• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Alanın Toplumsal Formu: Piyasa

“Materyalist tarih görüşü, üretimin ve üretimden sonra üretilen ürünlerin değişiminin, her toplumsal rejimin temelini oluşturduğunu anlatır. (…) Bütün toplumsal değişikliklerin son nedenleri bu toplumların ekonomilerinde aranmalıdır” (Engels, Anti-Dühring, 1977, s. 425).

Ekonomi tarihi, ekonomilerin temsillerinin tarihidir. Bu bağlamda tarihsel olarak ele alınan ekonominin ve ekonomilerin üretim biçimi olarak nitelikleri ön plana çıkar. Ekonominin ve ekonomilerin üretim biçimlerindeki görünümü bu bağlamda kurumlarda somutlaşan ve toplumsal form halini alan bir yapıyı peşi sıra getirir. Üretim biçiminin görünümleri olarak kurumlar da ekonomik temsillerin görünümünü oluştururlar. Bu ekonomik temsiller toplumsal ilişkilerden bağımsız değildir. Formel, enformel ve işlevsel özellikleriyle de kurumlar ekonominin bu yapısından bağımsız değildir. Kurumların bu bağımlı yapısı kendini toplumsal form biçiminde gösterir.

Ekonomi toplumsal ilişkilerin bir görünümüdür ve toplumsal ilişkilerin bütün çelişkilerini içinde taşır. Ekonomik alanda bir somutluğun özü, ekonomik

34

kategoriler bir diğer tanımlamayla kavramsal araçlarla yani genel soyutlamalarla ifade edilir. Bu genel soyutlamalar bahsedilen ve tarihsel olarak belirlenmiş üretim biçiminin formları; kapitalist üretim biçiminin toplumsal formlarıdır. Ekonomik olanın kavramsal kategorileri yani araçları genel ilişkileri ifade eden niteliktedir ve bu anlamda genellik ve soyutluk derecelerine göre sınıflandırılabilirler. Bu bakımdan ekonomik alanın toplumsal formu tanımlaması üretim biçimine özgü bir kısıtlandırmayı ve sınıflandırmayı anlatır. Hangi üretim biçiminin ekonomik kavramsal araçlarından bahsedersek bahsedelim bu kavramsal araç, form, basit ve düz bir gerçekliği değil fakat karşıtlıkların birliği olan diyalektik birliği dile getirir (Bouvier-Ajam, İbarrola, & Pasquarelli, 1988, s. 125). Bu anlamda ekonomik kavramsal araçlar ne yalnızca görgül basit üründür ne de gerçeklikten kopmuş soyut tanımlamalardır. Toplumsal ilişkilerin soyutluk ve somutluğu üzerinde yol alabilmenin araçları olarak görev alırlar.

Ekonomik alanın toplumsal formu aktörlerin ve ekonomik ilişkilerin ortak özelliklerini ifade ettiği ve eylemde bulunduğu rasyonel soyutlamadır. Ekonomik form elle tutulur gözle görülür bir gerçeklik değil fakat gerçeğin aktörler tarafından sahiplenilmesini anlatan rasyonelliktir. Bu anlamda da ekonomik alanın toplumsal formu kendini ancak tarihsel olarak sınırlılıklarını yansıttığı üretim biçiminde kendini gösterir. Ekonomik alanın toplumsal formunun özü kapitalizmin bütünselliği çerçevesinde genel olarak olgular ve objeler arasındaki ilişkiler biçiminde var olan toplumsal ilişkiler olmalarında yani üretim biçiminin sınırlılıklarına tabi olmalarındadır. Ekonomik form, kapitalist üretim biçimi aşamasında ve üretim biçiminin özgüllüğü ve bütünselliği göz önünde bulundurulduğunda, özgün bir görünüş kazanır. Bu bağlamda özgün görünüşe

35

ulaşmak kavramsal araçlardan hareket etmeyi zorunlu kılar. Kavramsal araçların belirlenmesi somutluğu ve gerçekleştirmeyi yani işlevi de ortaya koyacaktır. Bu noktadan yola çıkılarak üretim biçiminin içeriksel soyutluğuna ulaşılır ve bu içeriğin kavranması formların aşılmasının, toplumsal ilişkilerin yeniden keşfedilmesinin ilk adımı olur. Marx da ekonomi politik incelemelerinde yöntemini somuttan soyuta, yani tekilden genele olduğunu belirttiğinde formdan içeriksel soyutluğa doğru bir yolu anlatmaktaydı (Marx, 1979, s. 24).

