• Sonuç bulunamadı

Yeni Kamu Yönetimi Hareketi: Minnowbrook Konferansı (1968-1988-

2.2. Kamu Yönetiminde Paradigma Arayışları ve Yeni Kamu Yönetimi Yaklaşımları

2.2.2. Yeni Kamu Yönetimi Hareketi: Minnowbrook Konferansı (1968-1988-

1960’lı yıllardan sonra dünya toplumsal, siyasal, teknolojik ve ekonomik açılardan büyük bir dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemi bir ‘türbülans’ dönemi olarak adlandıran Amerikalı siyaset bilimci Dwight Waldo, sürecin kamu yönetimini de yakından ilgilendirdiğine dikkat çekmiştir. Söz konusu dönemde klasik kamu yönetimi anlayışının çözüm üretme konusundaki başarısızlığı, yeni arayışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu çerçevede gündeme gelen Amerikan Yeni Kamu Yönetimi Hareketi (YKYH) Waldo ve öğrencileri önderliğinde şimdiye kadar üç defa toplanan Minnowbrook Konferansı ile yeni bir akım yaratmaya yönelmiştir. Bu akımın var olan düzeni yıkmaktan çok, düzeltmeye yönelik geliştirildiğinin altını çizen Waldo, kamu yönetiminin toplumsal değişimin merkezinde yer alması ve bu değişime de paralel hareket etmesi gerekliliğinin altını çizmiştir (Özgür ve Öztepe,

toplumsal ve siyasal mayalanmadan ortaya çıkan bu hareket, gençlerin bir isyanı ve Marksist olmayan solun karşı kültürünün bir parçası niteliğindedir. ‘Yeni Romantizm’ olarak adlandırdığı bu hareket ona göre, insanın doğuştan iyi olduğu

fakat kurumlar tarafından kötü hale getirildiği varsayımını paylaşmaktadır.

Temel konuları örgütsel katılım, yerinden yönetim ve temsili bürokrasi olan Yeni Kamu Yönetimi (YKY) anlayışının ilkelerini de derinlemesine irdeleyen hareket, katılımı hem siyasi hem de örgütsel bir süreç olarak desteklemiştir. Bu hususu özellikle siyasal katılım, gücün dağıtılması ve vatandaşların yönetime katılımlarının sağlanması açısından gerekli görmüştür. Öncelikle örgütsel katılım örgüt içindeki değişimi teşvik edici bir unsur olarak, bürokratik mekanizma için adeta bir düşmanlık unsuru barındırmaktadır. Waldo (1968: 66) bu hususta bürokrasi ile demokrasi arasındaki çatışmayı bir ikilem olarak görmüştür. Onun bakış açısına göre güç, bir yandan parçalanmış ve dağınık olması gereken tehlikeli bir meta olarak görülürken, diğer yandan düzgün şekilde yönlendirilmesi halinde iyi niyetlere hizmet edebileceği kabul edilmektedir. Bu durum ise idari yönden hiç şüphesiz ki âdemi merkeziyetçiliğin teşvik edilmesini gerektirmektedir. Âdemi merkeziyetçiliğin bir unsuru olan yerinden yönetimler, tıpkı katılım gibi gücün dağılması ve vatandaşların örgütsel süreçlere katılımını sağlamaya yönelik hareket etmektedir. Son olarak temsili bürokrasi ise müşteri odaklı yönetim ve müşterilerin yöneticiler tarafından

temsil edilmesini sağlamayı amaçlayan bir ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu

anlayış çerçevesinde YKYH’nin âdemi merkezileşme ve yetki devri gibi unsurlara atıfta bulunduğu göze çarpmaktadır (Fry ve Raadschelders, 2017: 418, 422).

Rasyonalizme, modernliğe, pozitivizme, kısmen liberalizme ve faydacı

ahlaka karşı tavır almış görünen YKYH’nin kurucu isimlerinden ve Waldo’nun öğrencilerinden H. George Frederickson (1971; aktaran Ciğeroğlu ve Özgür, 2011: 283) klasik kamu yönetiminin;

1) Mevcut kaynaklarla daha çok ve daha iyi nasıl hizmet sunulabileceği,

2) Daha az para harcayarak hizmet kalitesinin nasıl arttırılabileceği,

sorularına yanıt aradığını belirtmekte ve YKYH anlayışı ile bu sorulara ek olarak yeni bir soruya daha cevap arandığını vurgulamaktadır. Bu soruyu da ‘sunulan

hizmetler sosyal adaleti ve eşitliği sağlıyor mu?’ şeklinde ifade etmektedir. Bilimsel Okul ve Davranışçı Okul’un temellerinden sıyrılarak daha iyi bir kamu yönetimi kurmanın kaygısını taşıyan hareket, bu bağlamda mevcut politika ve yapıyı sosyal eşitlik kavramına ulaşmak için değiştirmenin yollarını aramaktadır (Ciğeroğlu ve

