• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: YATIRIM YAPILACAK ÜLKE SEÇİMİNİ BELİRLEYEN TEMEL

2.3. Doğrudan Yabancı Yatırımların Temel Belirleyicileri

2.3.1. Ekonomik Belirleyiciler

2.3.1.9. Doğal Kaynaklar

Doğal kaynak zenginliğinin doğrudan yatırım üzerindeki etkilerine ilişkin literatür birbirine zıt iki yaklaşım üzerine inşa edilmiştir.

İlk yaklaşım, doğal kaynak açısından -madenler, hammaddeler ve tarımsal ürünler- zengin ülkelerin aynı ekonomik gelişme düzeyinde yer alan ve kaynakları kıt olan ülkelere nispeten daha fazla doğrudan yatırım çektiğini dolayısıyla iki değişken arasında pozitif bir ilişkinin geçerli olduğunu savunmaktadır. Tarihsel bir süreç içerisinde bakıldığında, yabancı sermayenin yüksek kârlılığı sağlamak için önceleri zengin doğal kaynaklara sahip olan ülkelere yöneldiği görülmektedir. Bu bağlamda, 18. ve 19. yüzyılda Avrupa, ABD ve Japon firmaları tarafından dünyanın azgelişmiş bölgelerine yapılan yatırımlar örnek olarak gösterilmektedir. 19. yüzyıldan II. Dünya

Savaşı sonrasına kadarki zaman diliminde Kuzey Amerika ve Avrupa’nın sanayileşen ülkeleri doğal kaynak arzını güvence altına almak için, kaynaklar açısından zengin ancak uluslararası rekabet gücüne sahip olmayan ulusal şirketlerin faaliyet gösterdiği azgelişmiş ülkelerin birincil mallar sektörüne yatırımlarını akıtmışlardır (Dunning, 1993: 57). Yatırımların gelişmiş ülkelerden azgelişmiş bölgelere doğru tek yönlü olarak gerçekleşmesinde evsahibi ülkenin içinde bulunduğu koşullarda etkili olmuştur. Şöyle ki: (a) Doğal kaynakları çıkarmak için gerekli olan sermaye ve teknik birikimden yoksun olunması (b) Çıkarılan doğal kaynakları ihraç etmek için yeterli fiziki altyapının bulunmamasıdır.

Doğal kaynak zenginliği ile yatırımlar arasında pozitif ilişki kuran yaklaşım, kaynakların ülkenin refahını ve ithal malları satın alma gücünü arttıracağını ileri sürmektedir. Böylece ülke içerisinde kaynak bolluğunun yanı sıra yatırım ve ekonomik büyüme oranlarının da artması beklenmektedir. Doğal kaynak zengini ülkelerin birçoğunda bu kaynakların ihraç edilmesi ile elde edilen gelirler çeşitli yurtiçi yatırımların finansmanında kullanılmakta ve bu finansman endüstriyel gelişim için “itici” bir güç oluşturmaktadır. Üstelik elde edilen doğal kaynağın yüksek taşıma maliyetine sahip olması durumunda, yurtiçinde yeni bir sanayi kurulması ya da yeni bir teknoloji getirilmesini gerekmektedir (Sachs ve Warner, 1995: 4). Sonuç olarak, doğal kaynak zengini ülkenin büyüme oranlarını arttırması girişimcileri bu ülkelere yatırım yapmaya teşvik edecektir.

Günümüzde, doğal kaynak zenginliğinin doğrudan yatırımlar üzerindeki pozitif etkisini sınırlayan iki temel gelişme ortaya çıkmıştır.

1. Doğal kaynak zengini ülkeler ile kaynak arayan çokuluslu şirketler arasındaki

ilişkiler sermaye birikimine sahip büyük yerel firmaların ortaya çıkışı ile yeniden biçimlenmiştir. Şöyleki: Doğal kaynakların çıkarılması ve işlenmesi için gerekli olan sermaye ve bilgi birikimine sahip, genellikle de kamu mülkiyetindeki yerel girişimlerin ortaya çıkması kaynak arayan doğrudan yatırımların görece önemini azaltmıştır. Bu aynı zamanda kaynak zengini ülkelerin karşılaştırmalı üstünlükler temelinde dış ticaret ilişkilerine geri döndükleri anlamına da gelmektedir.

2. Doğrudan yatırımların tarihsel gelişim çizgisi yani hem sektör olarak hammaddelere

yönelmiş olması, hem de gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri sömürmesi, yabancı yatırımlara karşı bugün dünyada bir tepki ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle Latin Amerika ülkelerinde ve sömürge olmaktan yeni kurtulmuş ülkelerde, bu tarihsel gelişim seyrinin yabancı sermaye ya da yatırıma karşı yoğun tepkilere yol açtığı görülmektedir (Tiryakioğlu, 2001:168). Bu tepkiler sonucunda doğal kaynaklara yönelik uluslararası doğrudan yatırımlar için çeşitli kısıtlamalar ve kapsamlı ön inceleme prosedürleri öngören yasal düzenlemeler yapılmaktadır.

