• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YATIRIM YAPILACAK ÜLKE SEÇİMİNİ BELİRLEYEN TEMEL

2.3. Doğrudan Yabancı Yatırımların Temel Belirleyicileri

2.5.1. Kurumsal Belirleyiciler

2.5.1.1. Ekonomik Özgürlük

Ülkenin yatırım ikliminin kalitesini yansıtan bir gösterge olarak, ekonomik özgürlük, doğrudan yatırım girişleri üzerinde etkili olmaktadır. Ekonomik özgürlük kavramının tek ve işlevsel bir tanımı yoktur. Liberal paradigma içinde bu kavram “üretim, bölüşüm, tüketim süreçleri üzerine devlet tarafından konulmuş kısıtlamaların bulunmadığı ve bireyin kendi özgürlüğünü korumasına ve sürdürmesine imkân veren ortam” şeklinde tanımlanmaktadır (O'Doriscoll ve diğ., 2001: 43). Ekonomik özgürlük kavramı içinde düşünülen unsurlar şunlardır: hukukun üstünlüğü, mülkiyet haklarının korunması, bireysel tercih hakkı, piyasa koşullarında gerçekleştirilen gönüllü mübadele, ekonomik girişim özgürlüğü, sermaye ve işgücünün yerel ve uluslararası piyasalarda dolaşım hakkı, piyasalara serbest giriş, uluslararası ticaret ve özgürlükleri (Bhalla, 1997: 205; Gwartney ve Lavson, 2003: 406).

Ekonomik özgürlükler yabancı yatırımları iki farklı kanaldan etkilemektedir:

1. Ekonomik özgürlükler (hem toplumun hem de bireyin refahının artmasını mümkün

kılacak biçimde), üretimden tüketime iktisadi faaliyetler sürecini iyileştirmekte ve büyüme ivmesini yükseltmektedir. Söz konusu ivmenin yükselmesi, ülkeyi yabancı

yatırımcı nezdinde cazip hale getirmektedir. Çünkü büyüyen/gelişen bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlere yönelik talep canlıdır. Bu durumda hem yatırımın getirisi yüksek, hem de gelecekte güzel fırsatlar yakalama ihtimali fazla olacaktır. Bir başka ifade ile yüksek tempolu büyüyen bir ekonomide yapılan yatırım, müteşebbise yüksek getiriler elde etme güvencesi vermektedir. Müteşebbis, büyüme oranının düşük olduğu durgun bir ekonomi yerine, yüksek tempolu büyüyen (gelişme potansiyeline sahip) canlı bir ekonomiye yatırım yapmayı tercih edecektir. Potansiyel müteşebbisler, bir ülkede büyüme temposunu düşürücü politikalar izlenmesini, durgun bir piyasanın sinyali olarak algılamakta ve bu ülkeye yatırım yapmaktan çekinmektedir.

Ekonomik özgürlükler ile büyüme/kalkınma arasında doğru yönlü bir ilişki olduğu temelinde şekillenen düşünce, teorik köken olarak, modern iktisat biliminin kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith’e kadar geriye gitmektedir. Gerçekten de Smith’den günümüze kadar birçok iktisatçı ve iktisat tarihçisi, tercih özgürlüğü, rekabet ortamı ve mülkiyet haklarının korunması gibi unsurları büyümenin/kalkınmanın temelleri olarak göstermektedir. Smith Milletlerin Zenginliği (1776/2006) adlı eserinde, ekonomik özgürlükler alanı genişletildiği ve ekonomi alanı devletin müdahalelerinden arındırıldığı ölçüde, ülkenin zenginleşeceğini ileri sürmektedir. Benzer şekilde Friedman, Kapitalizm ve Özgürlük (1962/2008) adlı eserinde, refah ile özgürlükler (özel mülkiyet haklarına saygı, teşebbüs özgürlüğü) arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Friedman’a göre piyasalar üzerinden genişletilen ekonomik özgürlükler, uzmanlaşmayı ve işbölümünü teşvik ederek üretimin kaynaklar daha etkin kullanılarak yapılmasına ve sonuç itibariyle toplumsal refah düzeyinin yükselmesine imkân vermektedir.

