• Sonuç bulunamadı

Yeniden Yapılandırma Krizleri ve Krizin Siyaseti

Kapitalist üretim biçiminden önceki ekonomik ve toplumsal yapılarda da krizler vardı ve fakat ortaya çıkan krizler en temelde yetersiz üretim bağlamında ele alınabilecek nitelikler taşımaktaydı. Ortaya çıkan yetersiz üretimin farklı sebepleri

101

sıralanabilir: Kıtlık, kötü hava ve savaşlar. Kapitalist üretim biçiminin egemen olmadığı dönemde ekonomik yaşam, meteorolojik koşullara, hasat durumuna, demografik dengelere, savaşlara bağlı az çok düzenli sarsıntılara maruz kalmıştı (Beaud, 2015, s. 187). Marx’ın özel ve genel aşırı üretim arasındaki ilişkiye dair yürüttüğü tartışma, kapitalist üretim biçimindeki kriz eğiliminin temelinin, kapitalist üretimin doğasına içkin üretimin zorunlu olarak orantısız gelişmesi ve kapitalist birikimin en temel eğilimin ifadesi olduğunu tespit etmiş görünmektedir (Clarke, 2009, s. 167). Bu durumda kapitalist üretim biçimi özelinde bir kriz söz konusu olduğunda krize temel nitelik belirlenmesi anı farklılaşır. Bu durum Marx’ın ücretler, tüketim ve kriz bağlantısı üzerine yaptığı gözlemde de izlenebilir:

“Bunalımların (krizlerin) efektif talep ya da efektif tüketim eksikliğinden ileri geldiğini söylemek, su katılmadık bir tototlojidir.

Kapitalist sistem, sub forma pauperis (yoksulların tüketim tarzı) ya da dalaverecilerin tüketim tarzı dışında, ödeme yapabilenlerinkinden başka tüketim tarzı bilmez. Metaların satılmaz durumda olması, bunların kendilerine ödeme gücüne sahip alıcılar, yani tüketiciler bulamadıklarından başka bir anlama gelmez (metalar son çözümlemede ister üretken ister bireysel tüketim amacıyla satın alınıyor olsun). Ama işçi sınıfının, kendi ürününün çok sınırlı bir bölümünü elde ettiği ve bu üründen aldığı pay artar artmaz, bunun sonucu olarak ücretleri yükselir yükselmez, bu kötü durumun düzeleceğini söyleme yoluyla, bu totolojiye daha derin bir temele sahip olduğu görüntüsünü kazandırma çabası gösterilirse, tek vurgulanması gereken şey, bunalımların, her seferinde, tam da ücretlerin genel olarak yükseldiği ve işçi sınıfının yıllık ürünün tüketimine yönelik bölümünden gerçekten de daha büyük bir pay aldığı bir dönem tarafından hazırlandığı olacaktır” (Marx, 2014, s. 392-393).

Tüketim anında en kalabalık toplumsal kesim olarak beliren işçi sınıfının ücretlerinin arttığı ve tüketim hareketlerinin hızlandığı bir anda ortaya çıkan kriz olgusu kapitalist üretim biçimine özgü bir nitelik taşır. Üretim biçimine özgü olan nitelik krizin yetersiz tüketim üzerinden nitelenmesindense kapitalist üretim biçiminin işleyişine ilişkin bir yapı ile nitelendirme gerekliliğini ortaya koyar.

Eksik-tüketim binlerce yıldan beri devam eden tarihsel bir olgudur (…) ve

102

yığınların eksik-tüketimi, sömürüye dayanan bütün toplum biçimlerinin, öyleyse kapitalist toplumun da, zorunlu bir koşuludur; ama sadece kapitalist üretim biçimi bunalımlara varır. Buna göre, eksik-tüketim de, bunalımların- bir önkoşuludur ve bu işte uzun zamandan beri bilinen bir rol oynar; ama bunalımların bugünkü varlığının nedenlerini, bize geçmişteki yokluğunun nedenlerini açıkladığından daha çok açıklamaz (Engels, 1977, s. 453). Kapitalist üretim biçimi özelinde krizler tartışması bu bağlamda tüketim anından çok üretim anını çağırır. Kapitalist üretim biçiminin krizler ile nitelenmesi yani kriz kelimesinin önüne eklenen kapitalizm sıfatı kriz ve üretim biçimi arasında içsel bir bağlantı olduğu anlamına gelir (Üşür, 2009, s. 33). Bu bağlamda kapitalist nitelemesi krizin hem anlaşılması hem de toplumsal form ve tarihsel işlev arasında ortaya çıkan çatışma anlamında belirleyicidir.