İkinci yaklaşım, doğal kaynak zenginliği ile doğrudan yatırım arasında negatif bir ilişkinin varlığına işaret etmektedir. Bu yaklaşıma göre doğal kaynaklar, makroekonomik belirsizlikler üreterek doğrudan yatırımların dışlanmasına sebep olmaktadır. Kaynakların yatırımları dışlama etkisi iki nedenden kaynaklanmaktadır. (1)Doğal kaynak arzındaki artış taşınmaz mallar sektöründe13 talebi arttırarak enflasyon yaratacaktır. (2) Doğal kaynak arzı (özellikle de petrol) inişli-çıkışlı bir seyir izlemekte bu da döviz kurlarındaki dalgalanmaları arttırmaktadır. Bir yandan döviz kurundaki dalgalanmalar diğer yandan daha yüksek enflasyon yatırımcı bakımından ekonomik belirsizliklerin artacağının işareti olarak algılanmaktadır. Ekonomik belirsizliklerin artması yatırım girişlerini azaltacaktır (Asideu ve Lien, 2004: 623). Doğal kaynakların doğrudan yatırımlar üzerindeki negatif etkisini ekonomik büyüme temelinde ele alan yaklaşım, bolluk paradoksu/doğal kaynakların laneti hipotezine atıfla kaynak bolluğuna –özellikle de petrol gibi yenilenebilir olmayan kaynaklara- sahip ülkelerde daha az kaynağa sahip ülkelere nispeten ekonomik büyüme ve kalkınmanın yavaşladığını ileri sürmektedir. Doğal kaynak bolluğunun ekonomik büyüme üzerindeki negatif etkisi birçok farklı nedenden kaynaklanmaktadır.(a) Doğal kaynaklar ülke içerisinde farklı gruplar ya da ülkeler arasında çatışmaları tahrik etmektedir. Bu çatışmaların temelinde kaynaklardan daha fazla pay alabilme gayreti

13 Ticarete konu olan malların ‘taşınır' ve ‘taşınmaz' mallar olarak ayrılmasıdır. Taşınır mallar (tradable goods) bir yerden alınıp bir başka yere götürülebilirler. Dolayısıyla, bu çeşit mallar uluslararası ticarete konu olabilirler. Taşınmaz mallar (non-tradable goods) da alınıp satılabilirler. Ama bu çeşit mallar bir yerden alınıp bir başka yere götürülemediğinden, dış ticarete konu olamazlar. Örneğin, arazi ya da binalar taşınmaz mallar sınıfındadır.

yatmaktadır. (b) Doğal kaynak ihracatından elde edilen gelirlerin ülkeye girişi ile birlikte, yerli paranın yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanması, bir anlamda ticarete konu olan ve olmayan malların göreli fiyatlarının ikincisi lehine değişmesi demektir. Dolayısıyla, yerli paranın reel olarak değer kazandığı bir ortamda, yurtiçi göreli fiyatlar ve yatırımlar ticarete konu olmayan sektörler lehine değişecektir. Diğer yandan, ticarete konu olan sektörlerin ürünlerine yönelik talep artışı, değerli kur nedeniyle büyük oranda ithal ürünlerle karşılanabilmektetir. Böylece, ticarete konu olmayan sektörlerin üretimi ticarete konu olan sektörlerin üretimi aleyhinde genişleyecektir. Uluslararası rekabete açık olan ticarete konu olan sektörlerdeki daralma ekonominin doğal kaynak gelirlerine bağımlılığını arttırmaktadır. Sonuç olarak, ileri derecede doğal kaynak fiyat değişimlerinden aşırı etkilenen bir ekonomi yaratılmış olur. (c) doğal kaynak fiyatlarındaki aşırı dalgalanma hükümetin uzun dönemli ekonomik planlamalar yapmasını engellemektedir. (d) Kaynak zengini ülkelerin elde ettiği yüksek gelirler politik yolsuzluklara zemin hazırlamaktadır. (e) Hükümetler gelecekte kaynaklardan daha yüksek gelir beklentisi ile aşırı borçlanmaya gitmektedirler. Ülkenin doğal kaynak varlığının teminat olarak algılanması daha fazla borç bulma imkanıda sağlayacaktır. Fakat dünya piyasalarında doğal kaynak fiyatlarının azalması ile birlikte reel döviz kurlarının düşmesi yabancı para cinsinden gelirleri azaltacağından borç geri ödemelerinde sıkıntılar yaşanacaktır (Collier, 2003: 2–11; Sachs ve Warner, 1997: 1–10)