• Sonuç bulunamadı

Eğitim Alanında Durum ve Yaptırım Politikasının Yansımaları

HAREKETİ KAPSAMINDA KARŞI-KAMUSALLAŞMA MEKÂNLARININ ÜRETİMİ (1989-1999)

6.2. DEĞİŞEN SIRP MİLLİYETÇİLİĞİ BAĞLAMINDA DEĞİŞEN SOSYO-KÜLTÜREL ORTAM

6.2.8. Eğitim Alanında Durum ve Yaptırım Politikasının Yansımaları

Kosova’da 1990’lı yılları, aslı itibarıyla en yoğun bir biçimde karakterize edecek olan ve çıkarımları sonucu ürettiği sistemi, diğer tüm alanları da besleyecek şekilde, efektif bir reaksiyonel kurum olma özelliğini barındıran eğitim kurumundan bahsetmek kaçınılmaz olarak gerekli ve önemlidir. Yerli popülasyon açısından, eğitimsel mekanizmaların, tarihsel süreç içerisinde ne denli büyük bir rol oynadığından önceki bölümlerde etraflıca bahsedilmişti. Öyle ki Kosova Arnavutları arasındaki büyük dönüşümü başlatan, belki de 19.yy sonrası kentlileşen orta sınıf üretiminden sonra, kendi kendine her alanda yetebilir ve kendini yönetebilir nüfusu da niteleyen eğitim kurumu; 1970’lerle başlayan ve Priştine Üniversitesi’nin kurulması itibarıyla katalizör etkisi gördüğü ve sonrasında da emansipe dönem boyu geliştirerek dönüştürdüğü toplumsallığını 1981’den başlayarak ayrı bir entite statüsü kazanma iddiasının alt tabanını dolgulayan kaynak olması itibarıyla, bir yandan Kosova Arnavutları için muhakkak muhafaza edilmesi ve her şartta sürdürülebilir kılınması gereken bir kurumken bir diğer yandan Sırp otorite içinse, sosyalist rejimin “fazlaca” lütfettiği özgürlük ortamının en tehlikeli kaynağı olarak yok edilmesi, mutlak hırpalanması hedeflenen alan olarak ön plana çıkmıştır. Öyle ki, 1968, 1970, 1974, 1981, 1989 gibi tarihler ve hatta daha ileride görüleceği üzere 1997 gibi aralıklardaki değişim ve dönüşüm talebiyle ortaya çıkan neredeyse her kamusal hareketlenme, kendisini kaçınılmaz bir biçimde, kitlesel öncülük bazında üniversite öğrencileri ve mekân bazında üniversite veya eğitim bina ve kampüsleriyle “görünür” kılmaya çalışmıştır.

Bu noktada, 1990’lı yılların Sırp otoritesi tarafından Kosovalı Arnavutlara kamusal görünürlük bazında ket vurucu hamlelerinin eğitim alanındaki yansımalarına bakıldığında öncelikli olarak, 1990 yılının sonlarında, Sırp Parlamentosu’nun Kosova’daki orta öğretim kurumlarının yarısının kapatılmasına yönelik verdiği karar göze çarpar. Bu kararların veriliş arifesinin hemen öncesinde yazar Murat Yılmaz’ın “Bağımsızlık Yolunda: Kosova” isimli kitabından hareketle sunduğu istatiksel verilere bakılacak olursa Kosova’da 14 okul

öncesi eğitim kurumu ve 24 eğitim tesisi; 320 bini aşkın öğrenci ve 14.500 öğretmeniyle 837 ilkokul; 60 binden fazla öğrencisiyle 61 lise ve 25 binden fazla öğrencisi, 1100 öğretim üyesi ve akademisyeniyle 13 fakülte ve 7 eğitim akademisinden oluşan bir üniversite bulunmaktadır (Yılmaz, 2005).

Aslına bakılırsa eğitim alanında baş gösteren özgürleşme hareketleri ve reaksiyonel dışavurumun geçmişi 9 yıl öncesine, 1981 yılının Mart ayı başında Arnavut tarih profesörü Ahmet Maloku’nun tutuklanmasına tepki olarak öğrencilerin Priştine Üniversitesi’ni işgal etmeleriyle başlamış, öğrencilerin “yemeklerin iyileştirilmesi” taleplerini de içeren bir listede siyasi maddelere de yer vermeleri üzerine, üniversiteye giren polis olaya müdahale etmiş ve öğrencilerin pek çoğu tutuklanmıştır (Bora, 1995:101).

