• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: DOĞRUDAN YABANCI YATIRIM KURAMLARININ TARİHSEL

1.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrasında DYY Kuramları

1.2.2. Eksik Rekabet Koşulları Varsayımına Dayanan Kuramlar

1.2.2.7. Dunning ve Narula: Yatırım Gelişme Yolu Kuramı

“Yatırımın gelişme yolu” kuramının temel öğeleri Dunning tarafından ortaya konmuş, daha sonra Narula’nın katkıları ile geliştirilmiştir. Bu kuram, bir ülkeye giren ve çıkan doğrudan yatırım miktarının, diğer ülkelerle mukayeseli olarak, o ülkenin ekonomik gelişme düzeyi tarafından belirlendiği düşüncesi üzerine oturmaktadır. Kuram, ağırlıklı olarak, net doğrudan yabancı yatırım miktarı ile ülkenin gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Net doğrudan yabancı sermaye miktarı, ülkeye giren doğrudan yatırım miktarı ile ülkeden çıkan doğrudan yatırım miktarı arasındaki fark olarak tanımlamaktadır. Bu fark giren doğrudan yatırım miktarı aleyhine ise ülke net dış yatırımcı, aksi durumda ise ülke net yatırım ithalatçısı durumundadır. Kuram, kişi başına GSMH değerini karşılaştırmalı üstünlüğün bir göstergesi olarak kullanmakta ve firmanın kendi ülkesine göre daha düşük kişi başına GSMH değerine sahip olan ülkelere yatırım yapma eğiliminde olduğunu varsaymaktadır (Fischer, 2000: 37–38). Kurama göre ülkeler beş ana gelişme aşamasından geçmektedir (Dunning ve Narula, 1996: 1–13): Birinci aşama, endüstri öncesi dönemi kapsamaktadır. Doğal varlıklara sahip olmanın dışında ülkenin lokasyon üstünlüğü (coğrafi konumdan kaynaklanan üstünlük) bulunmamaktadır. Ülke arzu edilen düzeyde doğrudan yabancı yatırım alamamaktadır. Çünkü: (a) yurtiçi piyasa sınırlıdır, (b) kişi başına gelir düzeyi düşüktür, (c) toplam talep asgari düzeydedir, (d) ulaşım ve haberleşme alanlarında altyapı yetersizdir, (e) eğitim düzeyi düşüktür. Bu aşamada dışa dönük doğrudan yatırım miktarı yok denecek kadar azdır. Diğer şartlar veri iken, yabancı firmalar bu piyasa ile ticaret ilişkisi kurmayı ya da yerel firmalarla hissesiz yatırım anlaşmaları2 (non-equity arrangements) yapmayı tercih edecektir. Öte yandan yerli teknoloji birikimi ve bunun bir sonucu olarak yaratılmış varlıklar3 (created assets) yetersiz olduğu için, mülkiyet üstünlüğüne sahip yerel firma sayısı oldukça azdır. Mülkiyet

2 Bir yabancı yatırımcının hisse satın almadan bir başka firmanın yönetiminde etkili bir söz hakkı elde etmesi hissesiz yatırım (non-equity forms of investment) olarak adlandırılmaktadır. Taşeronluk, yönetim anlaşması, anahtar teslim anlaşmaları, imtiyaz anlaşması/marka kiralama (franchising) ve lisans verme bu tip anlaşmalardandır (World Investment Report, 2007:246)

3 Created assets; insan sermayesi, her türlü bilgi, teknolojik kapasite, örgütsel sistem, taşıma ve iletişim altyapıları, devlet politikalarını, natural asset ise; toprak ve eğitilmemiş işgücünü ifade etmektedir.

üstünlüğüne sahip olan firmaların büyük çoğunluğu da emek-yoğun imalat endüstrilerinde ve birincil mallar sektöründe4 faaliyet göstermekte olup ithalat kontrolleri başta olmak üzere birtakım korumacı politikalar ile desteklenmektedir. Hükümet “yatırımın gelişme yolu”nun birinci aşamasından ikinci aşamasına geçmek için iki biçimde müdahalede bulunur: İlk olarak hükümet temel altyapı oluşturup beşeri sermayeyi geliştirerek kalkınmayı yavaşlatan piyasa aksaklıklarının bir kısmını ortadan kaldırmaya çalışır; ikinci olarak da çeşitli sosyal ve ekonomik politikalar uygular. İthalatın korunması ve ihracatın teşvik edilmesi birinci aşamadaki hükümet müdahalelerine örnek olarak gösterilebilir. Bu aşamada ülkenin yenilikçi kapasitesinin ve beşeri sermaye gibi yaratılmış varlıklarının geliştirilmesine hükümetin yapmış olduğu katkı oldukça sınırlı kalmaktadır.

