• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YATIRIM YAPILACAK ÜLKE SEÇİMİNİ BELİRLEYEN TEMEL

2.3. Doğrudan Yabancı Yatırımların Temel Belirleyicileri

2.5.1. Kurumsal Belirleyiciler

2.5.1.3. Yolsuzluk

Yolsuzluk, basit olarak, kamu gücünün özel çıkar temin etmek amacıyla kullanılması olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, yolsuzluktan söz edilebilmesi için en azından üç koşulun sağlanması zorunludur. İlk olarak, ilgili kamu görevlisinin düzenleme yapmak ve politika belirlemek için takdir yetkisinin olması gerekmektedir. İkinci olarak, kamu görevlisi kullandığı takdir yetkisi ile kendine ya da yakınlarına ekonomik rant sağlamalıdır. Üçüncü olarak da, ülkenin siyasal, yasal ve idari kurumları, kamu görevlisinin takdir yetkisini suistimal ederek rant elde etmesine imkan verecek zayıflıkta olmalıdır (Aidt, 2003: 632–633). Yolsuzluğun yabancı yatırım üzerindeki etkilerine ilişkin literatür birbirine zıt iki yaklaşım üzerine inşa edilmiştir. İlk yaklaşım, yolsuzluk ile ekonomik büyüme ve dolayısıyla doğrudan yatırım girişleri arasında doğru yönlü bir ilişki kurarken, ikinci yaklaşım bu ilişkinin tersinin geçerli olduğunu belirtmektedir.

1. Yolsuzluğun verimlilik düzeyini yükselttiği ve kaçınılmaz olarak ekonomik

büyümeye katkı sağladığı görüşü bir hayli eskidir. Bu görüşe göre, gelişmekte olan ülkelerde yasal ve kurumsal yapı hantal ise, yolsuzluk mekanizması sistemin etkinliğini arttırarak ekonomik büyümeye katkı sağlamaktadır (Bardhan, 1997: 1322). Yolsuzluk, bu açıdan bakıldığında, yanlış hükümet politikalarına rağmen bireylerin ekonomik faaliyet göstermesine imkân tanıyan bir mekanizma ve hükümet başarısızlıklarına karşı piyasanın verdiği rasyonel bir cevap olmaktadır (Aidt, 2003: 633). Yolsuzluk, ekonomik aktörlerin “katı bir kamusal idarenin gıcırdayan bürokratik dişlileri için ihtiyaç duyduğu yağ” işlevini görmektedir (Bardhan, 1997: 1322). Left (1964), katı düzenlemelerin ve verimsiz bürokrasinin varlığı halinde, yolsuzluk

mekanizmasının yatırım yapmaya imkân vererek ekonomik gelişmeye katkı sağladığını söylemektedir.

Yatırım kararı her zaman, risk ve belirsizlik ortamında alınmaktadır. Azgelişmiş ülkelerin negatif ekonomik ve siyasal koşulları dikkate alındığında bu belirsizlikler çok daha fazla anlam kazanmaktadır. Keza böyle bir ülkede yatırım yapmayı düşünen bir müteşebbis, sağlıklı öngörüler geliştiremediği gibi, bir de hükümetin keyfi davranışları ile karşı karşıya kalmaktadır. Ekonomi alanında önemli bir yer işgal eden hükümetin denetlenemeyen keyfi davranışları, yabancı yatırımcının karşı karşıya bulunduğu belirsizlikleri bir kat daha artırmaktadır. Ekonomi politikalarının irrasyonel ve kişisel etkilere açık bir biçimde belirlenmesine ilaveten, bu politikaları uygulayanların sıklıkla değişmesi ilave riskler doğurmaktadır. Kriz ve siyasal belirsizlik dönemlerinde ekonomi durgunlaşmakta ve yatırımlar azalmaktadır. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Yolsuzluk/rüşvet, belirsizlikleri ve riskleri yatırımcının kontrol etmesine imkân veriyor ya da yönetilebilir hale getiriyor olduğu için, doğrudan yatırım girişleri üzerinde pozitif etki bırakacaktır.