Bunun yanı sıra Sırbistan’da Sırbistan Parlamentosu, okullara Sırp ve Ortodoks azizleri Aya Sava, Dositey Obradoviç, Vuk Karaciç ve Nyegoş’un portrelerinin asılması; Ortodoksların kutsal Aya Sava günü olan 27 Ocak ayinine öğrencilerin katılımının zorunlu olması gibi yasal çerçeveye kavuşturduğu kanunlar koymuş ve Kosova’da da geçerli kılınması için hazırlıklar yapılması üzere direktifler vermiştir. Dahası, 1990/91 öğretim yılına gelindiğinde eski sosyalist dönem “Kosova Özerk Bölgesi” yasalarının tanıdığı kültürel haklar çerçevesindeki müfredata göre eğitim görmüş olan, 100 binin üstünde Arnavut öğrencinin sınıfta bırakılacağı açıklanmıştır (Bora, 1995:144).

Sırp yönetimin mekânsal uzanımlar açısından kamusal alan içerisinde, kamu hizmeti verilen tüm kurumlara karşı yerli popülasyon üzerinde kurduğu baskı ve korku ortamı karşısındaki olumsuzlanmış “güvensizlik” hissine dayalı, “görünüm” zemininden uzaklaşarak kaybolma hali, eğitim kurumları olan okullarda salt dışsal bir alan üzerinden tanımlanmakla sınırlı kalmayacak biçimde yapısal ölçekte de önce maddi olmayan, daha geçlerde ise somut ve maddi, bir başka deyişle maddesellikle tanımlanacak bir segregasyon veya ayrıştırma yoluna gitmiştir.

Öyle ki okullar bazında Sırp yönetim, ilk olarak kamusallığın ya da kamusal alanın en önemli varouşsal özelliklerinden biri olan farklılıkların karşılaşmasına imkan tanıma zemini olma özelliğine ket vuracak uygulamasını, gün içerisinde etnik kökene dayalı bir başka deyişle etnosentrik vardiyalar üretmesiyle, Arnavut, Sırp ve daha az etkili olmakla

birlikte diğer azınlık unsurlar arasında okula giden öğrencilerin birbirini görme, birbirilerine temas etme, diyalog kurma, birbirilerini tanıma, oyun oynama vb. imkanlarını kısıtlayıcı kararlar almıştır.

Yazar Zijadin Gashi’nin 2014 basımı kitabına göre Kosova’da 1990 yılında başlatılan okullardaki etnik ayrıma dayalı ders saati uygulamasının Sırp otoritelerce gerekçesi, Kosova’nın geneline yayılan etnik tansiyonların Sırp öğrencilerde güvensizlik hissi yaratması olmuştur (Shahini, 2016). Ki bu tek taraflı etkilenme tahayyülü, gerekçeyi çocuk olmaları itibarıyla geçersiz kılarken, karşılaşma imkânlarının kısıtlanması aynı toplumsallığın farklı kimliksel artbileşenlere sahip üyeleri arasında, oldukça küçük yaştan itibaren birbirlerine karşı mekânsal düzeyde “görünmez” kılınmaları itibarıyla; ayrışma oranları yükselmiş, yabancılık niteleyen, ötekileştirme mekanizmalarını katalize edici bir ortam yaratmıştır. Bu sayede, üst anlatının kimlikler arası sabitlediği rollere yönelik söylemlerin üretilmesi kolaylaşırken , bu söylemleri daha çok küçük yaşlardan itibaren sempatizanlıkla karşılama veya dikte edilene ikna olma halini olanaklı kılmış bir uygulama olarak öne çıkmıştır.

Kültürel, sosyal, öğrenim, sağlık vd. birçok kamusal alanda, kamusal hizmet ve kamusallaşma edimlerinde, dışsal ve açık olan her türlü alan ve pratikten yoksun bırakılma halinin, öncül safhalar ve sırasında aynı segregasyonun salt okullarda değil, etnosentrik bir mekânsal tezahür bazında, kafelerde, restoranlarda hatta sokaklarda veya kısıtlı imkanlar dahilinde takınılan semtlerde dahi ayrıştırıcı, sabitleyici, kontrol edilebilir anlamda edilgenleştirici bir yaklaşımla Arnavutlar, Sırplar, Türkler vd. topluluklar arası kullanımlarıyla farklılaşan tariflerle tariflendiği bir dönemin yansımaları olarak ifade edilmişlerdir.