Kapitalist üretim biçiminde ekonomik alanın farklılaşması; üretimin ve bölüşümün artı değerinin elde edilmesi ve bölüştürülmesi anında ayrılması, bununla birlikte ekonomik alanın özelleştirilmesiyle zora dayanmayan ve siyasal olmayan bir nitelik kazanması anlamına gelir. Bir başka deyişle, kaynakların ve emeğin toplumsal tahsisi, kalıtsal görev, özel ya da dini yükümlülük yoluyla değil piyasa mekanizması üzerinden sağlanır (Patriquin, 2012, s. 19). Piyasa mekanizması olarak adlandırılan bu soyutluk kapitalizmin ekonomik alanının toplumsal formu olarak yer alır ve bu bağlamda işlerlik kazanır.

Piyasa formunun varlığı ekonomik bütünleşmenin varlığını varsayar. Bu ekonomik bütünleşme kapitalizmin özgün oluşumsallığı temelinde İngiltere ulusal pazarının kurumsallaşması üzerinde temellenmiştir. Kapitalist üretim biçiminin ekonomik alanının toplumsal formu olarak piyasa bu bağlamda öncelikle “büyük ve bütünleşmiş yurtiçi ekonomi (Wood, 2012, s. 129)” anlamına gelmektedir. Ulusal ekonominin ve bu ekonominin giderek büyük, bütünleşen ve yoğunlaşan niteliği öncelikle temel tüketim mallarının bu piyasada dolaşır hale gelmesine dayanmaktadır. Temel tüketim mallarının ulusal ekonomiyi piyasa mekanizmasına doğru dönüştürücü dinamiği üretim biçiminin niteliğinin mutlak özel mülkiyet

36

haline gelmesiyle yaratılmıştır. Özel mülkiyetin niteliği olarak mutlaklık konusunun teorize hali John Locke’un Yönetim Üzerine İkinci İnceleme çalışmasında gözlemlenebilir. Bu çalışmada doğal bir hak olarak mülkiyet, Locke’un dünyayı üretken ve karlı hale getirmek, yani ıslah etmek için ilahi emir olarak gördüğü şeye dayanır (Locke, 2012, s. 27). Locke’un mülkiyet teorisinin geleneksel yorumları emeğin mülkiyet hakkı oluşturduğunu söylemektedir, ancak Locke’un mülkiyet üzerine yazdığı bölüm derinlemesine okunduğunda emek üzerine değil de mülkiyetin üretim ve karlılığının faydası, yani ıslahı üzerinde durduğu ortaya çıkar (Wood, 2007, s. 196). Bu bağlamda ıslah konusu mülkiyetin hem özel niteliğini hem de mutlaklığını karakterize eden bir yön taşır. Islah yeni çiftçilik yöntem ve tekniklerinden daha fazlası bir diğer ifade ile yeni mülkiyet biçimi ve anlayışıdır. Islah etme düşüncesinin bu yönü en üretici toprak kullanımına engel olan eski gelenek ve pratiklerin yok edilmesini de içerir (Wood, 2007, s.

194). Bu anlamda ıslah, toprak ile doğrudan bağlantılı olanların feodal üretim biçiminden kaynaklanan geleneksel haklarının ortadan kalkmasıdır.

“Özel araziler üzerindeki çeşitli kullanım haklarının ortadan kaldırılması demek olabilirdi; ya da birçok küçük çiftçiye açık bir yasal tapu olmadan mülkiyet hakkı veren geleneksel imtiyazlara karşı çıkmak demek olabilirdir. Tüm bu durumlarda, geleneksel mülkiyet görüşünün yerini, yeni kapitalist mülkiyet görüşü almaktadır” (Wood, 2007, s. 195).

Mutlaklıkla nitelenen bu mülkiyet biçimi yalnızca özel değil, aynı zamanda toprağın kullanımını ve geleneksel kullanım haklarını ortadan kaldırarak mülk sahipleri dışındaki diğer bireyleri dışlamakla mutlaktır. Bu bağlamda kapitalist üretim biçiminin mutlak mülkiyeti yalnızca özel olmakla değil dışlayıcı olmakla da ayırt edilir. Mülkiyete özgülenen özel sıfatı, mülkiyet sahibi olmayanlara, sahibinin

37

başka biri olduğu mülkiyeti kullanma hakkı verebilirken dışlayıcılık niteliğiyle tanımlanan kapitalist mutlak özel mülkiyet bu geleneksel pratikleri ortadan kaldırır.

