2.6. Türkiye’de Göç Politikaları ve Gelişimi
3.1.4. Yerel Yönetimler
25 Mart 2005 tarihinde kabul edilen ‘’İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı’’nda, yerel yönetimlerin, iş verenler ve STK’lar teşvik edilmesi gerektiği ve buna ilişkin olarak, entegrasyon politikası ve sisteminin oluşturulması ve yeni usuller belirlenerek yabancıların hakları ve sorumlulukları açıkça belirtilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca mülteci ve sığınmacıların yerel yönetimlerce sağlanan nakdi ve ayni yardımlara mümkün olduğunca erişimleri sağlanması gerektiği üzerinde de durulmuştur. Hatta belediyelere, mültecilerin entegrasyonunun sağlanması, sosyal yardımların en iyi şekilde yerine getirilebilmesi için yetki verilmesi gerektiği ve gerekirse de ilgili mevzuatta bu konuyla ilgili düzenlemelerin yapılması hedeflenmiştir.
Bu çalışma kapsamında kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimler arasında ayırıma gidilmiştir. Literatürde merkezi idarenin taşra teşkilatları da anayasal düzenlemeler doğrultusunda yerel yönetimler başlığı altında değerlendirilmektedir (Bayrakcı, 2014: 16-17). Ancak yerel yönetimlerden çalışmada kastedilen belediyelerdir. Nitekim 2014’te yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun ‘’Uyum’’ başlıklı 96/1. maddesinde, ‘’Genel
Müdürlük, (…) kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ile uluslararası kuruluşların öneri ve katkılarından da faydalanarak uyum faaliyetleri planlayabilir’’ denilmektedir. Dolayısıyla Suriyeli sığınmacılara
yönelik yapılan bu yeni hukuki düzenlemede kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimler ayrı değerlendirilmiştir.
Türkiye’de yerel yönetimler ülkenin jeopolitik ve stratejik konumu nedeniyle gün geçtikçe göçmenler, sığınmacılar ve mülteciler ile temasın artacağının bilincinde olmak durumundadır. Nitekim Avrupa’da yerel yönetimler ve belediyeler yabancıların toplumsal uyumunda önemli misyonlar yüklenmektedir. Yerel düzeyde uyumun sağlanması ise göç politikalarının seyri açısından önem kazanmaktadır. Bu
noktada başarılı bir yerel entegrasyondan bahsedilebilmesi için en azından yasal statü, belli bir gelir ve yerel benimsenme gibi unsurların gerçekleşmesi gerekmektedir (Çakırer-Özservet, 2015: 48). Ayrıca göçe dair kamu politikaları özel sektör ve sivil toplum örgütleri gibi yerel dinamiklerin desteğine da ihtiyaç duymaktadır (Marconi, 2012: 157-160).
Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun (YUKK), ‘’Uyum’’ başlığı altındaki 96/3. maddesinde; ‘’(…) Genel Müdürlükçe kamu kurum ve kuruluşları ile
sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği yapılarak yaygınlaştırır’’ ibaresi yer
almaktadır. Daoudov’a göre, bu ibare ile yerel yönetimler yani belediyeler uygulama kısmında öngörülmemiştir (2015: 48). Ayrıca Daoudov, yerel yönetimlerin kamu tüzel kişileri olarak kabul edilmelerine rağmen ‘’kamu kurum ve kuruluşları’’ndan kastedilen bu ibarenin yine YUKK’nin 96/1. maddesi ile okunduğunda yerel yönetimlerden belediyelerin anlaşılması gerektiğinin daha da netleştiğini belirtmektedir (Daoudov, 2015: 48).
3.1.4.1. Büyükşehir Belediyeleri
Çalışma kapsamında Hatay, Gaziantep ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri ilgili bölümlerde ayrıntılı olarak ortaya konacaktır. Ancak bu büyükşehir belediyeleri bazı farklılıklara sahiptir. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, metropolitan bir şehirde olması yönüyle diğer büyükşehirlerden ayrışabilmektedir. Yine Hatay Büyükşehir Belediyesi ise 30 Mart 2014 tarihi itibariyle büyükşehir statüsü elde etmiş olduğu için, özellikle kurumsallaşma açısından farklılık arz etmektedir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ise özellikle doğrudan Suriyeli sığınmacılara yönelik farklı başlıklarda oluşturduğu merkezlerle önemli bir ayrıcalığa sahiptir. Çalışma kapsamında ismi geçen bu büyükşehir belediyelerin tamamının ilgili yetkilileriyle mülakatlar gerçekleştirilmiştir.