Temel olarak Sanayi Devrimi’ni izleyen süreçte kapitalist üretim biçimi doğrusal bir çizgi izlemeyen bir ilerleme rotası takip etmiştir. Bu doğrusal olmayan yapı sadece ekonomik alanın aynı homojenleşmiş alanı yani ulusal piyasası içinde değişik sektörlerde ya da rakip homojenleşmiş alanların arasında farklı büyüme hızları barındırmalarına bağlı değildir. Kapitalist üretim biçiminin ekonomisi birbirini takip eden genişleme ve daralma dönemleri seyrini taşır. Bu inişli çıkışlı değişimler o kadar periyodik hale gelmiştir ki insanlar on yılda bir oluşan dönemlerden söz etmeye başlamışlardır. Çünkü on dokuzuncu yüzyılda kabaca her on yılda bir sistemde küçülme ve büyümeler olmuştur. Bu dönemlerin bir özelliği de (birkaç istisna dışında) hepsinin kapitalist dünya içinde hemen hemen her yerde birden görülmeleridir (Dobb, 1985, s. 57). Fakat kapitalist üretim biçiminin tarihsel ilerlemesinde gözlemlenen bu genişleme ve daralma çevrimleri kapitalizmin

103

toplumsal formu ve tarihsel işlevi arasında otaya çıkan çatışmalara kaynaklık edecek niteliği taşımazlar. Ekonomik krizler temelde iki farklı şekilde tanımlanır: K Kısa dönemli, uzun dönemli. Kısa dönemli krizler 6 aydan iki yıla kadar uzanabilecek bir dönemde tipik olarak da istihdamda bir düşüşle kendini gösterir fakat kapitalist üretim biçiminin içinde bulunduğu döneminin genel işleyişi temelinde bir sonuca ulaşır fakat bu sonuç toplumun çeşitli kesimlerine dayatılan maliyetlerinden bağımsız ortaya çıkmaz. Ancak uzun dönemli krizler, kar oranlarının düzenli ve yaygın olarak düşmesi ile karakterize edilir ve böyle bir kriz kapitalist üretim biçiminin mekanizmalarında bir yeniden yapılandırmayı gerektirmeden bir sonuca ulaşamaz. Bu nedendir ki uzun dönemli bu krizler yapısal krizler olarak da adlandırılır (Kotz, 2015, s. 542). Yeniden yapılandırma krizleri bu yapısallığı nitelendirir. Kapitalist üretim biçimi bu niteliği kendinde taşıyan üç farklı genel, tarihsel yeniden yapılandırma krizi yaşamıştır. Bunlardan ilki 1873-1896 krizi, diğerleri ise 1929 Krizi ile 1973’ten 1990’lara uzanan krizdir. Hem genellenebilirliği hem de yaygınlığı anlamında genel çevrimlerden ayrılan bu üç büyük kriz sonuçları temelinde de farklılaşır. Genel yeniden yapılandırma krizleri olarak adlandırılan üç büyük kriz kapitalist üretim biçiminin zorunlu kriz eğilimine karşıt olarak karşıt eğilimleri ortaya çıkarmış ve kapitalist üretim biçiminin temelde birbirinden farklı dönemlerine geçişin başlangıç noktası olmuşlardır.