İkinci aşamada, dışa dönük doğrudan yatırım miktarında bir değişme görülmezken, içe dönük doğrudan yatırım miktarı artmaya başlar. Yabancı firmalar toplam yurtiçi arzın bir kısmını gerçekleştirmeye başladığı için, yurtiçi piyasa hacim ya da satın alma gücü bakımından büyüyecektir. Yabancı yatırımcının faaliyeti, teknoloji, ticari marka ve yönetim becerisi gibi maddi olmayan varlıklara dayanan ithal ikameci imalat yatırımı biçiminde olacaktır. Hükümetin koyduğu tarife ve tarife dışı ticaret engelleri, içe dönük doğrudan yatırımları uyaracaktır. İhracata yönelik endüstrilerde hükümetin ulaştırma, haberleşme gibi temel altyapıyı hizmetlerini sunuyor olması, doğrudan yatırım girişlerini belirleyen faktörlerden biridir. Doğrudan yatırımlar mülkiyet avantajına sahip endüstrilerde, doğal kaynaklarda, yarı-nitelikli ve kısmen de bilgi yoğunluklu tüketim malları üretiminde yoğunlaşır.

Bu aşamanın sonlarına doğru dışa dönük doğrudan yatırım eğilimi artmaktadır. Bu eğilim, yerli firmaların pazar arama, komşu ülkelerle ticareti geliştirme arzusundan kaynaklanmaktadır. Dışa dönük doğrudan yatırımlar genellikle “yatırım gelişme yolu”nun henüz birinci aşamasında olan ülkelere yapılmaktadır. Bununla birlikte birincil amaç, yaratılmış varlık elde etmek ise, yatırımın daha ileri aşamalarda bulunan

4 Birincil mallar sektörü, doğrudan doğadan hammadde elde edilmesine yönelik ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiği tarım, ormancılık, madencilik sektörleri.

ülkelere yapıldığı görülmektedir. Başlangıçta dışa dönük yatırmaların büyüme oranı, içe dönük yatırımlar ile mukayese edildiğinde, son derece düşüktür. Bunun bir sonucu olarak, içe dönük yatırımların miktarı nispi olarak daha fazladır. Fakat bu aşamanın sonlarına doğru dışa dönük doğrudan yatırımların büyüme oranı artarak içe dönük doğrudan yatırımların büyüme oranına yaklaşmaktadır.

Üçüncü aşamada, içe dönük doğrudan yatırımlarda meydana gelen artış azalan oranlarda, buna mukabil dışa dönük doğrudan yatırımlarda meydana gelen artış artan oranlarda olduğu için, doğal olarak, net doğrudan yabancı sermaye girişi de pozitif olmaktadır. Bu durumda ülkenin teknoloji kapasitesi standart malların üretimine yönelecektir. Gelir artışına bağlı olarak tüketiciler yüksek kaliteli malları talep etmeye başlayacağı için, tedarikçi firmalar arasındaki rekabet giderek alevlenecektir. Emek-yoğun endüstrilerdeki karşılaştırmalı üstülüklerin aşınması ve yurtiçi ücret düzeyindeki yükselmeden kaynaklanan maliyet artışları, bu endüstrileri “gelişme yolu”nun daha geri aşamalarında yer alan ülkelere yatırım yapmaya yöneltecektir.

Şekil 2: Yatırım Gelişme Yolu

Kaynak: Dunning ve Narula (1996: 2) Net Dış Yatırım Milli Gelir 1.Aşama 2..Aşama 3..Aşama 4.Aşama 5..Aşama

_____ Geleneksel Gelişme Çizgisi ………... 1990’lardaki Gelişme Çizgisi

Yerli firmaların yabancı firmanın sahip olduğu rekabetçi avantajları ele geçirerek rekabet gücü kazanması ile birlikte, yabancı firmanın sahip olduğu mülkiyet avantajları aşınmaya başlayacaktır. Bu aşınmanın temel nedeni, mesleki eğitim ve yenilikçi faaliyetlerin gelişmesine bağlı olarak evsahibi ülkenin “yaratılmış varlık stoku”nun büyümesidir. Yurtiçi piyasanın genişlemesi ve yerel yenilik kapasitesinin gelişmesi biçiminde tezahür eden lokasyon avantajları, ölçek ekonomilerini harekete geçirecek ve -ücret maliyetlerinin artmasının da etkisi ile- firmaları yüksek katma değerli teknoloji-yoğun malları üretmeye sevk edecektir. Sonuç itibariyle içe dönük doğrudan yatırım ithal ikameci üretimden uzaklaşarak etkinlik arayan üretime doğru kayacaktır. Bu aşamada, müdahaleleri azalıyor olmakla birlikte, hükümetin sermaye-yoğun endüstrilerin yapısına içkin olan piyasa aksaklıklarını azaltmaya dönük çabaları devam edecektir. Hükümet, bu çabayı sarf ederek, sahip olduğu lokasyon avantajlarını yeteri kadar kullanamayan yerel firmanın bulunduğu endüstrilere yabancı yatırım çekmeye çalışmaktadır. Benzer şekilde, yerel firmayı dışa dönük yatırım yapmaya teşvik etmektedir.