Ekonomik kalkınmanın -sanayileşmiş toplumlar ile mukayese edildiğinde- azgelişmiş toplumlarının elitleri nezdinde daha az önceliğe sahip olduğu görülmektedir. Bu elitler, alt gelir gruplarının ekonomik durumuna karşı duyarlı olmakla birlikte, kalkınmanın maliyetine katlanma konusunda gönülsüz olabilmektedir. Vergi gelirlerinin düzeyi ve harcamaların kompozisyonu egemen grubun (elitlerin) kalkınma sürecini hangi ölçüde hızlandırmak istediğinin bir kanıtı olarak düşünülebilir. Bazı durumlarda, “etkin vergi toplamayarak büyüme sürecini kesintiye uğratıyor” diyerek bürokrasiyi eleştirmek yanıltıcı olur. Çünkü bürokratlar vergiyi en etkin biçimde toplasa bile, harcama olarak geriye dönüşü büyüme sürecini çok az destekliyor olabilir. Öyle ki, girişimcilerin yatırım eğilimi hükümetin yatırım eğiliminden yüksek ise, yolsuzluk mekanizması çalıştırılarak kaçırılan vergiler, büyüme sürecini -bırakın kesintiye uğratmayı- hızlandıracaktır (Leff, 1964: 11). Bunun bir yansıması olarak (hükümete kıyasla vergi kaçıranların tüketim eğiliminin düşük ve yatırım eğiliminin yüksek olması koşulu ile), kaçırılan vergiler doğrudan yabancı yatırım girişlerini artıracaktır (Başar, 2004: 67).

Bürokrat ile müteşebbisler arasındaki rüşvet pazarlığı birtakım verimli sonuçlar doğurabilir. Örneğin, kamu ihalelerinde özel firmalar rekabetçi tekliflerde bulunmakta ve en yüksek rüşveti öneren firma ihaleyi kazanmaktadır. En düşük maliyetle üreten firmanın en yüksek rüşveti vermesiyle birlikte dağılımda etkinlik (allocation efficiency) sağlanmış olacaktır. Tarihsel olarak bakıldığında, madencilik ve toprak imtiyazları ile kredi ve lisans dağıtımındaki yolsuzluklar girişimci sınıfının ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Avrupa tarihi, girişimci sınıfın kamu kaynaklarına ayrıcalıklı erişim (tekel haklarının satışı vb.) imkânı bularak büyüdüğünün örnekleri ile doludur. Benzer şekilde 1860’lı ve ’70’li yıllarda kamusal hizmetler için imtiyaz arayan işletmelerin, ABD’de yasama organında ve şehir yönetimlerinde yolsuzluğu yaygınlaştırmaları, ekonomik büyümeyi engellemekten ziyade hızlandırmıştır (Bardhan: 1997: 1322, 1328).

2. Diğer taraftan yolsuzluk ile doğrudan yabancı yatırımlar arasında ters yönlü ilişki

kuran yaklaşımlar da vardır. Bu yaklaşımlara göre yolsuzluk, yabancı yatırımcının yüksek işlem maliyetlerine katlanmasına sebep olmaktadır. Yolsuzluktan kaynaklanan yüksek işlem maliyetleri, yüksek vergi benzeri bir etki ortaya koymaktadır. Fakat vergi ile yolsuzluk aynı şey değildir, aralarında iki temel farklılık bulunmaktadır. Birincisi, yolsuzluk, vergiye göre daha az saydamdır. Yolsuzluğun daha az saydam olması, yani daha fazla belirsizlik içermesi, yabancı yatırımcı nezdinde vergiye göre daha yüksek maliyet anlamına gelmektedir. İkinci olarak, vergiler yasayla belirlenmektedir. Oysa yolsuzluk vergilendirmeden farklı olarak yasa dışıdır ve gizli tutulmak zorundadır. Bu yüzden rüşvet alanla veren arasındaki anlaşmanın yasal bir zorlayıcılığı olamaz (Dahlström ve Johnson, 2007: 10).