Toprak mülkiyetinde yaşanan değişim, üretilen malların niteliğini üretimin amaç ve niteliğini belirlemekle birlikte bir yandan da dolaşıma gireceği mekanizmanın niteliklerinde de dönüşüme sebep olmuştur. Ekonomik alanın toplumsal formu olarak piyasa; özellikle yiyecek ve kumaş başta olmak üzere, kendileri için bunları üretmeyen ve sayıları giderek artan nüfusun talebine dayanan bir nitelik göstermeye başlamıştır. Bu bağlam üzerinde piyasanın hareket tarzını belirleyen nitelikler de üretkenlik ve rekabet zorunluluğu temelinde belirlenmiştir.

Piyasa, artık mal dolaşımının aşağı yukarı basit dairesel bir mekanizması olmaktan çıkıp, belirgin toplumsal ilişkiler çerçevesinin içinde kendi kendini besleyen ekonomik büyümenin itici gücü olmaktaydı (Wood, 2012, s. 133). Bütünleşik piyasa yapısı iş gücünün hareket eder hale gelmesi ve üretimin niteliğinin değişmesi ile mümkün olmuştur.

Kapitalist üretim biçiminin toplumsallığında her ürün piyasa için üretilmiş birer meta niteliği taşır. Meta niteliği taşıması toplumsal bir ihtiyacı gidermek için üretilmiş olmanın yanı sıra ürünün mübadele edilmek için üretildiği anlamına gelir.

Bu bağlamda meta toplumsal bir nitelik taşır ve koşullarına tabi olduğu üretim biçiminin ekonomik alanının bağlamında varlık gösterir. Meta üretiminin varlığı üretim biçimini önceleyen bir nitelik taşısa da kapitalist üretim biçimi çerçevesinde genel ve egemen bir toplumsal ilişki halini almıştır. Bu anlamda meta kavramı piyasanın varlığı ile yakından ilişkilidir. Meta kapitalizmin toplumsal formu olan piyasada öncelikle kendi değer biçimlerini temsil etmek üzere, meta olarak hiçbir şey yapmaksızın, meta olma halinin dışında ve meta olmanın yanı sıra bir cisim

38

olarak hazır bulunur. Dışında ve yanı sıra olma hali kapitalist üretim biçimini önceleyen niteliğinden farklılaşmasını anlatır. Bir oluşumsallık olarak kapitalist üretim biçiminde meta, piyasada insanlar arasında gerçekleşen ilişkiler olmayıp, metalar arasındaki ilişkiler biçimine bürünür.

Meta üretiminin toplumsal bir ilişki halini alması kapitalizmin ekonomik formunun yani piyasanın büyük, bütünleşmiş ve genelleşen bir niteliğe sahip olması, homojenleşmiş ulusal niteliği ile ilgilidir. Meta üretiminin genelleşen niteliğinin kapitalist üretim biçimine özgü hali soyut ya da somut tüm ürünlerin bu ilişkisellik içinde konumlanabilmesi ile ilgilidir. Bu konumlanabilme ilişkisi kapitalist üretim biçiminin oluşumsallığında isteğe bağlı değil zorunlu bir nitelik gösterir. Ekonomik alanın toplumsal formu olarak piyasanın yarattığı bu zorunluluk niteliği piyasaya bağımlılığı da beraberinde taşır. Bu bağımlılık “piyasa yasalarına”

bağımlılık anlamında bir bağımlılıktır. Hem birikim ve rekabet zorunluluğuna tabi sermayedar hem de işgücünü satması piyasanın varlığına tabi kılınmış işçi sınıfı için eşit derecede bir piyasa yasasına bağımlılıktır. Piyasanın yasaları bu haliyle kapsayıcıdır ve genişleme eğilimi gösterir. Piyasanın genişleme eğilimi, sınırlarını en çoklaştırması hedefidir. Bu hedef üretim biçiminin yaygın nitelik kazanması anlamına gelir. Yaygınlık, sermaye birikiminin sağlanması ve meta haline gelmiş malın genişleyen dağıtımına yönelik bir koşul ve yapıdır. Kapitalist mutlak özel mülkiyet biçimi koşullarında üretilen metaların sürüleceği piyasanın varlık kazanması ve yaygınlaşması aynı zamanda kapitalist üretim biçiminin yaygınlaşmasıdır. Yaygın niteliğiyle kapitalist üretim biçiminin ekonomik alanının toplumsal formu olarak piyasa, oluşumsal anlamda farklılaşan ancak içeriksel anlamda aynı üretim biçiminin yaygınlaşmasını sağlar.