Türkiye’de kuşkusuz Suriyeli sığınmacılar meselesi çalışma kapsamındaki aktörlerle sınırlı değildir. Pek çok büyükşehir belediyesi farklı nüanslarla sahada rol alabilmektedir. Bu doğrultuda Suriye’deki iç karışıklıklar ve onunla bağlantılı olarak Irak’a sıçrayan Musul ve çevresindeki çatışma ortamı Ezidi ya da Yezidi adı verilen etnik gruptan 20 bin kadar insanın Türkiye’ye sığınmalarına neden olmuştur.
Örneğin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nce kurulan ve 100 adet çadırın da AFAD tarafından verildiği toplam 814 adet çadırlık Yenişehir Kampında Ekim 2014 itibariyle 4 bini aşkın Ezidi sığınmacının yaşadığı ifade edilmiştir (Kasapoğlu, 2014).
3.1.4.2. İl ve İlçe Belediyeleri
5393 Sayılı Belediye Kanununun 13. maddesinde yer alan ‘’hemşeri hukuku’’na karşın kanunda yabancı göçmenlere yönelik özel ifadeler veya hükümler hiç yer almamaktadır. Çakırer-Özservet’e göre, kent konseyleri yerelde ve yerel yönetim düzeyinde göçmenlerin yerel entegrasyonunu sağlamada rol alabilirler. Buna karşın İstanbul’da Zeytinburnu Belediyesi yerel yönetim-yabancı göçmenler uyumuna yönelik çalışmaları açısından başarılı bir örnek olarak gösterilmektedir (Biehl, 2012: 96; Çakırer-Özservet, 2015: 49).
Yabancı ülke vatandaşlarının yoğun olarak yaşadıkları Antalya’nın Alanya ilçesindeki Kent Konseyi içerisinde Yabancılar Meclisinin kurulması, 2011’de Bursa Kent Konseyi Yabancılar Çalışma Grubu ile 2014’te yine Antalya’da Konyaaltı Belediyesi Kent Konseyi çatısı altında Yabancılar Meclisinin kurulmuş olması önemli birer tecrübe olarak görülebilir (Daoudov, 2015: 50).
Çalışma kapsamında Kilis Belediyesi, Hatay’da Antakya ve İskenderun belediyeleri, Gaziantep’te Şehitkamil ve Şahinbey belediyeleri ile İstanbul’da Fatih, Sultanbeyli, Sultangazi, Zeytinburnu ve Esenler gibi çok sayıda ilçe belediyeleri üzerinde çalışılmış ve/veya ilgili yetkililerle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HATAY İLİ ÖRNEĞİNDE GÖÇ POLİTİKASININ YÖNETİŞİMİ
4.1. Hatay’da Suriyeli Sığınmacılar ve Göç Yönetişiminde Aktörler Türkiye’nin Suriye sınırının bulunduğu bölgeler Suriye’de baş gösteren iç savaştan bu yana ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya kalmıştır. Bu bölgelerden birisi de Hatay’dır. Türkiye’den Suriye’ye ilk toplu nüfus hareketi Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Cilvegözü Sınır Kapısından 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişilik bir grupla olmuştur (Erdoğan, 2015: 317).
Hatay, Türkiye-Suriye sınırındaki şehirlerarasında en çok Suriyeli sığınmacıyı barındıran ikinci vilayet iken Türkiye genelinde ise en çok Suriyeli sığınmacının bulunduğu üçüncü vilayet konumundadır. Hatay’ın bu çatışma bölgesine yakın konumu ve ağırladığı göçmen sayısının ulaştığı boyutlar çok çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir. Nitekim bu krizin beraberinde getirdiği dolaylı sorunlardan biri olarak Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 3’ü Suriye kökenli 51 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısı karşımıza çıkmıştır (www.hurriyet.com.tr/, 2013). Böylece bu durum güvenlik meselesinin hayatiliğini ortaya koyan kötü bir örnek olarak vuku bulmuştur.