Yirminci yüzyıla kadar, birçok ülke paranın karşılığı olarak bir mal formunu kullanılmıştır. Genellikle de bu mal, metal, altın ve gümüş sikkeler şeklinde olmuştur. Ülkelerin sabit kurlarının (yasal oranın) her iki metallerden yapılmış madeni paraların birlikte dolaşımını sağlamak için çalışan bir parasal rejime:

Altınla gümüş oranlı, bimetallism (iki metalli) olarak adlandırılır (Velde & Weber,

104

2000, s. 1210). 1873 krizi, Almanya’nın paranın karşılığı olarak gümüş standardından altın standardına geçmesi tüm dünya geneline yayılacak kriz zincirinin başlangıç anına denk düşer. İlerleyen 30 yılda ülkeler iki metalli uygulamayı terk edip bir bütün halinde altın standardına geçiş yaptılar. 1879 yılında bu uygulama Amerika Birleşik Devletleri’nde yasal düzenlemeye kavuşturulur.

Döviz kuru düzenlemesinin bir anlamda tetiklediği kriz Avrupa özelinde başlamasına rağmen genelleşmiş ve sonuçta ekonomik yapının ya da bir diğer değişle ekonomik alanın parçalarında bir değişimi beraberinde getirmiştir. Bu ekonomik alanda ortaya çıkan dönüşüm ekonomik alanın sanayi sermayesi ile banka sermayesinin yakınlaşması ve sonuç olarak da finansallaşmanın ekonomik alanda etkinlik kazandığı bir durumu ortaya çıkarmıştır. Ekonomik alanda ortaya çıkan bu dönüşüm siyasal alanın toplumsal formunun değişen ve bununla birlikte dönüşen yapısından bağımsız olan bir durum değildir.

Siyasal alanın toplumsal formu olarak devletin, genel yeniden yapılandırma krizleri dolayısı ile harekete geçmesi, krizin tanımı gereği bir niteliktir. Mali dengeyi sağlamak, vergileri yükseltmek ya da toplumsal yasalara öncelik tanımak bu bağlamda siyasal alanın toplumsal formunun aktörlerinin kapitalist üretim biçiminin sürdürülebilirliği gereği ortaya konulan tercihlerdir. Kapitalist üretim biçimi özelinde tarihsel ve zorunlu bir sonuç olarak ortaya çıkan krizler karşısında siyasal alanın işlevinin harekete geçişi bir diğer deyişle karşıt eğilimler, siyasal formun mali kurumlar ve siyasal düzenlemeleri ile bütünsel kapitalist yapıyı nasıl etkilediğini de ortaya koyar. Siyasal alanın toplumsal formu olarak devletin işlevinin krizler karşısında harekete geçmesi üretim biçiminin devamlılığının ve dönüşümünün bir yöntemi haline gelir. Bu devamlılık ve dönüşümün kapitalist

105

üretim biçimi özelinde ortaya çıkan ilk örneği 1873 yeniden yapılandırma krizi olarak belirir. Bu bağlamda bu yeniden yapılandırma krizlerinin somut olarak belirlenmesi önceliklidir. Yeniden yapılandırma krizlerin genel anatomisi krizlere karşı ortaya çıkan karşıt eğilimleri yani siyasal karşılıkları da belirler.

Kapitalist üretim biçiminin yaygınlaşmış ve genelleşmiş yeniden yapılandırma krizleri çok düzeyli bir anlamlandırmayı gerekli kılar. Bu düzeyler şu şekilde sıralanabilir; öncelikle kapitalist üretim biçiminin genel bir analizi, belirli bir zaman ve mekandaki kapitalist üretim biçimi, siyasalar ve rastlantısal gelişmeler (Kotz, 2015, s. 541). Yeniden yapılandırma krizleri söz konusu olduğunda kapitalist üretim biçiminin temel çelişkileri çok düzeyli anlamlandırmanın ilk basamağını teşkil eder. Kapitalizmin temel çelişkileri ekonomik krizi ve kriz eğilimlerini ortaya koyacaktır. Bununla birlikte kapitalizmin asli kriz eğilimini ortaya koyan bu genel soyut perspektif belirli bir zamanda ve belirli bir mekanda ortaya çıkan ekonomik krizi somutlamada yetersiz kalır. Bu noktada belirlenmesi gereken düzey belirli bir zaman ve mekandaki kapitalizmin tarihsel somutluğudur. Kapitalist üretim biçimi birkaç yüzyıl boyunca kapitalist niteliğini koruyarak varlığını sürdürmekle birlikte zaman ve mekan üzerinde farklı biçimler bu niteliğe dahil edilmiştir. Bu dahil ediliş hem yeniden yapılandırma krizlerinin doğrudan sonucunu hem de kapitalist üretim biçiminin ekonomik ve siyasal alanının toplumsal formlarının tarihsel işlevlerinin yeniden düzenlenmesinin başlangıcıdır. Bu bağlamda yeniden düzenlemenin doğrudan bir sonucu olarak belirli tarihsel kapitalizmler uzun süre boyunca devam edecek yapıları da beraberinde getirir. Somut tarihsel kapitalizmler özellikle ekonomik ve siyasal kurumları, bu kurumlarla bağlantılı olarak beliren baskın düşünceleri ve en temelde de sermaye ve emek arasındaki ilişkinin niteliği ile