Bir ülkenin dışa dönük doğrudan yatırım stoku, içe dönük doğrudan yatırım stokuna eşit olduğunda ya da aştığında dördüncü aşamaya geçilmiş olur. Bu aşamada dışa dönük doğrudan yatırım, içe dönük doğrudan yatırımdan daha hızlı büyümekte ve ülke net dışa dönük yatırımcı konumuna ulaşmaktadır. Yerli firma yabancı firmalar ile karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu sektörlerde iç piyasada etkin bir rekabete girişmekle kalmayıp, uluslararası piyasalara da giriş yapabilmektedir. Öte yandan ekonomik büyüme ile birlikte, sermaye maliyetinin emek maliyetinden daha düşük hale gelmesi, sermaye-yoğun üretim tekniklerinin kullanılmasını mümkün kılmaktadır. Diğer bir deyişle lokasyon avantajları neredeyse tamamen yaratılan varlıklardan kaynaklanmaktadır.

Yurtiçinde sermaye-yoğun endüstrilerde faaliyet gösteren yerli firmalar ise etkinlik ve ticari engelleri aşma arayışı ile düşük ücretli azgelişmiş ülkelerde yatırım yapmaya

yönelmektedir. Yatırım gelişim aşamaları yaklaşımında, ilk aşamadan bu aşamaya kadar; tüm yatırım faaliyetlerinin yerel avantajlardan yaratılmış varlıklara doğru yöneldiği görülür. Daha alt aşamalarda, içe dönük sermaye girişi varlık arayışındaki doğrudan yabancı yatırımlardan oluşmaktadır.

Bu aşamada hükümetin rolü değişmektedir. Hükümet, bir taraftan denetleyici ve düzenleyici fonksiyonlarını sürdürürken, diğer taraftan da bebek endüstrileri korumak, etkinliğini yitirmiş endüstrileri kademeli olarak tasfiye etmek gibi yapısal tedbirler almaktır. Bir başka deyişle, bu aşamada hükümetin rolü, ekonomik faaliyetin işlem maliyetlerini azaltmak ve piyasaların etkin çalışmasını kolaylaştırmak biçiminde değişime uğramaktadır. Benzer kaynak ve kapasite yapısına sahip ülkeler arasındaki rekabetin artmasından ötürü, hükümetler politika oluştururken daha stratejik davranmaya başlar. Doğrudan müdahalenin yerini, genellikle, yerli kaynakların ve kapasitelerin arttırılmasına katkı yapıcı ve özel ekonomik aktörlerin piyasayı bozucu davranışlarını engelleyici politikalar almıştır.

Beşinci aşamada, ülkenin net dış yatırım pozisyonu ilkin düşer daha sonra sıfır düzeyinde dalgalanır. Aynı zamanda doğrudan yatırımların içe ve dışa dönük olanı, her ikisi birden artmaya devam eder. Bu aşamada azgelişmiş ülkelerde doğal kaynaklara ve emek-yoğun endüstrilere yapılan doğrudan yatırımlar devam eder. Diğer taraftan da daha düşük aşamalarda yer alan ülkelerden piyasa ve stratejik varlık arayan doğrudan yatırımlar çekilir.

Beşinci aşama hiçbir ülkenin yaratılan varlıklar üzerinde hegemonya kuramadığı bir denge oluşturur. Bir başka ifade ile bu aşamada yer alan hiçbir ülke aynı aşamada yer alan diğer ülkelerden daha avantajlı bir konumda değildir. Çokuluslu şirketler, uluslararası ticareti ve üretimi şekillendiren egemen güçler olarak, artan ölçülerde “mini bir ulusal piyasa” oluşturmaktadır. Hükümet, bu aşamada ekonominin yeniden yapılandırılmasında etkin rol oynamaktadır. Çokuluslu şirketlerin dünya ekonomisini şekillendirmede artan etkisi ile beraber hükümetlerin stratejik bir oligopolist güç olma özelliği öne çıkmaktadır. Hükümetler, bu bağlamda hem çokuluslu şirketlerin hem de diğer hükümetlerin davranışlarını dikkate almak durumundadır.

Başlangıç aşamasında farklı avantaj ve dezavantajlara sahip olmalarına rağmen, bütün ülkeler bu beş aşamadan geçmektedir. Bu süreçte her ülke, bir taraftan gelir düzeyini yükseltirken, diğer taraftan da –bununla bağlantılı olarak- dışa dönük doğrudan yatırım yapabilir hale gelmektedir. Nihai aşamaya gelindiğinde gelir dağılımı düzelmiş, pazar ve pazarlama olanakları gelişmiş, tarımsal işgücü azalmış olacaktır. Öte yandan bu aşamaya gelmiş ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları ve dış yatırımlar bağlamında söz konusu olan avantajlar ortadan kalkacaktır. Özetlemek gerekirse, doğrudan yabancı yatırımların, nihai aşamaya ulaşmayı başarmış azgelişmiş ülkelere sermaye kıtlığı sorununu aşmaları için köklü bir çözüm ürettiği söylenebilir. Dahası, bu ülkeler söz konusu süreçte sağladıkları gelişme sayesinde dışa dönük doğrudan yatırım yapabilecek imkânlara ulaşmaktadır.