Özgür, 2011: 283). Çünkü ona göre mevcut kamu politikası uygulamaları sosyal

eşitliğin önüne sistematik bir takım engeller çıkarmaktadır. Buradaki ‘sosyal eşitlik’

kavramı kesinlikle fırsat eşitliği kavramı ile karıştırılmamalıdır. Sosyal eşitlikle ifade

edilen kavram, kapitalist düzendeki kaynak bölüşümünde küçük pay alanlar ile büyük pay alanlar arasındaki uçurumun giderilmesini savunmaktadır. Fırsat eşitliği kavramı ise; bu farkı kapatmanın yanında, daha fazla açabilmenin potansiyelini de içinde barındırmaktadır. Örneğin; parasız eğitim kavramı bu bağlamda bir ‘sosyal eşitlik’ politikası değildir. Bu politika, yoksullara avantaj sunduğu kadar, servet sahiplerine de aynı avantajı sunmaktadır. Böylece aradaki fark kapanmamakta, servet

sahiplerinin herhangi bir kaybı olmamaktadır (Göçoğlu, t.y.: 1). YKYH’nin

şekillenmesinde Amerika’da özellikle sosyal refahtan yeterince pay alamayan kesimin, başarısızlıkla sonuçlanmış ve toplumsal bedeli ağır olmuş Vietnam Savaşı’nın ve bunların sonucunda oluşan yoksulluk gibi olumsuz toplumsal koşulların oldukça büyük bir payı olmuştur. İlk iki konferansı daha çok yerel nitelikli tek bir ulusa yönelik kamu yönetimi tartışmalarını içeren hareketin, üçüncü konferansı bu nedenle yukarıdaki sorunlar çerçevesinde daha küresel nitelikli konulardan oluşmuştur (Özgür ve Öztepe, 2015: 101-107).

Ortaya koydukları fikirlerle liberal ve bireyci yaklaşımları, kolektivist ve eşitlikçi yaklaşımlarla harmanlayan hareket mensupları, toplumsal eşitsizliğin giderilmesinde kamu yöneticilerine aktif bir rol vermişlerdir. Kamu yöneticisinin özellikle kamu politikalarının yapımında aktif bir şekilde katılımını öngören hareket, bu görüşüyle klasik kamu yönetimi anlayışında yer alan siyaset/yönetim ayrımına da bir karşı duruş sergilemiş bulunmaktadır (Ciğeroğlu ve Özgür, 2011: 283-284). Bu aşamada kamu bürokrasisini, sosyal adalet ve eşitliğin sağlanmasında bir araç olarak görmekte ve bu konuda üzerine oldukça büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

Daha kaliteli bir yaşam sunmak için yeni bir bürokrasi ve güçlü hükümet gerekliliği üzerinde duran YKYH, kendisini diğer akımlardan ayırmakta kullandığı

temel argümanları ise şu şekilde sıralamaktadır (Frederickson, 1971: 314; aktaran Ciğeroğlu ve Özgür, 2011:284):

1) Daha az geniş kapsamlı ama daha çok ‘kamu’ ile ilgili,

2) Daha az betimlemeci ama daha çok çözüm önerir nitelikte,

3) Daha az örgüt/kurum temelli ama daha çok hizmet sunulanlara/müşterilere

odaklı,

4) Daha az tarafsız ama daha çok normatif,

5) Son olarak da diğer akımlardan daha az olmayacak biçimde bilimseldir.

Bu akıma ‘yeni’ ön ekinin getirilmesi ise, etkililik ve etkinlik üzerine odaklanan modernist klasik kamu yönetimi anlayışına ait değerlerin eksik olduğuna inanan temsilcilerin, buna karşılık sosyal adalet ve eşitliği de kamu yönetiminin temel değerleri arasına dâhil etme çabalarından kaynaklanmaktadır. Yani söz konusu olan, yeni bir normatif yaklaşımın ortaya konulabilmesidir (Ciğeroğlu ve Özgür,

2011: 286). Bu bağlamda YKYH çoğunlukla, ‘yeni’ ön takısını kullanan diğer bir

akım olan YKİ’ne giden yolun bir aşaması olarak kabul edilmektedir (Özgür ve Öztepe, 2015: 117-118). Bu bağlamda YKYH, klasik kamu yönetimi anlayışının bir takım değerlerini reddetmekle birlikte tamamen farklı bir kuram ortaya koymamış, sosyal adalet ve eşitlik kavramlarını da harmanlayarak sadece eski sistemin aksayan

yönlerini düzeltmeye yönelmiştir. Dolayısıyla her ne kadar kamu yönetiminde bir

değişim öngörmüş olsa da, farklı bir paradigma çerçevesinde şekillenmemiştir.