• Sonuç bulunamadı

Yeni Dünya Düzeninin Sosyo-Kültürel Boyutları

1.1. GLOBALLEŞME KAVRAMI VE YENİ DÜNYA DÜZENİ

1.1.3.4. Yeni Dünya Düzeninin Sosyo-Kültürel Boyutları

Soyut ve somut yönleriyle yaşamın tüm alanlarını ihata eden kültür çok göreceli bir tartışma alanı bulabilmektedir. "Kültür, muhtemelen tarihsel sosyal bilimlerde kullanılan bütün kavramların en genişidir. Çok büyük bir çağrışımlar alanını kucaklamaktadır ve dolayısıyla belki çoğu güçlüklerin sebebidir."(Wallerstein, 1993: 211) Dolayısıyla yeni dünya düzeni de belli bir kültürel olgu üzerinden yol almaktadır. "Dünya sistemi kuramcılarının öncelikle siyasal-iktisadi fenomenlerle ilgilendiği kesindir. Ancak bu durum, böyle bir çerçevede kültür sorunları denilen konulara yetkin bir yaklaşımı dışlamaz. Ne de kültürel özgüllüğün başka toplumsal görüngülerin bir veçhesi olarak ortaya çıktığı bütünsel bir yaklaşımı dışlar."(Friedman, 1999: 83).

Asırlar boyu insanların ekseriyası herhangi bir ayrım yapmadan kendini içinde bulduğu kültürel şartlara göre yaşamını şekillendirdi. "İnsanlık tarihinin uzun bir dönemi boyunca insanların büyük çoğunluğu hayatlarını bir yerel kültürler ağı dahilinde yaşadı."(Held ve McGrew, 2014a: 23).Ancak modern ulus devlet anlayışı sosyolojik temellerini güçlendirmek için ortak mefkûreler, ortak destanlar ve söylenceler, ulusal kahramanlar etrafında tarihsel derinlikten ilham alan bir kültürel norm olgusunun şekillenmesine vesile oldu. Bu açıdan bakılınca esasen bildiğimiz ulus devletin ulusal kültür normları tarihsel kronoloji açısından yaklaşık iki yüzyıllık bir olgudur. Tam da buradan hareketle küreselleşme teorisyenleri, bu ulusal kültürden küresel bir kültürün devşirilebileceğini varsayar. "Eğer bu kültürler, birçoğunun fark etmek istediğinden daha yakın bir dönemde yaratılmış ve ulus- devletlerin önplana geçtiği bir dünya için geliştirilmiş iseler, o zaman küresel çağda ne değişmez ne de kaşınılmaz olurlardı."(Held ve McGrew, 2014a: 26). Bu durum ulusal kültürün özü ile ilgili bir sorun olmayıp, esasen ulus kültür formunun içinde şekillendiği kuramsal çerçevenin sahasının başka bir evreye ve ölçeğe geçmesi ile

ilgilidir. "Herkes yerel bir hayata sahipken, insanların dünyayı anlamlandırma yolları, şimdi artan bir şekilde farklı ortamlardan gelen süreçler ve gelişmeler tarafından karşılıklı olarak birbirine nüfuz etmektedir."(Held ve McGrew, 2014a: 28). Stuart Hall, etkileşimi biraz daha öteye taşıyarak esasen büyük kültürlerin, kimliklerin zaten değişmez mutlak olmadıklarını onların da değişebileciğini ileri sürer: "Büyük kolektif toplumsal kimlikler, dünyada önceden üretilmiş değişmezlikler ve bütünlükler değildir. Bütünlükler gibi işlemezler."(Hall, 1998: 68). Dolayısıyla baskın olduğu düşünülen kültürel olgular da sadece diğer kültürlerden etkilenmekle kalmıyor bizatihi kendileri de değişiyor. "Kolektif toplumsal sınır, tıpkı organik topluluk gibi, ufukta kaybolmaya devam ediyor."(Hall, 1998: 68-69)

Yeni dünya düzeninde kültürel yaşam ve sosyal örüntülerin etkileşimi konusunda temelde iki ayrı yaklaşım yer almaktadır. Bir yaklaşıma göre globalleşme ile birlikte dünya yeknesat bir kültürel forma doğru ilerliyor. Dahası bu yeknesatlaşma da batı kültürünün tüm evrene yayılması şeklinde gerçekleşiyor. Robertson bu görüşü "yöndeşme yaklaşımı" olarak tanımlamaktadır.(Robertson, 1999: 26). Bir başka ana akım görüş ise yeni dünya düzeni ve globalleşmenin esasında bir türdeşleşme değil bir yerelleşme veya yerelliklerin evrenselleşmesi olarak ele alır. Bu görüş kültürel heterojenliği ve farklılığı ön plana çıkarır, kültürler arasındaki etkileşim ve farklılıkların birlikte ele alınması gerektiğini ileri sürer. Robertson bu görüşü de "farklılaşma yaklaşımı" olarak ele alır. "Basit bir şekilde söylemek gerekirse, yöndeşme konumunun yandaşları temelde 'sanayi insanı'nın ortaya çıkışı sonucunda, bütün ya da hemen hemen bütün toplumların farlı hızlarla aynı amaca doğru ilerlemekte olduklarını ileri sürerken [...] farklılaşma konumunun yandaşları (oldukça dar anlamda kavranan) 'modernliğin' farklı biçimleri ile ona ulaşan farklı patikalar olduğunu, bu anlamda da yöndeşmenin değil, farklılaşmanın sözkonusu olduğu düşüncesini ısrarla vurguladılar."(Robertson, 1999: 26).