39

Ekonomik alanın toplumsal formunun niteliksel farklılığı, kapitalizmin ortaya çıkışında gözlemlenen yalnızca trampa ve değişimin basit bir büyüme ve yaygınlaşma olmadığı aynı zamanda en temel insani ilişki ve pratiklerde de tam bir dönüşümü, insanın doğa ile çok eski etkileşim kalıplarından kopuşu gerektiren farklılaşmaya dayanır (Wood, 2003, s. 106). Kapitalist üretim biçimi ile kapitalizm öncesi üretim biçimleri arasındaki temel farklılık da bu noktada yeniden gözlemlenir; üreticiler ve artığa el koyanlar arasındaki ilişkinin temellerinin değişimi sistemi belirlemiştir ve bu belirlemeye ekonomik alanın toplumsal formu olarak piyasa aracılık eder. Wood bu durumu rekabetçi piyasanın ekonomik baskısı biçiminde ifade eder ve aktarır: Açık tarla sistemi olan köylerin bütün tarımsal düzeni, komünalden, bireysele doğru değişti (Wood, 2012, s. 197). Kapitalist piyasa formu ile kapitalist üretim biçimi öncesi toplumların fırsat kavramı temelinde açıklanabilecek pazar anlayışlarındaki farklılık aynı temelde kendine yer bulur.

Kapitalizm öncesi toplumsallığın pazarı, basit bir değişim ya da dağıtım mekanizmasıdır. Fırsat anlamında ve yalnızca değişimin merkezi olarak pazar toplumsal yeniden üretimin mekanı değildir bununla birlikte bu yeniden üretimin zorunlu belirleyicisi de değildir. Kapitalist ekonomi öncesi tüm ekonomileri belirlemeye uygun bir kavram olarak pazar, ekonomik artığı emmenin bir yolu olmakla birlikte, söz konusu artığı üretken yatırımlar biçiminde birikmesini engelleyen bir ekonomik gelişme biçimini de içeriğinde taşımaktadır. Bu anlamda fırsat olarak pazar, bütünsel bir belirleyicilik özelliğini taşımamaktadır.

Kapitalist ekonomik gelişmeyi açıklayan, bir bütün olarak ekonomik sınıf (mülkiyet/artık çıkarımı) yapısının, sistemin bileşenlerini oluşturan birimlerin yeniden üretimini belirlemesidir: Bu yeniden üretim, birimlerin, emek üretkenliğini

40

yükselterek metalarını ucuzlatmak amacıyla üretimlerini arttırma (sermaye birikimini sağlama) yoluyla üretici güçlerini geliştirme yeteneğine bağlıdır. Buna karşılık, kapitalizm öncesi ekonomiler, ticaretin yaygınlaştığı durumlarda bile, ancak belirli sınırlar içinde gelişebilir çünkü bir bütün olarak ekonominin yapısı bileşen birimlerin (özellikle de geçim ve üretim araçlarını, yani lüks malları değil de tüketim ve yeniden üretim araçlarını üreten birimlerin) kendilerini yeniden üretmek için üretici güçlerini (emeğin üretkenliğini) sistematik olarak geliştirmesine ne izin verir, ne de onları bu yönde zorlar (Brenner R. , 1986, s. 16).

Piyasanın zorunlu belirleyici olma konumu ve piyasaya bağımlılık yalnızca kapitalist üretim biçiminin özgüllüğünde açıklanabilir.

