kentli’ ve ‘orta’ sınıflar gibi dinsel, örfi ve ataerkil kaynaklı sınıflar dışında, modern ve seküler nitelikte dönüşüm yaşayan kitleler8,

1970’lere gelindiğinde 1980’lere kadarki süreç içerisinde bu toplumsal dönüşümünü “kendi kaderini tayin etme” veya “kendi kendini idare etme” yeteneğini ıspatlamak bazında da gerekli altyapıyı kültürel, ekonomik, öğrenim, mimarlık ve kentsel bazda kurmuştur. Öyle ki, başta Kosovalı Arnavutlar olmak üzere yerli popülasyon, daha önce sahip olmadığı imkânlara, üniversite ve okul ağlarının kurulması ile çıkardığı kadrolar aracılığıyla dilini standardize edebilen, kültür ve güzel sanatlarını dernekler ve vakıflar,basın ve yayın yoluyla yaşatıp geliştirebilen, çok sayıda disipliner bölümlere istihdam edilmek üzere nitelikli kadrolar yetiştirebilen, kendi kaderine hükmetme ve kendi kendini idare etme boyutunda yönetici kitlesini üretebilmiş ve “örgütlü” bir biçimde sosyalist rejimin çözüldüğü 1980’lerin başlarına gelindiğinde olgunlaştırdığı bu fikirleri ortak bir toplumsallaşma bilincine evrilecek şekilde kamusal düzeyde talep eden bir mekanizma kurabilmiştir.

Yaklaşık olarak otuz yıl sürecek ve önceki bölümlerde etraflıca detaylandırılan sosyalist yönetimin “uygarlaştırıcı” icraat veya müdahaleleri bir yana, 1970’lerin ortalarından itibaren yeni anayasa ve anayasanın tanıdığı geniş yasal haklarla birlikte siyaset, eğitim, kültür, sanat, bilim, hukuk vb. birçok alanda yaşanan kalkınma; özellikle de üniversitenin kuruluşuyla birlikte toplam nüfusa oranla yüksek öğrenimli mezun sayısındaki etkileyici artış, nitelikli popülasyon ve milli kültürünün kazandığı serbestlik alanı içerisinde gelişimiyle artan milli farkındalık 1980’lere gelindiğinde, sosyalist rejimin karşısında hayli güçlü bir muhalif unsur formunu almış olarak öne çıkmıştır. Öyle ki 1980’ler, hayli homojenize çarklardan geçmiş “kardeşlik ve birlik” sosyalizminin proteler yurttaşlarının

iktidarı ellerine kuvvetlice alma fırsatı verilen bu dönemde, üstel bir davranış kalıbıyla etnik arkaplanına gittikçe daha fazla vurgu yapmaya başladıkları bir sürece girildiği yıllar olarak kayda geçmiştir.

Sadece Balkanlar’da değil, genel olarak tüm Güneydoğu Avrupa’da siyasal anlamda dönüşümlerin yaşandığı 80’ler, sosyalist sınıfın bütünleştirici anlatısından milliyetçi arzuların dile getirildiği ve kamusal alanda daha fazla dışavurularak, partikülleşen ulusallıklara dönüştüğü bir sürece yerini bırakmıştır. Buradan hareketle 1990’lar öncesi son dönemeci ifade eden 80’leri; neredeyse her boyutuyla kamusal anlamdaki emansipe toplumsallaşma sürecine, kimi uzanımlarına 90’lardaki karşı kamusallık üretimi ‘pasif direniş’ veya 2000’lerdeki bağımsızlık öncesi melankolik müphemlik ya da 2010’larla birlikte devletleşme ve ulus inşası sonrası apatik “bağımsızlık” süreçlerinde rastlanacak davranış örüntülerinin artbileşenlerinin üretildiği dönem olması açısından irdelemenin faydası olacaktır.

Aynı zamanda 1974 anayasasıyla birlikte on yıllık çok boyutlu özyönetimsel tecrübenin de başarılı bir provasını vermiş olarak milliyetçilik üretimi özelinde ilk kez bağımsızlık söyleminin (demografik üstünlüğün de sağladığı baskın popülasyon etkisiyle) bu denli dışavurulduğu 80’ler, bu yönüyle Arnavut milliyetçiliğinin hangi bileşenleri ve nüanslarıyla “yeniden keşfi” sonrası kamuyu karakterize edeceği veya kamudan müteşekkil alana yansıtılacağına yönelik, deneysel bir karşı ulusal vizyonun inşa edildiği periyod olarak öne çıkmıştır.

Bu çokyönlü özgürlük döneminin öne çıkardığı Arnavut milliyeçiliği konusunda tarihçi Nathalie Clayer bir adım daha öne giderek, öncelikle İtalya, Yunanistan, Romanya, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diasporalarda ve Güney Arnavutluk’ta gelişen erken Arnavut milliyetçiliğinin, Kosova’ya gelince ancak Titocu Yugoslavya çerçeveside boyutlanan, çok daha yakın tarihli bir hadise olduğunu iddia etmiştir (Clayer, 2013). Sosyalist rejim tarafından Belgrad merkezli, neredeyse bir “panoptikon” kurgusuyla biçim verilmiş, tekyönlü iletişimsel , tavandan tabana eksenel izdüşümlerle yönetilegelmiş ve yerötesi kararlar ile planlama süreçleriyle dizayn edilen kamusal alanlar ya da ulus tabanlı dekorlarda, yine yerötesi karar süreçleriyle kendileri için tanımlanan yasal çerçevedeki sentetik ulusal kimlik üzerinden tarif edilmiş, sabitlenmiş ve nesneleştirilmiş yerli

popülasyon, bu süreçte kazanımlarını ancak eskil referanslı kimlikleriyle aidiyet bağını genişletebildiği veya yakalayabildiği ölçüde elde edebileceği bir anlayış çerçevesinde hareket etmiştir.