Şüphesiz yeni dünya düzeni ile birlikte dünya genelinde kültürel bir dönüşüm de gerçekleşmektedir. Toplum, tüketim ağırlıklı bir eksene kaymakta, tüm dünyaya hakim global zevkler, dünyanın her köşesinde belli markaların standart ürünlerinin temin edilebilirliği ortak yaşam formatlarının oluşmasına sebep olmaktadır. Hatta buna "dünyanın Mcdonaltlaşması" diyenler bile var. "Dünyada acaba koka-kola içilip

hamburger yenmeyen, Honda-Mazda marka arabaya binilip Sony marka televizyon seyredilmeyen kaç ülke kaldı-eğer kaldıysa?"(Kazgan, 1997: 46).

Demokrasi ve teknoloji artık bakış açılarımızı değiştirmektedir. "Toplumu yönlendiren demokrasi devrimi, kültür tanımlamamızı bile değiştiriyor. Örneğin eski düzende bir şarkıcının şöhreti onu kimin dinlediğine bağlıydı. Şimdiyse şöhretin anahtarı kaç kişinin onu beğendiğine bağlıdır... Nicelik nitelik haline gelmiştir."(Zakaria, 2014: 14). "Globalleşme ile dünya insanlarının ortak değerler etrafında birbirlerine yaklaşması süreci hızlanmaktadır."(Özkul, 2013: 13). "Ülke sınırları hızla 'fiziksel' varlıklarını kaybederken insanlar, sermaye, kültür, moda, inanç, imaj ve hatta suç unsurları ulus-devlet ötesi bir akışkanlık ve yaşam alanı kazanıyor."(Dağı, 2000: 2). Tüm dünyada benzerlik gösteren davranış kalıpları gelişiyor. "İngilizce gerçekten bir dünya dili olmuş, bir zamanlar ortak dil olması düşünülen 'esperanto'nun işlevini üstlenmiştir."(Kazgan, 1997: 26).

Yeni dünya düzeninde tüm dünyayı kapsayan bir dünya toplumu algısı yerleşmektedir. Dünya yıldızları her ülkenin de aynı zamanda yıldızları sayılıyor. Dünyanın bir tarafında hit olan bir müzik parçası aynı anda diğer ülkelerin de hit şarkısı oluveriyor. Türkiye'nin herhangi bir köyündeki bir çobanın elindeki telefon ile Newyork'taki herhangi bir gökdelenin balkonunda dünyanın farklı bölgelerindeki bağlantılarına talimat yağdıran bir ceonun telefonu arasında çok büyük bir fark yoktur. Ortak tatlar, ortak giyim tarzları, ortak emlak konseptleri ve moda, hatta ortak hukuki normlar. Çünkü ortak dil, ortak normlar ortak kültürler ortak paydalar eşit ve anlamdaş olmadıkça küresel ölçekli sözleşmelerin garantisi ve uygulanabilirliği de yoktur.

Her yeni değişim gibi yeni dünya düzeni yapılanmasıyla da bazı krizler görülmektedir. "Yeni yapı ile birlikte aile, etnik topluluk ve ulus gibi bağlılıkların zayıflaması ile geleneksel otorite biçimlerinin çözülmesi kimlik krizini artırmaktadır. Bu süreçte toplumda yeni yapı taraftarları eski yapı taraftarları arasında yeni çatışma doğabilmektedir."(Yılmaz, 2004: 149). Bu durumun bireye yansıması ise birden çok kültüre mütemadiyen kendini ait hisseden bireylerin yetişmesidir. "Bu açıdan, kimlik inşası asla sona ermemektedir."(King, 1998: 34). Her sosyal birlik ve birey kendini değiştirmekte çevreyi etkilemekte yeniden bir kültür üretmektedir. "Görüyoruz ki,

kimlikler asla tamamlanmaz, asla bitirilmezler; öznellik olarak daima inşa halindedirler [...] Kimlik daima oluşum halindedir."(Hall, 1998: 70-71).