Yolsuzluktan kaynaklanan yüksek işlem maliyetleri, potansiyel müteşebbisin bir başka ülkede yapacağı doğrudan yatırımdan beklediği getiriyi azaltıyor olduğu için, negatif bir faktördür. Yolsuzluk birkaç nedenden ötürü, yabancı yatırımcı için daha maliyetli olabilir. Yolsuzluk mekanizmasının organize olmayan bir biçimde çalıştırıldığı bir ülkede bir kamu görevlisine rüşvet vermek diğerine rüşvet verilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Hatta aynı kamu görevlisinin bir kez daha rüşvet talep etmeyeceğinin garantisi yoktur. Yolsuzluğun organize olduğu durumlarda ortaya çıkan gizlilik

ihtiyacı, rüşvet alan bürokratların rüşvetin daha kolay alınabildiği ekonomik faaliyetleri teşvik etmesine yol açabilir. Bürokrasi, rüşvetin daha kolay alınabildiği malların ithalatını özendirirken, rüşvetin daha zor alınabildiği malların ithalatını kısıtlayabilir. Ya da monopol piyasaların varlığından elde edilen rüşvet gelirlerini arttırmak için, bazı firmaların piyasaya girişini yasaklayabilir. Bu tür politikalar ödenecek rüşvet miktarını arttırdığı için, yatırımcı firmanın maliyetlerinin de artmasına yol açacaktır (Shleifer ve Vishny, 1993: 611–612).

Yolsuzlukların ekonomik büyüme önünde engel olarak DYY girişini olumsuz etkilemektedir. Yatırım izni alınması için ödenen yüksek rüşvetler verimli yatırımların kâzrlılığının rant kollayan yatırımlara nispeten düşmesine yol açacaktır. Böylece yüksek miktardaki rüşvet ödemeleri verimli yatırımlar üzerinde dışlama etkisi ortaya çıkararak yatırımcıların rant kollayan yatırımlara yönelmelerine yol açacak ekonomik büyümeyi azaltacaktır. Bunun yanında yolsuzluklar, kamu harcamalarının rasyonel yapılmasını engelleyerek ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemektedir. Yolsuzluk yoluyla kamu kaynakları yatırımların verimliliği arttıracak olan altyapı yatırımları yerine politikacıların özel tüketimlerine kaymakta buda ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilmektedir (Bardhan, 1997: 1328).

Yolsuzlukların ekonomik büyümenin önünde engel oluşturduğuna dair birçok teorik ve ampirik çalışma yapılmıştır. Shleifer ve Vishny’e (1993) göre, yolsuzluklar ekonomik gelişmeyi en az iki kanaldan negatif olarak etkilemektedir. (1) Merkezi hükümet zayıf ise, değişik kamu kuruluşları ve bürokratlar bağımsız olarak rüşvet alma yoluna gidecektir. Bu durumda, alınan toplam alınan rüşvet miktarını artacağı için, hem toplam üretim düşecek hem de toplumsal maliyet artacaktır. (2) Yolsuzluğun tabiatı gereği içermesi gereken gizlilikten ötürü, kamu yatırımları yüksek getirili (eğitim ve sağlık yatırımları gibi) alanlardan, düşük getirili (altyapı ve askeri yatırımları gibi) ancak kolayca rüşvet alınabilen alanlara kayacaktır. Gizlilik, ayrıca tekelleşme eğilimlerini de artıracağı için, AR-GE faaliyetleri azalacaktır. Shleifer ve Vishny’i, ekonomik ve siyasi rekabet koşullarının artması, yolsuzluğun hacmini ve verdiği zararları en aza indirecektir. Öte yandan demokratik ülkelere egemen olan sorumluluk ve şeffaflık anlayışı da, yolsuzluğun önlenmesinde/azaltılmasında etkili olan

mekanizmalar olarak kabul edilmektedir.