106

tanımlanır (Kotz, 2015, s. 542). Somut tarihsel kapitalizmler belirli bir zaman dilimi içinde nispeten istikrarlı yapılar oluşturarak üretim biçiminin devamlılığını temin ederler. Ekonomik ve siyasal alandaki temel düzenlemeler en başta siyasaları akla getirir. Bu aşama krizin anlamlandırılmasında üçüncü düzeyi ortaya koyar.

Dördüncü düzey ise tarihsel ilerlemede beliren rastlantısal gelişmelerdir. Üçüncü ve dördüncü düzey çabalar her ekonomik kriz için geçerlidir. Fakat genel yaygınlaşmış krizlere yönelik siyasalar düzeyler arası harekete geçmenin temel basamağını ifade eder. Bu bağlamda kapitalist üretim biçiminin yeniden yapılandırma krizleri karşıt eğilimleri gözlemlediğimiz devletin işlevlerinde siyasaları ön plana çıkarır ve bu durum krizin siyaseti olarak adlandırılabilir. Krizin siyaseti verili bir yapıdaki bir işleyişi değiştirmek, bağlanacak ve yeni kurumsal işleyişi belirleyecek bir kuralların ortaya konulması demektir. Devletlerin işlevleri söz konusu olduğunda krizin siyaseti bu bağlamda öncelikli olarak siyasal alanın toplumsal formu göz önüne alındığında ulusal bir nitelik taşır, bununla birlikte uluslararası bir kriz siyaseti konusu uluslararası konsolide olmuş bir ekonomik alan ve siyasal alanın varlığını tartışma konusu eder. Bu konumlanma kapitalist üretim biçiminin dünya hükümeti ve konsolide olmuş bir siyasal alan düşüncesini peşi sıra getirir. Bu noktada krize karşı uluslararası bir karşıt eğilimlerin tespiti zorunludur ve kapitalist üretim biçiminin tarihselliğinde karşıt eğilimlerin örgütlenmesi ulus devletlerin bir konusu olmaya devam etmektedir.

Kapitalist üretim biçiminin zorunlu ve tarihsel bir eğilimi olarak ekonomik kriz krizin siyaseti ile birlikte karşıt eğilimler de temel alınarak siyasal bir tepkiye dönüşür. Karşıt eğilimlerle belirginleştirilebilecek krizin siyaseti öncelikle krize verilen yapısal tepki ve bu yapısal tepkinin siyaseti ile tepkinin sonuçları ile

107

somutlaşır. Karşıt eğilimlerin işlevini harekete geçiren bu yapısallık kapitalizmin tarihsel somutluğunu belirler. Bu bağlamda 1873-1896 krizi kapitalist üretim biçiminin ilk yeniden yapılandırma krizi olması temel alınarak siyasal alanın toplumsal formu olarak devletin tarihsel işlevlerinin dönüşümü üzerinden incelenecektir. Bu tarihsel dönüşüm bir noktada ekonomik alanın ve ekonomik alanın işlevlerinin ve aktörlerinin dönüşümünü de beraberinde getirmiştir.