Doğal olarak yerel bir takım ürünlerin veya kültürel kodların kendini dünyaya ispatlaması ile onların da yeni düzen kuramına göre evrenselleşmesi de mümkündür. "Toplumsal boyutta, Birleşik Devletler diğer herhangi bir ülkeden daha fazla popüler kültür ihraç edebilmekte fakat aynı zamanda bütün ülkelerden daha fazla fikir ve göçmen ithal etmektedir."(Nye, 2014: 141).Bu durum dünyayı batı dışındakilerin de yer aldığı küresel bir alan olarak düşünmeyi zorunlu kılmaktadır. King'e göre esasen belli bir ulusal kültür üzerinde inşa edilen toplumsal paradigma günümüz itibariyle iki sebepten dolayı geçerliliğini yitirmiştir. Bu sebeplerden biri ulusal kültürel sahasına bakmadan yayılan göç hareketleri diğeri ise baskın olduğu iddia edilen batılı kültürün dışardan gelen kültürel etkilerden kendini koruyamaması.(King, 1998: 22- 23).

Türk döner markalarının Almanya'da zincirler açması veya mesela uzakdoğu kültürünün bir folkloru olan Yoga'nın tüm dünyayı kasıp kavurması gibi ters dalgalar da etkili olmaktadır. Hatta denilebilir ki bir tür kültürel çeşitlilik de yayılmaktadır. "Dolayısıyla global bir sentez oluşup oluşmayacağı ile yeni küresel dünya enformasyon toplumunun kültürel farka ne kadar izin vereceği tartışılmaktadır."(Yılmaz, 2004: 25). Çünkü küreselleşme, kültürlerin her birini ötekine göre göreceleştirerek kuramsal anlamda kültürleri eşitlemekte, gelişen çoğulcu düşünce yapısıyla alt kültürler kendilerini yeniden üreterek, evrensel alanda ifade olanağı tanımlayarak kültürler arasında bir mübadele de gerçekleşmektedir.

Farklılıkların revaca çıkması yerel kültürel kodların bağlamlarından koparılarak tümele duhulu ile formelleştiğinden ulusal hareketler bu yeni akımı da birer tehdit olarak algılamaktadır. "Ünlü yönetim ve gelecek bilimcisi P. Drucker, bugünkü gelişmeleri 'kapitalist ötesi toplum" olarak nitelemektedir."(Yılmaz, 2004: 62). "Küreselleşme birleştirdiği kadar böler de; birleştirirken böler -yerkürenin tek tipliğini arttıran nedenlerle bölen nedenler özdeştir."(Bauman, 1999: 8). Dolayısıyla yeni dünya düzeni kültürel anlamda hem bir yerelleşme ve hem de yerel kültürler üzerinden melez bir global üst kültür yaratma fonksiyonunu da görmektedir.

Habermas ise bu konuda uzak hedefin kültürlerin özgün yapısını sarsmadan dünya toplumu içindeki içtimai bölünme ve tabakalaşmayı bertaraf etmek olduğunu belirtmekte ve bunun da çeşitlilik ve yumuşak bir uzlaşıya gidilmekle elde edileceğini savunmaktadır.(Habermas, 2002: 43). Sanayi devrimiyle, ulus ölçekli devlet modelinde bir ülkeden başka bir ülkeye geçmek aynı zamanda bir kültürden başka kültüre geçmek anlamına geliyordu. “Bir ulustan diğerine geçmek başka dünyalara geçmeyi ifade ediyordu.”(Dursun, 1998: 155). "Her vatandaşın kimliği, müşterek kimlikle iç içe geçtiği ve karşılıklı hürmet ilişkileriyle istikrarlı bir hale getirilmeye ihtiyaç duyduğu için çok-kültürlü cemiyetlerde bir 'hürmet-siyasetinin' uygulanması elzem hale gelmiştir."(Habermas, 2002: 94). Bu kültür anlayışı farklılıkları olduğu gibi kabul etmeyi, çeşitliliği veri kabul ederek ortak noktalarda uzlaşmayı gerektirir. “Özetle, çağdaş dünyanın ‘küçülmesi’nin bir biçimi dünya tarihine ilişkin yeni bir yorum bilgisinin temeli olarak küreselleşme, tüm toplumsal ve kültürel oluşumları göreceleştirip birbiriyle eşitler."(Robertson, 1999: 26).

Modern çoğulcu yapı klasik ulus formasyonuna aykırı özellikler göstermektedir. "Farklı etnik cemaatlere, dil gruplarına mezheplere ait hayat tarzlarının aynı haklara sahip olarak bir arada yaşamasını gaye edinen bir siyaset, tarihi bir geleneğe sahip olan milli-devlet bünyesinde çözümü zor ve sıkıntılı bir süreç başlatmaktadır."(Habermas, 2002: 94-95). Yeni düzende devletin karşılaştığı önemli sorunlardan biri de budur. "Küreselleşme milli-devleti yavaş yavaş, kendi içinde yabancı veya yeni kültürel hayat tarzlarının çeşitliliğine karşı açılmaya zorlamaktadır."(Habermas, 2002: 108). Evrensel ölçekte her ülke, her kültür belli alanlarda küresel mekânda kendini ifade ediyor. Kimisi müziğiyle, kimisi yemeğiyle, kimisi giyimi ya da sportif faaliyetleriyle. Peter Drucker, bu doğrultuda global, egemen kültürlerin de “süpernasyonel” olduğunu ifade eder. (Drucker, 1993: 205).