Zorunluluk ve bağımlılık niteliği piyasanın ekonomik zor olarak örgütlenmesinin ve özelleşmesinin sonucu olarak okunmalıdır. Zorunluluk ve bağımlılık konumları piyasa formu çerçevesinde hem emek için hem de sermaye için bağlayıcı bir nitelik gösterir. Üretim biçiminin içeriğinde bulunan karşıtlıkları içinde taşır. Ancak piyasada şekillenen karşıtlıklar ya da daha genel biçimde ifade etmek gerekirse kapitalist üretim biçiminin çelişkileri ve karşıtlıkları Marx’ın ifade ettiği gibi bireysel bir karşıtlığı değil, bireylerin toplumsal varlık koşullarından kaynaklanan bir karşıtlıktır (Marx, 1979, s. 26). Bu noktada dikkate alınması gereken zorunluluk kavramanın tarih-üstü bir anlamda belirlenimciliğe atıfla kullanılmadığıdır. Emek ve sermaye konumları temel kendini yeniden üretme koşulları için kapitalist piyasaya bağımlıdır. İşçilerin işgücünü bir meta olarak satmak için piyasaya bağımlı olmaları gibi, kapitalistler de üretim araçlarının yanı sıra işgücünü satın almak için ve işçiler tarafından üretilen malları ve hizmetleri satarak kar elde etmek için piyasaya bağımlıdır (Wood, 2007, s. 187). Piyasanın

41

zorunluluk olma niteliği; karın ençoklaştırılması zorunluluğunda, artı değerin tekrar yatırıma dönüştürülmesi yönündeki bir zorlamada, emek üretkenliğini artırmanın ve üretici güçlerin sistematik ve kesintisiz geliştirmenin gereğinde ve düşük maliyetli üretimde gözlemlenir (Akbulut, 2005, s. 178).

Piyasanın bir form olarak yeniden üretimin temel belirleyicisi olma konumu temel gereksinimlerin yani besin ve kumaş ürünlerinin üretimi içine de nüfuz eden kapitalist üretim sisteminin gereklilikleri ile ilgilidir. Temel belirleyici olma konumu da başat olarak mülkiyet biçiminin mutlak özel mülkiyet biçiminde koşullanması ile ilgilidir. Mülkiyet biçiminin bu dönüştürücü etkisi üretim araçlarına erişimin de piyasa tarafından aracılık edilmesi nedeniyle de piyasaya bağımlılığı yaratmaktadır. Üreticiler için bir üretim araçlarına erişim zorunluluğu ve piyasaya bağımlılık durumu yaratan bu süreç rekabet olgusunun ekonomik alanın toplumsal formunu anlamada temel bir yer etmesine sebep olmuştur.

Kapitalist üretim biçimi çerçevesinde toplumsal yeniden üretim koşullarının piyasaya bağımlılığı ve zorunluluğu kapitalizmin üretici güçleri geliştirme, rekabetçi ve yayılmacı itkisi ile kapitalizmin özgüllüğünün görünürlük kazandığı bir oluşumu anlatır (Akbulut, 2005, s. 177).

Kapitalizmin özgüllüğü ekonomik alanın özelleşmesini ortaya koyar; bu özelleşme ekonomik alanın uzmanlaşmasını da beraberinde getirir. Bu bağlamda üretim, sermaye ve emek özelleşmiş ve uzmanlaşmış alanda gerçekleşir, bu gerçekleştirme ekonomik alanın toplumsal formu piyasada yer alır ve piyasanın zorunlulukları çerçevesinde işlerlik kazanır. Piyasa formunun niteliksel farklılığının ortaya konulması onun tarihsel bir oluş sürecine dahil anlaşılması ile mümkün olur.

Bu bağlam teorinin ve kavramsal çerçevenin ve kavramsal araçların belirlenmesi ile

42

ve tarihselliklerinde anlaşılması ile sağlanır. Teorinin ya da kavramsal çerçevenin tarihselliği ve toplumsal üretim ilişkilerine içkinliği göz ardı edildiğinde de

“tarihsel nesnenin kavramsal kuruluğu kavramsal çerçevenin tarihselliğinden koparılır” (Çelik, 2001, s. 192). Bu bağlamda kapitalist üretim biçiminin toplumsal formu olarak piyasa, üretim biçimine özgü olarak farklı ve eşsiz bir işleve sahip olur; zorunluluk ve piyasanın tüm aktörleri için bağımlılık ilişkisi yaratır. İlişkinin gerçekleştiği ekonomik alan bütünleşik ve rekabetçi bir ulusal piyasadır.