Sırp milliyetçiliğinin, kökenleri itibarıyla 19.yy’da ileri sürdüğü ‘Kosova Miti’nin sosyalist döneme de yer yer yansıyan çok yönlü kamu politikaları karşısında, epey bir süredir görünür kamusallaşma pratikleri bağlamında edilgenleştirilen Kosova Arnavutları’nın eskil referanslı kimliklerinden, 1980’ler itibarıyla kurabileceği bağ da bir diğer Balkan ulus inşa sürecini deneyimlemiş Arnavut milliyetçi anlatısının 19.yy’da teorize ettiği ve 20.yy’ın başı itibarıyla Kosova’yı (istemsiz bir biçimde de olsa) dışında bırakan Arnavutluk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanıyla coğrafi ve milli sınırlarını tayin etmiş devlette vücut bulan ulusal bağları olmuştur.

Kamusal düzeyde ister idari anlamda bürokratik kurumlar içerisinde, isterse ortak dilin kullanımı sayesinde dış alanlarda veya eğitim-öğretim bazındaki dilin kullanımına yönelik seçim ve icraatların, mağduriyet anlatısı içerisinde, yerli popülasyonun aydın kitlesi tarafından ileri sürülen kendilerini ‘görünmez’ kıldığına yönelik eleştiriler, 1980’li yıllara gelindiğinde boyut atlayarak, üniversitenin de neredeyse bir katalizör etkisi gösterdiği etnik temelli ayrıştırmacı olarak nitelenebilecek huzursuzluklara evrilmiştir.

Yazar L. Doğan Tılıç, huzursuzluğun yerli popülasyon içerisinde artış nedenine gerekçe olarak, bölgede yaşayan Sırp azınlığın görece ayrıcalıklı durumuna ilişkin argümanı hatırlatmaktadır. Öyle ki bu argümana göre, 1961 sayımında Kosova’da toplam nüfusa oranı yüzde 23,6 olan Sırpların, 1981’de azalarak yüzde 13,2’ye düşen sayılarına karşın, teknolojik birikim ve kalifiye eleman gerektiren işlerde, tıp ve hukuk alanında, bir başka deyişle yazarın “prestijli ve iyi gelir getiren meslekler” olarak tanımladığı alanlarda, sayısal miktarlarına ters orantılı olarak “fazlaca” yer almaları, tepkisel tavrın uyanışında önemli bir rol oynamıştır. Dahası, yazara göre bir yandan işsizlik ve ekonomik sıkıntılar içinde yaşayan, bir diğer yandan da ulusal bilinçleri gelişmekte olan Arnavutlar, kendilerine göre ‘iyi durumda’ ve ‘ayrıcalıklı’ olarak konumladıkları Sırplara karşı kızgınlık duymaya başlamışlardır. Bu kızgınlık, aynı dönem içerisinde ister basın isterse düzenlenen büyük gösterilerle ifade edilmeye çalışılmıştır. (bkz. Şekil 5.1-5.3.)

Şekil 5.1. “Kosova Cumhuriyeti” panosu taşıyan bağımsızlık yanlısı yerli nüfusun tanklar karşısında resmedildiği bir illüstrasyon, “Liria” Dergisi, 1981

Kaynak: Nacional Albania (http://www.nacionalalbania.al/) [83]

Şekil 5.2. Kosova’nın, federasyonun geri kalan tüm ülkeleri tarafından sömürülen bir maden olarak resmedildiği illüstrasyon, “Liria” Dergisi, 1981.

Şekil 5.3. 1981 yılında Priştine’de başlayan kitlesel protestolardan bir görüntü. Kaynak: Konica.al (http://konica.al/) [85]

Tılıç, alan seçimiyle ilgili istihdam olanaksızlığına neden olan bu durumun nedenlerinden biri olarak, Priştine Üniversitesi’nde verilen eğitimin temelinde yatan Arnavut kültürünü geliştirme kaygısı ve daha ziyade dil, edebiyat, tarih ve güzel sanatlar alanında eğitim verilmesini, aynı zamanda Tiran Üniversitesi ile sıkı bir işbirliğine gidilerek daha çok Arnavut dili ve kültürünü geliştirme programları çerçevesinde öğrenci değiş tokuşu yapılmaya başlanmasıyla birlikte oluşan ortamın bilinçli bir tercih gibi göründüğünü ima eder.

Bu yaklaşımda, Chatarjee’nin post-kolonyal ulus inşa modellerinden bahsederken, batılı anlamda kalıplardan teknolojik olanı dışsal ve maddi; toplumsal açıdan milliyetçi olanı içsel ve manevi alana yerleştiren teorik yaklaşımının, Kosova’da da eğitim kurumları vasıtasıyla, nerdeyse harfiyen takip edildiği görülür. Öyle ki Kosova Arnavutları ve hatta Türkler gibi diğer azınlıklar da kendi milli kimlikleri bazında, kültürel ve dilsel gelişimlerini kaydetmek üzere, eğitim kurumları içerisinde muhafaza etmeyi tercih ederken, Tılıç’ın ifadesiyle tıp ve mühendislik alanlarında Belgrad Üniversitesi tartışılmaz bir üstünlüğe sahiptir (Tılıç, 1999: 95). Dolayısıyla maddi ile manevi, merkez ile çevre, içsel ile dışsal, erksel anlamda ast ile üst, bir kez daha ilişkiselliği tanımlayan kutupsallıklar olarak öne çıkmışlardır.

5.2. KARŞI-ULUSAL VİZYONUN MİMAR MÜELLİFİN İCADI VE