Büyüme performansının özgür ve açık toplumlarda (kapalı toplumlara göre) daha yüksek olacağına vurgu yapan bu bakış açısını ne kadar doğrudur? Ekonomik özgürlük her şeyden önce, üstü kapalı olarak, rekabet olgusunu ifade etmektedir. Rekabet düzeyi ile büyüme performansı arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğuna dair son derece güçlü kanaat bulunmaktadır. Serbest piyasa koşullarında faaliyet gösteren bir firma tüketici taleplerini çok fazla dikkate almayan bir tutum içine girer ise, bir müddet sonra pozisyon kaybedecektir. Bir başka ifade ile piyasayı tüketici talebine uygun davranan

rakip firmalara bırakmak zorunda kalacaktır. Piyasa temelli ekonomiler müteşebbisin yaratıcı fikirlerine ve yenilik arayışlarına daha fazla imkân sağlamaktadır (De Haan ve diğ., 2006: 169). Girişimci doğru karar vermiş ve doğru yatırım yapmış ise, piyasa tarafından ödüllendirilecektir (kâr). Aksi durumda piyasa müteşebbisi cezalandıracaktır (zarar belki de iflas). Rekabetçi bir sistemde insanlar çevrenin takdir edeceği faydalı bilgiyi bulup sınamak için kâr güdüsü ile hareket edeceklerdir. Böylece rekabet, özel girişimciliği geliştirilmesinin şartlarını ortaya çıkararak, insan isteklerinin karşılanabilmesi için yeni kaynak, bilgi ve üretim araçlarının keşfedilmesinden başka bir şey olmayan iktisadi gelişmeye katkıda bulunmaktadır (Kasper, 2007: 110–113). Ekonomik özgürlüklerin önemli unsurlarından olan hukuki yapı ve mülkiyet haklarının korunması ekonomik büyüme için hayati önem taşımaktadır (De Haan ve diğ., 2006: 169): (1) Sözleşme ve varlık haklarının devredilebilmesi ve güvence altına alınması yatırım kararları ve dolaylı olarak ekonomik büyüme üzerinde pozitif etki bırakmaktadır. (2) Mülkiyet haklarının korunması, hem servetin etkin dağılımını hem de tasarrufların en yüksek kâr beklenen alanlara yatırılmasını mümkün kılarak büyüme sürecini hızlandıracaktır.

Uluslararası ticaret özgürlüğü yani ticaretin uluslararası düzeyde serbestleştirilmesi, verimlilik etkisi doğurmaktadır. Serbest uluslararası ticaretin en belirgin verimlilik etkisi, mukayeseli üstünlüklere göre yapıldığı takdirde üretimin her iki ülkede de artması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Öte yandan serbest ticaret ortamında gelişen ilişkilerin bir sonucu olarak, teknolojinin bir ülkeden diğerine transfer edilmesi kolaylaşacaktır. Teknolojinin yaygınlaşması artmakta olan uluslararası rekabet gücü ile birleştiğinde ulusal firmaların üretkenliği/verimliliği artacağı için, ekonomik büyüme hız kazanacaktır (De Haan ve diğ., 2006: 169).

Ekonomik özgürlüğün büyüme üzerindeki olumlu etkileri hükümetlerin rolüne de bağlıdır. Ekonomik özgürlükler alanı geniş olan bir toplumda, hükümetin temel görevi, özel mülkiyetin korunması ve sözleşmelerin uygulanmasının sağlanmasıdır. Bununla birlikte hükümet birtakım düzenlemeler yaparak ve iktisadi faaliyetleri aşırı ölçüde vergilendirerek özgürlükler alanını daraltabilmektedir. Bir başka ifade ile hükümet,

özel mülkiyeti yeterince koruyamadığı ve gönüllü mübadele ilişkilerini sınırlandırdığı takdirde ekonomik özgürlükleri ihlal etmiş olmaktadır. Hükümetin bu tutumunun yanı sıra ticareti kısıtlayan birtakım kurumsal düzenlemeler, işlem maliyetlerini arttıracak, mülkiyet haklarının zayıflatacak ve belirsizlikleri artıracaktır. Sonuç itibariyle doğal teşvik ortamı bozulacağı için yatırım/üretim kazançları düşecektir. Kısacası ekonomik özgürlüklerin gerilemesi büyümenin yavaşlaması sonucunu doğuracaktır (Gwartney ve Lawson, 2003: 406–407).

2. Ekonomik özgürlükler alanının genişliği, potansiyel yabancı yatırımcı açısından bir

güven unsuru durumundadır. Bilindiği gibi, doğrudan yatırım girişleri ülkenin gelişme sürecini hızlandırmaktadır. Yabancı yatırım ise oldukça ürkek bir yapıya sahiptir. Müteşebbis, mülkiyet haklarının olmadığı, gönüllü mübadelelerin ve sözleşme güvencesinin olmadığı ülkelerde doğrudan yatırım yapmaktan çekinmektedir. Tam da bu nedenle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik özgürlükler alanının genişletilmesi gerekmektedir. Bu alanın genişlemesi ile birlikte, gelişmiş ülkelerin tasarrufları er ya da geç doğrudan yatırım biçiminde ülkeye gelecek ve sermaye birikim sürecine katkı yapacaktır (Kasper, 2007: 33).