Kapitalizmin ekonomik alanının formu olarak piyasada ücretler ve karlar gelirin iki payını oluşturur. Bu payların üzerinde işgücü ve sermaye mücadele eder ve iki talep sahibi olarak görülür. Bu mücadele aynı zamanda karşılıklı bağımlılığı ve ortak piyasaya bağımlılığı anlatır. Bu bağımlılık ilişkisi sadece kapitalist üretim biçimine özgüdür çünkü kapitalist üretim biçimi tarihte, emek zamanın ilk kez ve her an her yerde alınıp satılabildiği yeni bir aşama, yeni bir üretim biçimidir. Bu bağlamda emek zamanın fiyatı ve maddi girdinin fiyatı ve bir yandan da değer teorisi göz önüne alınarak açıklanmalıdır (Desai, 2011, s. 87). Kapitalist sömürü, artık olana el koyan sınıfların doğrudan baskı yoluyla artık emek sızdırdığı diğer sömürü sistemlerinden farklı olarak ekonomik el koyma anı ve süreci ile ekonomi dışı siyasi baskı anı ve süreci arasında bir iş bölümü ile karakterize olur. Bu ayrılığın temelinde ekonominin tüm aktörlerinin piyasaya bağımlılığı vardır ve bu bağımlılık doğrudan ekonomik zorunluluklar üretir. Her birinin kendi dinamikleri, kendi geçicilikleri ve kendi mekansal menzili olan iki farklı alan yaratan bu ayrılma kapitalist üretim biçimi için hem bir güç hem de bir çelişki kaynağıdır (Wood, 2003, s. 191). Bu temel güç ve çelişki olma hali piyasanın sömürü tarzında ve devletin formunda yaşanan değişimler de gözlemlenir.

43

Ekonomik alanın ve ekonomik alanın toplumsal formu olarak piyasanın kapitalist toplumsal yaşamdaki oluşu kavranmadan siyasi alanın ve siyasi alanın toplumsal formu olarak devletin kökenlerinin yeniden keşfedilmesi, devletin tamamlayıcı ve biçimlendirici niteliği açıklanamaz. Genelde toplumsal yapı ve özelde bu toplumsal yapının ekonomik alanının formu olarak piyasa, üretim temeli ile ortaya çıkmakla oluşu anlatır. Oluş, bu anlamda üretim biçimine ve üretim biçiminin içeriğine haiz olan bütün karşıtlıklar ve çelişkileri ifade eder. Oluş biraradalığı, karşıtlıkların birlikteliğini anlatır. Buna karşılık genelde toplumsal yapının ve özelde bu toplumsal yapının siyasal alanının formu olarak devlet siyasal olana atıf yapar ve biçimlendirici niteliği taşır. Siyasal alanın formu olarak devlet formu ve onun biçimlendirici niteliği sonraki bölümlerin konusu olacaktır.

Oluş kavramı ile şekillenen piyasa formu üretim biçimine, buna bağlı olarak mülkiyet yapısının niteliğine, metanın varlığına ve yarattığı zorunluluk ve bağımlılık sistemi ile toplumsal gerçekliğin ve bağlantılı olarak üretimin kendisine atıf yapar. Bu bağlamda oluş üretimin gerçeklik kazanması anlamına gelir (Akbulut, 2007, s. 11). Ancak üretimin gerçeklik kazanması yani üretim biçiminin oluşu üretim biçiminin sürdürülebilirliğinin tek koşulu olamaz. Üretim biçiminin sürdürülebilirliği onun biçimlenebilmesine ve tamamlayıcı unsurlarla bütünleşebilmesine bağlıdır. Bahsedilen üretim biçimi olarak kapitalist üretim biçimi, bütünsel niteliği içerisinde bu konumu siyasal alanın toplumsal formu olarak devlete bırakmıştır. Oluş yani toplumsal gerçeklik, üretimin sağlanması ve üretim biçiminin devamlılığı için siyasal form tarafından biçimlendirilir.

Biçimlendirmenin ve tamamlayıcılığın sürdürülebilirlik anlamında belirleyici bu konumuna rağmen toplumsal gerçekliğin oluş noktasında değişeceği

44

unutulmamalıdır. Çünkü üretim ve oluş dönüşmeksizin sistemin ve buna bağlı olarak içeriğin dönüşümünden bahsedilemez. Bu bağlamda oluş konumu temel belirleyici ve toplumsal gerçekliğin başlangıç noktasıdır.