1996/97 öğretim yılında ilkokula Kosova’nın Prizren kentinde başlamış ve NATO’nun 1999 yılının Mart ayında başlatacağı bombardıman sürecine kadar derslerini o dönemki ismiyle “17 Kasım” (şu anki ismi “Mati Llogoreci” olan) ilkokulunda, devletin tanıdığı imkânlar çerçevesinde Türkçe dilinde sürdürmüş yeni bir öğrenci olarak, bu görünürlük/görünmezlik halini mekânsal bazda birebir hissettiğimi ya da nasıl deneyimlendiğini anımsıyorum. Aynı mahallede birlikte yaşayıp sosyal aktivitelerimizi, çatışmaların sürdüğü dönemlerde dahi kısmen de olsa devam ettirdiğimiz Arnavut kökenli

arkadaşlarım, mahalle ölçeğinde birebir görüp, temas boyutunda karşılaşma imkânım olduğu bir “görünürlük” ortamı içerisinde tanımlanırken; her ne kadar nüfusları itibarıyla hem Sırp hem de Türk unsurlardan daha fazla sayıyı teşkil etseler de okuldaki ortam içerisinde etnosentrik vardiyalar düzeni sebebiyle aynı arkadaşlarımızla “görünmez” olarak ayrı zaman dilimleri içerisinde dersleri takip ettiğimizi ve okulda bulunmadıkları süreç içerisinde, kentteki Arnavut olmayan nüfusun, çatışma ortamının varlığı yüzünden gidenlerin de oranı göz önüne alınırsa, az kalan unsurlarından öğrencilerin tüm okulu o zaman aralığında tamamen dolduramadığı, dolayısıyla sınıfların gündüz vardiyaları boyunca tam kapasite çalışmadığını anımsıyorum.

Okullardaki ayrıştırma işlemlerinden üç hafta sonra, 22 Mart 1990’da eş zamanlı olarak Kosova’nın değişik kentlerinde toplu öğrenci zehirlenmeleri yaşanmış, yıl boyunca devam eden benzeri vakalar sonucu çoğunluğu Arnavut olmak üzere 7,000 – 8, 000 arası öğrenci bu durumdan etkilenmiştir(Shahini, 2016).

Eylül 1991’e gelindiğinde Sırp güçleri Hırvatistan’da çatışmalara başlamışken, Kosova’da Sırp polisi öğretmen ve öğrencilerin girişlerini engellemek amacıyla okulları çevrelemiş, bu periyodik gelişmeler hızını arttırırken tarihi itibarıyla daha önce, Ekim 1990’ı gösterdiğinde, Sırbistan hükümeti tarafından Kosova’daki okullara, içeriklerinde ağırlıklı olarak Sırp tarihine ve kültürüne özel bir yer verilen yeni müfredatı zorunlu olarak tek taraflı bir biçimde sunmasının ardından geçen süreçte, Sırpça öğretime karşı çıkan ve yeni ders programını uygulamayı reddeden öğretmenler ve öğretim üyeleri, bu durum karşısında kaçınılmaz olarak işlerinden uzaklaştırılmış ve yerlerine Sırp okul müdürü ve eğitmenleri getirilmiştir. Aynı zamanda Arnavut kökenli ailelerin tepki olarak yeni müfredatı uygulamaya başlayan okullara çocuklarını göndermemesi sonucu, sayılarının 300 ila 450 bin arasında olduğu tahmin edilen öğrenci okula gidemez durumda kalmıştır.

Öte yandan devlet ve özel kütüphanelere yönelik sistematik saldırılar sonucu 65 kütüphane ve yüzlerce Arnavutça kitap yok edilmiş ya da zarar verilmiştir. Arnavut kültür, edebiyat ve tarihine referans veren kaynaklar Slav ya da Sırp referanslarıyla yer değiştirilerek, kimi Arnavut aydınlarının savunduğu haliyle insan hakları diskurunda ‘kültürel soykırım’ olarak geçen müdahalelerde bulunulmuştur. Yazar Besa Shahini, “Direniş İçerisinde Dersler: Kosova’nın 1990’lı Yıllardaki Paralel Eğitim Sistemi” başlıklı makalesinde, otoritenin bu

müdahalelerin amacının, Arnavut öğrenciler arasında milli aidiyet hissini zayıflatmak olduğunu ileri sürmektedir. Öyle ki, “kültürel soykırım” olarak tariflediği bu süreç, bir ulusun fiziksel olmayan yıkımı (çözülmesi) için kasti olarak yürütülmüş bir planın yansımalarıdır (Shahini, 2016).

6.3. DİRENME ARAÇLARI: SİVİL DİRENİŞ HAREKETİ VE