Ocak 2015 itibariyle Hatay’da 14.966’sı kamplarda olmak üzere 245 bin civarında kayıtlı Suriyeli sığınmacı yaşamaktadır. Bu durum ise, halihazırda Hatay nüfusunun % 15’ine ya da her 6 kişiden 1’ine denk gelmekteydi. 2016 ortalarına gelindiğinde ise Hatay’daki Suriyelilerin sayısı resmi olarak 386.077 sayısına ulaşmış ve nüfusun % 25’ine yahut her 5 kişiden 1’ine denk düşmüştür (www.haberturk.com/, 2016).
Şekil 3.2. Hatay’da 1 Ocak 2016 itibariyle Geçici Barınma Merkezlerinde Geçici Koruma Altına Alınan Suriyeliler
Kaynak: (AFAD, 2016: 89)
Türkiye’nin bazı şehirlerinde olduğu gibi Hatay’da da zaman zaman yerli halkla Suriyeliler karşı karşıya gelebilmekte ve Mayıs 2014’te Hassa’da olduğu gibi genelde olaylara karışan ya da tehdit altında kalan Suriyeli ailelerin o ilçeyi terk etmesi ile sorunlar çözümlenmeye çalışılmaktadır (www.haksozhaber.net/, 2014). Ancak bu tür olaylar karşılıklı önyargıların daha fazla derinleşebilmesine neden olabilmektedir.
Hatay’da Suriyeli sığınmacıların açmış oldukları işyerleri hakkında Lordoğlu’nun 12 Nisan 2015 tarihinde Hatay Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası Başkanı Abdullah Korkmaz’dan aktardığına göre, yerli küçük esnaf ve zanaatkarların bu durumdan rahatsız olduklarına dair bilgiler verilmiştir (Lordoğlu, 2016: 71). Yine Hatay’da sınır ticaretinden geçimlerini sağlayan 25 bin kadar yerli ailenin olduğu ifade edilmekte ve bu ailelerin olumsuz bir biçimde etkilendikleri de ifade edilmektedir (Lordoğlu, 2016: 71).
Hatay’da da farklı illerde olduğu üzere Suriyeli sığınmacılar hakkında oldukça ağır itham ve söylentiler toplum içerisinde konuşulmakta ve yer yer bu tavır
263 622 236 510 1181 1000 1.375 3.094 2.746 3.378 5.234 2.795 0 1000 2000 3000 4000 5000 6000 HATAY Çadır Suriyeli
fiziksel taşkınlıklara kadar varabilmekteydi. Ancak Suriyeliler için yerli vatandaşları tatmin edici kamuoyu oluşmadığı gibi bu konuda kamu spotları da görülmemiş, sadece bazı STK’ların hassasiyet çağrısı yaptıkları girişimler olmuştur. Bu durum ise göç politikalarına yönelik bu sahadaki eksikliklerin kısmen de olsa ilk dönemlerde yerel ve ulusal STK’larca yürütülmeye çalışıldığını göstermektedir (www.yarender.org/, 2013).
Hatay’da göç yönetiminin taşra teşkilatları ayağında İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü, İl Yabancılar Şube Müdürlüğü, İl Göç İdaresi, ilçe kaymakamlıkları Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Müdürlükleri ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşları yer almaktadır. Göç yönetiminin çok aktörlü bir yapıya ihtiyaç duyması ve göçün çok düzeyli ya da katmanlı yapısı sorunların tek yönlü merkezi idarenin taşra teşkilatlarınca çözülecek bir durumun ötesine geçmiştir. Bu temel sebeplerle yerel yönetimler ayağında büyükşehir ve bazı ilçe belediyeleri, yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleri, küresel organizasyonlar ve çeşitli diğer aktörlerde göçün yönetişiminde çeşitli düzeylerde yer almışlardır.